Adam Öldürme Konusunda Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
E. 2009/1964
K. 2010/176
T. 20.1.2010
• OLASI KASTLA ADAM ÖLDÜRMEK ( Sanığın Sokakta Toplanan Kalabalığı Gördüğü Halde Hedef Gözetmeksizin Ateş Ederken Sokakta Bulunan Maktulün İsabet Alıp Ölebileceğini Öngörmesi Gerektiği )
• ADAM ÖLDÜRME ( Sanığın Sokakta Toplanan Kalabalığı Gördüğü Halde Hedef Gözetmeksizin Ateş Ederken Sokakta Bulunan Maktulün İsabet Alıp Ölebileceğini Öngörmesi Gerektiği – Olası Kastla Öldürme Suçu )
• KALABALIĞA ATEŞ ETMEK ( Olası Kastla Öldürme Suçu – Sanığın Hedef Gözetmeksizin Ateş Ederken Sokakta Bulunan Maktulün İsabet Alıp Ölebileceğini Öngörmesi Gerektiği )
5237/m. 21/2, 81, 85
ÖZET : Sanığın, evinin damından sokakta toplanan kalabalığı gördüğü halde hedef gözetmeksizin av tüfeği ile 6 kez ateş ettiği, yapılan atışlar sonucunda sokakta toplanan kalabalık içerisinde bulunan ve olayla ilgisi olmayan maktulün av tüfeğinden çıkan iri saçma tanelerinin isabet etmesi nedeniyle yaralanarak öldüğü, sanığın maktulü öldürme kastının bulunmadığı, ancak yapılan atışlar nedeni ile sokakta bulunanların vurularak ölebileceğini öngörmesine rağmen fiili işlediği anlaşılmakla, eylemine uyan olası kastla öldürme suçundan cezalandırılması gerekir.
DAVA : Umut’u olası kastla öldürmekten sanık E.’ün yapılan yargılanması sonunda hükümlülüğüne ilişkin Adana Dördüncü Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 20.01.2008 gün ve 276/375 sayılı hüküm re’sen temyize tabi olmakla beraber duruşmalı olarak Yargıtay’ca incelenmesi sanık müdafii tarafından da istenilmiş olduğundan dava dosyası C. Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle duruşmalı olarak incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, cezayı azaltıcı bir sebep bulunmadığı takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedeni dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan sanık müdafiinin temyiz dilekçesinde ve duruşmalı incelemede sübuta, tahrik ve takdiri indirim uygulanması gerektiğine, savunma hakkının kısıtlandığına, eksik incelemeye yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Olay tarihinde tanıklar Cumali, Murat ve Ömer ile sanık E. ve çocukları arasında çıkan tartışmanın kavgaya dönüştüğü, kavga sırasında tanık Cumali’nin annesi ve kız kardeşinin olay yerine gelerek Cumali, Murat ve Ömer’i aldığı ve komşuları olan tanık Belkıs’ın evine girdikleri, kısa bir süre sonra sanığın, evinin damından sokakta toplanan kalabalığı gördüğü halde hedef gözetmeksizin av tüfeği ile 6 kez ateş ettiği, yapılan atışlar sonucunda sokakta toplanan kalabalık içerisinde bulunan ve olayla ilgisi olmayan maktulün av tüfeğinden çıkan iri saçma tanelerinin isabet etmesi nedeniyle yaralanarak öldüğü, sanığın maktulü öldürme kastının bulunmadığı, ancak yapılan atışlar nedeni ile sokakta bulunanların vurularak ölebileceğini öngörmesine rağmen fiili işlediği anlaşılmakla, eylemine uyan olası kastla öldürme suçundan cezalandırılması gerektiğinin düşünülmemesi, kasten öldürme suçundan hüküm kurulması,
SONUÇ : Yasaya aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülerek re’sen de temyize tabi bulunan hükmün tebliğnamedeki düşünce hilafına BOZULMASINA, 20.01.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
E. 2011/342
K. 2011/1148
T. 1.3.2011
• ADAM ÖLDÜRME ( Sanığın Suça Azmettiren Olarak Katıldığı Halde Azmettirmeye İlişkin Uygulama Maddesinin Hükümde Gösterilmemesi ve Uyarlama Yargılaması Yasa Gereği Zorunlu Olarak Yapıldığından Hükümlünün Yargılama Giderlerinden Sorumlu Tutulamayacağı )
• AZMETTİRME ( Azmettirmeye İlişkin Uygulama Maddesinin Hükümde Gösterilmemesi ve Uyarlama Yargılaması Yasa Gereği Zorunlu Olarak Yapıldığından Hükümlünün Yargılama Giderlerinden Sorumlu Tutulamayacağı )
• UYARLAMA YARGILAMASI ( Adam Öldürme – Sanığın Suça Azmettiren Olarak Katıldığı Halde Azmettirmeye İlişkin Uygulama Maddesinin Hükümde Gösterilmemesi ve Uyarlama Yargılaması Yasa Gereği Zorunlu Olarak Yapıldığından Hükümlünün Yargılama Giderlerinden Sorumlu Tutulamayacağı )
5237/m.38
ÖZET : Duruşma açılarak yapılan yargılama sonucu kurulan hükümde düzeltme nedeni dışında isabetsizlik görülmediğinden, hükümlü müdafiinin usule, lehe hükümlerin tam olarak uygulanmadığına vesaireye yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, sanığın suça azmettiren olarak katıldığı halde azmettirmeye ilişkin uygulama maddesinin hükümde gösterilmemesi, uyarlama yargılaması yasa gereği zorunlu olarak yapıldığından hükümlünün yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı, kesinleşen hükümdeki yargılama giderlerinin hüküm fıkrasında gösterilmesi ile yetinilmesi gerekir.
DAVA : Adam öldürmek suçundan R. M. hakkında verilen hüküm Dairemizce onanarak kesinleşmiş olup 01.06.2005 tarihinde 5237 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesi nedeniyle yeniden duruşma açılarak TCK.nun 82/1-a,62 maddeleri gereğince hükümlülüğüne dair ( KADIKÖY ) Birinci Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 15/04/2010 gün ve 386/418 sayılı hüküm resen temyize tabi olmakla beraber Yargıtay’ca incelenmesi hükümlü müdafii tarafından da istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : Hükümlü R. M. hakkında 765 sayılı TCK.nun 64/2, 450/4, 59, 31 ve 33. maddeleri uyarınca kurulup, Yargıtay 1. Ceza Dairesince ONANMAK suretiyle kesinleşen hükümden sonra yürürlüğe giren 5237 Sayılı TCK.nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddesi uyarınca yeniden duruşma açılarak yapılan yargılama sonucu kurulan hükümde düzeltme nedeni dışında isabetsizlik görülmediğinden, hükümlü müdafiinin usule, lehe hükümlerin tam olarak uygulanmadığına vesaireye yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, sanığın suça azmettiren olarak katıldığı halde azmettirmeye ilişkin uygulama maddesinin hükümde gösterilmemesi, uyarlama yargılaması yasa gereği zorunlu olarak yapıldığından hükümlünün yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı, kesinleşen hükümdeki yargılama giderlerinin hüküm fıkrasında gösterilmesi ile yetinilmesi gerektiği gözetilmeksizin yazılı şekilde yargılama giderlerine hükmedilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı ise de bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden,CMUK.nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hüküm fıkrasında temel cezanın tayin edildiği bölümdeki “82/1-a” ibaresinden önce gelmek üzere “38/1. maddesi yollamasıyla” ibaresinin eklenmesine, 23 TL yargılama giderlerinin hükümlüden alınmasına ilişkin bölümün hüküm fıkrasından çıkartılmasına, kesinleşen hükümdeki 0.43.75 TL ( 43.750.000 lira karşılığı olan ) yargılama giderinin hükümlüden alınmasına ibaresinin hüküm fıkrasına eklenmesine karar verilmek suretiyle DÜZELTİLEN, hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi ONANMASINA, 01.03.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
E. 2008/5696
K. 2010/7920
T. 9.12.2010
• TAKDİRİ İNDİRİM ( Yasal ve Yeterli Gerekçe Gösterilmeden Kocasını Öldürmekten Sanık Hakkında Uygulanmamasının Yasaya Aykırılığı )
• YASAL VE YETERLİ GEREKÇE GÖSTERİLMEMESİ ( TCK. Md. 62’nin Uygulanmamasının Yasaya Aykırılığı – Kocasını Öldüren Sanık )
• ADAM ÖLDÜRME ( Yasal ve Yeterli Gerekçe Gösterilmeden Sanık Hakkında Takdiri İndirim Maddesinin Uygulanmamasının Yasaya Aykırılığı )
5237/m. 62
ÖZET : Kocasını öldürmekten sanığın yapılan yargılanması sonunda, TCK. nun 62. maddesinin uygulanmamasıyla ilgili olarak yasal ve yeterli gerekçe gösterilmesi yoluna gidilmeden, “sanığın eylemini eşine karşı tasarlayarak gerçekleştirmesi, objektif olarak tahrik teşkil eden söz konusu eylemlerin ise köy yerinde yaşam şekli hali olmuş olması, belirtildiği üzere sanığın eyleminden sonra eşinin cesedini ve evi yakması, sanığın eylemini gerçekleştirmede güttüğü amaç, akabinde eşinin ailesine de maddi yönden işyerlerini dahi yakarak zarar vermesi karşısında” denilerek, sanık hakkında takdiri indirim maddesinin uygulanmaması, Yasaya aykırıdır.
DAVA : Kocasını öldürmekten sanığın yapılan yargılanması sonunda, hükümlülüğüne ilişkin … Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 02/11/2007 gün ve 99/205 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi sanık müdafii tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle; incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : Sanık müdafiinin temyiz talebi üzerine, sanık hakkında tasarlayarak eşini öldürme suçundan kurulan hüküm yönünden yapılan incelemede;
Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, tahrike ilişkin cezayı azaltıcı sebebin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedeni dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin bir sebebe dayanmayan ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
TCK. nun 62. maddesinin uygulanmamasıyla ilgili olarak yasal ve yeterli gerekçe gösterilmesi yoluna gidilmeden, “sanığın eylemini eşine karşı tasarlayarak gerçekleştirmesi, objektif olarak tahrik teşkil eden söz konusu eylemlerin ise köy yerinde yaşam şekli hali olmuş olması, belirtildiği üzere sanığın eyleminden sonra eşinin cesedini ve evi yakması, sanığın eylemini gerçekleştirmede güttüğü amaç, akabinde eşinin ailesine de maddi yönden işyerlerini dahi yakarak zarar vermesi karşısında” denilerek, sanık hakkında takdiri indirim maddesinin uygulanmaması,
SONUÇ : Yasaya aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, re’sen de temyize tâbi bulunan hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi BOZULMASINA, 09.12.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
E. 2011/7537
K. 2011/6910
T. 21.11.2011
• LEHE KANUNUN BELİRLENMESİ ( Öldürme ve Öldürmeye Teşebbüs Suçlarından 765 S.K. Uygulanarak Verilen ve Kesinleşmiş Olan Hükümlerin Yeniden Ele Alınıp Lehe Kanunun Belirlenmesi ve Uygulaması Sırasında Takdir Hakkının Kullanılması Söz Konusu Olduğundan Duruşmalı İnceleme Yapılacağı )
• ADAM ÖLDÜRME VE ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS SUÇUNDA LEHE KANUN BELİRLEMESİ ( Teşebbüse Dair Maddenin Uygulanmasında ve Hücre Süresinin Belirlenmesinde Takdir Hakkının Kullanılması Söz Konusu Olduğundan Duruşma Yapılmaksızın Karar Verilemeyeceği )
• DURUŞMALI İNCELEME YAPILACAĞI ( Öldürme ve Öldürmeye Teşebbüs Suçlarından 765 S.K. Uygulanarak Verilen ve Kesinleşmiş Olan Hükümlerin Yeniden Ele Alınıp Lehe Kanunun Belirlenmesi ve Uygulaması Sırasında Duruşma Yapılmaksızın Karar Verilemeyeceğinin Gözetileceği )
5237/m.7
5252/m.9
ÖZET : Yağma amacıyla öldürme ve öldürmeye teşebbüs suçlarından 765 Sayılı Türk Ceza Kanunu uygulanarak verilmiş ve kesinleşmiş olan hükümlerin, Türk Ceza Yasası’nın 7/2 ve Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9. maddesi gereğince yeniden ele alınıp, lehe olan Kanunun belirlenmesi ve uygulanması sırasında; teşebbüse dair 35. Maddenin uygulanmasında ve hücre süresinin belirlenmesinde takdir hakkının kullanılması söz konusu olduğundan, duruşmalı inceleme yapılarak hüküm kurulması gerekirken, duruşma yapılmaksızın karar verilmesi hukuka aykırıdır.
DAVA : Adam öldürmek ve öldürmeye teşebbüs suçlarından sanık D.V. hakkında verilen hüküm Dairemizce onanarak kesinleşmiş olup 1.6.2005 tarihinde 5237 Sayılı Kanunun yürürlüğe girmesi sebebiyle duruşma yapılmaksızın T.C.K.nun 82/1-h, 62, 82/1-h, 35, 62 nci Maddeleri gereğince hükümlülüğüne dair ( kadıköy ) İkinci Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 10.6.2005 gün ve 86/383 Sayılı karar resen temyize tabi olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğnameyle Dairemize gönderilmekle; incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : Hükümlü D.V. hakkında yağma amacıyla öldürme ve öldürmeye teşebbüs suçlarından verilen ve kesinleşen hükümle ilgili olarak. 5252 Sayılı Kanunun 9. maddesi uyarınca, Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesince 9.6.2005 tarihinde verilen uyarlama isteminin reddine dair karar, ceza miktarı itibariyle re’sen temyize tabi kararlardan olup, temyiz incelemesinden geçmediği anlaşılmakla; bu karara karşı hükümlünün yaptığı temyiz istemini itiraz olarak değerlendirip, itiraz mercii olarak inceleme yapan Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesince 27.7.2005 tarih. 2005/1117 müt, sayılı itirazın reddine dair verilen kararla infaz aşamasında hükümlü ve Cumhuriyet Savcılığının yazısı üzerine Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.8.2006 tarih, 1999/254 esas ve 2000/44 ek sayılı ek karar ile 30.1.2007 tarih, 2006/298 esas ve 2007/17 Sayılı karar hukuki değerden yoksun kabul edilerek. 10.6.2005 tarihli karara özgü olarak yapılan temyiz incelemesinde:
Yağma amacıyla öldürme ve öldürmeye teşebbüs suçlarından. 765 Sayılı Türk Ceza Kanunu uygulanarak verilmiş ve kesinleşmiş olan hükümlerin, 5237 Sayılı Türk Ceza Yasası’nın 7/2 ve 5252 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9. maddesi gereğince yeniden ele alınıp, lehe olan Kanunun belirlenmesi ve uygulanması sırasında; teşebbüse dair 35. Maddenin uygulanmasında ve hücre süresinin belirlenmesinde takdir hakkının kullanılması söz konusu olduğundan, duruşmalı inceleme yapılarak hüküm kurulması gerekirken, duruşma yapılmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, hükümlünün temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle, kurulan hükümlerin BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 21.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
9. CEZA DAİRESİ
E. 2007/2839
K. 2007/3924
T. 8.5.2007
• ASKERİ MAHKEMELERİN GÖREVİ ( Terörle Mücadelede – Bölücü Terörle Mücadele İle İlgili Türk Silahlı Kuvvetlerinin Bütün Faaliyetlerinin Askeri Nitelikte Olması/Askeri Mahkemelerde Görüleceği )
• TERÖRLE MÜCADELE ( Askeri Suç – Asker Kişi Olan Sanıkların Durumundaki Atılı Eylemleri Terörle Mücadele Görevleri Kapsamında Gerçekleştirdiklerinden Askeri Mahkemelerin Görevli Olduğu )
• GÖREVLİ MAHKEME ( Asker Kişi Olan Sanıkların Durumundaki Atılı Eylemleri Terörle Mücadele Görevleri Kapsamında Gerçekleştirdiklerinden Askeri Mahkemelerin Görevli Olduğu )
• VATAN ALEYHİNE İŞLENEN SUÇLAR ( Bölücü Terörle Mücadele İle İlgili Türk Silahlı Kuvvetlerinin Bütün Faaliyetlerinin Askeri Nitelikte Olması Nedeniyle Askeri Mahkemelerin Görevli Olduğu )
• ASKERİ SUÇ ( Asker Kişi Olan Sanıkların Durumundaki Atılı Eylemleri Terörle Mücadele Görevleri Kapsamında Gerçekleştirdiklerinden Askeri Mahkemelerin Görevli Olduğu )
• ASKERİ VE ADLİYE MAHKEMELERİNE TABİ KİŞİLER TARAFINDAN BİR SUÇUN MÜŞTEREKEN İŞLENMESİ HALİ ( Suç Askeri Ceza Kanununda Yazılı Bir Suç İse Askeri Mahkemelerin Eğer Suç Askeri Ceza Kanununda Yazılı Olmayan Bir Suç İse Adliye Mahkemelerinin Görevli Olduğu )
• ADAM ÖLDÜRME VE TEŞEBBÜS ( Asker Kişi Olan Sanıkların Durumundaki Atılı Eylemleri Terörle Mücadele Görevleri Kapsamında Gerçekleştirdiklerinden Askeri Mahkemelerin Görevli Olduğu )
• KEŞFİN SANIK MÜDAFİİLERİNİN GIYABINDA YAPILMASI ( Hükmün Tefhim Edildiği Oturumda Katılanlar Vekillerine Söz Verildikten Sonra Hazır Olan Sanıklar Müdafiilerine Diyecekleri Sorulmadan Duruşmanın Bitirilmesinin İsabetsiz Olduğu )
• SAVUNMA HAKKININ KISITLANMASI ( Hükmün Tefhim Edildiği Oturumda Katılanlar Vekillerine Söz Verildikten Sonra Hazır Olan Sanıklar Müdafilerine Diyecekleri Sorulmadan Duruşmanın Bitirilmesinin İsabetsiz Olduğu )
• HÜKMÜN TEFHİMİNDEN ÖNCE SANIK MÜDAFİİNE SÖZ VERİLMEMESİ ( Yasaya Aykırı Olduğu – Adam Öldürme ve Adam Öldürmeye Teşebbüs )
5271/m.250/3, 169/2, 84, 181, 216
1632/m.54
353/m.9, 12
765/m.125, 145, 220/2-3
5237/m.35,82,302/1,316
3713/m.5
ÖZET : Asker kişi olan sanıkların durumundaki atılı eylemleri ve kararda sübutu kabul edilen eylemleri terörle mücadele görevleri kapsamında gerçekleştirdikleri belirtildiğine göre 5.7.1996 gün 1996/24-24 E.K. ve 18.12.2000 gün 2000/88-88 E.K. sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarında da kabul edildiği üzere, bölücü terörle mücadele ile ilgili Türk Silahlı Kuvvetlerinin bütün faaliyetlerinin askeri nitelikte olması ve askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümleri saklı tutulan CMK.nun 250/3. maddesi hükmü karşısında:
1632 sayılı Askeri Ceza Kanununun 54. maddesinin “Vatan aleyhinde bir cürüm yapan askeri şahıslar hakkında Türk Ceza Kanununun 125 ciden 145 nci maddeye kadar olan maddeleri hükümleri tatbik olunur” hükmü, 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununun genel görev başlıklı 9. maddesinin “Askeri Mahkemeler kanunlarda aksi yazılı olmadıkça, asker kişilerin askeri olan suçları ile bunların asker kişiler aleyhine veya askeri mahallerde yahut askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili alarak isledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidirler” müşterek suçlar başlıklı 12. maddesinin Askeri Mahkemelere ve Adliye mahkemelerine tabi kişiler tarafından bir suçun müştereken işlenmesi halinde eğer suç Askeri Ceza Kanununda yazılı bir suç ise sanıkların yargılanmaları askeri mahkemelere; eğer suç Askeri Ceza Kanununda yazılı olmayan bir suç ise adliye mahkemelerine aittir” hükümleri uyarınca, davaya bakma görevinin Askeri Mahkemeye ait olduğu, bu davadan tefrik edilen sivil şahıs Veysel’e ilişkin dava da bu dava ile birleştirildikten sonra görevsizlik kararı verilerek dava dosyasının görevli Askeri Mahkemeye gönderilmesi gerektiğinin gözetilmesi gerekir.
DAVA : Adam öldürme ve adam öldürmeye teşebbüs suçları yönünden duruşmalı, diğer suçlar yönünden duruşmasız olarak yapılan inceleme sonunda gereği düşünüldü:
KARAR : Dosyada bulunan bilgi ve belgeler, sanıklar ve rnüdafilerinin savunmaları, temyiz başvurularında öne sürülen hususlar, Yargıtay C.Başsavcılığının tebliğnamesi, mevcut delil durumu birlikte ele alınıp değerlendirildiğınde;
Hakkari İl Jandarma Alay Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğünde Astsubay Başçavuş olarak görevli bulunan sanıklar Ali ve Özcan ile sivil şahıs Veysel hakkında Van C. Başsavcılığının 3.3.2006 tarihli iddianamesi ile;
Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik eylemde bulunmak, adam öldürme ve adam öldürmeye teşebbüs, suç işlemek için anlaşma suçlarından;
5237 sayılı TCK.nun 302/1, 3713 sayılı Yasanın 5, 5237 sayılı TCK.nın 302/2. maddesi yollaması ile 82/1-c, 82/1-c, 35/1 ( iki defa ); 316/1, 53, 63. maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemi ile CMK.nun 250. maddesi gereğince yetkili Van Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılarak;
9 Kasım 2005 günü silahlı terör örgütü PKK. üyesi olmaktan hükümlü ve halen bu örgütle ilişkisi olduğu öne sürülen Seferi isimli şahsın işlettiği Hakkari ili Şemdinli ilçesi Ö… Pasajında bulunan U… Kitapevine iki el bombası atılması sonucu, kitapevinde bulunan Mehmet’in öldüğü, Metin’in ise yaralandığı, olay yerinde bulunan Seferi’nin bombaların atıldığını görerek kendisini dükkandan dışarı atmak suretiyle zarar görmekten kurtulduğu, dava konusu olayda, eylemin sanıklar tarafından önceden tasarlanarak gerçekleştirildiği, sanıkların bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun Dördüncü Kısım Dördüncü Bölümünde yer alan 302 nci maddesinde tanımlanan ”Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya Devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil işlemek” ve aynı Yasanın 316 ncı maddesinde tanımlanan “Dördüncü kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçlardan herhangi birini elverişli vasıtalarla işlemek üzere iki veya daha fazla kişinin maddi olgularla belirlenen bir biçimde anlaşmaları” suçlarını oluşturduğu nitelemesi yapılmış ise de;
Dosya kapsamına bakıldığında, bıı suçların maddi ve manevi unsurları itibariyle oluştuğuna ilişkin herhangi bir delil bulunmadığı gibi, asker kişiler olan ve Devletin birliğini, ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik eylemlerde bulunan bölücü terör Örgütlü ile mücadelede görev alan sanıkların, bu örgütün işlediği suçlarla aynı suçu işledikleri şeklindeki suç vasfına ilişkin nitelendirmenin hayal gücünün de çok ötesinde tamamen varsayımlara dayalı hukuki değerden yoksun bir düşünceye dayalı olduğu anlaşılmaktadır.
Bu şekilde düzenlenen iddianameye dayalı olarak yapılan yargılama sonunda ise;
Sanık Veysel hakkında dava tefrik edilerek,
Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.6.2006 tarihli kararı ile;
Sanıklar Ali ve Özcan’ın sabit olan eylemlerinin suç işlemek için kurulmuş örgüt üyesi olmak, bomba ile tasarlayarak adam öldürmek, öldürmeye teşebbüs ve olası kastla yaralama suçları niteliğinde bulunduğu kabul edilerek uygulamada belirtilen maddeler uyarınca mahkumiyetlerine oyçokluğu ile karar verilmiş, muhalif üye, eksik soruşturma ile karar verildiği, suçun sübutu halinde ise iddianamede belirtildiği gibi TCK.’nın 302/1-2. maddelerinin uygulanması gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmış, karar sanıklar müdafileri tarafından mahkemenin görevsiz olduğu, hakimlerin tarafsız olmadığı. Şemdinli Asliye Ceza Mahkemesince yapılan keşfin kendilerine haber verilmemesi suretiyle savunma haklarının kısıtlandığı, eksik soruşturma ile karar verildiği, suçun sübutu için yeterli delil bulunmadığı; katılanlar vekilleri tarafından sanıkların eylemlerinin TCK,nun 302. maddesi kapsamında olduğu, olayda devlete ait araç kullanıldığından TCK.’nun 266. maddesi gereğince işlem yapılması gerektiği nedenleriyle, C. Savcısı tarafından ise görevsizlik kararı verilerek davanın görevli Hakkari Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesi gerektiği, eksik soruşturma ile karar verildiği, ek savunma hakkı verilmediği gerekçesiyle temyiz edilmiş bulunmakta olup;
Dosya incelendiğinde;
1- Öncelikle, asker kişi olan sanıkların durumundaki atılı eylemleri ve kararda sübutu kabul edilen eylemleri terörle mücadele görevleri kapsamında gerçekleştirdikleri belirtildiğine göre 5.7.1996 gün 1996/24-24 E.K. ve 18.12.2000 gün 2000/88-88 E.K. sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarında da kabul edildiği üzere, bölücü terörle mücadele ile ilgili Türk Silahlı Kuvvetlerinin bütün faaliyetlerinin askeri nitelikte olması ve askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümleri saklı tutulan CMK.nun 250/3. maddesi hükmü karşısında:
1632 sayılı Askeri Ceza Kanununun 54. maddesinin “Vatan aleyhinde bir cürüm yapan askeri şahıslar hakkında Türk Ceza Kanununun 125 ciden 145 nci maddeye kadar olan maddeleri hükümleri tatbik olunur” hükmü, 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununun genel görev başlıklı 9. maddesinin “Askeri Mahkemeler kanunlarda aksi yazılı olmadıkça, asker kişilerin askeri olan suçları ile bunların asker kişiler aleyhine veya askeri mahallerde yahut askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili alarak isledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidirler” müşterek suçlar başlıklı 12. maddesinin Askeri Mahkemelere ve Adliye mahkemelerine tabi kişiler tarafından bir suçun müştereken işlenmesi halinde eğer suç Askeri Ceza Kanununda yazılı bir suç ise sanıkların yargılanmaları askeri mahkemelere; eğer suç Askeri Ceza Kanununda yazılı olmayan bir suç ise adliye mahkemelerine aittir” hükümleri uyarınca, davaya bakma görevinin Askeri Mahkemeye ait olduğu, bu davadan tefrik edilen sivil şahıs Veysel’e ilişkin dava da bu dava ile birleştirildikten sonra görevsizlik kararı verilerek dava dosyasının görevli Askeri Mahkemeye gönderilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
2- Kabul ve uygulamaya göre de;
a ) Karşı oy yazısında, temyiz dilekçelerinde ve Yargıtay C. Başsavcılığının tebliğnamesinde de belirtildiği gibi mahallinde bomba uzmanı bir bilirkişi ile kesif yapılarak, tanık beyanları arasındaki çelişkiler giderilmeden, olay saati kuşkuya yer vermeyecek şekilde saptanmadan, olay hakkında görgüye dayalı bilgileri bulunan ve soruşturma aşamasında beyanları alınan tüm tanıklar kovuşturma aşamasında dinlenilmeden eksik soruşturma ile karar verilmesi,
b ) C. Savcısı tarafından düzenlenen 9.11.2005 tarihli keşif tutanağının 1. sayfasının zabıt katibi tarafından imzalanmaması suretiyle CMK.nın 169/2. maddesine muhalefet edilmesi,
Şemdinli Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılan keşif ve tanıkların dinlenildiği duruşma gününden sanıklar müdafiine haber verilmemesi suretiyle CMK.nun 84 ve 181. maddelerine aykırı davranılarak savunma hakkının kısıtlanması,
CMK.nun 216. maddesine aykırı olarak hükmün tefhim edildiği oturumda katılanlar vekillerine söz verildikten sonra hazır olan sanıklar müdafilerine diyecekleri sorulmadan duruşmanın bitirilmesi,
Gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespiti bakımından dava konusu eylemin PKK örgütü tarafından gerçekleştirildiğine ilişkin beyanları bulunan aynı Örgüt mensupları Sabri ve Hasan’ın dinlenilmeleri konusunda sanıklar müdafilerinin talebinin yasal olmayan gerekçelerle reddine karar verilmesi; Abdurrahman’ın dinlenilmesi konusunda ise olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi,
Kendilerini vekil ile temsil eden katılanlar lehine vekalet ücretine hükmolunmaması, yasaya aykırı,
b ) İfadeleri dosya içerisine temyiz aşamasında giren Orhan ve Arif’in dinlenilmelerinin gerekmesi,
SONUÇ : Bozmayı icap ettirmiş, C. Savcısı, sanıklar müdafileri ve katılanlar vekillerinin temyiz dilekçeleri ile sanıklar müdafilerinin durulmalı inceleme sırasında ileri sürdükleri temyiz itirazları bu İtibarla yerinde görülmüş olduğundan adam öldürmek suçu yönünden re’sen de temyize tabi olan hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 08.05.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
E. 2008/998
K. 2008/2768
T. 9.4.2008
• ADAM ÖLDÜRMEK ( Alt Sınırı 5 Yıldan Fazla Hapis Cezasını Gerektiren Suçtan Yargılaması Yapılan ve Halen Başka Yer Cezaevinde Hükümlü Olarak Bulunan Hükümlünün Duruşmada Hazır Edilerek Müdafii Huzurunda Dinlenmesi Gerektiği )
• HÜKÜMLÜNÜN DURUŞMADA HAZIR EDİLMESİ ( Alt Sınırı 5 Yıldan Fazla Hapis Cezasını Gerektiren Suçtan Yargılaması Yapılan Hükümlünün Duruşmada Hazır Edilerek Müdafii Huzurunda Dinlenmesi Gerektiği – Adam Öldürmek )
• MÜDAFİİ ( Alt Sınırı 5 Yıldan Fazla Hapis Cezasını Gerektiren Suçtan Yargılaması Yapılan ve Halen Başka Yer Cezaevinde Hükümlü Olarak Bulunan Hükümlünün Duruşmada Hazır Edilerek Müdafii Huzurunda Dinlenmesi Gerektiği )
5271/m.193
ÖZET : Alt sınırı 5 yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçtan yargılaması yapılan ve halen başka yer cezaevinde hükümlü olarak bulunan hükümlü Harun Kuru’nun duruşmada hazır edilerek müdafii huzurunda dinlenmesi gerekirken, yokluğunda yargılamaya devam edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmak suretiyle 5271 sayılı CMK.nun 193.maddesine muhalefet edilmesi, Yasaya aykırıdır.
DAVA : Adam öldürmek suçundan Harun Kuru hakkında verilen hüküm Dairemizce onanarak kesinleşmiş olup 01.06.2005 tarihinde 5237 Sayılı Yasanın yürürlüğe girmesi nedeniyle yeniden duruşma açılarak TCK.nun 450/5, 51/1, 59, 448, 59.maddeleri gereğince hükümlülüğüne dair ( ÖDEMİŞ ) Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 06.03.2007 gün ve 24/229 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi hükümlü ile müdahil vekili tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle; incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : Alt sınırı 5 yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçtan yargılaması yapılan ve halen başka yer cezaevinde hükümlü olarak bulunan hükümlü Harun Kuru’nun duruşmada hazır edilerek müdafii huzurunda dinlenmesi gerekirken, yokluğunda yargılamaya devam edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmak suretiyle 5271 sayılı CMK.nun 193.maddesine muhalefet edilmesi,
SONUÇ : Usule aykırı ve hükümlü müdafii ile müdahiller vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden sair cihetleri incelenmeksizin öncelikle bu nedenle hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi CMUK.nun 321.maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), 09.04.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
E. 2011/1267
K. 2011/4491
T. 13.7.2011
• ADAM ÖLDÜRMEK ( Babasının Irzına Israrlı Saldırılardan Vazgeçmemesi Üzerine Kızının Meşru Savunma Koşulları İçinde Heyecan Korku ve Telaş İle Sınırı Aşarak Öldürmesi – Ceza Verilmesine Yer Olmadığına Karar Vermek Gerektiği )
• MEŞRU MÜDAFAA ( Babasının Irzına Israrlı Saldırılardan Vazgeçmemesi Üzerine Kızının Meşru Savunma Koşulları İçinde Heyecan Korku ve Telaş İle Sınırı Aşarak Öldürmesi – Ceza Verilemeyeceği )
• BABANIN KIZININ IRZINA GEÇMESİ ( Israrlı Saldırılardan Vazgeçmemesi Üzerine Kızının Meşru Savunma Koşulları İçinde Heyecan Korku ve Telaş İle Sınırı Aşarak Öldürmesi – Ceza Verilmesine Yer Olmadığına Hükmedileceği )
• KASTEN ÖLDÜRME ( Babasının Irzına Israrlı Saldırılardan Vazgeçmemesi Üzerine Kızının Meşru Savunma Koşulları İçinde Heyecan Korku ve Telaş İle Sınırı Aşarak Öldürmesi – Ceza Verilmesine Yer Olmadığına Karar Vermek Gerektiği )
5237/m. 27/2, 82
5271/m. 223/2-c
ÖZET : Irzına yönelik ısrarlı saldırılardan babası olan maktulün vazgeçmeyeceği ve o an için son verilen saldırıların tekrarının muhakkak olduğu inancına kapılarak, meşru savunma koşulları içinde, ancak mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaş ile sınırı aşarak maktulü öldüren sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekir.
DAVA : Babası Osman’ı öldürmekten sanık Banu’nun yapılan yargılanması sonunda; hükümlülüğüne ilişkin ( Kahramanmaraş Birinci Ağır Ceza Mahkemesi )’nden verilen 24.12.2008 gün ve 330/499 sayılı hüküm re’sen temyize tabi olmakla beraber duruşmalı olarak Yargıtay’ca incelenmesi sanık müdafii tarafından da istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle duruşmalı olarak incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : Dosya içeriğine göre; sanık Banu’nun maktulün öz kızı olduğu, sanığın, D.Mehmet ile 24.08.2004 tarihinde evlendiği; maktulün, 23.09.2004 tarihinde damadına karşı yaralama, sövme ve tehdit suçlarını, 09.11.2005 tarihinde yaralama ve tehdit suçlarını, 14.11.2005’te kendi evini kasıtlı olarak yakma suçunu işlediği iddiası ile Afşin Asliye Ceza Mahkemesi’nde kamu davaları açıldığı, davaların suç tarihinde derdest olduğu; maktulün, kızı olan sanığa evliliği süresince “10 tane çocuğun da olsa seni bu kişiden ayırıp yanıma alacağım, isteyen olursa da vermeyeceğim” şeklinde sözler söylediği, tüm bu olaylardan sonra sanığın, Afşin Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 25.01.2006 tarih, 2006/19 Esas, 2006/16 Karar sayılı olup, aynı gün kesinleşen kararı ile eşinden boşandığı ve baba evine döndüğü; maktulün, olay tarihinden önceki 6 ay boyunca, evlilik geçirmiş ve 22 yaşında olan sanık kızını diğer aile bireyleri içinde dahi kucağına almak, kalçasına ve göğsüne dokunmak sureti ile taciz ettiği, aynı odada kalan 14 yaşındaki diğer kızı Bahar’ın uyuduğundan emin olduğunda odaya girip Banu’nun kalçalarına ve göğsüne dokunarak taciz ettiği, tabancayı sanığın kafasına dayamak sureti ile tehdit ederek, onunla birden çok kez ve rızası dışında cinsel ilişkide bulunduğu; yaşanan bu ilişkiler sonucu sanığın hamile kaldığı; kadın doğum uzmanı Dr. Sermin’in özel muayenehanesinde 16.04.2008 tarihinde kürtaj yaptırdığı; maktulün, 27.06.2008 günü eve geç geldiklerini bahane ederek sanığı, eşini ve diğer kızı Bahar’ı evden kovduğu, sanığın, annesi ve küçük kız kardeşi ile beraber işletmekte oldukları bazlama dükkanında geceledikleri; maktulün, ertesi gün işyerine giderek diğerlerini eve gelmemeleri konusunda tehdit ederek, Banu’yu kolundan tutup eve götürdüğü ve evde silah zoru ile tekrar cinsel ilişkiye girdiği; sanığın, o gün evde kalıp ertesi gün işe gittiği, olaydan bir gün önce 29.06.2008 tarihinde saat 20.00 sıralarında annesi Cezvenur ve kardeşi ile beraber eve girdikleri, maktulün, eve gelmelerine ses çıkarmadığı, televizyon izlemekte olan maktulün, eşinin uyumasından sonra arada mutfağa girip çıkmak sureti ile kızlarının odasını gözetleyerek küçük Bahar’ın uyumasını kolladığı, Bahar’ın ve sanığın uyumasından sonra saat 24.00 sıralarında kızı Banu’nun yanına gidip eli ile kalçasına ve göğüslerine dokunmak sureti ile tacizde bulunduğu ve uyanan sanığa “salona gel” dediği, sanığın “Ben senin kanındanım canındanım” demesi üzerine “seni istiyorum, kaçışın yok, sen benim olacaksın, tersten bir kere birlikte olalım” diyerek eli ile gerçekleştirdiği tacizlerini devam ettirdiği, sanığın bağıracağını ve annesini çağıracağını söylemesi üzerine “Tamam ben sabrederim, bugün olmazsa yarın seni mutlaka elde edeceğim ve seninle birlikte olacağım” diyerek odadan çıktığı; maktulün, her zaman yaptığı gibi, gece tekrar taciz ve tecavüz için gelebileceği ve ertesi gün annesini ve kız kardeşini evden uzaklaştırdıktan sonra kendisine silah tehdidi ile tecavüz edeceği endişesiyle korkuya kapılan sanığın, maktule ait silahı yerinden alıp yastığının altına koyduğu, sabah saat 07.30 sıralarında annesinin mutfakta olması nedeni ile babasının yalnız olarak uyumakta olduğu odaya girip, çaresizlikten kaynaklanan korku ve panikle ona ikisi enseye ve bir adedi sırt bölgesine olmak üzere 3 el ateş etmek suretiyle öldürdüğü olayda; açıklanan olaylar zinciri içinde ırzına yönelik ısrarlı saldırılardan maktulün vazgeçmeyeceği ve o an için son verilen saldırıların tekrarının muhakkak olduğu inancına kapılarak, meşru savunma koşulları içinde, ancak mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaş ile sınırı aşarak maktulü öldüren sanık hakkında TCK’nın 27/2 ve CMK’nın 223/2-c maddeleri uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi yerine delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek TCK’nın 82/1-d, 29, 62 maddeleri ile hüküm kurulması;
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün CMUK’nın 321. maddesi uyarınca tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak ( BOZULMASINA ), bozma sebebine göre sanığın tahliyesine, başka suçtan tutuklu veya hükümlü değilse derhal serbest bırakılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına, 13.07.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
E. 2009/9408
K. 2010/589
T. 3.2.2010
• ADAM ÖLDÜRMEK ( Cezaların Eşitliği Halinde 5237 S. TCK 53. Md. 765 S. TCK’nun 31 ve 33. Md. Göre Lehe Olduğundan 5237 S. TCK’nun 82/1-H ve 62 ve 53. Md. Uyarınca Karar Verilmesi Gerektiği )
• LEHE KANUN UYGULAMASI ( Öldürme Suçu Yönünden Cezaların Eşitliği Halinde 5237 S. TCK 53. Md. 765 S. TCK’nun 31 ve 33. Md. Göre Lehe Olduğundan 5237 S. TCK’nun 82/1-H ve 62 ve 53. Md. Uyarınca Karar Verilmesi Gerektiği )
• YAĞMA ( Silahla Geceleyin ve Birden Fazla Kişi Tarafından İşlendiği Kanun Hükmünün Birden Fazla Bendinin İhlal Edildiği – Alt Sınırdan Uzaklaşarak Ceza Verilmesi Gerektiğinin Düşünülmemesinin Yasaya Aykırı Olduğu )
• SİLAHLA GECELEYİN VE BİRDEN FAZLA KİŞİ TARAFINDAN İŞLENEN YAĞMA ( Kanun Hükmünün Birden Fazla Bendinin İhlal Edildiği – Alt Sınırdan Uzaklaşarak Ceza Verilmesi Gerektiğinin Düşünülmemesinin Yasaya Aykırı Olduğu )
5237/m.7, 53, 62, 82, 145, 149, 150
765/m.31, 33, 450, 522
5252/m.9
ÖZET : Öldürme suçu yönünden; cezaların eşitliği halinde 5237 sayılı TCK 53. maddesi, 765 sayılı TCK’nun 31, 33. maddelerine göre lehe olduğundan, 5237 sayılı TCK’nun 82/1-h, 62 ve 53. maddeleri uyarınca karar verilmesi gerekir.
Yağma suçunun silahla, geceleyin ve birden fazla kişi tarafından işlendiği kanun hükmünün birden fazla bendinin ihlal edildiği anlaşılmakla, alt sınırdan uzaklaşarak ceza verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi, yasaya aykırıdır.
DAVA : Adam öldürmek ve yağma suçlarından Mustafa hakkında verilen hüküm dairemizce onanarak kesinleşmiş olup 01.06.2005 tarihinde 5237 Sayılı Yasanın yürürlüğe girmesi nedeniyle yeniden duruşma yapılmaksızın TCK’nun 450/7, 59/2, 149/1, 150/2, 62 ve 53. maddeleri gereğince hükümlülüğüne dair İzmir Üçüncü Ağır Ceza Mahkemesi’nden verilen 27.06.2005 gün ve 155/353 sayılı karar resen temyize tabi olduğundan dava dosyası C. Başsavcılığı’ndan tebliğname ile dairemize gönderilmekle; incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : 1- Hükümlü Mustafa hakkında, 765 Sayılı Türk Ceza Yasası uygulanarak verilmiş ve kesinleşmiş olan hükmün, 5237 Sayılı Türk Ceza Yasası’nın 7/2 ve 5252 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9. maddesi gereğince yeniden ele alınıp, lehe olan yasanın belirlenmesi ve uygulanması sırasında; gasp suçundan temel cezanın belirlenmesi nedeniyle takdir hakkının kullanılması söz koşunu olduğundan, duruşmalı inceleme yapılarak hüküm kurulması gerekirken, duruşma yapılmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi,
2- Kabule göre de;
a )Öldürme suçu yönünden; cezaların eşitliği halinde 5237 sayılı TCK 53. maddesi, 765 sayılı TCK’nun 31, 33. maddelerine göre lehe olduğundan, 5237 sayılı TCK’nun 82/1-h, 62 ve 53. maddeleri uyarınca karar verilmesi gerektiği halde, sonuç cezaların değişmediği gerekçesi ile 765 sayılı TCK ile hüküm kurulması,
b )Yağma suçu yönünden; 5237 Sayılı TCY’nın 150. maddesinin 2. fıkrasındaki “malın değerinin azlığı” kavramının, 765 Sayılı Yasanın 522. maddesindeki hafif ve pek hafif ölçütleriyle her iki maddenin de cezadan indirim olanağı sağlamak dışında benzerliği bulunmadığı, “değer azlığı”nın 5237 Sayılı Yasaya özgü ayrı ve yeni bir kavram olduğu, bunun; daha çoğunu alabilme olanağı varken, yalnızca gereksinmesi kadar ( örneğin; birkaç meyve veya ekmek, yiyecek; bir-iki defter, kalem, sigara, bira ve benzeri ), değer olarak da az olan şeyi alma durumunda, olayın özelliği ve sanığın kişiliği de değerlendirilerek, yasal ve yeterli gerekçeleri de açıklanarak uygulanabileceği gözetilmeden, maktulden yağmalanan el çantası ve paraların değeri az olmadığı halde, cezasından indirim yapılarak eksik ceza tayini,
c )Yağma suçunun silahla, geceleyin ve birden fazla kişi tarafından işlendiği kanun hükmünün birden fazla bendinin ihlal edildiği anlaşılmakla, alt sınırdan uzaklaşarak ceza verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı olup, Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu yerinden görüldüğünden, re’sen de temyize tabi bulunan hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi BOZULMASINA, 03.02.2010 günü oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
E. 2008/5265
K. 2008/5695
T. 7.7.2008
• ADAM ÖLDÜRMEK VE ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS ( Alt Sınırı 5 Yıldan Fazla Hapis Cezasını Gerektiren Suçlarından Yargılanan Hükümlülerin Yargılanmaları Sırasında Müdafii Bulundurulmasında Yasal Zorunluluk Bulunduğu )
• MÜDAFİİ BULUNDURMA ZORUNLULUĞU ( Alt Sınırı 5 Yıldan Fazla Hapis Cezasını Gerektiren Adam Öldürmek ve Öldürmeye Teşebbüs Suçlarından Yargılanan Hükümlülerin Yargılanmaları Sırasında )
• MÜDAFİİLERİN YOKLUĞUNDA HÜKÜM KURULMASI ( Müdafii Bulundurulmasında Yasal Zorunluluk Bulunan Suçlarından Yargılanan Hükümlüler Hakkında Temyiz Süresinin Müdafilere Yapılan Tebligatla Başlayacağı )
• TEMYİZ SÜRESİ ( Müdafii Bulundurulmasında Yasal Zorunluluk Bulunan Suçlarından Yargılanan Hükümlüler Hakkında Temyiz Süresinin Müdafilere Yapılan Tebligatla Başlayacağı )
5271/m.150/2-3
ÖZET : Alt sınırı 5 yıldan fazla hapis cezasını gerektiren adam öldürmek ve öldürmeye teşebbüs suçlarından yargılanan hükümlülerin yargılanmaları sırasında müdafii bulundurulmasında yasal zorunluluk bulunduğu ve bu nedenle müdafilerinin yokluğunda verilen hükümlerin temyiz süresinin müdafilere yapılan tebligatla başlayacaktır.
DAVA : Adam öldürmek ve öldürmeye tam derecede teşebbüs suçlarından Ali Şancı ile Ramazan Şancı haklarında verilen hüküm Dairemizce onanarak kesinleşmiş olup 01.06.2005 tarihinde 5237 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesi nedeniyle yeniden duruşma açılarak öldürmeden uyarlama yapılmasına yer olmadığına, öldürmeye teşebbüsten TCK.nun 81, 35/2, 29/1, 62/1. maddeleri gereğince hükümlülüklerine dair ( ADIYAMAN ) Birinci Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 13.02.2006 gün ve 562/28 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi hükümlüler vekili tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle, incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : 1- Alt sınırı 5 yıldan fazla hapis cezasını gerektiren adam öldürmek ve öldürmeye teşebbüs suçlarından yargılanan hükümlülerin yargılanmaları sırasında müdafii bulundurulmasında yasal zorunluluk bulunduğu ve bu nedenle müdafilerinin yokluğunda verilen hükümlerin temyiz süresinin müdafilere yapılan tebligatla başlayacağından hükümlüler müdafiinin temyiz başvurularının süresinde olduğu kabul edilerek tebliğnamedeki temyiz başvurusunun reddine dair düşünce benimsenmemiştir.
2- Alt sınırı 5 yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan yargılanan hükümlülerin müdafileri hazır edilmeden yargılama yapılıp hüküm kurulması suretiyle CMK.nun 150/2-3. maddesine aykırı davranılması,
SONUÇ : Usule aykırı ve hükümlüler müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden sair cihetleri incelenmeksizin öncelikle bu nedenle hükmün tebliğnamedeki düşünce hilafına CMUK.nun 321. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), 07.07.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2006/1-30
K. 2006/210
T. 10.10.2006
• ANİ KAST İLE ADAM ÖLDÜRME ( Maktûlün Dövülmesi Şeklinde Başlayan Olayda Maktûlün Tabanca Çekmesi Üzerine Sanığın Tabancayı Alarak Ateş Edip Öldürmesi – Failin Kastının Planlayarak Oluşmadığının Kabulü Gerektiği )
• TAAMMÜDEN ADAM ÖLDÜRME ( Maktûlün Dövülmesi Şeklinde Başlayan Olayda Maktûlün Tabanca Çekmesi Üzerine Sanığın Tabancayı Alarak Ateş Edip Öldürmesi – Failin Ani Kastla Eylemini Öldürmeye Dönüştürdüğünün Kabulü Gerektiği )
• ADAM ÖLDÜRMEYE AZMETTİRME ( İfadelerini Sonradan Geliştiren Tanık Dışında Başka Tanık Olmaması/Beyanları Samimi Olmayan Tanığın İfadesinin Mahkumiyet İçin Yeterli Olmadığı – Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi )
• ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ ( Adam Öldürmeye Azmettirme – İfadelerini Sonradan Geliştiren Tanık Dışında Başka Tanık Olmaması/Beyanları Samimi Olmayan Tanığın İfadesinin Mahkumiyet İçin Yeterli Olmadığı )
• KARAR BAŞLIĞI ( Suç Tarihinin Yanlış Gösterilmesi – Bozma Nedeni )
5237/m. 81,82
765/m.448, 450
ÖZET : Sanıkların olay öncesinde maktulün gözünü korkutmak amacıyla dövmeyi planladıkları ve bu amaçla sopalar hazırlayarak olay yerine geldikleri anlaşılmaktadır. Olay yerinde elde edilen silahın kullanılması ile öldürme eyleminin gerçekleştirilmesinde, maktulü döverek korkutmak amacında olan sanıklardan birinin, olay sırasında ortaya çıkan yeni ve ani bir kastla eylemini öldürmeye dönüştürdüğü reddedilemeyecek düzeyde açıktır. Bu durumda önceden niyet edilen ve işlenmesine karar verilen bir öldürme eyleminin işlenmesi koşulu gerçekleşmemiştir.
Diğer sanığın yüklenen suçlardan cezalandırılmasına yeterli kanıt bulunup bulunmadığı konusundaki hukuki uyuşmazlığın incelenmesinde; Sanık hakkında, diğer sanıkları yüklenen suçları işlemeye azmettirmek suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır. Sanığın olay yerinde bulunduğuna ilişkin yegane beyan yalnızca, hakkında yalan tanıklık suçundan verilen beraat kararı kesinleşen ve anlatımları hükme dayanak yapılan tanığın ( E ailesinden ), duruşmada ikinci kez alınan ifadesi sırasında bu sanığın da olay yerinde ve araç içerisinde beklemekte olduğuna ilişkin anlatımıdır. Bu anlatım dışında sanığı suçlayan başkaca bir kanıt bulunmamaktadır. O halde, bu sanığın beraatına karar verilmesi gerekir.
Karar başlığında suç tarihinin 2002 yılı yerine yanlış olarak 2001 yılı olarak gösterilmesi bozma nedenidir.
DAVA : Taammüden adam öldürmek ve bu suça kalkışmak suçlarından açılan kamu davasında, suç niteliğinin değiştiği kabul edilerek sanıklardan M… T… Becerikli’nin, 765 sayılı TCY.nın 448, 448, 61 ve 77/1. maddeleri uyarınca sonuçta 36 yıl ağır hapis cezasıyla; sanıklar A… Becerikli ve F… Becerikli’nin, 765 sayılı TCY.nın 448, 448, 61, 65/3 ve 77/1. maddeleri uyarınca sonuçta 36 yıl ağır hapis cezasıyla; sanık M… Becerikli’nin, 765 sayılı TCY.nın 448, 65/3, 448, 61 ve 77/1. maddeleri uyarınca sonuçta 30 yıl ağır hapis cezasıyla; sanık N… Eker’in, 765 sayılı TCY.nın 448, 65/3, 448, 61, 65/3 ve 77/1. maddeleri uyarınca sonuçta 22 yıl 6 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, haklarında 31 ve 33. maddelerin uygulanmasına, emanette kayıtlı ve suçta kullanılmadığı anlaşılan silahların iadesine, maktu vekalet ücretinin sanıklardan alınarak katılan vekiline verilmesine; aramalara rağmen bulunamayan sanık İ… Eker hakkındaki davanın ayrılmasına; sanık Dirii Becerikli yargılama devam ederken öldüğünden hakkındaki kamu davasının TCY.nın 96/1. maddesi uyarınca ortadan kaldırılmasına; sanıklar M… Becerikli, S… Eker, T… Becerikli, S… Becerikli, M… M… Becerikli, M… Becerikli ( Diri oğlu ), B… Becerikli, A… Becerikli ve M… Becerikli’nin ( O… oğlu ), haklarında yeterli kanıt elde edilemediğinden her iki suçtan da beraatlarına ilişkin Ç… Ağır Ceza Mahkemesince 10.03.2004 gün ve 10-23 sayı ile verilen ve cezalandırılmasına karar verilen sanıklar yönünden kendiliğinden temyize tabi olan kararın, cezalandırılmasına karar verilen sanıklar müdafileri, o yer C.savcısı ve katılanlar vekili tarafından sanıklar A…, F…, M…, M… T…, İ…, T…, S…, M… ( Diri oğlu ), M…, S… ve N… aleyhlerine temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 29.12.2005 gün ve 3475-4946 sayı ile;
“… Sanık İ… Eker hakkında verilen davanın ayrılmasına dair kararın niteliği itibariyle temyizi mümkün bulunmadığından, katılanlar vekilinin bu sanıkla ilgili temyiz talebinin reddine; sanıklar M…, S…, T…, S… ve Diri oğlu M… hakkında verilen beraat hükümlerinin onanmasına,
Ancak;
“1- Sanıklar vekilinin A…, F… ve N… hakkında maktûl ve mağdura karşı, sanık M… ve M… T… hakkında mağdura karşı eylemlerinden kurulan hükümler ile ilgili temyiz itirazlarına gelince;
a ) Maktûlün dövülmesi şeklinde başlayan olayda dayak yiyen maktûlün tabanca çekmesi üzerine sanık M… T… tarafından ateş edilip öldürülmesinde sanıklar A… ve F…’ın eylemlerinin fer’an iştirak seviyesinde gerçekleştiği düşünülmeden, fiillerinin öldürme eylemine asli iştirak olarak nitelendirilmesi,
b ) Sanıkların asıl hedefinin maktûl olmasına göre A…, F… ve M…’un mağdura karşı eylemlerinin adiyen darp niteliğinde olup gelişen kavgada mağdura ateş edilmesinden sorumlu tutulamayacakları gözetilmeyerek yazılı şekilde hüküm kurulmak suretiyle fazla ceza tayin edilmesi,
c ) Sanık M… T… hakkında mağdura yönelik eyleminde, Cumhuriyet Savcısından tatbikini istediği kanun maddeleri sorulup sanığın esas hakkındaki savunması buna göre alınmadan yazılı şekilde hüküm kurulması,
d ) Sonradan gösterilen müdahil tanığı M… Z… Ekici’nin diğer kişilerin anlatımlarıyla doğrulanmayan beyanı dışında sanık N… Eker’in olay yerinde bulunduğuna dair başkaca bir delil bulunmadığı gibi, araba içinde olduğunun kabulü halinde dahi öldürme ve öldürmeye teşebbüs olayına iştirak ettiğine dair delil olmadığından beraatı yerine yazılı şekilde üzerine atılı suçlardan mahkumiyetine karar verilmesi,
2- Hükümden sonra yürürlüğe giren 5237 Sayılı TCK.nun 7. ve 5252 sayılı TCK.nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 9. maddesi hükümleri uyarınca sanıklar A…, F…, M… ve M… T… Becerikli’nin hukuki durumlarının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması…” gerekçeleriyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 30.01.2006 gün ve 171460 sayı ile;
“… Eker ve Becerikli soyadlı sanıkların aynı aşirete mensup kişiler oldukları; maktulün sanıkların oturduğu S… ilçesi Ç… köyünde sulu tarıma elverişli 1000 dönümlük değerli bir arazisinin bulunduğu, sanıkların ölene ait bu araziyi kendilerinin belirlediği düşük bedelden satın almak istedikleri, ancak bu teklifin maktul tarafından kabul edilmediği, kiraya verilmek suretiyle kullanılan bu arazinin olaydan 2-3 sene kadar önce tanık E… Eren ve ortaklarına yüksek fiyattan satıldığı, sanıkların bu araziyi yeni sahiplerinden de düşük bedelle satın alma girişimlerinin sonuçsuz kalması üzerine, maktule husumet beslemeye başladıkları ve olay günü de önceden yaptıkları plan gereğince maktulün işyerinin G… un fabrikasının bulunduğu B…’a geldikleri, akşam saat 17.00’den itibaren maktulün fabrikadan çıkışını bekledikleri ve 5-6 saatlik bir bekleyişten sonra gece saat 23.00 sıralarında işten çıkan maktul ve oğlu katılan mağdur M… G…’in üzerine önceden hazırlayıp yanlarında getirdikleri, öldürmeye elverişli 60 cm uzunluğundaki sağlam sopalarla saldırdıkları, kafasına aldığı darbeyle yere düşen maktulün üzerinde bulunan ruhsatlı tabancasını kendisini korumak amacıyla çekmek istediği sırada silahı elinden alan sanık M… T… Becerikli tarafından ateş edilerek öldürüldüğü, babasının vurulduğunu gören katılan mağdur M… G…’in fabrikaya doğru kaçmaya başladığı, sanık M… T… Becerikli ve sanık M… Becerikli’nin kaçan mağdurun arkasından öldürmek amacıyla ateş ettikleri ancak hareketli hedefe isabet sağlayamadıkları, kısa sürede olay yerine gelen polislerin sanıklar A… Becerikli ve F… Becerikli’yi yakaladıkları, diğer sanıkların kaçtığı anlaşılmakla;
Maktulü öldürmeyi çok önceden planlayan ve suç işleme kararında ısrar ederek olay günü D… S… ilçesi Ç… köyünden maktulün işyerinin bulunduğu olay mahalline ( B…’a ) giderek 5-6 saatlik bir bekleyişten sonra soğukkanlılıkla eylemlerini gerçekleştiren sanıkların eylemleri tasarlayarak adam öldürmek, öldürmeye teşebbüs ve bu suçlara katılmak olduğu ve buna göre;
Sanık M… T… Becerikli’nin eylemine uyan TCK. 450/4, 31, 33, 450/4, 61, 31, 33. maddeleri,
Sanık M… Becerikli’nin eylemine uyan TCK. 450/4, 65, 31, 33, 450/4, 61, 31, 33. maddeleri,
Sanıklar A… ve F… Becerikli’nin eylemlerine uyan TCK. 450/4, 65/3, 31, 33, 450/4, 61, 65/3, 31, 33. maddeleri,
Olay yerinde bulunduğu dosya kapsamı ile anlaşılan sanık N… Eker’in Yüksek Dairenin bozma ilamında belirtildiği gibi araç içinde beklediği kabul edilse dahi, diğer sanıkların eylemlerine fer’i fail olarak katıldığı, buna göre TCK. 450/4, 65/3, 31, 33, 450/4, 65/3, 61, 31, 33, 77/1. maddeleri gereğince, cezalandırılmaları gerektiği kanaatine varılmıştır…” görüşüyle yasal sürede itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve Yerel Mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : B… C.Başsavcılığınca 21.02.2002 günlü iddianame ile sanıkların, maktul H… G…’i taammüden öldürdükleri, mağdur M… G…’i ise taammüden öldürmeye kalkıştıkları iddiasıyla;
Sanık M… T… Becerikli’nin, TCY.nın 450/4, 450/4, 62, 31 ve 33. maddeleri;
Sanıklar A… Becerikli, F… Becerikli, M… Becerikli, A… Becerikli, T… Becerikli, S… Becerikli, M… M… Becerikli, M… Becerikli ( Dirii oğlu ), M… Becerikli ( O… oğlu ), B… Becerikli ve İ… Eker’in, TCY.nın 450/4, 65/son, 450/4, 62, 65/son 31 ve 33. maddeleri;
Sanıklar D. Becerikli, M… Becerikli, S… Eker ve N… Eker’in ise, TCY.nın 64/2. maddesi delaletiyle 450/4, 450/4, 62, 31 ve 33. maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davasında;
B… Ağır Ceza Mahkemesince yürütülen yargılama sürecinde Adalet Bakanlığının istemi yerinde görülerek Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 26.11.2002 gün ve 8562-8015 sayılı kararıyla, davanın kamu güvenliği nedeniyle CYUY.nın 14/son maddesince Ç… Ağır Ceza Mahkemesine nakline B… Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 07.01.2003 gün ve 56-1 sayı ile karar verilmiştir.
Ç… Ağır Ceza Mahkemesince, hakkında yalan tanıklıktan dava açılan sanık M… Z… Ekici hakkındaki dava da birleştirilmek suretiyle yapılan yargılamada kanıtlar toplandıktan sonra olayın kasten adam öldürme ve adam öldürmeye kalkışma suçuna uyduğu kabul edilerek, sanıklardan M… T… Becerikli’nin, 765 sayılı TCY.nın 448, 448, 61 ve 77/1. maddeleri, sanıklar A… Becerikli ve F… Becerikli’nin, 765 sayılı TCY.nın 448, 448, 61, 65/3 ve 77/1. maddeleri, sanık M… Becerikli’nin, 765 sayılı TCY.nın 448, 65/3, 448, 61 ve 77/1. maddeleri, sanık N… Eker’in, 765 sayılı TCY.nın 448, 65/3, 448, 61, 65/3 ve 77/1. maddeleri uyarınca teşdiden cezalandırılmalarına, haklarında 31 ve 33. maddelerin uygulanmasına, emanette kayıtlı ve suçta kullanılmadığı anlaşılan silahların iadesine, maktu vekalet ücretinin sanıklardan alınarak katılan vekiline verilmesine; aramalara rağmen bulunamayan sanık İ… Eker hakkındaki davanın ayrılmasına; sanık Dirii Becerikli yargılama devam ederken öldüğünden hakkındaki kamu davasının TCY.nın 96/1. maddesi uyarınca ortadan kaldırılmasına; sanıklar M… Becerikli, S… Eker, T… Becerikli, S… Becerikli, M… M… Becerikli, M… Becerikli ( D. oğlu ), B… Becerikli, A… Becerikli ve M… Becerikli’nin ( O… oğlu ), haklarında yeterli kanıt elde edilemediğinden her iki suçtan da beraatlarına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki hukuki uyuşmazlıklar;
1- Maktul H… G… ve mağdur katılan M… G…’e yönelik eylemlerin, taammüden adam öldürmek ve taammüden adam öldürmeye kalkışmak suçlarına mı yoksa, adam öldürmek ve yaralama suçlarına mı uyduğunun belirlenmesi,
2- Sanıklar M…, F… ve A…’ın, mağdur-katılan M…’e yönelik eylemlerinin adam öldürmeye kalkışma suçuna mı yoksa, yaralama suçuna mı uyduğunun saptanması,
3- Sanık N…’in, yüklenen suçlardan cezalandırılmasına yeterli kanıt bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Hukuki uyuşmazlıkların çözümünde Ceza Genel Kurulunda konuların tartışılması üç müzakerede sürdürülerek karara varılmıştır. Bu müzakereler tarih sırasına göre şu şekilde seyretmiştir:
1- 26.09.2006 tarihinde yapılan ilk müzakerede;
Maktul H… ile mağdur katılan M…’e yönelik eylemlerin taammüden işlenip işlenmediği hususu tartışılmıştır.
Ancak usule ilişkin ön sorun olarak incelenen dosya içeriğine göre;
A- Sanıklardan M… T… Becerikli’nin mağdura yönelik eylemi nedeniyle cezalandırılmasına karar verilirken C.savcısının esas hakkındaki görüşünün sorulmamış olması ve böylece yargılama hukukunun sıralı temel ve vazgeçilmez işlemlerinden birinin ihlali ve böylece savunma hakkının da kısıtlanması Özel Dairece yargılama kurallarına aykırı görülerek bozma nedeni yapılmıştır. Buna karşılık Yargıtay C.Başsavcılığınca, sanığın mağdura yönelik eyleminin de tasarlayarak gerçekleştirildiği görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurulmuştur.
Özel Dairece saptanan usul yanılgısı dosya kapsamıyla sabit olup, bu aykırılık giderilmeden sanığın eyleminin niteliğinin esasının incelenmesine geçilmesi yasal olarak olanaksızdır.
Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığının, sanık M… T… Becerikli’nin, katılan mağdur M… G…’e yönelik eyleminin hangi suç niteliğine uyduğuna ilişkin itiraz nedeninin oybirliğiyle reddine karar verilmesi kararlaştırılmıştır.
B- Sanıklar M… T…, A… ve F…’ın maktule yönelik eylemlerinde tasarlama bulunup bulunmadığının incelenmesinde;
Dosya içeriği bilgi ve belgelerine göre;
Becerikli soyadını taşıyan sanıklar, D… ili, S… ilçesi Ç… köyü nüfusuna kayıtlı olup, gerek cezalandırılmasına gerekse beraatına karar verilenlerin büyük bir bölümü adı geçen köyde ikamet etmekte, bunlardan A…, F… ve hakkındaki dava ayrılan İ… Eker B… ilinde oturmaktadır. Maktul H… ve oğlu olan katılan mağdur M… ise, esasen aynı ilçenin Yolarası köyü nüfusuna kayıtlı iken daha sonra nüfus kayıtlarını B… ili Kültür mahallesine aldırmışlar ve B… merkezde un fabrikası işletir olmuşlardır. Maktul ve ailesinin, sanıkların köyünden 1980’li yıllarda 1000 dönüm arazi satın alıp 1991 yılına kadar bu araziyi kiraya verdikleri, ancak daha sonra terör olaylarının başlaması nedeniyle kiraya vermekte sıkıntı çektikleri, yasa dışı terör örgütü tarafından araziyi kiralayanların tehdit edildiği, tarlayı satın almak isteyen birkaç kişinin de aynı tür tehditlerle korkutulduğu, daha sonraki evrede araziyi haricen yapılan senet ile E… Eren ve G… Akbalık’a sattıkları, bu arada köyde hakim aile durumunda olan sanıkların da köye yabancı birilerini sokmamak için aynı araziyi satın almak istedikleri, fakat önerdikleri para miktarının düşük olması nedeniyle bu tekliflerinin maktul tarafından kabul edilmediği, hatta taraflar arasında bu konuda yaşanan gerginliğin giderilebilmesi için bölgede görev yapan bir jandarma karakol komutanı astsubayın tarafları bir araya getirerek arazinin sanıklara satılması için girişimde bulunduğu, buna rağmen anlaşmaya varılamadığı, maktulün araziyi E… ve G…’e satmış olduğunu belirttiği anlaşılmaktadır.
Bu aşamadan sonra olaylar gelişmiş ve hakkındaki dava ayrılan sanık İ… Eker’in telefonla aradığı sanıklar M… T…, M…, A… ve F…’ın, olay günü olan 17.01.2002 tarihinde saat 13.00 sıralarında B… merkezde bu sanığa ait yazıhanede toplandıkları ve İ…’ın önerisiyle maktulü döverek korkutmayı ve bu sayede araziyi kendilerine satmaya ikna etmeyi kararlaştırdıkları, fikir birliğine vararak bu amaçla sopa temin ettikleri, saat 18.00 sıralarında buluşarak, maktule ait un fabrikasının önünde beklemeye başladıkları, saat 23.00 sıralarında maktul ve oğlunun birlikte fabrikadan çıkarak yakında bulunan evlerine gitmek için yürümeye başlamaları üzerine beklemekte oldukları köşeden çıkıp onlara yaklaşarak sopalarla önce maktulü sonra da babasını kurtarmak isteyen katılan-mağdur M…’i darp etmeye başladıkları, maktulün kendisini ve oğlunu korumak için üzerinde bulunan ruhsatlı tabancasını çekmesi üzerine, otopsideki bulgulardan da anlaşıldığı şekilde eline sopalarla vurarak tabancayı yere düşürdükleri ve sanıklardan M… T…’in maktülün elinden düşürdüğü tabancasını alarak maktule ateş edip onu öldürdüğü, bu sırada olay yerinden kaçarak fabrikaya sığınmaya çalışan katılan-mağdur M…’in arkasından da birden çok kere ateş edildiği ancak isabet almadığı, olay yeri yakınından otomobille geçmekte olan tanık komiser Ersin E… ve araç şoförü olan polis memuru Metin S…’ın müdahale etmeleri ve diğer kolluk güçlerini telsizle uyarmaları sonucunda olay yerinden kaçmaya çalışan sanıklardan A… ve F…’ın yakalandıkları, diğer sanıkların ise kaçtıkları, katılan-mağdur M… ile tanıkların anlatımları, sanık savunmaları ve tüm dosya kapsamından olayın oluşunun bu şekilde gerçekleştiği anlaşılmıştır.
Sanıkların eylemlerinde tasarlama bulunup bulunmadığı konusunda birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamamış ve işin görüşülmesi ikinci müzakereye kalmıştır.
2- 03.10.2006 tarihinde yapılan müzakerede;
A- Sanıkların eylemlerinde tasarlama bulunup bulunmadığı konusu irdelenmiş ve karara bağlanmıştır.
Kaynak İtalyan Ceza Yasası ile 765 sayılı Türk Ceza Yasasında tasarlama ( taammüd ) tarif edilmemiş, bazı suçlarda ağırlaştırıcı sebep kabul edilmiş ve tasarlamanın tanımı uygulamaya bırakılmıştır.
Ceza Genel Kurulu’nun ve Özel Dairelerin yerleşik kararlarında kabul edildiği üzere, tasarlama, ani kast türünün dışında kalmakta, düşünce kastına girmektedir. Hukuki niteliği öğretide tartışmalı ise de, Yargıtay’ı duraksamasız uygulamalarına göre, tasarlamadan bahsedilebilmesi için failin bir kimsenin yaşam hakkı veya vücut bütünlüğüne karşı eylemde bulunmaya sebatla ve koşulsuz olarak karar vermesi, düşünüp planladığı suçu işlemeden önce makul bir süre geçmesine ve ulaştığı ruhi sükunete rağmen bu kararından vazgeçmeyip, sebat ve ısrarla fiilini icraya başlaması belli ve kurgu dahilinde fiili icra etmesi gerekmektedir. Tasarlama halinde fail, anında karar verip fiili işlememekte, suç işleme kararı ile fiilin icrası arasında sükunetle düşünebilmeye yeterli bir süre geçmektedir. Fail, bu süre içerisinde suçu işleyip işlememe konusunda düşünmekte ve suçu işlemekten vazgeçmemektedir. Failin suçu işlemekten vazgeçmesi ve fakat bir başka nedenle ve bir başka ani kararla fiili işlemesinde tasarlamadan söz edilemez. Suç işleme kararının hangi düzeydeki eylem için ve ne zaman alındığı ve eylemin şarta bağlı olmayan bu kararlılıktan ne kadar zaman geçtikten sonra işlendiği mevcut kanıtlarla saptanmalı, suç kararıyla eylem arasında geçen zaman dilimi içerisinde ruhi sükunete ulaşılıp ulaşılamayacağı değerlendirme konusu edilmelidir.
Somut olay bu açıklamalar ışığında ele alındığında;
Yukarıda açıklanan olayın oluş şekli, sanıkların savunmaları, mağdurun ve tanıkların anlatımları nazara alındığında, sanıkların olay öncesinde maktulün gözünü korkutmak amacıyla dövmeyi planladıkları ve bu amaçla sopalar hazırlayarak olay yerine geldikleri anlaşılmaktadır. Otopside elde edilen bulgulara göre, maktulün başında üç adet düzensiz kesi bulunduğu, sağ elin orta ve yüzük parmaklarında künt travmaya bağlı kırıklar tespit edildiği ve olay yerinde yapılan incelemelerde C.savcısı ve kolluk görevlilerince elde edilen sopalar, sanıkların savunmalarını ve saptanan bu oluşu doğrulamaktadır. Gerek sanıkların savunmaları gerekse mağdurun anlatımları karşısında maktulün olay sırasında tabancasını çektiği ve sopalarla vurularak elinden tabancasının sanıklardan M… T… tarafından alınarak maktule ateş edildiği, maktulün kendi silahından çıkan mermi ile vurularak öldüğü konusunda kuşku bulunmamaktadır. Olay yerinde elde edilen silahın kullanılması ile öldürme eyleminin gerçekleştirilmesinde, maktulü döverek korkutmak amacında olan sanıklardan M… T…’in, olay sırasında ortaya çıkan yeni ve ani bir kastla eylemini öldürmeye dönüştürdüğü reddedilemeyecek düzeyde açıktır. Bu durumda önceden niyet edilen ve işlenmesine karar verilen bir öldürme eyleminin işlenmesi koşulu gerçekleşmemiştir.
Öte yandan sanıklar olay günü saat 13.00 sıralarında toplanarak, maktulün dövülerek gözünün korkutulması ve satışa razı olması için fikir birliğine varmış olup, suç işleme kararının verilmesinden suçun işlenmesi zamanına kadar aradan yaklaşık 10 saatlik bir süre geçmiştir. Suç kararının alınmasıyla eylem arasında geçen bu sürenin, soğukkanlı düşünme ve eylem kararından cayma için yeterli olmadığı, kaldı ki öldürme ön kararlılığını da taşımadığı anlaşılmaktadır.
O halde tasarlamanın varlığı için aranan koşulların somut olayda gerçekleşmediği nazara alındığında, sanıkların eylemlerini tasarlayarak işlediklerine ilişkin Yargıtay C.Başsavcılığı itirazı yerinde değildir.
Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının bu yönden reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyelerinden A.S. Ertosun ise bu konuda; “S… ilçesi Ç… köyündeki yaklaşık 4000 dönüm civarındaki arazi; değişik soyadlı, aralarında sanıkların da bulunduğu aynı aşirete mensup kişilere ait iken; 1000 dönümlük kısmının, 1982 yılında hissedarlardan Abdulkadir Azizoğlu tarafından, maktul H… G… ve ailesine satıldığı; bir süre bu araziyi G… ailesinin işlediği; 1992 yılından sonra bölgede faaliyetleri artan PKK terör örgütünün kendilerine para ödenmesi istemini kabul etmediklerinden, arazilerini 1996 yılına kadar ekemedikleri ve baskılardan yıldıklarından un fabrikalarının bulunduğu B…’a yerleşerek değişik kişilere icara verdikleri; bu arada sanıkların, daha önceden hissedarları oldukları sözü geçen araziyi, devamlı olarak kendi belirledikleri fiyattan satın almak isteklerini sürdürdükleri; maktul H… G… ve ailesinin gereken kolaylığı gösterip arazinin fiyatında indirim yapmalarına karşın, istenilen fiyatın yarısını verdiklerinden tarafların anlaşamadıkları; 2000 yılında da E… Eren ve iki ortağına, satış vaadi sözleşmesi ile Noter’de 1.200.000 DM’a sattıkları; araziyi yeni sahiplerinden alma girişimlerini sürdüren sanıkların bu çabaları da sonuçsuz kaldığından ve tapuda devir işlemlerine başlandığını öğrendiklerinden, maktul ve ailesine olan husumetlerinin artarak devam ettiği; olay günü saat 14.00 sıralarında sanıklardan İ… Eker’in bürosunda toplanarak gereken plânlamayı yaptıkları ve saat 18.30’dan itibaren maktul ve oğlunun fabrikadan çıkışını önceden hazırladıkları 60 cm. uzunluğundaki sağlam sopalar ve ele geçirilemeyen bir tabanca ile beklemeye başladıkları; saat 23.00 sıralarında fabrikadan çıkan maktul H… G… ve oğlu M… G…’e sopalarla saldırdıkları; kafasına aldığı darbelerle yere düşen ve sağ elinin orta iki parmağı kırılan H… G…’in, kendini korumak için üzerinde bulunan ruhsatlı tabancasını çekmek isterken, silahı elinden alan sanıklardan M… T… Becerikli tarafından sırtından vurularak öldürüldüğü; babasının öldüğünü gören mağdur-katılan M… G… kaçarken, M… T… Becerikli’nin maktulden aldığı tabanca ile arkasından beş el ateş ettiği, ancak isabet ettiremediği; mağdurun kaçtığını gören sanıklardan birinin Kürtçe olarak “M…, çocuk kaçıyor” diye bağırması üzerine, M…’un da ele geçirilemeyen tabancası ile 12 el ateş ettiği ancak vuramadığı, tüm dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Maktulü çok önceden öldürmeyi plânlayan ve suç işleme kararında ısrar ederek, olaydan yaklaşık dokuz saat önce toplanıp, altı buçuk saat önce de olay yerine önceden hazırladıkları sopa ve tabanca ile giderek soğukkanlılıkla suç işleyen sanıkların eylemleri tasarlayarak adam öldürme, tasarlayarak adam öldürmeye teşebbüs ve bu suçlara katılmak olduğundan, sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşlerine karşıyım” görüşüyle, diğer Kurul Üyeleri de bu görüşe katılarak karşı oy kullanmışlardır.
B- Sanıklar M… Becerikli, A… Becerikli ve F… Becerikli’nin, katılan-mağdur M… G…’e yönelik eylemlerinin adam öldürmeye kalkışma suçuna mı yoksa yaralama suçuna mı uyduğu konusundaki hukuki uyuşmazlık ele alınmıştır:
Bu sanıkların durumları ayrı ayrı değerlendirildiğinde;
a- Sanık M… Becerikli’nin eyleminin niteliği yönünden yapılan imcelemede;
Yukarıda açıklanan oluş şekli içerisinde sanık M…’un da diğer sanıklar ile fikir birliği içerisinde olduğu olay yerinde bulunduğu hususunda bir kuşku bulunmamaktadır. Ancak, hakkında yalan tanıklık suçundan verilen beraat kararı kesinleşen ve anlatımları hükme dayanak yapılan tanık M… Z… Ekici’nin, duruşmada 11.04.2002 tarihli oturumda sanık M…’u teşhis ederek, olay sırasında bu sanığın olay yerinin karşısında bulunan Atatürk parkının önünde aracında bulunduğunu ve olay yerinden kaçmaya çalışan katılan-mağdur M…’in fabrikaya doğru koştuğu sırada olay yerinde bulunanlardan birisinin “M… çocuk kaçıyor” şeklinde bağırmaları üzerine araçtan inerek mağdura doğru tabancayla birden fazla ateş ettiğini beyan etmesi, bu beyanının diğer tanıklardan Saadet Aksın’ın kolluk ve C.savcılığındaki, tanık Hasan Kasapoğlu’nun aşamalardaki anlatımları ile doğrulanmış olması nazara alındığında sanık M…’un, katılan-mağdur M…’e tabancayla ateş ettiği ancak isabet ettiremediği anlaşılmaktadır. Tanık Asım Kemeç’in anlatımlarına göre de bu atışların bir tanesinin başının yanından geçtiği ve böylece öldürücü bölgeler hedef gözetilerek atışların yapıldığı ve isabetin fabrika duvarına isabet ettiği görülmektedir.
Kaldı ki, kolluk görevlilerince Atatürk parkının önünde kaldırım içi ve ön tarafında 8 adet, orta refüjde 4 adet olmak üzere toplam 12 adet 9 mm çapında boş kovan elde edilmesi, C.savcısı tarafından 28.01.2002 tarihinde olay yerinde yapılan keşif sırasında fabrikanın duvarı üzerinde ve demir giriş kapısının üzerinde 2 adet, kapının bağlı olduğu beton sütun üzerinde bir adet mermi vuruş izi belirlenmiş olması, kapıdan 14 metre mesafede ve buna da 7 metre mesafede saptanan deliklerde iki adet mermi çekirdeği çıkartılarak elde edildiği, elde edilen boş kovanların ve mermi çekirdeklerinin, maktulün öldürülmesinde kullanılan silahtan başka bir silahtan atıldığının Adli Tıp Kurumu raporuyla belirlendiği gözetildiğinde tanık M… Z… Ekici’nin anlatımlarına uygun olarak, Atatürk parkı tarafından katılan-mağdura birden fazla kez ateş edildiği ve bu atışların hedef gözetilmek suretiyle yapıldığı kuşkuya yer vermeyecek şekilde saptanmış bulunmaktadır.
Bu bilgi ve belgeler bir arada değerlendirildiğinde;
Sanık M…’un, maktul ve katılan-mağdurun sopalarla dövülmesi esnasında olay yerinin karşısında bulunan Atatürk parkı önünde otomobilde beklediği ve katılan-mağdurun fabrikaya sığınmak için kaçmaya çalıştığı sırada diğer sanıkların uyarısıyla üzerinde bulunan ve ele geçirilemeyen tabanca ile katılan-mağdura doğru öldürücü bölgeleri hedef alarak toplam 12 el ateş ettiği, ancak isabet kaydedemediği anlaşılmaktadır. Sanık eylemini öldürmeye yönelik olarak gerçekleştirmiş, fakat elinde olmayan nedenlerle sonuç elde edememiştir. O halde sanığın saptanan bu eylemi, adam öldürmeye eksik kalkışma suçuna uymaktadır.
Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının sanık M… Becerikli yönünden bu değişik gerekçe ile kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılamayan dört Kurul Üyesi ise, Özel Daire kararında gösterilen gerekçeler isabetli olduğundan, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmesi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
b- Sanıklar A… ve F… Becerikli’nin eylemlerinin niteliklerinin belirlenmesi yönünden yapılan incelemede;
Birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından işin görüşülmesi ikinci müzakereye kalmıştır.
C- Sanık N… Eker’in yüklenen suçlardan cezalandırılmasına yeterli kanıt bulunup bulunmadığı konusundaki hukuki uyuşmazlığın incelenmesinde;
Birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından işin görüşülmesi ikinci müzakereye kalmıştır.
3- 10.10.2006 tarihinde yapılan müzakerede;
A- Sanıklar A… ve F… Becerikli’nin, katılan-mağdur M…’e yönelik eylemlerinin niteliklerinin belirlenmesi yönünden yapılan incelemede;
Yukarıda açıklanan oluş çerçevesinde, sanıkların, maktulün dövülerek gözünün korkutulması için fikir birliği içerisinde hareket ettikleri sabittir. Sanıklar olay öncesinde katılan-mağduru tanımamakta ve olay sırasında maktul ile birlikte fabrikadan çıkacağı konusunda bir bilgiye sahip bulunmamaktadır. Olayın başlangıcında ellerindeki sopalarla maktule vurmaya başladıkları, katılan-mağdurun babasını kurtarmak için olaya müdahale etmesi üzerine ona da sopalarla vurdukları açıktır. Bunun üzerine katılan-mağdur, olay yerinden kaçmaya başlamıştır. Arkasından sanıklar M… T… silahıyla ateş etmiş, yolun karşı tarafında bulunan sanık M… da tabanca ile birden fazla kez ateş etmek suretiyle eyleme katılmıştır.
Katılan-mağdur M… G… hakkında B… Devlet Hastanesince düzenlenen raporda, sağ kulağında şişlik ve cilt sıyrığı, sağ yanakta şişlik ve kızarıklık, başın arka kısmında ciltte kesi ve yumuşak dokuda lezyon, ayrıca künt darbe ile oluşmuş cilt sıyrıkları ve şişlik bulunduğu belirtilmiştir. Saptanan bulgular sanıkların sopalarla yaptığı darp eylemleri ile uyumludur.
Görüldüğü gibi en başından beri sanıkların iştirak iradeleri, maktulün dövülerek gözünün korkutulmasına yöneliktir. Yukarıda da açıklandığı üzere, olayın gelişimi içerisinde sanık M… T…’in yeni ve ani bir kastla maktulü öldürmesi ve kaçmakta olan katılan-mağdura da arkasından ateş etmesi, yine sanık M…’un da katılan-mağdura karşı taraftan ateş etmesinde, sanıklar A… ve F…’ın, iştirak iradesiyle hareket ettiklerinden söz edilebilmesi zorlaşmakta, her türlü kuşkudan uzak düzeyde kanıtlanmamaktadır. Bu sanıkların, daha önceden tanımadıkları ve olay yerinde olabileceğini dahi bilmedikleri katılan-mağdura yönelik eylemleri, olayın gelişim tarzı itibariyle onu sopalarla darp etmekten öteye gitmemiştir. O halde bu sanıkların, katılan-mağdura yönelik eylemlerinde öldürme kastı ile hareket etmedikleri kaçması üzerine diğer iki sanığın ani bir kararla ve öldürme amacıyla yaptıkları atışlara da yardım ve muavenet amaç ve niyetiyle hareket ettikleri sabit değildir. Bu itibarla sanıklar A… ve F…’ın, katılan-mağdura yönelik eylemlerinin yaralama suçuna uyduğuna ilişkin olarak Özel Dairece verilen karar dosya kapsamına uygun ve isabetlidir.
Bu nedenle Yargıtay C.Başsavcılığının, sanıklar A… ve F…’ın eylemlerinin tasarlayarak öldürmeye kalkışma suçuna uyduğuna ilişkin itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyelerinden A.S. Ertosun ise; “Suç tarihinde S…’ın Ç… köyünden B…’a gelerek saat l4.00’de sanıklardan İ… Eker’in bürosunda toplanan ve saat 18.30’da 60 cm uzunluğundaki sağlam sopalar ve ele geçirilemeyen bir tabanca ile diğer sanıklarla birlikte suç mahalline giderek olaya katılan sanıklar A… ve F… Becerikli’nin eylemleri, H… G…’in öldürülmesine fer’an iştirak ve M… G…’i öldürmeye eksik kalkışmaya fer’an iştirak niteliğinde olduğu, olayın gelişim ve oluşuna uygun kanıtlardan anlaşılmaktadır.
Bu bakımdan sayın çoğunluğun, sanıklar A… ve F… Becerikli’nin, mağdur M… G…’e yönelik eylemlerinin adiyen yaralama olduğu yolundaki görüşlerine karşıyım.” görüşüyle, diğer Kurul Üyeleri ise, bu görüşe katılarak haklı nedenlere dayanan Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
B- Sanık N… Eker’in yüklenen suçlardan cezalandırılmasına yeterli kanıt bulunup bulunmadığı konusundaki hukuki uyuşmazlığın incelenmesinde;
Sanık N…, Ç… köyünde ikamet etmekte olup diğer sanıkların mensubu olduğu Becerikli ailesinin akrabası ve birlikte maktule ait araziyi satın almak isteyen Eker ailesinin önderi konumundadır. Sanık hakkında, diğer sanıkları yüklenen suçları işlemeye azmettirmek suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.
Sanık N…’in olay yerinde bulunduğuna ilişkin yegane beyan yalnızca, hakkında yalan tanıklık suçundan verilen beraat kararı kesinleşen ve anlatımları hükme dayanak yapılan tanık M… Z… Ekici’nin, duruşmada 09.05.2002 tarihli oturumda ikinci kez alınan ifadesi sırasında bu sanığın da olay yerinde ve araç içerisinde beklemekte olduğuna ilişkin anlatımıdır. Bu anlatım dışında sanık N…’i suçlayan başkaca bir kanıt bulunmamaktadır. Tanık M… Z… Ekici, 11.04.2002 tarihli oturumda alınan ilk beyanında N…’in varlığından söz etmemiş, 19.05.2002 günlü oturumda ikinci kez ifadesi alınırken anlatımlarını genişleterek o sırada duruşmada hazır bulunan sanık N…’i teşhis ettiğini, sanık M…’un indiği arabanın arka koltuğunda oturmakta olduğunu ve olay sırasında araçtan inmediğini belirtmiştir. Tanığın, sonradan geliştirdiği işbu suçlayıcı ifadesi başka bir tanık anlatımı ile doğrulanmamış, somut bir başka kanıt ile de desteklenmemiştir. Bu nedenle beyanın samimiyeti ve gerçeği ifade etme olasılığı kuşkulu kalmaktadır. Bu hal karşısında, sanık N…’in, diğer sanıkların eylemlerine katıldığına ilişkin, cezalandırılmasına yeterli her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı kanıt bulunmadığının kabulünde zorunluluk vardır. O halde, bu sanığın beraatına karar verilmesi gerektiğine ilişkin Özel Dairece verilen bozma kararı dosya kapsamına ve kuşkunun sanık yararına yorumlanacağı ilkesine uygun ve isabetlidir.
Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığının sanık N… Eker’ini diğer sanıkların eylemlerine katıldığı ve cezalandırılması gerektiğine ilişkin itiraz nedeninin de reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyeleri ise, tanık M… Z… Ekici’nin anlatımları karşısında olay yerinde bulunduğu anlaşılan sanık N…’in, diğer sanıkları eylemlerine fer’an katıldığı ve Yargıtay C.Başsavcılığının itirazının bu sanık yönünden kabulüne karar verilmesi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
C- İncelenen dosya içeriğine göre;
Yerel Mahkemece sanıkların eylemlerinin niteliği ve meydana gelen sonuç değerlendirilmek suretiyle cezalandırılmasına karar verilen sanıklar hakkında, takdiren ve teşdiden üst sınırdan ceza tayin edilmesi Özel Dairece isabetli görülmüştür. Ceza Genel Kurulunca yapılan incelemede de Yerel Mahkemenin bu takdiri ve uygulaması yasaya uygun görülerek benimsenmiştir.
Ancak;
Yerel Mahkeme kararında katılanlar lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, katılanlar vekili lehine vekalet ücretine hükmedilmesi, ayrıca karar başlığında suç tarihinin 2002 yılı yerine yanlış olarak 2001 yılı olarak gösterilmesi de yasaya aykırı görülmüştür. Özel Dairece bu hususların bozma konusu yapılmamış olduğu nazara alınarak, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının bu değişik gerekçe ile de kabulüne de karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının;
a- Sanık M… T… Becerikli’nin, katılan mağdur M… G…’e yönelik eyleminin tasarlayarak adam öldürmeye kalkışma suçuna uyduğuna ilişkin bölümünün; Yerel Mahkemece C.savcısından esas hakkındaki mütalaanın sorulmaması nedeniyle Özel Dairece belirlenen usul hatasının isabetli oluşu nedeniyle REDDİNE, 26.09.2006 tarihinde yapılan birinci müzakerede oybirliğiyle,
b- Sanıkların eylemlerini tasarlayarak gerçekleştirdiklerine ilişkin bölümünün REDDİNE, 26.09.2006 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 03.10.2006 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla,
c- Sanık M… Becerikli’nin, katılan-mağdur M… G…’e yönelik eyleminin hangi suç niteliğine uyduğuna ilişkin bölümünün; eylemin adam öldürmeye kalkışma olduğu değişik gerekçesi ile KABULÜNE, 03.10.2006 tarihinde yapılan birinci müzakerede oyçokluğuyla,
d- Sanıklar A… Becerikli ve F… Becerikli’nin, katılan-mağdur M… G…’e yönelik eylemlerinin adam öldürmeye kalkışma suçuna uyduğuna ilişkin bölümünün anılan eylemin yaralama olduğu kabulüyle REDDİNE, 03.10.2006 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 10.10.2006 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla,
e- Sanık N… Eker’in, diğer sanıkların eylemlerine katıldığı ve cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiğine ilişkin bölümünün REDDİNE, 03.10.2006 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 10.10.2006 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla,
f- Yerel Mahkeme kararında katılanlar lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, katılanlar vekili lehine vekalet ücretine hükmedilmesi, ayrıca karar başlığında suç tarihinin 2002 yılı yerine yanlış olarak 2001 yılı olarak gösterilmesi de yasaya aykırı görüldüğünden, bu yönden de değişik ve ilave gerekçe ile KABULÜNE, 10.10.2006 tarihinde yapılan birinci müzakerede oybirliğiyle,
2- Kabul edilen itiraz nedenleri nazara alınarak, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 29.12.2005 gün ve 3475-4946 sayılı kararının, 1/b bölümünde yer alan sanık M… Becerikli’ye ilişkin ibarenin, bu sanığın katılan mağdura yönelik eyleminin öldürmeye kalkışmak olduğunun kabulü nedeniyle KARARDAN ÇIKARTILMASINA,
3- Ç… Ağır Ceza Mahkemesinin 10.03.2004 gün ve 10-23 sayılı kararının, Yargıtay 1. Ceza Dairesince saptanan bozma nedenleri dışında;
a- Katılanlar lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, katılanlar vekili lehine vekalet ücretine hükmedilmesi,
b- Karar başlığında suç tarihinin 2002 yılı yerine yanlış olarak 2001 yılı olarak gösterilmesi,
İsabetsizlik görülerek BOZULMASINA, bu nedenlerin de Yargıtay 1. Ceza Dairesinin bozma nedenlerine EKLENMESİNE,
3- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine karar verildi.
T.C.
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
E. 2008/4013
K. 2008/6218
T. 23.7.2008
• LEHE KANUN UYGULAMASI ( Teşebbüs ve Tahrik Hükümleri Nedeniyle Takdir Hakkının Kullanılması Söz Konusu Olduğundan Sanık da Hazır Edilip Duruşmalı İnceleme Yapılarak Hüküm Kurulması Gerektiği )
• ADAM ÖLDÜRMEYE TAM DERECEDE TEŞEBBÜS ( Lehe Olan Yasanın Belirlenmesi Ve Uygulanması Sırasında Teşebbüs ve Tahrik Hükümleri Nedeniyle Takdir Hakkının Kullanılması Söz Konusu Olduğundan Sanık da Hazır Edilip Duruşmalı İnceleme Yapılması Gerektiği )
• DURUŞMALI İNCELEME ( Adam Öldürmeye Teşebbüs – Lehe Olan Yasanın Belirlenmesi ve Uygulanması Sırasında Teşebbüs ve Tahrik Hükümleri Nedeniyle Takdir Hakkının Kullanılması Söz Konusu Olduğundan Sanık da Hazır Edilerek Yapılması Gerektiği )
• TEŞEBBÜS VE TAHRİK HÜKÜMLERİ ( Lehe Olan Yasanın Belirlenmesi ve Uygulanması Sırasında Bu Hükümler Nedeniyle Takdir Hakkının Kullanılması Söz Konusu Olduğundan Sanık da Hazır Edilerek Duruşmalı İnceleme Yapılması Gerektiği )
5237/m.7
5252/m.9
5271/m.196/2
ÖZET : 765 Sayılı Türk Ceza Yasası uygulanarak verilmiş ve kesinleşmiş olan hükmün, 5237 Sayılı Türk Ceza Yasası’nın 7/2 ve 5252 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9. maddesi gereğince yeniden ele alınıp, lehe olan yasanın belirlenmesi ve uygulanması sırasında; teşebbüs ve tahrik hükümleri nedeniyle takdir hakkının kullanılması söz konusu olduğundan, sanık da hazır edilip, duruşmalı inceleme yapılarak hüküm kurulması gerekir.
DAVA : Adam öldürmeye tam derecede teşebbüs, yaralama ve izinsiz silah taşımak suçlarından Cahit Can hakkında verilen hüküm Dairemizce onanarak kesinleşmiş olup 01.06.2005 tarihinde 5237 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesi nedeniyle duruşma açılmaksızın TCK.nun 448, 62, 51/1, 59, 456/2, 457/1, 51/1, 59, 6136 sayılı Kanunun 13/1, 59. maddeleri gereğince hükümlülüğüne dair ( ORDU ) Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 18.10.2007 gün ve 143/266 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi hükümlü tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle, incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : 1- Sanık hakkında duruşma açılmadan dosya üzerinden karar verildiği anlaşılmakla, sanığın duruşmada hazır edilmeyerek CMK.nun 196/2. maddesine aykırı davranıldığına ilişkin tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.
2- 765 Sayılı Türk Ceza Yasası uygulanarak verilmiş ve kesinleşmiş olan hükmün, 5237 Sayılı Türk Ceza Yasası’nın 7/2 ve 5252 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9. maddesi gereğince yeniden ele alınıp, lehe olan yasanın belirlenmesi ve uygulanması sırasında; teşebbüs ve tahrik hükümleri nedeniyle takdir hakkının kullanılması söz konusu olduğundan, sanık da hazır edilip, duruşmalı inceleme yapılarak hüküm kurulması gerekirken, duruşma yapılmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi,
SONUÇ : Usule aykırı olup, hükümlünün temyiz itirazlarının bu itibarla kabulüyle hükümlerin sair cihetleri incelenmeksizin tebliğnamedeki düşünce gibi ( BOZULMASINA ), 23.07.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
E. 2010/5221
K. 2011/3535
T. 31.5.2011
• ADAM ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS ( 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenmiş ve Ağır Hapis Cezası Öngörülen Suçlarda Henüz Takibata Geçilmemiş Olanlar İçin Yargılama Yapıldığında Sonunda Şartla Salıverilme Hükümlerinin Uygulanacağı – Cezanın Ertelenemeyeceği )
• CEZANIN ERTELENMESİ ( 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenmiş ve Ağır Hapis Cezası Öngörülen Suçlarda Henüz Takibata Geçilmemiş Olanlar İçin Yargılama Yapıldığında Sonunda Şartla Salıverilme Hükümlerinin Uygulanacağı – Cezanın Ertelenemeyeceği )
• ŞARTLA SALIVERİLME ( Adam Öldürmeye Teşebbüs – 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenmiş ve Ağır Hapis Cezası Öngörülen Suçlarda Henüz Takibata Geçilmemiş Olanlar İçin Yargılama Yapıldığında Sonunda Şartla Salıverilme Hükümlerinin Uygulanacağı )
5237/m. 35, 81
4616/m.1
765/m.448
ÖZET : Adam öldürmeye teşebbüs suçunda; ağır hapis cezasının infazı sırasında talep üzerine 4616 Sayılı Kanunun 1/4. maddesi uyarınca cezanın ertelenmesine karar verilip verilemeyeceğine ilişkindir. 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş ve ilgili kanun maddesinde ölüm, müebbet ağır hapis ve üst sınırı on yılı aşan şahsi hürriyeti bağlayıcı ceza öngörülen suçlardan dolayı haklarında henüz takibata geçilmemiş veya hazırlık soruşturmasına girişilmiş olmakla beraber dava açılmamış olan sanıkların yargılamaları yapılır. Yapılan yargılama sonunda mahkumiyetine karar verilenlere de hükmün kesinleşmesinden sonra bu maddedeki şartla salıverilme hükümleri uygulanacağı şeklindeki düzenleme dikkate alınarak cezanın ertelenmesine ilişkin kararın bozulması gerekir.
DAVA : Adam öldürmeye teşebbüs suçundan sanık G. D.’ın, 765 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 448, 62, 51/1, 59. maddeleri gereğince 10 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına dair, Bitlis Ağır Ceza Mahkemesi’nin 26.9.2000 tarihli ve 1999/47, 2000/82 Sayılı kararının infazı aşamasında vuku bulan talep üzerine, 4616 Sayılı 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen suçlardan dolayı şartla salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun’un 1/4. maddesi uyarınca kamu davasının 5 yıl süre ile ertelenmesine ilişkin, aynı Mahkemenin 13.8.2001 tarihli ve 2001/240-194 Sayılı ek kararını kapsayan dosya incelendi.
Dosya kapsamına göre; 22.12.2000 tarihinde yürürlüğe giren 4616 Sayılı Kanun’un 1/3. maddesinde yer alan “23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş ve ilgili Kanun maddesinde ölüm, müebbet ağır hapis ve üst sınırı on yılı aşan şahsi hürriyeti bağlayıcı ceza öngörülen suçlardan dolayı haklarında henüz takibata geçilmemiş veya hazırlık soruşturmasına girişilmiş olmakla beraber dava açılmamış olan sanıkların yargılamaları yapılır. Yapılan yargılama sonunda mahkumiyetine karar verilenlere de hükümün kesinleşmesinden sonra bu maddedeki şartla salıverilme hükümleri uygulanır.” şeklindeki düzenleme nazara alındığında, somut olayda, suç tarihinin 31.7.1995 olup 10 yıl ağır hapis cezasına hükmolunması karşısında, 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş ve ilgili kanun maddesinde üst sınırı on yılı aşan şahsi hürriyeti bağlayıcı ceza öngören suçlarda hükümün kesinleşmesinden sonra şartla salıvermeye ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiği, kamu davasının ertelenmesine karar verilemeyeceği gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden söz edilerek, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 31.8.2010 tarih ve 2010/10365/53638 Sayılı istemlerine dayanılarak anılan kararın 5271 Sayılı C.M.K.nun 309.maddesi gereğince kanun yararına bozulmasına ilişkin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 22.9.2010 tarih ve 2010/216818 Sayılı tebliğnamesine bağlı dosyası Dairemize gönderilmekle okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : I- Olay:
Hükümlü G. D.’ın adam öldürmeye teşebbüs suçundan Bitlis Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanarak mahkemenin 26.9.2000 tarih ve 1999/47 esas, 2000/82 karar sayılı kararı ile 765 Sayılı T.C.K.nun 448, 62, 51/1, 59. maddeleri uyarınca 10 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırıldığı, bu kararın Yargıtay’dan geçerek kesinleştiği, bu kararın infazı aşamasında talep üzerine, aynı Mahkemenin 13.8.2001 tarih ve 2001/240-194 Sayılı EK KARARI ile 4616 Sayılı Kanunun 1/4. maddesi uygulanmak suretiyle cezanın 5 yıl süre ile ertelenmesine karar verildiği, 5 yıllık sürenin geçmesi üzerine de aynı mahkemenin 15.1.2007 tarih ve 2001/93 esas 2001/141 karar sayılı ek kararı ile gerek adam öldürmeye teşebbüs, gerekse etkili eylem ve 6136 Sayılı Yasaya Muhalefet suçları yönünden 4758 Sayılı Kanunun geçici 1. maddesi uyarınca kamu davasının ortadan kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
II- Kanun yararına bozma istemine ilişkin uyuşmazlığın kapsamı:
Adam öldürmeye teşebbüs suçundan Bitlis Ağır Ceza Mahkemesi’nin 26.09.2000 tarih ve 1999/47 esas, 2000/82 karar sayılı kararı ile 765 Sayılı T.C.K.nun 448, 62, 51/1, 59. Maddeleri uygulanarak verilen ve Yargıtay’dan geçerek kesinleşen 10 yıl ağır hapis cezasının infazı sırasında talep üzerine 4616 Sayılı Kanunun 1/4. maddesi uyarınca cezanın ertelenmesine karar verilip verilemeyeceğine ilişkindir.
III- Hukuksal Değerlendirme:
22.12.2000 tarihinde yürürlüğe giren 4616 Sayılı Kanunun 1/3. maddesinde yer alan “23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş ve ilgili kanun maddesinde ölüm, müebbet ağır hapis ve üst sınırı on yılı aşan şahsi hürriyeti bağlayıcı ceza öngörülen suçlardan dolayı haklarında henüz takibata geçilmemiş veya hazırlık soruşturmasına girişilmiş olmakla beraber dava açılmamış olan sanıkların yargılamaları yapılır. Yapılan yargılama sonunda mahkumiyetine karar verilenlere de hükümün kesinleşmesinden sonra bu maddedeki şartla salıverilme hükümleri uygulanır” şeklindeki düzenleme nazara alındığında; somut olayda, suç tarihi 31.07.1995 olup, adam öldürmeye teşebbüs suçundan 10 yıl ağır hapis cezasına hükmolunması ve hükümün kesinleşmesi karşısında, 4616 Sayılı Kanun hükümlerine göre şartla salıvermeye ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiği gözetilmeksizin hükümlü hakkındaki cezanın ertelenmesine karar verilmesinde isabet görülmediğinden, Bitlis Ağır Ceza Mahkemesi’nin 13.08.2001 tarih 2001/240 esas, 2001/194 karar sayılı Ek Kararının bozulmasına karar verilmesi gerektiği, bu kararla bağlantılı olan aynı mahkemenin 15.01.2007 tarihli 2001/93 esas, 2001/41 karar sayılı kamu davasının ortadan kaldırılmasına ilişkin kararının “öldürmeye teşebbüs suçu” ile ilgili kısmının hukuki değerden yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istemi yerinde görüldüğünden, Bitlis Ağır Ceza Mahkemesi’nin 13.8.2001 tarih ve 2001/240 esas, 2001/194 karar sayılı EK KARARININ 5271 Sayılı C.M.K.nun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, diğer işlemlerin yapılabilmesi için Dosyanın mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 31.05.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
E. 2009/3285
K. 2009/4808
T. 16.7.2009
• ADAM ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS ( Açıkça Lehe Olduğu Anlaşılan 5237 S. Kanun Uyarınca Hüküm Kurulduktan Sonra Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de Benimsenen Kararına Göre Uyarlama Yargılamasında ve İçtima Hükümlerinin Uygulanmasında Kazanılmış Hak Olmayacağı )
• LEHE KANUN UYGULAMASI ( Adam Öldürmeye Teşebbüs – 5237 S. Kanun Uyarınca Hüküm Kurulduktan Sonra Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de Benimsenen Kararına Göre Uyarlama Yargılamasında ve İçtima Hükümlerinin Uygulanmasında Kazanılmış Hak Olmayacağı )
• UYARLAMA YARGILAMASI ( Adam Öldürmeye Teşebbüs – 5237 S. Kanun Uyarınca Hüküm Kurulduktan Sonra Uyarlama Yargılamasında ve İçtima Hükümlerinin Uygulanmasında Kazanılmış Hak Olmayacağı )
• KAZANILMIŞ HAK ( Açıkça Lehe Olduğu Anlaşılan 5237 S. Kanun Uyarınca Hüküm Kurulduktan Sonra Uyarlama Yargılamasında ve İçtima Hükümlerinin Uygulanmasında Kazanılmış Hak Olmayacağı )
765/m.70,71/2,450/5
5237/m.35,81
ÖZET : Uyarlamaya tabi kesinleşen kararda hükümlülerin maktulleri aynı saik altında öldürmek ve mağdur-katılanı da da öldürmeye teşebbüs suçundan 765 sayılı TCK.nun 70. maddesi yollamasıyla aynı Kanunun 450/5, 59, 31, 33. maddeleri gereğince müebbet ağır hapis cezasıyla mahkum edildikleri, bu eylemler için 5237 sayılı Kanun lehe kabul edilmesi karşısında mağdur-katılana karşı öldürmeye teşebbüs suçundan açıkça lehe olduğu anlaşılan 5237 sayılı Kanunun 81, 35, 62. maddeleri uyarınca hüküm kurulduktan sonra Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen kararına göre uyarlama yargılamasında ve içtima hükümlerinin uygulanmasında kazanılmış hak olmayacağı dikkate alınarak her iki maktule yönelik ayrı ayrı verilen 25’er yıl hapis cezasının, 765 sayılı TCK.nun 71/2. maddesi uyarınca tüm cezaların müebbet hapis olarak içtimasına, hükmedilmesi gerekir.
DAVA : Adam öldürmek suçundan Bekir T. ve Osman T. haklarında verilen hüküm Dairemizce onanarak kesinleşmiş olup 01.06.2005 tarihinde 5237 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesi nedeniyle yeniden duruşma açılarak TCK.nun 81, 62, 53. maddeleri gereğince hükümlülüklerine dair ( ESKİŞEHİR ) Birinci Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 31/10/2008 gün ve 220/456 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi hükümlüler müdafii tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C. Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : Hükümlüler Bekir ve Osman T. hakkında 6136 sayılı Kanuna Muhalefet suçundan verilen 13/07/2000 tarihli mahkumiyet kararının, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 20/02/2001 tarih ve 214-643 sayılı ilamıyla 4616 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinden bahisle bozulduğu, mahkemesince 01/05/2001 tarihli kararla 4616 sayılı Kanunun 1/4. maddesi gereğince davanın kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine dair verdiği kararın itiraz merciince reddedilmesi üzerine 14/08/2001 tarihinde kesinleştiği, nihayet mahkemece 13/07/2005 tarihli ek kararla 765 sayılı TCK.nun 102/4. maddesi gereğince davanın zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırıldığı ve bu karara karşı yasa yoluna gidilmeden kesinleştiği anlaşılmakla, bu suçlardan kurulan hükümlerin yok hükmünde olduğu gözetilerek adam öldürme suçlarına hasren yapılan temyiz incelemesinde;
Hükümlüler Bekir T. ve Osman T. hakkında 765 sayılı TCK.nun 79, 450/5, 59. maddeleri gereğince kurulup, Yargıtay 1. Ceza Dairesince ONANMAK suretiyle kesinleşen hükümden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK.nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddesi uyarınca duruşma açılarak yapılan uyarlama sonucu verilen kararın temyiz üzerine, bozmaya uyulup yeniden duruşma açılarak kurulan hükümde, bozma nedenleri dışında isabetsizlik görülmediğinden, hükümlüler müdafiilerinin sübuta, lehe Yasanın uygulanmadığına vesaireye yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle;
1- Uyarlamaya tabi kesinleşen kararda hükümlülerin maktuller Halil İbrahim Kara ve Mehmet Kara’yı aynı saik altında öldürmek ve mağdur-katılan Tevfik Kara’yı da öldürmeye teşebbüs suçundan 765 sayılı TCK.nun 70. maddesi yollamasıyla aynı Kanunun 450/5, 59, 31, 33. maddeleri gereğince müebbet ağır hapis cezasıyla mahkum edildikleri, bu eylemler için 5237 sayılı Kanun lehe kabul edilmesi karşısında mağdur-katılan Tevfik’e karşı öldürmeye teşebbüs suçundan açıkça lehe olduğu anlaşılan 5237 sayılı Kanunun 81, 35, 62. maddeleri uyarınca hüküm kurulduktan sonra Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 20/06/2006 gün ve 2006/10-124/165 sayılı kararına göre uyarlama yargılamasında ve içtima hükümlerinin uygulanmasında kazanılmış hak olmayacağı dikkate alınarak her iki maktule yönelik ayrı ayrı verilen 25’er yıl hapis cezasının, 765 sayılı TCK.nun 71/2. maddesi uyarınca tüm cezaların müebbet hapis olarak içtimasına, hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi,
2- Kabule göre de, 765 sayılı TCK.nun 71/2. maddesinin açık hükmüne aykırı olarak 36 yıl hapis olarak hükmedilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, hükümlüler müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin tebliğnamedeki düşünce gibi BOZULMASINA, 16.07.2009 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2009/1-141
K. 2009/229
T. 13.10.2009
• TEŞEBBÜS ( İşlenmesi Kast Edilen Suç Açısından Elverişli Bulunan Araçlarla İcra Hareketlerine Başlanması Ancak Elde Olmayan Nedenlerle Hareketlerin Tamamlanamamış veya Neticeye Ulaşılamamış Olması Gerektiği )
• ADAM ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS ( Teşebbüste Aranan Kast İcrasına Başlanmış Cürmü Teşebbüs Aşamasında Bırakma Kastı Olmayıp Söz Konusu Suçu Tamamlamaya Yönelen Kast Olduğu )
• HAKSIZ TAHRİK ( Ceza Sorumluluğunu Azaltan Nedenlerden Biri Olduğu – Suçun Haksız Tahrikin Etkisi Altında İşlenmesi Halinde Verilecek Cezanın Dörtte Birinden Dörtte Üçüne Kadar İndirim Yapılabileceği )
• KAST UNSURU ( Teşebbüste Aranan Kast İcrasına Başlanmış Cürmü Teşebbüs Aşamasında Bırakma Kastı Olmayıp Söz Konusu Suçu Tamamlamaya Yönelen Kast Olduğu )
5237/m.29, 35, 81
ÖZET : Sanık, kasten adam öldürmeye teşebbüs suçundan yargılanmıştır. Uyuşmazlık, haksız tahrik düzeyinin belirlenmesi noktasında toplanmaktadır. Yeni TCK’da eksik teşebbüs tam teşebbüs ayırımı kaldırılmıştır. Bu durumda teşebbüsten söz edilebilmesi için işlenmesi kast edilen suç açısından elverişli bulunan araçlarla icra hareketlerine başlanması, ancak elde olmayan nedenlerle hareketlerin tamamlanamamış veya neticeye ulaşılamamış olması gerekmektedir. Teşebbüste aranan kast, icrasına başlanmış cürmü teşebbüs aşamasında bırakma kastı olmayıp söz konusu suçu tamamlamaya yönelen kasttır. Eylemin kasten öldürmeye teşebbüs mü yoksa kasten yaralama mı sayılacağının tespiti sırasında; suçun nedeni, kullanılan aletin cinsi, kullanış şekli, isabet alınan bölge, darbe adedi ve şiddeti, failin suçtan önceki ve sonraki hareketleri, hedef seçme olanağı olup olmadığı, failin fiiline kendiliğinden son verip vermediği gibi ölçütler dikkate alınmalıdır.
Öte yandan haksız tahrik hali ceza sorumluluğunu azaltan nedenlerden biridir. Suçun haksız tahrikin etkisi altında işlenmesi halinde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadar indirim yapılabilir. Koşulları oluşmadığı halde en üst oranda indirim yapılması suretiyle eksik ceza tayin edilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
DAVA : Kasten öldürmeye teşebbüs suçundan sanık Nazmi’nin 5237 sayılı TCY’nın 81/1, 35, 29, 31/3 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hakkında aynı yasanın 51 ve 53. maddelerinin uygulanmasına yer olmadığına ilişkin, İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce oyçokluğuyla verilen 07.05.2007 gün ve 116-158 sayılı hüküm, sanık Nazmi müdafii ile katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nce 25.02.2008 gün ve 8259-1313 sayı ile;
“…
B ) Sanık Nazmi hakkında kurulan hükümle ilgili olarak;
a ) Bir yıl kadar önce mağdurun sanığın nişanlısına yönelik sarkıntılıktan ibaret haksız tahrik nedeniyle 5237 sayılı TCK’nun 29. maddesi uyarınca yapılacak indirimin makul oranda olması gerekirken yazılı şekilde azami oranda yapılması,
b ) Kabule göre; çocuk sayılan sanığa verilen cezanın miktarı nazara alınarak 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 23 ve 24. maddelerinin uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışılmaması…” isabetsizliklerinden bozulmuş,
İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi ise 22.12.2008 gün ve 128-436 sayı ile;
“… sanık Nazmi hakkında olay tarihinde 15-18 yaşı içinde bulunması nedeniyle yürürlükte bulunan 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun değişiklik önceki 23. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılması, verilecek ceza miktarına göre mümkün ise de mahkememizce sanık hakkında dosya kapsamına edinilen kanaate ve geçmiş hale göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması talebi uygun bulunmamış ve uygulanmamıştır. 5395 Sayılı Yasanın 24. maddesi gereğince verilecek ceza açısından uzlaşma mümkün ise de yaptırılan uzlaşma işlemlerinde sanık ve mağdurun uzlaşmaları sağlanamamış olduğundan uzlaşma hükümlerine göre karar verilmemiştir…” şeklinde ilave yapılmak suretiyle,
“… hükmün sair kısımlarına direnilmesine, ertelemeye yer olmadığına, sanığın suç tarihinde çocuk olması ve suçun yasal cezasına göre 5395 Sayılı Yasanın 24. maddesine göre uzlaşma sağlanamadığından bu konuda herhangi bir karar verilmesine yer olmadığına, 5395 Sayılı Yasanın 23. maddesinde değişiklikten önceki halinde 3 yıla kadar hapis cezasını gerektiren suçlarla ilgili olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması mümkün ise de dosya kapsamına, olayın oluş şekline ve sanık hakkında edinilen kanaate göre sanık hakkındaki açılan dava ile ilgili olarak 5395 Sayılı Yasanın değişiklikten önceki 23. maddesi ve 5271 Sayılı Yasanın 5728 Sayılı Yasa ile değişik 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılması halinde bir daha suç işlemeyeceği kanısına varılmadığından hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına, bu konudaki taleplerin reddine…” karar vermek suretiyle, önceki hükümdeki gerekçelerle haksız tahrik yönünden direnmeye karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık Nazmi müdafii ile katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “bozma” istekli 03.06.2009 gün ve 128291 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığı’na gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulu’nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : İnceleme, sanık Nazmi hakkındaki hükme hasren yapılmıştır.
Bir yıl önceki husumete dayalı olarak ortaya çıkan tartışmada, sanık Nazmi tarafından mağdur Cengiz’in sol hemitoraks arka ve batın bölgelerine birer bıçak darbesi vurulmasından ibaret olan eylem; yerel mahkeme tarafından en ağır düzeyde haksız tahrikin etkisiyle gerçekleştirilen, özel dairece ise, daha hafif düzeyde haksız tahrikin etkisiyle işlenmiş olan kasten öldürmeye teşebbüs suçu olarak nitelendirildiğinden, özel daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık haksız tahrik düzeyinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Nazmi ile Cengiz arasında, Cengiz’in olaydan bir yıl önce Nazmi’nin nişanlısı olan Naile’ye sarkıntılık etmiş olması nedeniyle meydana gelmiş ve Naile tarafından doğrulanmakla birlikte, mağdur Cengiz tarafından yalanlanan ve ayrıntıları da tespit edilemeyen bir olayın yaşandığı,
Taksici tanık Gürol’un da ifade ettiği üzere, olay günü olan 05.05.1999 tarihinde sabah saat 07.15 sıralarında, sanık Nazmi’nin yanında arkadaşı Atilla da olduğu halde, Yeşilyurt’tan bindiği taksi ile Hatay semtine gelerek, okula gitmekte olan mağdur Cengiz’i bulduğu,
Karşılaşma anında her iki taraf arasında çıkan tartışma ve kavga sırasında, bıçak kullanan sanık Nazmi’nin; mağdur Cengiz’i birisi sol hemitoraks arka taraftan toraksa nafiz, diğeri ise sağ üst kadrandan batına nafiz olacak ve her ikisi de ayrı ayrı hayati tehlike geçirterek 25 gün iş ve güçten bırakacak şekilde yaraladığı, önce bir sandalye ile daha sonra da yumruklarıyla saldırdığı ifade edilen mağdur Cengiz’in ise, hem sanık Nazmi’yi, hem de sanığın arkadaşı Atilla’yı basit şekilde yaraladığı, anlaşılmaktadır.
Bu saptamalar karşısında, sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu mu, yoksa kasten öldürmeye teşebbüs suçunu mu oluşturduğu, açıklığa kavuşturulması gereken ilk husustur.
765 sayılı TCY’nda eksik teşebbüs – tam teşebbüs ayrımına yer verilmiş ve Yasanın 61. maddesinde eksik teşebbüs “Bir kimse işlemeyi kasdeylediği bir cürmü vesaiti mahsusa ile icraya başlayıp da ihtiyarında olmayan esbabı maniadan dolayı o cürmün husulüne muktazi fiilleri ikmal edememiş ise…”‘, 62. maddesinde de tam teşebbüs, “Bir kimse işlemeyi kasdettiği cürmün icrasına taalluk eden bütün fiilleri bitirmiş, fakat ihtiyarında olmayan bir sebepten dolayı o cürüm meydana gelmemiş ise…” biçiminde tanımlanmıştır. 5237 sayılı TCY’nda ise bu ayrıma son verilmiş ve teşebbüs yasanın 35. maddesinde; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” şeklinde tarif edilmiştir.
Şu durumda, bir suça teşebbüsten bahsedilebilmesi için işlenmesi kast edilen suç açısından elverişli bulunan araçlarla icra hareketlerine başlanması, ancak elde olmayan nedenlerle hareketlerin tamamlanamamış veya neticeye ulaşılamamış olması gerekmektedir.
Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili değerlendirme yapılabilmesi failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir. Buna sübjektif unsur denir. Failin gerçekleştirdiği davranış ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini saptayabilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçta da, işlenmek istenen suç tipindeki bütün unsurlar failce bilinmelidir. ( İçel, Suç Teorisi, Prof Dr. Kayılıan İçel, Prof. Dr. Füsun Sokullu-Akıncı, Doç. Dr. İzzet Özgenç, Doç. Dr. Adem Sözüer, Doç. Dr. Fatih S. Mahmutoğlu, Doç. Dr. Yener Ünver, s. 315. ). Bu husus, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 04.06.1990 gün ve 101-156 sayılı kararında da, “Teşebbüste aranan kast, icrasına başlanmış cürmü teşebbüs aşamasında bırakma kastı olmayıp, söz konusu suçu tamamlamaya yönelmiş kasttır” şeklinde açıklanmıştır.
Dolayısıyla çözülmesi gereken konu, sanığın kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğuna ilişkindir.
Kast insanın iç dünyası ile ilgili bir kavram olup kastın açıkça ifade edilmediği durumlarda iç dünyaya ait bu olgunun dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak belirlenmesi yoluna gidilmektedir.
İlkeleri, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 31.03.1986/8-153; 21.05.1984/388-178; 12.12.2000/245-250; 28.03.2000/42-56; 22.05.2001/100-108; 24.06.2003/ 149-196; 08.07.2003 196-212; 30.09.2003/226-229 ve 31.03.2009/248-82 gün ve sayılı kararlarında açıklandığı üzere, bir eylemin kasten öldürmeye teşebbüs mü, yoksa kasten yaralama mı sayılacağının belirlenmesi sırasında; suç nedeni, kullanılan aletin cinsi, kullanılış şekli, isabet alınan bölge, darbe adedi ve şiddeti, failin suçtan önceki ve sonraki davranışları, aradaki husumet, hedef seçme olanağının bulunup bulunmadığı, mağdurdaki yaraların yerleri ve nitelikleri, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütlere başvurulmaktadır.
Kastın belirlenmesi açısından her bir olayda kullanılması gereken ölçütler farklılık gösterebileceğinden, tüm bu olguların olaysal olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
İnceleme konusu somut olayda;
Bir yıl önce yaşanan olayın etkisinde kalan sanık Nazmi’nin, olay günü yanına arkadaşı Atilla’yı da alarak, taksi ile mağdurun okula gidiş saatinde geçeceği güzergaha geldiği, mağdurla karşılaştığında çıkan tartışma ve kavga sırasında da taşıdığı bıçakla mağdur Cengiz’i toraksa ve batına nafiz olacak ve hayati tehlike geçirtecek şekilde iki ayrı yerinden yaraladığı, sanıkla mağdur arasında bir yıldır devam ettiği anlaşılan husumet; olay öncesinde yanına bıçak da alan sanığın mağduru bulmak için gösterdiği çaba, olay sırasında sanık tarafından mağdura öldürmeye elverişli aletle iki kez ve şiddetlice vurulması, hedef seçme olanağı bulunan ortamda özellikle önemli yaşamsal organların bulunduğu batın ve toraks bölgelerinin seçilmesi; meydana gelen her iki yaranın da başlı başına öldürücü mahiyette olması; olay sonrasında ise sanığın yaralı olarak olay yerinden kaçmaya çalışan mağdura yardım etmek yerine, geldiği taksiye binerek olay yerinden uzaklaşmayı tercih etmesi hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, olayda öldürme kastıyla hareket edildiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Haksız tahrik nedeniyle yapılması gereken indirim oranının belirlenmesine ilişkin değerlendirme:
5237 sayılı TCY’nın 29. maddesinde, “haksız tahrik hali” ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenmek suretiyle, kişiye haksız fiilin etkisi altında işlediği suçtan ötürü verilecek cezadan belli bir oranda indirim yapılması öngörülmüştür.
Prof. Dr. İzzet Özgenç tarafından da ifade edildiği gibi ( Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, Genel Hükümler, s. 412 vd. ) haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddetin etkisi altında bir suç işlemesi halinde kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan bir nedendir. Başka bir deyişle, haksız tahrik halinde failin iradesi üzerinde bir zayıflama meydana gelmektedir. Böylece, haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddetin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği, önemli ölçüde azalmış bulunmaktadır.
Haksız tahrikten bahsedilebilmesi için, öncelikle icrai veya ihmali davranışla gerçekleştirilmiş haksız bir fiilin bulunması gerekli olmakla birlikte, bu fiilin suç oluşturması zorunlu değildir.
İkinci koşul, suçun haksız fiilin etkisi altında işlenmiş olmasıdır. Bu anlamda, gerekli olan haksız fiil ile suç arasında bulunması gereken illiyettir, yoksa haksız fiil ile suç arasında belli bir zamanın geçmiş olması haksız tahrikin oluşumunu engellemez.
Üçüncü olarak da, suçun mutlaka tahriki oluşturan haksız fiili işleyen kişiye karşı işlenmesi gerekir. Buna karşılık, haksız fiilin doğrudan failin kendisine karşı işlenmesi zorunlu değildir. Bu bağlamda, failin yakınlarına veya değer verdiği diğer kişilere ya da faile tamamıyla yabancı olan kimselere karşı işlenmiş haksız fiillerin de belli koşullarda haksız tahriki oluşturacağı gerek öğretide, gerekse Ceza Genel Kurulu kararlarında kabul edilegelmiş olup ( CGK, 06.06.1983 gün ve 43-275 sayılı kararı ) 5237 sayılı TCY’nın 29. maddesinde de bu anlayışın terk edilmesini gerektiren bir neden bulunmamaktadır. Ancak, kişinin kendi haksız hareketiyle olaya sebebiyet verdiği veya öldürme suçunun başka bir suçun mağduru olan kişilere karşı işlendiği durumlarda haksız tahrik nedeniyle herhangi bir indirim uygulanamaz.
5237 sayılı TCY’nın 29. maddesinde, haksız tahrik nedeniyle “1/4 ila 3/4” oranlarında indirim yapılabileceği düzenlenmiştir.
Somut olayda, bir yıl önceki olayın etkisiyle, olay günü sabah erken saatlerde yanına arkadaşını alıp, üzerinde bıçak da olduğu halde taksi tutarak mağdurun okula giderken kullandığı güzergaha gelen ve sanıkla burada karşılaşmayı sağlayarak ona saldıran sanığın, bu davranışı karşısında, mağdur tarafından sanığa ve arkadaşına sandalye ile veya yumrukla vurulmuş olmasının haksız tahriki oluşturmayacağı, başka bir deyişle olaya kendi haksız hareketleriyle neden olan sanığa yönelik olarak mağdurdan kaynaklanan ve sanığın hareketleriyle orantılı olduğu anlaşılan hareketlerin haksız tahrik nedeni olarak değerlendirilemeyeceği ortadadır. Buna karşılık, olaydan yaklaşık bir yıl önce mağdur tarafından sanığın nişanlısı Naile’ye yönelik olarak kısa bir zaman dilimi içerisinde iki kez sarkıntılıkta bulunulmuş olması, sanık açısından haksız tahriki oluşturur. Ancak, her ne kadar sarkıntılık fiilinin iki kez tekrarlanmış olması nedeniyle haksız tahrik düzeyinin en hafifin üzerinde olduğu söylenebilirse de, en ağır düzeyde olduğu da kabul edilemez. Bu nedenlerle, sanığın cezasından haksız tahrik nedeniyle 1/4 ila 3/4 oranları arasında, tahrikin ulaştığı düzey de dikkate alınarak hakkaniyete uygun olması açısından 1/4 oranına daha yakın bir nispette indirim yapılması gerekirken, olayda koşulları oluşmadığı halde en üst oranda indirim yapılmak suretiyle eksik ceza tayin edilmiş olması hukuka aykırıdır.
Bu itibarla; suç vasfının belirlenmesi yönünden isabetli bulunan direnme hükmünün, haksız tahrik düzeyinin belirlenmesindeki hukuka aykırılık nedeniyle bozulmasına, bozma kararının içeriğine göre, uyma kararına konu edildiği için Genel Kurulca incelenmemiş olan “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına” ilişkin olan kısmın bulunulan aşamada özel dairece incelenmesinde de yarar bulunmaması nedeniyle dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir genel kurul üyesi; “Tevali eden haksız hareketlerin en ağır düzeyde haksız tahriki oluşturduğundan” bahisle, haksız tahrike ilişkin uygulamanın da isabetli bulunması yönünde karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce verilen 22.12.2008 gün ve 128-436 sayılı direnme hükmünün, suç vasfına ilişkin uygulama yerinde görülmekle birlikte, haksız tahrik düzeyinin belirlenmesiyle ilgili hukuka aykırılık nedeniyle BOZULMASINA,
2- Dosyanın, İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmek üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.10.2009 günü yapılan müzakerede suç vasfının belirlenmesinin isabetli bulunması yönünden oybirliğiyle, bozma nedeni yönünden ise oyçokluğu ile tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak karar verildi.