Baltacı Avukatlık Ofisi
  • Anasayfa
  • Kurumsal
    • Hakkımızda
    • Uluslararası
    • Sektörler
    • Diğer Hizmetlerimiz
    • Ofisimiz
    • İşbirliklerimiz
  • Ekibimiz
    • Arif Baltacı
    • Ebru Gülüm Gök
    • Mustafa Gürdal
    • Bahadır Halil Baltacı
    • Abdurrahman Enes Çakar
    • Serhad Ciğer
    • Doç. Dr. Nuri Baltacı
    • Mustapha Boumeshad
    • Aykut Özger
    • Rüstem Yektaş
    • Aytaç Yeni
    • Betül Doğan
    • Aynur Çaylı
    • Muhsin Niyazi Küçük
    • Recep Esen
    • Osman Aydın
  • Uzmanlıklar
  • Hukuki Bilgi
    • Makaleler
    • Dilekçe Örnekleri
    • Basında Biz
    • Haberler
    • Sıkça Sorulan Sorular
  • İletişim





Ayıp İhbarı Hakkında Yargıtay Kararları

23 Nis, 2016
Okunma: 257.129
Sosyal Ağlarda Paylaş:
fb-share-icon
Tweet
Pin Share

Ayıp İhbarı Hakkında Yargıtay Kararları

T.C.

YARGITAY

15. HUKUK DAİRESİ

E. 2010/1635

K. 2011/1553

T. 15.3.2011

• MENFİ TESPİT DAVASI (Standın Ayıplı Olması Nedeniyle İş Bedelinin Bir Kısmından Borçlu Olunmadığının Tespiti)

• AYIP İHBARI (Davalıca İşin Ayıplı Yapıldığına Dair Sözleşme Bedelinden İndirim Yapılması ve İcra Takibinde Bedelinin Tenzil Edilmesinin İhbar Kabul Edileceği)

• İŞİN AYIPLI YAPILMASI SEBEBİYLE İNDİRİM HAKKI (Dava Öncesi Alınan Tespit Raporu ve Mahkemece Alınan Rapordaki Tutarın Davada Talep Edilen Miktarla Aynı Olduğu – Bu Miktar Kadar Davacının Borçlu Olmadığı)

2004/m.72

818/m.194, 198

ÖZET : Davacılar davalının yaptığı standın ayıplı olması sebebiyle iş bedelinin bir kısmından borçlu olmadıklarının tespitini ve standın sözleşmeye aykırı yapılması sebebiyle maddi ve manevi tazminat talep etmişlerdir. Ayıp ihbarının yapılmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Davalı cevabında bu ihtilaf sebebiyle sözleşme bedelinden indirim yaptığını ve icra takibinde bedeli tenzil ederek alacaklarını istediğini belirtilerek işin ayıplı yapıldığına dair ihbarda bulunulduğunu kabul edilmiştir. Davacılar işin ayıplı yapılması sebebiyle bedelden indirim hakkına sahip olduklarından ve dava öncesi alınan tespit raporu ile mahkemece alınan rapordan ayıplı imalat sebebiyle tenzil edilecek tutarın davada talep edilen miktar kadar olduğu anlaşıldığından bu miktar kadar borçlu olmadıklarına karar verilmelidir. Bu hususlar üzerinde durulmadan davanın tümden reddi hukuka aykırıdır.

DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükümün temyizen tetkiki davacılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacılar, 15.11.2007 tarihli sözleşme uyarınca davalının fuarda teşhir amacıyla yaptığı standın ayıplı olması sebebiyle 22.420,00 TL iş bedelinin 5.605,00 TL’lik kısmından borçlu olmadıklarının tespitini ve standın sözleşmeye aykırı yapılmış olması sebebiyle 10.000,00 TL maddi ve manevi tazminatın davalıdan tahsilini talep ve dava etmişler, mahkemece ayıp ihbarının yapılmadığı gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar, davacılar vekilince temyiz edilmiştir.

1-)Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle davacıların ayıplı imalat sebebiyle maddi ve manevi zarara uğradıklarını usulen kanıtlayamamış olmalarına göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.

2-)Mahkemece, ayıplı imalattan dolayı açılan dava, ayıp ihbarının yapılmadığı gerekçesiyle reddedilmiş ise de; davalı cevabında bu ihtilaf sebebiyle sözleşme bedelinden indirim yaptığını ve iş sahipleri hakkında giriştikleri icra takibinde bedeli tenzil ederek alacaklarını istediğini belirtmiştir. Böylece davacıların işin ayıplı yapıldığına dair ihbarda bulunulduğu iddiası davalı yanca da kabul edilmiş durumdadır. İş sahibi davacılar işin ayıplı yapılması sebebiyle bedelden indirim hakkına sahip olduklarından ve dava öncesi alınan tespit raporu ile mahkemece alınan rapordan ayıplı imalat sebebiyle tenzil edilecek tutarın davada talep edilen miktar kadar olduğu anlaşıldığından ve iş bedeli ne karşılık 11.000,00 TL’nin ödendiği de ihtilaflı olmadığından mahkemece davacıların 22.420,00 TL’lik sözleşme bedelinin “5.605,00” TL’lik kısmından dolayı davalıya borçlu olmadıklarının tespitine karar verilmesi gerekir. Bu hususlar üzerinde durulmadan belirtilen gerekçeyle davanın tümden reddi doğru olmadığından kararın bozulması uygun görülmüştür.

SONUÇ : Yukarıda 1. bentte belirtilen sebeplerle davacıların sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca kabulüyle hükümün davacılar yararına BOZULMASINA, ödenen temyiz peşin harcının istenmesi halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine, 15.3.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.

 

           T.C.

      YARGITAY

15. HUKUK DAİRESİ

E. 2007/6459

K. 2008/3801

T. 9.6.2008

 

• AYIP İHBARI (Ayıbın ve Ayıpla İlliyetli Maddi Zararın Gerçekleşmiş Olduğu Yasal Delillerle Kanıtlanamadığı Gibi Yasal Koşullarına Uygun Olarak Yapılacak İnceleme İle Belirlenmesi de Olanaklı Bulunmadığından Davanın Reddi Gerektiği)

• MADDİ ZARARIN GERÇEKLEŞMİŞ OLDUĞU (Yasal Delillerle Kanıtlanamadığı Gibi Yasal Koşullarına Uygun Olarak Yapılacak İnceleme İle Belirlenmesi de Olanaklı Bulunmadığından Davanın Reddi Gerektiği)

• BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ (Eserdeki Ayıpların Derecesi İle Mahkeme Tarafından B.K’nun 360. Md.sinde Yazılı Hakların Kullandırılmasına Yönelik Değerlendirme ve Takdirin Yapılabilmesi İçin Sözleşme Konusu İş ya da Eser Üzerinde Uzman Bilirkişi Aracılığıyla İnceleme Yaptırılması Gerektiği)

• ESERDEKİ AYIPLARIN DERECESİ (Mahkeme Tarafından B.K’nun 360. Maddesinde Yazılı Hakların Kullandırılmasına Yönelik Değerlendirme ve Takdirin Yapılabilmesi İçin Sözleşme Konusu İş ya da Eser Üzerinde Uzman Bilirkişi Aracılığıyla İnceleme Yaptırılması Gerektiği)

 

818/m.360

 

ÖZET : Ayıp ihbarının süresinde yapıldığının kabulü halinde dahi, sözleşme konusu iş ya da eserdeki ayıpların derecesi ile mahkeme tarafından B.K’nun 360. maddesinde yazılı hakların kullandırılmasına yönelik değerlendirme ve takdirin yapılabilmesi için sözleşme konusu iş ya da eser üzerinde uzman bilirkişi aracılığıyla inceleme yaptırılması ve bundan sonra ayıp sebebiyle zarar gerçekleşmiş ise tutarının belirlenmesi zorunludur. Oysa somut olayda, açıklanan yasal koşullara uygun bir inceleme yapılamamıştır. Ayıbın ve ayıpla illiyetli maddi zararın gerçekleşmiş olduğu yasal delillerle kanıtlanamadığı gibi, yasal koşullarına uygun olarak yapılacak inceleme ile belirlenmesi de olanaklı bulunmadığından, kanıtlanamayan davanın reddi gerekir.

DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen günde davacı vekili gelmedi. Davalı vekili avukat Mine Erdem geldi. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan davalı avukatı dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmıştı. Bu kere dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, yanlar arasında yapılan sözleşme gereğince, yurt dışına ihraç amacıyla likralı iki iplik ve likralı ribana türünde kumaşları verilen sipariş çerçevesinde, davalı yükleniciden teslim aldığını; ancak bu siparişe uygun kumaşlar teslim edilmediğini ve ayıplı imalat sebebiyle 79.071.426.000 TL. maddi zararının gerçekleştiğini ileri sürerek davalıdan tahsilini istemiştir.

Davalı vekili savunmasında özetle; davacıya satılan mallarda imalat hatası bulunmadığını; ayıplı olduğu ileri sürülen malların davalı tarafından verilen kumaşlar olmadığını, satılan kumaşların davacı tarafça depodan seçilerek teslim alındığını, ayıplı olan imalatın ayıplar giderilerek davacıya teslim edildiğini bildirerek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 74,712.50 YTL tazminatın 02.09.2005 dava tarihinden itibaren değişen oranlar uygulanarak yasal faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş ve verilen karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Davacının dayanak aldığı 20.04.2004 günlü “kumaş sipariş formu” başlıklı belge ile taraflarca imzalanan 12.05.2004 ve 13.05.2004 tarihli belgeler birlikte incelendiğinde; yanlar arasındaki hukuksal ilişkinin, Borçlar Kanunu’nun 355. maddesinde tanımlandığı üzere, niteliğince bir eser sözleşmesi olduğu sonucuna varılmaktadır.

Davada, yüklenici davalı tarafından imal edilip, davacı iş sahibine teslim olunan kumaşların ve bu kumaşlardan üretilen tekstil ürünlerinin ayıplı olması sebebiyle gerçekleşen davacı zararının tahsili istenmektedir. Ayıp bir malda, sözleşme ve yasa hükümlerine göre normal olarak bulunması gereken niteliklerin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bozuklukların bulunmasıdır. Kısaca ayıp, eşyanın normal niteliğinden ayrılmasıdır. Eser-işin tesliminden sonra iş sahibi, işlerin olağan gidişine göre imkan bulur bulmaz eseri gözden geçirmek ve ayıpları varsa derhal yükleniciye bildirmek zorundadır. Tersi durumda, yüklenici, her türlü sorumluluktan kurtulmuş olur. Ancak, kasten sakladığı ayıplarla usulüne uygun yapılan gözden geçirmede fark edilemeyecek ayıplar için yüklenicinin sorumluluğu devam eder. Eğer, meydana getirilen eserin teslim alındığı sırada usulüne uygun yapılan gözden geçirme ile var olan kusurlar görülememişse, ortada gizli bir ayıbın olduğu kabul edilir. Ayıp sonradan ortaya çıkarsa iş sahibi öğrenir öğrenmez yükleniciye derhal bildirmek zorundadır. Yüklenicinin, iş sahibine olan borçlarına aykırı olarak, imalini yüklendiği eserin ayıplı olması durumunda; açık ayıplarda Borçlar Kanunu’nun 359., gizli ayıplarda ise 362. maddesi hükümlerine uygun olarak ihbarda bulunduğu takdirde, aynı Kanunun 360. maddesinde tanınan haklarını iş sahibi kullanabilir.

Borçlar Kanunu’nun 360. maddesi hükmü gereğince yapılan şey iş-eser sahibinin kullanamayacağı ve nısfet kurallarına göre kabule zorlanamayacağı derecede kusurlu veya sözleşme şartlarına aykırı olursa, iş sahibi, o şeyi kabulden kaçınabilir; bu hususta yüklenicinin kusuru varsa maddi tazminat dahi isteyebilir. İş ya da eserdeki kusur veya sözleşmeye aykırılık, az yukarıda belirtilen ölçüde önemli değilse, iş sahibi iş-eserin değerindeki eksiklik oranında bedelde indirim isteyebilir; eğer kusurların giderilmesi büyük harcamaları gerektirmiyorsa yükleniciyi onarıma zorlayabilir, bunda yüklenicinin kusuru varsa iş-eser sahibi maddi zararının giderilmesini de isteyebilir. Özetle açıklanan hukuksal çerçeve dahilinde somut olayın değerlendirilmesine gelince; 12.05.2004 ve 13.05.2004 günlü tutanaklarda ayıplı ürünler belirlenmiş ve buna ilişkin tespitlerin bağlandığı tutanaklar taraflarca imzalanmıştır. Bu tutanaklarda, ayıplı kumaşların en geç 15.05.2004 tarihinde ayıpları giderilmek suretiyle davalı tarafından davacıya teslim edileceği kararlaştırılmış olup; davacı, 24.05.2004 günlü yazısını davalıya göndererek sözü edilen tutanaklarda belirtilen kumaşların 15.05.2004 tarihinde teslim alındığını ancak yine ayıpların bulunduğunu bildirmiş ve 31.05.2004 tarihinde de delil tespiti yaptırmıştır. 10.06.2004 tarihli tespit bilirkişi raporunda ise, 200 kg likralı ribana kumaşı ile 2341 adet üretilmiş tekstil ürünlerinin ayıplı olduğu bildirilmiştir. Ancak davalı taraf kumaş ve ürünlerin kendisi tarafından verilen kumaşlar olmadığını savunduğu gibi, bu kumaşların ve ürünlerin yanlar arasındaki sözleşme konusu kumaşlardan olduğu, davacı tarafça yasal delillerle kanıtlanamamıştır. Ayıp ihbarının süresinde yapıldığının kabulü halinde dahi, sözleşme konusu iş ya da eserdeki ayıpların derecesi ile mahkeme tarafından Borçlar Kanunu’nun 360. maddesinde yazılı hakların kullandırılmasına yönelik değerlendirme ve takdirin yapılabilmesi için sözleşme konusu iş ya da eser üzerinde uzman bilirkişi aracılığıyla inceleme yaptırılması ve bundan sonra ayıp sebebiyle zarar gerçekleşmiş ise tutarının belirlenmesi zorunludur. Oysa somut olayda, açıklanan yasal koşullara uygun bir inceleme yapılamamıştır. Ayıbın ve ayıpla illiyetli maddi zararın gerçekleşmiş olduğu yasal delillerle kanıtlanamadığı gibi, yasal koşullarına uygun olarak yapılacak inceleme ile belirlenmesi de olanaklı bulunmadığından, kanıtlanamayan davanın reddi yerine, mahkemece yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmamış ve kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüne ve kararın davalı yararına BOZULMASINA, 550,00 YTL vekalet ücretinin davacıdan alınarak Yargıtay duruşmasında vekille temsil olunan davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 09.06.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.

 

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2009/13-160

K. 2009/185

T. 13.5.2009

 

• AYIP İHBARI (Kural Olarak Şekle Tabi Bulunmadığı – İçeriği İtibariyle Ayıptan Karşı Tarafı Haberdar Olmasını Sağlamaya Elverişli Her Türlü İhbarın Ayıp İhbarı Olarak Kabulünün Mümkün Olduğu )

• DELİL TESPİTİ RAPORU (Delil Tespiti Raporuyla Birlikte Delil Tespiti İstemini İçeren Dilekçenin de Davalıya Tebliğinin Ayıp İhbarı Olarak Kabul Edilmesi Sonucunu Doğuracağı Dikkate Alındığında Süre Aşımından Bahsedilemeyeceği )

• ALACAK DAVASI (Ayıp İhbarı Kural Olarak Şekle Tabi Bulunmadığı – İçeriği İtibariyle Ayıptan Karşı Tarafı Haberdar Olmasını Sağlamaya Elverişli Her Türlü İhbarın Ayıp İhbarı Olarak Kabulünün Mümkün Olduğu)

 

818/m.198,217

 

ÖZET : Ayıp ihbarının kural olarak şekle tabi bulunmadığı, içeriği itibariyle ayıptan karşı tarafı haberdar olmasını sağlamaya elverişli her türlü ihbarın, ayıp ihbarı olarak kabulünün mümkün olduğu yönünde yukarıda yapılan açıklamalar, somut olay özellikleri, delil tespiti raporuyla birlikte delil tespiti istemini içeren dilekçenin de davalıya tebliğinin ayıp ihbarı olarak kabul edilmesi sonucunu doğuracağı dikkate alındığında süre aşımından bahsedilmesi mümkün değildir.

 

DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 7.Tüketici Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 29.11.2007 gün ve 2005/2333-2007/1000 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 26.06.2008 gün ve 2008/3520-8899 sayılı ilamı ile;

 

( … Davacı, davalının müteahhidi ve satıcısı olduğu daireyi 15.4.1997 tarihinde satın aldığını, 2001 yılından bu yana binada yavaş yavaş bir takım değişiklik ve bozulmalar olduğunu, 2004 yılında binanın çok ciddi tehlike arz etmeye başladığını, 2004/319 değişik iş dosyası ile yapılan tespit sonucu inşaat hatası nedeniyle binada çatlaklar, kaymalar, tavan sarkmaları olduğunun belirlendiğini, 1.2.2005 tarihinde davalıya çekilen ihtardan sonuç alınamadığını ileri sürerek oluşan hasar ve takviye giderleri karşılığı 8.500,00 YTL ile değer kaybı olarak 1.000,00 YTL’nin tahsilini istemiş, ıslah dilekçesi ile de, hasar ve takviye gideri talebini 29.514,00 YTL’ye çıkartmıştır.

 

Davalı, davanın zamanaşımına uğradığını, binada ayıplı imalat bulunmadığını, kusurunun olmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.

 

Mahkemece, davacının, eksik ve ayıbı öğrenir öğrenmez tespit amaçlı bilirkişi incelemesi yaptırdığı, ihbar yükümlülüğünü yerine getirdiği ve davalının ağır kusur ve ihmalinin bulunması nedeniyle ihbar tarihinden dava kadar zamanaşımı süresinin dolmadığı gerekçesiyle bilirkişi raporu doğrultusunda bağımsız bölüm ve ortak alandaki zararlardan dolayı arsa payına göre hesaplanan 8.500 YTL’nin 3.3.2005, 21.014,00 YTL’nin ise 26.11.2007 itibaren işleyecek faiziyle tahsiline, fazla talebin reddine karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1-Davacı, 15.4.1997 yılında tapudan satın alarak oturmaya başladığı dairede 2001 yılından itibaren yavaş yavaş bir takım değişiklikler olduğunu, 2004 yılında ise tehlike arz edecek boyutta hasar ve zararın oluştuğunu, yapılan tespitte davalı satıcının eksik ve ayıplı imalat yaptığının belirlendiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Borçlar Kanununun 217.maddesinde, taşınır satımına ilişkin hükümlerin, taşınmaz satımına da uygulanacağı belirtmiş olup, Borçlar Kanununun 198. maddesine göre alıcı teslim aldığı malı örf ve adete göre, imkan hasıl olur olmaz muayene etmek ve satıcının tekeffülü altında olan bir ayıp gördüğü zaman bunu satıcıya derhal ihbar etmekle yükümlüdür. Bunu ihmal ettiği takdirde, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak satılanda adi bir muayene ile meydana çıkarılamayacak bir ayıp mevcut olup da, bu ayıp sonradan meydana çıkarsa, bu durumu da derhal satıcıya ihbar etmediği takdirde yine satılanı bu ayıp ile birlikte kabul etmiş sayılır. Somut olayda davacı, daireyi 15.4.1997 tarihinde satın aldıktan 4 yıl sora bir takım değişiklikler olduğunu, 2004 yılında ise çok ciddi tehlike arz etmeye başladığını bildirmiş, 27.8.2004 tarihinde tespit yapılması için mahkemeye başvurmuştur. Bu tarih itibariyle davacı ayıba muttali olmuştur. Öte yandan en geç tespit dosyasında düzenlenen 3.11.2004 tarihli bilirkişi raporu ile ayıbı öğrendiği kabul edilse dahi davalıya yaklaşık 3 ay sonra 1.2.2005 tarihinde ihbarda bulunmuş olup, davacı bu durumda BK’nun 198. maddesi hükmü ile kendisine yüklenen “derhal ihbar” mükellefiyetini yerine getirmediğinden, taşınmazı yasanın açık hükmüne göre ayıplı hali ile kabul etmiş sayılır. O halde mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya olup, bozmayı gerektirir.

2-Bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir… ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, alacak istemine ilişkindir.

Davacı Mesut Akhanoğlu vekili, 28.02.2005 günlü dava dilekçesinde, davalının yüklenici olarak inşa ettiği binadan bir adet bağımsız bölümün davacı tarafından 15.04.1997 tarihinde davalıdan satın alındığını, 2001 yılı ortalarından sonra binada birtakım değişiklikler meydana geldiğini, 2004 yılında binanın çok ciddi tehlike arz etmeye başladığını, son dönemlerde ise yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığını, bunun üzerine davacı tarafından delil tespiti yaptırıldığını, düzenlenen tespit raporunda binadaki hasarların inşaat hatasından kaynaklandığının belirtildiğini ileri sürerek, delil tespiti raporundaki hesaplamaya göre hasar ve takviye giderleri bedeli 8.500 YTL. ve bu hasarlardan dolayı davacının dairesinde oluşan değer kaybından dolayı şimdilik 1.000 YTL. olmak üzere toplam 9.500 YTL.nin, tespit tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş; 26.11.2007 günlü dilekçesiyle talep miktarını 29.514 YTL. olarak ıslah etmiştir.

Davalı Mustafa Özsümbül vekili, davaya konu bağımsız bölümün davacıya 15.04.1997 tarihinde satılıp teslim edildiğini, bilahare 01.08.1997 tarihinde Keçiören Belediyesinden iskan raporunun alındığını, mevcut çatlaklıkların binanın oturmasından kaynaklandığını ve şayet varsa müvekkiline izafe edilebilecek kusur yönünden talebin zamanaşımına uğradığını, zamanaşımı ve çatlaklarda davalıya izafe edilebilecek kusurun olmaması sebebiyle, davalının herhangi bir sorumluluğunun kalmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Yerel Mahkeme; davacının bina ortak alanları ve bağımsız bölümünde oluşan çatlak ve çökmeleri fark etmesi üzerine 27.08.2004 tarihinde delil tespiti yaptırdığı, 01.11.2004 tarihli tespit raporunda, inşaatta imalattan kaynaklanan eksik ve ayıplar bulunduğunun ve binada esaslı takviye yapılması gerektiğinin belirtildiği, raporun 24.11.2004 tarihinde davalı tarafa tebliğ edildiği, bu şekilde davacının ihbar mükellefiyetini yerine getirdiği gerekçesiyle; yargılama sırasında alınan bilirkişi raporundaki hesaplama çerçevesinde davanın kısmen kabulüne, dava konusu bağımsız bölüm ve ortak alanlarda meydana gelen zarardan dolayı arsa payına göre hesaplanan 8.500,00 YTL’nin dava tarihinden itibaren; 21.014,00 YTL’nin ıslah tarihi 26.11.2007’den itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, davacının değer azalmasına ve fazlaya ilişkin taleplerinin reddine karar vermiş; Özel Daire, davalı vekilinin temyizi üzerine metni yukarıda bulunan ilamla kararı bozmuştur.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacının ayıp ihbarını yasal süre içerisinde yapmış olup, olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davacının, yüklenici sıfatıyla davalı tarafından inşa edilen binadaki 2 nolu bağımsız bölümü davalıdan 15.04.1997 tarihinde tapu yoluyla satın ve teslim aldığı çekişmesizdir.
Bu noktada, uyuşmazlığın üzerinde toplandığı yön itibariyle, davacının delil tespiti istemi ve sonrasında gerçekleşen olguların tarih sırası itibariyle açıklanmasında yarar görülmüştür:
Dosya kapsamına göre;

Davacı vekili, Ankara Nöbetçi Sulh Hukuk Mahkemesine hitaplı 27.08.2004 tarihli dilekçesiyle, 2001 yılından itibaren binada değişiklikler başladığını, 2004 yılı itibariyle de binanın yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını ileri sürerek, bir inşaat mühendisi ve bir mimardan oluşturulacak bilirkişi kurulu aracılığıyla delil tespiti yapılmak suretiyle, binada inşaattan kaynaklanan hasar bulunup, bulunmadığının; varsa hasarların destekle giderilip, giderilemeyeceğinin; binanın yıkılmasına gerek olup, olmadığının; destek ve yıkım maliyetlerinin miktarının belirlenmesini istemiş; Ankara 7. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2004/319 D.İş. sayılı dosyasından aynı gün, davalının yokluğunda yapılan delil tespiti sonucunda, bir inşaat mühendisi ve bir mimar tarafından düzenlenen 03.11.2004 havale günlü delil tespiti raporunda; binada yapımdan kaynaklanan hasarlar bulunduğu, bu hasarların binanın statik yönden esaslı bir takviye edilmesi suretiyle engellenebileceği belirtilmiş ve bunun için gereken masraf tutarı hesaplanmıştır.
Delil tespitini yapan Ankara 7. Sulh Hukuk Mahkemesi, delil tespiti raporunu davacı vekiline ve davalıya tebliğe göndermiş; davalıya gönderilen evraka delil tespiti istemli dilekçe de eklenmiş; tebligat davacı vekiline 17.11.2004, davalıya da 24.11.2004 tarihinde yapılmıştır.

Davalının vekili, 13.12.2004 günlü dilekçesiyle, bağımsız bölümün davacıya 15.04.1997 tarihinde satılıp teslim edildiğini, bilahare 01.08.1997 tarihinde belediyeden iskan raporu alındığını, müvekkiline izafe edilebilecek kusur yönünden talebin zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin herhangi bir sorumluluğunun kalmadığını belirterek, delil tespiti raporuna itiraz etmiştir.
Akabinde; davacı vekili davalıya 01.02.2005 günlü ihtarnameyi göndererek, öncelikle yedi gün içinde tespit raporunda açıklanan hasarların giderilmesini, eğer hasar giderilmeyecekse, bunun için gerekli masraf tutarı 10.750 YTL. nin yedi gün içinde müvekkiline ödenmesini istemiştir.
Davalı vekili, 15.02.2005 günlü cevabi ihtarnamesinde, tespit raporuna yönelik itirazlarını aynen tekrarlamış, ayrıca müvekkili ile zarar arasındaki illiyet bağı konusunda bilgi bulunmadığından, ihtarnamede belirtilen taleplerin en azından şimdilik karşılanamayacağını bildirmiş; bunun üzerine, 28.02.2005 tarihinde eldeki dava açılmıştır.
Davalının yüklenici sıfatıyla inşa ettiği ve bir adet bağımsız bölümü 1997 yılında davacıya satıp teslim ettiği binada ( ve davacıya satılan bağımsız bölümde ) sonradan ortaya çıkan ve delil tespiti raporunda belirtilen ayıpların gizli ayıp niteliği taşıdıkları konusunda Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Borçlar Kanunu’nun ( 217. maddesinin yollamasıyla taşınmaz satımlarında da uygulanması gereken ) 198. maddesine göre, gizli ayıpların satıcıya ‘derhal’ bildirilmesi zorunludur; aksi takdirde, alıcı, satılanı mevcut ayıbı ile birlikte kabul etmiş sayılır.

Özel Daire; bağımsız bölümü 1997 yılında satın alan davacının, satım tarihinden yaklaşık dört yıl sonra, 2001 yılında binada bazı değişmeler meydana geldiğini, 2004 yılı itibariyle de ciddi tehlikeler oluştuğunu ileri sürmek suretiyle 27.08.2004 tarihinde delil tespiti isteminde bulunmuş olması karşısında, ayıbı bu tarihte ( delil tespitinin istenildiği 27.08.2004 tarihinde ) öğrendiğinin kabulü gerektiğini; bir an için davacının ayıbı delil tespiti raporunun dosyaya giriş tarihi olan 03.11.2004’de öğrendiği kabul edilecek olsa dahi, ayıp ihbarına ilişkin ihtarnamenin bundan yaklaşık üç ay sonra 01.02.2005 tarihinde gönderildiği gözetildiğinde, Borçlar Kanunu’nun 198. maddesinde öngörülen, ayıbı derhal bildirme yükümlülüğünün yine de yerine getirilmediğini benimsemiş ve satılanın ayıplı haliyle kabul edilmiş sayılması gerektiği yönündeki bozma gerekçesini bu benimsemeye dayandırmıştır.

Hukukumuzda ayıp ihbarı kural olarak herhangi bir şekle tabi tutulmamış; eldeki davada gözetilmesi gereken ve gizli ayıbın satıcıya derhal ihbarı gerektiği yönündeki bir düzenlemeyi içeren Borçlar Kanunu’nun 198/3. maddesi de, bu ihbar için herhangi bir şekil şartı öngörmemiştir. Dolayısıyla, somut olayda, anılan kuralın istisnalarından biri söz konusu değildir ve davacı alıcının, satılandaki gizli ayıbı davalı satıcıya ihbar etme yükümlülüğünü içeriği itibariyle ayıp ihbarı niteliğinde olması kaydıyla hiçbir şekil şartına uymak zorunda olmaksızın yerine getirmesi mümkündür.

Yukarıda belirtildiği gibi; somut olayda, davacı alıcı vekilinin delil tespiti yapılması istemiyle verdiği 27.08.2004 tarihli dilekçe üzerine aynı gün mahkemece davalının yokluğunda yapılan delil tespiti sonucunda düzenlenen 03.11.2004 havale günlü delil tespiti raporu, davacı vekiline 17.11.2004; davalı tarafa ise, tespit dilekçesiyle birlikte 24.11.2004 tarihinde tebliğ edilmiştir.
Davacı vekilinin delil tespiti istemiyle verdiği 27.08.2004 tarihli dilekçesindeki ( binada 2001 yılından itibaren değişiklikler başladığına, 2004 yılı itibariyle de binanın yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığına dair ) açıklamalar; davacının binadaki yapım hataları konusundaki şüphe ve endişelerini ortaya koymakta ve Mahkeme aracılığıyla bu yönlerden bir delil tespiti yapılması istemini içermektedir. Davacının varlığından şüphe ettiği ve delil tespitini de bu nedenle istediği ayıpları, delil tespiti istemine ilişkin dilekçeyi verdiği tarihte bilmekte olduğunun kabulü mümkün değildir. Davacı, tespit istemli dilekçesinde sözünü ettiği ayıpların gerçekten de mevcut olduğunu; bu şüphelerini ve endişelerini doğrulayan tespit raporunun kendisine tebliğiyle birlikte öğrenmiştir.
Dolayısıyla, somut olayda davacının ayıbın varlığını, delil tespiti raporunun kendisine tebliğ edildiği 17.11.2004 tarihinde öğrenmiş olduğu kabul edilmelidir.
Davacının karşıladığı masrafla hem anılan delil tespiti raporu ve hem de delil tespiti istemini içeren dilekçe davalıya 24.11.2004 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı böylece, yüklenicisi olduğu binada ve davacıya sattığı bağımsız bölümde mevcut olan ve yapımdan kaynaklanan gizli ayıpların varlığını ( davacının yukarıda sözü edilen 01.02.2005 tarihli ihtarnamesinden daha önce ), 24.11.2004 tarihinde öğrenmiştir.

Ayıp ihbarının kural olarak şekle tabi bulunmadığı, içeriği itibariyle ayıptan karşı tarafı haberdar olmasını sağlamaya elverişli her türlü ihbarın, ayıp ihbarı olarak kabulünün mümkün olduğu yönünde yukarıda yapılan açıklamalar, somut olay özellikleri, delil tespiti raporuyla birlikte delil tespiti istemini içeren dilekçenin de davalıya tebliğinin ayıp ihbarı olarak kabul edilmesi sonucunu doğuracağı dikkate alındığında süre aşımından bahsedilmesi mümkün değildir.
Hal böyle olunca, Yerel Mahkemenin aynı yöndeki gerekçeye dayalı direnme kararı yerindedir.
Ancak, hüküm altına alınan alacak tutarı konusunda Özel Dairece inceleme yapılmadığından, bu yön incelenmek üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkemenin direnme gerekçesi yerinde görüldüğünden, hüküm altına alınan alacak tutarı yönünden temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın 13.Hukuk Dairesine gönderilmesine, 13.05.2009 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

 



Etiketler:   ayıp ihbarıAyıp nedeniyle menfi tespitayıp tazminatayıplı ifaAyıplı İş İndirim Hakkıişin ayıplı yapılması

Önceki Yazı Sonraki Yazı 

Benzer Yazılar

  • Ayıplı Mal Yargıtay Kararları

  • Ayıplı Eser Hakkında Yargıtay Kararları

  • Ayıp İhbarı Hakkında Yargıtay Karar Örnekleri

  • Yargıtay Kararı – Ayıp İhbarı




Avukata Soru Sor

Kategoriler

  • Makaleler
  • Dilekçe Örnekleri
  • Yargıtay Kararı
  • Basında Biz
  • Mevzuat
  • Haberler

Takipte Kalın

Yasal Uyarı

“Web sitemizdeki bilgi ve açıklamalar yalnızca bilgilendirme amaçlı olup Türkiye Cumhuriyeti Barolar Birliği’nin ilgili mevzuatına uygun olarak hazırlanmıştır. Sitemizdeki hukuki bilgiler reklam teklif hukuki öneri veya hukuki danışmanlık teşkil etmez. Sitede yapılan bütün açıklamalar bilgilendirme amaçlıdır ve bu bilgiler iş geliştirmeye yönelik olarak kullanılamaz. Sitemizde kullanılan bütün içerikler Önem & Baltacı Avukatlık Ofisi’ne aittir ve Elektronik İmzalı Zaman Damgası ile tescil edilmiştir. Ofisimizin açıkça yazılı izni olmadan yazı, resim ve sair bilgileri kullananlar hakkında yasal işlem yapılır. Bu siteyi ziyaret ederek yukarıdaki şartları kabul etmiş sayılırsınız.”


© Copyright 2018 Önem & Baltacı Hukuk Bürosu