Baltacı Avukatlık Ofisi
  • Anasayfa
  • Kurumsal
    • Hakkımızda
    • Uluslararası
    • Sektörler
    • Diğer Hizmetlerimiz
    • Ofisimiz
    • İşbirliklerimiz
  • Ekibimiz
    • Arif Baltacı
    • Ebru Gülüm Gök
    • Mustafa Gürdal
    • Bahadır Halil Baltacı
    • Abdurrahman Enes Çakar
    • Serhad Ciğer
    • Doç. Dr. Nuri Baltacı
    • Mustapha Boumeshad
    • Aykut Özger
    • Rüstem Yektaş
    • Aytaç Yeni
    • Betül Doğan
    • Aynur Çaylı
    • Muhsin Niyazi Küçük
    • Recep Esen
    • Osman Aydın
  • Uzmanlıklar
  • Hukuki Bilgi
    • Makaleler
    • Dilekçe Örnekleri
    • Basında Biz
    • Haberler
    • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim





Asli Kusur Hakkında Yargıtay Kararları

08 May, 2016
Okunma: 286.346
Sosyal Ağlarda Paylaş:

Asli Kusur Kavramı Hakkında Yargıtay Kararları

 

T.C.

YARGITAY

11. HUKUK DAİRESİ

E. 2011/5069

K. 2012/11768

T. 3.7.2012

ASLİ KUSUR (Rıza Dışında İnternet Üzerinden Başka Hesaba Aktarılan Paranın Tahsili – Davacının Şifresini Koruyamadığının ve Kişisel Bilgilerini Başkasına Kullandırdığının İspatlanması Gerektiği)

RIZA DIŞINDA BAŞKA HESABA AKTARILAN PARA (Davacının Şifresini Koruyamadığının ve Kişisel Bilgilerini Başkasına Kullandırdığının İspatlanması Gerektiği – Gerekli Önlemleri Almayan ve Sistemini Bu Tür Olayları Engelleyecek Şekilde Kurmayan Davalı Bankanın Asli Kusurlu Olduğu)

ALACAĞIN TAHSİLİ (Rıza Dışında İnternet Üzerinden Başka Hesaba Aktarılan Para – Gerekli Önlemleri Almayan ve Sistemini Bu Tür Olayları Engelleyecek Şekilde Kurmayan Davalı Bankanın Asli Kusurlu Olduğu)

İNTERNET ÜZERİNDEN BAŞKA HESABA AKTARILAN PARA (Davacının Şifresini Koruyamadığının ve Kişisel Bilgilerini Başkasına Kullandırdığının İspatlanması Gerektiği – Gerekli Önlemleri Almayan ve Sistemini Bu Tür Olayları Engelleyecek Şekilde Kurmayan Davalı Bankanın Asli Kusurlu Olduğu)

818/m.44

ÖZET : Dava, hesabından bilgi ve rıza dışında internet üzerinden başka hesaba aktarılan paranın bankadan tahsili talebidir. Davacının şifresini koruyamadığı ve kişisel bilgilerini başkasına kullandırdığı hususlarının ispatlanamadığından, olayda gerekli önlemleri almayan ve sistemini bu tür olayları engelleyecek şekilde kurmayan davalı banka asli kusurludur.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada Aliağa Sulh Hukuk Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 10/08/2010 tarih ve 2009/415-2010/409 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Fatma Karaman Odabaşı tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin davalı bankanın Aliağa Şubesindeki hesabından 30.05.2006 tarihinde müvekkilinin bilgisi ve rızası dışında internet üzerinden parasının başka hesaba aktarıldığını, müvekkilinin zarara uğratıldığını belirterek 5.300,00 TL’nin hesaptan çekilme tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, kredi kartı hesabından virman yapılan 1.800,00 TL’nin sigorta kapsamında olup, davacıya iade edildiğini, zararın davacının kendi kusurundan kaynaklandığını, müvekkilinin kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, davacının şifresini koruyamadığı ve kişisel bilgilerini başkasına kullandırdığı hususlarının ispatlanamadığı, olayda gerekli önlemleri almayan ve sistemini bu tür olayları engelleyecek şekilde kurmayan davalı bankanın asli kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne 3.500,00 TL’nin faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 190,75 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 03.07.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

 

T.C.

YARGITAY

12. CEZA DAİRESİ

E. 2011/131

K. 2011/1224

T. 12.9.2011

TAKSİRLE ÖLDÜRME ( Olay Anı Görüntülerini İçeren İBB Trafik Hizmetleri Müdürlüğü’nün CD’si ve CD’den Elde Edilen Fotoğraflar ve Cumhuriyet Savcılığınca Uzman Bilirkişiden Alınan Kusur Raporu Doğrultusunda Sanığın Asli Kusurlu Olduğunun Kabul Edileceği )

ASLİ KUSUR ( Olay Anı Görüntülerini İçeren İBB Trafik Hizmetleri Müdürlüğü’nün CD ve CD’den Elde Edilen Fotoğraflar ve Cumhuriyet Savcılığınca Uzman Bilirkişiden Alınan Kusur Raporu Doğrultusunda Sanığın Asli Kusurlu Olduğunun Kabulü Gereği )

5237/m.85

ÖZET : Taksirle öldürme suçunda olay anı görüntülerini içeren İBB Trafik Hizmetleri Müdürlüğünün CD ve CD den elde edilen fotoğraflar ve Cumhuriyet Savcılığınca uzman bilirkişiden alınan kusur raporu, mağdur beyanı, sanık savunması ve tüm dosya kapsamından olayda sanığın asli kusurlu olduğu dikkate alınmalıdır.

DAVA : Sanığın taksirle öldürme suçundan mahkumiyetine ilişkin hüküm katılan Z. Y. vekili ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Olay anı görüntülerini içeren İBB Trafik Hizmetleri Müdürlüğünün CD ve CD den elde edilen fotoğraflar ve Cumhuriyet Savcılığınca uzman bilirkişiden alınan kusur raporu, mağdur beyanı, sanık savunması ve tüm dosya kapsamından olayda sanığın asli kusurlu olduğu anlaşıldığından tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir. Ancak;

Sanık müdafiinin 26.10.2010 tarihli duruşmada lehe hükümlerin uygulanması talebi bulunmasına karşısında, 5237 T.C.K.nın 50. maddesinin uygulanması hususunda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı, katılan vekili ile sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümün bu sebepten dolayı istem gibi BOZULMASINA, 12.09.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

 

T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 2010/9-95

K. 2010/163

T. 6.7.2010

TAKSİRLE ÖLDÜRME (Maktulün Asli Kusurlu Olduğu Olayda Önüne Aniden Fırladığı Söylenemeyecek Olan Maktulü Korna Çalarak Uyarmadığı Gibi Ona Çarpmamak İçin Fren Dahi Tatbik Etmediği Anlaşılan Sanığın da Tali Derecede Kusurlu Olduğu)

ASLİ KUSUR (Maktulün Olduğu – Taksirle Öldürme/Önüne Aniden Fırladığı Söylenemeyecek Olan Maktulü Korna Çalarak Uyarmadığı Gibi Ona Çarpmamak İçin Fren Dahi Tatbik Etmediği Anlaşılan Sanığın da Tali Derecede Kusurlu Olduğunun Kabul Edileceği)

TALİ KUSUR (Taksirle Öldürme – Önüne Aniden Fırladığı Söylenemeyecek Olan Maktulü Korna Çalarak Uyarmadığı Gibi Ona Çarpmamak İçin Fren Dahi Tatbik Etmediği Anlaşılan Sanığın da Tali Derecede Kusurlu Olduğunun Kabul Edileceği)

TRAFİĞİN MEVCUT KOŞULLARINA GÖRE GEREKLİ TEDBİRLERİ ALMAMASI (Hızını Yol Durumuna Göre Ayarlamadığı ve Ayağından Ayakkabısının Çıktığını Algılayabilecek Kadar Bir Zaman Diliminde Görme Şansına Sahip Olduğu – Sanığın Tali Derecede Kusurlu Olduğu)

2918/m.52,68,84

5237/m.85

ÖZET : Dosya kapsamı ile uyumlu olduğu görülen Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüğü raporunda da belirtildiği üzere, maktulün asli kusurlu olduğu olayda; trafiğin mevcut koşullarına göre gerekli tedbirleri almayarak, hızını yol durumuna göre ayarlamadığı, ayağından ayakkabısının çıktığını algılayabilecek kadar bir zaman diliminde görme şansına sahip olduğu ve bu anlamda önüne aniden fırladığı söylenemeyecek olan maktulü korna çalarak uyarmadığı gibi, ona çarpmamak için fren dahi tatbik etmediği anlaşılan sanığın da tali derecede kusurlu olduğunun kabul edilmesi gerekir.

DAVA : Sanık R… K…’nun, taksirle öldürme suçundan beraatına ilişkin, Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 13.02.2007 gün ve 761-103 sayılı hükmün, katılanlar vekili ile yerel Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 15.06.2009 gün 18024-7055 sayı ile;

“… Oluşa ve dosya kapsamına göre, dosyada mevcut Ankara Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 14.12.2006 tarihli, olayda sanığın da kusurunun bulunduğunu belirten raporunun oluşa uygun olduğu, sanığın hukuki durumunun buna göre tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden, değerlendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm tesisi…” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş,

Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesince de, 12.11.2009 gün ve 1087-1333 sayı ile;

“… Olay günü saat 17.40 sıralarında sanığın yönetimindeki 06 … … plakalı otomobil ile AŞTİ istikametinden Gölbaşı istikametine sol şeritte seyrettiği sırada ve olay mahalli 70 Gün tabir edilen köprü altına geldiğinde aracının sol ön kısmı ile gidiş yönüne göre sol taraftan orta refüjün karşı tarafına geçmeye çalışan yaya Ö… A…’a çarparak ölümüne neden olduğu yolunda cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmıştır.

Suç tutanağı ve Adli Tıp raporu sanığı da olayda kusurlu olarak göstermiş, mahkememizce bütün gerekçeleri detaylı yazılarak beraat hükmü kurulmuş, kararımızı inceleyen Yargıtay’ca Adli Tıp raporuna itibar edilmemesi gerekçe gösterilerek hüküm bozulmuştur.

Her şeyden önce: Hiçbir ceza mahkemesi tıp bilimi haricinde yani hukuk bilgisinin dışına taşacak bilgi haricinde hiçbir bilirkişi raporu ile bağlı değildir. Ceza hukukunun temel prensibi budur.

Mahkeme hakimi, heyetiyle birlikte olay yerinde bizzat uygulamalı keşif işlemini gerçekleştirmiş, her şeritten ve keşif yapılan saatte sol ve sağ şerit olmak üzere dörderli olmak kaydıyla sekiz ayrı şeritten araçların en az 70 ve üstü kilometre hızlarda gidip geldiği bizzat gözlenmiş ve tespit edilmiştir.

Bilirkişiler tarafından hakimin talimatıyla çekilen fotoğraflar, olay yerine yakın yaya üst geçidinin bulunmasına rağmen yola fırlayan ölenin geçtiği yukarıda tarifi yapılan altı şeritteki tüm araçları trafik kazası tehlikesine soktuktan sonra sanığın önüne aniden çıkması sonucu kazanın meydana geldiği sabittir.

Ceza mahkemeleri kendi bilgi, tecrübe ve hukuk alanına giren konularda hiçbir bilirkişi raporuna bağlı olmayacakları tüm yargı sistemimizde kabul edilmesine rağmen bozma kararının gerekçe gösterilmeden adli tıp raporuna uyulmaması nedeniyle kararın bozulmasına şeklinde hükmedilmesi karar veren mahkemece yasaya uygun görülmemiştir.

Ölen kişi, sekiz şeritte belirtilen şekilde seyretmekte olan tüm araçların bu araçların şoför ve yolcularını tehlikeye uğratmak suretiyle yola girmiş ve bunun sonucunda istenmeyen ölüm olayı meydana gelmiştir.

İddia, savunma, taraflar arasındaki paraya yönelik anlaşma, anlaşmamazlık mahkemenin kararında hiçbir şekilde gözönünde tutacağı bir husus olmamıştır.

Ölenin yakınlarının maddi ve manevi yönden tatmin edilmesi hususu hukuk mahkemelerinde bilindiği üzere her zaman takibi mümkün ve yargılaması yapılabilen bir husus olduğuna göre sanığın bu trafik kazası sonucunda kendisinden beklenen edimleri yerine getirmemesi de bu olayda kusurlu olduğuna bir karine teşkil edemez.

Dosyadaki tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi sonucunda karar verecek hakimi adeta Adli Tıp Kurumu raporu böyle istiyor ceza vereceksiniz şeklinde bir hukuk mantığıyla karar vermeye yönlendirmenin yasaya uygun olmayacağı düşünülmektedir…” gerekçesine dayalı olarak, önceki hükümde direnilmesine ve sanığın meydana gelen sonuç olayda yasal anlamda kusurunun bulunmadığı kabul edilmekle 5271 sayılı CYY’nın 223/2-c maddesi gereğince beraatına karar verilmiştir.

Direnme hükmünün katılanlar vekili ile yerel Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi nedeniyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “onama” istekli 16.04.2010 gün ve 20471 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Sanık hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan verilen hükme hasren yapılan incelemede:

Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık; sanık R… K…’nun, 14.07.2006 tarihinde kullandığı otomobille çarpmak suretiyle Ö… A…’ın ölümüne neden olduğu olayda, taksirinin bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

Dosya incelendiğinde; 14.07.2006 tarihinde düzenlenen trafik kazası tespit tutanağına göre; aynı tarihte saat 17.40 sıralarında, gündüzleyin, havanın açık, yerlerin kuru olduğu bir ortamda meydana gelen olayda, sürücü R… K…’nun kullandığı 06 … … plakalı aracın çarpması sonucu yaya Ö… A…’ın öldüğü, Sürücünün, tutanağı düzenleyen polis memurlarına; Konya Yolu’nda, Ankara-Konya istikametinde seyrederken, 70 Gün Köprüsü altında soldan sağa geçiş yapan yayanın ayakkabısının çıktığını, onu almak için geri döndüğünde ise, otomobilin sol ön kısmı ile ona çarptığını ve 21 metre sonra durabildiğini söylediği, Yaya geçidi bulunmayan olay yerinde çarpma noktasının, bölünmüş yolun, Ankara-Konya istikametine giden bölümünün sol tarafında ve orta refüjun hemen yanı olduğu, Yaya Ö… A…’ın, yaya geçişine müsait olmayan yol bölümünü kullanarak karşıdan karşıya geçiş yapmak istediği sırada çarpmanın meydana geldiği, kazanın oluşumunda, 2918 sayılı Yasanın 84. maddesi uyarınca, yaya kusurlarından ( Kod 4 ) te yer alan kuralı ihlal ettiği, Olayın, 14.07.2006 günü saat 18.00 sıralarında ihbar edilmesinin ardından, saat 19.59 da alınan rapora göre; sanık Rıza’nın alkolsüz olduğu, sol elinden basit bir tıbbi müdahale ile iyileşecek şekilde yaralandığı; olayda yaralanan 1964 doğumlu Ö… A…’ın ise, aynı gün saat 21.45 sıralarında, genel beden travmasına bağlı pelvis kemik kırığı, fibia kırığı ve vertebra kırığı ile karakterli beyin kontüzyonu ve toraks içi akciğer kontüzyonu sonucu öldüğü, Kusurun belirlenmesi için, Cumhuriyet savcısı tarafından bilirkişi olarak atanan Karayolları Genel Müdürlüğü Trafik Fen Heyetinden emekli İlhan Parmaksız’ın, dosya üzerinde yaptığı inceleme sonunda 19.07.2006 tarihinde hazırladığı raporda; olayın meskun mahalde, orta refüj ile bölünmüş, 16 metre genişliğinde tek şeritli, çok yönlü asfalt kaplamalı yolda meydana geldiğini, o sırada yolun kuru, görüşün açık olduğunu, çarpan araca ait 7 metrelik belirgin fren izinin bulunduğunu, aracın çarpma noktasından 21 metre ileride orta refuje 0.60 metre mesafede durabildiğini, trafik kazası tespit tutanağına göre hız limitinin aşılmadığını belirttikten sonra; olayda, sürücü R… K…’nun, 16 metre genişliğindeki yolun sol şeridini takiben seyri esnasında yolun solundan orta refüj üzerinden ani olarak aracının seyir şeridine çıkan yayanın bu hareketinin sürücünün fren intikal süresi içinde meydana gelmiş olması nedeniyle kusursuz olduğunu, maktulün ise ilk geçiş hakkını araçlara vermeden aniden sürücünün seyir şeridine çıkmış olması nedeniyle tamamen kusurlu olduğunu kanaat olarak bildirdiği, Mahkemece 13.11.2006 tarihinde olay yerinde yapılan keşfe katılan Karayolları Genel Müdürlüğü Trafik Şubesinden üç makine mühendisi tarafından verilen raporda; Olay yerinin yerleşim birimi içi, bölünmüş karayolu olan Konya Yolu olduğu, taşıt yolunun 16 metre genişlikte, tek yönlü, 4 şeritli, en sağda emniyet şeridi bulunan asfalt kaplamalı, düz ve gidiş istikametinde yüzde 1 çıkış eğimli olduğunun görüldüğü, Olay yerinde yaya geçidi, okul geçidi ve kavşak bulunmadığı, Olay yerinin üstünden geçen Ç… E… Bulvarı üst geçidinin mevcut olduğu, üst geçidin her iki yanında yaya yolunun bulunmasına rağmen, köprü altından yayaların köprü üstüne çıkmasını sağlayacak merdiven veya asansör sistemi bulunmadığı, yayaların buradan yararlanabilmek için Balgat Semti yönünde 100 metre geri gitmelerinin gerektiği, Olay vaktinin gündüz, havanın açık ve yol yüzeyinin kuru, trafik yoğunluğunun fazla olduğu, görüşe engel cisim bulunmadığı, Sürücünün Ankara-Konya istikametinde, köprünün ikinci ayağının hizasına geldiği sırada yola çıkan yayaya sol ön tarafı ile çarptığı, 21 metre sonra durduğu, Saptamalarına yer verildikten sonra;

Olayın, taşıt yolunun karşısına geçmek isteyen yayanın, kurallara aykırı davranışı nedeniyle meydana gelmiş bir trafik kazası olduğu, bu olayda yaya Ö…’ün, taşıt yolunun karşısına geçmek için 2918 sayılı Yasanın 68/b maddesine uyması, yaya geçidi, okul geçidi ve kavşak giriş çıkışı olmayan yerden karşıya geçişe başlamadan önce yoldan geçen taşıt trafiğini kontrol etmesi, trafiği tehlikeye atmaması ve güvenli geçiş yapabileceğinden emin olmadan taşıt yoluna girmemesi, yaklaşık 100 metre gerisinde bulunan köprü çıkışına kadar yürümesi ve köprünün üstündeki yaya yolundan güvenli bir şekilde geçmesi zorunlu olmasına rağmen, sadece gidişe ayrılmış kısmının 16 metre genişlikte olduğu, tek yönlü, 4-5 şerit halinde hızla akan trafiğin arasından karşıya geçmek istediği ve taşıt yolundan geçen araçların hız ve mesafelerini dikkate almadan kontrolsüz ve tedbirsiz bir şekilde taşıt yoluna girdiği için olayda asli kusurlu olduğu,

Sanığın ise, olay yerinde 21 metre fren izi ile durabilmesinden olay öncesi hızının 57 km olduğunun anlaşılması, aniden önüne çıkan yayayı gördüğünde aralarında 10 metreden az mesafe olması, aracın 50 km hızla gitse dahi durabilmesi için en az 27 metre mesafe bulunmasının gerekmesi, dolayısıyla 57 km hızla gidiyor olmasının olayda etkisinin bulunmaması nedeniyle kusursuz olduğu,

Görüşünün bildirildiği; Buna karşılık; Adli Tıp Kurumu Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 14.11.2006 gün ve 3123 sayı ile düzenlenen raporda; trafik kazası tespit tutanağındaki tespitlere iştirak edildiği ancak kusurla ilgili olarak diğer bilirkişilerce verilen raporlara iştirak edilmediği belirtildikten sonra;

Sürücü R… K…’nun sevk ve idaresindeki otomobil ile tek yönlü bölünmüş yolda meskun mahalde sol şeritte seyri sırasında olay mahalli 70 Gün Köprüsü altına geldiğinde aracının sol ön kısmı ile gidiş istikametine göre sol tarafından orta refüj kısmından yolun karşı tarafına karşıdan karşıya geçmek için yola giren yaya Ö… A…’a çarpması neticesi yayanın ölümüyle sonuçlanan olayda, yolun sol tarafından yola giren yayaya uyarmak bakımından ikazda bulunmadığı, tespit tutanağındaki krokiden de anlaşılmakla çarpma öncesi fren tatbik etmediği, mahal şartlarına uygun hızla seyretmediği anlaşıldığından 2918 sayılı Yasanın 52/1-b ve Yönetmeliğin 144/b-1 maddeleri uyarınca kusurlu olduğu, Yaya Ö… A…’ın ise, 2918 sayılı Yasanın 68/1-b-3 maddesi uyarınca 1. derecede kusurlu olduğu, Tespit ve kanaatine yer verildiği, 1953 doğumlu olan sanığın sabıkasının bulunmadığı; Sanık R… K…’nun, kolluktaki 15.07.2006 tarihli savunmasında; “Saat 17.30 sıralarında, kendime ait otomobilde Ankara-Konya istikametinde seyir halinde idim, yanımda eşim de vardı, sol şeritten gidiyordum, 70 Gün Köprüsü altına gelmiştim ki, benim sol tarafımda kalan orta refüjden gelen şahıs birden otonun önüne atladı, ben bunu görür görmez frene basmış isem de duramadım ve aracımın ön sol kısmı ile çarptım ve hemen olay yerinde durdum, yaralanan şahsı oradan geçen bir arabaya bindirip sağlıkçı olan eşimle birlikte hastaneye gönderdim. Benim hızım tahminen 50 km civarında idi. Kaza anında trafik çok yoğundu. Olaya M… A… isimli sürücü de tanık oldu. Kaza yerinin üstündeki köprüde yaya yolu mevcuttur, bu şahıs neden araç yolunu seçti bilemiyorum” derken, sulh ceza mahkemesi hakimi önündeki aynı tarihli ( avukatlı ) sorgusunda, aynı şeyleri tekrar ettikten sonra; “ölen şahıs ayakkabısını tam olarak giymemiş, tabanına basmıştı. Önüme çıkınca ayakkabısının birisi çıkmış gibi oldu, biraz durakladı, sanırım panikledi, o anda her şey oldu, ani gelişti, şahsın geçiş yaptığı yerde yaya geçidi yoktur, yol 5 şeritli olup tüm şeritler dolu idi, fazla hız yapma imkanım da yoktu, köprünün üzerinde yayalar için geçiş yolu olduğu halde şahıs bu geçişi kullanmamıştır” dediği, Cumhuriyet savcısı huzurundaki 14.08.2006 tarihli ( avukatlı ) savunmasında da, aynı savunmayı tekrarla, şahsın yola çıktığı yerde bir de köprünün sütunu vardı, onun arkasından fırladı, şeklinde ilavede bulunduktan sonra mahkemedeki 17.10.2006 tarihli savunmasında da aynı şekilde beyanla, hızının 45-50 km civarında olduğunu, zaten yolun dolu olması nedeniyle daha hızlı gidemeyeceğini belirtip, mahkemece yapılan 13.11.2006 tarihli keşifte de, aynı beyanları tekrar ettiği,

Tanık M… A…’in, kolluktaki 14.07.2006 tarihli ifadesinde; “Saat 17.30 sıralarında, kendi kullandığım otomobil ile Ankara-Konya istikametinde sol şeritte seyrediyordum, 06 AN 1074 plakalı otomobil ise, benim önümdeki aracın önünde gitmekte idi. Kazada yaralanan şahıs da, bizim gidiş istikametimize göre yolun orta kısmında iken, geriye yani yolun soluna dönüş yapınca plakasını verdiğim araç ona çarptı, çarpmanın etkisi ile şahıs havaya kalkıp yere düştü. Ben hemen durdum. Benim aracım yüksek olduğu için ben olayı net olarak gördüm. Kazadan sonra, çarpan araçtaki şahıs ve eşi yaralıya müdahale ettiler, yaralıyı başka bir araca bindirip hastaneye gönderdik. Hızımız tahminen 60-70 km. civarında idi” derken, mahkemedeki 17.10.2006 tarihli ifadesinde; “aynı şeyleri tekrar etmekle birlikte, ben bu yolda yıllardır araç kullanırım, bu yolu iki yönlü olarak o günkü kadar hareketli görmemiştim, öyle ki her iki yöndeki araçlar neredeyse kaldırıma adeta sıfır konumda çarpacak gibi gidiyorduk, bu nedenle 60-65 km hızımız vardı, bir ara ölenin kenardan yola fırladığını görünce hemen fırlama diye bağırmak istedim, o sırada kaza oldu, araçlar durdu, öndeki aracın sürat yapabilmesi mümkün değildi, yol anormal hareketli idi” dediği, ölen kişinin yola koşarak mı, yürüyerek mi geçtiğinin sorulması üzerine bunu bilmediğini söylediği, mahkemece yapılan 13.11.2006 tarihli keşifte de, aynı beyanı tekrar ederek, kendi hızının 60-65 km olduğunu belirttiği,

Aynı zamanda olayın görgü tanığı olan sanığın eşi M… K…’nun, kolluktaki 14.07.2006 tarihli ifadesinde; “Saat 17.30 sıralarında eşim Rıza’nın kullandığı otomobil ile Ankara-Konya istikametinde en sol şeritten seyir halinde idik, hızımız tahminen 50-60 km. civarında idi, 70 Gün Köprüsü’nün altına geldiğimiz sırada, aniden bizim gidiş istikametimize doğru sol tarafımızdan orta refüjde bulunan bir şahıs yolu kontrol etmeden koşar vaziyette gelip otomuzun önüne kendisini attı, eşim de duramayıp ona çarptı, ben hemşire olduğum için hemen yardıma koştum, başka bir arabaya bindirdik, ben de yanında olduğum halde hastaneye gittik” şeklinde beyanda bulunduğu, mahkemece yapılan 13.11.2006 tarihli keşifte de benzer beyanı tekrar ettiği, kendisine sorulması üzerine ise çarpmadan önce bir ayakkabı vardı şeklinde anlatımda bulunduğu,

Tanık D… K…’ın ise, mahkemece yapılan 13.11.2006 tarihli keşifte; “Ben olay yerinde yaya olarak bulunuyordum, yaya kişi gösterdiğim yerden yola girer girmez, araç ona çarptı. Araç çok süratli geliyordu” dediği, sorulması üzerine, yolda ayakkabı görmediğini ifade ettiği, Anlaşılmıştır.

Olayda sanığın taksirinin bulunup bulunmadığı konusuna gelince:

5237 sayılı Yasanın 21/1. maddesine göre, “suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır” Bununla birlikte, 22/1. madde uyarınca, kanunda açıkça belirtildiği hallerde taksirle işlenen fiiller de cezalandırılabilir. Ayrıca, 22. maddenin 2. fıkrasında; “Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir”, aynı maddenin 4. fıkrasında ise, “Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir” hükümlerine yer verilmiştir.

5271 sayılı CYY’nın 223. maddesinin 2. fıkrasının ( c ) bendinde de; “Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması” halinde beraat kararı verilmesi gerektiği belirtilmiştir.

Taksirle öldürme suçu, 5237 sayılı TCY’nın 85. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Kendi kullandığı otomobille, Ankara-Konya istikametinde, çok şeritli ve olay saatinde oldukça kalabalık olan yolda, yasal hız limitine yakın bir süratte seyreden sanığın, köprü altında bulunan kolonların ardından yola giren maktule çarparak ölümüne neden olduğu somut olayda; ölüm neticesinin öngörülmeyerek gerçekleştiği ve sanığın ancak taksirle öldürme suçundan sorumlu tutulabileceği hususunda kuşku ve uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Sorun; sanığın, taksirli suçtan sorumlu tutulabilmesi için gerekli olan kusurlu davranışı yapıp yapmadığı, başka bir deyişle de taksirinin bulunup bulunmadığı noktasında düğümlenmektedir. Kusurun belirlenmesine yönelik olarak verilen raporlar incelendiğinde; Trafik kazası tespit tutanağında, 2918 sayılı Yasanın 84. maddesi ( kod 4 ) te yer alan yaya kusurlarını işleyen maktulün olayda kusurluğu olduğunun, Cumhuriyet savcısı tarafından bilirkişi olarak atanan Karayolları Genel Müdürlüğü Trafik Fen Heyetinden emekli İlhan Parmaksız’ın raporunda, sanık tarafından hız limitinin aşılmadığının, ani olarak aracın seyir şeridine çıkan yayanın bu hareketinin sürücünün fren intikal süresi içinde meydana gelmiş olması nedeniyle sürücünün olayda kusurunun bulunmadığının, Mahkemece gerçekleştirilen keşif sonunda keşfe katılan Karayolları Genel Müdürlüğü Trafik Şubesinden üç makine mühendisinin verdiği raporda; aracın belirlenebilen hızının yaklaşık 57 km olduğunun, aniden önüne çıkan yayayı gördüğünde aralarında 10 metreden az mesafe bulunduğunun, aracın yasal limit olan 50 km hızla gitmesi halinde bile en az 27 metre sonra durabileceğinin, dolayısıyla 57 km hızla gidiyor olmasının sonuç üzerinde etkisinin bulunmadığının, bu nedenle sanığın kusursuz olduğunun, Belirtildiği görülmektedir.

Adli Tıp Kurumu Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesince dosya üzerinde inceleme yapılarak düzenlenen raporda ise; “Sürücü R… K…’nun sevk ve idaresindeki otomobil ile tek yönlü bölünmüş yolda meskun mahalde sol şeritte seyri sırasında olay mahalli 70 Gün Köprüsü altına geldiğinde aracısının sol ön kısmı ile gidiş istikametine göre sol tarafından orta refüj kısmından yolun karşı tarafına karşıdan karşıya geçmek için yola giren yaya Ö… A…’a çarpması neticesi yayanın ölümüyle sonuçlanan olayda, yolun sol tarafından yola giren yayaya uyarmak bakımından ikazda bulunmadığı, tespit tutanağındaki krokiden de anlaşılmakla çarpma öncesi fren tatbik etmediği, mahal şartlarına uygun hızla seyretmediği anlaşıldığından 2918 sayılı Yasanın 52/1-b ve Yönetmeliğin 144/b-1 maddeleri uyarınca kusurlu olduğu, ölen Ö… A…’ın ise 2918 sayılı Yasanın 68/1-b-3 maddesi uyarınca 1. derecede kusurlu olduğu” kanaati bildirilmiştir.

Sanık savunmasında, hızlı gitmediğini, maktulün birden önüne fırladığını, ayakkabısı ayağından çıkmış gibi olduğunu ve olayı engellemek için bir şey yapmaya fırsatının kalmadığını dile getirmiş, tanıklar da sanık savunmasını doğrulayarak, olay günü yolda olağan dışı bir kalabalık bulunduğunu özellikle vurgulamışlardır.

Buna göre, yerel mahkemece soruşturma aşamasında alınan raporla, yapılan keşif sonunda düzenlenen rapora itibar edilmek ve dosyadaki tüm deliller keşifte yapılan gözlemle birlikte değerlendirilmek suretiyle, sanığın taksirinin bulunmadığı sonucuna varılmış, Özel Dairece ise Adli Tıp Kurumu Şubesi’nden alınan raporun dosya kapsamıyla uyumlu olduğundan bahisle, bu rapora dayalı olarak “taksirle öldürme” suçundan mahkumiyet kararı verilmesi gerektiği yönünde hüküm bozulmuştur. Yerel mahkemece bu karara karşı direnilmiştir.

Şu durumda; dosya kapsamı ile uyumlu olduğu görülen Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüğü raporunda da belirtildiği üzere, maktulün asli kusurlu olduğu olayda; trafiğin mevcut koşullarına göre gerekli tedbirleri almayarak, hızını yol durumuna göre ayarlamadığı, ayağından ayakkabısının çıktığını algılayabilecek kadar bir zaman diliminde görme şansına sahip olduğu ve bu anlamda önüne aniden fırladığı söylenemeyecek olan maktulü korna çalarak uyarmadığı gibi, ona çarpmamak için fren dahi tatbik etmediği anlaşılan sanığın da tali derecede kusurlu olduğunun kabul edilmesi gerekir.

Bu itibarla, katılanlar vekilleri ile yerel Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları yerinde görüldüğünden, yerel mahkeme direnme hükmü tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak bozulmalıdır.

Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Genel Kurul Üyesi ise; “direnme hükmünün onanması” yönünde karşıoy kullanmışlardır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle,

1- Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 12.11.2009 gün ve 1087-1333 sayılı direnme hükmünün belirtilen nedenlerle BOZULMASINA,

2- Dosyanın, Ankara 10. Asliye Mahkemesince gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.06.2010 tarihli ilk müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 06.07.2010 günü yapılan ikinci müzakerede tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak oyçokluğu ile karar verildi.

 

 

T.C.

YARGITAY

13. HUKUK DAİRESİ

E. 2008/12361

K. 2009/2549

T. 27.2.2009

BANKANIN SORUMLULUĞU ( ATM Cihazlarındaki Kart Yuvalarını Kötüniyetli 3. Kişilerin Müdahalelerine Açık Bırakan ve Bu Cihazlara Telefon Düzeneği Yerleştirilmesini Engelleyecek Tedbirleri Almayan Bankanın Asli Kusurlu Olduğu )

ASLİ KUSUR ( ATM Cihazlarındaki Kart Yuvalarını Kötüniyetli 3. Kişilerin Müdahalelerine Açık Bırakan ve Bu Cihazlara Telefon Düzeneği Yerleştirilmesini Engelleyecek Tedbirleri Almayan Banka )

MÜTERAFİK KUSUR ( Kart Sahibinin – Banka Kartı ve Bilgilerini Özenli ve Güvenli Bir Şekilde Korumak ve Kaybolması ya da Çalınması Durumunda Bankayı Derhal Haberdar Etmek Zorunda Olduğu )

ATM CİHAZLARINDAKİ KART YUVALARI ( Kötüniyetli 3. Kişilerin Müdahalelerine Açık Bırakan ve Bu Cihazlara Telefon Düzeneği Yerleştirilmesini Engelleyecek Tedbirleri Almayan Bankanın Asli Kusurlu Olduğu )

5464/m.10,12

818/m.43, 50

ÖZET : Dava menfi tespit istemidir. ATM cihazlarındaki kart yuvalarını kötüniyetli 3. kişilerin müdahalelerine açık bırakan ve bu cihazlara telefon düzeneği yerleştirilmesini engelleyecek tedbirleri almayan banka asli kusurludur. Kart sahibi ise, banka kartı ve bilgilerini özenli ve güvenli bir şekilde korumak ve kaybolması ya da çalınması durumunda bankayı derhal haberdar etmek zorunda olduğu için müterafik kusurludur.

DAVA : Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı, davalı bankadan aldığı kredi kartını ATM cihazında kullandığı sırada kartın cihazda takılı kaldığını, bağlı bulunan telefon ile bankayı aradığını ve iptal işlemini gerçekleştirdiğini, ancak, telefon düzeneğinin kötüniyetli kişilerce gerçekleştirildiğini ve kartının elde edilerek 1.600 TL nakit, 261,99 TL alışveriş yapıldığını, olayın davalının yeterli güvenlik önlemi almamasından kaynaklandığını ileri sürerek, icra tehdidi ile ödediği 2.045,89 TL’nin tahsilini istemiştir.

Davalı, davacının kendi kusuru ile kartını ve şifresini üçüncü kişilere verdiğini, olayda kusur ve sorumluluğunun bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davalı bankanın ATM Cihazında yeterli güvenlik tedbirini almadığı ve davacı zararından sorumlu olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Yukarıda da kısaca özetlendiği gibi, davacı, davalı bankadan aldığı kredi kartını ATM cihazında kullanırken kartın sıkıştığını, o sırada yanında bulunan kişinin uyarı ve telkinleri doğrultusunda ATM cihazında tesis edilmiş telefonu kullanarak kredi kartını iptal etmeye kalkıştığını, ancak, kartının ve bilgilerinin kötüniyetli kişi tarafından elde edilerek kullanıldığını, olayda davalı bankanın kusurlu olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Davalı, maddi olayın oluşu yönünden bir itiraz ve açıklamada bulunmamış, ancak, kusurun kart bilgilerini üçüncü kişilere veren davacıda olduğunu savunmuştur. Şu hale göre, ATM cihazlarındaki kart yuvalarını kötüniyetli üçüncü kişilerin kolayca müdahalelerine imkan tanıyacak şekilde bırakan ve yine, ATM cihazlarına kötüniyetli üçüncü kişilerin telefon düzeneği yerleştirmelerini engelleyecek ve bu konuda yeterli denetim tedbirlerini almayan davalı bankanın olayda asli kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Ne var ki, kart sahibi olan davacı da, gerek davalı banka ile imzaladığı sözleşmenin 10. maddesi ve gerekse, 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’nun 12. maddesi hükmü gereğince, kendisine tevdi edilen kartı ve bilgilerini özenle ve güvenli bir şekilde korumak ve iradesi dışında kartın veya bilgilerin kaybolması veya çalınması durumunda kart çıkaran bankayı derhal haberdar etmek zorundadır. Kartı ATM cihazına sıkışan davacı daha güvenli yollardan kart çıkaran bankayı haberdar etmek yerine kötüniyetli kişilerin talimatı ile hareket edip kart ve bilgilerinin onların eline geçmesine sebebiyet verdiğine göre, olayda davacının da müterafik kusurlu olduğunun kabulü zorunludur. Öyle olunca mahkemece, tarafların olaydaki kusur ve sorunluluklarının yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde belirlenmesi ve hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte yazılı nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün davalı yararına ( BOZULMASINA ), peşin alınan temyiz harcının istek halinde iadesine, 27.02.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.

 

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2003/11-756

K. 2003/743

T. 10.12.2003

RÜCU DAVASI (Zorunlu Trafik Sigortacısının Sigortalısına Ağır Kusurlu Davranışı Nedeniyle – Kırmızı Işıkta Geçen Davalı Sürücünün Kusurlu Olmakla Birlikte Ağır Kusurlu Olduğunu Kabule Yeterli Bir Olgunun Varlığından Söz Edilememesi Nedeniyle Reddi Gereği)

SİGORTALI SÜRÜCÜNÜN KUSURU (Kırmızı Işıkta Geçmesi – Ağır Kusurlu Olduğunu Kabule Yeterli Bir Olgunun Varlığından Söz Edilememesi Nedeniyle Zorunlu Trafik Sigortacısının Sigortalısına Karşı Rücu Davasının Reddi Gereği)

KIRMIZI IŞIKTA GEÇİŞ (Davalı Sürücünün Ağır Kusurlu Olduğunu Kabule Yeterli Bir Olgunun Varlığından Söz Edilememesi Nedeniyle Zorunlu Trafik Sigortacısının Sigortalısına Karşı Rücu Davasının Reddi Gereği)

ASLİ KUSUR ( 2918 Sayılı Kanunun 84. Maddesinde Belirtilen Asli Kusur Hallerinin Hepsinin Aynı Zamanda Ağır Kusur Olarak Nitelendirilmesini Gerektiren Bir Yasal Düzenleme De Bulunmadığı – Zorunlu Trafik Sigortacısının Sigortalısına Karşı Rücu Davası )

KASTA YAKIN KUSUR ( Karayolları Trafik Kanununun Koyduğu Kuralların Her Türlü İhlali Sürücünün Kasta Yakın Bir Kusuru Olduğunu Göstermediği/Kırmızı Işıkta Geçiş – Zorunlu Trafik Sigortacısının Sigortalısına Karşı Rücu Davası )

TEMİNAT KAPSAMINDAKİ KUSUR ( Asli Kusurun Varlığı Teminat Kapsamında Kalabileceği Gibi Sonucun Gerçekleşme Şekli Ağır Kusuru Gösteriyorsa Tali Kusur Halinde Dahi Teminat Dışında Kalma Söz Konusu Olabileceği – Zorunlu Trafik Sigortacısının Sigortalısına Karşı Rücu Davası )

2918/m.47/b,84,95/2,108/b

ÖZET : Dava, Zorunlu Trafik Sigortası gereğince zarar görenlere ödeme yapan sigortacının, kendi sigortalısına ağır kusurlu davranışı nedeniyle rizikonun sigorta teminatı dışında kaldığı gerekçesiyle açtığı rücu davasıdır.

Karayolları Trafik Kanununun koyduğu kuralların her türlü ihlali, sürücünün, kasta yakın bir kusuru olduğunu göstermemektedir. Anılan Kanunun 84. maddesinde belirtilen asli kusur hallerinin hepsinin, aynı zamanda ağır kusur olarak nitelendirilmesini gerektiren bir yasal düzenleme de bulunmamaktadır. Kırmızı ışıkta geçmek bir dalgınlık sonucu olabileceği gibi, bir zamanlama hatasından da kaynaklanabilir. Dolayısıyla, sırf kırmızı ışıkta geçtiği için herhangi bir olayda asli kusurlu kabul edilmesi gereken bir sürücü, buna rağmen, o olayın kendi özel yapısı içerisinde ağır kusurlu kabul edilmeyebilir. “Asli kusur teminat dışıdır, tali kusur teminat kapsamındadır’” gibi bir ayrıma gidilmemiştir. Asli kusurun varlığı teminat kapsamında kalabileceği gibi, sonucun gerçekleşme şekli ağır kusuru gösteriyorsa, tali kusur halinde dahi teminat dışında kalma söz konusu olabilir.

Somut olayda da; davalı sürücünün kusurlu olmakla birlikte ağır kusurlu olduğunu kabule yeterli bir olgunun varlığından söz edilemez. Açıklanan durum karşısında, olayda ( ağır kusur ) şartının gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekir

DAVA : Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul. Asliye 4. Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 29.12.1999 gün ve 1998/1794-1999/1380 sayılı kararın incelenmesi Davalılar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 02.10.2000 gün ve 2000/6218-7365 sayılı ilamı ile ( …Davacı vekili, davalıların mâlik ve sürücüsü olduğu aracın, müvekkiline zorunlu mali Mesuliyet Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğunu, 2.2.1998 tarihinde sürücünün kırmızı ışıkta geçerek, ağır kusuru ile kazaya neden olduğunu, 3.araç sahibine müvekkilince poliçe limitinin ödendiğini, davalılar hakkında yapılan icra takibinin itiraz üzerine durduğunu ileri sürerek davalıların itirazlarının iptallerine, takibin devamına, davalıların %40 inkar tazminatına mahkumiyetine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı IETT vekili, kırmızı ışıkta geçmenin Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası Genel Şartlarının 4/a maddesi anlamında kati hareket olmadığını, rücu şartlarının oluşmadığını, kırmızı ışıkta geçmenin dikkatsizlik, dalgınlık sonucu olduğunu, reeskont faizi ve inkar tazminatı istenemeyeceğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.

Davalı Z… B…, davaya yanıt vermemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından davlı idarenin sürücüsünün kırmızı ışığa aldırmadan hareket ederek sanki kasti yaparmışçasına diğer, aracın geçiş yolunu tamamlamasına imkan bile tanımadan ona çarptığı, bu şekilde kasta yakın bir ağır kusurunun varlığını ortaya koyduğu gerekçesiyle ,davanın kısmen kabulü ile takibin 250.000.000 TL üzerinden 13.7.1998 takip tarihinden itibaren reeskont faizi ile devamına, inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.

Kararı, davalılar ayrı ayrı temyiz etmiştir.

Dava, Zorunlu Trafik Sigortası gereğince zarar görenlere ödeme yapan sigortacının, kendi sigortalısına ağır kusurlu davranışı nedeniyle rizikonun sigorta teminatı dışında kaldığı gerekçesiyle açtığı rücu davasıdır. Taraflar arasında akdi ilişkiyi düzenleyen sigorta poliçesinin ( sigortacının işletenin rücu hakkı )nı düzenleyen 4/a maddesi ( sorumlu olduğu kişilerin kasdi bir hareketi veya ağır kusuru sonucunda meydana gelmiş ise ) sigortacının zarar görene ödeme yaptıktan sonra kendi sigortalısına rücu edebileceğini hükme bağlamıştır. Görüldüğü gibi bu maddede ( tam kusurdan ) değil, ( kasıt veya ağır kusurdan ) söz edilmektedir. Ağır kusur kavramı, bir özel hukuk kavramı olup, kasıt olmamakla beraber kasta yakın bir kusurun mevcudiyetini ifade eder. Dava konusu olayda ise davalı sürücünün kırmızı ışıkta geçmekle kusurlu olmakla birlikte ağır kusurlu olmadığının kabulü gerekir. Aksi halde sigorta yaptırmanın bir anlamı da kalmaz.

Açıklanan durum karşısında olayda ( ağır kusur ) şartının gerçekleşmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın kabulü doğru görülmemiştir… ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Alacaklı bu dosyanın davacısı İhlas Sigorta A.Ş; borçlular işleten İstanbul Büyükşehir Belediyesi İETT İşletmesi Genel Müdürlüğü ve araç sürücüsü Z… B… aleyhine ilamsız takip talebinde bulunmuş, zorunlu mali mesuliyet sigortası kapsamında zarar gören üçüncü kişiye ödediği miktarın tahsilini istemiştir. Borçlu/davalılar borca itiraz etmişlerdir.

Dava, İİK.nun 67. maddesine dayalı itirazın iptali istemiyle, zorunlu trafik sigortacısı şirket tarafından, sigortalı araç sahibi ve sürücüsüne karşı açılmıştır. Dava temelinde, sigortalı aracın karıştığı kaza nedeniyle zarar gören üçüncü şahıslara sigortacı tarafından yapılan ödemenin rücuu istekli olup, “sigortalı araç sürücüsünün ağır kusurlu davranışı nedeniyle rizikonun sigorta teminatı dışında kaldığı” gerekçesine dayanmaktadır.

Davacı sigorta şirketi vekili, davalıların malik ve sürücüsü olduğu aracın, müvekkiline Zorunlu Mali Mesuliyet Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğunu, 2.2.1998 tarihinde sürücünün kırmızı ışıkta geçerek, ağır kusuru ile kazaya neden olduğunu, üçüncü araç sahibine müvekkilince poliçe limitinin ödendiğini, ödenen bu miktarın rücuan tahsili amacıyla davalılar hakkında yapılan icra takibinin itiraz üzerine durduğunu ileri sürerek, davalıların itirazlarının iptallerine, takibin devamına, davalıların %40 inkar tazminatına mahkumîyetine karar verilmesini istemiştir.

Davalı IETT vekili, kırmızı ışıkta geçmenin Zorunlu Mali Mesulîyet Sigortası Genel Şartlarının 4/a maddesi anlamında kastî hareket olmadığını, rücu şartlarının oluşmadığını, kırmızı ışıkta geçmenin dikkatsizlik, dalgınlık sonucu olduğunu, reeskont faizi ve inkar tazminatı istenemeyeceğini, davanın reddini savunmuştur.

Davalı Z… B…, davaya yanıt vermemiştir.

Mahkemece, davalı idarenin sürücüsünün, kırmızı ışığa aldırmadan hareket ederek sanki kasti yaparmışçasına diğer aracın geçiş yolunu tamamlamasına imkan bile tanımadan ona çarptığı; bu şekilde kasta yakın bir ağır kusurunun varlığını ortaya koyduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile takibin 250.000.000 TL üzerinden 13.7.1998 takip tarihinden itibaren reeskont faizi ile devamına, inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir. Davalıların ayrı ayrı temyizi üzerine hüküm, özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçeyle bozulmuştur. Mahkemenin önceki kararda direnmeye ilişkin hükmü davalı İETT vekili tarafından temyize getirilmiştir.

Davalı idareye ait sigortalı araç sürücüsünün kırmızı ışıkta geçtiğinde ve bu nedenle kusurlu olduğunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık ise; davalı araç sürücüsünün rizikonun gerçekleşmesinde “ağır kusurlu” olup olmadığı, dolayısıyla bu şekilde gerçekleşen rizikonun sigorta teminatı dışında kalıp kalmadığı, noktasında toplanmaktadır.

Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında sigortacının sahip olduğu rücu hakkı ( KTK.nun 95/2 maddesinde genel olarak düzenlemeye tabi tutulmuş olup, bu düzenlemeye göre, maddenin ilk fıkrasında belirtilen ve sigortacının tazminat yükümlülüğünü azaltılması ve kaldırılmasına ilişkin haller, sigortacı tarafından üçüncü kişilere karşı ileri sürülemeyeceğinden sigortacı zarar görenin ödeme yaptıktan sonra sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerine göre tazminatın kaldırılmasını ve indirilmesini sağlayabileceği oranda kendi sigorta ettirenine rücu edecektir. Trafik ZMSS Poliçesi Genel Şartlarında yukarıda yazılı hususlar “zarar görenlerin haklarının saklı tutulması ve sigortacının işletene rücu hakkı” başlığı altında düzenlemeye tabi tutulmuştur.

Nitekim eldeki rücu davası da sigorta ettirenin sözleşmeye aykırı davranışının varlığı iddiasına dayalı olarak açılmış akdi ilişkiye dayanılmıştır.

Bu nedenledir ki, öncelikle taraflar arasındaki akdi ilişkinin irdelenmesinde yarar vardır.

İhlas Sigorta AŞ. tarafından 4021-22 070 74-222 00009123 nolu Karayolları Trafik Kanunu Zorunlu Mali Sorumluluk ( Trafik ) Sigorta Poliçesi ile davalı İETT’ye ait ikarus marka 1992 model 34 92-553 plakalı otobüsün Karayolları Trafik Kanunu’nun 91. maddesine tevfikan 31.12.1997, 21.34-31.12.1998, 21.34 arası 365 gün süreyle sigorta kapsamına alındığı akdi ilişkinin böylece kurulmuş olduğu poliçe kapsamından anlaşılmaktadır.

Taraflar arasında akdi ilişkiyi düzenleyen sigorta poliçesi ve atıfta bulunduğu Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk ( Trafik ) Sigortası Genel Şartlarının “Zarar Görenlerin Haklarının Saklı Tutulması Ve Sigortacının İşletene Rücu Hakkı” başlıklı 4. maddesi; “Sigorta sözleşmesinden veya sigorta sözleşmesine ilişkin kanun hükümlerinden doğan ve tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran haller zarar görene karşı ileri sürülemez. Ödemede bulunan sigortacı, sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerine göre, tazminatın kaldırılmasını veya azaltılmasını sağlayabileceği oranda sigorta ettirene rücu edebilir. Sigorta ettirene başlıca şu nedenlerle rücu edilir” hükmünü içermekte olup, rücu nedenlerinden birisi maddenin ( a ) bendinde “Tazminatı gerektiren olay, işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin kasdi bir hareketi veya ağır kusuru sonucunda meydana gelmiş ise” şeklinde ifade olunmuştur.

Görülmektedir ki, sigorta Genel Şartlarının 4/a maddesinde sigortalının veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin kasdi bir hareketi veya ağır kusuru sonucunda meydana gelmiş bir olay nedeniyle sigortacının zarar görene ödemek durumunda kaldığı meblağı kendi sigortalısına rücu edebileceği, hükme bağlanmıştır.

Bu hükümden, sigortacının sigortalayana rücu koşulunun, tazminata konu olayın kasti bir hareket veya ağır kusurla gerçekleşmesi olduğu anlaşılmaktadır.

Eldeki davada da, ağır kusurun varlığına dayanılmaktadır. Hemen burada , kusur ve ağır kusur kavramları üzerinde durulmalıdır.

Kusurun kanunlarımızda tanımı yapılmamıştır. Genel kabul görmüş tanıma göre, kusur, hukuk düzenince kınanabilen davranıştır. Kınamanın nedeni, başka türlü davranma olanağı varken ve zorunlu iken, bu şekilde davranılmayarak, bu tarzdan sapılmış olmasıdır, kısacası; kusur, genel tanımıyla, hukuk düzeni tarafından bir davranış tarzının kınanması olup; bu kınama, o davranışın belirli koşullar altında bireylerden beklenen ortalama hareket tarzından sapmış olmasından kaynaklanır.

Kusur kast ve ihmal olmak üzere ikiye ayrılır. Kast hukuka aykırı sonucun bilerek ve isteyerek meydana getirilmesidir. İhmal ise, hukuka aykırı sonucu istememekle birlikte, böyle bir sonucun önlenmesi için gerekli önlemlerin alınmaması ve gereken özenin gösterilmemesidir. Trafik kazaları, kural olarak, kusurun bu çeşidinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle de; motorlu araçların ortaya çıkardığı sorumluluklarda kusur denilince “ihmal türü” anlaşılmalıdır. Öğretide ve yargısal uygulamada yerleşik şekliyle sadece kusurun “ihmal türü” kusur sözcüğü ile ifade edilmekte, “kast türü” ise yine “kast” olarak anılmaktadır.

Motorlu araçların neden olduğu kazalardan doğan sorumluluklarda “kusur kavramı”nın önemli rolü bulunmaktadır. Kusur, objektif ve sübjektif olmak üzere iki yönlüdür. Kusurun sübjektif yönü; kusur ehliyetidir. Objektif yönü ise; hukuk düzeninin, somut olay için normatif nitelikte emredici bir davranış kuralları getirmesi halinde, bu kuralların kusurun belirlenmesinde, ölçü alınmasıdır. Belirli davranış kuralları getirilmemiş olması durumunda da özenin gösterilip gösterilmediğinin objektif ölçüye göre; yani ‘ kusurun objektifleştirilmesi ile belirlenmesidir.

Karayolları Trafik Kanununda ve Tüzüğünde, karayolundan yararlanan motorlu araç sürücüleri, yayalar ve hayvan güdücülerin hal ve hareketleri belli kurallara bağlanmıştır. Bu kurallar kusurun belirlenmesinde önemli bir unsur olup, bunlara aykırı davranış, sorumluluk hukuku açısından kusurlu davranış olarak kabul edilir. Trafik kuralları nitelik açısından iki grupta toplanır. Bunlardan ilkinde, karayolundan yararlanacakların davranış biçimi teknik ve objektif olarak tüm kapsamıyla belirlenip tanımlanmış ve objektif hukuk normu haline getirilmiştir. İkincisi ise karayolundan yararlananlara belli durum ve koşullarda özen yükleyen kurallardır. Ayrıca her kusur sorumluluk için mutlak bir değer ifade etmez. Zararın uygun sebebi olan ve zarar tehlikesi ihtimalini artıran kusurlar önemlidir.

Kusur, hukuki açıdan ağır, hafif ve orta olmak üzere bir ayrıma tabi tutularak derecelendirilmektedir. Kusurun derecelendirilmesinde ölçü, nitelik olmaktan çok niceliktir. Birinden diğerine geçiş, çoğu zaman takdir ve değerlendirmeye dayalıdır.

İşte bu noktada “ağır kusur” kavramı somut olayda bu kusurun varlığından söz edilip edilemeyeceği irdelenmelidir.

Ağır kusur, yargısal kararlarda “aynı durum ve koşullar altında her mantıklı insanın göstereceği en ilkel ( basit ) dikkat ve özenin gösterilmemesi” şeklinde tanımlanmaktadır. Başka bir anlatımla ağır kusurda; hal ve şartların yüklediği özen gösterme ve tedbir alma ödevlerine veya bir hareket tarzı emreden kurallara “tam bir aldırmazlık” söz konusudur. Ağır kusur, bağışlanması kesinlikle olanaksız olan irade eksikliği esasına dayanır.

Yukarıda da açıklandığı gibi, trafik kurallarının büyük çoğunluğu, karayolundan yararlanan sürücü ve yayalara belli durumlarda kesin alarak belirlenmiş ( objektif nitelikte bir hareket tarzı emreder. Bu kurallar karşısında kişinin bir takdir ve değerlendirme hakkı yoktur. Ne emredilmişse ona uymak zorunluluğu vardır; özenin ölçüsü kuralın kendisidir. Ancak, kusurun derecelendirilmesinde somut olayın özelliği de gözetilmelidir, belli bir hareket tarzını emreden mutlak nitelikteki bir trafik kuralı ihlal edilmesine rağmen, ağır kusur kavramından ayrılmak gerekebilir.

Yeri gelmişken davalı sürücünün kazaya neden olan eylemin niteliği açıklanmalıdır.

Karayolları Trafik Kanununun 47/b maddesiyle, aynı Kanunun 108/b maddesi sürücülerin Trafik işaretlerine uyması mükellefiyetini getirmiştir. Bu işaretlere uymama halinde sürücüler para cezasıyla cezalandırıldıkları gibi, bir kazaya sebep oldukları takdirde aynı yasanın 84/a maddesi gereğince olayda asli kusurlu sayılırlar.

Somut olayda; davacı araç sürücüsünün kırmızı ışıkta geçmekte asli kusurlu olduğu tartışmasızdır. Dosyaya ibraz edilen trafik kazası tespit tutanağından olayın gerçekleşme biçimine ilişkin olarak yapılan açıklamalara göre, davalı araç sürücüsünün kırmızı ışıkta durması gerekirken, durmadığı belirginse de; bunu sırf diğer ( kırmızı ışık yandığında kavşakta olup olmadığı belli bulunmayan, ancak kırmızı ışıkta, geçilmesinden sonraki aşamada gerçekleşen çarpma anında kavşakta olduğu açık bulunan ) araca çarparak ona zarar vermek kastıyla yaptığını gösteren hiçbir delil bulunmamaktadır. Eş söyleyişle anılan davalının, salt söz konusu araca çarpıp, ona zarar vermek amacıyla kırmızı ışıkta geçtiğine dair herhangi bir delil yoktur. Esasen, davacı da, açıklanan nitelikte bir kastın varlığını ileri sürmemiş, kasta yaklaşan ihmalden söz etmiştir. Hal böyle olunca, davalı sürücünün, sigortalı araca çarpmak ve bu şekilde ona zarar vermek amaç ve kastı ile kırmızı ışıkta geçtiğinin kabulüne hukuken olanak bulunmamaktadır. Dolayısıyla, açıklanan eylemin, sadece bir ihmalden kaynaklandığı kabul edilmelidir. Açıklanan bu ihmal, Yasa anlamında bir asli kusuru gösterse de, ağır kusur anlamına gelmemektedir.

Karayolları Trafik Kanununun koyduğu kurallara uyulması zorunludur. Ancak bu kuralların her türlü ihlali, sürücünün, kasta yakın bir kusuru olduğunu göstermemektedir. Anılan Kanunun 84. maddesinde belirtilen asli kusur hallerinin hepsinin, aynı zamanda ağır kusur olarak nitelendirilmesini gerektiren bir yasal düzenleme de bulunmamaktadır. Nitekim yukarıda açıklanan Genel Şartlar 4/a maddesinde de, asli kusurdan değil, ağır kusurun varlığından söz edilmiştir. Bu da asli kusuru aşan ağırlıkta bir kusurun arandığını göstermektedir, Kırmızı ışıkta geçmek bir dalgınlık sonucu olabileceği gibi, bir zamanlama hatasından da kaynaklanabilir. Dolayısıyla, sırf kırmızı ışıkta geçtiği için herhanqi bir olayda asli kusurlu kabul edilmesi gereken bir sürücü, buna rağmen, o olayın kendi özel yapısı içerisinde ağır kusurlu kabul edilmeyebilir. Somut olay kendi özel yapısı çerçevesinde bir değerlendirmeye tabi tutulmaksızın, kırmızı ışıkta qeçmenin her halükarda ağır kusur oluşturacağını kabul etmek, bu hal gibi kanunda asli kusur kapsamında düzenlenen diğer tüm halleri kapsayan rizikonun sigorta teminatı dışında bırakılması anlamına gelir ki, ne Kanunda ne de Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında böyle açık bir düzenlemeye yer verilmemiş; kısacası “asli kusur teminat dışıdır, tali kusur teminat kapsamındadır” gibi bir ayrıma gidilmemiştir. Asli kusurun varlığı teminat kapsamında kalabileceği gibi, sonucun gerçekleşme şekli ağır kusuru gösteriyorsa, tali kusur halinde dahi teminat dışında kalma söz konusu olabilir. İşte bu nedenle, Genel Şartların 4/a maddesindeki düzenlemede, sadece kişilerin kasti hareketleri veya ağır kusurları sonucunda meydana gelmiş olma olgusuna yer verilmiştir. Buradan çıkan sonuç, nitelikleri gereği rücu davalarında, her somut olayın kendi özelliği çerçevesinde değerlendirilmesinin gerektiğidir. Somut olayda da; davalı sürücünün kusurlu olmakla birlikte ağır kusurlu olduğunu kabule yeterli bir olgunun varlığından söz edilemez.

Açıklanan durum karşısında, olayda ( ağır kusur ) şartının gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın kabulü doğru görülmemiştir. Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı vekilinin itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 10.12.2003 gününde oy çokluğu ile karar verildi.

 

KARŞI OY :

Dava İK.nun 67 . maddesine dayalı olarak açılmış olup; itirazın iptali istemine ilişkindir. Davacı İhlas Siğorta A.Ş. ile davalı İETT işletmesi Genel Müdürlüğü arasında yapılan “Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Sözleşmesi” uyarınca düzenlen ( 4021-2207074-22200009123 )numaralı poliçe ile sigortalının işleteni olduğu ( 34 92 553 ) plakalı sayılı otobüsünün 31.12.1997 -31.12.1998 tarihleri arasında 365 gün süreyle Karayolları Motorlo Araçlar zorunlu mali Sorumluluk Sigortası, davacı sigorta şirketince yapılmıştır.

Sigorta Sözleşmesi,Genel şartlarının4/a maddesi ” Tazminatı gerektiren olay, işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin kasdi bir hareketi veya eğır kusuru sonucunda meydana gelmiş ise” hükmünü de içerdiğinden, bu sözleşmenin koşulların gerçekleşmesi durumunda, sigortacı, sigortalısına rücu edebilir. Davacı sigortacı da sigortalısının ağır kusurlu davranışını nedeniyle rizikonun teminatı dışında kaldığını ileri sürerek; kırmızı ışıkta sürücünün geçmesi sebebiyle oluşan Zaralı sonuçlu trafik olayında ) ve ayrıca zarara uğrayan üçüncü kişiye ödenen tazminatı sigortalısında istemiştir.

Genel olarak kusur, hukuk düzeni tarafından bir davranış tarzının kınanmasını içeren nitelendirilmesidir. Hukuk düzeni tarafından bir davranış tarzının kınanması, o davranışının belirli koşullar altına bireylerden beklenen ortalama hareket tarzına uygun olmamasından ileri gelir; bu hareket tarzından sapma kusur olarak anlatılır ( Prof.Tandoğan-Türk Mesuliyet Hukuk 1961 ) ve ayrıca Y.4.D.H.24.9.1984 T. 10.12.20031984/6027 E. Ve 1984/6856 sayılı kararı ).

İki tür kusur vardır: Bunlardan birisi kast, öteki ise ihmaldir. Kast hukuka aykırı eylemin sonuçlarıyla birlikte, bilerek ve isteyerek işlenmesidir ( Prof.Tuncunağ-Borçlar Hukuku Dersleri 1.Cilt- l965 ). Eylemi yapanın kasıtlı davranmış olduğunun söylenebilmesi için, bütün zararların önceden istenilmiş bulunması aranmaz ( Prof.Schwarz Borçlar Hukuk Dersleri, çeviren Bülent Davran ). İhmal yada taksir ise, kısaca hukuka aykırı eylemi yapanın, bunun önlenmesi ya da işlenmemesi için gerekli özeni göstermemesidir. ( Prof.Aybay Borçlar Hukuku Derleri ). Eylemi yapan, eylemin hukuka aykırı bir sonuç yaratacağını görebilmiş olmasına karşın Zaralı sonucun meydana gelmeyeceği ümidi ile sonucun önlenmek için gerekli iradi uğraşılarda bulunmaması durumunda bilinçli ihmal söz konusu olur. Bilinçli ihmal salt irade eksikliğidir. ( Prof. Tahir, Borçlar Hukuku, çevireni Cevat Edege 1953 ). Hemen vurgulamak gerekir ki, kusurun tartışılabilmesi için her şeyden önce özenin “beklenebilir” olması gerekir.

Özenin ölçüsüne gelince; Türk Özel Hukukunda baskın görüş,özenin ölçüsünün objektif ölçülerle belirlenmesi gerektiği yolundadır ( Y,4.H.D.20.ll.1980 T. 10.12.20031980/10380 E. Ve 1980/13359 K.Mustafa Reşit Karahasan, Tazminat Davaları 1976 ) Gerekli dikkat ve özenin göz önünde tutulup belirlenmelidir. Her insan kendi bilgi ve deney niteliklerini taşıyan bir kimseden genel görüş gereğince aranılan özeni göstermediği ölçüde kusurlu sayılacaktır. Kusurun belirlenmesinde doğru bir sonuca varılabilmesi için kural olarak şu yöntem izlenebilir: Öncelikle zararın oluştuğu alan içinde normal olarak yapılması gereken davranış ve çalışmaları, daha sonra da olay içinde sorumlu olduğu ileri sürülen kişinin gerçekleşen davranış ve tutumu belirlenerek; olması gerekenle gerçekleşen davranış ve tutum arasında bir fark varsa işte o zaman bir kusurun varlığından söz edebilecektir.

Bilindiği gibi, Karayolları trafik kurallarının büyük çoğunluğu, karayolundan yaralanan sürücü ve yayalar, kesin olarak belirlenmiş durumlarda objektif nitelikte hareket tarzı emrederler. Bu kurallar karşısında kişinin bir takdir ve değerlendirme hakkı yoktur. Ne emredilmişse ona uyma zorunluluğu vardır ” Kırmızı ışıkta geçilemez ” Kuralıda emredici niteliktedir. Gösterilecek özenin ölçüsü kuralın kendisidir. Somut olayda da tartışılan husus davacı Sigorta Şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası yaptırılan davalı sigortalı İETT Genel Müdürlüğüne alt ve şehir içi yolcu taşımacılığında kullanılan otobüs sürücüsünün kırmızı ışık yanarken geçmiş olmasının “ağır kusur” niteliğinde olup olmamasıdır.

Ağır kusurun tanımı nedir? Yargıtay 11.H.D.nin 12.10.1986 tarih, 1986/4357 Esasa ve 1986/4161 sayılı kararında; ” ağır kusur, aynı durum ve koşullar altında her mantıklı insanın göstereceği en ilkel ( basit ) dikkat ve özenin gösterilmemesidir” şeklinde tanımlanmıştır. İsviçre Federal Mahkemesinin 02.05.1961 günlü kararında da ağır kusur işleyen kimse ise şu şekilde açıklanmaktadır. Aynı durumda bulunan her makul insanın aklına gelebilecek ilkel koruyucu tedbirleri almayı ihmal eden kimse, ağır Nitekim, hukuksal öğretide de ağır kusurun tanımı, az yukarıda açıklanan yargısal uygulamadaki tanıma uygun olarak yapılmaktadır ( Örneğin Prof. Tandoğan Türk Mesuliyet Hukuk 1961,Say,54:Prof. Eren,Fikret, Borçlar Hukuku Cilt2, İkinci Basım sayı:119 ).

Olağan yaşam kurallarına göre: ilkokula yeni başlayan bir çocuğun dahi ” kırmızı ışıkta geçilmez”, Kuralını ve genelde de bu kurala uyulmasının zorunlu olduğunu bildiği tartışmasız kabul edilmekteyken; insan nüfusu yoğun olan İstanbul’da , zor ve kalabalık trafik akışı içinde insan taşıyan İEET otobüslerinin görevinde uzman sayılan sürücülerin “kırmızı ışıkta” geçmiş olmasındaki kusurun “ağırlık” derecesi ne olabilir? Az yukarıda açıklandığı gibi, “kırmızı ışıkta geçilmez” kuralı, emredici nitelikte olup; bu kurala uymama, bir “ağır kusurlu” davranıştır. Çünkü, HAREKET TARZI EMREDEN bu kurala uymamış olmakla sürücü, tam bir aldırmazlık sergilemiştir. Bu kuralın ihlali, en ilkel ( basit ) bir dikkat ve özenin gösterilmediğinin kanıtı olup, kasta yakın derecede ağır kusurlu bir davranıştır. Hatta, haksız eylemi işleyenin zararlı bir sonuç doğması olasılığına karşı ilgisiz kalması, kasıtla bir tutulmaktadır. Çünkü sürücü, meydana gelecek sonuca aldırış etmemiştir ( Prof. Velidedeoğlu, Hıfzı Veldet,-Rafet Özdenur, Türk Borçlar Kanunu Şerhi, 1987, sayfa 104 ). Varılan bu sonuca göre de, yanlar arasındaki sigorta sözleşmesinin 4/a maddesine göre sigortacının sigortalısına rücu hakkı doğmuş olduğunun kabulü gerekir.

Saptanan ve hukuksal durum bu olunca da, yerel mahkeme hükmü usul ve yasaya uygun olduğundan; sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyoruz.

İzzet Karataş İbrahim Yolageldi

15.Hukuk Dairesi Üyesi 15. Hukuk Dairesi Üyesi

 



Etiketler:   Asli KusurKasta Yakın KusurKırmızı Işıkta geçmekusur kavramıMüterafik KusurRücu DavasıSigortalı Sürücü KusuruTaksirle öldürmeTali KusurTeminat Kapsamındaki Kusur

Önceki Yazı Sonraki Yazı 

Benzer Yazılar

  • Bilirkişi Raporuna İtiraz Sulh Ceza

  • Adam Çalıştıranın Sorumluluğu İle İlgili Yargıtay Kararları

  • Araç Sahibinin Sorumluluğu Hakkında Yargıtay Kararları

  • Yargıtay Kararı – Asli Kusur




Avukata Soru Sor

Kategoriler

  • Makaleler
  • Dilekçe Örnekleri
  • Yargıtay Kararı
  • Basında Biz
  • Mevzuat
  • Haberler

Takipte Kalın

Yasal Uyarı

“Web sitemizdeki bilgi ve açıklamalar yalnızca bilgilendirme amaçlı olup Türkiye Cumhuriyeti Barolar Birliği’nin ilgili mevzuatına uygun olarak hazırlanmıştır. Sitemizdeki hukuki bilgiler reklam teklif hukuki öneri veya hukuki danışmanlık teşkil etmez. Sitede yapılan bütün açıklamalar bilgilendirme amaçlıdır ve bu bilgiler iş geliştirmeye yönelik olarak kullanılamaz. Sitemizde kullanılan bütün içerikler Baltacı Avukatlık Ofisi’ne aittir ve Elektronik İmzalı Zaman Damgası ile tescil edilmiştir. Ofisimizin açıkça yazılı izni olmadan yazı, resim ve sair bilgileri kullananlar hakkında yasal işlem yapılır. Bu siteyi ziyaret ederek yukarıdaki şartları kabul etmiş sayılırsınız.”


© Copyright 2018 Önem & Baltacı Hukuk Bürosu