Yargıtay Kararı – Ayıplı Mal Tüketici Hukuku
T.C
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/1122
K. 2002/1472
T. 5.3.2002
KAVRAMLAR
Ayıplı Mal
Tüketici Mahkemesi Görev Alanı
Araç Değişimi
Araç Çekici Gideri
4077 Sayılı Kanun
Şirketlerin Tüketici Olabilmesi
DAVA: Taraflar arasındaki ayıplı mal davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı mahkemenin görevsizliğine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince her ne kadar duruşmalı olarak temyiz edilmiş ise de, davanın niteliği itibariyle bu isteğin reddiyle incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR: Davacı vekili, davalı şirketten satın alınan aracın sürekli arızalanması nedeniyle aracın yenisi ile değiştirilmesine 23.400.000.-TL. çekici giderinin ödeme tarihinden itibaren faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, 4077 Sayılı TKHK hükümlerinin uygulanamayacağını, aracı teslim aldıktan onbir ay sonra aracın değiştirilmesini talep ettiğini, ayrıca 4077 Sayılı Yasanın tüketiciye tanıdığı haklardan yararlandığını, davanın zamanaşımı süresi dolduktan sonra açıldığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, TTK.nun 4.maddesi gereğince şirketlerin tüm işlemleri ticari amaçlı olduğundan mahkemenin görevsizliğine, karar kesinleştiğinde ve istem halinde dosyanın görevli bulunan Ankara Asliye Ticaret Mahkemelerine gönderilmesine dair verilen karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.
SONUÇ: Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere göre davacı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, 5.3.2002 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı şirket, hizmet aracı olarak kullanmak üzere alıp, trafik siciline de adına kaydettirerek, demirbaşında gösterdiği aracın müteaddit tamir işlemleri sonucunda arızası giderilemeyecek şekilde imal edildiğinin anlaşıldığını belirterek; masraflar davalı şirketlerde olacak şekilde yenisi ile değiştirilmesine, çekici ücretleri toplamının faizi ile tahsiline, üretim ve satışın engellenmesine, iş yerinin kapatılmasına karar verilmesi isteğindedir.
Davalı şirketler; davanın reddini savunmuşlardır.
Yerel mahkemece; taraflar arasındaki ilişkiye 4077 Sayılı TKHK’un uygulanamayacağı nedeni ile görevsizliğe ve dosyanın görevli Ankara Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Meselenin çözümü yasanın amacının ve tüketici tabiri kapsamına kimlerin girmekte olduğunun belirlenmesine bağlıdır.
Yasanın amacı 1.maddesinde “… ekonominin gereklerine ve kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemektir.” Şeklinde ifade edilmiştir.
Bu ifade tarzı, bu yasa ile getirilen olanakların, olabildiğince geniş bir kitlenin istifadesine en etkin bir şekilde sunulmak ve üretimde kaliteyi yükseltmek amacının güdüldüğünü açıkça göstermektedir. Özellikle, maddenin son iki cümlesindeki “koruyucu girişimlerin özendirilmesi ve gönüllü örgütlenmelerin teşvik edilmesi” ilkeleri, korumanın sadece dar gelirli ve zayıf durumda olan tüketicilere inhisar ettirilmeyip, daha kolay ve güçlü bir şekilde örgütlenme kudretine sahip bulunan varlıklı tüketicilere de yönelik olduğunu ortaya koymaktadır. Bu açıdan bakıldığında yasanın lafzı ile gerçek ve tüzel kişilerin tümünün (diğer koşulların da gerçekleşmesi halinde) tüketici olabilmeleri mümkün bulunmaktadır.
Yasa vazedilirken koruma sınırının geniş tutulmak istendiği; TBMM’deki müzakerelerde söz alan parti temsilcilerinin aynı doğrultudaki beyanlarının niteliğinden ve yasanın gerekçesinde kullanılan ibarelerden anlaşılmaktadır. Buna örnek olarak milletvekillerinin TBMM tutanaklarına geçen “… Düşünecek olursak hepimiz birer tüketiciyiz,.. Avrupa Birliğinin 95-59 sayılı direktifi çerçevesinde daha ayrıntılı düzenlemelere ihtiyaç vardır… Avrupa Birliği ile bütünleşmeyi hedef almış bir Türkiye’nin, artık, bundan sonra kendisini bu birleşmeye göre hazırlaması gerekmektedir. Bu nedenle çıkarılacak bu kanunun, Avrupa Birliğinin bu konudaki direktifleri doğrultusunda yapılması ve eksiklerin giderilmesi gerekir. Yoksa, ileride tekrar değiştirmek zorunda kalabiliriz…” ; “… şimdi uygulanması en zor bir konu üzerinde konuşuyoruz. Çünkü malı satan güçlü bir firma, malı alan… hakkını korumak için bir sürü yasal engeli aşacak, aldığı çürük bir malla ilgili güçlü firma karşısında bu davayı kazanacak…” ; “… diğer taraftan, tüketiciyi ezen, mağdur eden en önemli faktörlerden biri de tekelci yapılardır…. böylesine bir arz karşısında da tüketicinin fiyatı düşürebilme gücü iktidarı yoktur. Çünkü, o malı üreten birkaç firma, fiyat düzeyini çok yüksek bir şekilde belirleyebilmektedir. Bu yapıların çözülmesi lazım. Tekelci yapıların belki ekonomik tedbirlerle, belki bazı yasal tedbirlerle kısmen de olsa bu konuda etkili olabilir. Ortadan kaldırılması lazım….” ; şeklindeki sözleri gösterilebilir.
Ayrıca düzenlemenin yapılmasında Avrupa’daki gelişmelerin ve özellikle AT Komisyonunun 2 nci eylem planındaki direktifin dikkate alındığı görülmektedir. Şöyle ki Avrupa Konseyince kabul edilen 24.7.1990 tarihli direktifin 2 nci maddesinin 3 üncü bendindeki “tüketiciden gerçek kişilerin anlaşılacağı” şeklindeki ilkeden, üye ülkelerdeki öğretinin bu ilkeyi ağır eleştiriye tabi tutarak- tüzel kişilerin de koruma kapsamına alınması zorunluluğunu dile getirmesi ve ayrıca Avrupa kamuoyunda da buna ihtiyaç duyulmakta olduğunu, kural koyma mevkiinde olan kuruluşa hissettirmesi sonucunda, 1993-95 yıllarını kapsayan AT Komisyonunun ikinci eylem planında yapılan tüketici tanımlaması ile vaz geçilip, Tüzel Kişilerin de tüketici olabilecekleri kabul edilmiştir. Bu hususun 4077 Sayılı TKHK’nun amacına ve tüketicinin tanımlanmasına ilişkin maddelerine yansıtılması, kanun koyucunun bu konuda Avrupa’dakinden daha geniş ve daha yüksek seviyede bir koruma sağlamayı amaçladığını göstermektedir.
Yasanın 3/F maddesi Tüketici’yi tanımlamaktadır. Buna göre tüketici: bir mal veya hizmeti ÖZEL AMAÇLARLA satın alarak NİHAİ OLARAK kullanan veya tüketen (….) TÜZEL KİŞİ’dir .
Burada tüketici tabiri kapsamına kimlerin girebileceğinin belirlenmesinde üç terimin anlamlandırılması ve sınırının çizilmesi gerekmektedir.
Bunlardan ilki: ÖZEL AMAÇ’la satın almadır. Türkçede özel kelimesinin doğrudan karşıtı, genel kelimesidir. Bu itibarladır ki Ticari kelimesi doğrudan karşıtı olarak kabul edilemez. Özel yasaların yorumunda ve içerdiği terimlerin anlamlandırılmasında genel yasa yerine özel yasanın amacının, tanımlamalarının, ve sair hükümlerinin ön planda tutulması asıldır. Bu nedenledir ki söz konusu terimin anlamının belirlenmesinde Ticaret Kanununun hükümlerine ihtiyaç bulunmamaktadır. Zira buradaki “özel amaç” terimi “özü için” veya bir başka anlatımla “kendisi için” anlamındadır. Bu nedenledir ki; tüzel kişi tacirlerin de satma, devretme vs. gibi işlemler hariç, ticari faaliyetlerini sürdürebilmesini temine yönelik ve tamamen kendi ihtiyacını gidermek amacı ile herhangi cinsten taşınır bir eşyayı veya bir ücret ve menfaat karşılığında yapılan bedeni ve/veya fikri faaliyeti satın almaları (diğer öğeleri de taşıması kaydı ile) özel amaçla satın alma niteliğindedir. Tacirlerin borçlarını düzenleyen TTK’nun 21 nci maddesi hükümlerine göre bir tacirin borçlarının ticari nitelikte bulunmasının asıl olması ve özellikle tüzel kişi tacirlerin ticari nitelik dışında borçlanmalarının mümkün olmaması kuralının, tüzel kişi tacirlerin kendi ihtiyaçlarını giderme özel amacı ile menkul mal veya hizmeti satın almalarına engel bir yönü yoktur.Bu nedenledir ki; bu tür satın almaların özel amaçla satın alma olarak değerlendirilmesi zorunludur.
İkincisi: NİHAİ OLARAK kullanma ve tüketmedir. Bu terimler,mal ve hizmeti satın alanın elinde bu mal ve hizmetin, malın aşınması, biçim değiştirmesi, tükenmesi, azalması, değerini yitirmesi vb gibi sonuçları doğurabilecek bir kullanmayı veya yararlanmayı ifade etmektedir. Tüzel kişi tacirin satın aldığı mal bu şekillerden herhangi birine maruz kalmak üzere alınmış ise bunun nihai kullanma ve tüketme olarak kabulü gerekir.
Üçüncüsü de: TÜZEL KİŞİ terimidir. Ticaret şirketlerinin de tüzel kişi olduklarında kuşku yoktur. Yasa koyucunun bu konuda zuhule düşmüş olabileceği asla düşünülemez. Hukukumuzun temel ilkelerinden olan “kanunun lafzıyle veya ruhiyle temas ettiği bütün mes’elelerde mer’i olduğu” ilkesine (MK:m.1) göre lafzı açık bulunan bir kanun maddesinin yorumu yoluna gidilmesine cevaz yoktur.Yasa koyucu, ticaret şirketlerini, tüzel kişi teriminin kapsamı dışında bırakma amacında olsa idi, bu iradesini yasadaki diğer anlatımlarda olduğu gibi açıkça ortaya koyardı. Ticaret Şirketlerinin istisna edildiğine ilişkin bir ibarenin yasada bulunmaması, Ticaret Şirketlerinin de tüzel kişi terimi içinde mütalaa edilerek korumanın kapsamına aldığını açıkça göstermektedir. Kaldı ki yasanın yukarıda açıklanan amacın gerçekleştirilmesinde en etkin işlevin, ekonomide bir gücün temsilcisi durumunda olan ve ekonomik ilişkilerin iki ucunda da yer alabilme olanağına sahip bulunan ticaret şirketlerince yüklenilebileceği gözardı edilemez. Nitekim yasanın çıkarılmasında gözetilmiş olan AT Komisyonunun ikinci eylem planındaki tüketici tanımlamasının yapılmasında “alım gücü az ya da çok gerçek veya tüzel kişilerdir” şeklindeki kriterin esas alınması, İsviçre Federal Mahkemesince de benimsendiği üzere (Bkz. Dr.Çağlar Özel, Mukayeseli hukuk açısından tüketiciyi koruyan eri alma hakkı; Sh. 31 ve Prof. Dr. Ali Bozer’e armağan, Sh.313’deki Dr.Ahmet Battal’ın makalesi) koruma kapsamına sadece ekonomik yönden zayıf ve güçsüzlerin değil güçlülerin de alındığını ve Yasa Koyucumuz’un da bunun etkisi ve tacirler arasında gerçek ve tüzel kişi olarak ayırım yapmanın Anayasa’nın eşitlik ilkesi ile bağdaşmayacağı düşüncesi ile tüzel kişi taciri kapsam dışında bırakmak istemediğini göstermektedir. Yine İsviçre Federal Mahkemesince de benimsendiği üzere (bkz. Age.sh: 35) işlemin tüketici işlemi olup olmadığı yönünde duraksama olması halinde yorumun tüketici lehine yapılması gerekir. Kaldı ki TKHK ile getirilen ilkelerin kamuya sağladığı yüksek seviyedeki yarar karşısında, esasen büyük önem de arz etmeyen, davanın harçsız görülmesinden başka bir külfet getirilmiş olmadığı gözetildiğinde tüzel kişi tacirlerin koruma kapsamı dışında bırakılmalarının, sadece hukuki değil, makul ve mantıki bir nedeni de bulunmamaktadır.
Öte yandan sayın çoğunluğun görüşünün benimsenmesi; Tüzel kişi tacirler bir yana gerçek kişi tacirlerin ticari işletmeleri ile ilgili basit nitelikli bilumum mal ve hizmet alımlarının, mesala; ticarethanenin temizlik ihtiyacı için bir kutu deterİan, bir kalıp sabun, bir çift lastik eldiven; bahçıvan için bir bağ makası, testere, bir çift lastik çizme, çim makinası; misafir ağırlamakta kullanılmak üzere birer takım su ve çay bardağı ile bir takım çay fincanı; gece bekçisi için bir iş elbisesi, zaman saati, el feneri; kapısında kırılan bir kilit, menteşe, buzlu cam; makam odası için dolmakalem takımı, yer halısı; ticari müessesenin ihtiyacı için kırtasiye, mesleki kitaplar vs. cinsinden mal alımlarının dahi tüketici ilişkisi dışında bırakılmalarını icap ettirmekte, değişik bir anlatımla bu malların özel amaçla alındığının kabulüne imkan vermemekte olup, yasa koyucunun böyle bir amaç gütmüş olamayacağı açıktır.
Bu açıklamaların ışığı altında somut olaya bakıldığında; davacı şirketin aldığı otoyu ticari işletmesinde kullanmak üzere almış bulunması tüketici sayılmasına engel bulunmamaktadır. Zira bu otoyu kendi ihtiyacını gidermek amacı ile demirbaşa kaydedip kendisi kullanarak tüketmek ve ahara satmamak, devretmemek üzere satın aldığına göre tüketici olarak kabulü ve özellikle davacı tarafın dava dilekçesinde olaya 4077 Sayılı Yasanın uygulanmasını istediğini vurgulayarak belirtmiş olduğu ve neticei talep bölümündeki isteklerini de bu kanunun yalnızca tüketiciye tanıdığı haklar olarak sıralamış olduğu hususları da gözetilerek davaya tüketici mahkemesinde bakılması gerekmektedir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel Tüketici Mahkemesinin görevsizliğe ilişkin kararının bozulması icap ettiği kanaat ile sayın çoğunluğun onama görüşüne katılmıyorum.