Akıl Hastalığı Hakkında Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2004/1-47
K. 2004/85
T. 18.2.2004
• TAPU KAYDININ EHLİYETSİZLİK VE MURİS MUVAZAASI NEDENİYLE İPTALİ VE TESCİL ( Akıl Zayıflığı ve Eksikliği Hususlarında Alınan Bilirkişi Raporları Doğrultusunda Karar Verilmesi )
• BİLİRKİŞİ ( Rey ve Mütalaasının Hakimi Bağlamaması-Ancak Bilirkişiye Duyulan İhtiyaç Nevinin de Dikkate Alınarak Karar Verilmesinin Gerekmesi )
• TEMYİZ KUDRETİ ( Nisbi Bir Kavram Olması Kişiye Eylem ve İşleme Göre Değişmesi Nedeniyle Belirlenmesi İçin En Yetkili Sağlık Kurulundan Rapor Alınması Lüzumu )
• AKIL HASTALIĞI ( Akıl Hastalığı veya Akıl Zayıflığının Bilirkişi Raporu İle Belirleneceğinin Öngörülmesi )
• ÖLÜNCEYE KADAR BAKIP GÖZETME SÖZLEŞMESİ ( Bakım Alacaklısının Malın Mülkiyetini Bakım Borçlusuna Geçirme Bakım Borçlusununda Ölünceye Kadar Bakıp Gözetme Yükümlülüğü Altına Girmesi )
• SÖZLEŞME ( Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi – Geçerliliği için Sözleşmenin Düzenlendiği Tarihte Bakım Alacaklısının Özel Bakım Gereksinimi İçerisinde Bulunmasının Zorunlu Olmaması )
• MUVAZAA ( İrade ile Beyan Arasında Kasten Yaratılan Aykırılık Olarak Tanımlanması )
• TEMLİKİN MUVAZA İLE İLLETLİ OLUP OLMADIĞININ BELİRLENMESİ ( Sözleşme Tarihinde Murisin Yaşı Sağlık Durumu Aile Koşulları ve İlişkileri Elinde Bulunan Malın Özelliğinin Gözönüne Alınması )
818/m.18,511,514
4721/m.9,10,13,15,359/2
1086/m.286
ÖZET : Dava, ölünceye kadar bakma sözleşmesine dayalı olarak davalı adına oluşturulan tapu kaydının, ehliyetsizlik ve muris muvazaası nedeniyle iptali ve davacıların miras payları oranında adlarına tescili; bu mümkün bulunmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.
Her ne kadar HUMK’nun 286.maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mütalaası” hakimi bağlamaz ise de; temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele temyiz kudretinin nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi, bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli tıp kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 359/2.maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Öte yandan; ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır ( B.K.m.511 ). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer ( B.K.m.514 ). Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması, yada alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır ( BK.m .18 ). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse ( örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise ), bu takdirde akdin ivazlı ( bedel karşılığı ) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için de, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki “Tapu İptali, Tescil-Tenkis” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Turgutlu Asliye 1.Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 18.05.2001 gün ve 2000/335-2001/222 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 13.09.2001 gün ve 2001/8374-9108 sayılı ilamı ile; ( …Davada “ehliyetsizlik” ve “muris muvazaası” hukuksal nedenlerine dayanılarak iptal; olmadığı takdirde temliki tasarrufun tenkisi istenilmiştir.
Mahkemece, yemin delili kullandırılmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir. Yargılama sırasında taraflara delillerini ibraz etme olanağına ilişkin onbeş günlük kesin bir önelin verildiği nevarki, tarafların da anılan sürede delil listesi verdikleri sabittir.
Bilindiği üzere; Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırdedebilme kudreti bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme borç ( yükümlülük ) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “Medeni hakları kullanmağa selahiyattar olan kimse iktisaba da, iltizama da ehildir” şeklindeki 9.maddesi hükmüyle hak elde edilebilmeyi borç ( yükümlülük ) altına girebilmeyi medeni hakları kullanma ehliyetine bağlamış, 10.maddesinde de medeni hakları kullanma ehliyetinin başlıca koşulu olarak temyiz kudretini ve reşit olmayı kabul ederek “mümeyyiz olan reşit, Medeni hakları kullanmağa selahiyattardır” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü, eylem ve işlem ehliyeti” olarak da tarif edilen temyiz kudreti, aynı yasanın 13.maddesinde “yaşının küçüklüğü sebebiyle yahut akıl hastalığı veya akıl zayıflığı veya sarhoşluk ve bunlara benzer sebeplerden biriyle makul surette hareket etmek ( iktidarından ) mahrum olmayan her şahıs Kanunu Medenice mümeyyizdir” denmek suretiyle tanımlanmış, ayrıca, temyiz kudretini ortadan kaldıran önemli sebeplerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, M.K’nun 15.maddesinde ifade edildiği üzere temyiz kudreti olmayan bir şahsın geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle muayyen istisnaların dışında yapacağı işlemlere bir sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması, o işlemi geçerli kılmaz ( Y.İ.B.K 11.6.1941 Tarih 4/21 ).
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri tüm delillerin toplanılması, tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar HUMK’nun 286.maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mütalaası” hakimi bağlamaz ise de; temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele temyiz kudretinin nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi, bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli tıp kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 359/2.maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Öte yandan; ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır ( B.K.m.511 ). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer ( B.K.m.514 ). Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması, yada alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır ( BK.m .18 ). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse ( örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise ), bu takdirde akdin ivazlı ( bedel karşılığı ) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 01.04.1974 gün ve 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için de, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir.
Hal böyle olunca, tarafların delillerinin eksiksiz olarak toplanılması; öncelikle yukarıda değinilen hukuki ehliyetsizlik iddiasının açıklığa kavuşturulması; ehliyetsizliğin sabit olması halinde davanın bu sebeple kabul edilmesi, aksi halde ( hukuki ehliyetinin varlığının anlaşılması halinde ) muvazaa iddiası hakkında değerlendirme yapılması ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, hukuki sonuç doğurmayan, kesin önele ve yemine değer verilip davanın red edilmesi isabetsizdir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir… ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, ölünceye kadar bakma sözleşmesine dayalı olarak davalı adına oluşturulan tapu kaydının, ehliyetsizlik ve muris muvazaası nedeniyle iptali ve davacıların miras payları oranında adlarına tescili; bu mümkün bulunmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece verilen; davacı tarafın kesin sürede sunduğu delil listesinde iddianın kanıtlanması için gerekli sübjektif delillere dayanılmadığı, hatırlatılmasına rağmen yemin de teklif edilmediği, böylece davanın kanıtlanamadığı gerekçesine dayalı, davanın reddine dair karar, Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuştur.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle; 20.10.2000 günlü celsede verilen 15 günlük kesin süre içerisinde davacı vekilince 01.11.2000 günü delil listesi sunulmuş ve bu delil listesinde açıkça tanık, heyet raporu gibi delillere dayanılmış olması karşısında, Mahkemece, davacı vekiline tanıklarının isim ve adreslerini, heyet raporunun verildiği Hastane ile tarih ve sayısını bildirmesi; tanıkların çağrılması ve raporun ilgili yerden getirtilmesi için gerekli masraflar açıklanmak suretiyle bu miktarın yatırılması için yeniden, gerektiğinde kesin olmak üzere süre verilip, bunlar yerine getirildiği takdirde anılan delillerin; ayrıca, tarafların delil listelerinde yer alan tüm diğer delillerin usulünce toplanması, bunların tümünün birlikte değerlendirilmesi ve bu değerlendirmenin ortaya koyacağı uygun hukuki sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken; kesin süre müessesesine yanlış anlam verilmek suretiyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 18.02.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
4. CEZA DAİRESİ
E. 2008/4389
K. 2009/17845
T. 4.11.2009
• AKIL HASTALIĞI ( Adli Tıp Kurumu İlgili İhtisas Dairesine Sevk Edilip Muayene Ettirilerek Suç Tarihinde İşlediği İleri Sürülen Suç Bakımından 32. Maddeden Yararlanıp Yararlanamayacağına İlişkin Sağlık Kurulu Raporu Alınması Gerektiği )
• ADLİ TIP KURUMU RAPORU ( İlgili İhtisas Dairesine Sevk Edilip Muayene Ettirilerek Suç Tarihinde İşlediği İleri Sürülen Suç Bakımından 32. Maddeden Yararlanıp Yararlanamayacağına İlişkin Sağlık Kurulu Raporu Alınması Gerektiği )
• MUHAFAZA GÖREVİNİ KÖTÜYE KULLANMA ( Yetkili İdari Merci veya Görevlinin Verdiği Yedieminlik Görevini Üstlenen Kişinin Temyiz/Ayırtım Gücünün Bulunmasının Zorunlu Bulunduğu )
• AYIRT ETME GÜCÜ ( Yetkili İdari Merci veya Görevlinin Verdiği Yedieminlik Görevini Üstlenen Kişinin Temyiz/Ayırtım Gücünün Bulunmasının Zorunlu Bulunduğu )
• YEDİEMİNLİK GÖREVİ ( Suç Tarihinde Fiilinin Hukuki Anlam ve Sonuçlarını Algılama ve Davranışlarını Yönlendirme Yeteneği Önemli Derecede Azalmış Bir Kişinin Ayırtım Gücü Bulunmayacağından Yasaya Uygun Biçimde Yedieminlik Görevinin Üstlenilmediği )
5237/m.32,289
ÖZET : TCY.nın 32.maddesi uyarınca sanığın akıl hastalıkları hastanesine ya da Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas dairesine sevk edilip muayene ettirilerek, suç tarihinde işlediği ileri sürülen suç bakımından anılan maddeden yararlanıp yararlanamayacağına ilişkin sağlık kurulu raporu alınması ve sonucuna göre durumunun anılan madde kapsamında olduğu saptanırsa; TCY.nın 289.maddesinde düzenlenen muhafaza görevini kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için, yetkili idari merci veya görevlinin verdiği yedieminlik görevini üstlenen kişinin temyiz/ayırtım gücünün bulunmasının zorunlu bulunması karşısında, suç tarihinde fiilinin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış bir kişinin ayırtım gücü bulunmayacağından, yasaya uygun biçimde yedieminlik görevinin üstlenildiğinden söz edilemeyeceği ve suç öğeleri gerçekleşmediğinden sanığın beraatine karar verilmesi ve bu durumda güvenlik tedbirine de hükmedilemeyeceğinin gözetilmesi gerekir.
DAVA : Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi:
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
İncelenen dosyada borcu nedeniyle haczedilen malı, yöntemince tebliğ edilmesine karşın satış yerine getirmemesi nedeniyle muhafaza görevini kötüye kullandığı sabit görülüp, Adli Tıp Uzmanının 18.4.2006 tarihli raporu uyarınca 75 yaşında olan sanığın ilerlemiş Senil Demans tanısı nedeniyle 5237 sayılı TCY.nın 32/1.maddesi kapsamında fiilinin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ileri derecede azaldığı için ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmiş ise de;
TCY.nın 32.maddesi uyarınca sanığın akıl hastalıkları hastanesine ya da Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas dairesine sevk edilip muayene ettirilerek, suç tarihinde işlediği ileri sürülen suç bakımından anılan maddeden yararlanıp yararlanamayacağına ilişkin sağlık kurulu raporu alınması ve sonucuna göre durumunun anılan madde kapsamında olduğu saptanırsa; TCY.nın 289.maddesinde düzenlenen muhafaza görevini kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için, yetkili idari merci veya görevlinin verdiği yedieminlik görevini üstlenen kişinin temyiz/ayırtım gücünün bulunmasının zorunlu bulunması karşısında, suç tarihinde fiilinin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış bir kişinin ayırtım gücü bulunmayacağından, yasaya uygun biçimde yedieminlik görevinin üstlenildiğinden söz edilemeyeceği ve suç öğeleri gerçekleşmediğinden sanığın beraatine karar verilmesi ve bu durumda güvenlik tedbirine de hükmedilemeyeceğinin gözetilmesi gerekirken, tek uzman hekim raporunun hükme esas alınması ve açıklanan yasal gereklere aykırı biçimde güvenlik tedbirine hükmedilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı ve sanık müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 04.11.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
9. CEZA DAİRESİ
E. 2009/3444
K. 2011/2270
T. 13.4.2011
• AKIL HASTALIĞI ( Şahsi Cezasızlık Sebebi Olmadığı/Kusurluluğu Ortadan Kaldırdığı – C. Savcısının Takdir Yetkisini Kullanıp Suçu İşlediği Tarihte Akıl Hastası Olan Fail Hakkında Kovuşturmaya Yer Olmadığına Karar Veremeyeceği )
• KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA KARAR VERİLMESİ ( Suç Tarihinde Akıl Hastası Olan Fail Hakkında C. Savcısının Takdir Yetkisini Kullanıp Bu Karar Veremeyeceği – Yeterli Şüphe Varsa Dava Açılması Gereği )
• AKIL HASTALARINA ÖZGÜ GÜVENLİK TEDBİRLERİ ( Yargılama Sonucu Suçun Sübutu Halinde Ceza Verilmesine Yer Olmadığına ve Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirlerinin Uygulanmasına Karar Verileceği )
5271/m.171
5237/m.32, 57
ÖZET : Akıl hastalığı bir şahsi cezasızlık sebebi olmayıp kusurluluğu ortadan kaldıran bir haldir, bu sebeple Cumhuriyet savcısının takdir yetkisini kullanıp suçu işlediği tarihte akıl hastası olan fail hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar veremez, soruşturma evresi sonunda toplanan deliller suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa iddianame düzenlemek suretiyle dava açmalıdır.Yargılama sonucu suçun sübutu halinde ceza verilmesine yer olmadığına ve akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına karar verilmesi gerekir.
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Sanığın nüfus ve nüfus kaydına uygun adli sicil kaydının UYAP aracılığı ile temin edilerek dosya içine konulması sebebiyle tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmemiştir.
Akıl hastalığı bir şahsi cezasızlık sebebi olmayıp kusurluluğu ortadan kaldıran bir haldir, bu sebeple Cumhuriyet savcısı C.M.K.nın 171. maddesi hükmüne dayanarak takdir yetkisini kullanıp suçu işlediği tarihte akıl hastası olan fail hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar veremez, soruşturma evresi sonunda toplanan deliller suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa iddianame düzenlemek suretiyle dava açmak zorundadır.
Bu ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde,
Suç tarihinde akıl hastası olduğu kabul edilen şüpheli hakkında yüklenen suçtan görevli mahkemeye dava açılıp suçun sübutunu ve vasfını belirlemeye yönelik olarak yargılama yapıldıktan sonra sonucuna göre suç sübut bulmadığı takdirde beraatine, sübutu halinde ise C.M.K.nın 223/3-a maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına ve T.C.K.nın 57. maddesi gereğince de akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden doğrudan tedbire hükmedilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 13.4.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
3. CEZA DAİRESİ
E. 2007/10866
K. 2008/1498
T. 5.3.2008
• LEHE KANUN UYGULAMASI ( Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbiri – Önceki İle Sonraki Yasanın Tüm Hükümlerinin Uygulamasının Ayrı Ayrı Yapılması ve Sonuca Göre Belirlenmesi Gerektiği )
• AKIL HASTALARINA ÖZGÜ GÜVENLİK TEDBİRİ ( Önceki İle Sonraki Yasanın Tüm Hükümlerinin Uygulamasının Ayrı Ayrı Yapılması ve Sonuca Göre Lehe Kanunun Belirlenmesi Gerektiği )
5237/m. 7, 32, 57
765/m. 46
5252/m. 9/3
ÖZET : 5252 sayılı Yasa’nın 9/3. maddesine göre, önceki yasa ile sonraki yasanın tüm hükümlerinin somut olaya uygulamasının ayrı ayrı yapılması ve oluşacak sonuca göre lehe yasanın belirlenmesi gerekir.
DAVA : Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunarak, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Yerinde görülmeyen sair itirazların reddine.
Ancak;
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5252 sayılı Yasa’nın 9/3. maddesine göre, önceki 765 sayılı TCK’nun bütün hükümleri ile sonraki 5237 sayılı Yasa’nın bütün hükümlerinin somut olaya uygulamasının ayrı ayrı yapılmasının gerekmesi karşısında, 5237 sayılı Yasa’nın 32. maddesi ve aynı Yasa’nın 57. maddesi uyarınca uygulanacak olan akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri hükümleri ile 765 sayılı Yasa’nın 46. maddesi hükümlerinin sonuçlarının hükmün gerekçesinde gösterilip sonucuna göre lehe yasa uygulamasının yapılması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, katılan vekili ve sanık vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA , 05.03.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
3. CEZA DAİRESİ
E. 2011/23327
K. 2011/19382
T. 28.11.2011
• KASTEN YARALAMA ( Basit Yaralama – Sanığın Rahatsızlığı Olduğu/Fiilin Hukuki Anlam ve Sonuçlarını Algılayamamasına veya Bu Fiille İlgili Olarak Davranışlarını Yönlendirme Yeteneğinin Önemli Derecede Azalmasına Sebep Olup Olmadığı Hususunda Uzman Tıp Bilirkişisinden Rapor Alınacağı )
• AKIL HASTALIĞI ( Basit Yaralama – Sanığın Rahatsızlığı Olduğu/Fiilin Hukuki Anlam ve Sonuçlarını Algılayamamasına veya Bu Fiille İlgili Olarak Davranışlarını Yönlendirme Yeteneğinin Önemli Derecede Azalmasına Sebep Olup Olmadığı Hususunda Uzman Tıp Bilirkişisinden Rapor Alınması Gereği )
• BİLİRKİŞİ RAPORU ( Basit Yaralama – Sanığın Rahatsızlığı Olduğu/Fiilin Hukuki Anlam ve Sonuçlarını Algılayamamasına veya Bu Fiille İlgili Olarak Davranışlarını Yönlendirme Yeteneğinin Önemli Derecede Azalmasına Sebep Olup Olmadığı Hususunda Uzman Tıp Bilirkişisinden Rapor Alınacağı )
5237/m.31, 86
ÖZET : Basit yaralama suçunda; sanığın rahatsızlığı olduğu anlaşılmaktadır. Atılı eylemi işlediği tarihte işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamamasına veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmasına sebep olup olmadığı hususunda uzman tıp bilirkişisinden rapor almadan vicdni kanaatle karar verilmesi hukuka aykırıdır.
DAVA : Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunarak: Gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Sanığın rahatsızlığının sebep ibaret olduğu atılı eylemi işlediği tarihte işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamamasına veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmasına sebep olup olmadığı hususunda uzman tıp bilirkişisinden rapor almadan vicdani kanaatle karar verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümün bu sebepten 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesiyle yürürlükte bulunan 1412 Sayılı C.M.U.K.nun 321. maddesi uyarınca isteme aykırı BOZULMASINA, 28.11.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/4156
K. 2006/10154
T. 26.6.2006
• BOŞANMA DAVASI ( Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle-Davalının Akıl Hastası Olması Nedeniyle Eylemlerinin İradi Olmadığı/Davanın Reddi Gereği )
• AKIL HASTALIĞI ( Boşanma – Davalının Akıl Hastası Olması Nedeniyle Eylemlerinin İradi Olmadığı/Şiddetli Geçimsizlikten Açılmış Davanın Reddinin Gerekmesi )
4721/m.165,174
ÖZET : Davalı akıl hastası olup, eylemleri iradi değildir. Davacı kadının şiddetli geçimsizlikten açmış olduğu davanın reddi gerekirken kabulü ile boşanmaya karar verilmesi usul ve yasaya aykırı ise de; boşanma hükmü temyiz edilmediğinden bozma nedeni yapılmamış yanlışlığa işaret etmekle yetinilmiştir. Türk Medeni Kanununun 174/1. ve 2. bendi koşulları oluşmamıştır.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm nafaka ve tazminatlar yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1- Davalı akıl hastası olup, eylemleri iradi değildir. Davacı kadının şiddetli geçimsizlikten açmış olduğu davanın reddi gerekirken kabulü ile boşanmaya karar verilmesi usul ve yasaya aykırı ise de; boşanma hükmü temyiz edilmediğinden bozma nedeni yapılmamış yanlışlığa işaret etmekle yetinilmiştir.
2- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
3- Davalı kocanın akıl hastası olduğu eylemlerinin iradi olmadığı anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanununun 174/1. ve 2. bendi koşulları oluşmamıştır. Davacı kadının maddi ve manevi tazminat isteminin reddi gerekirken kabulü ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün 3. bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, sair temyiz itirazlarının 2. bentte gösterilen nedenlerle ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26.06.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2010/10912
K. 2011/1965
T. 14.3.2011
• CİNSEL ORGANINI GÖSTERMEK ( Cinsel Taciz – Sanığın Akli Durumuna İlişkin Beyanı Karşısında Fiilin Hukuki Anlam ve Sonuçlarını Algılamasına Engel veya Davranışlarını Yönlendirme Yeteneğini Önemli Derecede Azaltacak Bir Akıl Hastalığına Düçar Olup Olmadığının Belirleneceği )
• AKIL HASTALIĞI ( Cinsel Taciz – Sanığın Akli Durumuna İlişkin Beyanı Karşısında Fiilin Hukuki Anlam ve Sonuçlarını Algılamasına Engel veya Davranışlarını Yönlendirme Yeteneğini Önemli Derecede Azaltacak Bir Akıl Hastalığına Düçar Olup Olmadığının Belirleneceği )
• CİNSEL TACİZ ( Sanığın Birden Fazla Mağdureye Karşı Cinsel Organını Gösterdiği – Suçun Zincirleme Şekilde İşlendiğinin Kabul Edileceği )
5237/m. 31, 43, 105
ÖZET : Cinsel organını mağdurelere gösteren sanığın akli durumuna ilişkin kolluk beyanı karşısında fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılamasına engel veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini önemli derecede azaltacak bir akıl hastalığına düçar olup olmadığının raporla tespiti ile gerektiğinde Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulundan mütalaa alınması gerekir.
Sanığın eyleminin zincirleme şekilde cinsel taciz suçunu oluşturduğu gözetilmelidir.
DAVA : Cinsel taciz suçundan sanığın yapılan yargılanması sonunda; atılı suçtan ( iki kez ) mahkûmiyetine dair, Çubuk Sulh Ceza Mahkemesinden verilen 29.4.2008 gün ve 2008/231 Esas, 2008/165 Karar sayılı hükümlerin Yargıtay’ca incelenmesi sanık müdafii tarafından istenilmiş olduğundan, dava evrakı Yargıtay C.Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre; yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Akli durumuna ilişkin sanığın kolluk beyanı ile müdafiin 9.7.2008 tarihli temyiz dilekçesi karşısında; sanığın 5237 Sayılı T.C.K.nun 32. maddesi kapsamında işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılamasına engel veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini önemli derecede azaltacak bir akıl hastalığına düçar olup olmadığının raporla tespiti ile gerektiğinde Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulundan mütalaa alınması ve sonucuna göre hukuki durumunun tayin ve takdiri yerine eksik araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre de;
Sanığın cinsel organını mağdurelere göstermekten ibaret eyleminin T.C.K.nun 105 ve 43/2. maddelerine göre zincirleme şekilde cinsel taciz suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi,
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 3.2.2009 tarih ve 2008/11-250 Esas, 2009/13 Sayılı kararında da belirtildiği üzere hükümün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinde dikkate alınacak zararın maddi zarar olduğu, manevi zararı kapsamadığı, olayda katılanın dosyaya yansıyan maddi bir zararının bulunmadığı ve şikayetin devamının ise kovuşturma şartı olduğu nazara alınmadan mahkemece yasal olmayan yetersiz gerekçelerle hükümün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek C.M.U.K.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 14.3.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/7767
K. 2011/8474
T. 16.5.2011
• BOŞANMA DAVASI ( Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedenine Dayalı Olarak Boşanma Davası Açıldığı/Davalı Kadının Akıl Hastası Olduğu ve Yargılama Sırasında Kısıtlandığı – Akıl Hastalığına Dayalı Boşanma Davası Açılmadığı İçin Davanın Reddedileceği )
• AKIL HASTALIĞI ( Davalı Kadının Akıl Hastası Olduğu/Hareketlerinin İradi Olmadığı ve Kendisine Kusur Yüklenemeyeceği – Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedenine Dayalı Olarak Açılan Boşanma Davasının Reddedilmesi Gerektiği )
• KUSUR YÜKLENEMEMESİ ( Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Boşanma Davası Açıldığı/Akıl Hastası Olan Davalının Hareketlerinin İradi Olmadığı – Akıl Hastalığına Dayalı Boşanma Davası Açılmadığı İçin Davanın Reddedileceği )
4721/m.165, 166
ÖZET : Davalı kadının akıl hastası olduğu ve yargılama sırasında kısıtlandığı anlaşılmaktadır. Akıl hastalığına dayalı boşanma davası bulunmamaktadır. Davalının hareketleri iradi olmadığı için kendisine kusur yüklenemeyeceğinden, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı olarak açılan boşanma davasının reddi yerine hüküm tesisi hukuka aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davalı kadının akıl hastası olduğu ve yargılama sırasında kısıtlandığı anlaşılmaktadır. Akıl hastalığına dayalı bir boşanma davası bulunmamaktadır. ( T.M.K. madde 165 ) Bu durumda davalının hareketleri iradi olmadığı ve bu sebeple kendisine kusur yüklenemeyeceğinden; evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı olarak açılan boşanma davasının reddine karar vermek gerekirken; yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Temyiz edilen hükümün yukarda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.5.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2011/5016
K. 2011/5024
T. 29.6.2011
• NİTELİKLİ CİNSEL SALDIRI ( Mağdurenin Akıl Hastalığının Hekim Olmayanlarca Anlaşılamaması – Sanığın Reşit Mağdurenin Akıl Hastası Olduğunu Bilerek Eylemlerini Gerçekleştirdiği Hususunda Yeterli Delil Bulunmadığı ve Atılı Suçlardan Beraeti Gerektiği )
• AKIL HASTALIĞI ( Hekim Olmayanlarca Anlaşılamaması/Nitelikli Cinsel Saldırı – Sanığın Reşit Mağdurenin Akıl Hastası Olduğunu Bilerek Eylemlerini Gerçekleştirdiği Hususunda Yeterli Delil Bulunmadığı ve Atılı Suçlardan Beraeti Gerektiği )
• CİNSEL İLİŞKİ ( Nitelikli Cinsel Saldırı – Mağdurenin Akıl Hastalığının Hekim Olmayanlarca Anlaşılamaması – Sanığın Reşit Mağdurenin Akıl Hastası Olduğunu Bilerek Eylemlerini Gerçekleştirdiği Hususunda Yeterli Delil Bulunmadığı ve Atılı Suçlardan Beraeti Gerektiği )
5237/m.102
ÖZET : Sanık ve mağdurenin birden fazla cinsel ilişkiye girdikleri, savunmalar ve tanık beyanlarına göre mağdurenin rızasıyla sanıkla beraber olduğu ve olayın meydana gelişi, ortaya çıkışı, şikayetin şekli ile mevcut deliller nazara alındığında somut olayda maddi zordan söz edilemeyeceği, sanığın ise mağduredeki akıl hastalığını bilmediğini ifade ederek, evlenme niyetinde olduğunu belirtip, buna ilişkin fotoğraf ve belge sunduğu gibi, mağdurede bir psikolojik bozukluk olduğuna ilişkin raporun da olaydan sonra alındığı ve Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu’nun raporunda ise var olan akıl hastalığının hekim olmayanlarca anlaşılamayabileceğinin mütalaa edildiği, bu itibarla sanığın reşit mağdurenin akıl hastası olduğunu bilerek eylemlerini gerçekleştirdiği hususunda yeterli delil bulunmadığı ve atılı suçlardan beraetine karar verilmesi gerekir.
DAVA : Nitelikli cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından sanığın bozma üzerine yapılan yargılanması sonunda; atılı suçlardan mahkûmiyetine dair, İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 18.6.2010 gün ve 2010/34 Esas. 2010/133 Karar sayılı hükümlerin süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi sanık müdafii tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Sanık ve mağdurenin anlaşarak 16.9.2007 tarihinde Ankara’dan İzmir’e kaçıp beraet eden diğer sanığın evinde kaldıkları, buradan Muğla ve Marmaris’e gidip tekrardan İzmir’e döndükleri, bu süreç içerisinde birden fazla cinsel ilişkiye girdikleri, savunmalar ve tanık beyanlarına göre mağdurenin rızasıyla sanıkla beraber olduğu ve olayın meydana gelişi, ortaya çıkışı, şikayetin şekli ile mevcut deliller nazara alındığında somut olayda maddi zordan söz edilemeyeceği, sanığın ise mağduredeki akıl hastalığını bilmediğini ifade ederek, evlenme niyetinde olduğunu belirtip, buna ilişkin fotoğraf ve belge sunduğu gibi, mağdurede bir psikolojik bozukluk olduğuna ilişkin raporun da olaydan sonra 1.10.2007 tarihinde alındığı ve Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu’nun 30.6.2008 tarihli raporunda ise var olan akıl hastalığının hekim olmayanlarca anlaşılamayabileceğinin mütalaa edildiği, bu itibarla sanığın reşit mağdurenin akıl hastası olduğunu bilerek eylemlerini gerçekleştirdiği hususunda yeterli delil bulunmadığı ve atılı suçlardan beraetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı gerekçelerle mahkûmiyet hükmü kurulması,
SONUÇ : Kanuna aykırı ve sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümün 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek C.M.U.K.nun 321. maddesi uyarınca, BOZULMASINA, bozma sebebine göre sanığın TAHLİYESİNE, başka suçtan tutuklu veya hükümlü değil ise derhal salıverilmesinin mahalline bildirilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına müzekkere yazılmasına, 29.6.2011 tarihinde sanığın atılı suçlardan mahkûmiyeti gerektiği sebebiyle Üyeler B. D. ile M. K.’nın karşı görüşüyle ve oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
Mağdurenin olay esnasında fiile ruhsal yönden mukavemete muktedir olamayacak derecede ruh hastalığına musap olduğu Adli Tıp Kurumunun raporu ile sabittir.
Mağdure 2.10.2007 tarihli savcılık anlatımında; kendisi ile ilgili her şeyi sanığa anlattığını ve ruhsal yönden rahatsızlığını bildiğini beyan etmiş, yargılamada da bu anlatımını doğrulamıştır.
Sanık ise; 27.11.2007 tarihli savcılık anlatımında, mağdurenin ruhsal tedavi gördüğünü bildiğini beyan etmiş, yargılamada verdiği 18.12.2008 ve 15.6.2010 tarihli dilekçelerinde mağdurenin bazı psikolojik sorunları olduğunu ve psikolojik tedavi gördüğünü bildiğini anlatmıştır.
Mağdurenin ruhsal rahatsızlığı ve bundan kaynaklanan fiile mukavemet edememe hali sanık tarafından bilinmektedir. Esasen mağdure ile bir yıla yakın arkadaşlık yapan sanığın bunu fark etmemiş olması da düşünülemez. Bu sebeplerle sanığın eylemine uyan 109/1, 3f, 109/5, 102/2, 3/a, 43, 62 ve 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun kanaatine iştirak edilmemiştir.
T.C.
YARGITAY
3. CEZA DAİRESİ
E. 2005/11481
K. 2005/24744
T. 28.12.2005
• İŞLEDİĞİ FİİLİN HUKUKİ ANLAM VE SONUÇLARINI ALGILAMA ( veya Bu Fiille İlgili Olarak Davranışlarını Yönlendirme Yeteneğinin Önemli Derecede Azalmasına Neden Olan Bir Akıl Hastalığının Bulunup Bulunmadığının Belirlenmesi Gerektiği )
• AKIL HASTALIĞI ( İşlediği Fiilin Hukuki Anlam ve Sonuçlarını Algılama veya Bu Fiille İlgili Olarak Davranışlarını Yönlendirme Yeteneğinin Önemli Derecede Azalmasına Neden Olan Bir Akıl Hastalığının Bulunup Bulunmadığının Belirlenmesi Gerektiği )
5237/m.32
ÖZET : 5237 sayılı TCK.nun 32.maddesi uyarınca işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmasına neden olan bir akıl hastalığının bulunup bulunmadığı belirlenip sonucuna göre sanığın hukuki durumunun saptanması gerekir.
DAVA : Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunarak;
Gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Yerinde görülmeyen sair itirazların reddine,
Ancak;
1 ) Tanık Ali Güvenen’in anlatımından sanığın alkolik, sürekli olay çıkartan, psikoloİik olarak dengesiz ve saldırgan bir yapıya ( kişiliğe ) sahip olduğunun bildirilmesi karşısında 5271 sayılı CMK.nun 74.maddesi uyarınca sanığın akıl hastası olup olmadığı, akıl hastası ise ne zamandan beri hasta olduğu, kişinin davranışları üzerindeki etkilerinin saptanması için uzman hekim önerisi üzerine resmi bir sağlık kurumunda gözlem altına alınmasının gerekip gerekmediği belirlendikten sonra 5237 sayılı TCK.nun 32.maddesi uyarınca işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmasına neden olan bir akıl hastalığının bulunup bulunmadığı belirlenip sonucuna göre sanığın hukuki durumunun saptanması gerektiğinin gözetilmemesi,
2 ) 5237 sayılı TCK’ya uygun olarak yakınanın yaralarının vücuduna acı veren veya sağlığının yada algılama yeteneğinin bozulmasına, duyu ve organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına neden olup olmadığına ilişkin İstanbul Adli Tıp Kurumundan rapor alınıp, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, Afyon Devlet Hastanesince düzenlenen 12.10.2004 günlü doktor raporları ve 16.06.2005 günlü oturumda dinlenilen Adli tıp uzmanı bilirkişi Hüdaverdi Küçüker’in 765 sayılı ve 5237 sayılı TCK.nunlarına göre değerlendirmelerini içeren yetersiz görüşüne dayanılarak hükümlülük kararı verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı istem gibi BOZULMASINA, 28.12.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/14611
K. 2010/16806
T. 13.10.2010
• BOŞANMA ( Kısıtlanmış Eş – Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedenine Dayanarak Boşanma Davası Açmasına Engel Bulunmadığı )
• EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI ( Kısıtlanmış Eşin Dayanarak Boşanma Davası Açabileceği – Mevcut Akıl Hastalığının Evlenmeye Engel Nitelikte Olup Olmadığının Araştırılmasına da Lüzum Bulunmadığı )
• KISITLI EŞİN BOŞANMA DAVASI AÇMASI ( Hastalığının Evlenmeye Engel Nitelikte Olup Olmadığının Araştırılmasına Lüzum Bulunmadığı – Evlilik Birliğinin Sarsılması Nedeniyle Açabileceği )
• AKIL HASTALIĞI ( Kısıtlanmış Eşin Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedenine Dayanarak Boşanma Davası Açmasına Engel Bulunmadığı )
4721/m. 166/1, 405
ÖZET : Davacı-karşılık davalının Türk Medeni Kanunu’nun 405. maddesi gereğince kısıtlanmış olması, aynı Yasa’nın 166/1. maddesinde yer alan evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayanarak boşanma davası açmasına engel değildir. Böyle bir davada davacıda mevcut olduğu belirlenen akıl hastalığının evlenmeye engel nitelikte olup olmadığının araştırılmasına da lüzum bulunmamaktadır.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm, davacı-davalı kadın tarafından, kendi davası yönünden temyiz edilmekle evrak okunup, gereği görüşülüp düşünüldü.
KARAR : Davacı-karşılık davalı tarafından açılmış olan boşanma davası, Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesinde yer alan evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayanmaktadır. Davacı-karşılık davalının Türk Medeni Kanunu’nun 405. maddesi gereğince kısıtlanmış olması, belirtilen sebebe dayanarak boşanma davası açmasına ve koşulları gerçekleştiğinde bu çerçevede boşanma kararı verilmesine engel değildir. Böyle bir davada davacıda mevcut olduğu belirlenen akıl hastalığının evlenmeye engel nitelikte olup olmadığının araştırılmasına da lüzum bulunmamaktadır.
Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davalı-karşılık davacının eşine fiziki şiddet uyguladığı, hakaret ettiği ve evlilik birliğine ilişkin görevlerini yerine getirmediği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı-davalı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, davacı-karşılık davalı tarafından açılan davanın kabulü ile boşanmaya ( TMK md. 166/1 ) karar verilecek yerde, davanın niteliği gereği araştırılması gerekmeyen bir konuda kesin mehile uyulmadığından bahisle reddi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Davacı-davalının temyiz itirazının kabulü ile hükmün davacı- davalı kadının reddedilen boşanma davası yönünden ( BOZULMASINA ), istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.10.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
E. 2010/2271
K. 2011/7272
T. 29.11.2011
• KASTEN ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS ( Sanık İle Mağdur Arasında Öldürmeyi Gerektirir Nitelikte Husumet Bulunmadığı/Sanığın Kendiliğinden Eylemine Son Verdiği – Eylemin Öldürmeye Teşebbüs Değil Yaralama Olduğu )
• KASTEN YARALAMA ( Sanık İle Mağdur Arasında Öldürmeyi Gerektirir Nitelikte Husumet Bulunmadığı/Sanığın Kendiliğinden Eylemine Son Verdiği – Eylemin Öldürmeye Teşebbüs Değil Yaralama Olduğu )
• CEZAİ EHLİYET ( Kasten Yaralama/Dosyaya Sanık Hakkında Psikotik Belirtili Ağır Depresif Nöbet Teşhisine İlişkin Belgeler Konulduğu – Uzman Bir Sağlık Kuruluşunda Müşahadeye Tabi Tutulacağı/İşlediği Fiilin Hukuki Anlam ve Sonuçlarını Algılayıp Algılamayacağının Tespit Edileceği )
• GÖZLEM ALTINDA ALINMA ( Kasten Yaralama/Dosyaya Sanık Hakkında Psikotik Belirtili Ağır Depresif Nöbet Teşhisine İlişkin Belgeler Konulduğu – Uzman Bir Sağlık Kuruluşunda Müşahadeye Tabi Tutulacağı/İşlediği Fiilin Hukuki Anlam ve Sonuçlarını Algılayıp Algılamayacağının Tespiti Gereği )
• PSİKOTİK BELİRTİLİ AĞIR DEPRESİF NÖBET ( Kasten Yaralama/Dosyaya Sanık Hakkında Psikotik Belirtili Ağır Depresif Nöbet Teşhisine İlişkin Belgeler Konulduğu – Uzman Bir Sağlık Kuruluşunda Müşahadeye Tabi Tutulması Gereği )
• AKIL HASTALIĞI ( Kasten Yaralama – Sanığın İşlediği Fiilin Hukuki Anlam ve Sonuçlarını Algılayıp Algılamayacağı veya Bu Fiille İlgili Davranışlarını Yönlendirme Yeteneğinin Önemli Derecede Azalmış Olup Olmadığının Tespit Edileceği )
5237/m.32, 81, 86
5271/m. 74
ÖZET : Kasten öldürmeye teşebbüs davasında; öldürmeyi gerektirir nitelikte husumet bulunduğunun belirlenemediği, engel bir durum olmamasına rağmen sanığın kendiliğinden eylemine son verdiği dikkate alındığında, sanığın öldürme kastını açığa çıkaran kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı anlaşılmakla, kasten silahla yaralama suçundan hüküm kurulması yerine, suç vasfında hataya düşülerek, öldürmeye teşebbüs suçundan hüküm kurulması hukuka aykırıdır.
Sanığın cezai ehliyetinin bulunmadığını savunduğu; dosyaya ibraz edilen belgelere göre sanığın Psikotik Belirtili Ağır Depresif Nöbet” teşhisi konulduğu anlaşılmakla; ilgili sağlık kuruluşu kayıtları getirtilerek adli tahkikat dosyasıyla birlikte uzman bir sağlık kuruluşunda müşahadeye tabi tutulup, “işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılamayacağı veya bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış olup olmadığına” dair rapor alınarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekir.
DAVA : İ. B.’yi kasten öldürmeye teşebbüsten sanık A. M.’ın yapılan yargılanması sonunda: Hükümlülüğüne dair (İzmir) Onbirinci Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 25.05.2009 gün ve 284/90 Sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi C.Savcısıyla sanık müdafii taraflarından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğnameyle Dairemize gönderilmekle; incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, tahrike ve takdire ilişen cezayı azaltıcı sebeplerin derecesi ve niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedenleri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin eksik incelemeye vesaireye, o yer Cumhuriyet Savcısının tahrik bulunmadığına yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle,
a-) Oluşa ve dosya içeriğine göre; sanığın mağdura bıçakla 4 defa vurduğu, sol ön kol iç yüzünde 5 cm kesi oluşturan darbenin radial arterde ve fleksör karpi radius tendon kesisi ve yaşamsal tehlike doğurduğu, skapula altına isabet eden darbenin toraksa nafiz olmadığı, umbulikus üzerine isabet eden iki darbenin batına nafiz olmadığı olayda, öldürmeyi gerektirir nitelikte husumet bulunduğunun belirlenemediği, engel bir durum olmamasına rağmen sanığın kendiliğinden eylemine son verdiği dikkate alındığında, sanığın öldürme kastını açığa çıkaran kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı anlaşılmakla, kasten silahla yaralama suçundan hüküm kurulması yerine, suç vasfında hataya düşülerek, öldürmeye teşebbüs suçundan yazılı şekilde hüküm kurulması,
b-) Sanık müdafiinin 25.05.2009 tarihli celsede ve aynı tarihli dilekçesiyle sanığın cezai ehliyetinin bulunmadığını savunduğu; dosyaya ibraz edilen belgelere göre sanığın 11.07.2007 tarihinde Dokuz Eylül Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Ana Bilim Dalında muayene olduğu ve “Psikotik Belirtili Ağır Depresif Nöbet” teşhisi konulduğu anlaşılmakla; ilgili sağlık kuruluşu kayıtları getirtilerek, 5271 Sayılı C.M.K.nun 74. maddesi gereğince müşahade kararı verilerek sanığın, adli tahkikat dosyasıyla birlikte uzman bir sağlık kuruluşunda müşahadeye tabi tutulup, 5237 Sayılı T.C.K.nun 32 nci maddesi uyarınca “işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılamayacağı veya bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış olup olmadığına” dair rapor alınarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün kısmen tebliğnamedeki düşünce gibi C.M.U.K.nun 321. madde gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine ve tutuklulukta geçirdiği süre nazara alınarak sanığın tahliyesine, başka suçtan tutuklu yada hükümlü değil ise derhal salıverilmesi için yargitay Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına, 29.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.