Adın Değiştirilmesi ve Düzeltilmesi İle İlgili Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
18. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/1371
K. 2011/3796
T. 22.3.2011
• NÜFUS KAYDININ DÜZELTİLMESİ ( Adın Değiştirilmesi – Daha Önce Adı Mahkeme Kararı İle Düzeltilenin Adının İkinci Kez Tashihine Karar Verilemeyeceği )
• ADIN DEĞİŞTİRİLMESİ ( Daha Önce Adı Mahkeme Kararı İle Düzeltilenin Adının İkinci Kez Tashihine Karar Verilemeyeceği – Aynı Konuya İlişkin Olarak Nüfus Kaydının Düzeltilmesi Davasının Ancak Bir Kere Açılabileceği )
• İLAN EDİLMESİ GEREKEN HÜKÜM ( İsim Düzeltilmesine Dair – İlan Hususunda Karar Verilmemiş Olmasının Usul ve Yasaya Aykırılığı )
4721/m. 27
5490/m. 36
ÖZET : Bir kişinin adına ilişkin kaydın ancak bir kez düzeltilebileceği gözönünde bulundurularak, daha önce adı mahkeme kararı ile tashih edilmiş olanın adının ikinci kez tashihine karar verilmesi, isim düzeltilmesine dair hükmün ilan edilmesi gerekirken bu hususta karar verilmemiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
DAVA : Davacı B. T. ile Nüfus Müdürlüğü arasındaki davada Antalya 6. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen ve Yargıtay’ca incelenmeksizin kesinleşmiş bulunan 26/1/2010 gün ve 2009/391-2010/13 sayılı kararın yürürlükteki hukuka aykırı olduğu savıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 7/1/2011 gün ve Hukuk-2010/332364 sayılı yazısıyla kanun yararına temyiz edilerek bozulması istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı B. T.’ın, davalı Nüfus Müdürlüğü aleyhine açtığı davada, velayeti altında bulunan kızının “Leman” olan isminin “Lara Leman” olarak değiştirilmesini istediği, Antalya 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin anılan hükmü ile davanın kabulüne karar verildiği ve hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiği ancak, dosyada bulunan nüfus kayıt örneğinde de açıkça belli olduğu şekilde daha önce de Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30/4/1997 tarih ve 1997/286 esas 1997/358 karar sayılı hükmü ile küçüğün “Lemay” olan isminin “Leman” olarak değiştirilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
29/4/2006 tarih ve 26153 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun “Nüfus davaları” kenar başlığını taşıyan 36. maddesinin birinci fıkrasının ( b ) bendinde “Aynı konuya ilişkin olarak nüfus kaydının düzeltilmesi davası ancak bir kere açılabilir” hükmüne yer verilmiştir.
5490 sayılı Kanunun anılan hükmü uyarınca bir kişinin adına ilişkin kaydın ancak bir kez düzeltilebileceği gözönünde bulundurularak, daha önce adı mahkeme kararı ile tashih edilmiş olan Leman’ın adının ikinci kez tashihine karar verilmesi, yine 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 27. maddesi uyarınca isim düzeltilmesine dair hükmün ilan edilmesi gerekirken bu hususta karar verilmemiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK.’nun 427. maddesi gereğince sonuca etkili olmamak kaydıyla kanun yararına BOZULMASINA ve gereği yapılmak üzere kararın bir örneği ile dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 22.03.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
18. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/2744
K. 2003/4627
T. 2.6.2003
• ADIN DEĞİŞTİRİLMESİ ( Davacının Ölmüş Olan Babasının Nüfus Kütüğünde Yazılı Adını – Davanın Aktif Husumet Ehliyeti Yokluğundan Reddi Gereği )
• ÖLMÜŞ KİŞİNİN NÜFUS KÜTÜĞÜNDE ADININ DEĞİŞTİRİLMESİ DAVASI ( Oğlu Tarafından Açılan – Davanın Aktif Husumet Ehliyeti Yokluğundan Reddi Gereği )
• AKTİF HUSUMET EHLİYETİNİN BULUNMAMASI ( Davacının Ölmüş Olan Babasının Nüfus Kütüğünde Yazılı Adını Değiştirmek İçin Açtığı Dava )
4721/m.27
ÖZET : Yaşamı süresince nüfus kütüğünde yazılı adını taşıyıp bu adla öldüğü anlaşılan kişinin ( babanın ) adının değiştirilmesi istemiyle davacı ( oğlu ) tarafından açılan davanın aktif husumet ehliyeti yokluğundan reddi gerekirken, mahkemece işin esasına girilerek istem gibi hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırıdır.
DAVA : Davacı Dursun Eniş ile davalı Nüfus Müdürlüğü arasındaki davada Refahiye Asliye Hukuk Mahkemesince verilen ve Yargıtay’ca incelenmeksizin kesinleşmiş bulunan 23.9.2002 günlü ve 2002/45-269 sayılı kararın yürürlükteki hukuka aykırı olduğu savıyla Cumhuriyet Başsavcılığının 28.3.2003 gün ve Hukuk-41246 sayılı yazısıyla kanun yararına temyiz edilerek bozulması istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı dava dilekçesinde, ölmüş olan babasının nüfus kütüğünde yazılı adının değiştirilmesini istemiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel hukuk açısından ad, kişiyi tanıtan ve onu diğer bireylerden ayırmaya yarayan bir kavramdır. Kendine özgü kişiliği ve özvarlığı olan her birey, başkalarından adıyla ayırt edilir, toplum ve ailesi içinde bununla yer alır. Onun içindir ki her kişinin bir adının olması ve adının nüfus siciline yazılması yasayla zorunlu kılınmıştır. Bu zorunluluk aynı zamanda kişinin yaşamıyla özdeşleşen ve kişiliğinin ayrılmaz bir öğesini oluşturan adını özgürce seçmesi ve onunla tanınması için kendisine tanınmış bir temel kişilik hakkıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile güvence altına alınmış olan adın, kişilik hakları içerisinde taşıdığı önemi gözönünde bulunduran 4721 sayılı Türk Medeni Yasasında kişiliği korumaya ilişkin hükümlerle yetinilmeyip ( m.23-25 ), onu ayrıca düzenlemek yoluna gidilmiştir ( m.26-27 ). Buna göre anılan Yasanın 27. maddesi hükmü uyarınca adın değiştirilmesi, ancak haklı nedenlere dayanılarak hakimden istenebilir ise de kişiye sıkı sıkıya bağlı olan ad üzerindeki bu hakkı, kişinin kendisinden başkası kullanamaz.
O halde somut olayda, yaşamı süresince nüfus kütüğünde yazılı adını taşıyıp bu adla öldüğü anlaşılan kişinin ( babanın ) adının değiştirilmesi istemiyle davacı ( oğlu ) tarafından açılan davanın aktif husumet ehliyeti yokluğundan reddi gerekirken, mahkemece işin esasına girilerek istem gibi hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı görülmüştür.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan nedenlerle Cumhuriyet Başsavcılığının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK.’nun 427. maddesi gereğince sonuca etkili olmamak kaydıyla kanun yararına BOZULMASINA ve gereği yapılmak üzere kararın bir örneği ile dosyanın Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 2.6.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
18. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/9117
K. 2008/11819
T. 10.11.2008
• ADIN DEĞİŞTİRİLMESİ ( Davacının Son Kaydı ( Evlilik Kaydı ) Yerine Kapalı Olan Kızlık Kaydı Üzerinden Düzeltme Yapılmasına Hükmedilmesinin Doğru Olmadığı )
• NÜFUSTAKİ SON KAYDIN DİKKATE ALINMASI GEREĞİ ( Davacının Son Kaydı ( Evlilik Kaydı ) Yerine Kapalı Olan Kızlık Kaydı Üzerinden Düzeltme Yapılamayacağı )
• EVLİLİK KAYDI ( Adın Değiştirilmesi İstemi – Davacının Son Kaydı ( Evlilik Kaydı ) Yerine Kapalı Olan Kızlık Kaydı Üzerinden Düzeltme Yapılamayacağı )
5490/m.35
ÖZET : Davacının, son kaydı ( evlilik kaydı ) yerine kapalı olan kızlık kaydı üzerinden düzeltme yapılmasına hükmedilmesi doğru değildir.
DAVA : Davacı, dava dilekçesinde nüfus kaydında “Sülüye” olan adının “Sulhiye” olarak değiştirilmesini istemiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı Nüfus Müdürlüğü tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Ancak;
Davacının, son kaydı ( evlilik kaydı ) yerine kapalı olan kızlık kaydı üzerinden düzeltme yapılmasına hükmedilmesi doğru değil ise de; bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden,
SONUÇ : Mahkeme kararının hüküm fıkrasının 1 nolu bendindeki “Ardahan İli, Hanak İlçesi, Binbaşak Köyü, Cilt No:11, Hane No:5, BSN:55” sözcüklerinin metinden çıkartılarak yerine “Muş İli, Malazgirt İlçesi, Konakkuran Cilt No:50, Hane No:109, BSN:12” sözcüklerinin yazılarak hükmün düzeltilmesine ve düzeltilmiş bu şekli ile ONANMASINA, 10.11.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
18. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/881
K. 2007/8649
T. 22.10.2007
• ADIN DEĞİŞTİRİLMESİ ( Kişinin Haklı Nedene Dayanarak Adının Değiştirilmesini Mahkemeden İsteyebileceği – Din Değişikliğine Dayalı Olarak Yapılan İsim Değişikliği İsteminin Haklı Nedene Dayandığının Kabulü Gereği )
• DİN DEĞİŞİKLİĞİNE DAYALI OLARAK İSİM DEĞİŞKLİĞİ ( Hırıstiyanlık Dinini Seçen Davacının İslam Dinin Kutsal Aylarından Olan Ramazan Adını Değiştirme İstemi – Din Değişikliğini İdari Kayıt Düzeltme ile Nüfus Kaldına İşleyen Davacının İsim Değişkliği İsteminin Haklı Neden Dayandığı )
• İSİM DEĞİŞİKLİĞİNDE HAKLI NEDEN ( Alınmak İstenen Ad ve Soyadın Toplum Değerlerine ve Emredici Kurallara Aykırı Olmaması Başkalarına Zarar Vermemesi ve İncitmemesi Gereği – Din Değişikliğinin İsim Değişikliği İçin Haklı Neden Oluşturduğu )
4721/m. 27
ÖZET : Davacının dinini değiştirmesinin yanında kendi dinini ve kültürel yapısını yansıttığına inandığı adı kullanmak istemesi bir haklı neden sayılmalıdır.
DAVA : Dava dilekçesinde adına düzeltilmesi istenilmiştir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davada, davacı Hıristiyan dinini kabul ettiğini, Ramazan olan adının dini inancına uygun düşen “Daniel” olarak değiştirilmesini istemiş, mahkemece, davacının adını değiştirmede haklı nedenin bulunmadığı gerekçesi ile “davanın reddine” karar verilmiştir. 4721 Sayılı Türk Medeni Yasasının 27. maddesi hükmü uyarınca “kişi haklı nedenlere dayanarak adının değiştirilmesini hakimden isteyebilir.” Hangi hallerin haklı sebep teşkil ettiği konusu her bir davadaki özel koşullara göre mahkemece belirlenecektir. Bu belirleme yapılırken objektif koşullardan çok değiştirme isteminde bulunanın mahkemeye sunacağı özel nedenlerin dikkate alınması gerekir. Bu özel, kişiye özgü nedenler; istemde bulunanın kişiliği, sosyal statüsü, aile ilişkileri de göz önünde bulundurularak hakim tarafından değerlendirilmelidir. Ad ve soyadı kişiliğin ayrılmaz bir öğesidir kişi bununla anılır ve tanımlanır. Ad ve soyadı niteliği gereği onu taşıyan kişi tarafından benimsendiğinde anlam taşır. Adını benimsemeyen kişiliği ile özdeşleştirmeyen kimsenin, adını değiştirmek istemesi en doğal hakkıdır. Böyle bir durumda, ad değiştirme istemlerini ve öncelikle dikkate alınması gerekir.
Türk Medeni Yasasının öngördüğü “haklı neden” bu kapsam içinde değerlendirildiğinde hakimin bu konudaki takdiri; ileri sürülen nedenin ve yeni alınmak istenen ad veya soyadının toplum değerlerine ve yasanın buyurucu kurallarına ters düşmeyen, özellikle başkalarına veya çevreye zarar vermeyen, incitmeyen nitelikte bulunduğunun saptanmasıyla sınırlı olmalıdır.
Somut olayda; davacı isteği ile Hıristiyan dinini tercih etmek suretiyle dinini değiştirmiş ve bu husus, 29.1.2007 tarihinde idari kayıt düzeltme ile nüfus kaydına işlenmiştir: Ramazan olarak taşıdığı ad İslam dininin kutsal aylarından birinin adıdır. Davacının dinini değiştirmesinin yanında kendi dinini ve kültürel yapısını yansıttığına inandığı adı kullanmak istemesi bir haklı neden sayılmalıdır. O halde, mahkemece yukarıda açıklanan hususlar da dikkate alınarak, davanın kabulüne karar verilmesi reddi yolunda hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde mümkün tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 22.10.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
18. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/7200
K. 2009/10977
T. 1.12.2009
• ADIN DEĞİŞTİRİLMESİ ( Ölü Olduğu Anlaşılan ( Annenin ) Adının Değiştirilmesi İstemiyle Davacı ( Oğlu ) Tarafından Açılan Davanın Aktif Husumet Ehliyeti Yokluğundan Reddi Gerektiği )
• AKTİF HUSUMET ( Adın Değiştirilmesi Davası – Ölü Olduğu Anlaşılan ( Annenin ) Adının Değiştirilmesi İstemiyle Davacı ( Oğlu ) Tarafından Açılan Davanın Aktif Husumet Ehliyeti Yokluğundan Reddi Gerektiği )
• ÖLÜ KİŞİ ADINA DAVA AÇILAMAMASI ( Adın Değiştirilmesi Davası – Kişiye Sıkı Sıkıya Bağlı Olan Ad Üzerindeki Bu Hakkı Kişinin Kendisinden Başkası Kullanamayacağı )
• KİŞİYE BAĞLI HAKLAR ( Haklı Sebebin Varlığı Halinde Adın Değiştirilmesine ve Bu Değişikliğin Nüfus Siciline Kaydedilmesine İmkan Vermekte İse de Kişiye Sıkı Sıkıya Bağlı Olan Ad Üzerindeki Bu Hakkı Kişinin Kendisinden Başkası Kullanamayacağı )
4721/m.27
ÖZET : Haklı sebebin varlığı halinde adın değiştirilmesine ve bu değişikliğin nüfus siciline kaydedilmesine imkan vermekte ise de; kişiye sıkı sıkıya bağlı olan ad üzerindeki bu hakkı, kişinin kendisinden başkası kullanamaz. O halde somut olayda ölü olduğu anlaşılan ( annenin ) adının değiştirilmesi istemiyle davacı ( oğlu ) tarafından açılan davanın aktif husumet ehliyeti yokluğundan reddi gerekir.
DAVA : Davacı dava dilekçesinde, nüfus kaydındaki “Sabiha” olarak yazılı anne adının “Safiye” olarak düzeltilmesini istemiştir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı Nüfus Müdürlüğü tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Dava dilekçesinde, davacı nüfus kaydında annesinin adının Safiye olmasına karşın Nüfus Müdürlüğünce anne adının resen Sabiha olarak değiştirildiğini, oysa tüm kimlik belgelerinde anne adının Safiye olarak geçtiğini ve bu durumun kendisine zorluk çıkartığını ileri sürerek annesinin nüfus kaydındaki “Sabiha” adının “Safiye” olarak düzeltilmesini istemiş, mahkemece istem gibi davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içindeki bilgi ve belgeler incelendiğinde davacının annesinin ilk tescil edildiği baba hanesinde adının Sabiha olarak yazıldığı, kaydının evlenmeyle koca hanesine naklinde adının yanlışlıkla Safiye olarak yazıldığı ve dolayısıyla çocuklarının annelerinin de Safiye yazıldığı, 22.01.2008 tarihinde Nüfus İdaresince davacının annesinin Safiye yazılı adının ilk kaydına ( baba hanesindeki ) göre Sabiha olarak düzeltildiği ve buna bağlı olarak da oğlu davacının anne adının da Sabiha olarak düzeltildiği ve davacının annesinin 09.08.1991 tarihinde ölmüş olduğu anlaşılmaktadır.
Türk Medeni Kanunu’nun 27.maddesi, haklı sebebin varlığı halinde adın değiştirilmesine ve bu değişikliğin nüfus siciline kaydedilmesine imkan vermekte ise de; kişiye sıkı sıkıya bağlı olan ad üzerindeki bu hakkı, kişinin kendisinden başkası kullanamaz.
O halde somut olayda ölü olduğu anlaşılan ( annenin ) adının değiştirilmesi istemiyle davacı ( oğlu ) tarafından açılan davanın aktif husumet ehliyeti yokluğundan reddi gerekirken, mahkemece işin esasına girilerek istem gibi hüküm kurulmuş olması usûl ve yasaya aykırı görülmüştür.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 01.12.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
18. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/3358
K. 2011/6983
T. 9.6.2011
• ADIN DEĞİŞTİRİLMESİ İSTEMİ ( Aynı Konuya İlişkin Olarak Nüfus Kaydının Düzeltilmesi Davasının Ancak Bir Kere Açılabileceği )
• NÜFUS KAYDININ DÜZELTİLMESİ ( Aynı Konuya İlişkin Olarak Davanın Ancak Bir Kere Açılabileceği – Adın Değiştirilmesi İstemi )
5490/m. 36/1-b
ÖZET : Davacılar dava dilekçesinde, çocuklarının adının değiştirilmesini istemiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Adı değiştirilen çocuğun nüfus kaydındaki bilgilere göre, adının daha öce de değiştirildiği anlaşılmaktadır. Nüfus Hizmetleri Yasasının 36. maddesinin birinci fıkrasının ( b ) bendindeki aynı konuya ilişkin olarak nüfus kaydının düzeltilmesi davası ancak bir kere açılabilir hükmüne aykırı olarak davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
DAVA : Davacılar Bayram ile davalı Nüfus Müdürlüğü arasındaki davada Bandırma 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen ve Yargıtay’ca incelenmeksizin kesinleşmiş bulunan 21.9.2010 günlü ve 2010/150-171 sayılı kararın yürürlükteki hukuka aykırı olduğu savıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14.3.2011 gün ve Hukuk-2011/62965 sayılı yazısıyla kanun yararına temyiz edilerek bozulması istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacılar dava dilekçesinde, çocukları Mehmet’in adının “Mert” olarak değiştirilmesini istemiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Adı değiştirilen Mert’e ait nüfus kaydındaki bilgilere göre Gömeç Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/103-128 K. sayılı ilamı ile davacının “Mehmet Mert” olan adının “Mehmet” olarak değiştirildiği anlaşılmaktadır. 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Yasasının 36. maddesinin birinci fıkrasının ( b ) bendindeki aynı konuya ilişkin olarak nüfus kaydının düzeltilmesi davası ancak bir kere açılabilir hükmüne aykırı olarak davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK.’nun 427. maddesi gereğince sonuca etkili olmamak kaydıyla kanun yararına BOZULMASINA ve gereği yapılmak üzere kararın bir örneği ile dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 09.06.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
18. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/5264
K. 2011/7188
T. 16.6.2011
• KAPALI KAYITLARLA İLGİLİ İŞLEMLER (Türk Vatandaşı Olan Kimselere Tanınmayan Bir Hakkın Türk Vatandaşlığından Her Ne Sebeple Olursa Olsun Çıkmış Bulunan Kimselere Tanınması Yasalara Göre Mümkün Bulunmadığı)
• TÜRK VATANDAŞLIĞINDAN ÇIKMA ( Kapalı Kayıtlarla İlgili Olarak Yapılacak İşlemlerde Türk Vatandaşı Olan Kimselere Tanınmayan Bir Hakkın Türk Vatandaşlığından Her Ne Sebeple Olursa Olsun Çıkanlara Tanınamayacağı )
• ADIN DEĞİŞTİRİLMESİ İSTEMİ ( Kapalı Kayıt Üzerinden İşlem Yapılamayacağı Dikkate Alınarak Davanın Reddine Karar Verilmesi Gerektiği )
5490/m.14
403/m.29
ÖZET : Davacı, nüfus kütüğündeki adının değiştirilmesini istemiştir. Kapalı kayıtlarla ilgili olarak yapılacak işlemlerde Türk vatandaşı olan kimselere tanınmayan bir hakkın Türk vatandaşlığından her ne sebeple olursa olsun çıkmış bulunan kimselere tanınması yasalara göre mümkün bulunmamaktadır. Davacı, Avusturya’da da Y. D. olan adını kendi isteği ile D. olarak değiştirmiştir. Bu nedenle her iki ülkedeki sosyal güvenlikle ilgili çalışmaların birleştirilmesinde herhangi bir yasal engel bulunmamaktadır. Mahkemece açıklanan nedenlerle kapalı kayıt üzerinden işlem yapılamayacağı dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekir.
DAVA : Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin adının Y. D. olarak nüfus kütüğünde yazılı bulunmasına rağmen, “D.” olarak tanındığını, Y. D. adının karışıklığa neden olduğunu, Bakanlar Kurulu kararı ile Türk vatandaşlığından çıkıp 2003 yılında Avusturya vatandaşlığına geçtiğini, Viyana Şehir Belediyesine başvurarak “Y. D.” olan adını “D.” olarak değiştirdiğini, böylece iki ülkedeki kayıtlar arasında farklılık meydana geldiğini, Sosyal Güvenlik Kurumundaki kayıtlarda da adının, “D.” olarak değiştirilmesini istediğini, ancak bu konuda mahkeme kararı olmadığı için isteminin reddedildiğini ileri sürerek nüfus kütüğündeki “Y. D.” adının “D.” olarak değiştirilmesini istemiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içindeki bilgi ve belgelerden; davacı Y. D. K.’in 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 20. maddesine göre Bakanlar Kurulu kararı ile Türk vatandaşlığından çıkmasına izin verildiği ve çıkma belgesini teslim aldığı 29.07.2003 tarihinde Türk vatandaşlığını kaybettiği, nüfus kaydının kapalı kayıt haline dönüştüğü anlaşılmaktadır.
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 14. maddesinde; Türk vatandaşlığının her ne suretle olursa olsun kaybedilmesi halinde, kaybeden kimsenin kaydının kapalı kayıt haline geleceği ve bu şekildeki bir kaydın üzerinde işlem yapılamayacağı öngörülmüştür. Her ne kadar 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 29. maddesinde 5203 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikte; bu Kanun gereğince Türk vatandaşlığını kaybeden kişilerin sosyal güvenliğe ilişkin kazanılmış hakları saklı kalmak ve bu hakların kullanımında ilgili kanunlardaki hükümlere tabi olmak şartıyla Türk vatandaşlarına tanınan haklardan aynen yararlanmaya devam edecekleri bazı istisnalarla öngörülmüş ise de, davacının adının değiştirilmesi onun, sosyal güvenlik haklarını kullanmasını engelleyecek veya kısıtlayacak bir mahiyette bulunmamaktadır. Kapalı kayıtlarla ilgili olarak yapılacak işlemlerde Türk vatandaşı olan kimselere tanınmayan bir hakkın Türk vatandaşlığından her ne sebeple olursa olsun çıkmış bulunan kimselere tanınması yasalara göre mümkün bulunmamaktadır. Davacı, Avusturya’da da Y. D. olan adını kendi isteği ile D. olarak değiştirmiştir. Bu nedenle her iki ülkedeki sosyal güvenlikle ilgili çalışmaların birleştirilmesinde herhangi bir yasal engel bulunmamaktadır. Mahkemece açıklanan nedenlerle kapalı kayıt üzerinden işlem yapılamayacağı dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kabulü yolunda hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 16.06.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
18. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/3049
K. 2011/5810
T. 28.4.2011
• ADIN DEĞİŞTİRİLMESİ İSTEMİ ( Kişi Haklı Nedenlere Dayanarak Adının Değiştirilmesini Hakimden İsteyebileceği – Mahkemece Tüm Kanıtlar Toplanıp Bu Bağlamda Davacının Göstereceği Tanıklar da Dinlendikten Sonra Oluşacak Sonuç Doğrultusunda Hüküm Kurulması Gerektiği )
• TANIK BEYANI ( Adın Değiştirilmesi İstemi – Hiç Bir Araştırma Yapılmadan Davacının Göstereceği Tanığın Davacının Talebine Aykırı Beyanda Bulunmasının Hayatın Olağan Akışına Ters Olup Tanık Dinlenmesinin Davayı Uzatmaktan Başka Bir Yarar Sağlamayacağı Belirtilerek Tanık Dinlenmesinden Vazgeçilmesinin İsabetsiz Olduğu )
• HAKLI NEDEN ( Kişi Haklı Nedenlere Dayanarak Adının Değiştirilmesini Hakimden İsteyebileceği – Mahkemece Hiç Bir Araştırma Yapılmadan Davacının Göstereceği Tanığın Davacının Talebine Aykırı Beyanda Bulunmasının Hayatın Olağan Akışına Ters Olup Tanık Dinlenmesinden Vazgeçilmesinin İsabetsiz Olduğu )
• TANIK DİNLENMESİ ( Adın Değiştirilmesi İstemi – Kişi Haklı Nedenlere Dayanarak Adının Değiştirilmesini Hakimden İsteyebileceği/Mahkemece Davacının Göstereceği Tanıklar da Dinlendikten Sonra Oluşacak Sonuç Doğrultusunda Hüküm Kurulması Gerektiği )
4721/m.27
ÖZET : 4721 Sayılı Türk Medeni Yasasının 27. maddesi hükmüne göre kişi, haklı nedenlere dayanarak adının değiştirilmesini hakimden isteyebilir. Yargıtay uygulamalarında kişinin bilinip tanındığı ve kullandığı ad ve soyadını değiştirmesi haklı sebep sayılmaktadır. Somut olayda davacı çevresinde Ayşegül adı ile bilinip tanındığını ileri sürüp, bu sebeple kayıtlarda Meryem yazılı adının Meryem Ayşegül olarak düzeltilmesini istediğine göre, mahkemece tüm kanıtlar toplanıp, bu bağlamda davacının göstereceği tanıklar da dinlendikten sonra oluşacak sonuç doğrultusunda hüküm kurulması gerekirken, hiç bir araştırma yapılmadan davacının göstereceği tanığın davacının talebine aykırı beyanda bulunmasının hayatın olağan akışına ters olup tanık dinlenmesinin davayı uzatmaktan başka bir yarar sağlamayacağı belirtilerek tanık dinlenmeden kişinin dilediği ismi kullanmasının Anayasal bir hak olup kayden engeli de bulunmadığı gerekçesiyle davacının adının değiştirilmesine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
DAVA : Davacı dava dilekçesinde, “Meryem” olan adının “Meryem Ayşegül” olarak değiştirilmesini istemiştir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm Cumhuriyet Savcısı tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı dava dilekçesinde, “Meryem” olan adının çevresinde Ayşegül olarak bilindiğini bu sebeple isminin “Meryem Ayşegül” olarak düzeltilmesini istemiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
4721 Sayılı Türk Medeni Yasasının 27. maddesi hükmüne göre kişi, haklı nedenlere dayanarak adının değiştirilmesini hakimden isteyebilir. Yargıtay uygulamalarında kişinin bilinip tanındığı ve kullandığı ad ve soyadını değiştirmesi haklı sebep sayılmaktadır. Somut olayda davacı çevresinde Ayşegül adı ile bilinip tanındığını ileri sürüp, bu sebeple kayıtlarda Meryem yazılı adının Meryem Ayşegül olarak düzeltilmesini istediğine göre, mahkemece tüm kanıtlar toplanıp, bu bağlamda davacının göstereceği tanıklar da dinlendikten sonra oluşacak sonuç doğrultusunda hüküm kurulması gerekirken, hiç bir araştırma yapılmadan davacının göstereceği tanığın davacının talebine aykırı beyanda bulunmasının hayatın olağan akışına ters olup tanık dinlenmesinin davayı uzatmaktan başka bir yarar sağlamayacağı belirtilerek tanık dinlenmeden kişinin dilediği ismi kullanmasının Anayasal bir hak olup kayden engeli de bulunmadığı gerekçesiyle davacının adının değiştirilmesine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün H.U.M.K.’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 28.04.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
18. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/9929
K. 2011/12617
T. 12.12.2011
• VELAYET ALTINDAKİ ÇOCUĞUN ADININ DERSİM OLARAK DEĞİŞTİRİLMESİ TALEBİ ( Davacının Kızının Bu İsimle Tanındığını İddia Ettiği – Haklı Nedene Dayandığından Talebin Kabul Edileceği )
• ADIN DEĞİŞTİRİLMESİ TALEBİ ( Davacının Velayeti Altında Olan Çocuğunun Dersim Adıyla Tanındığını Belirttiği – Talep Haklı Nedene Dayandığından Kabulü Gereği )
4721/m.27
ÖZET: Davacılar dava dilekçesinde, velayetleri altındaki kızlarının “Dersim” adı ile tanındığını ileri sürerek nüfus kütüğünde yazılı “Dilan” adının “Dersim” olarak değiştirilmesini istemişlerdir. Kişi, haklı nedenlere dayanarak adının değiştirilmesini hakimden isteyebilir. Davacıların kızlarının “Dersim” adı ile tanındığı dosya içeriğinden anlaşıldığına göre, adının değiştirilmesi için haklı nedeni bulunduğundan istemin kabulü gerekir.
DAVA : Davacılar dava dilekçesinde, kızlarının Dilan olan adının Dersim olarak düzeltilmesini istemişlerdir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacılar dava dilekçesinde, velayetleri altındaki kızlarının “Dersim” adı ile tanındığını ileri sürerek nüfus kütüğünde yazılı “Dilan” adının “Dersim” olarak değiştirilmesini istemişlerdir.
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 27 nci maddesi hükmü uyarınca kişi, haklı nedenlere dayanarak adının değiştirilmesini hakimden isteyebilir, Yargıtay uygulamalarında Kanunun buyurucu hükümlerine aykırı olmamak koşuluyla bir kişi çevresinde tanındığı adını kullanabilir ve bu adla nüfusa tescilini isteyebilir. Somut olayda davacıların kızlarının “Dersim” adı ile tanındığı dosya içeriğinden anlaşıldığına göre, adının değiştirilmesi için haklı nedeni bulunduğundan istemin kabulü gerekirken, yerinde olmayan gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istenmesi halinde temyiz edene iadesine, 12.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
16. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/3614
K. 2011/1518
T. 25.3.2011
• ADIN DÜZELTİLMESİ ( Henüz Sicil Oluşmamış Olduğundan Davanın Hazine’ye Yöneltilmesinin Zorunlu Olduğu – Tüzel Kişiliği Bulunmayan İdari Birim Niteliğindeki Kadastro Müdürlüğü’nün Davada Taraf Gösterilmesi Gerektiği )
• SİCİL OLUŞMAMIŞ OLMASI ( Davanın Hazine’ye Yöneltilmesinin Zorunlu Olduğu – Tüzel Kişiliği Bulunmayan İdari Birim Niteliğindeki Kadastro Müdürlüğü’nün Davada Taraf Gösterilmesi Gerektiği )
• TARAF TEŞKİLİ ( Adın Düzeltilmesi İstemi – Henüz Sicil Oluşmamış Olduğundan Davanın Hazine’ye Yöneltilmesinin Zorunlu Olduğu/Tüzel Kişiliği Bulunmayan İdari Birim Niteliğindeki Kadastro Müdürlüğü’nün Davada Taraf Gösterilmesi Gerektiği )
5490/m. 36/1-b
ÖZET : Dava, tutanağın malik hanesinde tespit maliki olarak görünen davacının adının düzeltilmesine ilişkindir. Buna göre henüz sicil oluşmamış olduğundan davanın Hazine’ye yöneltilmesi zorunludur. Her ne kadar dava, Kadastro Müdürlüğü’ne yöneltilerek açılmış ise de, tüzel kişiliği bulunmayan idari birim niteliğindeki Kadastro Müdürlüğü’nün davada taraf gösterilmesi … emsal kararında da benimsendiği gibi, temsilcide yanılma hali olup, davanın Hazine’ye izafeten açıldığının kabulü gerekir.
DAVA : Taraflar arasında kadastro Tespitinden doğan dava sonucunda verilen hükümün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle: temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, Gereği görüşüldü:
KARAR : Kadastro sırasında 384 ada 3 parsel sayılı 591,788 m2 yüzölçümündeki taşınmaz kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak tarla niteliği ile Mustafa kızı Kübra K. adına tespit edilmiştir. Davacı Hatice K., yasal süresi içinde nüfus kaydına göre ismi “Hatice” ise de, halk arasında kendisinin “Kübra” adı ile bilindiğini belirterek kadastro tutanağının malik hanesinde yazılı olan ismin “Mustafa kızı Hatice K.” olarak düzeltilmesine karar verilmesi istemi ile dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne çekişmeli parselin kadastro tespit tutanağının malik hanesinde yazılı bulunan “Mustafa kızı Kübra K.” adının iptali ile “Mustafa kızı Hatice K.” olarak düzeltilmesine karar verilmiş; hüküm, Kadastro Müdürlüğünü temsilen duruşmalara katılan Hazine tarafından temyiz edilmiştir.
Davalı vekili, davada kadastro müdürlüğüne husumet yöneltilemeyeceğini, bu sebeple davanın reddi gerektiğini ileri sürmüştür. Kural olarak kadastro davaları lehine tespit yapılan ya da kadastro komisyonunca adlarına tescil kararı verilen kişilere karşı açılır. Somut olayda dava, tutanağın malik hanesinde tespit maliki olarak görünen davacının adının düzeltilmesine ilişkindir. Buna göre henüz sicil oluşmamış olduğundan davanın Hazine’ye yöneltilmesi zorunludur. Her ne kadar dava. Kadastro Müdürlüğü’ne yöneltilerek açılmış ise de, tüzel kişiliği bulunmayan idari birim niteliğindeki Kadastro Müdürlüğü’nün davada taraf gösterilmesi
HGK’nun 2010/7-1Ö Esas, 2010/86 Karar sayılı emsal kararında da benimsendiği gibi, temsilcide yanılma hali olup, davanın Hazine’ye izafeten açıldığının kabulü gerekir.
SONUÇ : Hal böyle olunca gerçek hasım olan Hazine davaya dahil edilerek, davaya karşı savunma ve delillerinin sorulup saptanması, göstereceği delillerin toplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, husumet yaygınlaştırmadan davanın esasına girilerek karar verilmiş olması isabetsiz, davalı vekilinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden kabulüyle hükümün BOZULMASINA, 25.3.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2010/18-135
K. 2010/136
T. 10.3.2010
• İSİM TASHİHİ ( Kişiye Sıkı Sıkıya Bağlı Bulunan Dava Konusu Ad Üzerinde Hak Sahibi Bulunmayan Davacının Eldeki Davada Aktif Husumet Ehliyetinin Bulunduğundan Söz Edilemeyeceği )
• AKTİF HUSUMET ( İsim Tashihi – Kişiye Sıkı Sıkıya Bağlı Bulunan Dava Konusu Ad Üzerinde Hak Sahibi Bulunmayan Davacının Eldeki Davada Aktif Husumet Ehliyetinin Bulunmadığı )
• ADIN DÜZELTİLMESİ ( Kişiye Sıkı Sıkıya Bağlı Bulunan Dava Konusu Ad Üzerinde Hak Sahibi Bulunmayan Davacının Eldeki Davada Aktif Husumet Ehliyetinin Bulunmadığı )
1086/m.38
4721/m.23, 24, 25, 26, 27
ÖZET : Dava, davacının ölmüş olan babasının nüfus kütüğünde yazılı olan “Celal” adının “Celalettin” olarak düzeltilmesi istemine ilişkindir. Somut olayda, davacının murisi babası Celal vefat etmiş ve davacı Fikret tarafından, babasının nüfus kütüğünde yazılı olan “Celal” adının “Celalettin” olarak düzeltilmesi istemiyle dava açılmıştır.
Murisin yaşamı boyunca tüm resmi işlemleri “Celalettin” adıyla yaptığını ve bu adla tanınıp bilindiğini ileri süren davacının, “Celal” ile “Celalettin”in aynı kişi olduğuna dair bir tespit davası açması olanağı bulunduğu gibi, o davada verilecek hükmün tüm işlemlerde bağlayıcılığının bulunacağı açıktır. Kişiye sıkı sıkıya bağlı bulunan dava konusu ad üzerinde hak sahibi bulunmayan davacı Fikret’in eldeki davada aktif husumet ehliyetinin bulunduğundan söz edilmesi olanaklı değildir.
DAVA : Taraflar arasındaki “İsim tashihi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Erzincan Asliye 1. Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 15.1.2009 gün ve 2008/816 E. – 2009/29 K. sayılı kararın incelenmesi davalı temsilcisi tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin 08.06.2009 gün ve 2459-6143 sayılı ilamı ile;
( … Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının ölmüş olan babasının nüfus kütüğünde yazılı olan Celal adının Celalettin olarak düzeltilmesini istemiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Aile nüfus kayıt tablosu içeriğinden davacı Fikret’in babası Celal’in 01.07.1917 doğumlu olarak 03.12.1925 tarihinde nüfusa tescil edildiği ve 10.04.1999 günü öldüğü, davacının baba adının da Celal olduğu anlaşılmaktadır.
Özel hukuk açısından ad, kişiyi tanıtan ve onu diğer bireylerden ayırmaya yarayan bir kavramdır. Kendine özgü kişiliği ve özvarlığı olan her birey, başkalarından adıyla ayırt edilir, toplum ve ailesi içinde bununla yer alır. Onun içindir ki her kişinin bir adının olması ve adının nüfus siciline yazılması yasayla zorunlu kılınmıştır. Bu zorunluluk aynı zamanda kişinin yaşamıyla özdeşleşen ve kişiliğinin ayrılmaz bir öğesini oluşturan adını özgürce seçmesi ve onunla tanınması için kendisine tanınmış bir temel kişilik hakkıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile güvence altına alınmış olan adın, kişilik hakları içerisinde taşıdığı önemi göz önünde bulunduran 4721 sayılı Türk Medeni Yasasında kişiliği korumaya ilişkin hükümlerle yetinilmeyip ( m. 23-25 ), onu ayrıca düzenlemek yoluna gidilmiştir ( m. 26-27 ). Buna göre anılan yasanın 27. maddesi hükmü uyarınca adın değiştirilmesi, ancak haklı nedenlere dayanılarak hakimden istenebilir ise de kişiye sıkı sıkıya bağlı olan ad üzerindeki bu hakkı, kişinin kendisinden başkası kullanamaz.
O halde somut olayda, yaşamı süresince nüfus kütüğünde yazılı ( Celal ) adını taşıyıp bu adla öldüğü anlaşılan kişinin ( babanın ) adının değiştirilmesi istemiyle davacı ( oğlu ) tarafından açılan davanın aktif husumet ehliyeti yokluğundan reddi gerekirken, mahkemece işin esasına girilerek istem gibi hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı görülmüştür… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, davacının ölmüş olan babasının nüfus kütüğünde yazılı olan “Celal” adının “Celalettin” olarak düzeltilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemenin, “davanın kabulüne” dair verdiği karar, özel dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; yerel mahkemece, “davacının murisinin ölene kadar Celalettin ismi ile tanındığı ve nüfusa bu adla kayıtlı olduğu, murisin isminin düzeltilmesinin tüm mirasçılar tarafından verilen vekaletname ile istendiği ve davacıların, murisin isminin değiştirilmesinde hukuki menfaatleri bulunduğu” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; muris/babanın adının düzeltilmesi istemiyle açılan davada, davacı oğulun aktif husumet ehliyetinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki, bir davada taraf sıfatı, dava konusu sübjektif hak ( dava hakkı ) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Dolayısıyla davacı sıfatı ( aktif husumet ) dava konusu hakkın sahibine; davalı sıfatı ( pasif husumet ) o hakka uymakla yükümlü olan kişiye aittir.
Bu noktada, mahkemenin taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatlarına sahip olmaları gerekir.
Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemez; dava, sıfat yokluğundan ( husumetten ) reddedilir.
Görüldüğü üzere, taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur.
Öte yandan, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun, “Ad Üzerindeki Hak” başlığı altında ve “Adın Korunması” yan başlığı ile düzenlenen 26. maddesinde,
“Adının kullanılması çekişmeli olan kişi, hakkının tespitini dava edebilir.
Adı haksız olarak kullanılan kişi buna son verilmesini; haksız kullanan kusurlu ise ayrıca maddi zararının giderilmesini ve uğradığı haksızlığın niteliği gerektiriyorsa manevi tazminat ödenmesini isteyebilir” hükmüne yer verilmiş; 27. maddesinde ise,
“Adın değiştirilmesi, ancak haklı sebeplere dayanılarak hakimden istenebilir.
Adın değiştirildiği nüfus siciline kayıt ve ilan olunur.
Ad değişmekle kişisel durum değişmez.
Adın değiştirilmesinden zarar gören kimse, bunu öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde değiştirme kararının kaldırılmasını dava edebilir” hükmü öngörülmüştür.
Aynı başlık altında düzenlenen bu açık hükümler karşısında, ad üzerindeki hakkın kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğu ve bu hakkın kişinin kendisinden başkası tarafından kullanılamayacağı her türlü duraksamadan uzaktır.
O halde, adın değiştirilmesine yönelik bir davada davacı sıfatının ( aktif husumetin ), dava konusu o hakkın sahibine ait olduğu kuşkusuzdur.
Somut olayda, davacının murisi babası Celal 10.04.1999 tarihinde vefat etmiş ve davacı Fikret tarafından, babasının nüfus kütüğünde yazılı olan “Celal” adının “Celalettin” olarak düzeltilmesi istemiyle 17.08.2008 tarihinde görülmekte olan dava açılmıştır.
Murisin yaşamı boyunca tüm resmi işlemleri “Celalettin” adıyla yaptığını ve bu adla tanınıp bilindiğini ileri süren davacının, “Celal” ile “Celalettin”in aynı kişi olduğuna dair bir tespit davası açması olanağı bulunduğu gibi, o davada verilecek hükmün tüm işlemlerde bağlayıcılığının bulunacağı açıktır.
Ne var ki; az yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca, kişiye sıkı sıkıya bağlı bulunan dava konusu ad üzerinde hak sahibi bulunmayan davacı Fikret’in eldeki davada aktif husumet ehliyetinin bulunduğundan söz edilmesi olanaklı değildir.
Hal Böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen ve özel daire bozma kararına uyularak, davanın davacının aktif dava ehliyetinin bulunmaması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken; yanılgılı gerekçeyle davanın kabulüne dair önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı temsilcisinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve özel daire bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının iadesine, 10.03.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
18. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/5394
K. 2011/6992
T. 9.6.2011
• NÜFUS KAYDINDA DÜZELTME DAVASI ( Asliye Hukuk Mahkemesinde Açılması ve Karara Bağlanması Gerektiği )
• ANNE ADININ DÜZELTİLMESİ İSTEMİ ( Nüfus Kaydında – Asliye Hukuk Mahkemesinin Görevli Olduğu )
• GÖREVLİ MAHKEME ( Nüfus Kayıtlarına Dair Düzeltme Davaları Asliye Hukuk Mahkemesinde Açılması ve Karara Bağlanması Gerektiği )
• ADIN DÜZELTİLMESİ İSTEMİ ( Nüfus Kaydındaki Anne Adının – Asliye Hukuk Mahkemesinin Görevli Olduğu )
5490/m.36
ÖZET : Davada, nüfus kayıtlarında yanlış yazılan anne adının düzeltilmesi istenilmiştir. Nüfus kayıtlarına dair düzeltme ( değişiklik ) davalarının Asliye Hukuk Mahkemesinde açılması ve karara bağlanması gerekir.
DAVA : Davanamede, nüfus kayıtlarında yanlış yazılan anne adının düzeltilmesi istenilmiştir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm Cumhuriyet Savcısı tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davanamede, davalılar Davut ve Fadime’nin nüfus kayıtlarında ‘Saniye’ olan anne adlarının iptaliyle gerçek anneleri olan ‘Süreyya’ olarak düzeltilmesine karar verilmesi istenilmiş, Asliye Hukuk Mahkemesince davaya Aile Mahkemesi sıfatıyla bakılarak davanın reddine karar verilmiştir.
5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Yasası’nın 36. maddesinin 1. fıkrasının ( A ) bendi uyarınca nüfus kayıtlarına dair düzeltme ( değişiklik ) davalarının Asliye Hukuk Mahkemesinde açılması ve karara bağlanması gerekir. Somut olayda davalıların nüfus kayıtlarındaki gerçek olmayan anne adlarının değiştirilmesi için açılan davanın, 5490 Sayılı Kanunun 36. maddesine uygun biçimde Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerekirken davaya Aile Mahkemesi sıfatıyla bakılıp hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 09.06.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
18. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/11235
K. 2010/15314
T. 30.11.2010
• ADIN DÜZELTİLMESİ TALEBİ ( Davacının Vatandaşlıktan Çıktığı/Nüfus Kaydının Kapalı Olduğu – Nüfus Kayıtları Üzerinde Herhangi Bir İşlem Yapılmayacağı/Talebin Reddine Karar Verileceği )
• VATANDAŞLIKTAN ÇIKMA ( Davacının Vatandaşlıktan Çıktığı/Nüfus Kaydının Kapalı Olduğu – Nüfus Kayıtları Üzerinde Herhangi Bir İşlem Yapılmayacağı/Adın Düzeltilmesi Talebinin Reddedileceği )
• NÜFUS KAYDININ KAPANMASI ( Davacının Vatandaşlıktan Çıktığı/Nüfus Kaydının Kapalı Olduğu – Nüfus Kayıtları Üzerinde Herhangi Bir İşlem Yapılmayacağı )
5490/m.14
ÖZET : Adın düzeltilmesine ilişkin davada, davacının nüfus kaydının vatandaşlıktan çıkmasına izin verilmesi nedeniyle kapalı olduğu, bu nedenle nüfus kayıtları üzerinde herhangi bir işlem yapılmayacağı gözetilmelidir. Davanın reddi gerekir.
DAVA : Davacı S. D. ile davalı Nüfus Müdürlüğü arasındaki davada Bigadiç Asliye Hukuk Mahkemesince verilen ve Yargıtay’ca incelenmeksizin kesinleşmiş bulunan 15.10.2009 günlü ve 2009/199-214 sayılı kararın yürürlükteki hukuka aykırı olduğu savıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 23.09.2010 gün ve Hukuk-2010/183355 sayılı yazısıyla kanun yararına temyiz edilerek bozulması istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili davalı Nüfus Müdürlüğü aleyhine açtığı davada, davacının Sende olan adının Sevde olarak düzeltilmesini talep etmiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosyada mevcut nüfus kayıt örneğinden, İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nün 25.09.1997 tarih 97/10015 sayılı yazısına istinaden davacının Türk vatandaşlığından çıkmasına izin verilerek, kaydının kapatıldığı anlaşılmaktadır.
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Yasasının 14. maddesinde; “Nüfus kaydının kapatılması; ölüm, gaiplik, Türk vatandaşlığının kaybı, evlenme, boşanma, evlat edinilme, soybağının düzeltilmesi veya reddi gibi olaylar nedeniyle bir kaydın üzerinde işlem yapılamaz hale getirilmesidir.
Kaydın kapatılmasına ilişkin sebep ortadan kalktığında veya kaydın yeniden açılmasını gerektirecek yeni bir sebep ortaya çıktığında kayıt yeniden açılır. Kaydın açılmasından sonra kişisel durumda meydana gelmiş olan olaylar kişinin kaydına işlenir.” hükmü yer almaktadır.
Mahkemece davacının nüfus kaydının vatandaşlıktan çıkmasına izin verilmesi nedeniyle kapalı olduğu, bu nedenle nüfus kayıtları üzerinde herhangi bir işlem yapılmayacağı gözetilmeksizin adının düzeltilmesine ilişkin davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK.’nun 427. maddesi gereğince sonuca etkili olmamak kaydıyla kanun yararına BOZULMASINA ve gereği yapılmak üzere kararın bir örneği ile dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine, 30.11.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
18. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/3425
K. 2011/6039
T. 3.5.2011
• ADIN VE SOYADIN DÜZELTİLMESİ ( Haklı Nedene Dayanılarak Hakimden İstenebileceği )
• HAKLI NEDEN ( Adın ve Soyadın Değiştirilmesinin Hakimden İstenebileceği )
4721/m. 27
ÖZET : Adın ve soyadın düzeltilmesi haklı nedenlere dayanılarak hakimden istenebilir.
DAVA : Davacı vekili, dava dilekçesinde davacının nüfus kaydında “B. Sevim” olan adının “B. Sevin” olarak düzeltilmesini istemiş, mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının adının B. Sevin olduğu halde idari kayıt düzeltmeyle B. Sevim olarak kayıt edildiğini, doğduğundan bu yana B. Sevin olarak tanınıp bilindiğini ileri sürerek davacının adının B. Sevin olarak düzeltilmesini istemiştir.
4721 Sayılı Türk Medeni Yasasının 27. maddesi hükmüne göre adın ve soyadın düzeltilmesi haklı nedenlere dayanılarak hakimden istenebilir. Somut olayda davacı yanın dava dilekçesinde ileri sürdüğü kanıtları toplanarak iddiası kanıtlandığı takdirde davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği dikkate alınmadan eksik araştırma ve yerinde olmayan gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükümün H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istenmesi halinde temyiz edene iadesine, 03.05.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.