Adalet Bakanlığı İle İlgili Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 1976/4-509
K. 1976/534
T. 20.12.1976
• MÜESSİR FİİL VE SALDIRGAN SARHOŞLUK ( Adalet Bakanı’nın Olağanüstü Kanun Yolu Olan Yazılı Emir Yoluna Başvurması )
• OLAĞANÜSTÜ KANUN YOLU ( Adalet Bakanı’nın Yazılı Emir Yoluna Başvurması )
• ADALET BAKANININ YAZILI EMİR YOLUNA BAŞVURMASI ( Kanuna Muhalefet Halinin Çok Ciddi Olmasının Gerekmesi )
• YAZILI EMİR YOLUNA BAŞVURMA ( Adalet Bakanının Kanuna Muhalefeti Çok Ciddi Bulması )
• KANUNA AYKIRILIĞIN CİDDİLİĞİ ( Yazılı Emir Yoluna Başvurma )
• ERTELEME ( Yazılı Emir Yolu )
1412/m.307,308,343
ÖZET : Hâkim tarafından ve mahkemelerden verilen ve temyiz mahkemesince tetkik edilmeksizin kesinleşen karar ve hükümlerde ( kanuna muhalefet edildiğini haber alırsa Adalet Bakanının o karar ve hükmün bozulmasını teminen Yargıtay’a başvurması için C.Başsavcılığına yazılı emir vereceğini açıklarsa da Adalet Bakanının bu, olağanüstü kanun yoluna başvurabilmesi için ( kanuna muhalefet ) halinin çok ciddi olması ve başvurma sanık lehine ise ancak aynı maddenin 5 nci fıkrasının her iki bendinde zikredilen kararlardan birinin Yargıtay’ca verilebilmesini de gerektirici olması icap eder. Diğer bir deyimle cezanın çektirilmemesi veya hafif bir cezanın uygulanmasını gerektirici olması halindedir ki ancak Adalet Bakanı sanık lehine olarak hüküm ve karar da kanuna muhalefet edildiğinden bahisle bozulması için yazılı emir verebilir.
DAVA : Etkili eylem ve saldırgan sarhoşluktan sanık ( Z ) ve ( C )nin yapılan yargılamaları sonunda; hükümlülüklerine ilişkin ( Muratlı Asliye Ceza Mahkemesi )nden verilen 26.5.1976 günlü hüküm ( Yargıtay’ca incelenmeksizin kesinleşen ) Adalet Bakanının 26.10.1976 gün ve 44702 sayılı yazılı emirlerine dayanan 2.11.1976 gün ve 774 saylı ihbarnamenin reddine ilişkin Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesinin 5.11.1976 gün ve 6990/6883 sayılı kararının CMUK.nun 322 nci maddesi uyarınca itirazen incelenip kaldırılarak yazıl emre dayanan 2.11.1976 gün ve 774 sayılı ihbarnamenin cezanın ertelenmesine karar verilmesi suretiyle kabulüne dair 24.11.1976 gün ve 108 sayılı itiraznamesiyle dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Müessir fiil ve mütecaviz sarhoşluktan sanık olup TCK.nun 456/4, 572 ve 59. maddeleri gereğince bir ay 20 gün hapse 1 ay 20 gün hafif hapse hükümlü ( Z ) ile sarhoşluktan TCK.nun 571 ve 59 nci maddeleri gereğince12 gün hafif hapse hükümlü ( C ) nin haklarında ayrıca 647 sayılı Kanunun 4 ve 5 nci maddelerinin tatbikine mahal olmadığına ve tecil taleplerinin reddine ilişkin olarak verilen ve kesinleşen hüküm aleyhine Adalet Bakanlığının yazılı emirlerine dayalı olarak C.Başsavcılığınca; gerekçe gösterilmeden sanıklara hükmolunan cezaların tesciline mahal olmadığına karar ittihazında isabet görülmediğinden CMUK.nun 343 ncü maddesi gereğince mezkûr kararın bozulması……. istenilmiş ve Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi ise; CMUK.nun 343 ncü madesine göre kesinleşen bir hükmün sanık lehine bozulabilmesi için cezanın tamamen kaldırılmasına veya hafifletilmesini gerektiren bir sebein mevcut bulunması icap eylemesine ve sözü geçen maddenin 5 nci fıkrasının bendlerinde yazılı şartlar dışındaki bir hususun yazılı emir konusu olamayacağına binaen yazılı emre dayalı tebliğnamedeki bozma isteği yerinde görülmediğinden reddine karar vermiştir.
C.Başsavcılığı itirazında : Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararlarının niteliği açısından yasa hükümlerinden ayrı düşünülmesi söz konusu olamıyacağına göre bu kararlara aykırılığın da özellikle Anayasa’nın 135 ve CMUK.nun 32 nci maddelerine dayanılmış olması nedeniyle yasaya aykırılık biçiminde sayılması gerektiği konusunda kuşku yoktur.
Diğer taraftan bir mahkemenin ve davanın esasını da kapsayacak biçimde verilmiş kararlardan bulunması nedeniyle hükmün yazılı emire konu teşkil etmesine de yasal bir engel bulunmamaktadır. Kaldıki uyuşmazlığı çözmeden ona son veren kararların da yazılı emir konusu olabileceği gerçeği karşısında cezanın ertelenip ertelenmemesi konusunda bu yolla incelenebilir olduğunu kabul gerekir.
Yazılı emre dayanan bozma isteği sanıkların lehine bir durum ortaya çıkaracağı için yeniden yargılama yapılması söz konusu değildir. Ne varki sanık lehine sonuç verme bir olanak sorunudur ve bu olanak 343 ncü maddenin 5 nci fıkrası hükümleri ile sağlanacaktır. Ancak sanık lehine sonuç verme durumunda, ( cezanın tamamen kaldırılması ) veya ( hafif bir cezanın tatbiki ) kavramlarını çok dar ve sınırlı bir biçimde yorumlamak hemen yukarıda belirttiğimiz lehe sonuç verme olanağını da ortadan kaldırabilir. Yüksek daire itirazımıza konu olan kararında bu kavramları lehe sonuç verme olanağını ortadan kaldıracak biçimde yorumlamaktadır. Oysa cezanın bütünü ile ortadan kaldırılması veya daha hafif bir cezanın uygulanmasını gerektirir nitelikteki bir yasaya aykırılık karşısında bu durumu saptayan dairenin, usulün 322 nci maddesi uyarınca davanın esasına dahi hükmetmek yetkisi bulunduğu da düşünülürse, kavramların sözlük anlamları ile bağlı olmaksızın, cezanın ertelenmesine karar vermesine yasal bir engel bulunmadığından daire kararının kaldırılarak, Muratlı Asliye Ceza Mahkemesi’nce verilip kesinleşen 26.5.1976 tarih ve 54/24 sayılı kararının bozulmasına ve cezanın ertelenmesine karar verilmesi ), istenilmiştir.
Öncelikle hükmün kesinleşip kesinleşmediği yönünden yapılan inceleme; sanıkların gıyabında verilen 26.5.1976 günlü hükmün kendilerine değil, vekillerine 29.7.1976 tarihinde tebliğ edildiği ancak duruşma sırasında vareste tutulmaları yolunda bir istek bulunmadığı gibi bu yolda verilmiş bir karar da olmadığından asillere ( sanıklara ) tebligat yapılması gerektiği yolundaki karşı görüşü savunan Üyeler ( H.K. ), ( N.,S. ), ( İ.U. ), ( S.S. ), ( A.Ö. ), ( C.K.V. ), ( N.Ş. ) ve ( S.K. ) nin düşüncelerine rağmen ekseriyeti oluşturan üyeler davanın vekil marifetiyle takip edilen işlerden bulunduğ cihetle Ve esasen sanıkların huzurda sorgularının da yapılmış olmasına göre, müteakip duruşmalarda bulundurulmalarına gerek görmeyen mahkemenin zımnen varestelik kararı vermiş sayılacağına, Tebligat Kanununun 11 nci maddesine göre vekil marifetiyle takip olunan işlerde tebligatı vekile yapılacağının gerekmesine ve hükümden sonra bu gereğin de yerine getirilmiş olmasına nazaran hükmün kesinleşmiş bulunduğuna ve ayrıca sanıkları tebligat yapılmasına lüzum olmadığına çoğunlukla karar verilerek yapılan müzakerede:
1- CMUK.nun 343 ncü maddesinin 1 nci fıkrasında hâkim tarafından ve mahkemelerden verilen ve temyiz mahkemesince tetkik edilmeksizin kesinleşen karar ve hükümlerde ( kanuna muhalefet edildiğini haber alırsa Adalet Bakanının o karar ve hükmün bozulmasını teminen Yargıtay’a başvurması için C.Başsavcılığına yazılı emir vereceğini açıklarsa da Adalet Bakanının bu, olağanüstü kanun yoluna başvurabilmesi için ( kanuna muhalefet ) halinin çok ciddi olması ve başvurma sanık lehine ise ancak aynı maddenin 5 nci fıkrasının her iki bendinde zikredilen kararlardan birinin Yargıtay’ca verilebilmesini de gerektirici olması icap eder. Diğer bir deyimle cezanın çektirilmemesi veya hafif bir cezanın uygulanmasını gerektirici olması halindedir ki ancak Adalet Bakanı sanık lehine olarak hüküm ve karar da kanuna muhalefet edildiğinden bahisle bozulması için yazılı emir verebilir. Böylece; CMUK.nun 307 ve 308 nci maddelerinin kapsadığı her yasaya aykırılık nedeninin, yazılı emir yoluna, daha açık olarak usulün 343 ncü maddesine, konu olabileceği kabul edilemez.
Şu halde konumuzu teşkil eden itirazda ve onunla ilgili yazılı emirle bozma isteğini kapsayan tebliğnamede ( cezanın ertelenmesi )ne karar verilmesi usulün 343 ncü maddesine göre imkân dışı olduğundan mahkeme kararında yazsal gerekçesi ile tecil isteği olumlu veya olumsuz bir karara bağlanmamışsa bu durum 7.6.1976 günve 3/4 E., 3 K. sayılı Tevhidi İçtihat Büyük Genel Kurulu Kararında da gösterildiği gibi Yasaya aykırılık teşkil etmekte ve usulün 32, 308/7 ve Anayasa’nın 135. maddelerine göre bir bozma sebebini oluşturmakta ise de; TCK.nun 89 ve 647 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinde sanığın geçmiş ve halihazır durumuna göre ilerde bu kabil bir suç işleyip işlemeyeceğini en iyi bilen onun tabii hakiminin takdirine bırakılmış olan ( erteleme ) hususunda Yargıtay’ca re’sen bir karar verilemeyeceğine ve esasen tecil isteminin karşılanmaması ve gerekçesiz olarak redde veya tecile mahal olmadığına karar verebilmesi konusunda Yargıtay’ca yapılan bozmalar genellikle mahkemeyi bağlamak maksadına değil, erteleme isteği üzerine durulmak için “uyarma” amacına yönelmekte olmasına göre; söz konusu 343 ncü maddeye istinaden bu nedenle kesinleşmiş bir hükmün bozulması sağlanamaz.
Buna karşı ( cezanın çektirilmemesine ) karar verilebileceği görüşü bazı üyelerce ileri sürülmüşse de böyle bir karar hem Anayasa’nın 132 nci maddesine ve hem usulün 343 ncü maddesinin güttüğü amaca, aykırı olur ve aynı zamanda da TCK.nun 95 nci maddesini işleyemez ve uygulanamaz duruma düşüren bir sonuç doğurabilir.
Nihayet eğer cezanın çektirilmemesine karar verilmesi hususu benimsenirse arzu edilenin ilerisinde bir aşamaya ulaşılacak ve uyglamalarda suistimallere de yol açabilecektir. Şöyleki; böyle bir kararı temyiz etmektense temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmesini bekleyip bu olağanüstü yasa yoluna başvurması hakim ve mahkemeler nezdinde olumlu etki bırakmamış suçluların tercih edeceği bir yol olacaktır.
Bu itibarla yazılı emre dayalı bozma isteğini kapsayan C.Başsavcılığı tebliğnamesinin reddi yolundaki özel daire görüşü usule ve yasaya uygun bulunduğundan ve kararın kaldırılmasına ilişkin C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
2- Çoğunluğa karşı olan görüş; a ) Üyeler : ( M.A. ), ( C.B. ), ( S.K. ) ve ( Y.S.G. ) CMUK.nun 434 ncü maddesi ( kanuna muhalefet edilmesi halinde C.Başsavcılığına Adalet Bakanıncı hükmün Yargıtay’ca bozulmasını temin için yazılı emir verebileceği belirtmiş bulunmasına, usulün 307 ve 308 nci maddelerinde kanuna muhalefet hallerinin gösterilmesine, özellikle 308/7 nci maddesinde hükmün gerekçesiz oluşunun mutlaka kanuna muhalefet hallerinden sayılmasına, söz konusu kararda da erteleme isteğinin gerekçesiz olarak reddedilmesiyle bu halin gerçekleşmesine 7.6.1976 tarih ve 3/4 E., 3 K. sayılı tevhidi içtihada göre de bu durumun kanuna muhalefet teşkil ettiğinin söz götürmemesine, Yargıtay’ın koşulları varsa ertelemeye karar verebilmesini önleyici bir hüküm de bulunmamasına göre, itirazın kabulü ile daire kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün ( gerekçesiz olarak tecile yer olmadığına karar verilmesinin yasaya aykırı oluduğu nedeniyle bozulmasına ) ve bozma nedenine göre sanığın cezasının ertelenmesine,
b ) Üyeler : ( C.E. ), ( S.S. ) ve ( M.K. ) ise; yukarıda açıklanan karşı görüş gerekçesine katılmakla beraber usulün 343 ncü maddesi muvacehesine katılmakla beraber usulün 343 ncü maddesi muvacehesinde tecile karar verilemeyeceğine itirazın kabulüne ve hükmün bozulmasına kaar verilmekle beraber bozma nedenine göre cezanın çektirilmemesine,
Karar verilmesi gerektiği yolundadır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle C.Başsavcılığı itirazının ( REDDİNE ), 20.12.1976 gününde üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 1976/4-340
K. 1976/340
T. 12.7.1976
• YAZILI EMİRLE VERİLEN BOZMA KARARI ( Yerel Mahkemece Direnilememesi )
• DİRENME KARARI VERİLEMEMESİ ( Yazılı Emirle Verilen Bozma Kararına Karşı )
• ADALET BAKANININ YAZILI EMİR VERMESİ ( Mahkemenin Bozma Kararına Karşı Direnmede Bulunamaması )
1412/m.326,343
ÖZET : Cyuk.nun 343. Maddesinde, yazılı emir yoluyla vaki bozmalarda gerek yargıtay’ca ve gerekse mahalli mahkemelerce bozma sebebine göre ne gibi bir işlem yapılacağı gösterilhmiş bulunmakta ve bu madde hükmünce bozulan hüküm ve kararlara karşı direnme kararı verilemeyeceği sözü geçen madde ile aynı kanunun 326. maddesi hükmünden açıkça anlaşılmaktadır.
DAVA : Müessir fiil, tehdit, kavgada silah çekmekten sanık ( N ), ( R ) ve ( H ) nin yapılan yargılaması sonunda; CMUK.nun 22/1. maddesi hükmü gereğince merci tayini için Karabük Ağır Ceza Mahkemesi’ne dosyanın gönderilmesine ilişkin Ovacık Asliye Ceza Mahkemesi’nden verilen 10.11.1975 günlü karar Yargıtay 4. Ceza Dairesince yazılı emir yoluyla incelenerek, 7.4.1976 gün ve 2633/2583 sayılı ilamiyle bozulup yerine geri çevrilmiştir.
İlk kararda direnmeyi kapsayan 17.5.1976 günlü son kararın Yargıtay’ca incelenmesi C.Savcısı tarafından istenilmiş olduğundan dosya C.Başsavcılığının kararın bozulması istemini bildiren 7.7.1976 gün ve 4/5178 sayılı tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü :
KARAR : Dosyaya göre, müessir fiil silahla tehdit ve kavgada silah çekmekten sanık ( N ) ve arkadaşları hakkında Ovacık Cumhuriyet Savcılığınca bu yer Asliye Ceza Mahkemesine açılan dava üzerine, bu mahkemece sanıklardan ( N ) nin hazırlık soruşturması sırasında sorguya çekerek tutuklama kararı veren hakim ( H.B. ) den başka Ovacık ilçesinde davayı görecek hakim bulunmadığından CMUK.nun 22. maddesi muvacehesinde tevdiine karar verildiği ve Karabük Ağır Ceza Mahkemesi’nin ise CMUK.nun 14. maddesine dayanılarak davanın Karabük Asliye Ceza Mahkemesi’ne nakline karar vermiş bulunduğu Adalet Bakanının yazılı emrine bağlı C.Başsavcılığı’nın tebliğnamesi üzerine de 4. Ceza Dairesince CMUK.nun 343/son maddesine dayanılarak Karabük Ağır Ceza Mahkemesi’nin 18.11.1975 gün ve 115/85 sayılı kararı ile bu karara konu olan Ovacık Asliye Ceza Mahkemesi’nin 10.11.1975 günlü 7/11 sayılı kararının bozulmasına, 7.4.1976 tarihinde karar verilmiş 4. Dairesinin yazılı emir yoluyla yaptığı bozmaya uymayarak eski kararında direndiği anlaşılmıştır.
Direnme konusu 4. Ceza Dairesinin 7.4.1976 gün 2633/2583 sayılı kararı, Adalet Bakanının 29 Ocak 1976 günlü yazılı emrine dayanılarak düzenlenmiş bulunan tebliğname üzerine verilmiş bir karardır.
CYUK.nun 343. maddesinde, yazılı emir yoluyla vaki bozmalarda gerek Yargıtay’ca ve gerekse mahalli mahkemelerce bozma sebebine göre ne gibi bir işlem yapılacağı gösterilhmiş bulunmakta ve bu madde hükmünce bozulan hüküm ve kararlara karşı direnme kararı verilemeyeceği sözü geçen madde ile aynı kanunun 326. maddesi hükmünden açıkça anlaşılmaktadır.
Bu itibarla yazılı emir yoluyla verilmiş olan bozma kararlarına karşı mahkemenin eski kararda direnmeye karar vermesi CYUK.nun 343. maddesinin söz ve özüne Yargıtay’ın yerleşmiş ve benimsenmiş uygulamalarına aykırı bulunduğundan direnme kararının bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle mahalli Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazının kabulü ile tebliğname uyarınca direnme kararının BOZULMASINA, 12.7.1976 günü oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
9. CEZA DAİRESİ
E. 2008/2009
K. 2009/7142
T. 16.6.2009
• DEVLETİN KURUM VE ORGANLARINI AŞAĞILAMA SUÇU ( Soruşturma Yapılması Adalet Bakanının İznine Bağlı Olduğu )
• ADALET BAKANININ İZNİNE BAĞLI SORUŞTURMA ( Devletin Kurum ve Organlarını Aşağılama Suçu Hakkında Soruşturma Yapılması Adalet Bakanının İznina Bağlı Olduğu )
• SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ PROPOGANDASI YAPMA SUÇU ( Ağır Ceza Mahkemesinde Bakılacağı )
3713/m. 9
5237/m. 4
5271/m. 250
ÖZET : Devletin kurum ve organlarını aşağılama suçudan dolayı soruşturma yapılması Adalet Bakanının iznine bağlıdır.
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : 1- Devletin kurum ve organlarını aşağılama suçu için;
Hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 5759 sayılı Kanunun 1. maddesi ile değişik 5237 sayılı TCK’nın 301. maddesinin 4. fıkrası uyarınca bu suçtan dolayı soruşturma yapılması Adalet Bakanının iznine bağlanmış olup, niteliği itibariyle maddi ceza hukuku yönünden lehe sonuç doğuracağından, anılan fıkra uyarınca gerekli izin istendikten sonra yargılamaya devamla sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayininde zorunluluk bulunması,
2- Örgüt propagandası yapma suçu ile ilgili olarak;
Sanığın silahlı terör örgütünün propagandasını yaptığı iddia ve kabul edilmekle eyleminin 3713 sayılı Kanun’un 7/2. maddesine uyduğu nazara alındığında; 5532 sayılı Kanunun 8. maddesi ile değişik 3713 sayılı Kanunun 9. maddesinin “bu Kanun kapsamına gören suçlarla ilgili davalara, 04.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen ağır ceza mahkemelerinde bakılır” amir hükmü karşısında bu suç yönünden sanık hakkında, görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm tesisi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 16.06.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
E. 2002/3120
K. 2002/2946
T. 5.7.2002
• AÇIK CEZAEVİNE AYRILMA KARARI (Cezaevi Yönetim Kurulu Başkanlığı’nca Belirlenen – Adalet Bakanlığı’nca Uygun Görülmemesi Kararının Yasaya Aykırılığı)
• HÜKÜMLÜNÜN AÇIK CEZAEVİNE AYRILMA KARARI (Cezaevi Yönetim Kurulu Başkanlığı’nca Belirlenen – Adalet Bakanlığı’nca Uygun Görülmemesi Kararının Yasaya Aykırılığı)
• İNFAZ HAKİMLİKLERİNİN GÖREVLERİ (Hükümlünün Açık Cezaevine Ayrılma Hakkı – Adalet Bakanlığı’nca Uygun Görülmemesi İşleminin Denetimi)
• ADALET BAKANLIĞI İŞLEMİNİN İPTALİ (Cezaevi Yönetim Kurulu Başkanlığı’nca Belirlenen Hükümlünün Açık Cezaevine Ayrılma Hakkı – Uygun Görülmemesi Kararının İnfaz Hakimliğince İptali)
• CEZALARIN İNFAZI (Cezaevi Yönetim Kurulu Başkanlığı’nca Belirlenen Hükümlünün Açık Cezaevine Ayrılma Hakkı)
2709/m.125
4675/m.1, 4/2, 5, 6
647/m.9/5, 11/3, EK.2/1
1721/m.5
ÖZET : Hükümlünün “Açık cezaevine ayrılma hakkı” Cezaevi Yönetim Kurulu Başkanlığı’nca uygun bulunduğu belirlenmiştir..
4675 sayılı Yasanın 4/2. maddesi hükmüne göre yönetimin yetkisi mutlak ve keyfi olmayıp yasal denetime tabidir.
Adalet Bakanlığı’nın hükümlünün açık cezaevine sevkinin uygun görülmediğine” dair kararına karşı vaki şikayet üzerine infaz Hakimliğince yasal gerekçeleriyle verilen “işlemin iptali” ne ilişkin kararını yasal kabul eden ve buna vaki acele itirazı reddeden Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı yasaya uygundur.
Ceza İnfaz Kurumları ile Tevkifevlerinin Yönetimine ve Cezaların İnfazına Dair Tüzük/m.245/a
DAVA : Hükümlü Yılmaz’ın açık cezaevine ayrılmasının uygun olduğuna ilişkin görüşü içeren Edirne Kapalı Cezaevi İdare Kurulu Başkanlığının 29.11.2001 gün ve 2001/69 sayılı kararı üzerine Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif evleri Genel Müdürlüğünün 11.2.2002 gün 1933 sayılı açık cezaevine sevkin uygun görülmemesi kararına karşı yapılan itirazın kabulü ile olumsuz görüşü içeren kararın iptaline dair (Edirne Birinci İnfaz Hakimliği)nin 5.2.2002 gün ve 2002/8-10 sayılı kararına vaki itirazın reddine ilişkin, Edirne İkinci Ağır Ceza Mahkemesinin 7.2.2002 gün ve 2002/35 müt. Sayılı kararının bozulması lüzumu Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 22.5.2002 gün ve 22062 sayılı yazılı emirlerine müsteniden Yargıtay C.Başsavcılığının 12.6.2002 gün ve 2002/083436 sayılı tebliğnamesiyle talep edilerek dosya Dairemize gönderilmekle incelendi gereği düşünüldü:
KARAR : Hükümlü Yılmaz’ın adam öldürme suçlarından içtimaen 35 yıl ağır hapse mahkum olduğu cezasının infazı sürecinde Edirne Kapalı Cezaevi İdare Kurulu Başkanlığının 29.11.2001 günlü kararı uyarınca infaz başlangıcı olan 9.11.1993 gününden bu yana iyi halliliğinin saptanması, ilk defa suç işleyenler gurubuna dahil olması ve cezaevinde geçirdiği süre itibariyle açık cezaevine ayrılmasının uygun bulunduğunun belirlendiği, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 11.2.2002 gün ve 1933 sayılı değerlendirmesinde ise “suç türü ve ceza süresi bakımından açık cezaevine sevkinin uygun görülmediğinin” karar altına alındığı, bu karara Edirne İnfaz Hakimliği nezdinde hükümlünün yaptığı şikayetin Edirne Birinci İnfaz Hakimliğince 5.2.2002 gün ve 8-10 sayıyla sonuçlandırıldığı, bu kararda; “hükümlünün durumunun incelenip açık cezaevlerine ayrılma ve nakil esaslarını düzenleyen tüzüğün 245/a. Maddesi koşullarına ve ilgili genelgelere uygunluğu, suç nevi ve cezaevinde geçirdiği süre itibariyle engel hali bulunmayışı, Adalet Bakanlığının redde ilişkin takdirinde farklılık olmayışı, bu takdir hak ve yetkisinin mutlak ve sınırsız bulunmayıp kurallara bağlı bulunuşu, ret gerekçesinde gösterilen ceza süresi ve suç türünün hükümlü lehine gerçekleşmiş olup engel teşkil etmeyişi nedenleriyle 4675 sayılı Kanunun 6/3. maddesi uyarınca işlemin iptaline karar verildiği, bu karara yapılan acele itirazın 4675 sayılı İnfaz Hakimliği Kanununun 6. maddesi uyarınca Edirne İkinci Ağır Ceza Mahkemesince incelenip adı geçen mahkemenin 7.2.2002 gün ve 35 müt. Sayılı kararıyla reddedildiği bu karara karşı Edirne C.Başsavcılığının Adalet Bakanlığından yazılı emre dayalı bozma talebinde bulunduğu, Adalet Bakanlığının istemi yerinde görerek Yargıtay C.Başsavcılığına yazılı emir verdiği; Yargıtay C.Başsavcılığının da bozma talebiyle evrakı dairemize sunduğu anlaşılmaktadır.
Yazılı emre dayalı bozma düşüncesinde; “Hükümlünün yarı açık veya açık cezaevlerine sevkine karar verme işlemlerinde yetkinin Adalet Bakanlığına ait olduğu, bu kararın idari işlemlerden bulunduğu, işlemin yargısal denetiminin genel görevli idari yargı mercilerinde yapılabileceği, 4675 sayılı İnfaz Hakimliği Kanununun idari yargıya ilişkin bu yetkiyi değiştirmediği” fikri savunulmaktadır.
Bilindiği üzere T.C. Anayasası’nın 125. maddesine göre idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. Bu yargı yolu; gerektiğinde idari dava açma, gerektiğinde özel yasal düzenlemelere göre, şikayet, itiraz veya temyiz yollarına başvurma suretiyle kullanılmaktadır. Başkaca yargı yolunun gösterilmediği ahvalde idarenin eylem ve işlemlerini genel idari yargıya başvurma yöntemiyle denetlenmesi olanaklı bulunmaktadır.
647 sayılı Kanunun 9/5, 11/3, EK-2/1, Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkındaki Kanunun 5. ve Ceza İnfaz Kurumları ile Tevkifevlerinin Yönetimine ve Cezaların İnfazına Dair Tüzüğün 245/a. Maddesine göre açık cezaevine ayrılma koşulları saptanmış ve disiplin altına alınmıştır. Bu disiplinin denetlenmesi, şikayet yöntemine bağlanmak suretiyle, 16.5.2001 gün ve 4675 sayılı İnfaz Hakimliği Kanunu gereğince İnfaz Hakimlerine tevdi olunmuştur.
4675 sayılı İnfaz Hakimliği Kanununun amaç ve kapsamını belirleyen 1. görevlerini belirleyen 4., Hakimliğe yapılacak şikayet ve inceleme usulünü belirleyen 5., İnfaz Hakimliğince şikayet üzerine verilen kararları ve bu kararlara yapılacak acele itirazın inceleme merciini belirleyen 6. maddeleri; Hükümlülerin cezalarının infazı sürecinde açık cezaevine ayrılmaları hususunu ve bu konudaki şikayetlerin incelenme ve sonucu bağlanma yargı yerini, kapsamlı biçimde saptamış, bu işlemlerin denetimini İnfaz Hakimine vermiştir.
4675 sayılı İnfaz Hakimliği Kanununun 4/2. maddesindeki yetkilendirmede, Adalet Bakanlığının açık cezaevine ayırma kararları kısmen veya tamamen olmak üzere ayrık tutulmamış, bu kararların idari nitelikte olduğu ve denetiminin idari yargıya ait bulunacağı belirtilmemiştir.
Esasen, bütünüyle ceza, ceza usul ve infaz hukukunu ilgilendiren ve bu mahiyeti itibariyle idari yargının göreviyle herhangi bir ilişiği bulunmayan infaz işlemlerinde, 4675 sayılı İnfaz Hakimliği Kanununun özel düzenlemesine rağmen, idari yargınınAdalet Bakanlığı işlemlerini denetlemesi gerektiği yönünde bir düşünceyi kabullenmek olanaklı değildir.
Hükümlü Yılmaz’ın açık cezaevine ayrılma hakkını kazandığına ilişkin bir ihtilaf yoktur. Adalet Bakanlığının bu hakkı vermeme kararındaki “suç türü ve ceza süresi” gerekçelerinin, ilgili normlar karşısında geçerliliği bulunmamaktadır. Hükümlü tarafından yapılan şikayetin Edirne İnfaz Hakimliğindeki değerlendirmesinde, bu husus, yasal gerekçelerle saptanmış, idarenin yetkisinin mutlak ve keyfi olmadığı, yasal denetime tabi bulunduğu, bu denetimin 4675 sayılı Yasanın 4/2.maddesince İnfaz Hakimine ait olduğu, Hakimlikçe yapılan değerlendirmede de kararın normlara uygunluk arz etmediği sonucuna varıldıği isabetli şekilde belirlenmiş bulunmaktadır.
Bu itibarla usul ve yasaya uygun bulunan Edirne İnfaz Hakimliğinin Adalet Bakanlığı işleminin iptaline dair kararını yasal kabul eden ve buna vaki acele itirazı reddeden Edirne İkinci Ağır Ceza Mahkemesinin kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Bu nedenle yazılı emre dayalı bozma düşüncesi kabul edilmemiştir.
SONUÇ : Adalet Bakanlığının CMUK.nun 343. maddesine uyarak verdiği yazılı emrine istinaden, Yargıtay C.Başsavcılığınca düzenlenen ve Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 7.2.2002 gün ve 2002/35 müt. Sayılı kararının bozulması istemini içeren tebliğnamenin (REDDİNE), infaz evrakının iadesine 5.7.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
9. CEZA DAİRESİ
E. 2002/1511
K. 2002/1518
T. 19.6.2002
• HÜKÜMLÜNÜN NAKİL İSTEMİNE DAİR ŞİKAYET ( Adalet Bakanlığının İzni İle Olabileceği – İdari Bir İşlemin Yargısal Denetim )
• ADALET BAKANLIĞI İZNİ ( Hükümlünün Bir Ceza İnfaz Kurumundan Diğerine Nakli – Şikayet Üzerine Görevsizlik Kararı Verilmesi )
• GÖREV ( İdari Bir İşlemin Yargısal Denetiminin de Genel Görevli İdari Yargı Mercilerince Yapılması Gereği )
1721/m.5
ÖZET : Hükümlünün bir ceza infaz kurumundan diğerine nakli Adalet Bakanlığının izniyle olabileceğinden, idari bir işlemin yargısal denetiminin de genel görevli idari yargı mercilerince yapılması gerekir. Bu nedenle, adli yargıya yapılan bu yoldaki şikayet üzerine görevsizlik karan verilmelidir.
DAVA : Hükümlü Ahmet’in Muş, Bitlis veya Siirt E Tipi Cezaevlerinden birine şevkinin yapılması talebinin, cezaevlerinin kapasitelerinin doluluğu gerekçesi ile reddine dair Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 11.05.2001 gün ve 29587, 27.07.2001 gün ve 45805, 28.8.2001 gün ve 52835, 08.10.2001 gün ve 61286, 19.11.2001 gün ve 69973, 30.1.2002 gün ve 6582, 06.03. 2002 gün ve 14939 sayılı yazılarına karşı yapılan şikayetin reddine ilişkin Bursa 1. infaz Hakimliğinin 29.03.2002 gün ve 2002/15-17 sayılı kararına vaki itirazın kabulüne ve hükümlünün talep ettiği cezaevlerinden birine naklinin sağlanmasının gerektiğine dair Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.04.2002 gün ve 2002/54 mut. sayılı kararı:
KARAR : 1721 sayılı Hapishane ve Tevkifhanelerinin idaresi Hakkında Kanunun 5. Ceza infaz Kurumları ile Tevkifevlerinin yönetimine ve Cezaların infazına Dair Tüzüğün 239/1. maddesi ve 31.1.2002 gün ve 7/26 sayılı Terör Hükümlerinin il Müşahadeleri Altışar Aylık Denemeleri, Sınıflandırma Nakil işlemlerine Dair genelgesinde de belirtildiği üzere hükümlünün bir ceza infaz kurumundan diğerine naklinin Adalet Bakanlığının izniyle olabileceği, idari bir işlemin yargısal denetiminin genel görevli idari yargı mercilerince yapılmasının gerektiği gözetilmeden 4675 sayılı infaz Hakimliği Kanunun görev konusunu düzenleyen 4. maddesinin 2. bendinde düzenlenen açık cezaevlerine ayrılma, izin, sevk, nakil işlem ve faaliyetlerine ilişkin şikayetleri inceleme ve karara bağlama yetkisinin anılan Kanunun gerekçesindeki işaret doğrultusunda kurum idaresince yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlerle sınırlı olduğu gözardı edilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken şikayetin incelenip karara bağlanmış olmasına göre itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, CMUK.nun 343. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığının 30.05.2002 gün ve 23589 sayılı yazılı emrine atfen, Yargıtay C.Başsavcılığının 12.06.2002 gün ve Y.E.2002/88678 sayılı tebliğnamesi ile daireye ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla incelendi.
Yazılı emre atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görüldüğünden,
SONUÇ : Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.4.2002 tarih ve 2002/54 müt.sayılı kararının CMUK.nun 343. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay C.Başsavcılığına ( TEVDİİNE ), 19.06.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
9. CEZA DAİRESİ
E. 1978/1069
K. 1978/1058
T. 9.3.1978
• HÜKÜMETİN MANEVİ ŞAHSİYETİNİ ALENEN TAHKİR ( Sanık Hakkında Takibat Yapılabilmesi İçin Adalet Bakanlığınca İzin Verilmesinin Gerekmesi )
• DEVLETİN ŞAHSİYETİNE KARŞI CÜRÜMLER ( Sanık Hakkında Takibat Yapılabilmesi İçin Adalet Bakanlığınca İzin Verilmesinin Gerekmesi )
• ADALET BAKANLIĞI İZNİ ( Sanık Hakkında Takibat Yapılması İçin Bakanlık İzni Verilmesi Gereken Durumlarda İzin Vermeye Bakanlık Müsteşarının da Yetkili Olması )
765/m.159, 160
ÖZET :Sanık hakkında takibat yapılabilmesi için Adalet Bakanlığınca izin verilmesinin gerekli olduğu durumlarda , izin verme yetkisi Bakanın şahsına verilmiş bir yetki olmayıp Bakanlığı temsil eden müsteşarın vereceği izin de geçerlidir.
DAVA : Hükümetin manevi şahsiyetini ve Emniyet Muhafaza Kuvvetlerini alenen tahkirden sanık K.’nin yapılan yargılaması sonunda; TCK.nun 159. maddesindeki suçlardan dava açılabilmesi 160. maddeye göre Adalet Bakanlığı’nın iznine bağlı bulunduğu ve Bakanlık Müsteşarı tarafından verilmiş olan iznin yeterli bulunmadığından bahisle CMUK. nun 253. maddesi gereğince muhakemenin durmasına dair G……… 1 inci Ağır Ceza Mahkemesince verilen ve kanun yollarına başvurulmaksızın kesinleşen 31/01/1978 gün ve 22/4 sayılı kararın yazılı emrine atfen bozulması Cumhuriyet Başsavcılığınca istenmekle dosya incelendi:
KARAR : TCK.nun 159. maddesine giren fiillerden takibat yapılmasının Adalet Bakanlığı’nın iznine bağlı olduğu 160. maddede belirtilmiştir. Maddedeki Bakanlık tabirinin kül halinde düşünülmesi gerekir. Bu yetki yalnızca Bakanın şahsına verilmiş bir yetki değildir Bakanlığı temsil eden müsteşarın vereceği izin de bu nedenle geçerlidir.
SONUÇ : Yazılı emre bağlı tebliğname münderecatı bu itibarla yerinde görüldüğünden mahkeme’nin durma kararının CMUK. nun 343. maddesi gereğince BOZULMASINA, dosyanın gereği için Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine 09/03/1978 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 1998/9027
K. 1999/1342
T. 22.2.1999
• HAKİMLERE KARŞI AÇILACAK TAZMİNAT DAVASI ( Husumetin Adalet Bakanlığına Yöneltilememesi )
• HUSUMET ( Hakimlerin Hukuka Aykırı Eylemleri Dolayısıyla Açılacak Tazminat Davasında )
• TAZMİNAT DAVASINDA HUSUMET ( Hakimlerin Hukuka Aykırı Eylemleri Dolayısıyla Açılan )
• ADALET BAKANLIĞINA HUSUMETİN YÖNELTİLEMEMESİ ( Hakimlerin Hukuka Aykırı Fiillerinden Dolayı Tazminat Davasında )
818/m.41
1086/m.573
2709/m.9,138
ÖZET : Hakimlerin hukuka aykırı eylemlerinden kaynaklanan tazminat davalarında Adalet Bakanlığına husumet yönetilemez. Bu gibi durumlarda genel hükümler uyarınca BK.nun 41. maddesi dayanak yapılmak suretiyle hakim hakkında dava açılabileceği gibi, koşulları mevcut olduğu takdirde yine hakim aleyhinde HUMK.nun 573. ve ardından gelen maddeleri uyarınca da dava açılması mümkündür.
DAVA : Taraflar arasındaki haksız eylemden doğan tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı toplam 235.000.000 lira maddi ve manevi tazminatın 25.12.1996 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalı A….. Bakanlığından alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya dair istem ile diğer davalı Ş….. T.A.Ş. Genel Müdürlüğü hakkındaki davanın reddine ilişkin hükmün süresi içinde davalılardan A….. Bakanlığı adına Hazine avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi gereği görüşüldü.
KARAR : Dava, isim ve soyadı benzerliğinden ötürü ( Beyoğlu Birinci Asliye Ceza Mahkemesi )nin 1994/1570 esas ve 1995/628 karar sayılı dosyasında 3167 sayılı yasa hükümlerine aykırı davranmaktan ötürü 1 yıl 6 ay süre ile hapis cezasıyla cezalandırılıp tutuklanmasından sonra yanlışlığın farkına varılarak tahliye edilen davacının bu olay nedeniyle kişilik değerlerinde azalma meydana geldiğinden dolayı 250 milyon TL. manevi tazminatın davalılardan tahsili istemine ilişkindir.
Beyoğlu Birinci Asliye Ceza Mahkemesinin yukarıda esas ve karar numaraları yazılan dosyasının incelenmesinde müşteki Y…. Bankası A.Ş. vekilinin şikayeti üzerine Beyoğlu Cumhuriyet savcılığının 30.11.1994 tarihli iddianamesiyle İsmail ismindeki şahıs hakkında 3167 sayılı Yasanın 16/1. maddesi uyarınca cezalandırılması için açılan kamu davasında eylemine uyan sevk maddesine göre 1 yıl 6 ay süre ile hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği ve bu kararın kesinleşmesinden sonra davacının cezaevine konulduğu ancak bu aşamada, isim ve soyadı benzerliğinden ötürü bu yanlışlığın yapıldığı, davacının bu olay ile hiçbir ilgisi olmadığı anlaşılmaktadır.
Bu olay nedeniyle hükümlü sıfatı ile bir süre cezaevinde yatan davacının çevresine karşı kötü duruma düştüğü, aşağılandığı, çevrenin kendisine iyi gözle bakmadığı ve bu yüzden acı ve elem çektiği açıktır. Ayrıca davacının özgürlüğünün de haksız olarak sınırlandırıldığı kabul edilmesi gereken bir olgudur. Hukuka aykırı olan bu eylem nedeniyle kişilik değerlerinde objektif azalma oluşan davacının manevi tazminat isteme hakkının varlığı tartışmasız kabul edilmelidir. Bu olayda tazminatın kimden isteneceği önem arzetmektedir.
Anayasanın 9. maddesine göre yargı yetkisi, Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır. 138. madde de ise, hakimlerin görevlerinde bağımsız oldukları açıklanmıştır. Yine hakimlerin Anayasa, kanuna ve hukuka uygun olarak ve vicdani kanaatlerine göre hüküm verecekleri de ifade edilmiştir.
Ayrıca hiçbir organ, makam, merci veya kişinin, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği; tavsiye ve telkinde bulunamayacağı da emredici bir kural olarak Anayasada yer almış bulunmaktadır.
Anayasanın bu emredici hükümlerine göre hakimler bağımsız olup, A… Bakanlığına bağlı olarak çalışmalar ve astlık durumu mevcut değildir. O halde A…… Bakanlığının memuru durumunda olmayan hakimlerin hukuka aykırı eylemlerinden ötürü bakanlık makamı hasım gösterilmek suretiyle maddi ve manevi tazminat istenemez. Kaldı ki haksız fiil sorumluluğunda BK. 41. maddesi uyarınca zarar ika eden şahıs o zararın tazminine mecburdur. Ayrıca HUMK.nun 573 ve ardından gelen maddelere göre hakimler görevleri ile ilgili işlemlerden ötürü kasten veya ağır kusurları ile şahıslara zarar verirlerse bundan sorumlu tutulacaklardır.
Bu duruma göre hukuka aykırı eylem iddiasıyla hakimlerin sorumluluğu gündeme geldiğinde; genel hükümler uyarınca BK. 41. maddesi dayanak yapılmak suretiyle dava açılabileceği gibi, koşullar varsa HUMK.nun 573 ve ardından gelen maddelerine göre de dava açılması mümkündür. O halde hakimlerin hukuka aykırı eylemlerinden ötürü A…… Bakanlığı hasım gösterilmek suretiyle tazminat isteminde bulunulması doğru değildir. Bu nedenle; A…. Bakanlığına ilişkin davanın husumet yönünden reddine karar verilmesi gerekirken davanın kısmen kabul edilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan karar bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın gösterilen nedenle ( BOZULMASINA ); 22.2.1999 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2009/7-159
K. 2009/206
T. 29.9.2009
• YASA YARARINA BOZMA ( Adalet Bakanlığının İstem Yazısında İleri Sürülmeyen ve Sonuca Etkili Bulunan Başkaca Hukuka Aykırılıklar Görüldüğünde Bu Yönlerden de Başvuruda Bulunulmasını Sağlamak Bakımından Adalet Bakanlığına İhbarda Bulunulması Gerektiği )
• ADALET BAKANLIĞINA İHBARDA BULUNULMASI ( Yasa Yararına Bozma Başvurusu Nedeniyle Yapılan İnceleme Sırasında Adalet Bakanlığının İstem Yazısında İleri Sürülmeyen ve Sonuca Etkili Bulunan Başkaca Hukuka Aykırılıklar Görüldüğünde Bu Yönlerden de Başvuruda Bulunulmasını Sağlamak Bakımından Bulunulması Gerektiği )
• İHBAR ( Yasa Yararına Bozma Başvurusu Nedeniyle Yapılan İnceleme Sırasında Adalet Bakanlığının İstem Yazısında İleri Sürülmeyen ve Sonuca Etkili Bulunan Başkaca Hukuka Aykırılıklar Görüldüğünde Bu Yönlerden de Başvuruda Bulunulmasını Sağlamak Bakımından Adalet Bakanlığına İhbarda Bulunulması Gerektiği )
5271/m.223
ÖZET : Uyuşmazlık, Özel Dairece hükmün yasa yararına bozma istemi üzerine incelendiği sırada, yasa yararına bozma istemine konu edilmeyen başkaca hukuka aykırılık hallerinin saptanması halinde, izlenecek yöntemin belirlenmesine ilişkindir. Yasa yararına bozma başvurusu nedeniyle yapılan inceleme sırasında, Adalet Bakanlığının istem yazısında ileri sürülmeyen ve sonuca etkili bulunan başkaca hukuka aykırılıklar görüldüğünde, bu yönlerden de başvuruda bulunulmasını sağlamak bakımından Adalet Bakanlığına ihbarda bulunulması, ihbar üzerine başvuruda bulunulması halinde ise tüm hukuka aykırılıkların bir defada giderilmesi gerekmektedir.
DAVA : 2863 sayılı Yasaya aykırılık suçundan sanık Marc Charles Blaise Landez’in, 5237 sayılı TCY hükümleri lehe kabul edilmek suretiyle, 2863 sayılı Yasanın 68/1, 5237 sayılı TCY’nın 35/2, 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 1 ay 15 gün hapis ve 70 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, sanığın suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda kanaat oluştuğundan cezasının 5237 sayılı TCY’nın 51/1. maddesi uyarınca ertelenmesine, ceza süresi kadar denetim süresi belirlenmesine, nakdi teminatın karar kesinleştiğinde sanığa iadesine ilişkin, Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 17.02.2006 gün ve 664-74 sayılı hüküm, taraflarca yasa yoluna başvurulmaması üzerine kesinleşmiştir.
Adalet Bakanlığınca, 24.07.2006 gün ve 34568 sayı ile sanığın 06.06.2003 tarihli oturuma mazeretsiz gelmemesi üzerine teminat akçesinin hazineye irat kaydına karar verildiği halde, Yerel Mahkemece 17.02.2006 tarihinde kurulan yeni hükümde bu kez teminat akçesinin, karar kesinleştiğinde iadesine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle yasa yararına bozma isteminde bulunulması üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 13.05.2009 gün ve 12513-5969 sayı ile;
“… Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden teminatın iadesine ilişkin bölüm hukuken geçersiz ve yok hükmünde olan Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.02.2006 gün ve 2005/664 esas, 2006/74 karar sayılı kararının CMK.nun 309 maddesi uyarınca bozulmasına, hüküm fıkrasından ‘Nakdi teminatın karar kesinleştiğinde iadesine’ ibaresinin çıkartılmasına, infazın bu şekilde yapılmasına ve hükmün diğer kısımlarının aynen bırakılmasına…” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise, 26.06.2009 gün ve 180179 sayı ile;
“… Sanık hakkında 2863 sayılı Yasanın 68/1 ve 5237 sayılı TCK.nun 35/2. maddesi uyarınca belirlenen hapis cezasından 5237 sayılı Yasanın 62. maddesi gereğince yapılan indirim sonucu 1 yıl 15 gün hapis cezası yerine 1 sene 1 ay 15 gün hapis cezasına hükmedilmesi hukuka aykırıdır. Yine, 5237 sayılı Yasanın 51. maddesi gereğince yalnızca hapis cezalarının ertelenmesine karar verilmesi mümkün olmasına, adli para cezalarının ertelenmesinin olanaklı bulunmamasına rağmen; ertelemenin sadece hapis cezasını içerdiğini belirten bir ifade kullanılmaksızın her iki cezayı kapsar bir biçimde hükümlü hakkında tayin olunan cezanın ertelenmesine karar verilmesi de hukuka aykırı bulunmaktadır.
Bu nedenlerle, öncelikle dosyanın Özel Dairesine gönderilmesi, tespit edilen hukuka aykırılıkla ilgili olarak yasa yararına bozma başvurusu sağlandıktan sonra istemle ilgili karar verilmesi, bunun sağlanmaması veya bu nedenle yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulmaması halinde ise belirtilen hukuka aykırılık giderilmeden yasa yararına bozmaya konu edilen hususla ilgili karar verilmesi olanaklı görülmediğinden yasa yararına bozma isteminin reddedilmesi gerekmektedir…”,
Görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve saptanan hukuka aykırılıklar yönünden de yasa yararına bozma istenip istenmeyeceğinin merciine sorulduktan sonra sonucuna göre karar verilmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, Özel Dairece hükmün yasa yararına bozma istemi üzerine incelendiği sırada, yasa yararına bozma istemine konu edilmeyen başkaca hukuka aykırılık hallerinin saptanması halinde, izlenecek yöntemin belirlenmesine ilişkindir.
Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan bu olağanüstü yasa yolunun koşulları ve sonuçları “kanun yararına bozma” adı ile 5271 sayılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Yasanın 309. maddesi uyarınca, hakim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciiler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Bozma nedenleri;
5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının ( a ) bendi uyarınca; kararı veren hakim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkumiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın ( b ) bendi uyarınca kararı veren hakim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkumiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, ( c ) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, “tekriri muhakeme” yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
4’üncü fıkranın ( d ) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulu’nun 14.07.2009 gün ve 163-202; 07.07.2009 gün ve 155-192; 17.07.2007 gün ve 145-172; 02.10.2007 gün ve 82-196 sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere, yasa yararına bozma başvurusu nedeniyle yapılan inceleme sırasında, Adalet Bakanlığının istem yazısında ileri sürülmeyen ve sonuca etkili bulunan başkaca hukuka aykırılıklar görüldüğünde, bu yönlerden de başvuruda bulunulmasını sağlamak bakımından Adalet Bakanlığına ihbarda bulunulması, ihbar üzerine başvuruda bulunulması halinde ise tüm hukuka aykırılıkların bir defada giderilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
İncelenen dosya içeriğine göre, Yerel Mahkemece, sanık hakkında tayin olunan cezadan 5237 sayılı TCY’nın 62. maddesi uyarınca indirim yapılırken, 1 yıl 15 gün hapis cezası yerine, hesap hatası sonucunda 1 sene 1 ay 15 gün hapis cezası belirlenerek fazla ceza tayin edilmiştir. Ayrıca, 5237 sayılı Yasanın 51. maddesi uyarınca, yalnızca hapis cezalarının ertelenmesi olanağı bulunup, adli para cezalarının ertelenmesinin olanaklı bulunmamasına karşın, sanık hakkında tayin olunan her iki cezayı da kapsar bir biçimde, erteleme kararı verilmiştir. Saptanan bu hususların hukuka aykırı olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır.
Bu itibarla, haklı nedenlere dayanan Yargıtay C.Başsavcılığı itirazın kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yasaya aykırı olduğu saptanan hususlar yönünden de yasa yararına bozma başvurusu sağlandıktan sonra, sonucuna göre karar verilmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı ve bir kısım Kurul Üyesi ise; “Özel Dairece yasa yararına bozma konusu yapılan husus, hükmün esasına etkili olmayıp, daha önce irat kaydedilmesine karar verilen nakdi teminatın sehven hükümle birlikte iadesine karar verilmesinin yasaya aykırılığı saptanarak hükümden çıkartılmasına ilişkindir. Özel Dairenin yasa yararına bozma kararı ile hükmün esasına etkili olacak şekilde, sanık hakkında herhangi bir ceza uygulaması yapılması söz konusu olmadığından, bu aşamada yasa yararına bozma konusu yapılmayan diğer hukuka aykırılıkların nazara alınmasına gerek bulunmamaktadır. Yasaya aykırı olduğu saptanan diğer konular için daha sonra ayrıca yasa yararına bozma isteminde bulunulması olanaklı olduğundan, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 13.05.2009 gün ve 12513-5969 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Saptanan hukuka aykırılıkların yasa yararına bozma başvurusuna konu edilmesini sağlamak üzere, dosyanın Yargıtay 7. Ceza Dairesine gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.07.2009 günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 29.09.2009 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
İÇTİHADI BİRLEŞTİRME GENEL KURULU
E. 1977/3
K. 1977/2
T. 14.11.1977
• ERTELEME İSTEKLERİ ( Olumlu Yada Olumsuz Bir Kararı Kapsamayan veya Yasal Gerekçe Gösterilmeyen Hükümler )
• ADALET BAKANLIĞINCA VERİLEN YAZILI EMİR ( Erteleme İstekleri Hakkında Olumlu Yada Olumsuz Kararı Kapsayan Bir Hüküm Verilmemesi )
• İHBARNAMENİN KABULÜ ( Erteleme İstemi Hakkında Karar Verilmemesi Üzerine Adalet Bakanlığınca Verilen Yazılı Emir Üzerine Kabulünün Yanlış Olması )
• OLAĞANÜSTÜ YASA YOLU ( Kesinleşmiş Hükümlere Karşı Adalet Bakanlığınca Verilen Yazılı Emir )
1412/m.343
647/m.6
765/m.89
ÖZET : Erteleme istemi hakkında olumlu ya da olumsuz bir kararı kapsamayan veya yasal gerekçe gösterilmeyen hükümlere karşı yasaya aykırılıkta bulunulduğundan sözedilerek CMUK 343’deki yetki ile adalet bakanlığınca verilen yazılı emre dayalı ihbarnamenin kabule değer yanı yoktur.
DAVA : Erteleme istekleri hakkında olumlu yada olumsuz bir kararı kapsamayan veya yasal gerekçe gösterilmeden bu isteklerin reddine vya kabulüne ilişkin olan ve temyiz edilmeden kesinleşmiş bulunan hükümlere karşı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 343 üncü maddesi gereğince Adalet Bakanlığı tarafından yazılı emir yoluna gidilip gidilemeyeceği ve bu olağanüstü yasa yoluna başvurulduğu takdirde verilecek karar kapsamının ne olacağı hakkında, Yargıtay Yedinci ve Sekizinci Ceza Daireleri ile İkinci ve Dördüncü Ceza Daireleri ve Ceza Genel Kurulu kararları arasında oluşan çelişikliğin giderilmesi ve içtihadın birleştirilmesi için, C.Başsavcılığının 15.10.1976 tarihli ve 196 sayılı yazısına ilişki olarak ilâm örnekleri Birinci Başkanlık makamına gönderilmiş bulunduğundan 14.11.1977 günü toplanan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kuruluna 88 üyenin katıldığı görülerek; Yargıtay Birinci Başkanlık Divanın “İçtihat aykırılığının varlığına” ilişkin 13.10.1977 gün 72 sayılı kararı ile Yargıtay Yedinci Ceza Dairesinin 7.9.1976 gün ve 6856/6856, 15.10.1976 gün ve 7069/7027, 23.9.1976 gün ve 7339/7295, 11.10.1976 gün ve 7677/7670, 12.10.1976 gün ve 7676/7737 sayılı “Yazılı emre dayalı tebliğnamenin kabulüne, hükmün bozulmasına ve cezanın çektirilmemesin”, Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesinin 15.9.1976 gün ve 6375/6204 sayılı “C.Başsavcılığının yazılı emre dayalı tebliğnamesinin kabulü ile hükmün bozulmasına”, dair kararlar ile bunlara karşı olan Yargıtay İkinci Ceza Dairesinin 6.6.1972 gün ve 3594/4880 sayılı, 10.9.1976 gün ve 7147/7432 sayılı ve Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesinin 5.11.1976 gün ve 6990/6883 sayılı “C.Başsavcılığının yazılı emre dayalı tebliğnamelerinin reddine” ilişkin kararları ile Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesinin kararına karşı vukubulan itirazın reddine dair olan Yargıtay Ceza Genel kurulunun 20.12.1976 günlü ve 4-509/534 sayılı ilâmları okunarak uyuşmazlık konusu anlaşıldıktan ve Birinci Başkan tarafından anlatıldıktan sonra içtihat aykırılığının bulunduğuna ve bu aykırılığın içtihadı birleştirme yolu ile giderilmesi gerektiğine oybirliği ile karar verilerek raportör üyenin açıklamalarından sonra yapılan görüşmelerde:
Yazılı emir; Hâkimlerin veya mahkemelerin kesin suretteki yada temyiz edilmesi mümkün olup da ancak bu yola başvurulmadan kesinleşen kararlarının, ayrık biçimde Yargıtay’ca denetlenmesini sağlayan, yasa yararına konulmuş olağanüstü bir kanun yoludur. Böylece yasal hatalarından dolayı hükmün bozulan mahkeme bir bakıma benzer olaylar için uyarılmış olur.
Davanın esasını halleden mahkeme karar ve hükümlerinde yapılan hatalardan ötürü bu hüküm ve kararın yazılı emir yolu ile Yargıtay’ca bozulması üzerine, ancak sorgu hâkimi kararlariyle davanın esasını halletmeyen mahkeme kararları için geçerli olan “tekriri muhakeme”, yapılamaz ve bozma ilgilinin aleyhine etkili olamaz. Lehe olan bozmalarda da; varit görülen bozma sebepleri mahkûm olan kimsenin, 1 ) Cezasının tamamiyle kaldırılmasını gerektirici ise, Yargıtay evvelce hükmolunan cezanın çektirilmesini kararında ayrıca yazacak, 2 ) Cezasının tamamiyle kaldırılmasını değil de hafif bir cezanın uygulanmasını gerektirici ise Yargıtay uygulanması icabeden cezanın neden ibaret olduğunu kararında gösterecektir. Şu halde bozma ister lehe ister aleyhe olsun artık doğal mahkemece yapılacak hiç bir işlem yoktur. Çünkü bozma sanığın aleyhine ise hükmün bozulması ile yetinilecek, lehine ise yeni hükmü düzelterek Yargıtay verecektir. Bu kural Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 343 üncü maddesinin emredici hükmü gereğidir.
Böylece; bu yasa yoluyla hükmün sanık lehine bozulabilmesi için diğer unsurlar arasında şu üç esaslı koşulun bir arada olması gereği açıkça belli olmaktadır: A ) Hükümde ( yasaya aykırılık ) hali olmalıdır, B ) Bu aykırılık kesinlikle sonucu etkilemelidir ve C ) Hükmün, bu sebeple Yargıtay tarafından bozulmakla beraber, ( düzeltilebilme olanağı ) var olmalıdır.
20.6.1932 gün ve 29/11 sayılı içtihadı birleştirme kararı ile Adalet Bakanının uygulamalardaki yanlışlıklardan başka esas ve hükme etkili usul yanlışlıklarından dolayı da hükmün bozulması için Yargıtay’a başvurulmak üzere C.Başsavcılığına yazılı emir vermeye yetkisi bulunduğu kabul edilmiştir.
Bir hükümde erteleme istekleri hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi veya gerekçesiz olarak red veya erteleme karı verilmesi halinin 647 sayılı yasayı ve sonucu itibariyle usul hukukunu ilgilendiren bir hata olduğu da gerçektir. 7.6.1976 gün ve 3/4-3 sayılı içtihadı birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı ile erteleme isteklerinin gerekçesiz olarak reddedilmiş bulunması bu yüzden yasaya aykırılık olarak kabul edilmiştir. Ancak ertelemenin söz konusu olduğu bir yerde sonuç belli olmuş,hükmün esası halledilmiş ve özellikle buna ilişkin isteğin red veya kabulünde bu yönden mahkemenin takdiri de ayrıca belirtilmiştir. Erteleme yönünden ve böyle bir hata ileri sürülerek yazılı emir yolu ile hüküm bu eksiklikten ötürü bozulursa Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 343 ücnü maddesinin son fıkrası uyarınca tekriri muhakeme yapılamıyacağından, Yagrıtay’ın düzeltme suretiyle vereceği karar nasıl olacaktır, sorusunabir cevap bulmak mümkün bulunmamaktadır. Şöyleki;
Aslolan suç işleyerek kamu düzenini bozan kişilerin yasaların öngördüğü cezaları çekmeleridir. Adalet burada kamu adına ceza tertipçilerini eşit davranmaya zorlar. Gerek TCK.nun 89 uncu maddesindeki ve gerekse cezaların yerine getirilmesine ilişkin 647 sayılı Yasanın 6 ncı maddesinin 1 nci fıkrasının son cümlesindeki “cezanın tecili halinde sebebinin karara yazılmasını” emreden hükmün gerekçesini de işte bu zorlama oluşturur.
Erteleme ise cezaların kişiselleştirilmesi yönünden uygulanması hâkimin takdirine bırakılmış ayrık bir kuraldır ( …… ilerde cürüm işlemekten çekinmesine sebep olacağı hakkında mahkemece kanaat edilirse bu cezanın ertelenmesine hükmolunabilir. 647 sayılı K.M. 6/1- ). Erteleme bir af olmadığı gibi sanık için bir hak da oluşturmaz. Sadece cezanın yerine getirilmesini bazı koşullarla bir süre için geri bırakılan bir karardır. Mahkemeler bu yolda yapacakları uygulamalarda suçlunun durumuna göre bazı hususları da örneğin TCK.nun 91 ve 93 üncü maddelerini de gözönünde bulundurabileceklerdir. Bu maddeleri uygulamak ise kesinlikle Yargıtay’ın yetkisi dışındadır.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322 inci maddesinin 1 inci fıkrası son değişiklikle Yagrıtay’ın esas hakkında hükmedebilme yönünden uygulama alanını biraz daha genişletmiştir. Şu kadarki maddede sayılan dokuz halden herbiri hâkimlerin takdir yetkileri dışında kalan hususlara ilişkindir. Kesinleşmemiş bir hükmün aleyhine temyiz yoluna başvurulması halinde bile ancak uyarma bozması yapabilen ve bozma üzerine Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322/1. madde ve fıkrası gereğince erteleme kararı veremeyen Yargıtay’ın kaziye,i mahkeme halini alan, kesin yada kesinleşmiş bir hüküm aleyhine yalnızca erteleme yönünden yapılmış bir hata yüzünden Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 343 üncü maddesi çerçevesinde bozma yaparak doğal hâkimin takdirine bırakılmış olan ertelemeye karar vermesine ise hiç olanak yoktur. Esasen maddenin Yargıtay’a tanıdığı iki tür kararla ilgili katı hükümleri de buna engeldir.
Sanığa ceza tertibinin yersizliği anlaşıldığı halde verilebilecek olan ( cezanın çektirilmemesi ) kararının ise; ertelemenin sonuçlarını hiç bir zaman doğuramıyacağı gibi onun sınırlarını aşan, kesinleşmiş esas hükmün mahiyetini değiştiren, eşitlik esasını bozan, bozma gerekçesine de ters düşen bir sonuç olacağı cihetle Yargıtay’ın bu tür bir karar vermesi de olanaksızdır.
Ters bir düşünüşle Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 343 üncü maddesi kapılarını bu ve buna benzer hatalara yol açar ve bozma üzerine erteleme yada çektirmeme kararları Yargıtay’ca verilebilir denirse bu görüş; “erteleme isteği cevaba bağlanmayan veya gerekçesiz redde ilişkin olan” bir hükmü temyiz etmekten ise bu yola başvurmadan kesinleşmesini bekleyip olağanüstü yasa yoluna başvurarak umduklarının da üstünde kararlar almayı sağlamak, hâkim ve mahkemeler önünde olumlu etki bırakmamış suçluların seçeceği bir yol ve hakların kötüye kullanılmasına ve istenmeyen uygulamalara neden olacaktır.
Bu itibarla; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 307/2 ve 308/7 inci maddeleri karşısında hukuki bir kuralın uygulanmasının yasaya aykırılığı, hüküm gerekçesiz olması ise kesin surette yasaya aykırılığı oluşturmasına, 7.6.1976 gün ve 3/4-3 sayılı İçtihadı birleştirme Genel Kurulu kararı kapsamına, erteleme isteği hakkında olumlu yada olumsuz bir kararın hükümde yokluğu veya var da gerekçe gösterilmemesinin bu duruma nazaran ( yasaya aykırılık ) sayılmasında herhangi bir tereddüt söz konusu olmamasına, kesin veya temyiz edilmeden kesinleşmiş bu yönden hatalı bir hükmün, yerine getirilmesindenise cezanın ertelenebilmesi olanağının ve çaresinin aranmasının doğmuş bir haksızlığı önleyebileceğine göre; ertelme isteği hakkında bir karar vermeme veya verilmiş gerekçesiz bir karar bu bölümü ile esası halletmeyen kararlardan sayılarak hükümdeki boşluğun doldurulması için Usulün 343 üncü maddesindeki denetim yolunun açık tutulması gerektiğine ilişkin bir kısım üyelerin karşşı görüşlerine rağmen çoğunluk; yukarıda anlatılan gerekçeler karşısında, esası halledilmiş bir hükümde, ancak hâkimlerin takdir hakları alanlarınagiren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen, objektif esaslara dayanan ve fakat son çözümde objektif bir karar ve bu özelliği yüzünden ilgili yasa hükmündeki açıklık nedeniyle ilk mahkemelerce gözetilebilen ortalama konusunda, isteklerin karara bağlanmaması ya da gerekçesiz karar verilmesi üzerine hüküm bozulduğu takdirde Usulün 343 üncü maddesindeki karar türlerinden birinin Yargıtay’ca verilemeyeceği ve tekriri muhakemeye de olanak bulunmadığı cihetle, Adalet Bakanının böyle bir kanuna muhalefeti haber alması üzerine hükmün bozulması için C.Başsavcılığına vereceği yazılı emre dayanılarak düzenlenecek ihbarnamelerin kabul edilemeyeceği üzerinde tam bir görüş birliğine varmış bulunmaktadır.
SONUÇ : Erteleme istemi hakkında olumlu yada olumsuz bir kararı kapsamayan veya yasal gerekçe gösterilmeden bu isteklerin reddine veya kabulüne ilişkin olan ve temyiz edilmeden kesinleşmiş bulunan hükümlere karşı, yasaya aykırılıkta bulnulduğundan söz edilerek Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 343 üncü maddesindeki yetki ile Adalet Bakanlığınca verilen yazılı emre dayalı ihbarnamenin kabule değer bulunmadığına Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 14.11.1977 günlü oturumunda üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.