Aile Konutu ve Aile Konutu Şerhi Hakkında Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/17326
K. 2011/6399
T. 11.4.2011
• AİLE KONUTU ( Aile Kontu Olması Nedeniyle İpoteğin Kaldırılması – Evlilik Birliği İpotek Veren Davalının Yargılama Devam Ederken Ölümü Nedeniyle Sona Erdiğinden Davanın Konusuz Kaldığı )
• İPOTEĞİN KALDIRILMASI ( Aile Konutu – Evlilik Birliği Ölümle Sona Erdiğinden Konusuz Kalan Davanın Reddi Gereği )
4721/m. 194
ÖZET : Dava, aile konutu olması sebebiyle ipoteğin kaldırılmasına ilişkindir.Evlilik birliği ölümle sona erdiğinden, Türk Medeni Kanununun 194. maddesinin uygulanma olanağı kalmamıştır. Davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarda tarih numarası gösterilen hüküm ipoteğin kaldırılması talebinin reddi, vekalet ücreti, icranın durdurulması ve icra inkar tazminatı talebinin reddi yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1- ) Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalı bankanın temyiz itirazları yersizdir.
2- ) Davacının temyiz itirazlarına hasren yapılan incelemede;
Dava, aile konutu olması sebebiyle ipoteğin kaldırılmasına ilişkin olup Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesine dayanmaktadır. Toplanan delillerden ipotek veren davalının 15.8.2009 tarihinde, yargılama devam ederken öldüğü anlaşılmaktadır. Evlilik birliği ölümle sona erdiğinden, Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesinin uygulanma olanağı kalmamıştır. Davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ : Temyiz edilen hükümün yukarda 2. bentte açıklanan sebeple BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerin yukarda 1. bentte açıklanan sebeple ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz eden davalıya yükletilmesine, peşin alınan harcın mahsubuna ve 73.90 TL. temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatıran davacıya iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11.4.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2009/1-401
K. 2009/473
T. 4.11.2009
• ÇAPLI TAŞINMAZA ELATMANIN ÖNLENMESİ VE ECRİMİSİL ( Boşanmadan Önce Davalı İle Davacının Oğlunun Taşınmazı Muvafakata Dayalı Olarak Tasarruf Ettikleri/Dava Açılmakla Muvafakatin Geri Alındığı – Talebinin Kabulü Gereği )
• ELATMANIN ÖNLENMESİ VE ECRİMİSİL ( Boşanmadan Önce Davalı İle Davacının Oğlunun Taşınmazı Muvafakata Dayalı Olarak Tasarruf Ettikleri/Davalının Taşınmazın Aile Konutu Olduğu Yolundaki Savunmasına Kayıt Maliki Davacı İle Davalının ve Eşiyle Arasında Hukuki Bir İlişki Kurulmadığına Göre Davacıyı Bağlamayacağı – Kabulü Gereği )
• ECRİMİSİL ( Talebinin Kabulü Gereği – Boşanmadan Önce Davalı İle Davacının Oğlunun Taşınmazı Muvafakata Dayalı Olarak Tasarruf Ettikleri/Dava Açılmakla Muvafakatin Geri Alındığı )
• AİLE KONUTU ( Boşanmadan Önce Davalı İle Davacının Oğlunun Taşınmazı Muvafakata Dayalı Olarak Tasarruf Ettikleri/Davalının Taşınmazın Aile Konutu Olduğu Yolundaki Savunmasına Kayıt Maliki Davacı İle Davalının ve Eşiyle Arasında Hukuki Bir İlişki Kurulmadığına Göre Davacıyı Bağlamayacağı – Elatmanın Önlenmesi ve Ecrimisil Talebi )
4721/m. 683
ÖZET : Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir. Boşanmadan önce davalı ile birlikte davacının oğlunun taşınmazı muvafakata dayalı olarak tasarruf ettikleri dosya kapsamı ile sabittir. Dava açılmış olmakla muvafakatin geri alındığının kabulü gerekir. Kaldı ki, davacının davalıya ihtar çekerek taşınmazı boşaltmasını istediği de sabittir. Öte yandan, davalının taşınmazın aile konutu olduğu yolundaki savunmasına kayıt maliki davacı ile davalının ( ve eşiyle ) arasında hukuki bir ilişki kurulmadığına göre davacıyı bağlamayacağı ve önem ifade etmeyeceği de tartışmasızdır.
Hal böyle olunca; elatmanın önlenmesi isteğiyle birlikte davacının davalıya çektiği ihtarname de gözetilmek suretiyle belirlenecek ecrimisile hükmedilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki “fuzuli işgal nedeniyle tahliye ve ecrimisil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Çerkezköy 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 27.12.2006 gün ve 2005/619-2006/1388 sayılı kararın incelenmesinin davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 21.06.2007 gün ve 2007/6328-7159 sayılı ilamı ile;
( … Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, çekişme konusu üzerinde “kargir ev” niteliğinde bina bulunan 437 ada 16 parsel sayılı taşınmazın kayden davacıya ait olduğu, davalının kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkı bulunmamakla beraber binadaki bir bölümü kullandığı anlaşılmaktadır.
Davacı, davalının gelini olduğunu, oğlu ile birlikte oturmasına dair verdiği izne dayalı olarak taşınmazı kullandıklarını, ancak oğlunun gelini ile aralarının açılması nedeniyle oğlunun davalı aleyhine aynı yer mahkemesinde açtığı boşanma davasının redle sonuçlanıp kesinleştiğini ve bunun üzerine oğlunun çekişmeli yeri terk ederek davalı ile ayrı yaşadıklarını, taşınmazı terk etmesi için davalıya ihtar çekmesine rağmen tasarrufunu sürdürdüğünü ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki, davacı kayıt maliki olup, Türk Medeni Kanununun 683. maddesinden kaynaklanan mülkiyet hakkına dayanmaktadır. Taraflar arasında bir kira ilişkisi de bulunmamaktadır. Esasen davalı ile birlikte davacının oğlunun taşınmazı muvafakata dayalı olarak tasarruf ettikleri dosya kapsamı ile sabittir.
Dava açılmış olmakla muvafakatin geri alındığının kabulü gerekir. Kaldı ki, davacının davalıya ihtar çekerek taşınmazı boşaltmasını istediği de sabittir. Öte yandan, davalının taşınmazın aile konutu olduğu yolundaki savunmasına kayıt maliki davacı ile davalının ( ve eşiyle ) arasında hukuki bir ilişki kurulmadığına göre davacıyı bağlamayacağı ve önem ifade etmeyeceği de tartışmasızdır. Bir başka ifade ile somut olayda 6570 Sayılı Yasanın 12. maddesi hükmünün uygulama yeri yoktur. O halde, davalının taşınmazı kullanmasının haklı ve geçerli bir nedeninin bulunduğu söylenemez. Diğer taraftan, davacının oğlu ile davalının ayrı yaşamakla birlikte evliliklerinin devam etmekte olmasının davacının mülkiyet hakkı karşısında taşınmazı davalının kullanmasının haklı ve geçerli nedeni olarak kabul edilemez.
Hal böyle olunca; elatmanın önlenmesi isteğiyle birlikte davacının davalıya çektiği ihtarname de gözetilmek suretiyle belirlenecek ecrimisile hükmedilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir… ),
Gerekçesiyle oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 04.11.2009 gününde ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY :
Davacı tarafından dayalı aleyhine açılan el atmanın önlenmesi davası sonucu mahkemece davanın reddine dair verilen karar özel tarafından gerekçesinde belirtilen nedenlerle bozulmuş, direnme kararı üzerine Yüksek Kurul tarafından aynı gerekçelerle yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir. Aşağıda açıklanan nedenlerle bozma kararına katılamıyorum:
Davacı ve taşınmazın maliki olan kişi gelini olan dayalı aleyhine eldeki davayı açarak taşınmaza olan haksız el atmasının önlenmesini istemiştir.Doğal olarak T.M.Y. 683. maddesine göre mülkiyet hakkına tecavüzde bulunulan kişinin bu davayı açmakta hukuki yararı vardır.Ancak böyle bir davanın dinlenebilmesi için kullanımın haksız olması gerekir.Dosyada bulunan delillere göre davalının böyle bir haksız kullanımı yoktur.Çünkü bu taşınmazın dava dışı davacının oğlu davalının kocası olan kişiye ailesi yani dayalı ile birlikte bedelsiz oturmak üzere verildiği gerek tarafların,gerek mahkemenin gerekse dairenin kabulündedir.Bu durumda kullanımın haksız olması için gereken koşul davalının eşine verilen onayın bir uyarı ile geri alındığının bildirilmesi veya onay verilen kişi aleyhine dava açılmasıdır.Somut olayda ne davacının dava dışı oğluna verdiği onayı alması ne de onun hakkında bir dava açması söz konusudur.
Yüksek Özel Daire bozma kararında dava açılması ile onayın alındığını,bu nedenle davalının kullanımının haksız fil durumuna düştüğünü belirtmektedir. Dava açılması ile onayın geri alındığının kabul edilebilmesi için davanın onay verilen kişiye karşı açılması gerekir,oysa burada onay verilen oğla karşı davacının açtığı bir dava bulunmadığından kendisine onay verilen kişiye tebaan taşınmazı kullanan kişinin kullanımının haksız fil durumuna düşmesi mümkün değildir.
İlke olarak şu hususu belirtmekte yarar vardır; bir kişiye taşınmazın kullanımı için onay verildiğinde ona tebaan kullanacak kişilere de onay verilmiş sayılır. Örneğin Babanın kullanımına onay verildiğinde yasal olarak onunla birlikte oturması gereken velayeti altındaki çocuğunun da oturmasına onay verilmiştir.Bu nedenle babaya verilen onay kaldırılmadıkça velayeti altında ve babaya tebaan oturan çocuklar aleyhine açılacak bir el atmanın önlenmesi davası dinlenemez.Keza gerek Anayasaya gerekse yasalara göre aile toplumun temelidir ve yasal olarak karı-koca aynı yerde birlikte otururlar.Olayımızda olduğu gibi kocaya verilen onay kaldırılmadığı sürece ona tebaan oturan eşi aleyhine açılan boşanma davası dinlenemez.
Somut olaya gelince:Kendisine oturma izni verilen dava dışı ve davacının oğlu ile dayalı evlidir,ancak aralarında boşanma davası vardır.Bilindiği gibi boşanma davasının varlığı tarafların birlikte oturdukları konutu ortak konut olmaktan çıkarmaz,ancak isteyen boşanma davası devam ettiği sürece ortak konuttan ayrılabilir.Bu ayrılma hukuki ayrılma değil fiili ayrılmadır ve ortak konutu ortak konut olmaktan çıkarmaz.Olayımızda da dava dışı koca boşanma davası nedeniyle fiili olarak konuttan ayrılmıştır.Yukarıda açıklanan ilkeye göre taşınmaz halen karı-koca yönünden ortak konut olmaya devam ettiğinden ve dayalı kadının kullanımı kocaya tebaan olduğundan kullanımının haksız olduğu söylenemez.Çünkü koca bu eve boşanma davası devam ettiği sürece her zaman geri dönme hakkına sahiptir.Kaldı ki eldeki davanın devamı sırasında karı-koca arasında görülen boşanma davası ret ile sonuçlanmış ve kesinleşmiştir,konut ortak konut ( özelde aile konutu ) olmaya devam etmektedir.Eldeki bu dava kabul edilip kesinleştiğinde şöyle bir durum ortaya çıkacaktır; koca eve gelmiştir, eşi olan kadın da kocası ile birlikte oturmak için eve geldiğinde hakkındaki kesin hüküm nedeniyle bu eve giremeyecektir.Böylelikle toplumun temeli olan aile birliği kesin mahkeme kararı ile fiilen ortadan kaldırılmış olacaktır.Böyle bir durumun hukuki olduğunu söylemek mümkün değildir.
Görüşmeler sırasında taşınmazın aile konutu olmasının mülkiyet hakkı sahibi davacıyı ilgilendirmeyeceği bu nedenle el atmanın önlenmesi davasının kabulü gerektiği yolunda görüşler ileri sürülmüştür.Bu görüş ilke olarak doğrudur.Ancak olayımızın bu ilke ile ilgisi yoktur.Aile konutu karı-koca arasında birlikte oturdukları konutla ilgilidir,oysa burada tartışılması gereken şey sadece ve sadece davacının verdiği onayın halen ayakta olup olmadığıdır.Kullanımı için onay verilen taşınmaz dayalı ve eşinin aile konutu olarak oturdukları yer olmayıp örneğin bir yazlık da olabilirdi.
Görüşmeler sırasında ileri sürülen düşüncelerden birisi de mülkiyet hakkının kutsal olduğu davacının bu hakkı kullanmasına engel olunamayacağı hususudur. Bu düşünce olarak doğrudur,ancak mülkiyet hakkı sahibinin onayı ile taşınmazın kullanımının haksız fil oluşturduğunu söylemek hukuken mümkün değildir ve en azından bunun ileri sürülmesi hakkın kötüye kullanılmasıdır.
Açıklanan bu nedenlerle yerel mahkeme kararının onanması görüşündeyiz.
T.C.
YARGITAY
6. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/6464
K. 2009/10160
T. 19.11.2009
• KONUT İHTİYACI NEDENİYLE TAHLİYE İSTEMİ ( Kira Sözleşmesinin Tarafı Olmayan Kişi Hakkındaki Davanın Reddine Karar Verilmesi Gerekirken Tahliyesine Karar Verilmesinin Doğru Olmadığı )
• TAHLİYE İSTEMİ ( Konut İhtiyacı Nedeniyle Tahliye İstemi – Kira Sözleşmesinin Tarafı Olmayan Kişi Hakkındaki Davanın Reddine Karar Verilmesi Gerekirken Tahliyesine Karar Verilmesinin Doğru Olmadığı )
• KİRA SÖZLEŞMESİNİN TARAFLARI ( Davalı Kişi Kiralayana İhtar Gönderip Konutu Eşi İle Birlikte Kullandıklarını Aile Konutu Olduğunu Bildirmediğinden Kira Sözleşmesinin Tarafı Olmadığı )
• AİLE KONUTU ( Davalı Kişi Kiralayana İhtar Gönderip Konutu Eşi İle Birlikte Kullandıklarını Aile Konutu Olduğunu Bildirmediğinden Kira Sözleşmesinin Tarafı Olmadığı – Tahliye İsteminin Reddi Gereği )
4721/m.194
ÖZET : Dava konut ihtiyacı nedeniyle tahliye istemine ilişkindir. Davacının dayandığı kira sözleşmesinde kiracı Ş. M. A. olup, Ş. A. kiracı değildir. Davalı Ş. Medeni Kanun’un 194/4. maddesi uyarınca kiralayana ihtar gönderip konutu eşi ile birlikte kullandıklarını aile konutu olduğunu bildirmediğinden kira sözleşmesinin tarafı olmamıştır. Kira sözleşmesinin tarafı olmayan Ş. hakkındaki davanın reddine karar verilmesi gerekirken tahliyesine karar verilmesi doğru değildir.
DAVA : Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı tahliye davasına dair karar davalılar tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava konut ihtiyacı nedeniyle tahliye istemine ilişkindir. Mahkemece istemin kabulüne karar verilmiş, hüküm davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosya kapsamına, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerekçelere göre davalı Ş. M. A. vekilinin temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davalı Ş.’nin temyiz itirazlarına gelince; Davacının dayandığı 15.10.2000 başlangıç tarihli ve 1 yıl süreli kira sözleşmesinde kiracı Ş. M. A. olup, Ş. A. kiracı değildir. Davalı Ş. Medeni Kanun’un 194/4. maddesi uyarınca kiralayana ihtar gönderip konutu eşi ile birlikte kullandıklarını aile konutu olduğunu bildirmediğinden kira sözleşmesinin tarafı olmamıştır. Kira sözleşmesinin tarafı olmayan Ş. hakkındaki davanın reddine karar verilmesi gerekirken tahliyesine karar verilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : 2. bentte yazılı nedenle Şaziye A.’ın tahliyesine ilişkin hüküm kısmının BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 19.11.2009 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/9123
K. 2010/12688
T. 24.6.2010
• TAPU İPTALİ VE TESCİL (Taleplerinin Kabulü/Aile Konutunun Diğer Eşin Rızası Yokluğunda Satılması Durumunda Aile Konutu Şerhi Olmasa Dahi Bunu Bilebilecek Durumda Olan Alıcının Kazanımının Korunamayacağı)
• AİLE KONUTU ( Eşlerden Birinin Diğer Eşin Açık Rızası Bulunmadıkça Aile Konutu İle İlgili Kira Sözleşmesini Feshedemeyeceği Aile Konutunu Devredemeyeceği Veya Aile Konutu Üzerindeki Hakları Sınırlayamayacağı )
• AİLE KONUTU ŞERHİ ( Bulunmasa Dahi Diğer Eşin Açık Rızası Olmadan Gerçekleştirilen Satışlarda İlgili Meskenin Bu Nitelikte Olduğunu Bilen İyiniyetli Olmayan Alıcının İktisabının Korunmayacağı )
• AİLE KONUTUNUN SATIŞI ( Diğer Eşin Açık Rızası Bulunmadıkça Yapılamayacağı/Bir Tarafın Borçlar İçin de Olsa Aile Konutunu Satmasının Açık Rıza Koşulunu Ortadan Kaldırmayacağı – Tapuda Aile Konutu Şerhi Olmasa da İyiniyetli Olmayan Alıcının İktisabının Korunmayacağı )
• İYİNİYETLİ OLMAYAN ALICININ KAZANIMI ( Taşınmaz Satımı/Aile Konutunun Diğer Eşin Rızası Yokluğunda Satılması Durumunda Aile Konutu Şerhi Olmasa Dahi Bunu Bilebilecek Durumda Olan Alıcının Kazanımının Korunamayacağı )
4721/m. 194, 1023
ÖZET : Davacı, üzerinde aile konutu şerhi bulunmayan davaya konu meskenin tapuda kayden malik olan davalı eşi tarafından, kendisinin rızası alınmadan diğer davalıya satıldığını, söz konusu taşınmazın aile konutu olduğunu iddia ederek tapu kaydının iptalini, davalı eşi adına tesciline ve tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Eşlerden biri diğer eşin açık rızası bulunmadıkça aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Eşlerin davaya konu olan evi aile konutu olarak kullandıkları tartışmasızdır. Davalının bu yeri satın alırken aile konutu olduğunu ve davacı eşin satışa rızası bulunmadığını bildiği dosya kapsamı ile sabittir. Davalı kocanın borçları için de olsa aile konutunu satması açık rıza koşulunu ortadan kaldırmaz. Tapuda aile konutu şerhi olmasa de iyiniyetli olmayan alıcının iktisabı korunmaz. Davacının tapu iptali, tescil ve aile konutu şerhi konulmasına ilişkin istemlerinim kabulü gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı kadın, üzerinde aile konutu şerhi bulunmayan davaya konu meskenin tapuda kayden malik olan davalı eşi R. T. tarafından, kendisinin rızası alınmadan diğer davalı A. B.’ye satıldığını, söz konusu taşınmazın aile konutu olduğunu iddia ederek davalı A. B. adına olan tapu kaydının iptalini, davalı eşi R. T. adına tesciline ve tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 194. maddesi uyarınca, eşlerden biri diğer eşin açık rızası bulunmadıkça aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Eşlerin davaya konu olan evi aile konutu olarak kullandıkları tartışmasızdır. Davalı A. B.’nin bu yeri satın alırken aile konutu olduğunu ve davacı eşin satışa rızası bulunmadığını bildiği dosya kapsamı ile sabittir. Davalı kocanın borçları için de olsa aile konutunu satması açık rıza koşulunu ortadan kaldırmaz. Tapuda aile konutu şerhi olmasa de iyiniyetli olmayan alıcının iktisabı korunmaz ( T.M.K. m. 1023 ). Açıklanan sebeplerle davacı kadının tapu iptali, tescil ve aile konutu şerhi konulmasına ilişkin istemlerinim kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde ret hükmü kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükümün yukarda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istenmesi halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24.6.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/12332
K. 2010/14942
T. 20.9.2010
• AİLE KONUTU ( Evlilik Birliği Devam Ederken Kadının Geçimsizlik Nedeni İle Terk Ettiği Kocanın da Daha Sonra Boşalttığı – Tarafların Fiilen Ayrı Yaşamaları Konutun Aile Konutu Vasfını Kaybettirmeyeceği )
• AYRI YAŞAMA ( Evlilik Birliği Devam Ederken/Konutun Aile Konutu Vasfını Kaybettirmeyeceği – Kadının Geçimsizlik Nedeni İle Terk Ettiği Kocanın da Daha Sonra Boşalttığı )
• EVLİLİK BİRLİĞİ DEVAM EDERKEN AYRI YAŞAMA ( Konutun Boş Kalmasının Aile Konutu Vasfını Kaybettirmeyeceği )
4721/m. 194
ÖZET : Tarafların evlilik birliğinin halen devam ettiği, davalı kadının geçimsizlik nedeni ile terk etmek zorunda kaldığını belirttiği aile konutunun davacı koca tarafından daha sonra boşaltıldığı ve konutun halen boş olduğu anlaşılmaktadır. Tarafların fiilen ayrı yaşıyor olması bu konutun aile konutu olma vasfını kaybettirmez.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Tarafların evlilik birliğinin halen devam ettiği, davalı kadının geçimsizlik nedeni ile terk etmek zorunda kaldığını belirttiği aile konutunun davacı koca tarafından daha sonra boşaltıldığı ve konutun halen boş olduğu anlaşılmaktadır. Dava konusu konutun, tarafların müşterek yaşamları sırasında aile konutu olduğu konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. Tarafların fiilen ayrı yaşıyor olması bu konutun aile konutu olma vasfını kaybettirmez. Bu nedenle istemin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetli olmamıştır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.09.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/19922
K. 2010/387
T. 13.1.2010
• TAPU İPTALİ TESCİL ( Evlilik Sona Erdikten Sonra Konut Aile Konutu Özelliğini Kaybettiğinden Rızası Gereken Eş Yapılan Devir İşleminin Geçersizliğini Birliğin Sona Ermesinden Sonra İleri Süremeyeceği )
• BOŞANMA ( Tapu İptali ve Tescil – Evlilik Sona Erdikten Sonra Konut Aile Konutu Özelliğini Kaybettiğinden Rızası Gereken Eş Yapılan Devir İşleminin Geçersizliğini Birliğin Sona Ermesinden Sonra İleri Süremeyeceği )
• AİLE KONUTU ( Evlilik Sona Erdikten Sonra Konut Aile Konutu Özelliğini Kaybettiği – Rızası Gereken Eş Yapılan Devir İşleminin Geçersizliğini Ancak Evlilik Birliği Devam Ediyorsa İleri Sürebileceği )
• RIZA ( Tapu İptali ve Tescil – Evlilik Sona Erdikten Sonra Konut Aile Konutu Özelliğini Kaybettiğinden Rızası Gereken Eş Yapılan Devir İşleminin Geçersizliğini Birliğin Sona Ermesinden Sonra İleri Süremeyeceği )
4721/m.194
ÖZET : Türk Medeni Kanunu’nun evliliğin genel hükümlerini düzenleyen 194. maddesi evlilik devam ettiği sürece uygulanabilir. Bu nedenle, evlilik sona erdikten sonra konut, aile konutu özelliğini kaybettiğinden bu hükmün uygulama imkanı bulunmamaktadır. Evliliğin devamı sırasında, hak sahibi eş tarafından aile konutunun devri veya bu konut üzerindeki hakların sınırlanması diğer eşin açık rızasına bağlanmıştır. Rızası gereken eş, yapılan devir işleminin geçersizliğini de, ancak evlilik birliği devam ediyorsa ileri sürebilir. Birliğin sona ermesinden sonra bu sebebe dayanan dava hakkını kaybeder.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalı Mahsuni ile boşandıklarını, davalıya ait 493 parselde kayıtlı ( 4 )bağımsız bölüm numaralı meskenin aile konutu olduğunu, hak sahibi olan Mahsuni’nin, bu konutu, rızasını almadan boşanma davasından önce diğer davalı Serkan’a satış göstererek muvazaalı olarak devrettiğini ileri sürerek, satış işleminin ve davalı Serkan üzerindeki tapu kaydının iptali ile taşınmazın eski malik davalı Mahsuni adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davanın kabulü ile taşınmazın Serkan üzerindeki tapu kaydının iptaline ve davalı Mahsuni adına tesciline karar verilmiş, kararı davalı Mahsuni temyiz etmiştir.
İptal ve tescil isteği Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesine dayanmaktadır.
Davacı ile davalı Mahsuni arasındaki evlilik birliği boşanma kararıyla sona ermiş, verilen boşanma kararı 01.02.2007 tarihinde kesinleşmiştir. Bu dava ise, 31.07.2007 tarihinde açılmıştır. Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi, “evliliğin genel hükümleri” kapsamında yer almaktadır ve evlilik devam ettiği sürece uygulanabilecek olan bir hükümdür. Evliliğin sona ermesiyle, konut, aile konutu vasfını kaybeder ve bu hükmün uygulanma imkanı kalmaz. Evliliğin devamı sırasında, hak sahibi eş tarafından aile konutunun devri veya bu konut üzerindeki hakların sınırlanması diğer eşin açık rızasına bağlanmıştır. Rızası gereken eş, yapılan devir işleminin geçersizliğini de, ancak evlilik birliği devam ediyorsa ileri sürebilir. Birliğin sona ermesinden sonra bu sebebe dayanan dava hakkını kaybeder. Öyleyse davanın reddi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple ( BOOZULMASINA ), temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.01.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/11603
K. 2008/11279
T. 24.7.2008
• EVLİLİK BİRLİĞİNE HAKİMİN MÜDAHALESİ ( Eşlerden Birinin İstemi Üzerine Konut ve Ev Eşyasından Yararlanmaya İlişkin Önlemleri Alırken Tarafların Oturdukları Konutun Davalı Eşe Ait Olmasının Gerekmediği )
• AİLE KONUTU ( Hakimin Eşlerden Birinin İstemi Üzerine Konut ve Ev Eşyasından Yararlanmaya İlişkin Önlemleri Alırken Tarafların Oturdukları Konutun Davalı Eşe Ait Olmasının Gerekmediği )
• ORTAK KONUTUN SEÇİMİ ( Hakimin Evlilik Birliğine Müdahalesi – Hakimin Eşlerden Birinin İstemi Üzerine Konut ve Ev Eşyasından Yararlanmaya İlişkin Önlemleri Alırken Tarafların Oturdukları Konutun Davalı Eşe Ait Olmasının Gerekmediği )
• EŞYADAN YARARLANMA ( Hakimin Eşlerden Birinin İstemi Üzerine Konut ve Ev Eşyasından Yararlanmaya İlişkin Önlemleri Alırken Tarafların Oturdukları Konutun Davalı Eşe Ait Olmasının Gerekmediği )
• YENİ BİR KONUT TAHSİSİ İSTEMİ ( Olmadan Eşlerin Ortak Konutu Birlikte Seçme Hakkını Bertaraf Edecek Biçimde Karar Verilmesinin Doğru Olmadığı )
4721/m. 186/1, 197/3
ÖZET : Hakimin, eşlerden birinin istemi üzerine konut ve ev eşyasından yararlanmaya ilişkin önlemleri alırken, tarafların oturdukları konutun davalı eşe ait olması gerekmediği gibi, kira veya başka sebeple temin edilmiş olup olmadığı da aranmaz.
Davacının yeni bir konut tahsisi istemi olmadan eşlerin ortak konutu birlikte seçme hakkını bertaraf edecek biçimde karar verilmesi doğru değildir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda, mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1- Davacı, davalının müşterek evi terk ettiğini ve kendisini de evden uzaklaştırmak için, oturdukları konutun elektrik, su ve telefonunu kestirdiğini, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmediğini ileri sürerek, E. .. Mahallesindeki mülkiyeti davalının babasına ait olan müşterek evi, içindeki eşyalarla birlikte kullanması hususunda tahsis kararı verilmesini istemiştir. Bu açıklamalara göre, istek; Türk Medeni Kanunu’nun 197/3. maddesine dayanmaktadır.
Dava, 02.10.2006 tarihinde açılmıştır. Davalı, 20.10.2006 tarihinde davacı aleyhine boşanma davası açmış, 14.05.2008 tarihinde feragat etmiş, boşanma davası feragat sebebiyle reddedilmiştir.
Birlikte yaşamaya ara verilmesi haklı bir sebebe dayanıyorsa, hakim, eşlerden birinin istemi üzerine, konut ve ev eşyasından yararlanmaya ilişkin önlemleri alır ( TMK 197/3 ). Bu yasal önlemlerin alınması için; tarafların oturdukları konutun davalı eşe ait olması gerekmediği gibi, kira veya başka bir sebeple temin edilmiş olup olmadığı da aranmaz. Davacı, oturdukları konutun ve ev eşyalarının kendisinin yararlanmasına tahsis edilmesini istemiş, konuta ilişkin tapu kaydına aile konutu şerhi konulması yönünde bir talepte bulunmamıştır. O halde, davacıdan delillerinin sorulması, göstermesi halinde toplanması ve toplanan delillerin Türk Medeni Kanunu’nun 197/3. maddesi çerçevesinde değerlendirilerek, hasıl olacak sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve hatalı nitelendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.
2- Davalı tarafından gösterilen A … Mahallesindeki konutla ilgili, davalı herhangi bir kira sözleşmesi sunmamıştır. Bu konutun kime ait olduğu ve ailenin oturmasına uygun olup olmadığı belli değildir. Davalı tarafından, davacı eşe bu konuta ilişkin bir ihtar ve usulüne uygun bir çağrı da yapılmamıştır. Davacının yeni bir konut tahsisi yönünde bir talebi de olmadığı halde, eşlerin oturacakları konutu birlikte seçme hakkını ( TMK 186/1 ) bertaraf etme sonucunu hasıl edecek şekilde karar verilmesi de doğru değildir.
SONUÇ : Temyiz edilen kararın yukarıda 1. ve 2. bentte gösterilen sebeplerle ( BOZULMASINA ), temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24.07.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2010/1-218
K. 2010/251
T. 5.5.2010
• ELATMANIN ÖNLENMESİ ( Kayıttan Kaynaklanan Mülkiyet Hakkına Üstünlük Tanınması Gerektiği – Davacının Muvafakati Dışında Davacının Mülkiyet Hakkının Kısıtlanmasını Gerektirir Hukuken Geçerli Bir Nedenin Bulunmadığı )
• MUVAFAKATİN GERİ ALINMASI ( Dava Açılmakla Muvafakatın Geri Alındığı Gözetildiğinde Davalının Taşınmazı Kullanmasının Haklı ve Geçerli Bir Nedeninin Bulunduğunun Söylenemeyeceği – Elatmanın Önlenmesi Davasının Kabulü Gereği )
• AİLE KONUTU ( Karı Koca Arasında 3.Kişiye Ait Taşınmazın “Aile Konutu” Olarak Kabul Edilmesinin Kayıt Maliki Yönünden Bağlayıcılığının Düşünülemeyeceği – Davanın Kabulü Gerektiği )
4721/m.194,683
ÖZET : Dava, bağımsız bölüme elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir. Davacının mülkiyet hakkına dayalı olarak her türlü elatmanın önlenmesini isteyebileceğinden eldeki davayı açma hakkı bulunduğu ve kayıttan kaynaklanan mülkiyet hakkına üstünlük tanınması gerektiği kuşkusuzdur. Öte yandan davacının muvafakati dışında davacının mülkiyet hakkının kısıtlanmasını gerektirir hukuken geçerli bir nedenin bulunmadığı açıktır.
Dava açılmakla muvafakatın geri alındığı gözetildiğinde davalının taşınmazı kullanmasının haklı ve geçerli bir nedeninin bulunduğu söylenemez. Ayrıca karı koca arasında 3.kişiye ait taşınmazın ” aile konutu” olarak kabul edilmesinin kayıt maliki yönünden bağlayıcılığı düşünülemez. Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki “elatmanın önlenmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 6.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 04.03.2008 gün ve 2008/17 E., 2008/57 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 05.02.2009 gün ve 2009/64 E., 2009/1387 K. sayılı ilamı ile;
( … Dava, bağımsız bölüme elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Noksanın tamamlanması yoluyla getirtilen kayıttan, çekişme konusu 81 nolu bağımsız bölümün davacı adına kayıtlı bulunduğu, davalının taşınmazda kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkı olmadığı gibi, taşınmazda “aile konutu” yönünde bir şerh de olmadığı anlaşılmaktadır.
Davacı, maliki bulunduğu taşınmazı oğlu ile aralarında boşanma davası görülen davalı gelininin haksız kullandığını ileri sürerek eldeki davayı açmış, davalı ise taşınmazı “aile konutu” olarak kullandığını savunmuştur.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın aile konutu olarak belirlendiği, davalının boşanma davası sonuçlanıncaya kadar yeri kullanma hakkı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacının çekişmeli taşınmazı öğrenci olan oğlu Aykut’a oturması için tahsis ettiği 14.02.2004 tarihinde davalı ile davacının oğlunun evlenmeleri üzerine bedelsiz olarak anılan taşınmazda davacının muvafakatı ile oturmaya devam ettikleri, sonradan aralarında geçimsizlik baş göstermesi üzerine Kadıköy 4.Aile Mahkemesinin 2007/740 esas sayılı dosyası ile boşanma davası açıldığı, davanın, derdest bulunduğu, anılan davanın devamı sırasında 14.12.2007 tarihinde davacının davalıya gönderdiği ihtarname ile muvafakatını geri aldığı ve fuzuli şagil olduğu taşınmazı üç gün içinde boşalmasını istediği görülmektedir.
Yukarıda açıklanan olgular birlikte değerlendirildiğinde; TMK.nun 683. maddesi gözetildiğinde, davacının mülkiyet hakkına dayalı olarak her türlü elatmanın önlenmesini isteyebileceğinden eldeki davayı açma hakkı bulunduğu ve kayıttan kaynaklanan mülkiyet hakkına üstünlük tanınması gerektiği kuşkusuzdur. Öte yandan davacının muvafakati dışında davacının mülkiyet hakkının kısıtlanmasını gerektirir hukuken geçerli bir nedenin bulunmadığı açıktır.
Dava açılmakla muvafakatın geri alındığı gözetildiğinde davalının taşınmazı kullanmasının haklı ve geçerli bir nedeninin bulunduğu söylenemez. Ayrıca karı koca arasında 3.kişiye ait taşınmazın ” aile konutu” olarak kabul edilmesinin kayıt maliki yönünden bağlayıcılığı düşünülemez.
Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davacının temyiz itirazları yerindedir… ),
Gerekçesiyle oyçokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, haksız işgal nedeniyle çaplı taşınmazdaki bağımsız bölüme elatmanın önlenmesi istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, dava konusu taşınmazın aile konutu olarak tahsis edildiği, aile konutu şerhinin tapuya tescilden önce de sonuç doğuracağı ve evlilik devam ettiği sürece aile konutu vasfı taşıyan yer için TMK 683. maddesine göre dava açma hakkı bulunmadığı gerekçeleriyle davanın reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda belirtilen gerekçe ile bozulmuş, Yerel Mahkemece önceki gerekçeler tekrarlanarak ilk kararda direnilmesine karar verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacıya ait çaplı taşınmaza davalının haksız elatması bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki mülkiyet, toplum yararı ile sınırlı, sahibine gerek yetki ve gerekse ödevler yükleyen kamu ve özel hukuk karakterli, kendine özgü bir haktır.
1982 Anayasası, mülkiyet hakkını 1961 Anayasası’na göre daha da güçlendirerek, temel hak ve ödevler kısmına almıştır. 1982 Anayasasının 35. maddesinde; “herkes mülkiyet ve miras hakkına sahiptir. Bu haklar ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlandırılabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz ” düzenlemesine yer verilmiştir. Görüldüğü üzere, mülkiyet hakkı ancak kamu yararı ve kamu düzeni amacı ile sınırlandırılabilecektir.
Malik, mülkiyet hakkının sağladığı yetkileri, hukuk düzeninin çizdiği sınırlar içinde dilediği gibi kullanabilir. Eşya üzerindeki egemenliğin üçüncü kişilere karşı korunması için malike verilen bu yetkilerin yaptırımı olan davalar, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinde belirlenmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun, “Mülkiyet Hakkının İçeriği” başlıklı 683. maddesi ( Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi 618. madde );
“Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.
Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir.” hükmünü içermektedir.
Mülkiyet hakkının sağladığı yetkilerin malik tarafından gereği gibi kullanılmasını önleyen ve üçüncü kişilerden gelen etkilere karşı korunma aracı olarak haksız elatmanın önlenmesi, taşkınlığın giderilmesi, durdurulması için, elatmanın önlenmesi davası hakkı tanınmıştır.
Burada önemle vurgulanmalıdır ki, Yasa hükmünde “haksız elatmadan” söz edilmiş olması karşısında, bütün bu davranışların haksız olması, davalının bir hakka dayanmaması gerekli ve yeterlidir.
Tüm bu açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; davacı taşınmazın kayıt maliki olup, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 683. maddesinden kaynaklanan mülkiyet hakkına dayanmaktadır. Davacı maliki olduğu konutu kullanması için dava dışı oğlu ve davalı gelinine tahsis etmiştir. Davalı ile birlikte davacının oğlu taşınmazı davacı malikin onayına dayalı olarak tasarruf etmişlerdir. Bu durumda davacı tarafından verilen onay devam ettiği sürece konutun davacının oğlu ve davalı tarafından kullanımının haksız olmadığı açıktır.
Bilindiği üzere elatmanın önlenmesi davasında husumetin taşınmazı haksız kullanana yöneltilmesi gereklidir. Eldeki davada her ne kadar davacı anne, taşınmazı bedelsiz olarak kullanmaları için dava dışı oğlu ve davalı gelinine vermişse de, dava dışı oğlunun: davalı karısı ile arasında görülmekte olan boşanma davası sırasında çekişmeli konutu terk etmiş olması ve halen ortak konutta oturan davalı geline karşı da ihtar çekerek eldeki davayı açması karşısında, artık davacının taşınmazın kullanımına dair verdiği muvafakatini geri aldığının kabulü gereklidir.
Öte yandan, taşınmaz malikinin üçüncü kişi olması nedeniyle taşınmazın aile konutu olarak kabulü mümkün olmadığı gibi taraflar arasında bir kira ilişkisi de bulunmamaktadır. Ayrıca, davacının oğlu ile davalının ayrı yaşamakla birlikte evliliklerinin devam etmekte olması davacının mülkiyet hakkı karşısında taşınmazı davalının kullanmasının haklı ve geçerli nedeni olarak kabul edilemez.
Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 4.11.2009 gün ve 2009/1-401 E, 2009/473 K. sayılı ilamında da vurgulanmıştır.
O halde, davacı malik tarafından konutun kullanımı için onayın geri alınması karşısında davalının konutu kullanmasının haklı ve geçerli bir nedeninin bulunduğu söylenemez.
Bu durumda, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 05.05.2010 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY :
Davacı mülkiyet hakkı sahibi olup davalının kayınvalidesidir. Davacının dava dışı olan oğluna niza konusu taşınmazı kullanması için onay vermiştir. Davalı ve eşi bu taşınmazı birlikte kullanırken aralarında çıkan olaylar nedeni ile boşanma davası açılmış ve dava dışı koca ortak konuttan ayrılmıştır. Mülkiyet hakkı sahibi davacı davalıya çektiği uyarıda davalı ile eşi arasındaki boşanma davası nedeni ile davalının fuzuli şagil durumuna düştüğünü bu nedenle evi terk etmesini istemiş, ev boşaltılmayınca da eldeki davayı açmıştır.
Hukuki olarak çözümlenmesi gereken davalının taşınmazı kullanmada haksız olup olmadığının saptanmasıdır. Öncelikle şu hususun belirlenmesinde yarar vardır; bir taşınmazın kullanımı ile ilgili olarak kendisine onay verilen kişiye tebaan o taşınmazı onay verilen kişi ile birlikte kullananın bu kullanımının haksız olduğunu söylemek mümkün değildir. Tebaan kullanma olgusunu belirlerken de eldeki davada esas olan davalı kadın ile dava dışı kocanın birlikte kullanımında davalının haksız olup olmadığının belirlenmesidir. Türk Medeni Yasasına göre karı koca aynı evde birlikte yaşarlar. Bu hem bir hak hem de yükümlülüktür. Bu nedenle eşlerden birisine evin kullanımı için izin verilmesi halinde diğer eşin de kullanımına onay verilmiş sayılır. Davacının dava dışı oğluna onay verdiği konusunda bir niza bulunmamaktadır, bu onay devam ettiği sürece davalının kullanımının haksız olduğunu söylemek mümkün değildir. Aksi düşünce aile birliğinin bozulması sonucunu doğurur ki yasanın bunu kabul etmesi mümkün değildir. Eşine tebaan kullanan davalının kullanımının haksız olması için dava dışı eşine verilen onayın davacı mülk sahibi tarafından geri alınmış olması gerekir. Onay verilen kişiye verilen bu kullanım hakkı geri alınmadan ona tebaan kullanan kişi hakkında el atmanın önlenmesi davası açılması mümkün değildir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında davacının mülkiyet hakkı sahibi olduğu, mülkiyet hakkının sınırlandırılamayacağı, bu nedenle eldeki davayı açabileceği belirtilmiştir. Ancak olayın T.M.Y. 683 ve devamı maddelerindeki mülkiyet hakkının geçerli bir neden olmaksızın sınırlandırılması olarak kabul edilemez. Çünkü davacı kendi serbest iradesi ile taşınmazın kullanımını oğluna ve ona tebaan de davalıya bırakmıştır. Bu onay usulüne uygun olarak kaldırılmadıkça yani oğluna verilen onay alınmadıkça davalının kullanımının haksız olduğunu söylemek mümkün değildir. Onay kime verildi ise ondan geri alınması gerekir,bu nedenle davacının davalıya çektiği uyarıda kendisinin oturmasına karşı çıktığı yolundaki beyanı davalı yönünden hukuki sonuç doğurmaz.
Bu durumda boşanma davasının açılması sonucu dava dışı eşin ortak haneyi terk etmesinin birlikte oturulan evi ortak hane olmaktan çıkartıp çıkartmadığı, bunun sonucu olarak davalının eşine tebaan kullanımının devam edip etmediğinin belirlenmesi gerekir. Bilindiği gibi boşanma davasının açılması ile ortak ev ortak ev olmaktan çıkmaz.Taraflar isterlerse aynı evi birlikte kullanabilirler,ancak taraflardan birisi isterse bu evi kullanmayabilir. Ancak bu durumda da boşanma kararı kabul ile sonuçlanıp kesinleşinceye kadar yine ortak ev olma niteliğini korur. Olayımızda kesinleşmiş ve boşanma ile sonuçlanmış bir mahkeme kararı bulunmamaktadır. Öyle ise davaya konu konut ortak konuttur ve davacının dava dışı davalının kocasına verdiği onay da geri alınmadığından davalının onay verilen kişiye tebaan kullanımı devam etmektedir ve kullanımın haksız olduğunu söylemek mümkün değildir. Davalı ile dava dışı kocası arasındaki boşanma davasının bulunması ve kocanın bir süre için evi fiilen terk etmesi sonuca etkili değildir. Koca her zaman için gelip bu ortak konutu boşanma davasının devam ettiği sürece kullanabilir. Bu davanın açılmasındaki amaç davalının kullanımının engellenmesi ve dava dışı oğlun kullanımının sağlanmasıdır. Bu nitelemeye göre de en azından davanın açılması hakkın kötüye kullanılmasıdır.
Sonuç olarak davacı dava dışı davalının kocası olan oğluna verdiği onayı kaldırmadığından ve davalının kullanımı da bu kişiye tebaan olup haksız fiil sayılamayacağından davanın reddi yolunda oluşturulan yerel mahkeme kararının onanması gerekirken bozma yolunda oluşturulan Hukuk Genel Kurulu kararına katılamıyorum.
Erdal SANLI
Birinci Başkanvekili
KARŞI OY YAZISI
Dava, 4721 sayılı TMK.nun 194.maddesi kapsamında “aile konutu” olarak kabul edilen evin tahliyesi isteğine ilişkindir.
Davanın reddine yönelik direnme kararının davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yüksek Hukuk Genel Kurulu’nun Sayın çoğunluğunca bozulmasına karar verilmiştir.
Uyuşmazlık konusu ve davalının oturduğu bağımsız bölüm davacı adına tapuda kayıtlıdır. Davacı bu bağımsız bölümü dava dışı oğlunun evlenmesinden 4 ay önce oğluna bedelsiz ( kira alınmadan ) olarak oturması için özgülemektedir. Davacının oğlu evlenince davalı eşi ile aynı bağımsız bölümde oturmaya devam etmiştir. Davacının oğlu davalı eşine karşı boşanma davası açtıktan sonra evi terk etmiştir. Bunun üzerine davacı, davalıya Noterden ihtarname çekerek evi boşaltmasını, aksi halde haksız işgalden dolayı dava açacağını bildirmiş ve sonuçta eldeki dava açılmıştır.
Davalı, evin aile konutu olduğunu bildirmiş ve davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, bağımsız bölümün aile konutu olduğu, açılan boşanma davasının derdest bulunduğu, boşanma davası kesinleşinceye kadar aile konutunun varlığını sürdüreceği, bu nedenle davacının TMK.nun 683.maddesi gereğince dava açma hakkı bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Yüksek Özel Daire, “…Davacının, davalıya çektiği ihtarname ile oğlunun evde bedelsiz oturması için verdiği olurun ( iznin ) geri alındığı, davalının haksız işgalci durumuna düştüğü, davacının TMK.nun 683.maddesi gereğince mülkiyet hakkına dayanarak dava açma hakkının bulunduğu, mülkiyet hakkına üstünlük tanınması gerektiği, mülkiyet hakkının kısıtlanmasını gerektirir hukuken geçerli bir nedenin bulunmadığı, ayrıca karı-koca arasında 3.kişiye ait taşınmazın aile konutu olarak kabul edilmesinin kayıt maliki yönünden bağlayıcılığı düşünülemeyeceği…” görüşüyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Görüldüğü gibi Özel Dairece, TMK.nun 683.maddesinden hareketle hükmün bozulmasına karar verildiği halde, Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bozmadan hiç söz edilmemesine karşın adeta TMK.nun 683.maddesi bir yana bırakılarak, oturulan evin aile konutu olduğu ve ariyet yoluyla bedelsiz olarak oturması için oğluna verdiği kabul edilerek BK.nun 299 ve devamı maddeleri gereğince ariyet akti esas alınarak savunma yönünü yeğlemiştir.
Esasen Özel Daire ile yerel mahkeme arasında bağımsız bölümün “Aile konutu” olduğu konusunda bir uyuşmazlık söz konusu değildir. O halde, somut olayda TMK.nun 683.maddesinin uygulama yeri bulunmamaktadır.
Bu bakımdan, uyuşmazlığın TMK.nun 194.maddesi çerçevesinde çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Eşler birlikte anlaşarak ve hareket ederek, belirledikleri bir evde oturmayı kabul etmişlerse, buna “Ortak konut” denir. ( TMK.m.164,186 ). Eşlerden yalnızca biri tarafından oturacakları yer seçilip belirlenmiş ise, ( somut olguda olduğu gibi ) bu takdirde buna “Aile konutu” denir ( TMK.m.194 ).
Aile konutu aynı hakka ( mülkiyetin eşlerden birine veya her ikisine ait olması gibi ) dayalı olabileceği gibi, şahsi hakka ( kira sözleşmesi, intifa hakkı, üst hakkı, ariyet sözleşmesi gibi şahsi haklardan kaynaklanabilir ) da dayanabilir. Doktrindeki baskın görüşe göre, kamu konutları ve lojmanlar aile konutu sayılmaktadırlar.
TMK.nun 683.maddesinde; “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahip” olduğu hükmüne yer verilmiştir. Demek ki mülkiyet hakkı sahibinin yetkisi “hukuk düzeni sınırları” ile sınırlandırılmıştır. Şu halde, aile konutu ile ilgili TMK.nun 194.maddesi, açıklanan hukuk düzeni sınırları çerçevesinde devreye girmesi gerekmektedir.
Davacı anne ile dava dışı ve davalının eşi oğlu arasındaki ilişkiyi ariyet akti olarak kabul etsek dahi, davalının oturduğu evin aile konutu olduğu yönünde Özel Daire ile yerel mahkeme arasında bir uyuşmazlık bulunmadığına ve görüşmeler sırasında ağırlıklı olarak Genel Kurulca da kabul gördüğüne göre ariyet aktini düzenleyen BK.nun 299 ve devamı maddelerinden önce ailenin bütünlüğü ve korunması da gözetilerek somut olayda TMK.nun 194.maddesinin uygulanması gerekir. Çünkü dava dışı davacının oğlu tarafından açılan ve halen derdest bulunan boşanma davası bulunmaktadır. Boşanma hükmü kesinleşinceye kadar da aile konutu hukuki varlığını sürdürmektedir. Bu konuda doktrin ile uygulama ( yargısal kararlar ) arasında bir görüş ayrılığı da yoktur.
Aile konutu başlığını taşıyan TMK.nun 194.maddesinde; “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz… Tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini isteyebilir…” denilmektedir. Görüldüğü gibi 194.madde de bir sınırlama getirmiştir. Burada açıklanan şerhin hukuki niteliği; TMK.nun 1010.maddesi anlamında tasarruf yetkisinin sınırlandırılmasına ilişkin şerhdir. Madde 194’te açıklanan sınırlamanın hukuki niteliği ise, TMK.nun 168.maddesi anlamında bir “fiil ehliyeti” sınırlamasıdır. Tapu kütüğüne verilecek şerh de kurucu değil açıklayıcı niteliktedir.
Davacı, evlilik hazırlığı içinde bulunan dava dışı oğluna kira almadan oturması için evi vermekle mülkiyet hakkını zaten kendi iradesi ile sınırlamıştır. Davalı da TMK.nun 186.maddesi uyarınca eşi tarafından belirlenen bağımsız konuta yerleşmeyi kabul etmiş ve duyduğu güven ile gelip yerleşmiştir. Artık davacının mülkiyet hakkından kaynaklanan üstün hakkının ön plana çıkartılması olabilir mi? Davacının bu davranışı açıkça mülkiyet hakkının kötüye kullanılmasıdır ( TMK.m.2/1-2 ). Böyle bir durum hukuk düzeni tarafından elbetteki korunamaz.
Kaldı ki, davalı iyi niyetli olup, aile konutu olarak seçilen evde oturmaktadır. Haksız işgalci olarak nitelendirilemez. Üçüncü kişi adına tapuda kayıtlı bulunduğundan Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 01.06.2002 tarih ve 2002/7 sayılı “Aile Konutunun Şerhine” ilişkin Genelgesinin 4.maddesi uyarınca davalı tapu kütüğüne şerh verme olanağına da sahip değildir. Esasen şerh verme olanağı olsa bile, tapu kütüğüne bu yönde şerh verilmeden önce de aile konutu hakkı doğmuş kabul edilir.
Öte yandan, davacı oğluna evde oturması için olur vermiştir. İhtarnameyi oğluna çekmesi gerekirdi. Ancak, bu halde verdiği oluru geri almış olabilirdi. Davalıya gönderilen ihtarname ile olurun geri aldığının kabulüne olanak bulunmamaktadır. Zira oturulan yer aile konutudur. TMK.m.194 devreye girer. Davacı ihtarnameyi oğluna göndermiş olsaydı, dava dışı oğlu haksız işgalci durumuna düşerdi. Bu durumda dahi evin aile konutu olması ve boşanma kesinleşinceye kadar hukuki varlığını sürdürmesi gerektiğinden tahliyeden önce kira yerine geçecek haksız işgal tazminatı isteyebilirdi.
“Oturmak üzere ücretsiz olarak verilen evin teslimi için gönderilen ihtarnamede gösterilen sürenin sonunda teslim yapılmadığı takdirde, o tarihten başlamak üzere haksız işgal tazminatı istenebilir” ( S.Olgaç c.3, 1977 baskı, s.754, Ariyet Akti bölümü ). Demek ki tahliyeden önce var olan başka yollara başvurulması düşünülmelidir. TMK.nun 169.maddesinin uygulamada, uygulandığına rastlanıldığı da söylenemez.
Sonuç olarak, somut olayda, TMK.nun 683 ve BK.nun 299 ve devamı maddelerinden önce taşınmazın aile konutu olarak seçilmiş bulunması nedeniyle TMK.nun 194.maddesi çerçevesinde uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması görüşünde bulunduğundan usul ve kanuna uygun bulunan DİRENME KARARININ ONANMASI gerekirken BOZULMASI biçiminde gerçekleşen Sayın çoğunluğun değerli görüşlerine açıklanan nedenlerle katılmıyorum.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/13802
K. 2011/3466
T. 1.3.2011
• AİLE KONUTU ( Miras Hakkına Mahsuben Mülkiyet Hakkı Tanınması – Eşlerden Birinin Ölümü Halinde Tereke Malları Arasında Eşlerin Birlikte Yaşadıkları Konutun Bulunması Halinde Sağ Kalan Eşin Miras Hakkına Mahsuben Mülkiyet Hakkı Tanınmasını İsteyebileceği )
• MİRAS HAKKINA MAHSUBEN MÜLKİYET HAKKI TANINMASI ( Eşlerin Birlikte Oturdukları Konutun Aile Konutu Olduğunun Tespiti – Tereke Malları Arasında Eşlerin Birlikte Yaşadıkları Konutun Bulunması Halinde Sağ Kalan Eşin Miras Hakkına Mahsuben Mülkiyet Hakkı Tanınmasını İsteyebileceği )
4721/m. 652
ÖZET : Eşlerden birinin ölümü halinde tereke malları arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa sağ kalan eşin bunlar üzerinde kendisine miras hakkına mahsuben, mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Mirasbırakan 5.6.2009 tarihinde ölmüştür. Davacı, yarısı kendisine ait, yarısı mirasbırakandan kalan, davaya konu konutun miras hakkına mahsuben özgülenmesi için aile konutu olduğunun belirlenmesini talep etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 652. maddesinde; eşlerden birinin ölümü halinde tereke malları arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa sağ kalan eşin bunlar üzerinde kendisine miras hakkına mahsuben, mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebileceğini hükmü bağlamıştır. Davacının bu yasal hakkını kullanabilmesi için taşınmazın aile konutu olduğunun tespitini istemekte hukuki yararının olduğu açıktır. Öyleyse mahkemece yapılacak iş; tarafların delillerini toplayıp, bu konutun aile konutu olup olmadığını belirlemekten ibarettir. Açıklanan husus üzerinde durulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükümün yukarda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 1.3.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/20076
K. 2007/17542
T. 13.12.2007
• SAĞ KALAN EŞİN MÜLKİYET HAKKI TANINMASI İSTEMİ ( Aile Konutu Üzerinde – Birinci Zümre Mirasçılarla Birlikte 1/4 Oranındaki Yasal Miras Payı Mahsup Edilecek Bedele Dahil Edilmemesinin İsabetsiz Olduğu )
• AİLE KONUTU ( Sağ Kalan Eşin Katılma Alacağına Mahsup Edilmek Yetmez İse Bedelde Eklemek Sureti İle Konut Üzerinde Mülkiyet Hakkı Tanınması İstemi – 1/4 Oranındaki Yasal Miras Payı Mahsup Edilecek Bedele Dahil Edilmemesinin İsabetsiz Olduğu )
• EŞİN YASAL MİRAS PAYI ( Aile Konutu Üzerinde Sağ Kalan Eşin Katılma Alacağına Mahsup Edilmek Yetmez İse Bedelde Eklemek Sureti İle Konut Üzerinde Mülkiyet Hakkı Tanınması İstemi – 1/4 Oranındaki Yasal Miras Payı Mahsup Edilecek Bedele Dahil Edilmemesinin İsabetsiz Olduğu )
• KATILMA ALACAĞINA MAHSUP ( Sağ Kalan Eşin Katılma Alacağına Mahsup Edilmek Yetmez İse Bedelde Eklemek Sureti İle Konut Üzerinde Mülkiyet Hakkı Tanınması İstemi – 1/4 Oranındaki Yasal Miras Payı Mahsup Edilecek Bedele Dahil Edilmemesinin İsabetsiz Olduğu )
4721/m.240,499
ÖZET : Dava sağ kalan eşe, ölen eşine ait olup birlikte yaşadıkları konut üzerinde kendisine katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise bedelde eklemek sureti ile konut üzerinde mülkiyet hakkı tanınmasına ilişkindir.
Davacı sağ kalan eşin Türk Medeni Kanununun 499. maddesi gereği birinci zümre mirasçılarla birlikte 1/4 oranındaki yasal miras payı mahsup edilecek bedele dahil edilmemiştir. 1/4 oranındaki yasal miras payı nazara alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine davalının temyiz itirazları yersizdir.
2-Davacının temyizine gelince;
Dava sağ kalan eşe Türk Medeni Kanununun 240. maddesi gereği, ölen eşine ait olup birlikte yaşadıkları konut üzerinde kendisine katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise bedelde eklemek sureti ile konut üzerinde mülkiyet hakkı tanınmasına ilişkindir.
Dava davacının istemi doğrultusunda kabul edilmiş, davacının taşınmazın 2/3’lük kısmına 1/2 oranında katıldığı kabul edilerek taşınmazın davacının katkısı oranında alacağı mahsup edildikten sonra 2/3’lük kısmına ilişkin bedelin murisin diğer yasal mirasçısı olan davalıya ödenmesine karar verilmiş, davacı 2/3’lük kısmın bedelini yatırmıştır.
Davacı sağ kalan eşin Türk Medeni Kanununun 499. maddesi gereği birinci zümre mirasçılarla birlikte 1/4 oranındaki yasal miras payı mahsup edilecek bedele dahil edilmemiştir.
Davacı sağ kalan eşin Türk Medeni Kanununun 499. madde gereğince 1/4 oranındaki yasal miras payı nazara alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün, 2. bentte gösterilen nedenle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan bölümlerinin 1.bentte açıklanan nedenle ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın davalıya yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna, temyiz peşin harcının yatıran davacıya geri verilmesine, geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.12.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/6814
K. 2006/14469
T. 30.10.2006
• AİLE KONUTU ( Ölen Kocadan Kalan Ev – Sağ Eşe Tahsis Edilmesine Yönelik İstemlerde Sulh Hukuk Mahkemesinin Görevli Olduğu )
• ÖLEN KOCADAN KALAN EV ( Sağ Eşe Tahsis Edilmesine Yönelik İstemlerde Sulh Hukuk Mahkemesinin Görevli Olduğu – Evin Aile Konutu Olması )
• GÖREVLİ MAHKEME ( Ölen Kocadan Kalan Evin Aile Konutu Olması Nedeniyle Sağ Eşe Tahsis Edilmesine Yönelik İstemler )
4721/m. 652, 658
ÖZET : Davacı ölen kocasından kalan evin kendisine özgülenmesini istemiştir. Ölen kocadan kalan evin aile konutu olması nedeniyle sağ eşe tahsis edilmesine yönelik istemlerde Sulh Hukuk Mahkemesi görevlidir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Taraflar arasında taşınmazın aile konutu olduğu konusunda ihtilaf bulunmamaktadır. Davacı ölen kocasından kalan evin kendisine özgülenmesini istemiştir. ( TMK, md. 652 ) Bu tür işlerde görev Türk Medeni Kanununun 658, maddesi gereğince Sulh Hukuk Mahkemesine aittir.
Görev kamu düzenine ilişkindir. Mahkemece yargılamanın her aşamasında kendiliğinden dikkate alınması da zorunludur. Bu açıklamalar karşısında mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasının incelenmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair hususların incelenmesine yer 0lmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.10.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
14. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/16437
K. 2008/128
T. 21.1.2008
• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Davacının Davalı İle Evlenebilmek İçin Nikahlı Eşinin Üzerine Olan Taşınmazı Muvazaalı Olarak Davalıya Devrettiğine İlişkin İddiası – Davacının Eşi İle Evliliğin Devam Ettiği/Davacının İleride Doğabilecek Hak İçin Eşinin Yerine Geçerek Bu Davayı Açamayacağı )
• TASARRUFUN İPTALİ ( Tapu İptali ve Tescil Talebi/Davacının Davalı İle Evlenebilmek İçin Nikahlı Eşinin Üzerine Olan Taşınmazı Muvazaalı Olarak Davalıya Devrettiğine İlişkin İddiası – Taşınmaz Üzerinde Aile Konutu İddiası Bulunmadığı/İptal Şartları Oluşmadığından Davanın Reddedileceği )
• MUVAZAALI TAŞINMAZ DEVRİ ( Tapu İptali ve Tescil ve Tasarrufun İptali Talebi/Davacının Davalı İle Evlenebilmek İçin Nikahlı Eşinin Üzerine Olan Taşınmazı Davalıya Devrettiğine İlişkin İddiası – İptal Şartları da Oluşmadığından Davanın Reddedileceği )
• AİLE KONUTU ( Tapu İptali ve Tescil ve Tasarrufun İptali Talebi/Davacının Davalı İle Evlenebilmek İçin Nikahlı Eşinin Üzerine Olan Taşınmazı Davalıya Devrettiğine İlişkin İddiası – Taşınmaz Üzerinde Aile Konutu İddiası Bulunmadığı/İptal Şartları da Oluşmadığından Davanın Reddedileceği )
4721/m.218, 227
2004/m.277
ÖZET : Dava, davacının resmi nikahlı eşinin üzerinde kayıtlı taşınmazı, davacı ile boşandıktan sonra davalı ile evlenebilmek maksadıyla muvazaalı olarak davalıya devrettiğinden taşınmazın tapusunun iptali ile eşinin adına tescil edilerek eski hale getirilmesi istemine ilişkindir. Dava konusu taşınmaz üzerinde tarafların aile konutu iddiaları bulunmamaktadır. Davacının eşi ile evliliği devam etmektedir. Davacı ileride doğabilecek bir hakkı için eşinin yerine geçerek böyle bir dava açamayacağı gibi tasarrufun iptali şartları da oluşmadığından mahkemece davanın reddi gerekir.
DAVA : Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 25.12.2006 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve eski haline getirilmek suretiyle tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 26.04.2007 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Nevruz Türk vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, davacının resmi nikahlı eşi olan İsmail Aktürk’ün üzerinde kayıtlı taşınmazı, davacı ile boşandıktan sonra davalı ile evlenebilmek maksadıyla muvazaalı ( danışıklı ) olarak davalıya devrettiğinden taşınmazın tapusunun iptali ile eşi İsmail adına tescil edilerek eski hale getirilmesi istemine ilişkindir.
Davalı taşınmazı iyiniyetli satın alındığından ve davacının taraf olma ehliyeti bulunmadığından davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hükmü davalı temyiz etmiştir.
Dava konusu taşınmaz üzerinde tarafların aile konutu iddiaları bulunmamaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 218 ve devamı maddelerinde düzenlenen Edinilmiş Mallara Katılım Rejimine göre taraflar adlarına kayıtlı taşınmazlarda serbestçe tasarrufta bulunabilirler. Mal rejimi 225/2 maddeye göre boşanma ile sona erer. 227 maddede düzenlenmiş değer artış payı ancak boşanma sonrası tasfiye sırasında istenebilir.
Somut olayda; davacı ile satışı yapan İsmail Aktürk’ün aralarındaki evlilik birliği devam etmektedir. Davacının eşinden kesinleşmiş bir alacağı bulunmamaktadır. Davacı ileride doğabilecek bir hakkı için eşinin yerine geçerek böyle bir dava açamayacağı gibi İİK.nun 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali şartları da oluşmadığından mahkemece davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine, 21.01.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/2198
K. 2011/5543
T. 29.3.2011
• AİLE KONUTU ( Tapu İptal ve Tescili İstemi/Davalının Dava Konusu Yerin Aile Konutu Olarak Kullanıldığını Bildiği ve İyiniyetli Olmadığı – Davanın Kabul Edileceği )
• TAPU İPTALİ VE TESCİL İSTEMİ ( Taşınmazın Aile Konutu Olarak Kullanıldığı/Davalının Dava Konusu Yerin Aile Konutu Olarak Kullanıldığını Bildiği ve İyiniyetli Olmadığı – Davanın Kabul Edileceği )
• İYİNİYET ( Tapu İptal ve Tescili İstemi/Davalının Dava Konusu Yerin Aile Konutu Olarak Kullanıldığını Bildiği- Davalının İyiniyetli Olmadığı/Davanın Kabul Edileceği )
4721/m. 2, 194
ÖZET : Toplanan delillerden dava konusu taşınmazın aile konutu olarak kullanıldığı ve davalının de bu yerin aile konutu olarak kullanıldığını bildiği ve devir sırasında iyi niyetli olmadığı anlaşılmaktadır. Davacı kadının açmış olduğu tapu iptali ve tescil davasının kabulüne karar verilmelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarda tarih numarası gösterilen hükümün temyizen mürafaa icrası suretiyle tetkiki istenilmekle duruşma için tayin olunan 29.03.2011 gününde temyiz eden davacı F. V. vekili geldi. Karşı taraf davalılar M. V. ve H. K. ile vekilleri gelmediler. Gelenin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Toplanan delillerden 1042 parsel sayılı taşınmazın aile konutu olarak kullanıldığı, davalı H. K.’nin de bu yerin aile konutu olarak kullanıldığını bildiği ve devir sırasında iyi niyetli olmadığı anlaşılmaktadır. Davacı kadının Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesine dayalı olarak açmış olduğu tapu iptal ve tescil davasının kabulüne karar vermek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Temyiz edilen hükümün yukarda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, duruşma için takdir olunan 825,00 TL. vekalet ücretinin davalılardan alınıp davacıya verilmesine, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29.03.2011 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY : Malik olmayan eşin açık rızasının alınmaması sebebiyle işlemin kesin hükümsüz olması gerekçesiyle davanın kabulü gerekir.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/14588
K. 2012/7744
T. 2.4.2012
• AİLE KONUTU NİTELİĞİNDEKİ KONUTUN KOCA TARAFINDAN SATILMASI ( Kadının Tapu İptali Davalı Koca Adına Tescilini ve Aile Konutu Şerhi Konulmasını Talebi – Nispi Harca Tabi Olduğu/Davanın Maktu Harç İle Açılamayacağı )
• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Kocanın Adına Kayıtlı Aile Konutu Niteliğindeki Taşınmazın Davacı Kadının Haberi ve İzni Olmadan Satıldığı İddiasına Dayalı – Davanın Nispi Harca Tabi Olduğu/Noksan Harç Tamamlanmadan İncelenemeyeceği )
• NİSPİ HARCA TABİ DAVA ( Kocanın Adına Kayıtlı Aile Konutu Niteliğindeki Taşınmazın Davacı Kadının Haberi ve İzni Olmadan Satıldığı İddiasına Dayalı Tapu İptali Davalı Koca Adına Tescili Davası )
492/m. 30, 32
4721/m. 194
ÖZET : Davacı kadın, eşi adına kayıtlı olup, aile konutu niteliğinde bulunan taşınmazın kendisinin haberi ve izni olmadan davalı eşi tarafından diğer davalıya satıldığını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile davalı koca adına tescilini ve tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulmasını talep etmiştir. Dava maktu harç ile açılmıştır. Tapu iptal ve tescile yönelik istekler nispi harca tabidir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı kadın, eşi adına kayıtlı olup, aile konutu niteliğinde bulunan taşınmazın kendisinin haberi ve izni olmadan davalı eşi Ömer tarafından diğer davalı Halil’e satıldığını ileri sürerek, Halil adına olan tapu kaydının iptali ile davalı koca Ömer adına tescilini ve tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulmasını talep etmiştir. Dava maktu harç ile açılmıştır. Tapu iptal ve tescile yönelik istekler nispi harca tabidir. Mahkemece dava dilekçesinde taşınmazın değeri olarak gösterilen 60.000 TL. üzerinden eksik peşin nispi harcın tamamlattırılması ( Harçlar Kanunu 30-32 ) gerekir. Noksan harç tamamlanmadan işin esasının incelenip yazılı şekilde karar verilmesi doğru bulunmamıştır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre davacının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 02.04.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/16473
K. 2006/799
T. 2.2.2006
• AİLE KONUTUNUN BELİRLENMESİ ( Eşlerin Evlenmelerinden İtibaren Beraber Oturdukları Evden Eşlerden Birinin Geçimsizlik Nedeniyle Başka Yere Taşınması Durumunda Daha Önce Birlikte Oturulan Evin Aile Konutu Olarak Belirlenmesi Gereği )
• EŞİN GEÇİMSİZLİK NEDENİYLE BAŞKA YERE TAŞINMASI ( Daha Önce Birlikte Oturulan Evin Aile Konutu Olarak Belirlenmesi Gereği )
• AİLE KONUTU KAVRAMI ( Eşlerin Bütün Yaşam Faaliyetlerini Gerçekleştirdikleri Mekan Olduğu – Eşlerden Birinin Geçimsizlik Nedeniyle Başka Yere Taşınması Durumunda Daha Önce Birlikte Oturulan Evin Aile Konutu Olarak Belirlenmesi Gereği )
4721/m.186,188,189,194,195
ÖZET : Aile konutu, eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdikleri mekandır. Evlenmelerinden itibaren beraber oturdukları evden eşlerden birinin geçimsizlik nedeniyle başka yere taşınması durumunda, daha önce birlikte oturulan evin aile konutu olarak belirlenmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Eşler, evlilik birliğini beraberce yürütür ve yönetirler. Oturdukları konutu da birlikte seçerler ( MK md. 186 ). Aile konutu; eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdikleri acı, tatlı günlerini yaşadıkları, yaşam faaliyetlerini yoğunlaştırdıkları mekandır. Aile konutu tektir. Bu sebeple de konutla ilgili kira sözleşmesinin feshi, bu konutun başkasına devredilmesi yahut buna benzer hukuki işlemlerin tamamen veya kısmen sınırlandırılması diğer eşin rızasına bırakılmıştır ( MK md. 194 ). Eşlerden her biri ortak yaşam devam ettiği sürece ailenin ihtiyaçlarını temin bakımından birliği de temsil ederler ( MK md. 188 ). Bu temsilin kullanıldığı hallerde eşler üçüncü kişilere karşı müteselsil sorumlu olurlar ( MK md. 189/1 ). Eşlerden her biri, meslek ve iş seçiminde, diğerinden izin almak zorunda değildir. Ancak, meslek ve iş seçerken, seçilen meslek ve iş yürütülürken evlilik birliğinin huzur ve yararları da dikkate alınmalıdır ( MK md. 192 ). Aile konutu ile yerleşim yeri kavramlarının eş anlamlı olmadığı da tartışmasızdır.
Eşlerden birinin evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemesi veya evlilik birliğine ilişkin önemli bir konuda uyuşmazlığa düşülmesi halinde hakimin müdahalesinin istenmesi imkan dahilindedir ( MK md. 195 ).
Toplanan delillerden; tarafların 19.04.1990’da evlendikleri, bu evlilikten iki çocuklarının olduğu, halen çocuklardan birinin annenin, diğerinin babanın yanında kaldığı, davalı ( kadın ) tarafından 01.07.2003’te boşanma davası açıldığı, bu davanın reddine karar verildiği ve 14.03.2005’te kesinleştiği, eşlerin iki yılı aşkın bir süredir ayrı yaşadıkları, tarafların evlenmeleri üzerine Yozgat’ın T… Mahallesi, T… Sokak 4/4 numaralı taşınmazda oturmaya başladıkları, davacının Yozgat’ta sağlık memuru, davalının da Telekom İdaresinde çalıştığı, eşler arasında geçimsizliğin çıkması üzerine davalının tayinini Gemlik’e istediği ve halen de Gemlik’te memuriyet görevini yaptığı anlaşılmaktadır.
Davacı ( koca ) evliliğin başından beri eşi ile beraber oturdukları T… Sokaktaki 4/4 numaralı dairenin eşlerin aile konutu olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Bu dosya ve özellikle delil olarak dayanılan retle sonuçlanan dava dosyasından; T… Sokaktaki 4/4 numaralı dairenin aile konutu olduğu anlaşılmaktadır. Davalının karşı çıkması dürüstlük kuralı ile bağdaştırılamaz ( MK md. 2 ).
Mahkemece; davanın kabulü ile T… Sokaktaki 4/4 numaralı dairenin aile konutu olduğunun tespitine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile ret hükmü kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün gösterilen sebeple ( BOZULMASINA ), temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 02.02.2006 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
Evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi veya evlilik birliğine ilişkin önemli bir konuda uyuşmazlığa düşülmesi halinde, eşlerin ayrı ayrı veya birlikte hakimin müdahalesini isteyebilecekleri konusunda değerli çoğunluk ile aramızda “görüş birliği” vardır. ( Ömer Uğur GENÇCAN, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu, Bilimsel Açıklama-İçtihatlar-İlgili Mevzuat, Yetkin Yayınevi: l. Cilt, TMK. m. 1-351, Ankara 2004, 1614 sayfa, II. Cilt, TMK. m. 352-1030, Ankara 2004, 1628 sayfa, Kısaltma: GENÇCAN-TMK, s. 1101-1106 ).
Çekişme nedir?;
Değerli çoğunluğun davacı kocanın isteğinin “ne olduğunu bilmeden” kendiliğinden belirleme yapmasına katılmıyorum.
Şöyle ki;
Davacı koca dava dilekçesinde dava konusunu “ortak konut seçimi” olarak göstermesine karşın, son istem bölümünde “Yozgat’ta bulunan konutun müşterek aile konutu olduğuna” karar verilmesini istemiştir. Açıklamalar bölümünde davalının “ortak konut” seçimine yanaşmadığı açıklanırken bir yandan da “eşler tüm anılarını bu evde geçirmiştir” açıklaması ile “aile konutu”na göndermede bulunmuştur.
Aynı çelişkiyi aile mahkemesi hakimi de yaşamaktadır. Hakim gerekçesinde davanın TMK m. 186 hükmüne göre “ortak konut seçiminden” kaynaklandığını açıklarken kararını farklı olarak TMK m. 194 hükmüne göre “aile konutu seçiminden” kurmaktadır.
Bilindiği üzere, TMK m. 186 hükmünde ( ZGB 162 ) “eşlerin konutu” ( Eheliche Wohnung ), buna karşılık TMK m. 194 hükmünde ( ZGB 169 ) ise “aile konutu” ( Wohnung der Familie ) düzenlenmiştir. Sözkonusu bu iki konut her zaman aynı anlamda değildir ( Şükran ŞIPKA, Türk Medeni Kanunu’nda Aile Konutu ile ilgili işlemlerde Diğer Eşin Rızası, TMK. m. 194, 2. Bası, İstanbul-2004, s. 80 ).
Yapılacak işlem nedir?
Aile mahkemesi hakimi davacı kocadan isteğinin ne olduğunu açıklamasını ( HUMK m. 74 ) istemeli, delilleri buna göre değerlendirip sonucuna göre karar vermelidir.
Kaldı ki, mesleki nedenlerden dolayı eşler farklı yerleşim yerleri edinmeleri durumunda aile konutu bu iki yer de olabilir. ( ŞIPKA, s. 81; HAUSHEER/REUSSER/GEISER, Bern Komm., N. 139; STETTLER N. 279 ).
Bu sebeplerle değerli çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.
Ömer Uğur GENÇCAN
Üye
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/6026
K. 2012/9368
T. 12.4.2012
• AİLE KONUTU KORUMASI ( Evliliğin Sona Ermesi Durumunda Ortadan Kalkacağı – Tapu İptali ve Tescili Davasının Konusunun Kalmadığının Gözetileceği )
• BOŞANMA İLAMININ KESİNLEŞMESİ ( Evliliğin Sona Ermesi Durumunda Aile Konutu Korumasının Ortadan Kalkacağı – Tapu İptali ve Tescili Davasının Konusunun Kalmadığı )
• DAVANIN KONUSUZ KALMASI ( Evliliğin Sona Ermesi Durumunda Aile Konutu Korumasının Ortadan Kalkacağı – Tapu İptali ve Tescili Davasının Konusunun Kalmadığının Gözetileceği )
• TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI ( Evliliğin Sona Ermesi Durumunda Aile Konutu Korumasının Ortadan Kalkacağı – Davanın Konusuz Kaldığı )
4721/m.194
ÖZET : Evlilik herhangi bir sebeple sona ermiş ise; aile konutu koruması da ortadan kalkar. Tarafların davanın açılmasından sonra, kesinleşen ilamı ile boşandıkları anlaşılmaktadır. Bu duruma göre, davanın konusunun kalmadığı dikkate alınmalıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Türk Medeni Kanununun 194. maddesi evlilik süresince uygulanabilecek bir hüküm olup; evlilik herhangi bir sebeple sona ermiş ise; aile konutu koruması da ortadan kalkar. Tarafların davanın açılmasından sonra, Karşıyaka 1. Aile Mahkemesinin 2006/600 esas sayılı ve 06.07.2009 tarihinde kesinleşen ilamı ile boşandıkları anlaşılmaktadır. Bu duruma göre, davanın konusu kalmadığından; bu yönde bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer yönlerinin incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle 12.04.2012 tarihinde karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/4283
K. 2011/7579
T. 3.5.2011
• AİLE KONUTU OLAN TAŞINMAZ ( Hissesinin Davacı Adına Tescili İstenen Mal Rejiminin Sona Erdirilmesinden Sonra İncelenebileceği )
• MAL REJİMİ ( Aile Konutu Olan Taşınmazın Hissesinin Davacı Adına Tescili İstenen Mal Rejiminin Sona Erdirilmesinden Sonra İncelenebileceği )
• KARI-KOCA ARASINDAKİ MAL REJİMİNİN TASFİYESİ ( Aile Konutu Olan Taşınmazın Hissesinin Davacı Adına Tescili İstenen Mal Rejiminin Sona Erdirilmesinden Sonra İncelenebileceği )
4721/m. 194
ÖZET : Aile konutu olan taşınmazın hissesinin davacı adına tescili istenen mal rejiminin sona erdirilmesinden sonra incelenebilir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delilreni takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacı-davalı kadının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Davacı-davalı kadın mal rejimi tasfiyesi ile aile konutu olan davalı adına kayıtlı taşınmazın 1/2 hissesini adına tescilini talep etmiştir. Bu talep, mal rejiminin sona ermesi halinde incelenebilir. Başvurma harcı yatırılmıştır. Nispi peşin harcın tamamlattırılarak ( Harçlar K. md.30-32 ), boşanma davasının sonucunun beklenmesi gerekirken, bu taleple ilgili olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurumaması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerin ise yukardı da 1. bentte gösterilen nedenlerle ONANNASINA, duruşma için takdir olunan 825.00 TL. vekalet ücretinin Ömer’den alınıp Fatmira’ya verilmesine, istek halinde temyiz peşin harcının yatıran geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 03.05.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/2547
K. 2005/7234
T. 3.5.2005
• AİLE KONUTU ( Tapu Sicilinde Konutun Maliki Olarak Gözüken Eşin Hukuki İşlem Özgürlüğünün Diğer Eşin Katılımına ve Onamına Bağlı Olduğu )
• EŞLERİN AİLE KONUTU ÜZERİNDEKİ HAKLARI ( Eşlerden Biri Diğer Eşin Açık Rızası Bulunmadıkça Kira Sözleşmesini Feshedemeyeceği Devredemeyeceği ve Aile Konutu Üzerindeki Haklarını Sınırlandıramayacağı )
• AİLE KONUTU OLARAK ÖZGÜLENEN KONUTUN SATIMI ( Tapu Sicilinde Konutun Maliki Olarak Gözüken Eşin Hukuki İşlem Özgürlüğünün Diğer Eşin Katılımına ve Onamına Bağlı Olduğu )
4721/m.194, 240, 279, 652, 1023
ÖZET : Toplanan delillerden dava konusu taşınmazın eşler tarafından kendilerine aile konutu olarak özgülendikleri tartışmasızdır. Davalıların taşınmazı satın alırken bu yerin aile konutu olduğunu ve davacının da satışa rızasının bulunmadığını bildikleri sabittir. Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi koşulları da gerçekleşmemiştir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hükmün temyizen mürafaa icrası suretiyle tetkiki istenilmekle duruşma için tayin olunan 19.04.2005 günü temyiz eden Türkan Bakan ile vekili Av. Mehmet Temel ve karşı taraf davalılar vekili geldiler. Dahili Davalı tebligata rağmen gelmedi. Gelenlerin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe girmiş, yeni kanunda 194, 240, 254, 279 ve 652. maddelerde “aile konutu” adı altında yeni bir hukuki kavram getirmiştir.Türk Medeni Kanununun 194/1. maddesi ” eşlerden biri diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez; aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki haklarını sınırlandıramayacağını ” hükme bağlamıştır. Bu düzenleme ile Tapu Sicilinde konutun maliki olarak gözüken eşin, hukuki işlem özgürlüğü diğer eşin katılımına onamına bağlanmıştır. Amaç aile konutunun ve bu konutla ilgili kanuni hakları koruma altına almaktır. Bu koruma evlilik birliği devam ettiğine göre 4721 sayılı kanunun yürürlüğe girişi 1.1.2002’den önceki edinilmiş aile konutları içinde geçerlidir. Toplanan delillerden dava konusu taşınmazın eşler tarafından kendilerine aile konutu olarak özgülendikleri tartışmasızdır. Davalılar Harun ve Hadi’nin taşınmazı satın alırken bu yerin aile konutu olduğunu ve davacının da satışa rızasının bulunmadığını bildikleri sabittir. Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi koşulları da gerçekleşmemiştir. Bu açıklamalar karşısında davanın kabulü gerekirken yazılı şekilde reddi uygun görülmemiştir.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, duruşma için takdir olunan 400 YTL. vekalet ücretinin davalılardan alınıp davacıya verilmesine, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 03.05.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/10383
K. 2012/14952
T. 4.6.2012
• AİLE KONUTU OLARAK KULLANDILDIĞI İDDİASI İLE İPOTEĞİN KALDIRILMASI İSTEMİ ( İpotek Tesis Edilen Taşınmazın Cebri İcra İle Satıldığı/Davacının Açtığı İhalenin Feshi Davasının da Reddedildiği – Dava Konusuz Kaldığından Karar Verilmesine Yer Olmadığına Karar Verileceği )
• İPOTEĞİN KALDIRILMASI İSTEMİ ( Eşinin Malik Olduğu Aile Konutu Olarak Kullanılan Taşınmaz Üzerine Dava Dışı 3. Şahsın Borcuna Karşılık Davalı Banka Lehine Verilen İpoteğe İlişkin – Taşınmaz Cebri İcra İle Satıldığından Davanın Konusuz Hale Geldiği )
• DAVANIN KONUSUZ KALMASI ( Taşınmazın Aile Konutu Olarak Kullanılmasından Dolayı Üzerine Tesis Edilen İpoteğin Kaldırılması İsteminde Taşınmazın Cebri İcra İle Satılmış Olduğu/İhalenin Feshi Davasının da Reddedildiği – Karar Verilmesine Yer Olmadığına Karar Verileceği )
4721/m.194
ÖZET : Davacı; eşinin malik olduğu aile konutu olarak kullanılan taşınmaz üzerine dava dışı üçüncü şahsın borcuna karşılık olmak üzere davalı Banka lehine ipotek tesis edildiğini, bu işleme rızası olmadığını ileri sürerek ipoteğin kaldırılmasını istemiş, mahkemece istek reddedilmiştir. İpotek tesis edilen taşınmaz cebri icra ile satılmıştır. Davacının açtığı ihalenin feshi davası da reddedilmiştir. Dava konusuz hale gelmiştir. Konusuz kalan dava hakkında “karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı; eşinin malik olduğu aile konutu olarak kullanılan taşınmaz üzerine dava dışı üçüncü bir şahsın borcuna karşılık olmak üzere davalı İş Bankası lehine ipotek tesis edildiğini, bu işleme rızası olmadığını ileri sürerek ipoteğin kaldırılmasını istemiş, mahkemece istek reddedilmiştir. İpotek, 03.04.2008 tarihinde tesis edilmiş, dava 26.03.2010 tarihinde açılmıştır. İpotek tesis edilen taşınmaz cebri icra ile satılmıştır. Davacının açtığı ihalenin feshi davası da reddedilmiştir. Dava konusuz hale gelmiştir. Açıklanan sebeplerle konusuz kalan dava hakkında “karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.