Amaca Uygun Kullanma Hakkında Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
16. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/33
K. 2007/126
T. 31.1.2007
• KAZANDIRICI ZAMANAŞIMI ZİLYETLİĞİ ( Taşınmazın Etrafındaki Mer’a Alanının Tarlaya Oranla Çok Büyük Olduğu ve Bütünlük Arzettiğinden Mer’a Olarak Tesciline Karar Verileceği – Tarla Olarak Kullanımın Niteliğini Değiştirmeyeceği )
• MER’A ( Kullanım Özellikleri İtibariyle Bütünlük Arzettiği Aksi Halde Amacına Uygun Kullanılamayacağı – Parçası Olduğu Anlaşılan Taşınmazın Tarla Olarak Kullanılmasının Niteliğini Değiştirmediği/Zamanaşımı Zilyetliğiyle Kazanılamayacağı )
• TARLA OLARAK KULLANILAN TAŞINMAZ ( Etrafındaki Kendisine Göre Çok Büyük Olan Alanın Mer’a Olduğundan Mer’a Olarak Tescil Edileceği )
• AMACA UYGUN KULLANIM ( Mer’aların Bütünlük Arzettiği – Parçası Olduğu Anlaşılan Taşınmazın Tarla Olarak Kullanılmasının Niteliğini Değiştirmeyeceği )
3402/m. 16
4721/m. 713
ÖZET : Davacı Hazine, yasal süresi içerisinde taşınmazın mer’a olduğu iddiasına dayanarak dava açmıştır. Çekişmeli taşınmazı dört taraftan çevreleyen arazinin kamu orta malı mer’a olduğunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Mer’alar kullanım özellikleri itibariyle bütünlük arzeder. Aksi halde mer’a olarak nitelendirilen taşınmazın amacına uygun olarak kullanılması imkansız hale gelir. Yüzlerce dönüm mer’a içindeki 1-2 dönümlük taşınmazların konumu ve kullanımı nazara alındığında mer’adan ayrı düşünülmesi mümkün değildir. Konumu itibariyle mer’anın bir parçası olduğu anlaşılan taşınmazın mer’adan elde edildiğinin kabulü ile uzun süre tarla olarak kullanılmasının niteliğini değiştirmeyeceği kabul edilip mer’a olarak sınırlandırılmasına karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında kadastro tesbitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, gereği görüşüldü:
KARAR : Kadastro sırasında 119 ada 45 parsel sayılı 856.40 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz irsen intikal, ifraz, hibe, vergi kaydı ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davalı S. Ç. adına tesbit edilmiştir. Davacı Hazine, yasal süresi içerisinde taşınmazın mer’a olduğu iddiasına dayanarak dava açmıştır.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davanın reddine ve çekişmeli parselin tesbit gibi davalı S. Ç. adına tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece çekişmeli taşınmazın tarım arazisi niteliğinde bulunduğu, kamu yararına tahsis edilen, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan veya yasalar gereğince Devlete intikal eden yerlerden olmadığı ve zilyetlikle mülk edinme şartlarının davalı yararına gerçekleştiği kabul edilmek suretiyle hüküm kurulmuş ise de, değerlendirme dosya kapsamına uygun düşmemektedir. Çekişmeli taşınmazı dört taraftan çevreleyen 119 ada 40 sayılı 70 hektar 8436 metrekare tutarlı arazinin kamu orta malı mer’a olduğunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. 119 ada 40 sayılı parsel mer’a olarak tesbit edilmiş ve kesinleşmiştir. Uyuşmazlık kamu orta malı mer’anın orta yerindeki hiç bir ayırıcı unsura sahip olmayan 856.40 metrekarelik davalı parselin öncesinin mer’a olup olmadığı, mer’adan sürülüp sürülmediği konusundadır. Mer’alar kullanım özellikleri itibariyle bütünlük arzeder.
Aksi halde mer’a olarak nitelendirilen taşınmazın amacına uygun olarak kullanılması imkansız hale gelir. Yüzlerce dönüm mer’a içindeki 1 dönüm iki dönümlük taşınmazların konumu ve kullanımı nazara alındığında mer’adan ayrı düşünülmesi mümkün değildir.
SONUÇ : Bu itibarla konumu itibariyle mer’anın bir parçası olduğu anlaşılan taşınmazın mer’adan elde edildiğinin kabulü ile uzun süre tarla olarak kullanılmasının niteliğini değiştirmeyeceği kabul edilip mer’a olarak sınırlandırılmasına karar verilmesi gerekir. Hazine’nin temyiz itirazlarının bu nedenle kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 31.01.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/7102
K. 2008/1973
T. 4.3.2008
• KİRA PARASINDAN SORUMLULUK ( Tacir Olan ve Basiretli Davranmak Zorunda Bulunan Davacının Basit Bir İnceleme İle Dava Konusu Taşınmazın İmar Durumunu Baştan Bilebileceği ve Taşınmazı Tahliye Tarihine Kadar Tasarrufunda Bulundurmasından Dolayı Sorumlu Olduğu )
• KİRALANANIN AMACINA UYGUN KULLANILAMAMASI ( Taşınmazın Mevcut İmar Durumu İtibariyle Akaryakıt ve Gaz İstasyonu Kurulmasına Elverişli Olmaması Nedeniyle – Taşınmazı Tahliye Tarihine Kadar Tasarrufunda Bulundurduğundan Kira Parasından Sorumlu Olduğu )
• AMACA UYGUN KULLANAMAMA NEDENİYLE KİRA AKTİNİN FESHİ ( Davacı Kiracıyı Sözleşmeyi Sürdürmeye Zorlamanın Doğru Görülemeyeceği/Davacı Sözleşmeyi Feshetmekte Haklı Olduğu – Ancak Kira Parasından Sorumlu Olduğu )
• BASİRETLİ BİR TACİR ( Davacının Basit Bir İnceleme İle Dava Konusu Taşınmazın İmar Durumunu Baştan Bilebileceği ve Taşınmazı Tahliye Tarihine Kadar Tasarrufunda Bulundurmasından Dolayı Sorumlu Olduğu )
818/m.249
6762/m.20
ÖZET : Dava, itirazın iptali talebidir. Dava konusu taşınmazın mevcut imar durumu itibariyle akaryakıt ve gaz istasyonu kurulmasına elverişli olmadığı dosyadaki Belediye İmar Müdürlüğünün cevabi yazısından anlaşılmaktadır. Bu durumda taşınmazın kiralanma amacı gözetildiğinde davacı kiracıyı sözleşmeyi sürdürmeye zorlamak doğru görülemez. Başka bir ifade ile davacı sözleşmeyi feshetmekte haklıdır. Ne var ki tacir olan ve basiretli davranmak zorunda bulunan davacının basit bir inceleme ile dava konusu taşınmazın imar durumunu baştan bilebilecek konumda olduğu ve taşınmazı tahliye tarihine kadar tasarrufunda bulundurmasından dolayı kira bedelinden sorumlu olduğu gözetilmelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili müvekkilinin akaryakıt ve gaz istasyonu olarak yapılıp işletilmek amacıyla davalıdan boş alanı kiraladığını, 9 ay süresince toplam 9.500.000.000 TL kira bedeli ödediğini, ancak kiralanan parsellerde Yenimahalle Belediyesi’nin de hissedar olduğunu ve amaçlanan tesislerin buraya yapılmasının mevcut imar durumu itibariyle mümkün olmadığını öğrendiklerini, bu nedenle akdi feshettiklerini, ödenmiş olan 9.500.000.000 TL’nin tahsili için giriştikleri icra takibine davalının haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptali ile %40 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin dava konusu taşınmazı taraflar arasındaki kira sözleşmesine uygun olarak davacıya tahsis ettiğini, gerekli ruhsatın alınmasının davacının sorumluluğunda olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuş ve %40 tazminat talebinde bulunmuştur.
Mahkemece, davalının sözleşmeden doğan edimini yerine getirmediği, mevcut imar ve hisse durumuna göre akit tarihi itibariyle ifasının imkansız olduğu, dolayısıyla sözleşmenin batıl bulunduğu, temerrüdün kısmen ihtarla gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne 9.500.000.000.TL asıl alacak 599.555.555.TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 10.099.555.555.TL lik kısım yönünden davalının itirazının iptaliyle asıl alacağa takip tarihinden itibaren %42’yi aşmayacak şekilde reeskont faizi yürütülmek suretiyle takibin devamına, hükmedilen miktarın %40T oranındaki icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava konusu taşınmazın akaryakıt ve gaz istasyonu ile müştemilatının tesis ve işletilmesi amacıyla kiralandığı taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 3.maddesinden anlaşılmaktadır. BK. nun 249.maddesi uyarınca “kiralayan, kiralananı akitten maksut olan kullanmağa salih bir halde kiracıya teslim etmek ve kira müddeti zarfında bu halde bulundurmak ile mükelleftir.” Dava konusu taşınmazın mevcut imar durumu itibariyle akaryakıt ve gaz istasyonu kurulmasına elverişli olmadığı dosyadaki Belediye İmar Müdürlüğünün cevabi yazısından anlaşılmaktadır. Bu durumda taşınmazın kiralanma amacı gözetildiğinde davacı kiracıyı sözleşmeyi sürdürmeye zorlamak doğru görülemez. Başka bir ifade ile davacı sözleşmeyi feshetmekte haklıdır. Ne var ki tacir olan ve TTK. nun 20.maddesi uyarınca basiretli davranmak zorunda bulunan davacının basit bir inceleme ile dava konusu taşınmazın imar durumunu baştan bilebilecek konumda olduğu ve taşınmazı tahliye tarihine kadar tasarrufunda bulundurmasından dolayı kira bedelinden sorumlu olduğu gözetilmeden somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin harem istek halinde iadesine, 04.03.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2004/5-241
K. 2004/241
T. 28.4.2004
• İADE-İ MUHAKEME TALEBİ ( Kamulaştırılan Taşınmazın İadesi Talebiyle Açılan Davanın Kesinleşmesinden Sonra Yeni Bir Belge Ele Geçirildiği Gerekçesiyle )
• KAMULAŞTIRILAN TAŞINMAZIN İADESİ TALEBİ ( Davanın Kesinleşmesinden Sonra Yeni Bir Belge Ele Geçirildiği Gerekçesiyle İade-i Muhakeme Talebi )
• İADE TALEBİ ( Kamulaştırılan Taşınmaz İçin – Davanın Kesinleşmesinden Sonra Yeni Bir Belge Ele Geçirildiği Gerekçesiyle İade-i Muhakeme Talebi )
• AMACA TAHSİS EDİLMEYEN KAMULAŞTIRILAN TAŞINMAZIN İADESİ TALEBİ ( Davanın Reddi Kararı Kesinleştikten Sonra Yeni Bir Belge Ele Geçirildiği Gerekçesiyle İade-i Muhakeme Talebi )
2942/m.23
1086/m.445/1
ÖZET :Davacı tarafından 15.07.1993 tarihinde dava konusu taşınmazların davalı idarece kamulaştırma amacına uygun şekilde atış alanı olarak kullanılmadığı, olduğu gibi bırakıldığı iddiası ile Küçükçekmece 2.Asliye Hukuk Mahkemesinde geri alım davası açılmış ise de, mahkemece taşınmazların atış alanı olarak kullanıldığı, ayrıca atış alanı ve gümrük alanı olarak kullanılması halinde herhangi bir tesis yapılmasının gerekmediği gerekçesi ile, 1993/1025 Esas ve 1995/969 Karar sayılı ilamı ile, bu dava reddedilmiş ve Yargıtay denetiminden geçerek 13.03.1997 tarihinde kesinleşmiştir. Davacı, yeni bir senet veya belgenin ele geçirildiği gerekçesiyle yargılamanın yenilenmesi yoluyla taşınmazın iadesini talep etmiştir. Davacının bahsettiği belgeler H.U.M.K.nun 445/1 de ifade edilen nitelikteki belgelerden de değildir. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 22. maddesine göre, kamulaştırmanın ve bedelinin kesinleşmesinden sonra taşınmaz malların kamulaştırma amacına veya kamu yararına yönelik herhangi bir ihtiyaca tahsisi lüzumu kalmaması halinde, keyfiyet idarece mal sahibi veya mirasçılarına 7201 sayılı Tebligat Yasası hükümlerine göre duyurulur. Ancak, burada idare bu şekilde hareket etmeye zorlanamaz. Davacının emsal gösterdiği Özcan Tumbalı, idareye müracaat ederek taşınmazı iade almış ise de, davacının açtığı davada idare iadeye yanaşmamıştır. Bu durumda yargılamanın iadesi şartları gerçekleşmemiş olduğundan talebin reddine karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki “yargılamanın yenilenmesi yoluyla taşınmazın iadesi ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Küçükçekmece 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 24.12.2002 gün ve 1993/1025 E. 1995/969 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 07.04.2003 gün ve 2003/2842-4964 sayılı ilamı ile; ( …Dava, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 23. maddesi uyarınca kamulaştırılan taşınmazın iade-i muhakeme yoluyla geri alınması istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı idare vekilince temyiz edilmiştir.
Kamulaştırma Kanununun 23. maddesinde kamulaştırmayı yapan idarece kamulaştırma amacına uygun hiçbir işlem ve tesisat yapılmaz veya kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilmeyerek taşınmaz mal olduğu gibi bırakılırsa mal sahibinin taşınmazı geri alabileceği öngörülmüştür.
Dosyada mevcut Küçükçekmece 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 1993/1025 Esas ve 1993/969 Karar sayılı dava dosyasında, davacının bu geri alım hakkına dayanarak açtığı davanın reddedildiği ve bu red kararının da 13.3.1997 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. Taşınmazların sahibi olan davacının kesinleşen bu red kararından sonra iade-i muhakeme yoluyla geri istemesi HUMK.nun 445. maddesinde yazılı hususlardan hiçbirisine uymadığından davanın reddi yerine, kabulüne karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir… ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, kamulaştırılan taşınmazın 2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 23.maddesi uyarınca yargılamanın yenilenmesi yolu ile geri alınması istemine ilişkindir.
Davacı, davalı Milli Savunma Bakanlığı tarafından kamulaştırılan Küçükçekmece ilçesi, ikitelli köyü 108,110,112,117 ve 2320 parsel sayılı taşınmazlarının askeri tatbikat ve atış alanı olarak kullanılmak üzere kamulaştırıldığını, ancak bu taşınmazların kamulaştırma amacı yönünde kullanılmadığını, bu nedenle Kamulaştırma Yasasının 23.maddesi uyarınca açtığı davanın, davalı idarenin davaya konu taşınmazların kamulaştırma amacı doğrultusunda kullandığını bildiren yazısı dayanak alınarak reddedilip Yargıtay onamından geçerek kesinleştiğini, ancak yıllar sonra aynı yerde Küçükçekmece 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.11.1995 gün ve 1993/1025 Esas 1995/969 K. sayılı ilamı ile aynı zamanda ve aynı amaçla kamulaştırılan taşınmazların kamulaştırılmasından vazgeçildiğini öğrendiğini, davalı idarenin emsal dosyadaki belgelere göre 2320 numaralı parselin kamulaştırmasından da vazgeçmiş ve bazı taşınmazların önceki maliklerine iade edilmiş olduğunu, davalının kendilerinin bu bilgiye ulaşmasını engellediğini, önceki mahkemenin hükmüne dayanak aldığı, idarenin 15.10.1995 tarihli yazısının gerçeği yansıtmadığını ileri sürerek, yargılamanın yenilenmesi yoluyla Kamulaştırma Yasasının 23.maddesine göre dava konusu taşınmazların kendisine iadesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı idare, davada yargılamanın yenilenmesi nedenlerinin bulunmadığını, dava konusu taşınmazın arsa ofisine tahsis edilene kadar kamulaştırma amacı doğrultusunda kullanıldığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemenin, dava konusu yerde bulunan ve aynı amaçla kamulaştırılan diğer tüm taşınmazların içerisinde yer aldığı 2663 sayılı parselin, ihtiyaç kalmayan taşınmazların satışını düzenleyen 189 sayılı kanuna göre satılması nedeniyle, burada bulunan diğer parsellerin kamulaştırmasının durdurulduğu ve daha sonra kamulaştırmadan vazgeçildiği, bir kısım taşınmazların sahiplerine iade edildiği, davacının ise bu belgelere tesadüfen ulaştığı, iade koşullarının ve yargılamanın yenilenmesi koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne ilişkin olarak kurduğu hüküm, özel dairece yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuş mahkeme önceki kararında direnmiştir.
Uyuşmazlık, somut olayda HUMK.m.445’te öngörülen yargılamanın yenilenmesi koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden; dava konusu 9 pafta 108, 110, 112, 117 ve 43 pafta 2320 parsel nolu taşınmazlar ile başka kişilere ait bir çok parselin, davalı idarece atış alanı olarak kullanılmak üzere Aralık 1983’de kamulaştırıldığı, 19.07.1984 tarihinde davacı tarafından ferağ verilmek suretiyle davalı idare adına tapuya kaydedildiği, takdir edilen bedelin artırımı için açılan davada kısmen kabul edilerek bedelin kesinleştiği ve bu davanın görülmesi sırasında kamulaştırılan parsellere ait bilgi ve krokilerin dosyaya gönderildiği anlaşılmaktadır.
Davacı tarafından 15.07.1993 tarihinde dava konusu taşınmazların davalı idarece kamulaştırma amacına uygun şekilde atış alanı olarak kullanılmadığı, olduğu gibi bırakıldığı iddiası ile Küçükçekmece 2.Asliye Hukuk Mahkemesinde geri alım davası açılmış ise de, mahkemece taşınmazların atış alanı olarak kullanıldığı, ayrıca atış alanı ve gümrük alanı olarak kullanılması halinde herhangi bir tesis yapılmasının gerekmediği gerekçesi ile, 1993/1025 Esas ve 1995/969 Karar sayılı ilamı ile, bu dava reddedilmiş ve Yargıtay denetiminden geçerek 13.03.1997 tarihinde kesinleşmiştir.
Yargılamanın iadesi olağanüstü bir kanun yoludur ve sebepleri H.U.M.K.nun 445.maddesinde sınırlı ( tahdidi ) olarak sayılmıştır. Bu sayılanlar dışındaki bir nedenle yargılamanın iadesi talep edilemez. ( YHGK.17.04.1996 gün ve 1996/10-112-282 sayılı ilamı ). Davacı da H.U.M.K.nun 445’de sayılan sebeplerden 1 nolu bende dayanmıştır.
Yargılamanın yenilenmesi, bazı ağır yargılama hatalarından ve eksikliklerinden dolayı, maddi anlamda kesin hükmün ortadan kaldırılmasını ve daha önce kesin hükme bağlanmış olan bir dava hakkında yeniden yargılama ve inceleme yapılmasını sağlayan olağanüstü bir kanun yoludur. Dolayısıyla yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulabilmesi için öncelikle hükmün kesinleşmiş olması şarttır.
Yargılamanın yenilenmesi nedenleri şunlardır; 1-Yeni bir senet veya belgenin ele geçirilmiş olması ( HUMK.nun 445/1 ).
Davacı bu bende dayandığından, bu bendi daha yakından incelemekte yarar bulunmaktadır. Yeni bir senet ya da belgenin ele geçirilmiş olmasının yargılamanın yenilenmesi nedeni olabilmesi için, aşağıdaki koşulların tümünün birlikte gerçekleşmesi gerekir. Buna göre;
a )Bu senet yada belgenin davaya bakıldığı sırada mevcut olması,
b )Yeni ele geçirilmiş olan senet veya belgenin, hükmü etkileyecek nitelikte olması,
c )Bu senet veya belgenin hükmün verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması,
d )Bu yeni senet veya belgenin yargılama sırasında bir zorlayıcı nedenden ( mücbir sebep ) veya lehine hüküm verilen tarafın eyleminden dolayı elde edilememiş olması,
e )Yargılamanın yenilenmesini isteyen tarafın bu senet veya belgeyi yargılama sırasında elde edememesinde kusurlu olmaması gereklidir.
Buna göre, kendi kusuru ile bu senet veya belgeyi yargılama sırasında elde edememiş ve mahkemeye vermemiş olan taraf yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunamaz.
2-Hükme esas alınan senedin sahte olduğunun bir mahkeme hükmü ile saptanmış olması ( HUMK.nun 445/2. )
3-Hükme esas alınan bir ilamın kesin hükümle ortadan kaldırılmış olması ( HUMK.nun 445/3 ).
4-Tanığın yalan tanıklıktan dolayı mahkum olması ( HUMK.445/4. )
5-Bilirkişinin gerçeğe aykırı rapor vermekten mahkum edilmiş olması ( HUMK.m.445/5 ).
6-Karşı tarafın yalan yeminden dolayı mahkum edilmiş olması ( HUMK.nun 445/6 ).
7-Karşı tarafın hükme etkili hile kullanmış olması ( HUMK.m.445/7 )
8-Vekil veya mümessil olmayan kişilerin huzuru ile davanın görülmüş olması ( HUMK.m.445/8 ).
9-Davaya bakması yasak olan hakimin hüküm vermiş olması ( HUMK.m.445/9 ).
10-Bir dava hakkında birbirine aykırı iki hüküm bulunması ( HUMK.m.445/10 ) gerekir. ( Prof.Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 6.Baskı Cilt 5. 2001 sayfa: 5164 vd ).
Bu durumda, davacının yargılamanın iadesi talebinin kabul edilmesi mümkün değildir. Şöyle ki;
Somut olaya baktığımızda; 2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 23/3. maddesine göre aynı amacın gerçekleşmesi için birden fazla taşınmaz mal birlikte kamulaştırıldığı takdirde bu taşınmaz malların durumun bir bütün oluşturduğu kabul edilerek, geri alma hakkı buna göre değerlendirilir. Davacının açtığı bedel artırma davasında dava konusu taşınmazların dışında davalı idarece atış alanı olarak kullanmak gayesi ile başka şahıslara ait parsellerin de kamulaştırıldığı konusunda bilgi ve belge vardır. Zaten bu konu davacının da kabulündedir. Davacının geri alım davası açarken, diğer kamulaştırılan parsellerin son durumunu da öğrenmesi gerekirdi. Zira, geri alma davasını açma süresi bu parsellerden kamulaştırması ve bedeli en son kesinleşen parselin kesinleşme tarihinden itibaren hesaplanır. Bu hazırlıklar yapılmadan açılan davanın hak düşürücü süreden reddedilme ihtimali mevcuttur. Bu itibarla, diğer araştırmaların yanında, Tapu Sicil Müdürlüğünden bu parseller hakkında bilgi almak gerekir. T.M.K.nun 1020 ( eski 928 ) maddesine göre tapu sicili herkese açıktır. İlgisi olduğunu ispat eden herkes gerekli bilgi ve belgelerin kendisine gösterilmesini veya bunların örneklerinin verilmesini isteyebilir. Kimse tapu sicilindeki bir kaydı bilmediğini ileri süremez. Davacının da açacağı geri alma davasından bahsederek bu belgelere ulaşması mümkün olup, davasını açmadan bunu başaramaması durumunda bile, dava açtığında, henüz davanın başında mahkemeden bunu talep ederek, yine bu belgelere rahatlıkla ulaşabilmesi olanağı mevcuttu. Dosya kapsamından davacının bu tür bir araştırma yapmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla yargılama sırasında davacının bu belgelere ulaşmasını engelleyen zorlayıcı nedenden bahsetmek mümkün değildir. Bu belgelere ulaşamamasında davalı idarenin bir eylemi de söz konusu değildir.
Öte yandan, davacının bahsettiği belgeler H.U.M.K.nun 445/1 de ifade edilen nitelikteki belgelerden de değildir. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 22. maddesine göre, kamulaştırmanın ve bedelinin kesinleşmesinden sonra taşınmaz malların kamulaştırma amacına veya kamu yararına yönelik herhangi bir ihtiyaca tahsisi lüzumu kalmaması halinde, keyfiyet idarece mal sahibi veya mirasçılarına 7201 sayılı Tebligat Yasası hükümlerine göre duyurulur. Ancak, burada idare bu şekilde hareket etmeye zorlanamaz. Davacının emsal gösterdiği Özcan Tumbalı, idareye müracaat ederek taşınmazı iade almış ise de, davacının açtığı davada idare iadeye yanaşmamıştır.
Kamulaştırmadan vazgeçmeye gelince;
2942 sayılı Yasasının 21. maddesine göre idare ancak kamulaştırma ve bedel kesinleşinceye kadar kamulaştırmadan vazgeçebilir. Olayımızda olduğu gibi daha sonra kamulaştırmadan vazgeçilemez. Bu itibarla, dava konusu 2320 nolu parselin kamulaştırmasından da idarenin vazgeçmesi, teknik açıdan mümkün değildir.
Açıklanan nedenlerle, yargılamanın iadesi davasının Özel Dairenin kararında belirtildiği gibi reddedilmesi gerekirken mahkemece kabul kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı idare vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Dairenin bozma ilamında gösterilen nedenlerle ve H.U.M.K.nun 429.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 28.04.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
18. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/6044
K. 2002/9297
T. 7.10.2002
• VAKFIN DAĞILMASI DAVASI ( Amacı Doğrultusunda Faaliyette Bulunmaması ve Kuruluş Sermayesinin Harcanması Nedeniyle Amacın Gerçekleşmesi Olanaksız Hale Gelen Vakfın Dağılmasına Karar Verilmesi Talebi )
• YÖNETİM ZAAFI ( Vakıfın Amaca Yönelik Faaliyetlerine Bir Süre Ara Verilmesinin Yönetim Zaafı Olarak Kabul Edilmesi-Bu Sebeple Vakfın Dağılmasının İstenememesi Şartlar Varsa Bu Nedenle Yönetimin Görevden Alınmasının Talep Edilebilmesi )
• AMACA ÖZGÜLENEN MALVARLIĞI ( Vakfın Mal Varlığının ve Gelirlerinin Amacın Gerçekleştirilmesini Olanaksız Kılacak Şekilde Yetersiz Olduğunun İspat Edilememesi Nedeniyle Yalnızca Yönetim Zaafı Sebebiyle Vakfın Dağılmasına Karar Verilememesi )
4721/m.111,112,116
ÖZET : Vakfın mal varlığının ve gelirlerinin amacın gerçekleştirilmesini olanaksız kılacak derecede yetersiz olduğu tam olarak kanıtlanmış değildir. Bir süre, vakıf senedinde öngörülen amaca yönelik faaliyette bulunulmadığı iddiası da yönetim zaafı ile ilgili olup, koşulları varsa Medeni Kanunun 112/2. ve Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkında Tüzüğün 23.maddeleri doğrultusunda yöneticilerin görevden alınması istemine konu olabilir ise de, tek başına vakfın dağılması nedeni sayılamaz.
DAVA : Dava dilekçesinde vakfın dağılması istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, 21.6.2001 günlü dava dilekçesinde, T Sağlık Eğitim ve Sosyal Yardımlaşma vakfının 25.12.1998 tarihinde kurulduğunu, tanışma toplantıları dışında herhangi bir faaliyetinin bulunmadığını, kuruluş sermayesinin de bu tanıtım toplantıları için harcandığını, bu nedenle amacını gerçekleştirmesinin olanaksız duruma geldiğini ileri sürerek davalı vakfın dağılmasına ve mal varlığının mazbut vakıflar tüzel kişiliğine devrine karar verilmesini istemiş; davalı ise, kuruluşundan itibaren vakıfla bir süre ilgilenilemediğini, ancak daha sonra amaç doğrultusunda faaliyetlere devam edildiğini, teftiş raporunda belirtilen eksikliklerin yerine getirildiğini, böylece vakfın dağılması sonucunu doğuracak bir durumun sözkonusu olmadığını öne sürerek davanın reddi gerektiğini savunmuş; mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne karar verilmiştir.
Oysa; 1-Vakıf hukukunda aslolan kurucu iradenin muhafazası ve mümkün olduğunda vakfın devamının sağlanmasıdır. Somut olayda vakfın mal varlığının ve gelirlerinin amacın gerçekleştirilmesini olanaksız kılacak derecede yetersiz olduğu tam olarak kanıtlanmış değildir. Bir süre, vakıf senedinde öngörülen amaca yönelik faaliyette bulunulmadığı iddiası da yönetim zaafı ile ilgili olup, koşulları varsa Medeni Kanunun 112/2. ve Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkında Tüzüğün 23.maddeleri doğrultusunda yöneticilerin görevden alınması istemine konu olabilir ise de, tek başına vakfın dağılması nedeni sayılamaz. Bu itibarla mahkemece; davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü doğru görülmemiştir.
2-Kabule göre de; davada vakfın “dağılması” istenildiği halde “dağıtılmasına” karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 7.10.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/3976
K. 2005/12024
T. 12.7.2005
• KİRA SÖZLEŞMESİNİN FESHİ ( Kiralanan Vakıf İş Hanının Kiralanma Amacına Uygun Hazır Bulundurulma Yükümlülüğüne Uyulmadığı İddiası Nedeniyle – Vakıflar İdaresinin Hasım Gösterilmesi Yasal Zorunluluk Olduğu )
• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Kiralanan Vakıf İş Hanının Kiralanma Amacına Uygun Hazır Bulundurulma Yükümlülüğüne Uyulmadığı İddiası Nedeniyle Kira Sözleşmesinin Feshi – Vakıflar İdaresinin Hasım Gösterilmesi Yasal Zorunluluk Olduğu )
• VAKIF İŞ HANININ KİRALANMASI ( Amacına Uygun Hazır Bulundurulma Yükümlülüğüne Uyulmadığı İddiası Nedeniyle Kira Sözleşmesinin Feshi – Vakıflar İdaresinin Hasım Gösterilmesi Yasal Zorunluluk Olduğu )
• AMACINA UYGUN HAZIR BULUNDURULMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ ( Uyulmadığı İddiası Nedeniyle Kira Sözleşmesinin Feshi/Vakıf İş Hanının Kiralanması – Vakıflar İdaresinin Hasım Gösterilmesi Yasal Zorunluluk Olduğu )
• VAKIFLAR İDARESİ ( Kiralanan Vakıf İş Hanının Kiralanma Amacına Uygun Hazır Bulundurulma Yükümlülüğüne Uyulmadığı İddiası Nedeniyle Kira Sözleşmesinin Feshi – Yasal Hasım Olduğu )
• HUSUMET ( Kiralanan Vakıf İş Hanının Kiralanma Amacına Uygun Hazır Bulundurulma Yükümlülüğüne Uyulmadığı İddiası Nedeniyle Kira Sözleşmesinin Feshi – Mülhak Vakfın Borçlarından Sorumlu Tutulamayacağı )
• MÜLHAK VAKFIN BORÇLARINDAN SORUMLULUK ( Kiralanan Vakıf İş Hanının Kiralanma Amacına Uygun Hazır Bulundurulma Yükümlülüğüne Uyulmadığı İddiası Nedeniyle Kira Sözleşmesinin Feshi – Vakıflar İdaresi Yasal Olduğundan Sorumlu Tutulamayacağı )
2762/m.21,40
ÖZET : Dava, kiralanan taşınmazın kiralanma amacına uygun hazır bulundurulma yükümlülüğüne uyulmadığı iddiasına dayalı kira sözleşmesinin feshi, maddi ve manevi tazminata ilişkindir. Vakıflar İdaresinin bu tür davalarda hasım gösterilmesi yasal zorunluluk olup, mülhak vakfın borçlarından sorumlu tutulmalarına olanak yoktur. Böyle olunca, mahkemece, vakıflar idaresinin yasal hasım olduğu kabul edilerek, diğer davalının borçlarından sorumlu tutulmaması gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı ve davalı Vakıflar Bölge Müdürlüğü avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalı Hobyarlı Ahmetpaşa Vakıf iş hanında ki işyerini ihale sonucu diğer davalı ile yaptığı sözleşme ile kiraladığını, ancak, daha sonra taşınmazın yapı kullanma izin belgesine uymadığının anlaşıldığını, aldığı çalışma ruhsatının iptal edildiğini ayrıca para cezası verildiğini, pis su borularının patlaması ile eşyalarının hasarlandığını ileri sürerek, sözleşmenin feshine ödenmiş kira bedellerinin iadesine. Ticari faaliyette bulunulamadığı için 20.000.000.000 Lira maddi zararın hasardan dolayı 3.374.158.000 Lira maddi zararın 259.500.000 Lira cezanın ve 3.000.000.000 Lira manevi tazminatın tahsilini istemiştir.
Davalı Hobyarlı Vakfı Cevabında davacının ekonomik kriz nedeniyle böyle bir yola başvurduğunu, su basması ile ilgili kusur ve sorumluluklarının bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece kiralananın yapı kullanma belgesine uygun olmadığı, bu nedenle davacının çalışma ruhsatının iptal edilmiş olup, kiralananın amaca uygun halde bulundurulma yükümlülüğünün yerine getirilmediği, bu itibarla doğan maddi zarardan sözleşmenin tarafı olan Vakıflar Genel Müdürlüğünün sorumlu olduğu, diğer davalıya husumet yöneltilemeyeceği gerekçesi ile, Hobyarlı Vakfı Yönünden davanın husumet nedeniyle reddine diğer davalı yönünden davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen karar davacı ve davalı vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava, kiralanan taşınmazın kiralanma amacına uygun hazır bulundurulma yükümlülüğüne uyulmadığı iddiasına dayalı kira sözleşmesinin feshi, maddi ve manevi tazminata ilişkindir. Davacı tarafından kiralanan taşınmazın davalı Hobyarlı Vakfı’ na ait olduğu uyuşmazlık konusu değildir. Hobyarlı Vakfının mütevellisinin bulunmadığı dönemde bu vakfa ait taşınmazın 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 21. maddesi gereğince emaneten diğer davalı Vakıflar Genel Müdürlüğünce idare edildiği sonrada 20.05.2002 başlangıç tarihli sözleşme ile Vakıflar Genel Müdürlüğünce davacıya kiraya verildiği anlaşıldığı gibi, anılan kira sözleşmesinde de bu husus açıkça belirtilmiştir. Nitekim, Hobyarlı Vakfı mütevellisi atandıktan sonra kira sözleşmesi ilye ilgili işlemleri benimsediği açık ve belirgindir. Bu durumda Hobyarlı Vakfı kira sözleşmesinin tarafı olup, mahkemece Hobyarlı Vakfı yönünden davanın pasif husumet nedeniyle reddi usul ve yasaya aykırıdır.
2-Davalı, vakıflar Genel Müdürlüğünün temyiz itirazlarına gelince, 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 21. maddesinde; “Boş talan mütevellilik, yenisi verilinceye kadar, Vakıf işlerine Umum Müdürlük bakar” hükmü getirilmiş olup, yine anılan yasanın 40. maddesinden de, “Mülhak Vakıflarda mütevelliliğe ve vakıftan intifa veya mülkiyet iddiasına ait davalarda, mütevellilerle vakıflar idaresinin birlikte hasıl tutulması lazımdır” şeklinde düzenleme getirilmiştir. Bu düzenlemeler karşısında, Vakıflar İdaresinin bu tür davalarda hasım gösterilmesi yasal zorunluluk olup, mülhak vakfın borçlarından sorumlu tutulmalarına olanak yoktur. Kaldı ki, yukarıda da değinildiği gibi, vakıflar İdaresinin kira sözleşmesini, “Hobyarlı Ahmetpaşa Vakfı adına” imzaladığı açıktır. Böyle olunca, mahkemece, vakıflar idaresinin yasal hasım olduğu kabul edilerek, diğer davalının borçlarından sorumlu tutulmaması gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi de isabetsiz olup, bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte yazılı nedenlerle temyiz edilen hüküm davacı, ( 2 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı Vakıflar yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 12.07.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.