Adi Ortaklık Hakkında Yargıtay Kararları
T.C
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/15315
K. 2012/5837
T. 8.3.2012
ADİ ORTAĞIN AÇMIŞ OLDUĞU ALACAK DAVASI (Davacının Adi Ortaklık İçin Koymuş Olduğu Katkı Payını Talep Etmesi – Bu İsteğin Adi ortaklığın Feshi ve Tasfiyesi Anlamı Taşıdığı/Adi Ortaklığın Mahkemece Tasfiye Edilmesi Gerektiği)
ADİ ORTAKLIK (Davacının Adi Ortaklık İçin Koymuş Olduğu Katkı Payını Talep Etmesi – Bu İsteğin Adi ortaklığın Feshi ve Tasfiyesi Anlamı Taşıdığı/Adi Ortaklığın Mahkemece Tasfiye Edilmesi Gerektiği/Alacak Davası)
İSPAT YÜKÜ (Adi Ortaklığın Zarar Ettiğinin Anlaşıldığı – Davacının Ancak Ortalığa Koyduğu Sermayeyi Talep Edebileceği/İspat Yükünün Davalı Üzerinde Bulunduğu)
YEMİN DELİLİ (Davalının Cevap Dilekçesinde Her Türlü Yasal Delil Demek Suretiyle Yemin Deliline de Dayanmış Olduğu – Mahkemece Davalı Tarafa Yemin Teklif Etme Hakkının Bulunduğunun Hatırlatılması Gerektiği)
818/m. 521
1086/m. 288
4721/m. 6
ÖZET: Taraflar arasındaki alacak davasında, Davacı ile davalılardan F. arasında adi ortaklık kurulduğu uyuşmazlık konusu değildir.Davacı, adi ortaklık için koyduğu katkı payını istediğine göre, bu istek aynı zamanda adi ortaklığın feshi ve tasfiyesi isteğini de kapsar. Bu nedenle adi ortaklığın mahkemece tasfiye edilmesi gerekir. Ortaklığın zarar ettiği anlaşıldığına göre davacı ancak ortaklığa koyduğu sermayeyi davalı F.’den talep edebilir.Davalı, ödeme olgusunu ibraz ettiği delillerle kanıtlayamamıştır. Ne var ki, cevap dilekçesinde her türlü yasal delil demek suretiyle yemin deliline dayandığı anlaşıldığından davalı F.’ye yemin teklif etme hakkı olduğu hatırlatılarak sonucuna uygun karar verilmesi gerekir.
DAVA: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR: Davacı, davalı gerçek şahısların işlettiği ve davalı şirkete ait olan otel ve restoran işletmesine toplam 10.000 pound ödeyerek mülküyle birlikte ortak olduğunu, daha sonra ortaklık işlemlerinin tamamlanmasını istediğinde, davalılar tarafından tehdit edilip dövüldüğünü, Marmaris C.Başsavcılığı’nın 2009/7109 hazırlık sayılı dosyasında soruşturmanın devam ettiğini, aslında mülkün bir başkasına ait olup işletmesinin şirkete ait olduğunu öğrendiğini belirterek davalılara ödediği 10.000 poundun fiili ödeme tarihindeki TL karşılığının yasal faiziyle birlikte tahsilini istemiştir.
Davalılar, Kenan’a husumet düşmeyeceğini zira anlaşmanın davalı Feremez ile davacı arasında olduğunu, 10.000 pound karşılığı olmak üzere demirbaşlar hariç işletmenin 01.05.2009 ila 01.11.2009 tarihleri arasındaki kârına ortak olması konusunda anlaştıklarını, davacının 5.000 pound elden, kalanını banka havalesi olmak üzere 10.000 pound ödediğini ve böylece işletmenin belirtilen süreler içerisinde kâr ve zararına % 12,5 oranında adi ortak olduğunu, şirkete ortak olarak alınmadığını, işletmenin kar-zarar durumunu da davacının çok iyi bildiğini, zarar etmelerine rağmen davalı Feremez tarafından davacıya elden 6.000.TL kar payı ödemesi yapıldığını savunarak davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davacının işletmenin 2009 sezonundaki kâr ve zararına ortak olduğu, bu dönemde şirketin zarar ettiği, davacıya ödenecek bir kâr payı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının, davalılardan Feremez dışındaki davalılara yönelik temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davacı ile davalılardan F….. arasında adi ortaklık kurulduğu uyuşmazlık konusu değildir. Borçlar Kanunun 521. maddesi hükmüne göre, ortaklar her türlü nakit, alacak veya haklarını sermaye payı olarak koyabilirler. Davacı, adi ortaklık için koyduğu katkı payını istediğine göre, bu istek aynı zamanda adi ortaklığın feshi ve tasfiyesi isteğini de kapsar. Bu nedenle adi ortaklığın mahkemece tasfiye edilmesi gerekir. Ortaklığın zarar ettiği anlaşıldığına göre davacı ancak ortaklığa koyduğu sermayeyi davalı F….’den talep edebilir. Davacının, ortaklığa 10.000 pound nakit sermaye koyduğu davalı tarafından ikrar edilmiştir. Davalı F………., gerek bu davaya verdiği beyanında ve gerekse ceza dosyasındaki beyanında davacıya 6.000 TL ödeme yaptığını, kalan 7.000 poundu da bir sonraki yıl çek olarak ödeyeceğini bildirmiş olmakla bu ödemelerin yapıldığını ispat yükü davalıdadır. Davalı, TMK.’nun 6. ve HUMK.’nun 288. maddeleri gereğince ödeme olgusunu yasal delillerle ispat etmelidir. Uyuşmazlığın niteliği ve miktarı gözetilerek olayda tanık dinlenilmesi de mümkün değildir. Davalı, ödeme olgusunu ibraz ettiği delillerle kanıtlayamamıştır. Ne var ki, cevap dilekçesinde her türlü yasal delil demek suretiyle yemin deliline dayandığı anlaşıldığından davalı Feremez’e yemin teklif etme hakkı olduğu hatırlatılarak sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte belirtilen nedenle davacının davalı F….. dışındaki davalılara yönelik temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte belirtilen nedenlerle temyiz olunan kararın BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 08.03.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C
YARGITAY
14. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/4589
K. 2008/8861
T. 4.7.2008
KAT KARŞILIĞI İNŞAAT SÖZLEŞMESİ (Bağımsız Bölümü Yükleniciden Temlik Alan Şahsın Şahsi Hakka Dayalı Tapu İptali ve Tescil Talebi – Temsil Yetkisi Verilmemiş Olan Adi Ortağın Şirket Hesabına Kendi Namına Üçüncü Şahıs İle Yaptığı İşlemden Kendisi Alacaklı ve Borçlu Olduğu)
TAPU İPTALİ VE TESCİL (Bağımsız Bölümü Yükleniciden Temlik Alan Şahsın Şahsi Hakka Dayalı – Temsil Yetkisi Verilmemiş Olan Adi Ortağın Şirket Hesabına Kendi Namına Üçüncü Şahıs ile Yaptığı İşlemden Kendisi Alacaklı ve Borçlu Olduğu)
TEMSİL YETKİSİ VERİLMEMİŞ OLAN ADİ ORTAK (Şirket Hesabına Kendi Namına Üçüncü Şahıs İle Yaptığı İşlemden Kendisi Alacaklı ve Borçlu Olduğu)
ADİ ORTAĞIN ŞİRKET HESABI (Temsil Yetkisi Verilmemiş Olan Adi Ortağın Şirket Hesabına Kendi Namına Üçüncü Şahıs İle Yaptığı İşlemden Kendisi Alacaklı ve Borçlu Olduğu)
TEMLİK SÖZLEŞMESİ (Adi Ortaklardan Yalnızca Biri Yaptığı/Sözleşme Adi Ortaklığı Bağlamadığı – Adi Ortaklardan Birinin Yaptığı Sözleşmeye Dayalı Olarak Tescil İstenemeyeceği)
818/m. 162,525,533
ÖZET: Dava, kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca yükleniciye bırakılması kararlaştırılan bağımsız bölümü yükleniciden temlik alan şahsın şahsi hakka dayalı tapu iptali ve tescil talebine ilişkindir. Eldeki davada, kat karşılığı inşaat sözleşmesini yapan yüklenici taraf adi ortaklıktır. Adi ortaklıkta, ortaklardan birine veya birkaçına temsil yetkisi verilmemiş ise adi ortaklığın idaresi bütün ortaklara aittir. Temsil yetkisi verilmemiş olan adi ortağın şirket hesabına kendi namına üçüncü kişilerle yaptığı işlemden kendisi sorumludur. Somut olayda, adi ortaklardan yalnızca biri uyuşmazlık konusu bağımsız bölüme ilişkin temlik sözleşmesi yapmıştır. Söz konusu temlik sözleşmesi adi ortaklığı bağlamaz. Bu nedenle adi ortaklardan birinin yaptığı sözleşmeye dayalı olarak tescil istenemez.
DAVA: Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 06.10.2006 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde tazminat istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın reddine dair verilen 17.01.2008 günlü hükmün Yargıtay’ ca, duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 01.07.2008 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Av. E.D. ile karşı taraftan davalılar vekili Av. M.A. geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR: Dava, arsa payı devri karşılığı inşaat yapım sözleşmesi uyarınca yükleniciye bırakılması kararlaştırılan bağımsız bölümün yüklenicilerden Yalçın’ın temliki sonucu kazanılan şahsi hakka dayalı tapu iptali ve tescil, kademeli istek ise tazminat istemine ilişkindir.
Arsa payı devri karşılığı inşaat yapım sözleşmeleri taraflarına karşılıklı hak ve borç yükler. Bu sözleşmelerde yüklenicinin temel borcu, eseri ( binayı ) sözleşmeye, fen kurallarına ve amacına uygun imal etmek bu nitelikte bir binayı meydana getirerek arsa sahibine teslim etmektir. Sözleşmedeki edimlerini yerine getiren yüklenici bir bakıma sözleşmenin bedeli olan arsa payı devrini doğrudan arsa sahiplerinden isteyebileceği gibi kazandığı şahsi hakkını Borçlar Kanunu’nun 162. maddesine dayanarak üçüncü kişilere de yazılı olmak koşulu ile devir ve temlik edebilir. Yüklenicinin kişisel hakkını temellük eden üçüncü kişiler bu hakkını arsa sahibine karşı ileri sürebilir.
Somut olayda, 08.04.2004 günlü arsa payı devri karşılığı inşaat yapım sözleşmesinin yüklenici tarafı Yalçın, İdris ve Ali’den ibaret adi ortaklıktır. Borçlar Kanunu’nun 525. maddesine göre, sözleşme veya adi ortaklar arasında alınan bir kararla münhasıran ortaklardan birine veya birkaçına üçüncü kişilere karşı şirket temsil yetkisi verilmemişse adi ortaklığın idaresi bütün ortaklara aittir. Diğer yandan, adi ortaklardan hiçbiri kendi hesabına şirketin amacına aykırı işlem yapamaz. Yasanın 533. maddesi hükmüne göre de, şirket hesabına ve kendi namına bir üçüncü şahıs ile işlem yapan ortak bu üçüncü kişiye karşı yalnız kendi alacaklı ve borçlu olur. Olayımızda sadece adi ortaklığın ortaklarından Yalçın 18.01.2006 tarihli temlik sözleşmesi ile davacıya 7 numaralı dava konusu bağımsız bölümü devrettiğinden Yalçın’ın bu işlemi adi ortaklığı bağlamaz ve sadece kendisini alacaklı ve borçlu yapar. Böyle olunca, mahkemece isabetle vurgulandığı üzere davacı adi ortaklığın ortaklarından Yalçın’ın yaptığı temlike dayanarak tescil talebinde bulunamaz. Ayın isteminin reddi açıklanan nedenle usul ve yasaya uygundur.
Diğer yandan, davalı arsa sahiplerine ah arazı üzerinde sözleşmeye, fen kurallarına ve amacına uygun imal edilen bir bina olmadığı 13.11.2006 tarihinde yapılan tespit sonucu alınan bilirkişi raporu ile belirgindir. Dolayısıyla, yüklenicilerin bu aşamada arsa sahiplerine karşı şahsi hak kazandığından söz etme olanağı da yoktur. Nitekim arsa sahibi olan davalılar 15.11.2006 tarihli ihtarlarında sözleşmeyi fesih ettiklerini, yüklenicilere ihbar etmiştir.
1- Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve tüm dosya içeriğine göre, davacının şahsi hakkın temlikine dayalı tapu iptali ve tescil istemi ile davalı Yalçın dışındaki davalılar yönünden tazminat isteminin reddedilmiş olmasında yasaya aykırılık görülmediğinden davacının aşağıda yazılı temyiz itirazları dışındaki sair temyiz itirazları yerinde görülmemiş reddi gerekmiştir.
2- Davacı, ikinci kademede borcun ifa edilmemesinden dolayı tazminat isteminde de bulunmuştur.
İfa, borcu sona erdiren nedenlerdendir. “İfa”, borç ilişkisinde borçlunun yüklendiği “edim”i, kaynağındaki ve kanundaki esaslara uygun surette yerine getirmesidir. İfanın konusu borç ilişkisinin konusundan, yani edimden başka bir şey değildir. Kural olarak, alacaklı kendisine verilmesi ( veya yapılması ) gereken şeyden başka bir şey isteyemez, verilmek istenen başka şeyi de kabule zorlanamaz. Borcun ifa imkanı olduğu sürece borçlu borcunu yerine getirmekten kaçınıyorsa alacaklı onu ifaya zorlayabilir.
Borcun ifa edilmemesi ise, borçlunun sözleşmenin kendisine yüklediği ifa yüküne karşı bir davranış içinde olmasını ifade eder. Bu durumda borçlu ya borcu ifa imkanını kendi kusuru sonucu kaybetmiştir, ya borcu ifa imkanına sahip olduğu halde haklı bir sebep bulunmaksızın, ifadan tüm olarak kaçınmaktadır veya ifa etmiştir; ama bu ifası noksandır, ayıplıdır, ya da borçlu ifada kusurlu olarak gecikmiştir. Kural olarak borcun ifa edilmemesi borçlunun sorumluluğu sonucunu meydana getirir ve borcun ifa edilmemesinde borçlu “kusurlu” kabul edilir. Borçlar Kanunu’nun 96-100. maddeleri muaccel borcun ifa edilmemesi sonuçlarını düzenlemiştir.
Sözleşmesinin herhangi bir nedenle ifa edilmemesi sonucu, alacaklı, alacağını kısmen veya tamamen elde edemez. Dolayısıyla ademi ifa nedeniyle zarara uğrar. B.K. m. 96’nın “Alacaklı hakkını kısmen veya tamamen istifa edemediği taktirde borçlu kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bundan mütevellit zararı tazmine mecburdur” hükmü uyarınca da alacaklı zararının tazmini gerekir. Borçlu bu sorumluluktan ancak kendisine bir kusur isnat edilemeyeceğini kanıtlarsa kurtulabilir. Bu tazminatın nedeni borçlunun taahhüdünü ihlal etmesidir. Borçlunun taahhüdü genellikle bir akde dayanır. Onun için buna ( akdi tazminat ), borçlunun sorumluluğuna da ( akdi sorumluluk ) denilmektedir.
Akdi sorumluluğun söz konusu olabilmesi için şu temel şartların olayda varlığı aranmalıdır;
– Geçerli bir borç ilişkisinin varlığı;
– Bu borcun ya hiç ifa edilmemiş, ya da kısmen ifa edilmiş bulunması;
– Borçlunun ademi ifasından alacaklının bir zarar görmesi;
– Zarar ile borcun ifa edilmemesi arasında bir illiyet bağı bulunması;
– Borçlunun ifa etmemede kusurlu olması.
Bütün bu anlatılanlardan sonra mahkemece, davacının ikinci kademedeki tazminat isteminden 18.01.2006 tarihli sözleşmede akidi olan davalı Yalçın sorumlu olduğundan davacının ikinci kademedeki istemi hükme bağlanması gerekirken bu yönünün göz ardı edilmesi doğru olmamış; kararın açıklanan nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda ( 1 ). bentte yazılı nedenlerle temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ). bentte yazılı nedenlerle hükmün BOZULMASINA, 550,00.- YTL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davalı Yalçın’dan alınarak davacıya verilmesine, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 04.07.2008 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/31617
K. 2011/12765
T. 21.6.2011
ADİ ORTAKLIKTA İDARECİ ORTAĞIN İŞLEMİNİN BAĞLAYICILIĞI (Ortaklardan Birinin Bütün Ortaklar Adına Üçüncü Kişilerle Yaptığı İşlemlerin Ortakları Temsil Hükümlerine Göre Sorumlu Kılacağı – Ortağın İşleminin Bağlayıcılığının Kendisini Temsilci Olarak Tanıtmasına Bağlı Olduğu)
ADİ ORTAKLIĞIN TEMSİLİ (İdare Görevi Verilen Ortağın Bütün Ortakları Üçüncü Kişilere Karşı Temsil Hakkını Haiz Olduğu – Yetkili Mümessil Tarafından Şirket Nam ve Hesabına Borçlanılan Borçtan Diğer Ortakların da Müteselsilen Sorumlu Olacağı)
ADİ ORTAK TARAFINDAN KEŞİDE EDİLEN ÇEK (Adi Ortaklığı İdare Yetkisi Bulunan Temsilcinin Yapacağı İşlemin Ortakları Üçüncü Kişilere Karşı Eşit Olarak Sorumlu Kılacağı – İdareci Ortağın İmzaladığı Çekten Dolayı Diğer Ortakların Müşterek ve Müteselsil Sorumlu Olduğu)
818/m. 525, 533
ÖZET: Adi ortaklıkta, ortaklardan birisi ortaklık yani bütün ortaklar adına üçüncü kişilerle işlem yapacak olursa, ortaklar doğrudan temsil hükümlerine göre sorumlu olurlar. Bunun için işlem yapan ortağın sıfatını, yani diğer ortakları temsil ettiğini üçüncü kişiye tanıtması gerekir.
DAVA: Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR: Adi ortaklığı düzenleyen BK’nun 525. maddesinde: “Akit ile veya karar ile münhasıran şerike veya müteaddit şeriklere yahut üçüncü bir şahsa kat’i surette tevdi edilmiş olmadıkça şirket muamelelerinin idaresi bütün şeriklere aittir.” hükmü yer almaktadır. Söz konusu düzenlemeye göre adi ortaklıkta, ortaklardan birisi ortaklık yani bütün ortaklar adına üçüncü kişilerle işlem yapacak olursa, ortaklar doğrudan temsil hükümlerine göre sorumlu olurlar. Bunun için işlem yapan ortağın sıfatını, yani diğer ortakları temsil ettiğini üçüncü kişiye tanıtması gerekir. Şöyle ki, işlem yapan ortak üçüncü kişiye, diğer ortakları temsil ettiğini bildirmeli ve temsil yetkisinin kendisine adi ortaklık sözleşmesi veya ortaklık kararı ile ya da herhangi bir temsil belgesi ile zımmen verildiğini göstermelidir (Poroy- Tekinalp-Çamoğlu-Ortaklıklar ve kooperatif Hukuku, 8 baskı s:76)
Hukukumuzda, adi ortaklığa ilişkin hükümler Borçlar Kanunu’nda bulunmaktadır. Anılan Yasa’nın 533. maddesinde, şirket namına ortaklardan biri tarafından yapılan işlem, temsil hükümleri uyarınca diğerlerini alacaklı ve borçlu kılacak niteliktedir. Maddenin son cümlesinde ise, idare vazifesi verilen şerikin, bütün ortakları üçüncü kişilere karşı temsil etme hakkını haiz olduğu hususu düzenlenmiştir. BK’nun 534/3. maddesinde de, yetkili mümessil tarafından şirket nam ve hesabına borçlanılan borçtan, şeriklerin müteselsilen sorumlu olacakları öngörülmüştür.
Takip dayanağı 20.03.2010 keşide tarihli çekin “Murat Pazarlama Rahim Arslan-Murat Arslan” adına tek imza ile keşide edildiği görülmektedir.
Taraflar arasında düzenlenen Çatalca 1. Noterliği’nin 15.09.2005 tarih ve 09302 numaralı adi ortaklık sözleşmesinin “idare ve temsil” başlıklı 6. maddesinde: “ortaklığın idare ve temsili, ortaklardan Murat Arslan ve Rahim Arslan’a münferiden verilmiştir. Ortaklar, adi ortaklığı tek başına imzalarıyla borç ve ilzam altına sokabilirler. Diğer ortaklar haklı sebepler dolayısıyla temsil yetkisini geri alabilir veya kayıtlayabilirler.” hükmü yer almaktadır.
Bu durumda ortaklığı idare yetkisi bulunan temsilcinin yapacağı işlem, ortakları üçüncü şahıslara karşı eşit olarak sorumlu kılar. Adi ortaklığı temsilen idareci şerikin (ortak-temsilcinin) imzaladığı takibe konu çekten dolayı diğer ortaklar da müştereken ve müteselsilen sorumludur.
Mahkemece, iş ortaklığı adına atılan keşideci imzasının ortaklık sözleşmesiyle yetkili kılınan muteriz Rahim Arslan veya Murat Arslan’a ait olup olmadığı yöntemince incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ: Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK.’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 21.06.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/1718
K. 2011/3180
T. 31.5.2011
FAZLA ÖDEMENİN TAHSİLİ İSTEMİ (Fazla Ödenen Stopajdan ve Diğer Alacaklardan Doğan Dava – Adi Ortak Durumunda Bulunan Davalı Paylarında Fazla Ödenen Miktarın Hatalı Olarak Hesaplandığı/Mahkemce Paylarda Hata Yapılarak Hüküm Verilemeyeceği)
ADİ ORTAKLARIN PAYLARINA GÖRE FAZLA ÖDENEN TOPLAM MİKTARIN DAĞITILMAMASI (Yerel Mahkemece Hesaplama Hatası Yapıldığı)
YARGILAMA GİDERLERİ (Vekalet Ücreti, Harç ve Yargılama Giderlerinin Pay Oranlarına Göre Bölüştürülmemesinin Hatalı Olduğu – İnfazda Tereddüt Yaratacak Şekilde Hüküm Oluşturulmasının Hatalı Olduğu/Fazla Ödemenin Tahsili İçin Açılan Dava )
818/m. 520
ÖZET: Dava, fazla ödemenin tahsili istemiyle açılmıştır. Adi ortaklıkta davalı şirketin %51. diğer davalı şahsın ise %49 payları olduğu kabul edilmiş ve bu pay oranlarına ve bu paylara göre hüküm kurulmasına tarafların bir itirazları bulunmamaktadır. Mahkemece kabul edilen toplam miktardan ve paylarda hata yapılarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır. Vekalet ücreti, harç ve yargılama giderlerinin pay oranlarına göre bölüştürülmemesi ve vekalet ücreti, harç ve yargılama giderleri yönünden hangi davalıdan tahsil kararı verildiği veya hangi davalının yararına hüküm kurulduğu açıklanmaksızın infazda tereddüt yaratacak şekilde hüküm oluşturulması da doğru olmamıştır.
DAVA: Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükümün temyizen tetkiki davacı ile davalı A…l Yapı San. Tic. Ltd. Şti. Vekillerince istenmiş ve temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış, eksiklik sebebiyle mahalline iade edilen dosya ikmal edilerek gelmiş olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR: Dava, fazla ödemenin tahsili istemiyle açılmış, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karar, davacı şirket vekili ile davalı A… Yapı San. Tic. Ltd. Şti. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-)Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı A… Yapı San. Tic. Ltd. Şti.’nin tüm, davacı şirketin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-)Davacı şirket vekili dava dilekçesinde 147.125,06 TL’nin davalılardan tahsilini istemiştir. Mahkemece adi ortaklıkta davalı şirketin %51. diğer davalı A. T.’in %49 payları olduğu kabul edilerek hüküm kurulmuştur. Bu pay oranlarına ve bu paylara göre hüküm kurulmasına tarafların bir itirazları bulunmamaktadır.
Bilirkişi raporuna göre mükerrer ödenen stopajdan dolayı 74.569,30 TL, fazla ödenen faizden dolayı 51.432,11 TL. vekalet ücretinden dolayı istekle bağlı kalınarak 10.661,78 TL olmak üzere davacı şirketin toplam isteyebileceği miktar 136.663,19 TL olarak hesaplanmıştır. Pay oranlarına göre bu miktarın 69.698,23 TL’sinden davalı A… Yapı San. Tic. Ltd. Şti.: 66.964,96 TL’sinden ise diğer davalı A. T. sorumludur. Mahkemece bu miktarlar dikkate alınarak hüküm kurulması gerekirken, kabul edilen toplam miktarda ve paylarda hata yapılarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
3- )Davalıların pay oranlarına göre hüküm kurulduğu halde, vekalet ücreti, harç ve yargılama giderlerinin pay oranlarına göre bölüştürülmemesi ve vekalet ücreti, harç ve yargılama giderleri yönünden hangi davalıdan tahsil kararı verildiği veya hangi davalının yararına hüküm kurulduğu açıklanmaksızın infazda tereddüt yaratacak şekilde hüküm oluşturulması da hatalı olmuştur.
Kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan sebeplerle davalı şirketin tüm, davacı şirketin sair temyiz itirazlarının reddine, 2. ve 3. bentler uyarınca kararın temyiz eden davacı şirket yararına BOZULMASINA, aşağıda yazılı bakiye 6.133,10 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalı A… Yapı San. Tic. Ltd. Şti.’den alınmasına, ödenen temyiz peşin harcının istenmesi halinde temyiz eden davacıya iadesine, 31.05.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/11608
K. 2012/15091
T. 13.6.2012
ADİ ORTAKLIĞA KARŞI AÇILAN DAVA (Ortaklığın Tüzel Kişiliği Olmadığı – Davacıya Dava Edilen Adi Ortaklığın Bütün Ortaklarının İsim ve Adresi Açıklattırılarak Davaya Bu Ortakların Huzuru İle Devam Edileceği)
TAZMİNAT VE KİRA BEDELİNİN TAHSİLİ TALEBİ (Adi Ortaklığa Karşı Açılan Dava – Davacıya Dava Edilen Adi Ortaklığın Bütün Ortaklarının İsim ve Adresi Açıklattırılarak Davaya Bu Ortakların da Dahil Edileceği)
TÜZEL KİŞİLİĞİ OLMAYAN ADİ ORTAKLIĞA KARŞI AÇILAN DAVA (Adi Ortaklığa Karşı Açılan Dava/Davacıya Dava Edilen Adi Ortaklığın Bütün Ortaklarının İsim ve Adresi Açıklattırılarak Davaya Bu Ortakların da Dahil Edileceği – Tazminat ve Kira Bedelinin Bedelinin Tahsili Talebi)
818/m.520
ÖZET: Davada, taşeron olan davacıya ait makineye davalı ortaklığının işçisi olan diğer davalının ayağının çarpması sonucu düşerek arızalanması nedeniyle uğradığı zararın tahsili ile makine için taşeronluk sözleşmesi gereğince ödenmeyen kira bedelinin davalılardan müteselsilen tahsili talep edilmiştir. Adi ortaklığın tüzel kişiliği yoktur. Adi ortaklığa karşı açılmış olan dava, diğer ortakların tümüne karşı yöneltilmiş demektir. Bu nedenle, davacıya dava edilen adi ortaklığın bütün ortaklarının isim ve adresi açıklattırılarak, davaya bu ortakların huzuru ile devam edilmelidir.
DAVA: Dava dilekçesinde 6175 TL tazminatın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı H… İş Ortaklığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR: Davada, teşeron olan davacıya ait total station makinesine davalı H… ortaklığının işçisi olan diğer davalı H. E.’ın ayağının çarpması sonucu düşerek arızalanması nedeniyle uğradığı zararın tahsili ile makine için taşeronluk sözleşmesi gereğince ödenmeyen ocak ayından 275 TL, şubat ve mart aylarından toplam 1500 TL kira bedelinin davalılardan müteselsilen tahsili talep edilmiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile davalı H. E. yönünden 1320 TL’nin, davalı H… Ortaklığı yönünden 1740 TL’nin 19.01.2010 tarihinden yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı H… Ortaklığı tarafından temyiz edilmiştir.
Somut olayda, alacaklı tarafından borçlu H… Ortaklığı aleyhine dava açıldığı duruşma gün ve saatini bildirir davetiyenin de H… Ortaklığı adına tebliğe çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
BK. 520.maddesine göre adi ortaklığın tüzel kişiliği yoktur. Adi ortaklığa karşı açılmış olan dava, diğer ortakların tümüne karşı yöneltilmiş demektir. Bu nedenle, davacıya dava edilen adi ortaklığın bütün ortaklarının isim ve adresi açıklattırılarak, davaya bu ortakların huzuru ile devam edilmelidir. Mahkemece, bu yönün gözardı edilerek davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 13.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/8892
K. 2007/17995
T. 5.6.2007
HUSUMET (Adi Ortaklıkta Adi Ortakların Birlikte Davalı Gösterilmesi Zorunluluğu – Dava Tarihinden Önce Vefat Eden Ortağın Mirasçılarının Davaya Dahil Edilmesi Gerektiği)
ADİ ORTAKLIĞA KARŞI DAVA AÇILMASI (Ortakların Birlikte Davalı Gösterilmesi Zorunluluğu – Dava Tarihinden Önce Vefat Eden Ortağın Mirasçılarının Davaya Dahil Edilmesi Gerektiği)
ÖLÜ KİŞİ HAKKINDA DAVA AÇILMASI (Mümkün Olmadığı – Açılmayan Bir Davadan da Feragatin Geçerli Kabul Edilemeyeceği)
FERAGAT (Ölü Kişi Hakkında Dava Açılmasının Mümkün Olmadığı – Açılmayan Bir Davadan da Feragatin Geçerli Kabul Edilemeyeceği)
1086/m. 38, 91
ÖZET: Davacının çalıştığı geminin davalı olarak gösterilen Fatih ve Mustafa tarafından adi ortaklık şeklinde çalıştırıldığı ve davalı gösterilen Mustafa’nın dava tarihinden önce vefat ettiği anlaşılmaktadır. Dava tarihinde hayatta olmayan kişi hakkında dava açılması mümkün değildir. Açılmayan bir davadan da feragat geçerli kabul edilemez. Husumet yargılamanın her safhasında mahkemece resen nazara alınması gereken bir husustur. Adi ortaklıkta adi ortakların birlikte davalı gösterilmesi gerekir. Öncelikle Mustafa’nın mirasçıları usulünce davaya dahil edilmeli, deliller toplanmalı ve sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
DAVA: Taraflar arasındaki, ihbar ve kıdem tazminatı, fazla çalışma ve izin ücreti, bayram, hafta ve genel tatil gündelikleri ile ikramiye alacaklarının ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hüküm süresi içinde temyizen incelenmesi davacı ve davalı avukatınca istenilmesi ve davalı avukatınca da duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 5.6.2007 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı adına avukat geldi. Karşı taraf adına kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatın sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR: Davacının çalıştığı geminin davalı olarak gösterilen Fatih ve Mustafa tarafından adi ortaklık şeklinde çalıştırıldığı ve davalı gösterilen Mustafa’nın dava tarihinden önce 28.2.2005 tarihinde vefat ettiği anlaşılmaktadır. Dava tarihinde hayatta olmayan kişi hakkında dava açılması mümkün değildir. Açılmayan bir davadan da feragat geçerli kabul edilemez. Husumet yargılamanın her safhasında mahkemece resen nazara alınması gereken bir husustur. Adi ortaklıkta adi ortakların birlikte davalı gösterilmesi gerekir. Öncelikle Mustafa’nın mirasçıları usulünce davaya dahil edilmeli, deliller toplanmalı ve sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, sair temyiz hususlarının bilahare incelenmesine, davalı yararına takdir edilen 500 YTL duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 05.06.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/90
K. 2010/12351
T. 13.5.2010
İLAMSIZ TAKİP (Adi Ortaklık – Ortaklığı Oluşturan Şirketlere Ayrı Ayrı Ödeme Emri Tebliğ Edilmiş Olması – Başlatılan Genel Haciz Yoluyla Takipte Bir Usulsüzlük Bulunmadığı)
ADİ ORTAKLIĞI TAKİP (Ortaklığı Oluşturan Şirketlere Ayrı Ayrı Ödeme Emri Tebliğ Edilmiş Olması – Başlatılan Genel Haciz Yoluyla Takipte Bir Usulsüzlük Bulunmadığı/İlamsız Takip)
GENEL HACİZ YOLUYLA TAKİP (İlamsız Takip Yapılan Adi Ortaklık – Ortaklığı Oluşturan Şirketlere Ayrı Ayrı Ödeme Emri Tebliğ Edilmiş Olması/Genel Haciz Yoluyla Takibin Usulsüz Olmadığı)
2004/m. 42, 46, 78
ÖZET: Alacaklı tarafça hakkında ilamsız takip yapılan adi ortaklığa ödeme emri gönderilmiş ise de, aynı zamanda adi ortaklığı oluşturan şirketlere de ayrı ayrı ödeme emrinin tebliğ edildiği görülmektedir. Adi ortaklığı oluşturan şirketlere ayrı ayrı ödeme emri tebliğ edilmiş olması sebebiyle, alacaklı tarafça başlatılan genel haciz yoluyla takipte bir usulsüzlük yoktur.
DAVA: Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlular vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR: Alacaklı vekili tarafından fatura alacağının tahsili için genel haciz yolu ile takibe geçildiği ve borçlulara örnek 7 nolu ödeme emri tebliğ edildiği görülmektedir.
Borçlular icra mahkemesine başvurularında, H. A. Ortaklığının tüzel kişiliğinin bulunmaması sebebiyle aleyhine takip yapılamayacağını ileri sürerek takibin iptalini talep etmişlerdir. Kural olarak takibin şekline göre her türlü itirazın İİK.nun 62. maddesi uyarınca 7 günlük sürede icra dairesine bildirilmesi gerekir ise de, borçluların talebi İİK.nun 16. maddesinde öngörülen şikayet niteliğinde olup, icra mahkemesine başvurmalarında yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Somut olayda, alacaklı tarafça hakkında ilamsız takip yapılan adi ortaklığa ödeme emri gönderilmiş ise de, aynı zamanda adi ortaklığı oluşturan H. Ltd. Şti., F. A.Ş. ve Y. Ltd. Şti.’ne de ayrı ayrı ödeme emrinin tebliğ edildiği görülmektedir. Adi ortaklığı oluşturan şirketlere ayrı ayrı ödeme emri tebliğ edilmiş olması sebebiyle, alacaklı tarafça başlatılan genel haciz yoluyla takipte bir usulsüzlük yoktur.
Mahkemece bu gerekçe ile şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken, borçluların başvurusu itiraz olarak değerlendirilmek suretiyle istemin reddi doğru değil ise de, sonuçta istem reddedildiğinden sonucu itibariyle doğru olan kararın onaması gerekmiştir.
SONUÇ: Borçlular vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile sonucu doğru mahkeme kararının İİK. 366 ve HUMK.’nun 438. maddeleri uyarınca ( ONANMASINA ), 15,60 TL onama harcının mahsubuna bakiye 1,55 TL harcın temyiz edenden alınmasına, 13.05.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/7811
K. 2011/16779
T. 17.11.2011
• ADİ ORTAKLIK ( Sözleşmesinde Hüküm Bulunması Halinde Tasfiyesinin Sözleşme Hükümlerine Göre Yapılması Gereği – Ortaklığın Tasfiyesine İlişkin Sözleşmede Hüküm Bulunmaması Halinde Tasfiyenin Borçlar Kanunu Hükümlerine Göre Yapılması Gereği )
• ADİ ORTAKLIĞI TASFİYESİ ( Sözlesinde Yer Alan Tasfiye Hükümlerine Göre Yapılması – Borçlar Kanunun Adi Ortaklığın Tasfiyesine İlişkin Hükümlerin Uygulanması )
818/m. 520, 538, 539
ÖZET : Adi Ortaklık sözleşmesinde hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılması asıldır.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalılarla inşaat yapmak üzere adi ortaklık yaptığı ve 30.000 TL para ödediğini, daha sonra davalılarla anlaşmazlığa düşerek ortaklıktan ayrıldığını ancak ödediği paranın kendisine iade edilmediğini bildirerek ödediği 30.000 TL nin faiziyle tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılardan M. Ali ortaklık ilişkisini reddetmiş, diğer davalı kabul etmiş ancak ödemelerin şu an inşaatta olduğunu savunarak davanın reddini dilemişlerdir. Mahkemece adi ortaklık ilişkisi ispat edilemediğinden davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalılarla inşaat yapmak üzere adi ortaklık yaparak 30.000 TL ödediği, bir süre sonra anlaşmazlığa düşerek ayrıldığını bildirerek ödediği bedelin tahsilini talep etmiştir. Davalı M. Ali davacıdan para almadığını, adi ortaklık olmadığını savunmuş, diğer davalı Zihni ise üçünün adi ortaklık kurduklarını ancak yazılı sözleşme olmadığını, davacının 30.000 TL ödediğini, M. Ali’nin 120.000 TL ödediğini gerisini de kendisinin ödediğini, dava dışı İlyas’ın inşaatını 180.000 TL bedel ödeyerek satın aldıklarını ancak bir süre sonra davacının ayrıldığını, kendisinin de inşaatta parasının kaldığını, ödenen paraların inşaata harcandığını beyan etmiştir. Taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmayıp, arsa sahipleri tarafından tüm taraflara verilen düzenleme şeklinde vekaletname bulunduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Mahkemece adi ortaklık ilişkisinin ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de taraflar arasında B.K.nun 520 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık ilişkisinin bulunduğu dosyadaki delillerden anlaşıldığı gibi yönetici ortağın davalı M. Ali’nin olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece verilecek süre sonunda yönetici ortak tarafından ortaklık defterlerinin ve hesap listesinin verilmesi aksi halde, yönetici ortağın hesap vermekten kaçındığına dair hukuki sonuç doğuracağı kabul edilse de adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine karar verilmesi gerekir. B.K.nun 538. maddesinde belirtildiği gibi tasfiye, bütün hesapların görülüp ortaklığın aktif ve pasif bütün mal varlığının belirlenip ortakların birbirleriyle alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sona erdirilmesi, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Ortaklık sözleşmesinde hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılması asıldır. Böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise tasfiyenin bu defa B.K.nun 539. maddesindeki sıra takip edilerek yapılması gereklidir. Dava konusu olayda sözleşmede tasfiyeyle ilgili özel bir hüküm bulunmadığından tasfiyenin B.K.nun 539. ve devamı maddelerine göre yapılması zorunlu olup, bunun için mahkemece öncelikle yönetici ortak olan davalıdan, kurulduğu tarihten itibaren ortaklığın tüm muhasebesiyle ilgili defterler ve ortaklıkla ilgili tüm belge ve faturaların ibrazıyla ortaklıkla ilgili hesap listesi istenilmeli, ortakların gerek tasfiye şekli gerekse hesap listesi üzerinde uyuştukları ve uyuşamadıkları noktalar saptanmalı, uyuşamadıkları noktalarda tarafların delil ve karşı delilleri sorulup toplanmalı, yönetici ortağın hesap listesi vermemesi durumunda hesap vermekten kaçındığı kabul edilmeli, bu durumda mevcut delillere göre hüküm kurulmalı, ortaklığa ait tüm gelir gider hesabı çıkarıldıktan, ortaklığın tüm aktif ve pasifi kesin olarak belirlendikten sonra ortaklığın varsa üçüncü kişilere veya kurumlara olan borçları ortaklığın aktifinden mahsup edilmeli, ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslarla, ortaklık için yapmış oldukları masraflar ve vermiş oldukları sermaye iade edilmeli, bundan sonra varsa kalan miktar ortaklar arasında paylaştırılmalı, tasfiye bu şekilde tamamlanmalıdır.
Mahkemece, adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle temyiz edilen kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 18,40 TL. temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 17.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/2957
K. 2010/15167
T. 15.6.2010
• ORTAKLIK SÖZLEŞMESİ ( Yasada Belirtilen İdare Yetkisi Tanınan Şerik Ortak da Olabileceği 3.Üçüncü Bir Kişi de Olabileceği – Bu Kişinin Ortaklığı Temsil Yetkisi Olduğunun Kabulü Gerektiği )
• ORTAKLIĞI İDARE YETKİSİ BULUNAN TEMSİLCİ ( Yapacağı İşlem Ortakları 3. Şahıslara Karşı Eşit Olarak Sorumlu Kılacağı – Adi Ortaklığı Temsilen İdareci Şerikin İmzaladığı Takibe Konu Çekten Dolayı İtiraz Eden Borçlu Ortağın Sorumlu Olacağından İtirazın Reddi Gereği )
• ADİ ORTAKLIĞI TEMSİLEN İDARECİ ŞERİKİN İMZALADIĞI ÇEK ( İtiraz Eden Borçlu Ortak Sorumlu Olacağından İtirazın Reddi Gereği )
818/m.34, 38, 533
ÖZET : Sorun ortak tarafından düzenlenen çekin ortaklığı dolayısı ile adi ortaklığın diğer ortağı olan itiraz eden borçlu şirketi bağlayıp bağlamayacağı noktasında toplanmaktadır. Borçlar Kanunu’nun 533. maddesinin son cümlesinde “ortaklığı idare yetkisi tanınan şerik şirketi ve bütün şerikleri üçüncü şahıslara karşı temsil etmek hakkına haiz sayılır” hükmü yer almaktadır. Ortaklık sözleşmesi ile yasada belirtilen idare yetkisi tanınan şerik ortak da olabilir. Üçüncü bir kişi de olabilir. Dolayısı ile bu kişinin B.K.’nun 34. ve 38. maddeleri ile daha geniş anlamını bulan 533. maddesinin son fıkrasında açıklanan ortaklığı temsil yetkisi olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda ortaklığı idare yetkisi bulunan temsilcinin yapacağı işlem ortakları üçüncü şahıslara karşı eşit olarak sorumlu kılar. Bu sebeple adi ortaklığı temsilen idareci şerikin ( ortak-temsilcinin ) imzaladığı takibe konu çekten dolayı itiraz eden borçlu ortağın sorumlu olacağından itirazın reddi yerine adi ortaklık adına çek keşide yetkisi olmadığından dolayı itirazın kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
DAVA : Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine, bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan takibe karşı borçlulardan A…Yemek Gıda Tem. San. Tic. Ltd. Şti., takip konusu çekin şirket ve iş ortaklığı ile hiçbir ilgisinin olmadığını, çeki imzalayan M.’nın ortaklık sözleşmesinde belirtilen işleri yürütmesi amacı ile temsilci olarak atandığını, kambiyo taahhüdüne ilişkin işlem yapamayacağını, takibin iptalini talep etmiştir.
Somut olayımızda; pilot ortak olarak M., D…Yemek Gıda ve Besicilik ile özel ortak olarak A…Yemek Gıda Temizlik San.ve Tic. Ltd. Şti. arasında 30.05.2007 tarihinde Yenimahalle 3. Noterliğinde 22437 yevmiye nolu ortaklık sözleşmesi düzenlendiği, ortaklığı M.’nın temsil edeceği ayrıca sözleşme ile “… akdedilecek sözleşme ile ilgili diğer bütün hususlarda pilot ortak olarak göstermiş olduğumuz ortağımızın ortaklığımız nam ve hesabına hareket etmeye tam yetkili olacağını” denilerek pilot ortak olan M. ortaklığı temsilde tam yetkili kılınmış bulunmaktadır. Takip konusu yapılan 25.12.2007 tarihli çekin Mustafa tarafından imzalandığı hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Sorun ortak tarafından düzenlenen çekin ortaklığı dolayısı ile adi ortaklığın diğer ortağı olan itiraz eden borçlu şirketi bağlayıp bağlamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Borçlar Kanunu’nun 533. maddesinin son cümlesinde “ortaklığı idare yetkisi tanınan şerik şirketi ve bütün şerikleri üçüncü şahıslara karşı temsil etmek hakkına haiz sayılır” hükmü yer almaktadır. Ortaklık sözleşmesi ile yasada belirtilen idare yetkisi tanınan şerik ortak da olabilir. Üçüncü bir kişi de olabilir. Dolayısı ile bu kişinin B.K.’nun 34. ve 38. maddeleri ile daha geniş anlamını bulan 533. maddesinin son fıkrasında açıklanan ortaklığı temsil yetkisi olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda ortaklığı idare yetkisi bulunan temsilcinin yapacağı işlem ortakları üçüncü şahıslara karşı eşit olarak sorumlu kılar. Bu sebeple adi ortaklığı temsilen idareci şerikin ( ortak-temsilcinin ) imzaladığı takibe konu çekten dolayı itiraz eden borçlu ortağın sorumlu olacağından itirazın reddi yerine adi ortaklık adına çek keşide yetkisi olmadığından dolayı itirazın kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ : Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 15.06.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/12131
K. 2010/3523
T. 30.3.2010
ADİ ORTAKLIĞIN DEVRİNİN KAPSAMI (İşletmenin Ticaret Ünvanından Ayrı Olarak Devredilemeyeceği – Devir Sözleşmesinden Sonra Davalının Anılan İbare İçin Marka Başvurusunda Bulunmasının Kötüniyetli Olduğu)
MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ KARARI (İşletmenin Ticaret Ünvanından Ayrı Olarak Devredilemeyeceği – Devir Sözleşmesinden Sonra Davalının Anılan İbare İçin Marka Başvurusunda Bulunmasının Kötüniyetli Olduğu/Markanın Hükümsüzlüğüne Karar Verileceği)
İŞLETMENİN TİCARET UNVANINDAN AYRI DEVRİNİN MÜMKÜN OLMAMASI (Adi Ortaklığın Devrine İlişkin Sözleşmeden Sonra Davalının Anılan İbare İçin Marka Başvurusunda Bulunmasının Kötüniyetli Olduğu – Markanın Hükümsüzlüğüne Karar Verilmesi Gereği)
6762/m.51
KHK-556/m.16
ÖZET: Taraflar arasında görülen davada taraflar arasında adi ortaklık şeklinde kurulan işletmenin davacıya devredildiği, işletmenin ticaret unvanından ayrı olarak devredilemeyeceği, işletmenin aktif ve pasifi ile birlikte devri halinde aksi kararlaştırılmadıkça markanın da devrini kapsadığı, taraf arasındaki sözleşmede markanın devir dışı bırakıldığının kararlaştırılmadığı, devir sözleşmesinden sonra davalının anılan ibare için marka başvurusunda bulunmasının kötüniyetli olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, davalı adına tescilli markanın hükümsüzlüğüne, davacı adına tescili isteminin reddine karar verilmelidir.
DAVA: Taraflar arasında görülen davada İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 10.06.2008 tarih ve 2007/75-2008/141 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi İhsan Akgül tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR: Davacılar vekili, müvekkillerinden Sönmez’in davalı ile 2003 yılından 2006 yılına kadar A. P. adlı işletmenin ortakları olduklarını, 20.02.2006 tarihli protokol ile ortaklığın feshedilerek işletmenin müvekkili S.’e devredildiğini, bu tarihten 4 gün sonra davalının ABELİA ibaresini marka olarak tescil ettirdiğini, işletmenin devrinde ticaret unvanı ve markanın devredilmediğinin açıkça düzenlenmediğini, müvekkili şirketin bu ibare için yaptığı marka başvurusunun davalı adına tescilli marka nedeniyle reddedildiğini ileri sürerek, davalı adına tescilli markanın hükümsüzlüğünü ve müvekkili adına tescilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, taraflar arasında ortaklığın söz konusu olmadığını, 20.02.2006 tarihli protokol ile işletmede bulunan demirbaşların devrinin amaçlandığını, ticaret unvanı ve markanın devredilmediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre taraflar arasında adi ortaklık şeklinde kurulan işletmenin 20.02.2006 tarihinde davacı Sönmez’e devredildiği, TTK’nın 51. maddesinde işletmenin ticaret unvanından ayrı olarak devredilemeyeceği, 556 sayılı KHK’nın 16/1. maddesinde ise işletmenin aktif ve pasifi ile Birlikte devri halinde aksi kararlaştırılmadıkça markanın da devrini kapsadığı, taraf arasındaki sözleşmede markanın devir dışı bırakıldığının kararlaştırılmadığı, devir sözleşmesinden 4 gün sonra davalının anılan ibare için marka başvurusunda bulunmasının kötüniyetli olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, davalı adına tescilli 2006/6933 sayılı markanın hükümsüzlüğüne, davacı adına tescili isteminin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 03,15 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 30.03.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/5315
K. 2010/1111
T. 2.2.2010
ADİ ORTAKLIĞIN TASFİYESİ (Tasfiyenin Ortaklık Sözleşmesinde Hüküm Bulunmakta İse Bu Hükümlere Hükmün Bulunmaması Halinde İse Borçlar Kanunu’nda Yer Alan Hükümler Sırayla Takip Edilerek Yapılacağı)
ADİ ORTAKLIĞIN FESHİ NEDENİYLE YAPILAN MASRAFLARIN İADESİ TALEBİ(Davanın Ortakların Tümünü İlgilendirdiği – Dava Dışı Diğer İki Ortağın Davada Taraf Olarak Yer Alacağı)
TARAF TEŞKİLİ (Adi Ortaklığın Feshi Nedeniyle Yapılan Masrafların ve Cezai Şartın Ödenmesi Talebi – Davanın Ortakların Tümünü İlgilendirdiği/Dava Dışı Diğer İki Ortağın Davada Taraf Olarak Yer Alacağı)
818/m. 520, 538, 539, 540
ÖZET: Adi ortaklığın feshedilmesi nedeniyle yapılan masrafların ve cezai şartın ödenmesi talep edilmiştir. Ortaklık sözleşmesinde hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin öncelikle bu sözleşmedeki hükümlere göre yapılması asıldır. Böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise tasfiyenin bu defa Borçlar Kanunu’ndaki ilgili hükümler sıra takip edilerek yapılması gereklidir. Öte yandan, adi ortakların tümünü ilgilendiren bir davada, dava dışı diğer iki ortağın davada taraf olarak yer almadan uyuşmazlığın çözümlenmesi de mümkün değildir. Taraf teşkilinin sağlanması gerekir.
DAVA: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR: Davacı, davalıların murisinin, K… adıyla bilinen işletmede, balık üretimi ve istihsali işi ile uğraşmakta iken, kendisini ve dava dışı iki kişiyi daha işletmeye ortak olarak aldığını, bu konuda 06.04.2002 tarihli sözleşmenin imzalandığını, ortaklık nedeniyle bakkaliye, benzin, çimento gibi giderlerin kendisi tarafından ödendiğini, ne var ki davalının, 28.07.2003 tarihinde kendisini vekaletten azlettiği gibi, sözleşmeyi de feshettiğini bildirdiğini, bu durumda sözleşme gereğince yapmış olduğu masrafların, cezai şartla birlikte 11.430.000.000 TL olarak ödenmesi gerektiğini ileri sürerek, anılan miktarın dava tarihinden itibaren faiziyle birlikte ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, murisleri ile davacı ve dava dışı kişiler arasında ortaklık sözleşmesi yapılmışsa da, ortaklığın devam ettiği 15 aylık süre içinde sözleşmenin 11. maddesinde belirtilen yatırımlara ilişkin sermaye konularak yatırımlara başlanamadığını, bu nedenle de sözleşmenin muris tarafından haklı olarak feshedildiğini savunarak, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, taraflar arasındaki sözleşmenin haksız olarak feshedildiğinin ispat edilemediği gibi, davacının yapmış olduğu masraflara ilişkin iddiasını da ispat edemediği belirtilerek, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
06.04.2002 tarihli sözleşme ile, K… adıyla bilinen işletmede, balık üretimi ve istihsali konusunda, dava dışı iki ortakla birlikte, davacı ve davalıların murisi arasında Borçlar Kanununun 520 ve devamı maddelerinde düzenlenen bir adi ortaklık ilişkisinin kurulduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar, işletmeye ilişkin tüm resmi kayıt ve belgeler, davalıların murisi adına görünmekte ise de, ortaklık, davacı ve dava dışı diğer iki ortağın, dış ilişkide ortak olarak görünmediği bir iç ortaklık tarzında oluşmuştur. Bu nedenle davacı ve diğer iki ortağın dış ilişkide gizli ortak olarak yer aldığı, söz konusu “iç ortaklık” nedeniyle, tarafların birbirlerine karşı adi ortaklıktan doğan sorumlulukları ve talep hakları mevcut olup, davacı iş bu davada, sözleşmenin davalıların murisi tarafından feshedilmesi nedeniyle yapmış olduğu masrafların, cezai şartla birlikte 11.430.000.000 TL olarak ödetilmesini talep ettiğine göre, bu talebinin ortaklığın fesih ve tasfiyesini de kapsadığının kabulü gerekir. Bu durumda mahkemece ortaklığın fesih ve tasfiyesine karar verilmesi, tasfiyenin de bizzat yaptırılması gereklidir. Ortaklığın feshi ile ortaklığın tasfiyesi ayrı ayrı hukuki işlemlerdir. BK.nun 538. maddesinde belirtildiği gibi tasfiye bütün hesapların görülüp ortaklığın aktif ve pasif bütün mal varlığının belirlenip ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sona erdirilmesi, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Ortaklık sözleşmesinde hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin öncelikle bu sözleşmedeki hükümlere göre yapılması asıldır. Böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise tasfiyenin bu defa BK.nun 539. maddesindeki sıra takip edilerek yapılması gereklidir.
Öte yandan, adi ortakların tümünü ilgilendiren böyle bir davada, dava dışı diğer iki ortağın davada taraf olarak yer almadan uyuşmazlığın çözümlenmesi de mümkün değildir. ( Bkz. 13. H.D. 15.12.1983 tarih, 1983/7910-8956 sayılı kararı ) Nitekim, Borçlar Kanununun 540. maddesinde de adi ortaklıkta tasfiyenin bütün ortaklarca birlikte yapılması gerektiği açıkça belirtilmiştir. Bu nedenle eldeki davanın, dava dışı diğer iki ortağa da yöneltilmesi zorunlu olduğundan, dava dışı ortaklar İlhami ve Nazmi Namık’ın, yöntemine uygun olarak davaya dahil edilmeleri sağlandıktan sonra bütün ortakların katılımı ile birlikte tasfiyeye karar verilmesi gereklidir. Sözleşmede hüküm bulunması halinde tasfiyenin öncelikle bu hükümlere göre yapılması gerekli olduğundan, somut olay itibariyle, dava dilekçesinde de davanın dayanağı olarak gösterilen, taraflar arasındaki sözleşmenin 6. maddesinde bulunan, “Bu sözleşmenin Sıtkı veya varisleri tarafından tek taraflı iptal edilmesi, Erden ve Nazmi Namık’a işlerin takibi için verilen vekaletleri iptal etmesi söz konusu olduğunda Sıtkı ve tarafı bu yatırım miktarına uğraş ve emek payı da yüzde yüz ilave edilmek kaydıyla Dolar bazında ödemeyi şimdiden taahhüt ve kabul ederler.” Şeklindeki tasfiyeye ilişkin özel düzenleme de göz önünde bulundurulup değerlendirilmek suretiyle, Borçlar Kanununun 538. maddesi ve devamı hükümlerine göre ortaklığın tasfiyesine karar verilmesi gerekirken, davanın ispat edilemediğinden bahisle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, temyiz edilen hükmün temyiz eden davacı yararına ( BOZULMASINA ), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 02.02.2010 gününde oy birliğiyle karar verildi.
T.C
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/14978
K. 2010/4911
T. 12.4.2010
ADİ ORTAKLIĞIN FESHİ VE TASFİYESİ (Adi Ortaklığın Feshine Karar Verildiği – Ortaklığın Mal Varlığının Ne Şekilde Tasfiye Edileceğinin Gösterileceği)
ORTAKLIK MALVARLIĞININ TASFİYESİ (Ortaklığın Sona Erdiği Tarihteki Ortaklığın Aktif ve Pasif Mal Varlığının Belirleneceği/Belirlenen Mal Varlığının Ne Şekilde Tasfiye Edeceğinin Taraflardan Sorulacağı – Taraflar Anlaşamazsa Tasfiye Memuru Marifetiyle Paylaştırılacağı)
TASFİYE MEMURU (Taraflar Paylaşımda Anlaşamazsa Mahkemenin Tayin Edeceği Tasfiye Memuru Marifetiyle Paylaştırılacağı)
818/m.535, 538, 539
ÖZET: Davacı, adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine karar verilmesini istemiştir. Adi ortaklığın feshine karar verildiğinde ortaklığın mal varlığının ne şekilde tasfiye edileceği gösterilmelidir. Ortaklığın sona erdiği tarihteki aktif ve pasif mal varlığı belirlenmeli, belirlenen mal varlığının ne şekilde tasfiye edileceği taraflardan sorulmalı, anlaştıkları takdirde ona göre karar verilmelidir. Tasfiye konusunda anlaşamadıkları takdirde, mahkemenin tayin edeceği tasfiye memuru marifetiyle paylaştırılmasına karar verilmelidir.
DAVA: Taraflar arasındaki ortaklığın feshi ve tasfiyesi davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükümün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR: Davacı, kardeşi olan davalı ile 1985 yılında yaptıkları sözleşme ile ağaç işleri dalında faaliyet göstermek üzere adi ortaklık kurduklarını, ortaklık kazancı ile alınan iş makineleri ile davalı adına tescil edilen kooperatif hissesine 1/2 oranında ortak olduğunu, kendisinin Almanya’da olması sebebiyle işleri davalının yürüttüğünü, ortaklık payının verilmediği gibi ortak alınan taşınmazı da adına tescil ettirdiğini ileri sürerek aralarındaki adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüyle taraflar arasındaki adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-)Dosyadaki yazılara , kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının sair temyiz itirazlarının reddine,
2-)Taraflar arasında düzenlenen 17.9.1985 tarihli sözleşme ile adi ortaklık kurulduğu, her bir ortağın 1/2 oranında pay sahibi oldukları, davacının Almanya’da olması sebebiyle yönetici ortağın davalı olduğu anlaşılmaktadır. Davacı adi ortaklığın fesih ve tasfiyesini istemiş, mahkemece de fesih ve tasfiye ye karar verilmiş ancak tasfiyenin ne şekilde yapılacağı kararda belirtilmemiştir. Adi ortaklığın ne şekilde sona ereceği B.K.nun 535. maddesinde, tasfiyenin nasıl ve kimler tarafından yapılacağı da aynı yasanın 538 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. B.K.nun 535/7. maddesi gereğince mahkemece adi ortaklığın feshine karar verildiğinde ortaklığın mal varlığının ne şekilde tasfiye edileceği de karar yerinde gösterilmelidir. B.K.nun 538. maddesinde belirtildiği gibi tasfiye bütün hesapların görülüp ortaklığın aktif ve pasif bütün mal varlığının belirlenip ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan dolayı olan ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sona erdirilmesi, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Ortaklık sözleşmesinde hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin bu sözleşmedeki hükümlere göre yapılması asıldır. Böyle bir hükümün bulunmaması halinde ise tasfiyenin bu defa B.K.nun 539. maddesindeki sıra takip edilerek yapılması gereklidir. Açıklanan bu hukuki olgular karşısında öncelikle ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle aktif ve pasif mal varlığı belirlenmeli, ortaklığı yöneten ve idareci ortak olan davalıdan ortaklık hesabını gösterir hesap istenilmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, bu şekilde belirlenen mal varlığının ne şekilde tasfiye edileceği taraflardan sorulmalı, tasfiyede anlaştıkları takdirde ona göre karar verilmelidir. Taraflar tasfiye konusunda anlaşamadıkları takdirde, mahkeme tayin edeceği tasfiye memuru marifetiyle tespit edilen ortaklık mallarının mevcut olanların satılmasına şayet bu mallar mevcut değilse değerleri bilirkişi marifetiyle belirlenip, elde edilen gelirden veya malların belirlenen değerlerinden öncelikle ortaklığın borçları ödendikten sonra kalan kısmın taraflar arasında paylaştırmasına karar verilmelidir. Mahkemece aksine düşüncelerle ve eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Birinci bentte açıklanan sebeplerle sair temyiz itirazlarının REDDİNE, ikinci bentte açıklanan sebeplerle temyiz olunan kararın davalı yararın BOZULMASINA, peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, 12.4.2010 gününde oy birliğiyle karar verildi.
T.C
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/5661
K. 2011/1578
T. 3.2.2011
ADİ ORTAKLIĞIN FESHİ VE TASFİYESİ (Adi Ortaklığın Malvarlığının Tespiti Gerektiği – Adi Ortaklığın Malvarlığının Tespitinde Davacının Bu Tapu İptali Ve Tescil Davasında Davalı Sıfatıyla Verdiği Dilekçelerdeki Davalı Sıfatıyla Yaptığı Kabullerinin İçeriği Esas Alınması Gerektiği)
ADİ ORTAKLIĞIN MALVARLIĞININ TESPİTİ GEREĞİ (Adi Ortaklığın Feshi ve Tasfiyesi Davasında Öncelikli Olarak Gerektiği)
TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASINDA VERİLEN DİLEKÇELER (Adi Ortaklığın Malvarlığının Tespitinde Davacının Bu Tapu İptali ve Tescil Davasında Davalı Sıfatıyla Verdiği Dilekçelerdeki Davalı Sıfatıyla Yaptığı Kabullerinin İçeriği Esas Alınması Gerektiği)
TESCİL KARARI (Açtığı Tapu İptali ve Tescil Davası Neticesinde Verilecek Lehe Kararla Ortaklar Adına Yapılacak Tescil Kararı Adi Ortaklığın Malvarlığı İçinde Bulunacağından Eldeki Dava İçin de Ön Mesele Teşkil Ettiği)
818/m.520,541
ÖZET: Adi ortaklığın feshi ve tasfiyesi için öncelikle adi ortaklığın malvarlığının tespiti gerekir. Adi ortaklığın malvarlığının tespitinde davacının bu tapu iptali ve tescil davasında davalı sıfatıyla verdiği dilekçelerinde adi ortaklığa ait olduğunu kabul ettiği taşınmazlar bulunduğundan öncelikle bu dilekçelerdeki davalı sıfatıyla yaptığı kabullerinin içeriği esas alınmalıdır. Yine davalının açtığı tapu iptali ve tescil davası neticesinde verilecek lehe kararla ortaklar adına yapılacak tescil kararı adi ortaklığın malvarlığı içinde bulunacağından eldeki dava için de ön mesele teşkil ettiği gözden kaçırılmamalıdır.
DAVA: Taraflar arasındaki adi ortaklığın feshi ve tasfiyesi davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatınca duruşmalı, davalı avukatınca duruşmasız olarak temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR: Davacı, davalı ile 21.02.1984 tarihinde N… İnşaat adi ortaklığını kurduklarını, 15.11.1988 tarihine kadar %50’şer hisse ile idare ettiklerini, daha sonra M.’yı üçüncü ortak olarak alıp 200’er TL sermaye payı konulması ve 1/3’er hisseli idare edilmesine karar verdiklerini, 21.11.1991 tarihinde üçüncü ortağın ayrıldığını, bu nedenle paylaşım yaptıklarını, davalının sermaye payını eksik ödediği, kendisinin tamamladığı, karşılığında çek ve senet aldığını ancak %50 hisse ile devam ettiklerini, yapılan inşaatları kendisinin ilgilenerek tamamlamaya çalıştığını, 17.05.1995 tarihinde yine davalı ile eşit hisseli limited şirket kurduklarını, bu şirketin de fesih ve tasfiyesinin talep edildiğini, davalının kendisi ve üçüncü kişiler üzerindeki bazı taşınmazların adi ortaklığa ait olduğunu savunarak 1/2 hissesinin iptali ve adına tescili için dava açtığını bildirerek adi ortaklığın malvarlığının tespiti ile %50 hisse ile fesih ve tasfiyesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, adi ortaklık sözleşmesinin imzalandığını, ancak davacının adi ortaklığın malvarlığını kendi şirketine aktardığını, kendi payını vermediğini bildirerek adi ortaklığın fesih ve tasfiyesini talep etmiştir.
Mahkemece davanın kabulü ile adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine, bilirkişinin 08.09.2008, 16.07.2009 tarihli raporlarındaki taşınmazların adi ortaklığa ait olduğunun kabulü ile ortaklar adına kayıtlı olan taşınmazların satılması suretiyle, davadan sonra satılanların da rayiç değerleri tespit olunarak bu değerlerinin tasfiyeye esas alınmasına, ortaklığın 08.09.2008 tarihli rapordaki borçlarının mahsubu ile kalan miktarın eşit hisse ile paylaştırmasına, fesih ve tasfiyeye ilişkin karar kesinleştiğinde, taşınmazların değerleri bilirkişiye tespit ettirilerek atanacak tasfiye memuru vasıtasıyla tasfiye işlemlerinin mahkeme denetiminde sonuçlandırılmasına karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
Tarafların 21.04.1984 tarihli sözleşme ile eşit hisse ile inşaat yapımı üzerine N… İnşaat adlı adi ortaklık kurdukları, 15.11.1988 tarihli sözleşme ile de ortaklığa üçüncü bir kişi alıp 1/3’er hisseli olarak 21.11.1991 tarihine kadar yürüttükleri, üçüncü ortağın ayrılması ile tarafların eşit hisseli olarak ortaklığı yürüttükleri, 17.05.1995 tarihinde tarafların limited şirket kurdukları ve bu şirketin de fesih ve tasfiyesine ilişkin kararın kesinleştiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. BK’nın 538. maddesinde belirtildiği gibi tasfiye, bütün hesapların görülüp ortaklığın aktif ve pasif bütün mal varlığının belirlenip ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sona erdirilmesi, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Ortaklık sözleşmesinde hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılması asıldır. Böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise tasfiyenin bu defa BK’nın 539. maddesindeki sıra takip edilerek yapılması gereklidir. Dava konusu olayda sözleşmede tasfiye ile ilgili özel bir hüküm bulunmadığından tasfiyenin BK’nın 539. ve devamı maddelerine göre yapılması zorunlu olup, bunun için mahkemece öncelikle yönetici ortak olan davalıdan, kurulduğu tarihten itibaren ortaklığın tüm muhasebesi ile ilgili defterler ve ortaklıkla ilgili tüm belge ve faturaların ibrazı ile ortaklıkla ilgili hesap listesi istenilmeli, ortakların gerek tasfiye şekli gerekse hesap listesi üzerinde uyuştukları ve uyuşamadıkları noktalar saptanmalı, uyuşamadıkları noktalarda tarafların delil ve karşı delilleri sorulup toplanmalı, yönetici ortağın hesap listesi vermemesi durumunda hesap vermekten kaçındığı kabul edilmeli, bu durumda mevcut delillere göre hüküm kurulmalı, ortaklığa ait tüm gelir gider hesabı çıkarıldıktan, ortaklığın tüm aktif ve pasifi kesin olarak belirlendikten sonra ortaklığın varsa üçüncü kişilere veya kurumlara olan borçları ortaklığın aktifinden mahsup edilmeli, ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslarla, ortaklık için yapmış oldukları masraflar ve vermiş oldukları sermaye iade edilmeli, bundan sonra varsa kalan miktar ortaklar arasında paylaştırılmak, tasfiye bu şekilde tamamlanmalıdır. Taraflar dava dışı arsa sahipleri ile yaptıkları kat karşılığı inşaat sözleşmeleri adi ortaklığın konusu olup, yaptıkları inşaatlardan alacakları taşınmazlar da adi ortaklığın malvarlığı arasındadır. Davalı tarafından davacının adi ortaklığın malvarlığını kendi şirketine geçirmeye başladığı, bir kısmını da sattığı gerekçesi ile davacı ve dava dışı arsa sahiplerine karşı tapu iptali ve tescil davası açtığı, davanın halen derdest olduğu anlaşılmaktadır. Adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi için öncelikle adi ortaklığın malvarlığının tespiti gerekir. Bu malvarlığı tespit edildikten sonra az yukarıda izah edilen şekilde tarafların anlaşamamaları üzerine fesih ve tasfiyenin mahkemece yapılması gerekir. Fesih ve tasfiye ileride atanacak tasfiye memuru eliyle yapılmasına karar verilemez.
Adi ortaklığın malvarlığının tespitinde davacının bu tapu iptali ve tescil davasında davalı sıfatıyla verdiği dilekçelerinde adi ortaklığa ait olduğunu kabul ettiği taşınmazlar bulunduğundan öncelikle bu dilekçelerdeki davalı sıfatıyla yaptığı kabullerinin içeriği esas alınmalıdır. Yine davalının açtığı tapu iptali ve tescil davası neticesinde verilecek lehe kararla ortaklar adına yapılacak tescil kararı adi ortaklığın malvarlığı içinde bulunacağından eldeki dava için de ön mesele teşkil ettiği gözden kaçırılmamalıdır. Mahkemece ortaklar adına kayıtlı taşınmazların fesih ve tasfiyesine karar verilmiş ise de kat karşılığı inşaat sözleşmesine konu olup da henüz arsa sahipleri adına görünen taşınmazların da adi ortaklığın malvarlığı içinde bulunduğu hususu gözetilmemiştir. Bunların tasfiyesi için öncelikle ortakların adına tescili gerektiğinden, tarafların tescil hususunda nasıl hareket edeceklerine ilişkin beyanları alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir. Yine adi ortaklığa ait olduğu halde dava tarihinden önce satılan taşınmazların satış bedellerinin de adi ortaklığın malvarlığı içinde olduğundan bu taşınmazlar yönünden de taraf iddia ve delilleri değerlendirilerek sonucuna göre hareket edilmelidir. 5986/10 numaralı taşınmaz Hazine’nin açtığı dava sonucu tapusu iptal edildiğinden ve buna ilişkin karar kesinleştiğinden hesaba dahil edilmemelidir. Tüm bu açıklamalar ışığında taraf iddia ve delilleri değerlendirilerek, tarafların kabulleri de gözetilerek adi ortaklığın malvarlığı, bu malvarlığının elde edilmesinde yapılan harcamalar ve taraflar adına kayıtlı olup da davadan önce satılanlar, kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre adi ortaklığa ait olup da henüz taraflar adına tescil edilmeyen taşınmazlar, tarafların rızaları ile satılan taşınmazların durumu da gözetilerek ayrıca M.’nın ortaklıktan ayrılması nedeniyle taraflar arasında paylaşım olup olmadığına ilişkin taraf delilleri de toplanarak, bu hususlarda açılan tescil davalarının eldeki dava için ön mesele olduğu da gözetilerek adi ortaklığın malvarlığı tespit edilip, mahkemece fesih ve tasfiyesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın temyiz eden taraflar yararına ( BOZULMASINA ), peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacı ve davalıya iadesine, 03.02.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/6209
K. 2008/7531
T. 2.6.2008
ADİ ORTAKLIĞIN FESİH VE TASFİYESİ (Adi Ortaklıkta Yönetici Ortak Yılda En Az Bir Defa Hesap Vermekle Yükümlü Olduğu)
YÖNETİCİNİN HESAP VERME YÜKÜMLÜLÜĞÜ (Adi Ortaklıkta Yönetici Ortak Yılda En Az Bir Defa Hesap Vermekle Yükümlü Olduğu)
ORTAKLIĞIN AKTİF VE PASİFİ (Belirlenerek Ortaklık Hesabı İstenilmeli Belirlenen Malvarlığının Ne Şekilde Tasfiye Edileceği Taraflara Sorulması Tasfiyede Anlaşma Sağlanırsa Tasfiye Ona Göre Yapılması Gerektiği)
TASFİYE MEMURU (Tasfiyede Anlaşma Sağlanamazsa Mahkeme Tasfiye Memuru Marifetiyle Malların Satılmasına Öncelikle Borçların Ödenmesine Kalan Kısmın Paylaştırılmasına Karar Vermesi Gerektiği – Adi Ortaklığın Fesih ve Tasfiyesi)
818/m.535, 538
ÖZET: Davacı, davalı kardeşi ile minibüs hattı ve hatta çalıştırılmak üzere minibüs satın aldıklarını, aracın kardeşi adına kayıt ettirildiğini, uzun zamandan beri kendisine hiçbir ödeme yapılmadığını ileri sürerek araç üzerinde 112 oranında ortak olduğunun tespiti ile aracın ve hattın değerinin yarısının ve mahrum kaldığı kazanç payının tahsilini talep etmiştir. Dosya kapsamından taraflar arasında adi ortaklık bulunduğu ve davalının yönetici ortak olduğu anlaşılmaktadır. Adi ortaklıklarda yönetici ortak yılda en az bir defa hesap vermek zorundadır. Bu yükümlülük yerine getirilmediği takdirde diğer ortağın fesih ve tasfiye talep etme hakkı vardır. Davacı da fesih ve tasfiye talep etmektedir. Bunun öncelikle ortaklığın aktif ve pasifi belirlenmeli, ortaklık hesabı istenilmeli, belirlenen malvarlığının ne şekilde tasfiye edileceği taraflara sorulmalı, tasfiyede anlaşma sağlanırsa tasfiye ona göre yapılmalıdır. Tasfiyede anlaşma sağlanamazsa mahkeme tasfiye memuru marifetiyle malların satılmasına, öncelikle borçların ödenmesine, kalan kısmın paylaştırılmasına karar vermelidir.
DAVA: Taraflar arasındaki tazminat-tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamında yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalı vekili avukat İ.Ö. ile davacı vekili avukat A.H.’nun gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR: Davacı, davalı kardeşi ile yapılan 09.05.1998 tarihli sözleşme ile E. Kooperatifi’nden ortak minibüs hattı satın aldıklarını ve bu hatta çalıştırılmak üzere yine ortak olarak Ford transit araç satın aldıklarını, ancak resmi kayıtların davalı adına yapıldığını, davalının 2003 yılı i. ayından itibaren tarafına hiçbir ödeme yapmadığını, ileri sürerek, hat ve araç üzerinden 112 oranında ortak olduklarının tesbiti ile aracın ve hattın değerinden fazla hakları saklı kalarak 90.000 YTL. ve kazanç payı olarak 6.000 YTL. toplam 96.000 YTL.’nin reeskont faizi ile ödetilmesini istemiştir.
Davalı, davacı ile ortaklık ilişkisinin bulunmadığını, sözleşmenin geçersiz olduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkeme, ortaklığa konu aracın 1/2’şer hissesinin davacı ve davalı adına tesbitine, 103. i 89 YTL. tazminatın dava tarihinden yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davacı, davalı ile yapılan ortaklığın 2003 yılı birinci ayından itibaren davalı tarafından kabul edilmeyerek kar payından ödeme yapılmamaya başladığını, 27.12.2005 tarihli ihtara rağmen de % 50 ortaklığın kendisine devir edilmediğini ve kar payından da ödeme yapılmadığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Taraflar arasında kurulan hat ve araç ortaklığında, yönetici ortağının davalı olduğu tarafların iddia ve savunmalarından anlaşılmaktadır. Yönetici konumundaki davalı, B.K.’nun 535. maddesi gereğince yılda en az bir defa hesap vermekle yükümlüdür. Yasanın bu amir hükmü gereğince, davalı bu yükümlülüğünü yerine getirmediği sürece, davacı adi ortaklığın da feshini ve malvarlığın tasfiyesini istemekte haklıdır. Davacının bu dava ile ortaklığın fesih ve tasfiyesini talep ettiği gözetilerek, tasfiyenin mahkemece BK. 538 ve devamı maddelerine göre yapılması gerekir. Tasfiyenin ortaklığa ait tüm hesapların görülüp, ortakların birbirleriyle alacak, verecek ve ortaklıktan dolayı olan ilişkilerinin kesilmesi yolu ile ortaklığın sona erdirilmesi, malların paylaştırılması ya da satış yolu ile elden çıkarılarak bedelinin paylaştırılması ve tasfiye tarihine kadarki kar zarar durumu ile ortaklığın özelliğine göre diğer hususların hüküm altına alınarak yapılması gerekir. Buna göre öncelikle mevcut ortaklığın aktif ve pasif mal varlığı belirlenmeli, ortaklığı yöneten ve idareci ortak olan davalıdan ortaklık hesabını gösterir hesap istenilmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, bu şekilde belirlenen mal varlığının ne şekilde tasfiye edileceği taraflardan sorulmalı, tasfiyede anlaştıkları takdirde ona göre karar verilmelidir. Taraflar tasfiye konusunda anlaşamadıkları takdirde, mahkeme tayin edeceği tasfiye memuru marifetiyle tespit edilen ortaklık mallarının mevcut olanların satılmasına, şayet bu mallar mevcut değilse değerleri bilirkişi marifetiyle belirlenip, elde edilen gelirden veya malların belirlenen değerlerinden öncelikle ortaklığın borçları ödendikten sonra kalan kısmın taraflar arasında paylaştırılmasına karar verilmelidir. Mahkemece, ortaklığın konusunu oluşturan araç ve hat bedelinin satın alınma tarihinden dava tarihe kadar çeşitli ekonomik etkenlerle ulaştığı değerlerinin tesbit edilip, bulunan bedele karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, hükmün bozulması gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davalı yararına BOZULMASINA, 550 YTL. duruşma avukatlık parasının davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 02.06.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/16915
K. 2012/2746
T. 13.2.2012
ADİ ORTAKLIĞIN FESİH VE TASFİYESİ (Davalının Ceza Dosyasındaki Beyanının Adi Ortaklık İlişkisinin Varlığına Dair Harici İkrar Niteliğinde Olduğu – Beyan Yan Deliller İle Desteklenmesi Halinde Geçerli Olacağından Davacının Tanıklarının Dinlenerek Tüm Deliller Işığında Karar Verileceği)
VİNCİN ÜZERİNDEKİ ORTAKLIK (Adi Ortaklığın Fesih ve Tasfiyesi Talebi – Ceza Dosyasında Şikayetçi Olan Davalının Verdiği İfadesinde Adi Ortaklık İlişkisinin Varlığına Dair Beyanının Harici İkrar Niteliğinde Olduğu)
HARİCİ İKRAR (Adi Ortaklığın Fesih ve Tasfiyesi Davasında Ceza Dosyasında Şikayetçi Olan Davalının Beyanının Bu Nitelikte Olduğu – Yan Delillerle Desteklenmesi Halinde Geçerli Olacağı)
818/m.530, 538
ÖZET: Davacı, adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine karar verilmesini istemiştir. Asliye Ceza Mahkemesinin dosyasına ait davacının sanık, davalının ise müşteki olduğu soruşturma dosyasında; Davalının, davaya konu vincin tekerlerinin havasının indirilmesi olayı ile ilgili verdiği ifadesinde “Bir gün önce akşam üzeri resmiyette değil de sözde ortağım olan, beni yanında çalışan şahsın cep telefonuyla arayarak vincimi yakmakla tehdit etmişti, kendisi ile aramda parasal nedenden kaynaklı anlaşmazlık çıktığı için benim vincime zarar vermiştir ayrıca şüpheli adına A firmasına çalıştım, bu nedenle … TL şüpheliden alacaklıyım, şikayetçiyim” şeklinde beyanının “Adi Ortaklık” ilişkisinin varlığına dair harici ikrar niteliğinde bulunduğu anlaşılmakta ise de; bu beyanın yan deliller ile desteklenmesi halinde geçerli olacağı, davacının tanıklarının dinlenerek, tüm deliller ışığında hüküm tesisi gerekirken davanın reddine karar verilmesi hukuka aykırıdır.
DAVA: Taraflar arasındaki ticari şirket davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR: Davacı; Davalı adına kayıtlı bulunan 55 K … plakalı vincin taraflar arasında ortak olup, birlikte işlettiklerini, davalının davacı tarafından bağlantı yaptığı işlerle problem çıkartarak fahiş para talep ettiği ve hesap vermediğini, bu nedenle aralarında ihtilaf çıktığını, davalının Tekkeköy Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/145 Esas sayılı dosyasında hazırlık soruşturması sırasında verdiği ifadede adi ortaklık ilişkisini kabul ettiğini, yönetici ortak olarak bilgi verme ve hesapları gösterme yükümlülüğü altında olduğunu, buna rağmen davalının davacıdan alacaklı olduğunu iddia ettiğini, davalının vinci aldıktan sonra kendi adına vergi kaydı aldığını, hem bu tarihten önce hem de sonraki tarihlerde kendisine ait fatura koçanından kendi yazı ve imzası ile E… Foklift adına fatura düzenlediğini, yine davalının iş yaptığı kişilerden tarafların ortak olduğu işleri kendisinin ayarlayıp, davalının ise vinç operatörü olarak yaptığı ve fatura tanzim ettiğini bildiklerini, davalının ortak olarak hakkı olan parayı kendisine vermediğini belirterek taraflar arasındaki adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı; Davanın dayanaktan yoksun olduğunu, taraflar arasında adi ortaklık olmadığını, davalıya ait iş makinesinin davacı tarafından kiralandığını, davacının üstlenmiş olduğu birtakım işlerde davalının ücret karşılığında iş makinesini çalıştırdığını, iş makinesinin davalı adına kayıtlı olduğunu, bağımsız bir adi şirketi bulunduğunu ve bunun da vergi kaydının davalı adına kayıtlı olduğunu, davacının kiralayan olarak kira ücretini ödememesinden dolayı taraflar arasında sıkıntı olduğunu, bu konuda davalı tarafından yapılan takibe davacının itiraz ettiğini, davacının iddia ettiği gibi bir çalışmanın olmadığını, vincin parasının tarafından ödendiğini, ceza dosyasındaki beyanının gerçeği yansıtmadığını, taraflar arasında bir çok ceza dosyası olup, konularının tehdit ve hakaret olduğunu, tanık dinletme taleplerini kabul etmediklerini belirterek davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece davanın Reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı eldeki dava ile; Tekkeköy Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/145 Esas sayılı dosyasında hazırlık soruşturması sırasında davalının verdiği ifadede adi ortaklık ilişkisini kabul ettiğini belirterek, taraflar arasındaki adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine karar verilmesini istemiş, davalı ise ceza dosyasındaki beyanının gerçeği yansıtmadığını, tanık dinletme taleplerini kabul etmediklerini belirterek davanın reddini dilemiştir. Mahkemece soruşturma dosyasında geçen “sözde ortağım” ibaresinin, ortaklığın varlığını ispatlamaya yeterli bulunmadığı, Davacının tanık dinletme talebinin ise, adi ortaklık sözleşmesinin ancak kesin deliller ile ispatının gerektiği ve davalının tanık dinletilmesine rızasının olmadığı gerekçesiyle reddine karar verildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de; incelenen Tekkeköy Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/145 Esas sayılı dosyasına ait davacının sanık, davalının ise müşteki olduğu soruşturma dosyasında; Davalının, depo olarak kullandığı dükkanının cam ve kapısının kırılarak içerdeki davaya konu vincin tekerlerinin havasının indirilmesi olayı ile ilgili verdiği ifadesinde “Bir gün önce akşam üzeri resmiyette değil de sözde ortağım olan Ö. E. B., beni yanında çalışan S. P. isimli şahsın cep telefonuyla arayarak vincimi yakmakla tehdit etmişti, kendisi ile aramda parasal nedenden kaynaklı anlaşmazlık çıktığı için benim vincime zarar vermiştir ayrıca şüpheli adına A… firmasına 405 saat çalıştım, bu nedenle 30.000 TL şüpheliden alacaklıyım, şikayetçiyim” şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmış olup, davalının anılan beyanının “Adi Ortaklık” ilişkisinin varlığına dair harici ikrar niteliğinde bulunduğu anlaşılmakta ise de; harici ikrar niteliğindeki bu beyanın yan deliller ile desteklenmesi halinde geçerli olacağı, hal böyle olunca da davacının tanık dinletme talebinde bulunabileceği gözetilerek, davacının tanıklarının dinlenerek, tüm deliller ışığında hüküm tesisi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, BOZMA nedenidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 18.40 TL. temyiz harcının istek halinde iadesine, 13.02.2012 gününde oy birliğiyle karar verildi.
T.C
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/10150
K. 2012/9700
T. 10.4.2012
MENFİ TESPİT İSTEMİ (Adi Ortaklık İlişkisinden Doğan/Ortaklık Konusu İşin Yapımının Belediyece Durdurulması – Davanın Adi Ortaklığın Fesih ve Tasfiyesi İstemini de İçerdiği/Dava Dışı Ortakların da Bu Davayı Dahil Edilmeleri Gerektiği)
TARAF TEŞKİLİ (Menfi Tespit İstemi – Gerek Davalının Diğer Dava Dışı Ortak İle Davacı Aleyhine İcra Takibi Yapması ve Gerekse Davacının Eldeki Bu Davayı Açması Aynı Zamanda Adi Ortaklığın Fesih ve Tasfiyesi İstemini de Kapsadığı – Dava Dışı Ortakların da Bu Davayı Dahil Edilmeleri Gerektiği)
ADİ ORTAKLIK İLİŞKİSİNDEN DOĞAN DAVA (Menfi Tespit İstemi – Adi Ortaklık İlişkisinden Doğan/Ortaklık Konusu İşin Yapımının Belediyece Durdurulması – Davanın Adi Ortaklığın Fesih ve Tasfiyesi İstemini de İçerdiği/Dava Dışı Ortakların da Bu Davayı Dahil Edilmeleri Gerektiği)
ADİ ORTAKLIĞIN FESİH VE TASFİYESİ İSTEMİNİ DE İÇEREN DAVA (Menfi Tespit İstemi – Ortaklık Konusu İşin Yapımının Belediyece Durdurulması/Dava Dışı Ortakların da Bu Davayı Dahil Edilmeleri Gerektiği)
818/m.538
ÖZET: Dava, menfi tespit istemine ilişkindir. Davacı ve davalı ile dava dışı kişi arasında, Donbay ve Cumhuriyet Deresinin ıslahı ve çevre düzenlemesinin yapılması hususunda sözleşme ile adi ortaklık teşkil edildiği, davalının bu ortaklık kapsamında ortaklığa bir miktar ödemede bulunduğu, ancak ortaklık konusu için yapımının belediyece durdurulması üzerine, davalının ortaklığa verdiğini iddia ettiği para ile yoksun kaldığını iddia ettiği miktar için davacı ile dava dışı iki ortak alehine icra takibi yaptığı, diğer iki ortağın takibe itiraz ettiği, davacı hakkındaki takibin kesinleşmesi üzerine de davacının eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır. Bu tür adi ortaklıkların tüzel kişilikleri bulunmadığı için taraf ehliyetleri yoktur. O nedenle adi ortaklığın feshi ve tasfiyesine yönelik davada tüm ortakların taraf sıfatıyla bulunmaları gerekir. Öte yandan gerek davalının diğer dava dışı ortak ile davacı aleyhine icra takibi yapması ve gerekse davacının eldeki bu davayı açması aynı zamanda adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi istemini de kapsamaktadır. Bu itibara dava dışı ortakların da bu davayı dahil edilmeleri gerekir.
DAVA: Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalı vekili ile davacı vekilinin gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR: Davacı, Donbay ve Cumhuriyet Deresi ıslah çevre düzenlemesi işinin yapımı konusunda dava dışı R. Y. ve Y. E. ile adi ortaklık oluşturduklarını, davalının da daha sonra bu ortaklığı %20 oranında hisse ile dahil olduğunu, davalının devraldığı %20 hisse karşılığı 230.000 TL ödemeyi taahhüt edip 94.000 TL’ını ödediğini, ancak ortaklık konusu olan ıslah çalışmalarının belediyece daha sonra durdurulduğunu ve davalının da buna istinaden ödediğini iddia ettiği para ile yoksun kaldığı iddia ettiği kar bedeline karşılık kendisi ve dava dışı diğer ortaklar aleyhine 138.420,08 TL’nın tahsili için icra takibi yaptığını, bu durumun yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek icra dosyasında borçlu olmadığının tesbitini istemiştir.
Davalı, davacı ve diğer dava dışı ortakların kendisini kandırarak sözleşme imzalattıklarını, sözleşmenin geçerli olmaması nedeniyle verdiklerinin iadesinin gerektiğini savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davacı ve dava dışı ortakların davalıyı dolandırma amacı ile ortaklığa aldıklarının ispat edilemediği, davalının adi ortaklık nedeniyle yapılmış giderlere hissesi oranında katılmak zorunda olduğu, eldeki davada adi ortaklığın iki ortağının taraf olduğu, bu davada verilen kararın davanın tarafı olmayan diğer iki ortağı bağlamayacağı, diğer ortakların menfi tesbit davasına dahil edilmelerinin mümkün olmadığı, tüm ortakların taraf olmadığı bir davada tasfiyenin sağlanamayacağı, davalının ortaklığın tasfiyesi davası açmadan yada diğer ortaklarla tasfiyenin şekli ile ilgili anlaşma yapmadan icra takibi yaptığı, dava takip şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle takip dosyası nedeniyle davacının davalıya borçlu olmadığının tesbitine karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Davacı ve davalı ile dava dışı R. Y. ve Y. E. arasında, Donbay ve Cumhuriyet Deresinin ıslahı ve çevre düzenlemesinin yapılması hususunda 8.11.2006 tarihli sözleşme ile adi ortaklık teşkil edildiği, davalının bu ortaklık kapsamında ortaklığa bir miktar ödemede bulunduğu, ancak ortaklık konusu için yapımının belediyece durdurulması üzerine, davalının ortaklığa verdiğini iddia ettiği para ile yoksun kaldığını iddia ettiği miktar için davacı ile dava dışı iki ortak alehine icra takibi yaptığı, diğer iki ortağın takibe itiraz ettiği, davacı hakkındaki takibin kesinleşmesi üzerine de davacının eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki bu tür adi ortaklıkların tüzel kişilikleri bulunmadığı için taraf ehliyetleri yoktur. O nedenle adi ortaklığın feshi ve tasfiyesine yönelik davada tüm ortakların taraf sıfatıyla bulunmaları gerekir. Öte yandan gerek davalının diğer dava dışı ortak ile davacı aleyhine icra takibi yapması ve gerekse davacının eldeki bu davayı açması aynı zamanda adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi istemini de kapsamaktadır. Bu itibara dava dışı ortaklar olan R. Y. ve Y. E.’nin de bu davayı dahil edilmeleri gerekir. Mahkemece dava dışı ortaklar R. Y. ve Y. E.’nin de davaya dahil edilmeleri sağlanarak, davadaki ve icra takibindeki talebin adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine yönelik olduğu da gözetilerek iddia ve savunmaya yönelik tüm deliller toplanarak ve ortak amacın gerçekleştirilmesinin artık olanaklı olmadığı da gözetilmek suretiyle BK 538 ve devamı maddeleri uyarınca işin esasına girilerek karar verilmelidir. Mahkemenin taraf teşkilini sağlamadan yazılı şekilde karar vermiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle; temyiz olunan kararın BOZULMASINA, ( 2 ) numaralı bent uyarınca davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, 900,00 TL duruşma avukatlık parasının davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, peşin alınan 18,40 TL. temyiz harcının istek halinde iadesine, 10.04.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/3953
K. 2011/14126
T. 4.7.2011
ADİ ORTAKLIK (Her Ortak Şirketin Karına İştirak Hakkına Sahip Olduğundan Ortağın Kişisel Alacaklıları Borçlu Ortağın Şirketteki Kar Payını İ.İ.K.nun 89. Md.sine Göre Haczettirebileceği – Tasfiye Edilmesi Halinde Borçluya İsabet Edecek Tasfiye Payının da Haczinin Mümkün Bulunduğu)
TASFİYE PAYININ HACZİ (Adi Ortaklıkta Her Ortak Şirketin Karına İştirak Hakkına Sahip Olduğundan Ortağın Kişisel Alacaklıları Borçlu Ortağın Şirketteki Kar Payını İ.İ.K.nun 89. Md.sine Göre Haczettirebileceği – Tasfiye Edilmesi Halinde Borçluya İsabet Edecek Tasfiye Payının da Haczinin Mümkün Bulunduğu)
ŞİRKET KARINA İŞTİRAK (Adi Ortaklıkta Her Ortağın Bu Hakka Sahip Olduğundan Ortağın Kişisel Alacaklıları Borçlu Ortağın Şirketteki Kar Payını İ.İ.K.nun 89. Md.sine Göre Haczettirebileceği – Tasfiye Edilmesi Halinde Borçluya İsabet Edecek Tasfiye Payının da Haczinin Mümkün Bulunduğu)
ADİ ORTAKLIĞIN MALLARI ÜZERİNE HACİZ KONULMASI (Bu Husus Ortaklardan Her Biri Tarafından Şikayet Konusu Yapılabileceği – İcra Müdürlüğünce Şirket İş Ortaklığının Milli Savunma Bakanlığı’nda Mevcut Hak Edişlerine Haciz Konulduğundan Adi Ortaklığının üçüncü kişi Nezdinde Bulunan Alacağına Haciz Konamayacağı)
818/m.522,523,534
2004/m.89
ÖZET: B.K.nun 522-523. maddeleri gereğince adi ortaklıkta her ortak şirketin karına iştirak hakkına sahip olduğundan ortağın kişisel alacaklıları borçlu ortağın şirketteki kar payını İ.İ.K.nun 89. maddesine göre haczettirebilirler. Ayrıca adi ortaklığın tasfiye edilmesi halinde borçluya isabet edecek tasfiye payının da haczi mümkün bulunmaktadır. Bir diğer anlatımla, bir ortağın alacaklıları haklarını ancak o şerikin tasfiyedeki payı üzerinde kullanabilirler, ne var ki şirket sözleşmesinde bu kuralın aksi de kararlaştırılabilir.
Adi ortaklığın malları üzerine haciz konulması halinde bu husus ortaklardan her biri tarafından şikayet konusu yapılabilir. Somut olayda icra müdürlüğünce G… İnş. San. Ltd. Şti. – T… İnş. Tic. Ltd. Şti. iş ortaklığının Milli Savunma Bakanlığı’nda mevcut hak edişlerine haciz konulduğu anlaşılmıştır. Adi ortaklığının üçüncü kişi nezdinde bulunan alacağına haciz konamayacağından, mahkemece şikayetin kabulü gerekir.
DAVA: Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki şikayetçi tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR: B.K.nun 534. maddesi hükmüne göre; adi ortaklığın iktisap ettiği veya şirkete devredilen şeyler, alacaklar, mallar, haklar, ayni haklar şirket sözleşmesinde kabul edilen kurallara uygun olarak şirketin müşterek malı olur. Şerikler bu mallar üzerinde M.K.nun 629. maddesi gereğince iştirak halinde mülkiyet hükümlerine göre malik olurlar. Ancak iştirak halinin tek istisnası burada ortaklardan birisi payını başkasına temlik edebilir. Ancak bu paya malik olan üçüncü kişi şirketi idare etmek, denetimde bulunmak hakkına sahip olmaz.
B.K.nun 522-523. maddeleri gereğince adi ortaklıkta her ortak şirketin karına iştirak hakkına sahip olduğundan ortağın kişisel alacaklıları borçlu ortağın şirketteki kar payını İ.İ.K.nun 89. maddesine göre haczettirebilirler. Ayrıca adi ortaklığın tasfiye edilmesi halinde borçluya isabet edecek tasfiye payının da haczi mümkün bulunmaktadır. Bir diğer anlatımla, bir ortağın alacaklıları haklarını ancak o şerikin tasfiyedeki payı üzerinde kullanabilirler, ne var ki şirket sözleşmesinde bu kuralın aksi de kararlaştırılabilir.
Açıklanan bu hükümlere aykırı olarak adi ortaklığın malları üzerine haciz konulması halinde bu husus ortaklardan her biri tarafından şikayet konusu yapılabilir.
Somut olayda icra müdürlüğünce G… İnş. San. Ltd. Şti. – T… İnş. Tic. Ltd. Şti. iş ortaklığının Milli Savunma Bakanlığı’nda mevcut hak edişlerine haciz konulduğu anlaşılmıştır. Adi ortaklığının üçüncü kişi nezdinde bulunan alacağına haciz konamayacağından, mahkemece şikayetin kabulü yerine yazılı gerekçeyle reddine karar verilmesi isabetsizdir.
SONUÇ: Şikayetçinin temyiz itirazlarının kabulüyle mahkeme kararının yukarıda yazılı sebeplerle İ.İ.K. 366 ve H.U.M.K.’nun 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 4.7.2011 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
T.C
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/5661
K. 2011/1578
T. 3.2.2011
ADİ ORTAKLIĞIN FESHİ VE TASFİYESİ (Adi Ortaklığın Malvarlığının Tespiti Gerektiği – Adi Ortaklığın Malvarlığının Tespitinde Davacının Bu Tapu İptali Ve Tescil Davasında Davalı Sıfatıyla Verdiği Dilekçelerdeki Davalı Sıfatıyla Yaptığı Kabullerinin İçeriği Esas Alınması Gerektiği)
ADİ ORTAKLIĞIN MALVARLIĞININ TESPİTİ GEREĞİ (Adi Ortaklığın Feshi ve Tasfiyesi Davasında Öncelikli Olarak Gerektiği)
TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASINDA VERİLEN DİLEKÇELER (Adi Ortaklığın Malvarlığının Tespitinde Davacının Bu Tapu İptali ve Tescil Davasında Davalı Sıfatıyla Verdiği Dilekçelerdeki Davalı Sıfatıyla Yaptığı Kabullerinin İçeriği Esas Alınması Gerektiği)
TESCİL KARARI (Açtığı Tapu İptali ve Tescil Davası Neticesinde Verilecek Lehe Kararla Ortaklar Adına Yapılacak Tescil Kararı Adi Ortaklığın Malvarlığı İçinde Bulunacağından Eldeki Dava İçin de Ön Mesele Teşkil Ettiği)
818/m.520,541
ÖZET: Adi ortaklığın feshi ve tasfiyesi için öncelikle adi ortaklığın malvarlığının tespiti gerekir. Adi ortaklığın malvarlığının tespitinde davacının bu tapu iptali ve tescil davasında davalı sıfatıyla verdiği dilekçelerinde adi ortaklığa ait olduğunu kabul ettiği taşınmazlar bulunduğundan öncelikle bu dilekçelerdeki davalı sıfatıyla yaptığı kabullerinin içeriği esas alınmalıdır. Yine davalının açtığı tapu iptali ve tescil davası neticesinde verilecek lehe kararla ortaklar adına yapılacak tescil kararı adi ortaklığın malvarlığı içinde bulunacağından eldeki dava için de ön mesele teşkil ettiği gözden kaçırılmamalıdır.
DAVA: Taraflar arasındaki adi ortaklığın feshi ve tasfiyesi davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatınca duruşmalı, davalı avukatınca duruşmasız olarak temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR: Davacı, davalı ile 21.02.1984 tarihinde N… İnşaat adi ortaklığını kurduklarını, 15.11.1988 tarihine kadar %50’şer hisse ile idare ettiklerini, daha sonra M.’yı üçüncü ortak olarak alıp 200’er TL sermaye payı konulması ve 1/3’er hisseli idare edilmesine karar verdiklerini, 21.11.1991 tarihinde üçüncü ortağın ayrıldığını, bu nedenle paylaşım yaptıklarını, davalının sermaye payını eksik ödediği, kendisinin tamamladığı, karşılığında çek ve senet aldığını ancak %50 hisse ile devam ettiklerini, yapılan inşaatları kendisinin ilgilenerek tamamlamaya çalıştığını, 17.05.1995 tarihinde yine davalı ile eşit hisseli limited şirket kurduklarını, bu şirketin de fesih ve tasfiyesinin talep edildiğini, davalının kendisi ve üçüncü kişiler üzerindeki bazı taşınmazların adi ortaklığa ait olduğunu savunarak 1/2 hissesinin iptali ve adına tescili için dava açtığını bildirerek adi ortaklığın malvarlığının tespiti ile %50 hisse ile fesih ve tasfiyesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, adi ortaklık sözleşmesinin imzalandığını, ancak davacının adi ortaklığın malvarlığını kendi şirketine aktardığını, kendi payını vermediğini bildirerek adi ortaklığın fesih ve tasfiyesini talep etmiştir.
Mahkemece davanın kabulü ile adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine, bilirkişinin 08.09.2008, 16.07.2009 tarihli raporlarındaki taşınmazların adi ortaklığa ait olduğunun kabulü ile ortaklar adına kayıtlı olan taşınmazların satılması suretiyle, davadan sonra satılanların da rayiç değerleri tespit olunarak bu değerlerinin tasfiyeye esas alınmasına, ortaklığın 08.09.2008 tarihli rapordaki borçlarının mahsubu ile kalan miktarın eşit hisse ile paylaştırmasına, fesih ve tasfiyeye ilişkin karar kesinleştiğinde, taşınmazların değerleri bilirkişiye tespit ettirilerek atanacak tasfiye memuru vasıtasıyla tasfiye işlemlerinin mahkeme denetiminde sonuçlandırılmasına karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
Tarafların 21.04.1984 tarihli sözleşme ile eşit hisse ile inşaat yapımı üzerine N… İnşaat adlı adi ortaklık kurdukları, 15.11.1988 tarihli sözleşme ile de ortaklığa üçüncü bir kişi alıp 1/3’er hisseli olarak 21.11.1991 tarihine kadar yürüttükleri, üçüncü ortağın ayrılması ile tarafların eşit hisseli olarak ortaklığı yürüttükleri, 17.05.1995 tarihinde tarafların limited şirket kurdukları ve bu şirketin de fesih ve tasfiyesine ilişkin kararın kesinleştiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. BK’nın 538. maddesinde belirtildiği gibi tasfiye, bütün hesapların görülüp ortaklığın aktif ve pasif bütün mal varlığının belirlenip ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sona erdirilmesi, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Ortaklık sözleşmesinde hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılması asıldır. Böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise tasfiyenin bu defa BK’nın 539. maddesindeki sıra takip edilerek yapılması gereklidir. Dava konusu olayda sözleşmede tasfiye ile ilgili özel bir hüküm bulunmadığından tasfiyenin BK’nın 539. ve devamı maddelerine göre yapılması zorunlu olup, bunun için mahkemece öncelikle yönetici ortak olan davalıdan, kurulduğu tarihten itibaren ortaklığın tüm muhasebesi ile ilgili defterler ve ortaklıkla ilgili tüm belge ve faturaların ibrazı ile ortaklıkla ilgili hesap listesi istenilmeli, ortakların gerek tasfiye şekli gerekse hesap listesi üzerinde uyuştukları ve uyuşamadıkları noktalar saptanmalı, uyuşamadıkları noktalarda tarafların delil ve karşı delilleri sorulup toplanmalı, yönetici ortağın hesap listesi vermemesi durumunda hesap vermekten kaçındığı kabul edilmeli, bu durumda mevcut delillere göre hüküm kurulmalı, ortaklığa ait tüm gelir gider hesabı çıkarıldıktan, ortaklığın tüm aktif ve pasifi kesin olarak belirlendikten sonra ortaklığın varsa üçüncü kişilere veya kurumlara olan borçları ortaklığın aktifinden mahsup edilmeli, ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslarla, ortaklık için yapmış oldukları masraflar ve vermiş oldukları sermaye iade edilmeli, bundan sonra varsa kalan miktar ortaklar arasında paylaştırılmak, tasfiye bu şekilde tamamlanmalıdır. Taraflar dava dışı arsa sahipleri ile yaptıkları kat karşılığı inşaat sözleşmeleri adi ortaklığın konusu olup, yaptıkları inşaatlardan alacakları taşınmazlar da adi ortaklığın malvarlığı arasındadır. Davalı tarafından davacının adi ortaklığın malvarlığını kendi şirketine geçirmeye başladığı, bir kısmını da sattığı gerekçesi ile davacı ve dava dışı arsa sahiplerine karşı tapu iptali ve tescil davası açtığı, davanın halen derdest olduğu anlaşılmaktadır. Adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi için öncelikle adi ortaklığın malvarlığının tespiti gerekir. Bu malvarlığı tespit edildikten sonra az yukarıda izah edilen şekilde tarafların anlaşamamaları üzerine fesih ve tasfiyenin mahkemece yapılması gerekir. Fesih ve tasfiye ileride atanacak tasfiye memuru eliyle yapılmasına karar verilemez.
Adi ortaklığın malvarlığının tespitinde davacının bu tapu iptali ve tescil davasında davalı sıfatıyla verdiği dilekçelerinde adi ortaklığa ait olduğunu kabul ettiği taşınmazlar bulunduğundan öncelikle bu dilekçelerdeki davalı sıfatıyla yaptığı kabullerinin içeriği esas alınmalıdır. Yine davalının açtığı tapu iptali ve tescil davası neticesinde verilecek lehe kararla ortaklar adına yapılacak tescil kararı adi ortaklığın malvarlığı içinde bulunacağından eldeki dava için de ön mesele teşkil ettiği gözden kaçırılmamalıdır. Mahkemece ortaklar adına kayıtlı taşınmazların fesih ve tasfiyesine karar verilmiş ise de kat karşılığı inşaat sözleşmesine konu olup da henüz arsa sahipleri adına görünen taşınmazların da adi ortaklığın malvarlığı içinde bulunduğu hususu gözetilmemiştir. Bunların tasfiyesi için öncelikle ortakların adına tescili gerektiğinden, tarafların tescil hususunda nasıl hareket edeceklerine ilişkin beyanları alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir. Yine adi ortaklığa ait olduğu halde dava tarihinden önce satılan taşınmazların satış bedellerinin de adi ortaklığın malvarlığı içinde olduğundan bu taşınmazlar yönünden de taraf iddia ve delilleri değerlendirilerek sonucuna göre hareket edilmelidir. 5986/10 numaralı taşınmaz Hazine’nin açtığı dava sonucu tapusu iptal edildiğinden ve buna ilişkin karar kesinleştiğinden hesaba dahil edilmemelidir. Tüm bu açıklamalar ışığında taraf iddia ve delilleri değerlendirilerek, tarafların kabulleri de gözetilerek adi ortaklığın malvarlığı, bu malvarlığının elde edilmesinde yapılan harcamalar ve taraflar adına kayıtlı olup da davadan önce satılanlar, kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre adi ortaklığa ait olup da henüz taraflar adına tescil edilmeyen taşınmazlar, tarafların rızaları ile satılan taşınmazların durumu da gözetilerek ayrıca M.’nın ortaklıktan ayrılması nedeniyle taraflar arasında paylaşım olup olmadığına ilişkin taraf delilleri de toplanarak, bu hususlarda açılan tescil davalarının eldeki dava için ön mesele olduğu da gözetilerek adi ortaklığın malvarlığı tespit edilip, mahkemece fesih ve tasfiyesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın temyiz eden taraflar yararına (BOZULMASINA), peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacı ve davalıya iadesine, 03.02.2011 gününde oy birliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/15536
K. 2011/7790
T. 12.5.2011
• ADİ ORTAKLIĞIN TASFİYESİ ( Davacının Verdiği Avans Tutarının Davalıdan Ödetilmesi Talebi – Süresinde Açılmadığından Bahisle Tefrik Edilen Karşı Davanın Ayrı Bir Esasa Kaydedildiğinden Bu Davanın Ana Davadan Ayrı Bir Dava Teşkil Edeceği )
• TEFRİK EDİLEN KARŞI DAVANIN AYRI BİR DAVA TEŞKİL ETMESİ ( Tefrik Edilen Davanın Ayrı Bir Esasa Kaydedildiği/Taraf Teşkili Sağlanarak Görülmeye Başlandığı/Ana Davadan Ayrı Bir Dava Sayılacağı/Mahkemece İşin Esasına Girilmesi Gerektiği )
• KARŞI DAVANIN AYRI BİR ESASA KAYDEDİLMESİ ( Süresinde Açılmadığından Bahisle Tefrik Edilen Karşı Davanın Ayrı Bir Esasa Kaydedildiğinden Bu Davanın Ana Davadan Ayrı Bir Dava Teşkil Edeceği – Mahkemece İşin Esasına Girilmesi Gerektiği )
1086/m. 187,409
ÖZET : Dava, adi ortaklığın tasfiyesi ile davacının verdiği avans tutarının davalıdan ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, ana dava dosyası üzerinden inceleme yapılarak, tefrik edilen karşı davanın süresinde açılmamış olması nedeni ile açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Ancak süresinde açılmayan karşı dava ayrı esasa kaydedilerek taraf teşkili sağlanarak görülmeye başlandığına göre, artık ana davadan ayrı bir davadır. Bu sebeple işin esası incelenerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın açılmamış sayılmasına yönelik olarak verilen hükümün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalı tarafından açılan davada açtığı ve tefrik edilerek ayrı esasa kaydedilen karşı dava dilekçesi ile, davalı ile Mini kid işyerinde ortaklık yaptıklarını, davalının adi ortaklığın bitirilmesini ihtar ile bildirdiğini ileri sürerek, adi ortaklığın tasfiyesi ile verdiği avans tutarı 9.585 TL.nin davalıdan ödetilmesini istemiştir.
Davalı karşı davanın süresinde açılmadığını ileri sürerek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, karşı davanın süresinde açılmamış olması nedeni ile H.U.M.K.nun 187. maddesi yollaması ile 409. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına, karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davalı E. tarafından adi ortaklığın tasfiyesi ve kar payının ödetilmesi için davacı A. aleyhine açılan davada, davacı A. 15.10.2007 tarihinde karşı dava açmış ancak mahkemece, 16.1.2008 tarihli ara kararı ile karşılık davanın kabule şayan olmadığından asıl davadan ayrılarak yeni esasa kaydedilmesine karar verildiği ve eldeki dava olarak görülmeye başlandığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, ana dava dosyası üzerinden inceleme yapılarak, tefrik edilen karşı davanın süresinde açılmamış olması nedeni ile açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Ancak süresinde açılmayan karşı dava ayrı esasa kaydedilerek taraf teşkili sağlanarak görülmeye başlandığına göre, artık ana davadan ayrı bir davadır. Bu sebeple işin esası incelenerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle temyiz edilen hükümün davacı yararına BOZULMASINA peşin alınan 15,60 TL. temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 12.05.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/10282
K. 2011/14972
T. 10.10.2011
• ADİ ORTAKLIĞIN TASFİYESİ ( Medeni Kanunun Ortaklığın Giderilmesi Hükümlerinin Uygulanmasının Doğru Olmadığı – Adi Ortaklığın Tasfiyesi İsteminin Şeyin Değerine Bakılmaksızın Sulh Hukuk Mahkemesinin Görevli Olduğu Davalardan Olmadığı )
• GÖREVLİ MAHKEME ( Adi Ortaklığın Tasfiyesi İsteminin Ortaklığın Giderilmesi Hükümlerine Tabi Olmadığı – Görevl Mahkemenin Dava Değerine ve Genel Görev Kurallarına Göre Belirlenmesi Gereği )
1086/m. 8, 561
818/m. 538
ÖZET : Dava adi ortaklığın tasfiyesi isteminden ibaret olup olaya Medeni Kanunun ortaklığın giderilmesi hükümlerinin uygulanması doğru değildir.
DAVA : Dava dilekçesinde davacı davalı eşinin kendisini eve ve ortak işyerine almadığını ileri sürerek ortak malların kayyım marifetiyle güvence altına alınmasına ve ortaklığa konu malların aynen veya satışı suretiyle bedellerinin paylaştırılarak tasfiyesi istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davada, davacıyla davalı arasında adi ortaklık şeklinde kurulup sürdürülen ortaklığın aynı zamanda karı koca olmaları ve geçimsizlik sebebiyle ayrı yaşamaya başlamaları sebebiyle fiilen sona erdiği ileri sürülerek ortak malların kayyum tarafından güvence altına alınmasına ve aynen veya satışı suretiyle bedellerinin paylaştırılarak tasfiyeye karar verilmesi istenilmiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, menkul malların aidiyetinin tespiti için verilen süreye rağmen bir karar getirilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm, süresinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Bu tür davalar H.U.M.K. nün 8. maddesinde sayılan şeyin değerine bakılmaksızın Sulh Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğu dava ve işlerden değildir.
H.U.M.K.nun 4146 Sayılı Yasayla değişik 8. maddesinde değer veya miktarı 5.490,00 TL’yi geçmeyen davalara Sulh Hukuk Mahkemesinde bakılacağı hükmü getirilmiştir.
Somut olayda. 6.7.2006 tarihinde Anamur Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2006/35 Sayılı tespit dosyasıyla davaya konu kuyumcu dükkanında 8565.01 gr 22 ayar ve 4307.78 gr 14 ayar altın bulunduğu belirlenmiştir. Bunların toplam değerleri de 325 874.78 TL olarak bildirilmiştir.
Dava adi ortaklığın tasfiyesi isteminden ibaret olup olaya Medeni Kanunun ortaklığın giderilmesi hükümlerinin uygulanması doğru değildir.
Davanın değeri dikkate alındığında davaya Asliye Hukuk Mahkemesinde bakılmak üzere dava dilekçesinin görev sebebiyle reddine karar verilmesi gerekirken esasa dair hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde temyiz edene iadesine, 10.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/5315
K. 2010/1111
T. 2.2.2010
• ADİ ORTAKLIĞIN TASFİYESİ ( Tasfiyenin Ortaklık Sözleşmesinde Hüküm Bulunmakta İse Bu Hükümlere Hükmün Bulunmaması Halinde İse Borçlar Kanunu’nda Yer Alan Hükümler Sırayla Takip Edilerek Yapılacağı )
• ADİ ORTAKLIĞIN FESHİ NEDENİYLE YAPILAN MASRAFLARIN İADESİ TALEBİ ( Davanın Ortakların Tümünü İlgilendirdiği – Dava Dışı Diğer İki Ortağın Davada Taraf Olarak Yer Alacağı )
• TARAF TEŞKİLİ ( Adi Ortaklığın Feshi Nedeniyle Yapılan Masrafların ve Cezai Şartın Ödenmesi Talebi – Davanın Ortakların Tümünü İlgilendirdiği/Dava Dışı Diğer İki Ortağın Davada Taraf Olarak Yer Alacağı )
818/m. 520, 538, 539, 540
ÖZET : Adi ortaklığın feshedilmesi nedeniyle yapılan masrafların ve cezai şartın ödenmesi talep edilmiştir. Ortaklık sözleşmesinde hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin öncelikle bu sözleşmedeki hükümlere göre yapılması asıldır. Böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise tasfiyenin bu defa Borçlar Kanunu’ndaki ilgili hükümler sıra takip edilerek yapılması gereklidir. Öte yandan, adi ortakların tümünü ilgilendiren bir davada, dava dışı diğer iki ortağın davada taraf olarak yer almadan uyuşmazlığın çözümlenmesi de mümkün değildir. Taraf teşkilinin sağlanması gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalıların murisinin, K… adıyla bilinen işletmede, balık üretimi ve istihsali işi ile uğraşmakta iken, kendisini ve dava dışı iki kişiyi daha işletmeye ortak olarak aldığını, bu konuda 06.04.2002 tarihli sözleşmenin imzalandığını, ortaklık nedeniyle bakkaliye, benzin, çimento gibi giderlerin kendisi tarafından ödendiğini, ne var ki davalının, 28.07.2003 tarihinde kendisini vekaletten azlettiği gibi, sözleşmeyi de feshettiğini bildirdiğini, bu durumda sözleşme gereğince yapmış olduğu masrafların, cezai şartla birlikte 11.430.000.000 TL olarak ödenmesi gerektiğini ileri sürerek, anılan miktarın dava tarihinden itibaren faiziyle birlikte ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, murisleri ile davacı ve dava dışı kişiler arasında ortaklık sözleşmesi yapılmışsa da, ortaklığın devam ettiği 15 aylık süre içinde sözleşmenin 11. maddesinde belirtilen yatırımlara ilişkin sermaye konularak yatırımlara başlanamadığını, bu nedenle de sözleşmenin muris tarafından haklı olarak feshedildiğini savunarak, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, taraflar arasındaki sözleşmenin haksız olarak feshedildiğinin ispat edilemediği gibi, davacının yapmış olduğu masraflara ilişkin iddiasını da ispat edemediği belirtilerek, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
06.04.2002 tarihli sözleşme ile, K… adıyla bilinen işletmede, balık üretimi ve istihsali konusunda, dava dışı iki ortakla birlikte, davacı ve davalıların murisi arasında Borçlar Kanununun 520 ve devamı maddelerinde düzenlenen bir adi ortaklık ilişkisinin kurulduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar, işletmeye ilişkin tüm resmi kayıt ve belgeler, davalıların murisi adına görünmekte ise de, ortaklık, davacı ve dava dışı diğer iki ortağın, dış ilişkide ortak olarak görünmediği bir iç ortaklık tarzında oluşmuştur. Bu nedenle davacı ve diğer iki ortağın dış ilişkide gizli ortak olarak yer aldığı, söz konusu “iç ortaklık” nedeniyle, tarafların birbirlerine karşı adi ortaklıktan doğan sorumlulukları ve talep hakları mevcut olup, davacı iş bu davada, sözleşmenin davalıların murisi tarafından feshedilmesi nedeniyle yapmış olduğu masrafların, cezai şartla birlikte 11.430.000.000 TL olarak ödetilmesini talep ettiğine göre, bu talebinin ortaklığın fesih ve tasfiyesini de kapsadığının kabulü gerekir. Bu durumda mahkemece ortaklığın fesih ve tasfiyesine karar verilmesi, tasfiyenin de bizzat yaptırılması gereklidir. Ortaklığın feshi ile ortaklığın tasfiyesi ayrı ayrı hukuki işlemlerdir. BK.nun 538. maddesinde belirtildiği gibi tasfiye bütün hesapların görülüp ortaklığın aktif ve pasif bütün mal varlığının belirlenip ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sona erdirilmesi, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Ortaklık sözleşmesinde hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin öncelikle bu sözleşmedeki hükümlere göre yapılması asıldır. Böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise tasfiyenin bu defa BK.nun 539. maddesindeki sıra takip edilerek yapılması gereklidir.
Öte yandan, adi ortakların tümünü ilgilendiren böyle bir davada, dava dışı diğer iki ortağın davada taraf olarak yer almadan uyuşmazlığın çözümlenmesi de mümkün değildir. ( Bkz. 13. H.D. 15.12.1983 tarih, 1983/7910-8956 sayılı kararı ) Nitekim, Borçlar Kanununun 540. maddesinde de adi ortaklıkta tasfiyenin bütün ortaklarca birlikte yapılması gerektiği açıkça belirtilmiştir. Bu nedenle eldeki davanın, dava dışı diğer iki ortağa da yöneltilmesi zorunlu olduğundan, dava dışı ortaklar İlhami ve Nazmi Namık’ın, yöntemine uygun olarak davaya dahil edilmeleri sağlandıktan sonra bütün ortakların katılımı ile birlikte tasfiyeye karar verilmesi gereklidir. Sözleşmede hüküm bulunması halinde tasfiyenin öncelikle bu hükümlere göre yapılması gerekli olduğundan, somut olay itibariyle, dava dilekçesinde de davanın dayanağı olarak gösterilen, taraflar arasındaki sözleşmenin 6. maddesinde bulunan, “Bu sözleşmenin Sıtkı veya varisleri tarafından tek taraflı iptal edilmesi, Erden ve Nazmi Namık’a işlerin takibi için verilen vekaletleri iptal etmesi söz konusu olduğunda Sıtkı ve tarafı bu yatırım miktarına uğraş ve emek payı da yüzde yüz ilave edilmek kaydıyla Dolar bazında ödemeyi şimdiden taahhüt ve kabul ederler.” Şeklindeki tasfiyeye ilişkin özel düzenleme de göz önünde bulundurulup değerlendirilmek suretiyle, Borçlar Kanununun 538. maddesi ve devamı hükümlerine göre ortaklığın tasfiyesine karar verilmesi gerekirken, davanın ispat edilemediğinden bahisle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, temyiz edilen hükmün temyiz eden davacı yararına ( BOZULMASINA ), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 02.02.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/31617
K. 2011/12765
T. 21.6.2011
• ADİ ORTAKLIKTA İDARECİ ORTAĞIN İŞLEMİNİN BAĞLIYICILIĞI (Ortaklardan Birinin Bütün Ortaklar Adına Üçüncü Kişilerle Yaptığı İşlemlerin Ortakları Temsil Hükümlerine Göre Sorumlu Kılacağı – Ortağın İşleminin Bağlayıcılığının Kendisini Temsilci Olarak Tanıtmasına Bağlı Olduğu)
• ADİ ORTAKLIĞIN TEMSİLİ (İdare Görevi Verilen Ortağın Bütün Ortakları Üçüncü Kişilere Karşı Temsil Hakkını Haiz Olduğu – Yetkili Mümessil Tarafından Şirket Nam ve Hesabına Borçlanılan Borçtan Diğer Ortakların da Müteselsilen Sorumlu Olacağı)
• ADİ ORTAK TARAFINDAN KEŞİDE EDİLEN ÇEK (Adi Ortaklığı İdare Yetkisi Bulunan Temsilcinin Yapacağı İşlemin Ortakları Üçüncü Kişilere Karşı Eşit Olarak Sorumlu Kılacağı – İdareci Ortağın İmzaladığı Çekten Dolayı Diğer Ortakların Müşterek ve Müteselsil Sorumlu Olduğu)
818/m. 525, 533
ÖZET : Adi ortaklıkta, ortaklardan birisi ortaklık yani bütün ortaklar adına üçüncü kişilerle işlem yapacak olursa, ortaklar doğrudan temsil hükümlerine göre sorumlu olurlar. Bunun için işlem yapan ortağın sıfatını, yani diğer ortakları temsil ettiğini üçüncü kişiye tanıtması gerekir.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Adi ortaklığı düzenleyen BK’nun 525. maddesinde: “Akit ile veya karar ile münhasıran şerike veya müteaddit şeriklere yahut üçüncü bir şahsa kat’i surette tevdi edilmiş olmadıkça şirket muamelelerinin idaresi bütün şeriklere aittir.” hükmü yer almaktadır. Söz konusu düzenlemeye göre adi ortaklıkta, ortaklardan birisi ortaklık yani bütün ortaklar adına üçüncü kişilerle işlem yapacak olursa, ortaklar doğrudan temsil hükümlerine göre sorumlu olurlar. Bunun için işlem yapan ortağın sıfatını, yani diğer ortakları temsil ettiğini üçüncü kişiye tanıtması gerekir. Şöyle ki, işlem yapan ortak üçüncü kişiye, diğer ortakları temsil ettiğini bildirmeli ve temsil yetkisinin kendisine adi ortaklık sözleşmesi veya ortaklık kararı ile ya da herhangi bir temsil belgesi ile zımmen verildiğini göstermelidir (Poroy- Tekinalp-Çamoğlu-Ortaklıklar ve kooperatif Hukuku, 8 baskı s:76)
Hukukumuzda, adi ortaklığa ilişkin hükümler Borçlar Kanunu’nda bulunmaktadır. Anılan Yasa’nın 533. maddesinde, şirket namına ortaklardan biri tarafından yapılan işlem, temsil hükümleri uyarınca diğerlerini alacaklı ve borçlu kılacak niteliktedir. Maddenin son cümlesinde ise, idare vazifesi verilen şerikin, bütün ortakları üçüncü kişilere karşı temsil etme hakkını haiz olduğu hususu düzenlenmiştir. BK’nun 534/3. maddesinde de, yetkili mümessil tarafından şirket nam ve hesabına borçlanılan borçtan, şeriklerin müteselsilen sorumlu olacakları öngörülmüştür.
Takip dayanağı 20.03.2010 keşide tarihli çekin “Murat Pazarlama Rahim Arslan-Murat Arslan” adına tek imza ile keşide edildiği görülmektedir.
Taraflar arasında düzenlenen Çatalca 1. Noterliği’nin 15.09.2005 tarih ve 09302 numaralı adi ortaklık sözleşmesinin “idare ve temsil” başlıklı 6. maddesinde: “ortaklığın idare ve temsili, ortaklardan Murat Arslan ve Rahim Arslan’a münferiden verilmiştir. Ortaklar, adi ortaklığı tek başına imzalarıyla borç ve ilzam altına sokabilirler. Diğer ortaklar haklı sebepler dolayısıyla temsil yetkisini geri alabilir veya kayıtlayabilirler.” hükmü yer almaktadır.
Bu durumda ortaklığı idare yetkisi bulunan temsilcinin yapacağı işlem, ortakları üçüncü şahıslara karşı eşit olarak sorumlu kılar. Adi ortaklığı temsilen idareci şerikin (ortak-temsilcinin) imzaladığı takibe konu çekten dolayı diğer ortaklar da müştereken ve müteselsilen sorumludur.
Mahkemece, iş ortaklığı adına atılan keşideci imzasının ortaklık sözleşmesiyle yetkili kılınan muteriz Rahim Arslan veya Murat Arslan’a ait olup olmadığı yöntemince incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK.’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 21.06.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/15315
K. 2012/5837
T. 8.3.2012
• ADİ ORTAĞIN AÇMIŞ OLDUĞU ALACAK DAVASI ( Davacının Adi Ortaklık İçin Koymuş Olduğu Katkı Payını Talep Etmesi – Bu İsteğin Adi ortaklığın Feshi ve Tasfiyesi Anlamı Taşıdığı/Adi Ortaklığın Mahkemece Tasfiye Edilmesi Gerektiği)
• ADİ ORTAKLIK ( Davacının Adi Ortaklık İçin Koymuş Olduğu Katkı Payını Talep Etmesi – Bu İsteğin Adi ortaklığın Feshi ve Tasfiyesi Anlamı Taşıdığı/Adi Ortaklığın Mahkemece Tasfiye Edilmesi Gerektiği/Alacak Davası )
• İSPAT YÜKÜ ( Adi Ortaklığın Zarar Ettiğinin Anlaşıdığı – Davacının Ancak Ortalığa Koyduğu Sermayeyi Talep Edebileceği/İspat Yükünün Davalı Üzerinde Bulunduğu )
• YEMİN DELİLİ (Davalının Cevap Dilekçesinde Her Türlü Yasal Delil Demek Suretiyle Yemin Deliline de Dayanmış Olduğu – Mahkemece Davalı Tarafa Yemin Teklif Etme Hakkınnı Bulunduğunun Hatırlatılması Gerektiği)
818/m. 521
1086/m. 288
4721/m. 6
ÖZET : Taraflar arasındaki alacak davasında, Davacı ile davalılardan F. arasında adi ortaklık kurulduğu uyuşmazlık konusu değildir.Davacı, adi ortaklık için koyduğu katkı payını istediğine göre, bu istek aynı zamanda adi ortaklığın feshi ve tasfiyesi isteğini de kapsar. Bu nedenle adi ortaklığın mahkemece tasfiye edilmesi gerekir. Ortaklığın zarar ettiği anlaşıldığına göre davacı ancak ortaklığa koyduğu sermayeyi davalı F.’den talep edebilir.Davalı, ödeme olgusunu ibraz ettiği delillerle kanıtlayamamıştır. Ne var ki, cevap dilekçesinde her türlü yasal delil demek suretiyle yemin deliline dayandığı anlaşıldığından davalı F.’ye yemin teklif etme hakkı olduğu hatırlatılarak sonucuna uygun karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalı gerçek şahısların işlettiği ve davalı şirkete ait olan otel ve restoran işletmesine toplam 10.000 pound ödeyerek mülküyle birlikte ortak olduğunu, daha sonra ortaklık işlemlerinin tamamlanmasını istediğinde, davalılar tarafından tehdit edilip dövüldüğünü, Marmaris C.Başsavcılığı’nın 2009/7109 hazırlık sayılı dosyasında soruşturmanın devam ettiğini, aslında mülkün bir başkasına ait olup işletmesinin şirkete ait olduğunu öğrendiğini belirterek davalılara ödediği 10.000 poundun fiili ödeme tarihindeki TL karşılığının yasal faiziyle birlikte tahsilini istemiştir.
Davalılar, Kenan’a husumet düşmeyeceğini zira anlaşmanın davalı Feremez ile davacı arasında olduğunu, 10.000 pound karşılığı olmak üzere demirbaşlar hariç işletmenin 01.05.2009 ila 01.11.2009 tarihleri arasındaki kârına ortak olması konusunda anlaştıklarını, davacının 5.000 pound elden, kalanını banka havalesi olmak üzere 10.000 pound ödediğini ve böylece işletmenin belirtilen süreler içerisinde kâr ve zararına % 12,5 oranında adi ortak olduğunu, şirkete ortak olarak alınmadığını, işletmenin kar-zarar durumunu da davacının çok iyi bildiğini, zarar etmelerine rağmen davalı Feremez tarafından davacıya elden 6.000.TL kar payı ödemesi yapıldığını savunarak davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davacının işletmenin 2009 sezonundaki kâr ve zararına ortak olduğu, bu dönemde şirketin zarar ettiği, davacıya ödenecek bir kâr payı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının, davalılardan Feremez dışındaki davalılara yönelik temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davacı ile davalılardan Feremez arasında adi ortaklık kurulduğu uyuşmazlık konusu değildir. Borçlar Kanunun 521. maddesi hükmüne göre, ortaklar her türlü nakit, alacak veya haklarını sermaye payı olarak koyabilirler. Davacı, adi ortaklık için koyduğu katkı payını istediğine göre, bu istek aynı zamanda adi ortaklığın feshi ve tasfiyesi isteğini de kapsar. Bu nedenle adi ortaklığın mahkemece tasfiye edilmesi gerekir. Ortaklığın zarar ettiği anlaşıldığına göre davacı ancak ortaklığa koyduğu sermayeyi davalı Feremez’den talep edebilir. Davacının, ortaklığa 10.000 pound nakit sermaye koyduğu davalı tarafından ikrar edilmiştir. Davalı Feremez, gerek bu davaya verdiği beyanında ve gerekse ceza dosyasındaki beyanında davacıya 6.000 TL ödeme yaptığını, kalan 7.000 poundu da bir sonraki yıl çek olarak ödeyeceğini bildirmiş olmakla bu ödemelerin yapıldığını ispat yükü davalıdadır. Davalı, TMK.’nun 6. ve HUMK.’nun 288. maddeleri gereğince ödeme olgusunu yasal delillerle ispat etmelidir. Uyuşmazlığın niteliği ve miktarı gözetilerek olayda tanık dinlenilmesi de mümkün değildir. Davalı, ödeme olgusunu ibraz ettiği delillerle kanıtlayamamıştır. Ne var ki, cevap dilekçesinde her türlü yasal delil demek suretiyle yemin deliline dayandığı anlaşıldığından davalı Feremez’e yemin teklif etme hakkı olduğu hatırlatılarak sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda birinci bentte belirtilen nedenle davacının davalı Feremez dışındaki davalılara yönelik temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte belirtilen nedenlerle temyiz olunan kararın BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 08.03.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/1033
K. 2010/1508
T. 16.3.2010
• YÜKLENİCİNİN TAŞERONLAR ALEYHİNE AÇTIĞI TAZMİNAT DAVASI ( Davacı İle Aralarında Adi Ortaklık İlişkisi Bulunup Bulunmadığı Araştırılmalı ve Adi Ortaklık İlişkisi Bulunduğu Anlaşılır İse Davacı Tek Başına Bu Davayı Açamayacağından Mahkemece Davacıya Diğer Ortağın Davaya Katılması veya Açılan Davaya Muvafakat Vermesi İçin Mehil Verilmesi Gerektiği )
• ADİ ORTAKLIK İLİŞKİSİ ( Bulunup Bulunmadığı Araştırılmalı ve Adi Ortaklık İlişkisi Bulunduğu Anlaşılır İse Davacı Tek Başına Bu Davayı Açamayacağından Diğer Ortağın Davaya Katılması veya Açılan Davaya Muvafakat Vermesi İçin Mehil Verilmesi Gerektiği – Yüklenicinin Taşeronlar Aleyhine Açtığı Tazminat Davası )
• MUVAFAKAT ( Yüklenicinin Taşeronlar Aleyhine Açtığı Tazminat Davası – Davacı İle Adi Ortaklık İlişkisi Bulunduğu Anlaşılır İse Davacı Tek Başına Bu Davayı Açamayacağından Mahkemece Davacıya Diğer Ortağın Davaya Katılması veya Açılan Davaya Muvafakat Vermesi İçin Mehil Verilmesi Gerektiği )
818/m.356,520
ÖZET : Davacı yüklenici tarafından davalı taşeronlar aleyhine açılan davada, tazminat ve cezai şart olarak … TL’nin temerrüt tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsili talep edilmiştir. Davacı ile aralarında adi ortaklık ilişkisi bulunup bulunmadığı araştırılmalı, adi ortaklık ilişkisi bulunduğu anlaşılır ise davacı tek başına bu davayı açamayacağından mahkemece davacıya diğer ortağın davaya katılması veya açılan davaya muvafakat vermesi için mehil verilmeli, davaya muvafakat etmeme nedeni üzerinde de durularak dava sonuçlandırılmalıdır. Söz konusu kişinin tanık sıfatıyla bu sözleşmeyi imzaladığının anlaşılması halinde ise, yüklenici tarafından davalı taşeronlar aleyhine açılan işbu dava sebebiyle işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükümün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı yüklenici tarafından davalı taşeronlar aleyhine açılan davada, tazminat ve cezai şart olarak 13.000,00 TL’nin temerrüt tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsili talep edilmiş, mahkemece davacı ile davalı Mustafa T.’in aralarında adi ortaklık ilişkisi bulunduğu, davanın Mustafa ile birlikte açılabileceği, davacının tek başına bu davayı açmaya yetkisinin bulunmadığı gerekçesiyle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı yüklenici 30.1.2006 tarihli sözleşme ile Eflani Köylerine Hizmet Götürme Birliğince Köydeş projesi kapsamında ihale edilen Soğucak-Bağlıca içme suyu inşaatı işini üstlenmiş, 5.5.2006 tarihli sözleşme ile işi taşeron olan davalı Mustafa T. ve Hüseyin P.’ye devretmiştir. 5.5.2006 tarihli taşeron sözleşmesinin başlangıcında sözleşmenin tarafı olarak, sadece Celal Ş. işveren olarak geçmekle birlikte, sözleşme altında işveren sıfatıyla Celal Ş. ile birlikte Yılmaz Ö. isimli şahsın da imzası bulunmaktadır. Mahkemenin gerekçeli kararında Yılmaz Ö. yerine davalı Mustafa T.’in davacının adi ortağı olduğu maddi hataya dayalı olarak gösterilmiş ise de, davacı Celal Ş.’ın imzası yanında sözleşmeyi imzalayan Yılmaz Ö.’ün sıfatı üzerinde mahkemece durulmamış, sözleşmeyi iş sahibi veya tanık olarak imzalayıp imzalamadığı yönünden hiçbir araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Mahkeme kararı bu yönden eksik incelemeye dayalı olup, sözleşmede imzası bulunan Yılmaz Ö. dinlenmek suretiyle davacı ile aralarında adi ortaklık ilişkisi bulunup bulunmadığı araştırılmalı, adi ortaklık ilişkisi bulunduğu anlaşılır ise davacı tek başına bu davayı açamayacağından mahkemece davacıya diğer ortağın davaya katılması veya açılan davaya muvafakat vermesi için mehil verilmeli, davaya muvafakat etmeme nedeni üzerinde de durularak dava sonuçlandırılmalıdır. Yılmaz Ö.’ün tanık sıfatıyla bu sözleşmeyi imzaladığının anlaşılması halinde ise, yüklenici tarafından davalı taşeronlar aleyhine açılan işbu dava sebebiyle işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi yerine eksik inceleme ve hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle hükümün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, fazla alınan temyiz peşin harcının istenmesi halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 16.3.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/11131
K. 2010/11839
T. 21.4.2010
İŞÇİLİK ALACAKLARI (İş Kanununa Göre İşçi Sayılan Kimselerle İşveren veya İşveren Vekilleri Arasında İş Akdinden veya İş Kanununa Dayanan Her Türlü Hak İddialarından Doğan Hukuk Uyuşmazlıklarının Çözüm Yeri İş Mahkemeleri Olduğu)
GÖREV ( İşçilik Alacakları – İş Kanunu’na Göre İşçi Sayılan Kimselerle İşveren veya İşveren Vekilleri Arasında İş Akdinden veya İş Kanununa Dayanan Her Türlü Hak İddialarından Doğan Hukuk Uyuşmazlıklarının İş Mahkemelerinde Görüleceği)
ADİ ORTAKLIK İLİŞKİSİ ( Davacı İş Kanunu Kapsamında Kalmadığından İş Mahkemesine Açılan Bu Davada Dava Dilekçesinin Görev Nedeni İle Reddi ve Davanın Görevli Hukuk Mahkemesine Gönderilmesine Karar Verilmesi Gerektiği )
5521/m.1
ÖZET: Davacı; davalı işyerinde çalışmakta iken iş sözleşmesinin haksız olarak fesih edildiğini belirterek ihbar ve kıdem tazminatı ile bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca İş Kanunu’na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözüm yeri iş mahkemeleridir.
Somut olayda, davacı ile davalı arasında adi ortaklık ilişkisi bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu husus mahkemenin de kabulündedir. Davacı İş Kanunu kapsamında kalmadığından iş mahkemesine açılan bu davada, dava dilekçesinin görev nedeni ile reddi ve davanın görevli hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
DAVA: Davacı, kıdem, ihbar tazminatı, fazla mesai, izin, hafta tatili, genel tatil, ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, davayı reddetmiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi M. Göçer tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR: Davacı; davalı işyerinde çalışmakta iken iş sözleşmesinin haksız olarak fesih edildiğini belirterek ihbar ve kıdem tazminatı ile bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı; davacı ile aralarında iş sözleşmesi ilişkisinin bulunmadığını, kar zarar ortaklığı şeklinde çalışmanın söz konusu olduğunu savunmuştur.
Mahkemece; savunmaya değer verilerek; davacı ile davalı arasında işçi-işveren ilişkisinin bulunmadığı kar-zarar ortaklığı niteliğinde bir hukuki ilişkinin bulunduğu gerekçesi ile davanın esastan reddine karar verilmiştir.
Karar davacı tarafça temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık; taraflar arasında iş sözleşmesi ilişkisinin bulunup bulunmadığı buna göre iş mahkemesinin görevli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Görev konusu kamu düzenine ilişkin olup mahkemece kendiliğinden dikkate alınmalıdır. İş mahkemelerinin görev alanını hakim, tarafların iddia ve savunmalarına göre değil, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesini esas alarak belirleyecektir.
İşçinin İş Kanunu kapsamında kalmaması halinde iş mahkemesine açılan davada, dava dilekçesinin görev nedeni ile reddi ve davanın görevli hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir. Davanın esastan reddi usule aykırı olacaktır.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca İş Kanunu’na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözüm yeri iş mahkemeleridir.
Somut olayda, davacı ile davalı arasında adi ortaklık ilişkisi bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu husus mahkemenin de kabulündedir. Davacı İş Kanunu kapsamında kalmadığından iş mahkemesine açılan bu davada, dava dilekçesinin görev nedeni ile reddi ve davanın görevli hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekirken davanın esastan reddi usule aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 21.04.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/17695
K. 2011/6798
T. 27.4.2011
ADİ ORTAKLIK SÖZLEŞMESİ (Uyuşmazlığın Çözümü İçin Öncelikle Adi Ortaklığın Mahkemece Tasfiyesinin Yaptırılması Gerektiği – İdareci Ortak Olan Davalıdan Adi Ortaklığa İlişkin Hesap İstenmesi Gerektiği)
ORTAKLIĞIN HANGİ TARİH İTİBARİYLE SON BULDUĞU (Tespiti İle Tarafların Adi Ortaklığın Tasfiyesinde Anlaştıkları Takdirde Yapacakları Tasfiye Planına Göre Aksi Halde İdareci Ortak Olan Davalıdan Adi Ortaklığa İlişkin Hesap İstenmesi Gerektiği)
TASFİYE MAHKEME KARARI İLE HAKİM TARAFINDAN YAPILACAĞI (Alacağı Likit ve Belirli Olduğundan da Söz Edilemeyeceği – Mahkemece Davacı Lehine İcra İnkar Tazminatına Karar Verilmesinin Usul ve Yasaya Aykırı Olduğu)
818/m.530
ÖZET: Davacı ile davalı arasında adi ortaklık sözleşmesi olduğu ihtilafsızdır. Davacı eldeki davada ortaklığa koyduğu ana sermaye ile ortaklık süresince kendisine eksik ödeme yapıldığı iddiası ile eldeki davayı açmıştır. Davacının ortaklığa koyduğu ana sermayeyi geri istemesi adi ortaklığın fesih ve tasfiye talebini de içermektedir. Hal böyle olunca uyuşmazlığın çözümü için öncelikle adi ortaklığın mahkemece tasfiyesinin yaptırılması gerekir. Bunun içinde öncelikle tarafların iddia ve savunmaları ile ilgili delilleri toplanarak, ortaklığın hangi tarih itibariyle son bulduğunun tespiti ile tarafların adi ortaklığın tasfiyesinde anlaştıkları takdirde yapacakları tasfiye planına göre aksi halde idareci ortak olan davalıdan adi ortaklığa ilişkin hesap istenip hesap üzerine uyuşmazlık konusu olmayan konular varsa adi ortaklığın bu yönler gözetilerek B.K. 530. ve devamına göre mahkemece tasfiyenin bizzat yapılması gerekir.
Tasfiye mahkeme kararı ile hakim tarafından yapılacağından alacağı likit ve belirli olduğundan da söz edilemez. Bu durumda mahkemece davacı lehine icra inkar tazminatına karar verilmesi de usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
DAVA: Taraflar arasındaki davanın yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükümün süresi içinde davalılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR: Davacı, davalılardan T. ile 15.12.2003 tarihli sözleşme ile Binbirdirek Sarnıcı üzerinde bulunan otoparkın işletilmesi hususunda adi ortaklık-sözleşmesi imzaladıklarını, sözleşmeyi diğer davalı E. kefil olarak imzaladığını, sözleşme uyarınca 20.000 davalıya ödediğini, sözleşme uyarınca her ay 1500 TL nin tarafına ödenmesi ile otopark ücretlerinde artış olduğu takdirde bu artışın %50 oranında ödenen ortaklık ödemesine ilave edileceğinin kararlaştırıldığını, 2003 yılından 2007 yılına kadar ödenmesi gereken otopark ücretlerinin eksik ödendiğini, eksik ödenen 29.940.60 TL. alacağı ile sözleşmenin 3. Maddesi gereğince sözleşmenin eksik yerine getirilmesi halinde ödediği 20.000 ortaklık payının davalılar tarafından ödenmesi gerektiğini, tahsili için yaptığı icra takibine itiraz ettiğini ileri sürerek alacağının tahsili için başlattığı icra takibine davalıların haksız itirazlarının iptali ile icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
1- )Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmasına göre, davalı T. aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- )Davacı ile davalılardan T. arasında adi ortaklık sözleşmesi olduğu ihtilafsızdır. Davacı eldeki davada ortaklığa koyduğu ana sermaye ile ortaklık süresince kendisine eksik ödeme yapıldığı iddiası ile eldeki davayı açmıştır. Davacının ortaklığa koyduğu ana sermayeyi geri istemesi adi ortaklığın fesih ve tasfiye talebini de içermektedir. Hal böyle olunca uyuşmazlığın çözümü için öncelikle adi ortaklığın mahkemece tasfiyesinin yaptırılması gerekir. Bunun içinde öncelikle tarafların iddia ve savunmaları ile ilgili delilleri toplanarak, ortaklığın hangi tarih itibariyle son bulduğunun tespiti ile tarafların adi ortaklığın tasfiyesinde anlaştıkları takdirde yapacakları tasfiye planına göre aksi halde idareci ortak olan davalıdan adi ortaklığa ilişkin hesap istenip hesap üzerine uyuşmazlık konusu olmayan konular varsa adi ortaklığın bu yönler gözetilerek B.K. 530. ve devamına göre mahkemece tasfiyenin bizzat yapılması gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
3- )Kabule göre, tasfiye mahkeme kararı ile hakim tarafından yapılacağından alacağı likit ve belirli olduğundan da söz edilemez. Bu durumda mahkemece davacı lehine icra inkar tazminatına karar verilmesi de usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
4- )Davalı E. temyiz itirazlarının incelenmesinde, her ne kadar davalı E.’e kefil sıfatı ile husumet yöneltilmişse de davalı E.’in kefil olduğu borcun miktarı belli veya belirlenebilir nitelikte değildir. Bu durumda geçerli bir kefalet sözleşmesinin varlığından söz edilemez. Kefil davalı E. hakkındaki davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kabul kararı verilmesi de ayrıca bozma nedenidir.
SONUÇ: Yukarıda 1.bentte açıklanan sebeplerle davalı T.’ın sair temyiz itirazlarının reddine, 2. 3., 4. bentte açıklanan sebeplerle temyiz olunan hükümün davalılar yararına BOZULMASINA, peşin alınan sebeplerle temyiz olunan hükümün davalılar yararına BOZULMASINA, peşin alınan 640.00 TL. temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 27.04.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2011/13-534
K. 2011/724
T. 30.11.2011
ORTAKLIK SÖZLEŞMESİNİN FESHİ TALEBİ (Adi Ortaklık – Bütün Hesapların Görülüp Ortaklığın Aktif ve Pasif Bütün Malvarlığının Belirleneceği/Davalının Kendi Kusur ya da İhmali İle Bu Davaların Açılmasına Sebebiyet Verip Vermediğinin Belirleneceği)
ADİ ORTAKLIK SÖZLEŞMESİNİN FESHİ (Bütün Hesapların Görülüp Ortaklığın Aktif ve Pasif Bütün Malvarlığının Belirleneceği – Dava ve Takipler Nedeniyle Ortaya Çıkacak Yükümlülüklerin Adi Ortaklığa Mı Davalıya Mı Ait Olacağının Açık Biçimde Tespit Edileceği)
KUSUR TESPİTİ (Adi Ortaklık Sözleşmesinin Feshi Talebi – Dava ve Takipler Nedeniyle Ortaya Çıkacak Yükümlülüklerin Adi Ortaklığa Mı Davalıya Mı Ait Olacağının Açık Biçimde Tespit Edileceği)
818/m.520
ÖZET: “Ortaklık sözleşmesinin feshi,katılım ve kar payının tahsili ” davasında; taraflar arasında sözleşme ile adi ortaklık oluşturulduğu hususunun ihtilafsız ve davalının bu ortaklıkta yönetici ortak konumunda olup, hak edişlerin ödenmesi ve hesap işlerinin yürütülmesi konusunda yetkili olduğunun mahkeme ve özel dairenin kabulünde olmasına; adi ortaklığın tasfiyesinin, bütün hesapların görülüp, ortaklığın aktif ve pasif bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ve ortaklık sözleşmesinde hüküm bulunduğu takdirde de bu tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılmasının asıl olmasına; yönetici ortak durumundaki davalı aleyhine dava dışı şahıslar tarafından açılan davalar ile icra takiplerinin ve talep edilen işçilik haklarının adi ortaklığın konusu olan cezaevi inşaatının yapılmasından kaynaklandığının tespiti halinde, bu hususun da tasfiye sırasında değerlendirileceği belirgin olduğundan, davalının kendi kusur ya da ihmali ile bu davaların açılmasına sebebiyet verip vermediğinin tespiti ile sonuçta bu dava ve takipler nedeniyle ortaya çıkacak yükümlülüklerin adi ortaklığa mı davalıya mı ait olacağının açık biçimde tespit ve değerlendirilmesi ile tüm bu hususların varılacak sonuca etkisinin irdelenmesinin gerekir.
DAVA: Taraflar arasındaki “Ortaklık sözleşmesinin feshi, katılım ve kar payının tahsili ” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Üsküdar Asliye 5.Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 1.10.2009 gün ve 84-224 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 12.10.2010 gün ve 1039-13111 sayılı ilamı ile;
( … Davacılar, asıl ve birleşen davada Maltepe cezaevinin yapımı için davalı ile birlikte adi ortaklık oluşturduklarını, davalının yönetici ortak olduğu adi ortaklığa yaklaşık 4,5-5 milyon TL ödediklerini, başından beri ortaklığı yöneten davalının hesap vermekten kaçındığını, cezaevi inşaatının tamamlanarak dava dışı idareye teslim edildiğini ve bu suretle ortaklığın amacına ulaştığını, davalının kendilerine kar payı vermediğini ileri sürerek inşaatın tamamlanarak idareye teslimi nedeniyle adi ortaklık sözleşmesinin feshini, tasfiye bilançosu yapılarak verdikleri katılım payı ve adi ortaklığın hesaplanacak mal varlığından müspet bakiye kalması halinde %40 hisselerine tekabül eden miktara ilişkin olarak her bir davacı için fazlası saklı kalmak üzere 10.000 TL katılım payı ve 10.000 TL kar payı olmak üzere toplam 40.000 TL.nin tahsilini istemişler, 14.05.2009 tarihli ıslah dilekçesi ile de 9.544.428.08 TL.nin ödetilmesini talep etmişlerdir.
Davalı, inşaatın kesin tesliminin yapılmaması nedeniyle kesin kar ve zarar hesabının yapılamayacağını, kendisinin yönetici ortak olmadığını, davacılara çeşitli ödemeler yaptığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, asıl dava ile birleşen dava birlikte değerlendirilerek ve inşaatın geçici kabulünün 17.1.2008 tarihinde yapılıp faal duruma geldiği ve bu itibarla adi ortaklığın feshinin istenebileceği kabul edilerek ve alınan bilirkişi ek raporu benimsenerek adi ortaklık sözleşmesinin feshine, davanın davacı A. E. yönünden 4.794.027.12 TL davacı İlyas Ekşi yönünden 3.503.009.12 TL üzerinden kabulü ve bu miktarlara faiz uygulanarak davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Dava dışı Adalet Bakanlığı’nın Maltepe Cezaevi inşaatı için düzenlediği ihaleyi davalının kazandığı ve akabinde inşaatın yapımı için davanın tarafları arasında 21.3.2005 tarihli sözleşme ile adi ortaklık oluşturulduğu hususu ihtilafsızdır. Sözleşmenin 1.maddesinde işin %60’ının davalı Mahmut Kılıç’a, %40’ının eşit şekilde olmak üzere davacılara ait olacağı, işin yapımıyla ilgili giderler düşüldükten sonra kalan karın ortaklar arasında hisseleri oranında paylaştırılacağı kararlaştırılmıştır. Mahkemece, alınan bilirkişi raporu ve ek raporu benimsenerek adi ortaklık sözleşmesinin feshine karar verilmiştir. BK.nun 538.maddesinde belirtildiği gibi tasfiye, bütün hesapların görülüp, ortaklığın aktif ve pasif bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sona erdirilmesi, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Ortaklık sözleşmesinde hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılması asıldır. Mahkemece adi ortaklığın hesap ve belgeleri taraflardan ve özellikle yönetici ortak olduğu anlaşılan davalıdan istenerek ve dava dışı Adalet Bakanlığı’ndan inşaata ilişkin belgelerin bir kısmı temin edilerek bilirkişilerden rapor ve ek rapor aldırılarak karar verilmiş ise de, bilirkişilerin inşaata ait maliyet bedelini hesaplarken davalının ihale aşamasında verdiği fiyat teklifini esas alarak hesaplama yaptıkları anlaşılmaktadır. Oysaki az yukarıda belirtildiği üzere BK.nun 538.maddesi uyarınca ortaklığın hüküm aktif ve pasiflerinin duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi zorunlu olup, bu bağlamda cezaevi inşaatı için adi ortaklıkça yapılan gerçek harcamanın ve maliyetin belirlenmesi gerekir. İnşaatın gerçek maliyetinin zaman içindeki fiyat dalgalanmaları ve yapılması gerekebilecek ekstra işler nedeniyle ihalede teklif edilen birim fiyatların ( ihale bedelinin )üzerinde veya altında kalması her zaman olasılık dahilinde olup, bu itibarla sadece ihale bedelinin esas alınması olanaklı değildir. Hal böyle olunca mahkemece öncelikle dava dışı Adalet Bakanlığı’ndan inşaatın projesi temin edilmeli, mahallinde konusunda uzman kişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla keşif yapılarak, projeside gözetilmek suretiyle inşaatın kesin masrafları saptanmalı yapılan giderleri ile mekanik elektrik ve elektronik işlerin gerçek maliyet bedelleri belirlenmeli ve bilirkişilerden bu hususlarıda içerir adi ortaklığın gerçek kar ve zarar durumu ile tasfiye bilançosuna esas olacak diğer unsurlarda gözetilmek suretiyle ortaklara ödenmesi gereken tasfiye payının olup olmadığı hususunda taraf, mahkeme ve yargıtay denetimine elverişli rapor alınmalı ve ortaklara ödenmesi gereken bir tasfiye payının belirlenmesi durumunda bu hedefe hükmedilmelidir. Öte yandan davalı taraf adi ortaklığın devamı sırasında inşaat yapım işi nedeniyle dava dışı şahıslar tarafından aleyhine çeşitli davalar açılıp icra takipleri yapıldığını ve bunlarında incelemede gözetilmesi gerektiğini savunmasına ve buna ilişkin birtakım belgeler ibraz etmesine rağmen bu husus bilirkişiler ve mahkemece incelenmemiştir. Oysaki dava dışı şahıslar tarafından davalı aleyhine açılan davalar ile icra takiplerinin ve talep edilen işçilik haklarının adi ortaklığın konusu olan cezaevi inşaatının yapılmasından kaynaklandığının tesbiti halinde bu hususunda tasfiye sırasında değerlendirilmesi zorunludur. Mahkemenin değinilen bu yönleri göz ardı ederek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.)
Gerekçesiyle, yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle; davalının diğer temyiz itirazlarının reddi ile (2) numaralı bent uyarınca temyiz olunan karar davalı yararına ikinci kez bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle taraflar arasında sözleşme ile adi ortaklık oluşturulduğu hususunun ihtilafsız ve davalının bu ortaklıkta yönetici ortak konumunda olup, hak edişlerin ödenmesi ve hesap işlerinin yürütülmesi konusunda yetkili olduğunun mahkeme ve özel dairenin kabulünde olmasına; adi ortaklığın tasfiyesinin, bütün hesapların görülüp, ortaklığın aktif ve pasif bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ve ortaklık sözleşmesinde hüküm bulunduğu takdirde de bu tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılmasının asıl olmasına; yönetici ortak durumundaki davalı aleyhine dava dışı şahıslar tarafından açılan davalar ile icra takiplerinin ve talep edilen işçilik haklarının adi ortaklığın konusu olan cezaevi inşaatının yapılmasından kaynaklandığının tespiti halinde, bu hususun da tasfiye sırasında değerlendirileceği belirgin olduğundan, davalının kendi kusur ya da ihmali ile bu davaların açılmasına sebebiyet verip vermediğinin tespiti ile sonuçta bu dava ve takipler nedeniyle ortaya çıkacak yükümlülüklerin adi ortaklığa mı davalıya mı ait olacağının açık biçimde tespit ve değerlendirilmesi ile tüm bu hususların varılacak sonuca etkisinin irdelenmesinin gerekmesine göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 30.11.2011 gününde oyçokluğu ile karar verildi.