Akıl Hastalığı İle İlgili Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
E. 2007/224
K. 2008/2816
T. 9.4.2008
• KASTEN ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS ( Sanığın Suç Tarihinde “İşlediği Fiilin Hukuki Anlam ve Sonuçlarını Algılama Yeteneğinin Bulunup Bulunmadığı veya Bu Fiille İlgili Olarak Davranışlarını Yönlendirme Yeteneğinin Önemli Derecede Azalmış Olup Olmadığına” Dair Adli Tıp Kurumu Raporu Alınması Gerektiği )
• AKIL HASTALIĞI (Kasten Öldürmeye Teşebbüs – Sanığın Suç Tarihinde “İşlediği Fiilin Hukuki Anlam ve Sonuçlarını Algılama Yeteneğinin Bulunup Bulunmadığına Dair Adli Tıp Kurumu Raporu Alınması Gerektiği)
• ADLİ TIP KURUMU RAPORU ( Kasten Öldürmeye Teşebbüs – Sanığın Suç Tarihinde “İşlediği Fiilin Hukuki Anlam ve Sonuçlarını Algılama Yeteneğinin Bulunup Bulunmadığına Dair Alınması Gerektiği )
5237/m.35,81
ÖZET : Sanığın Cumhuriyet Savcısına verdiği ifadesi sırasında ve aynı tarihli sorgusunda mahkemede hazır bulunan müdafiisi, sanığın boşanmadan önce ve sonrasında eşine karşı güvensizlik gösterip iffeti konusunda hayali senaryolar üreterek psikolojik hezeyanlar yaşadığını, akıl sağlığının yerinde olmadığını beyan ettiği anlaşılmakla; sanığın suç tarihinde “işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinin bulunup bulunmadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış olup olmadığına” dair, varsa önceye ait raporları ve adli tahkikat dosyası ile birlikte sanığın İstanbul Adli Tıp Kurumuna gönderilerek, Gözlem İhtisas Dairesinde müşahadeye tabi tutularak bu Dairece düzenlenecek raporla birlikte Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kuruluna sevk edilip rapor alınması, raporlar arasında çelişki bulunması halinde ise, Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alınarak sonuca göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekir.
DAVA : Nurten Binici’yi kasten öldürmeye tam derecede teşebbüsten, tehditten ve izinsiz silah taşımaktan sanık Ali Kul’un yapılan yargılanması sonunda; Hükümlülüğüne ilişkin ( RİZE ) Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 15.03.2006 gün ve 212/48 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi sanık müdafii ile müdahil vekili taraflarından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : 1- Sanık hakkında “genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması ve 6136 sayılı yasaya muhalefet” suçlarından kurulan hükümleri müdahillerin temyiz yetkileri bulunmadığından vekillerinin bu suçlardan kurulan hükümlere yönelik temyiz talebinin reddine,
2-Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliği tayin, takdire ilişen cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, müdahiller vekilinin suç vasfına yönelen, sanık müdafiinin ise yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak; Sanık müdafiinin diğer temyiz itirazlarına gelince,
Sanığın Cumhuriyet Savcısına verdiği 27.10.2005 tarihli ifadesi sırasında ve aynı tarihli sorgusunda mahkemede hazır bulunan müdafiisi, sanığın boşanmadan önce ve sonrasında eşine karşı güvensizlik gösterip iffeti konusunda hayali senaryolar üreterek psikolojik hezeyanlar yaşadığını, akıl sağlığının yerinde olmadığını beyan ettiği anlaşılmakla; sanığın suç tarihinde “işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinin bulunup bulunmadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış olup olmadığına” dair, varsa önceye ait raporları ve adli tahkikat dosyası ile birlikte sanığın İstanbul Adli Tıp Kurumuna gönderilerek, Gözlem İhtisas Dairesinde müşahadeye tabi tutularak bu Dairece düzenlenecek raporla birlikte Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kuruluna sevk edilip rapor alınması, raporlar arasında çelişki bulunması halinde ise, Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alınarak sonuca göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, yazılı şekilde eksik inceleme sonucu hüküm kurulması,
SONUÇ : Yasaya aykırı olup, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi ( BOZULMASINA ), 09.04.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2011/1210
K. 2011/2902
T. 11.4.2011
• NİTELİKLİ CİNSEL İSTİSMAR ( Sanık Hakkında Askeri Hastane Baştabipliğince Akli Durumunun Yerinde Olmadığına Dair Rapor Verildiği – Gerektiğinde Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulundan Mütalaa Alınacağı )
• AKIL HASTALIĞI ( Nitelikli Cinsel İstismar – Sanık Hakkında Askeri Hastane Baştabipliğince Akli Durumunun Yerinde Olmadığına Dair Rapor Verildiği/Gerektiğinde Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulundan Mütalaa Alınması Gereği )
• ADLİ TIP KURUMU MÜTALAASI ( Nitelikli Cinsel İstismar – Sanık Hakkında Askeri Hastane Baştabipliğince Akli Durumunun Yerinde Olmadığına Dair Rapor Verildiği/Gerektiğinde Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulundan Mütalaa Alınması Gereği )
5237/m.32, 103
ÖZET : Beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından sanık hakkında askeri hastane baştabipliğinin sanığın akli durumuna ilişkin raporu karşısında işlediği fiillerin hukuki anlam ve sonuçlarını algılamasına engel veya bu fiillerle ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini önemli derecede azaltacak bir akıl hastalığına düçar olup olmadığının raporla tespiti ile gerektiğinde Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulundan mütalaa alınması ve sonucuna göre hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekir.
DAVA : Beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından sanığın yapılan yargılanması sonunda; atılı suçlardan mahkumiyetine dair. Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 3.6.2010 gün ve 2008/338 Esas. 2010/194 Karar sayılı hükümlerin süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi sanık müdafii tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Yapılan yargılamaya, toplanan delillere, hükümün dayandığı gerekçe ve takdire göre sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak; Soruşturma evresinde mağdurenin beyanının alındığı 21.4.2008 tarihli tutanağın C.Savcısı tarafından imzalanmaması suretiyle C.M.K.nun 169/2. maddesine muhalefet edilmesi,
Malatya Asker Hastanesi Baştabipliğinin 22.1.2008 tarihli sanığın akli durumuna ilişkin raporu karşısında 5237 Sayılı T.C.K.nun 32. maddesi kapsamında işlediği fiillerin hukuki anlam ve sonuçlarını algılamasına engel veya bu fiillerle ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini önemli derecede azaltacak bir akıl hastalığına düçar olup olmadığının raporla tespiti ile gerektiğinde Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulundan mütalaa alınması ve sonucuna göre hukuki durumunun tayin ve takdiri yerine eksik araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek C.M.U.K.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 11.4.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2008/1-22
K. 2008/80
T. 15.4.2008
• ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS ( Sanığın Hukuki Durumunun Suçun Sübutunu ve Vasfını Belirlemeye Yönelik Araştırmalar Eksiksiz Olarak Yapılarak Dosya Tekemmül Ettirildikten Sonra Değerlendirilmesi Gerektiği )
• AKIL HASTALIĞI ( Sanığın Hukuki Durumunun Suçun Sübutunu ve Vasfını Belirlemeye Yönelik Araştırmalar Eksiksiz Olarak Yapılarak Dosya Tekemmül Ettirildikten Sonra Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirlerinin Uygulanmasına Karar Verileceği )
• GÜVENLİK TEDBİRLERİ ( Sanığın Hukuki Durumunun Suçun Sübutunu ve Vasfını Belirlemeye Yönelik Araştırmalar Eksiksiz Olarak Yapılarak Dosya Tekemmül Ettirildikten Sonra Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirlerinin Uygulanmasına Karar Verileceği )
5271/m.223/3-a
5237/m.57
ÖZET : Uyuşmazlık; sanığın akıl hastası olduğunun kesin olarak belirlendiği durumlarda, suçun sübut ve vasfının belirlenmesine yönelik olarak dosyanın tekemmül ettirilmesinin gerekip gerekmediğine ilişkindir.
Sanığın hukuki durumunun, suçun sübutunu ve vasfını belirlemeye yönelik araştırmalar eksiksiz olarak yapılarak, dosya tekemmül ettirildikten sonra değerlendirilmesi suretiyle 5271 sayılı Yasanın 223/3-a maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına ve 5237 sayılı Yasanın 57. maddesi uyarınca akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına karar verilmesi gerekir.
DAVA : Sanık Ahmet Yücel’in 19.09.2003 tarihinde ruhsatsız tabanca ile mağdur Nazım Alparslan’ı öldürmeye teşebbüs ettiği iddiasıyla 765 sayılı Yasanın 448, 62, 31, 33 ve 6136 sayılı Yasanın 13/1. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle açılan kamu davası sonunda; Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince 17.11.2005 gün ve 16-103 sayı ile;
“…1- Akıl hastalığı nedeniyle kendisine isnat edilen suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış bulunan sanığa 5237 sayılı Kanunun 32/1 maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına, 2- Sanığın 5237 sayılı TCK.nun 57/1-2 maddeleri uyarınca yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınmasına, yerleştirilecek kurumun sağlık kurulunca düzenlenen raporda toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalkmasına veya önemli ölçüde azaldığının belirlenmesine kadar bu koruma ve tedavinin devamına, bu hususunun ilgili kurumca mahkememize bildirilmesi, serbest bırakılması hususunda ileride tekrar dosyanın ele alınmasına, bu itibarla ilgili kurumun sağlık kurulundan aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca rapor istenmesine, bu itibarla dosyanın tasdikli bir örneğinin ve ilgili kuruma gönderilmesine ve müsadereye…” hükmedilmiş, bu hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine de, Yargıtay 1. Ceza Dairesince 11.07.2007 gün ve 3615-5742 sayı ile;
“…Sanık ve mağdurdaki yara yerleri, yaraların niteliği ve yaralanma derecelerini de belirtir şekilde raporlarının aldırılarak, sanık müdafiinin olayı gördüklerini söylediği tanıklar Halis Erdoğan ile Enver Yücel’in dinlenip tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra, suçun sübut ve vasfının belirlenmesi ve buna göre sanığın hukuki durumunun tayini ile hüküm tesisi gerekirken, yazılı şekilde eksik soruşturma sonucu hüküm kurulması…” isabetsizliğinden bozma kararı verilmiştir.
Bozma üzerine, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince 16.10.2007 gün ve 254-320 sayı ile; “Bozma ilamında, sanık ve mağdurdaki yaraların mahiyeti ve olayı görmüş olan 2 şahsın dinlenmemiş olması gerekçe gösterilerek karar bozulmuş ise de; Adli Tıp Genel Kurulu tarafından verilen rapor karşısında mağdurun yaralanma derecesi önem kazanmamaktadır. Yapılan yargılamada sanığın müsnet suçları işlemiş olduğu kesin olarak anlaşılmış ancak yukarıda da belirtildiği üzere Adli Tıp Raporuna göre sanığa ceza verilmemiştir. Bozma ilamında belirtilen eksikliklerin araştırılması sonucu etkilemediği kanaatine varılarak bozma ilamına uyulmayarak direnme kararı verilmiştir.” şeklindeki açıklama ile; “Mahkememizin 17.10.2005 tarih ve 2004/16 esas, 2005/103 karar sayılı kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan bu kararımızda direnilmesine…” denildikten sonra önceki hüküm aynen verilmiş ve bu hüküm sanık müdafii tarafından eksik soruşturmaya, vs.ye yönelik olarak temyiz edilmiştir.
Dosya, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istekli, 13.01.2008 gün ve 270130 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup, düşünüldü:
KARAR : Sanık Ahmet Yücel’in 19.09.2003 tarihinde Cuma Namazı çıkışında, mağdur Nazım Alparslan’a isabet kaydetmeyecek şekilde tabancayla ateş edip, ardından da tabancanın kabzası ile darp ederek başından yaralaması tarzında gerçekleştiği iddia edilen olayla ilgili olarak Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında ortaya çıkan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın akıl hastası olduğunun kesin olarak belirlendiği durumlarda, suçun sübut ve vasfının belirlenmesine yönelik olarak dosyanın tekemmül ettirilmesinin gerekip gerekmediğine ilişkindir.
Dosya incelendiğinde; Dosyada bulunan tutanak ve krokiden; olayın 19.09.2003 Cuma günü saat 13.30-14.00 sıralarında Dağyaka Köyü’nde, Cuma namazı çıkışında ve köy camiine yaklaşık 100 metre mesafede meydana geldiği anlaşılmaktadır. Kolluğa yapılan ilk bildirim, Nazım ile Ahmet’in birbirlerini yaraladıkları ve Ahmet’in, Nazım’ın ayaklarının dibine tabanca ile ateş ettiği şeklinde olmuştur. Kolluk güçleri köye geldiklerinde sanık Ahmet’in hastanede olduğu belirlenmiştir. Olay yerinde de kan izleri tespit edilmiştir.
Olay yerinde saat 16.30 sıralarında kolluk tarafından yapılan araştırmada herhangi bir bulgu elde edilememiş, buna karşılık; aynı yerde, saat 23.37 sıralarında sanık, mağdur ve tanıklar da hazır bulundurulmak suretiyle yapılan araştırmada ağaç yaprakları arasında bir adet 7.65 mm. çapında kovan bulunmuştur. Bununla birlikte, olayda kullanılan silahın ele geçirilmesi amacıyla 20.09.2003 tarihinde sanığın evinde yapılan aramada ve sonraki araştırmalarda olumlu bir netice sağlanamamıştır.
Dosyadaki raporlardan; olay sırasında, mağdurun 10 gün iş ve gücünden kalacak şekilde yaralandığı ve hayati tehlike geçirmediği, sanığın da yaralandığı fakat ne şekilde yaralandığının açıklığa kavuşturulmadığı gözlemlenmektedir. Zira, mağdurla ilgili olarak Kazan Merkez Sağlık Ocağından alınmış olan 19.09.2003 tarihli raporda yaraların yerleri vs. gösterilmemiş, sadece kaç gün iş ve gücünden kalacağı ile hayati tehlikenin bulunmadığı kaydı yer almıştır. Sanıkla ilgili olarak, Ankara Numune Hastanesinden alınan 19.09.2003 gün ve 26223 sayılı raporda ise; “acil cerrahi girişim düşünülmediğinden geçici rapordur, asıl raporu adli tabiplikçe verilecektir, bu haliyle hayati tehlikesi mevcut değildir. “İlgili konsültasyonlar ektedir” yazılı olmakla birlikte, rapor ekinde başka bir bilgi veya belge bulunmamaktadır. Dolayısıyla, mevcut raporlardan mağdur ve sanığın ne şekilde yaralandıkları anlaşılamamaktadır.
Aynı zamanda kronik akciğer, alzheimer, kalp, şeker ve yüksek tansiyon hastası olan sanığın akli durumunun tespiti amacıyla Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinden alınan 03.10.2003 ve Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Kurulu’ndan alınan 22.03.2004 tarihli raporlarda; “sanık Ahmet Yücel’in suç tarihi itibarıyla ve halen 765 sayılı Yasanın 46. maddesi kapsamında kaldığı ve ceza ehliyetinin bulunmadığı” bildirilirken; Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulu’ndan alınan 10.12.2004 tarihli raporda; ceza ehliyetinin tam olduğu mütalaa olunmuş ise de; ortaya çıkan çelişki Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu’ndan alınan 02.06.2005 tarihli raporla tamamen giderilmiştir. Bu raporun sonuç bölümünde; “c..Tıbbi belgeler ile adli dosyasında belirlenen suçun nev’i, motivasyonu ve işleniş tarzı, sanığın suç işleme ve suça karşı kendini savunma mantığı, suç öncesi-esnası-sonrası tutum ve davranışları, sanık, tanık ifadeleri gibi adli tıbbi yorumlamayı ilgilendiren hususların değerlendirilmesi ve; 19.09.2003 tarihinde sanığı bulunduğu ( adam öldürmeye tam teşebbüs, 6136 sayılı Yasaya muhalefet )suçu nedeniyle ceza ehliyeti olup olmadığı sorulan 1927 doğumlu Ahmet Yücel’in 4. İhtisas Kurulunda 28.07.2004 ve 24.11.2004 tarihlerinde ve Genel Kurulda 02.06.2005 tarihinde yapılan muayenelerinden elde edilen bilgi ve bulguların yorumlanmasından; cezai sorumluluğunu müessir ve kişide şuur ve hareket serbestisini ortadan kaldıracak mahiyet ve derecede olan ( genel tıbbi duruma bağlı psikotik bozukluk )denilen akıl hastalığı saptandığı, adli dosya tetkikinde de sanığın mezkur suçu işlediği sırada fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını idrak etme ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini ortadan kaldıracak derecedeki bu akli arazının etkisi altında olduğu anlaşıldığına göre; Ahmet Yücel’in 19.09.2003 tarihinde sanığı bulunduğu suça karşı cezai sorumluluğunun olmayıp hakkında TCK.nun 46 ( yeni TCY.nın 32/1 )maddesinin tatbikinin uygun olduğu mütalaasına oybirliği ile varıldı.” şeklindeki görüşe yer verilmiştir.
Olayla ilgili olarak ifadesine başvurulan mağdur Nazım Alparslan kolluktaki 19.09.2003 tarihli ifadesinde; “Bugün Cuma namazından çıktım. Ahmet Tunç ile yürüyerek ve konuşarak evimize gidiyorduk. Camiden yaklaşık 50 metre civarında uzaklaştık. Ahmet Yücel evi ters istikamette olduğu halde bizi takip ederek bizim peşimizden geliyordu. O sırada yanımda bulunan Ahmet’in ayrılmasını bekliyordu. Ahmet’te ayrılmayınca yanıma geldi. Ne konuşuyorsun lan dedi. Hemen silahına sarılıp benim üzerine hayalarıma doğru ateş etti. Ancak beni vuramadı. Mermiler yere isabet etti. Yanımıza geldiğinde silahını önceden doldurmuş ateşe hazır idi. Dört el ateş ettikten sonra ben kendisine saldırdım. Elinden silahı almaya çalışırken kendisi tekrar silahı doldurmaya çalıştı. Ancak dolduramayınca silahın kabzası ile suratıma vurdu. Ben bu boğuşma anında elime yerden taş aldım ve kafasına vurdum. O anda yanımızda bulunan Ahmet Tunç ve köy imamı araya girerek tekrar ateş edilmesini engelledi. Bu yine silahı doldurdu. Ahmet Tunç önüne geçince bana ateş edemedi. Yerden taş alarak bana atmaya başladı. Bizi tekrar ayırdılar ve evimize gittik. Oğlum olan Ekrem’i çağırdım, onunla karakola geldik. Ahmet Yücel ile aramızda problem yoktu, ancak 1 yıl önce bir durumdan dolayı mahkemelik olduk. Bunun haricinde bir olayımız olmadı. Neden beni vurmak istedi bilmiyorum. Şikayetçiyim” şeklinde iddiada bulunurken, Cumhuriyet savcısı önündeki 11.11.2003 tarihli ifadesinde; “c.Yol ayrımında ayrılırken Ahmet Tunç havuzu salayım dedi, ben de yardım ederim sal dedim. O esnada Ahmet Yücel bana “doğru konuş lan” diye seslendi. Benim önüme atladı. Tabancasını bana tutarak ateşledi. Kurşun değmedi. Araya Ahmet Tunç girdi. Onun da sağından solundan 4 el ateş etti. Ben de canımı kurtarmak için üzerine atladım, can havliyle elimdeki taşı ona vurdum, bizi ayırdılar. Bana niçin saldırdığını bilmiyorum.” demiş, mahkemede ise önceki ifadelerini tekrar ettiğini söylemekle yetinmiştir. Olayın görgü tanıkları Ahmet Tunç ve Recep Tırpan’ın ifadeleri de mağdurla aynı mahiyettedir.
Buna karşılık; sanık Ahmet Yücel ise; önce Nazım’ın silah çektiği, kendisinin silahı Nazım’ın elinden alıp boşaltmak amacıyla yere sıktığı, daha sonra ise Nazım Alparslan, Recep Tırpan ve Ahmet Tunç’un kendisini birlikte darp ettikleri şeklinde savunma yaparken, Nazım’daki yaranın kendisi tarafından silahın kabzasıyla ve meşru müdafaa şartlarında oluşturulduğunu ifade etmiştir.
Bununla birlikte; sanık tarafından verilen dilekçede olayı gördüğü ifade edilen ve sanığın Kazan Sulh Ceza Mahkemesinde açtığı 2004/31 esas sayılı şahsi davada tanık olarak ifadesine başvurulan Halis Erdoğan ile sanığı hastaneye götüren Enver Yücel tanık olarak çağırılıp dinlenmemişlerdir.
Şu durumda; Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu’ndan alınan rapora göre; suç tarihi itibarıyla ve halen sanığın 765 sayılı Yasanın 46. ve 5237 sayılı Yasanın 32/1. maddeleri kapsamında akıl hastalığına müptela olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
Yeni Ceza Adalet Sistemimizde akıl hastalığı; “kusuru ortadan kaldırması” nedeniyle, ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran nedenlerden birisi olarak düzenlenmiştir. Buna göre, ortada tüm unsurlarıyla oluşmuş bir suç bulunmakta ise de; akıl hastası olduğu saptanan sanık, işlemiş bulunduğu fiilin anlam ve sonuçlarını algılayamayacak durumda olduğundan, bu suçun işlenmesinden dolayı hukuki anlamda “kınanamaz” yani sorumlu tutulamaz. Dolayısıyla, 5237 sayılı Yasanın 32/1. maddesi gereğince bu durumdaki sanığa ceza tayin edilmesi mümkün bulunmadığından, 5271 sayılı Yasanın 223/3-a maddesi uyarınca “ceza verilmesine yer olmadığı” hükmünün verilmesi gerekir. Ancak, sanığa ceza verilemiyor olması, sanık hakkında 5237 sayılı Yasanın 57. maddesi uyarınca güvenlik tedbiri uygulanmasına engel değildir.
Akıl hastası olduğu belirlenenler hakkında verilmesi gereken hükümler açısından 765 sayılı Yasanın 46/1. maddesi ile 5237 sayılı Yasanın 32/1. maddesi arasında fark bulunmamaktadır. Buna karşılık, akıl hastalarına uygulanacak tedbirler açısından 765 sayılı Yasanın 46. maddesi ile 5237 sayılı Yasanın 57. maddesi arasında önemli farklar göze çarpmaktadır. Bununla birlikte; 765 sayılı Yasanın 46/3. maddesinde yer alan “Muhafaza ve tedavi altında bulundurma müddeti şifaya kadar devam eder. Yalnız maznuna isnad olunan suç, ağır hapis cezasını müstelzim ise bu müddet bir seneden az olamaz.” şeklindeki düzenlemenin bir benzerine 5237 sayılı Yasanın 57/2. maddesinde ve “Sağlık kurulu raporunda, akıl hastalığının ve işlenen fiilin niteliğine göre, güvenlik bakımından kişinin tıbbi kontrol ve takibinin gerekip gerekmediği, gerekiyorsa bunun süre ve aralıkları belirtilir.” biçiminde yer verilmiş olması; akıl hastalığının saptanması durumunda yapılacak uygulamanın sınırlarını belirleme açısından, işlenen fiilin bir suçu oluşturup oluşturmadığını eğer oluşturuyor ise suç vasfının belirlenmesini ve gerek sübuta ve gerekse vasfa ilişkin gerekçeli değerlendirmenin hükme dercedilmesini zorunlu kılmaktadır.
Bu nedenlerle; sanığın hukuki durumunun, suçun sübutunu ve vasfını belirlemeye yönelik araştırmalar eksiksiz olarak yapılarak, dosya tekemmül ettirildikten sonra değerlendirilmesi suretiyle 5271 sayılı Yasanın 223/3-a maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına ve 5237 sayılı Yasanın 57. maddesi uyarınca akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına karar verilmesi gerekirken; mağdur ve sanıkla ilgili olarak yara yerlerini de gösteren ayrıntılı raporlar temin edilmeden, olayı gördükleri sanık tarafından ileri sürülen Halis Erdoğan’la, Enver Yücel’in ifadelerine başvurulmadan yada başvurmak gerekmiyorsa denetlenir gerekçeyle ara kararına konu edilmesi sağlanmadan, keza sanığın Kazan Sulh Ceza Mahkemesinde açmış bulunduğu 2004/31 esas sayılı şahsi dava dosyasının onaylı bir örneği dosyaya celbedilip duruşmada okunarak değerlendirmesi yapılmadan verilen hüküm eksik soruşturmaya dayanmaktadır.
Öte yandan, 5271 sayılı CYY’nın “Duruşmanın sona ermesi ve hüküm” başlıklı 223. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendinden bahsedilmeksizin, 5237 sayılı TCY’nın 32/1. madde ve fıkrası uyarınca “ceza verilmesine yer olmadığına” karar verilmiş olması nedeniyle, ortada gerçek anlamda bir hüküm de bulunmamaktadır.
Bu itibarla; sanık müdafiinin temyiz itirazlarının kabulüyle, yerinde görülmeyen Yerel Mahkeme hükmünün tebliğnamedeki düşünce doğrultusunda bozulmasına ve dosyanın Yerel Mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 16.10.2007 gün ve 254-320 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA,
2- Dosyanın Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 15.04.2008 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
6. CEZA DAİRESİ
E. 2010/27869
K. 2011/7414
T. 30.5.2011
• AKIL HASTALIĞI ( Sanığın Psikiyatrik Muayenesi Sonunda Bipolar Affektif Bozukluk Tanısı Konduğu – Üzerine Atılı Suçun Anlam ve Sonuçlarını Algılama veya Eylemle İlgili Olarak Davranışlarını Yönlendirme Yeteneğinin Bulunup Bulunmadığı ya da Azalmış Olup Olmadığı Konusunda Rapor Düzenlettirileceği )
• BİPOLAR AFFEKTİF BOZUKLUK ( Sanığın Üzerine Atılı Suçun Anlam ve Sonuçlarını Algılama veya Eylemle İlgili Olarak Davranışlarını Yönlendirme Yeteneğinin Bulunup Bulunmadığı ya da Azalmış Olup Olmadığı Konusunda Rapor Düzenlettirileceği )
5237/m.32
5271/m.231
ÖZET : Kendisine psikiyatrik muayenesi sonunda “Bipolar Affektif Bozukluk” tanısı konduğu ve ilaç tedavisine başlandığının belirtilmiş olması karşısında; adı geçen hastaneden sanığın tıbbi dosyası getirtilerek, üzerine atılı suçun anlam ve sonuçlarını algılama veya bu eylemle ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin bulunup bulunmadığı ya da azalmış olup olmadığı konusunda rapor düzenlettirilmesinden sonra hukuki durumunun saptanmasında zorunluluk bulunmaktadır.
DAVA : Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
KARAR : 1- ) Sanığın temyiz dilekçesi ekinde mahkemeye sunduğu Samsun Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Sağlık Kurulu’nun 22.09.2005 tarihli raporuna göre, kendisine psikiyatrik muayenesi sonunda “Bipolar Affektif Bozukluk” tanısı konduğu ve ilaç tedavisine başlandığının belirtilmiş olması karşısında; adı geçen hastaneden sanığın tıbbi dosyası getirtilerek, 5237 Sayılı T.C.K.nın 32/1-2. maddesi gereğince, üzerine atılı suçun anlam ve sonuçlarını algılama veya bu eylemle ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin bulunup bulunmadığı ya da azalmış olup olmadığı konusunda rapor düzenlettirilmesinden sonra hukuki durumunun saptanmasında zorunluluk bulunması,
Kabule göre de;
2- ) Suçun niteliği, cezanın türü ve süresine göre, hükümden sonra yürürlüğe giren vaki değişiklikler karşısında; 5271 Sayılı C.M.K.nın 231/5-14. maddesi gereğince sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları ve tebliğnamedeki düşünce bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeyen hükümün açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, 30.05.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
9. CEZA DAİRESİ
E. 2009/3444
K. 2011/2270
T. 13.4.2011
• AKIL HASTALIĞI ( Şahsi Cezasızlık Sebebi Olmadığı/Kusurluluğu Ortadan Kaldırdığı – C. Savcısının Takdir Yetkisini Kullanıp Suçu İşlediği Tarihte Akıl Hastası Olan Fail Hakkında Kovuşturmaya Yer Olmadığına Karar Veremeyeceği )
• KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA KARAR VERİLMESİ ( Suç Tarihinde Akıl Hastası Olan Fail Hakkında C. Savcısının Takdir Yetkisini Kullanıp Bu Karar Veremeyeceği – Yeterli Şüphe Varsa Dava Açılması Gereği )
• AKIL HASTALARINA ÖZGÜ GÜVENLİK TEDBİRLERİ ( Yargılama Sonucu Suçun Sübutu Halinde Ceza Verilmesine Yer Olmadığına ve Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirlerinin Uygulanmasına Karar Verileceği )
5271/m.171
5237/m.32, 57
ÖZET : Akıl hastalığı bir şahsi cezasızlık sebebi olmayıp kusurluluğu ortadan kaldıran bir haldir, bu sebeple Cumhuriyet savcısının takdir yetkisini kullanıp suçu işlediği tarihte akıl hastası olan fail hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar veremez, soruşturma evresi sonunda toplanan deliller suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa iddianame düzenlemek suretiyle dava açmalıdır.Yargılama sonucu suçun sübutu halinde ceza verilmesine yer olmadığına ve akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına karar verilmesi gerekir.
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Sanığın nüfus ve nüfus kaydına uygun adli sicil kaydının UYAP aracılığı ile temin edilerek dosya içine konulması sebebiyle tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmemiştir.
Akıl hastalığı bir şahsi cezasızlık sebebi olmayıp kusurluluğu ortadan kaldıran bir haldir, bu sebeple Cumhuriyet savcısı C.M.K.nın 171. maddesi hükmüne dayanarak takdir yetkisini kullanıp suçu işlediği tarihte akıl hastası olan fail hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar veremez, soruşturma evresi sonunda toplanan deliller suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa iddianame düzenlemek suretiyle dava açmak zorundadır.
Bu ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde,
Suç tarihinde akıl hastası olduğu kabul edilen şüpheli hakkında yüklenen suçtan görevli mahkemeye dava açılıp suçun sübutunu ve vasfını belirlemeye yönelik olarak yargılama yapıldıktan sonra sonucuna göre suç sübut bulmadığı takdirde beraatine, sübutu halinde ise C.M.K.nın 223/3-a maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına ve T.C.K.nın 57. maddesi gereğince de akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden doğrudan tedbire hükmedilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 13.4.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2001/1-519
K. 2001/545
T. 20.6.2001
• ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA AKDİ ( Zeka Geriliği Bulunan Tarafın İrade Beyanının Hüküm İfade Etmeyeceği-Tapu İptali ve Tescil )
• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Ehliyetsizlik-Akıl Zayıflığı Bulunan Kişinin Yaptığı Ölünceye Kadar Bakma Akdi )
• TEMYİZ KUDRETİNİN YOKLUĞU ( Tapu İptali ve Tescil-Ölünceye Kadar Bakma Akdi-Fiil Ehliyeti )
• AKIL HASTALIĞI ( Yapılan Ölünceye Kadar Bakma Akdinin Geçersizliği-Tapu İptali ve Tescil )
• FİİL EHLİYETİ ( Zeka Geriliği-Ölünceye Kadar Bakma Akdi-Tapu İptali ve Tescil )
743/m.15
ÖZET : Zeka geriliği nedeniyle hukuki ehliyeti olmayan ve veraset altına alınan davacının beş adet fındık bahçesinin geliriyle ihtiyaçlarının giderilmesi ve kendisine bakım sağlanabilmesi mümkündür. Bunlardan bir kısmının ölünceye kadar bakma akdi ile davalıya verilmesinin hukuki bir dayanağı yoktur.
DAVA : Taraflar arasındaki “tapu iptali, tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gölyaka Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 29/02/2000 gün ve 1999/40 E- 2000/12 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 31/05/2000 gün ve 2000/7218-7016 sayılı ilamı ile; ( …Dava, ehliyetsizlik nedenine dayanan tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir. Ne var ki davacının hayatının ilk yıllarında başlayan ve devam eden ( yukarı embesibite seviyesinde zeka geriliği ) nedeniyle hukuki ehliyeti haiz olmadığı saptanmıştır. Bu olgu, mahkemenin de kabulündedir. Bilindiği gibi, ehliyetsizlik, irade bildirimini geçersiz kılar ve bu durumda olan kişinin yapmış olduğu işlem, hukuki sonuç doğurmaz.
Hal böyle olunca davanın kabulüne karar verilmek gerekirken yasal olmayan gerekçelerle reddi doğru değildir… ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle “yukarı embesibite seviyesinde zeka geriliği” nedeniyle hukuki ehliyeti olmayan ve vesayet altına alınan davacının beş adet fındık bahçesinin geliriyle ihtiyaçlarının giderilmesi ve kendisine bakım sağlanabilmesinin mümkün olmasına bunlardan toplam on dönüm civarındaki üçünün ölünceye kadar bakma akdi ile davalıya verilmesinin hukuki bir dayanağı bulunmamasına göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 20/06/2001 gününde, oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
8. CEZA DAİRESİ
E. 2011/10974
K. 2011/13420
T. 24.11.2011
• YANGIN ÇIKARMA (Kasten Yangın Çıkaran Kişinin Akıl Hastası Olduğu – Suçun Sabit Olması Halinde Sanık Hakkında Güvenlik Tedbirine Hükmedileceği)
• AKIL HASTALIĞI (Kasten Yangın Çıkarma Suçu/Şüphelinin Soruşturma Evresinde Alınan Sağlık Kurulu Raporunda İşlediği Suçun Hukuki Anlam ve Sonuçlarını Algılamayacak Durumda Olduğu – Akıl Hastası Olan Şüpheli Hakkında Savcılıkça Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar Verilemeyeceği)
• SORUŞTURMA EVRESİNDE AKIL HASTASI OLAN KİŞİ HAKKINDA KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA KARAR VERİLEMEYECEĞİ (Suçun Sabit Olması Halinde Sanık Hakkında Ceza Verilmeyip Güvenlik Tedbirine Hükmolunacağı)
5237/m.32/1, 57, 170
ÖZET : Kasten yangın çıkarma suçundan şüpheli hakkında, soruşturma evresinde alınan sağlık kurulu raporunda işlediği suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılamayacak durumda olup, davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli ölçüde azalmış olduğu ve 5237 sayılı Kanunun 32/1. maddesinden istifade edebileceğinden ve bu durumda olan kişiye ceza verilmeyeceğinden, akıl hastası olan şüpheli hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına karar verilemeyeceği, mahkemece suçun sabit olması halinde anılan madde kapsamında kaldığı anlaşılan sanık hakkında ceza verilmeyip, güvenlik tedbirine hükmedilmesi gerekeceği cihetle talebin reddi yerine kabulü hukuka aykırıdır.
DAVA : Kasten yangın çıkarma suçundan şüpheli hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda şüphelinin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 32/1. maddesi kapsamında akıl hastası olması sebebiyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına, aynı Kanun’un 32/1 ve 57. maddelerine göre gerekli güvenlik tedbirlerinin alınması için Sulh Ceza Mahkemesine müzekkere yazılmasına dair Kuşadası Cumhuriyet Başsavcılığının 03.11.2010 tarihli ve 2010/6635 esas, 2010/3525 sayılı kararını müteakip, adı geçenin 3 haftayı geçmemek üzere bir sağlık kurumunda gözlem altına alınmasına ilişkin (KUŞADASI) 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 05.11.2010 tarih ve 2010/621 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosyası ile ilgili olarak:
Dosya kapsamına göre, şüpheli hakkında soruşturma evresinde Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinden alınan 13.10.2010 tarihli, 20492 sayılı sağlık kurulu raporunda, işlediği suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılamayacak durumda olup, davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli ölçüde azalmış olduğu ve 5237 sayılı Kanun’un 32/1. maddesinden istifade edeceğinin bildirilmiş olması ve anılan fıkrada bu durumda olan kişiye ceza verilmeyeceğinin düzenlenmiş bulunması karşısında, akıl hastası olan şüpheli hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına karar verilemeyeceği, mahkemesince yapılacak yargılama sonucunda anılan madde kapsamında kaldığı anlaşılan sanık hakkında ceza verilmeyip, güvenlik tedbirine hükmedilmesi gerekeceği gözetilmeden, talebin bu yönden reddi yerine, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 16.06.2011 gün ve 34612 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay C.Başsavcılığının 29.06.2011 gün ve KYB-2011/237583 sayılı ihbar- namesi ile dairemize tevdii kılınmakla incelendi.
Gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Kasten yangın çıkarma suçundan şüpheli hakkında, soruşturma evresinde Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinden alınan 13.10.2010 tarihli, 20492 sayılı sağlık kurulu raporunda işlediği suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılamayacak durumda olup, davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli ölçüde azalmış olduğu ve 5237 sayılı Kanunun 32/1. maddesinden istifade edebileceği bildirilmiş olması ve anılan fıkrada bu durumda olan kişiye ceza verilmeyeceğinin düzenlenmiş bulunması karşısında, akıl hastası olan şüpheli hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına karar verilemeyeceği, mahkemesince yapılacak yargılama sonucunda beraatine karar verilmeyip suçun sabit olması halinde anılan madde kapsamında kaldığı anlaşılan sanık hakkında ceza verilmeyip, güvenlik tedbirine hükmedilmesi gerekeceği cihetle talebin reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı ve Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay C.Başsavcılığının ihbarname içeriği bu nedenle yerinde görülmekle Kuşadası 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 05.11.2010 gün ve 2010/621 D.İş sayılı kararının CMK.nun 309. maddesi gereğince (BOZULMASINA), müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 24.11.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/4054
K. 2011/17669
T. 31.10.2011
• AKIL HASTALIĞI VE AKIL ZAYIFLIĞI ( Vesayet Altına Alınma Talebi – Kısıtlanması Talep Edilen Kişinin Vesayet Altına Alınmayı Gerekli Kılan Akıl Hastalığı veya Akıl Zayıflığı Bulunup Bulunmadığını Resmi Sağlık Kurulu Raporuyla Tespit Ettirilmesi Gerektiği)
• VESAYET ALTINA ALINMA TALEBİ ( Kısıtlanması Talep Edilen Kişinin Vesayet Altına Alınmayı Gerekli Kılan Akıl Hastalığı veya Akıl Zayıflığı Bulunup Bulunmadığını Resmi Sağlık Kurulu Raporuyla Tespit Ettirip Sonuca Göre Karar Vermek Gerektiği)
• SAĞLIK KURULU RAPORU ( Vesayet Altına Alınma Talebi – Kısıtlanması Talep Edilen Kişinin Vesayet Altına Alınmayı Gerekli Kılan Akıl Hastalığı veya Akıl Zayıflığı Bulunup Bulunmadığını Resmi Sağlık Kurulu Raporuyla Tespit Ettirilerek Karar Verileceği)
4721/m.405
ÖZET : Vesayet altına alınmayı gerekli kılan bir durumun varlığı vesayet makamına bildirildiğine göre, yetkili vesayet makamınca yapılacak iş; res’en araştırma ilkesinin geçerli olduğu dikkate alınarak, kısıtlanması talep edilen kişinin vesayet altına alınmayı gerekli kılan akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunup bulunmadığını resmi sağlık kurulu raporuyla tespit ettirip sonuca göre karar vermekten ibarettir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı, annesi N. Ş.’in Türk Medeni Kanununun 405. maddesinde yer alan sebeple vesayet altına alınmasını talep etmiş; mahkemece ” bu kişinin akli durumunun tespiti için hastaneye gitmediği ve davacının da gönderilmesini istemediği, dolayısıyla davacının iddiasını ispatlayamadığı” gerekçesiyle istek reddedilmiş, kararı davacı temyiz etmiştir.
Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle işlerini göremeyen veya korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gereken ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan her ergin kısıtlanır. Görevlerini yaparlarken, vesayet altına alınmayı gerekli kılan bir durumun varlığının öğrenen idari makamlar, noterler ve mahkemeler, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorundadırlar. ( T.M.K. m. 405) Yasa, bu maddede gösterilen vesayet altına alınmayı gerekli kılan bir durumun varlığını öğrenen idari makamlara, noterlere ve mahkemelere, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirme zorunluluğunu getirdiğine göre, böyle bir durumun varlığının ilgililer tarafından vesayet makamına doğrudan bildirilmesi halinde de, işin kamu düzeniyle ilgili olması sebebiyle yetkili vesayet makamının res’en harekete geçme yükümlülüğü vardır. Hakimin res’en yapacağı araştırmayla ilgili olarak da, iddia edilen hususu ispat etme mükellefiyeti, durumu ihbar edene yüklenemez. O nedenle, davacının iddiasını ispat edemediğine dair gerekçe hukuki dayanaktan yoksundur. Vesayet altına alınmayı gerekli kılan bir durumun varlığı vesayet makamına bildirildiğine göre, yetkili vesayet makamınca yapılacak iş; res’en araştırma ilkesinin geçerli olduğu ( 6100 s. H.M.K. m. 385/2) dikkate alınarak, kısıtlanması talep edilen kişinin vesayet altına alınmayı gerekli kılan akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunup bulunmadığını resmi sağlık kurulu raporuyla tespit ettirip sonuca göre karar vermekten ibarettir. Öyleyse, bu kişinin, sağlık kurumuna gitmesine fiili bir engelinin bulunduğunun anlaşılması halinde, bulunduğu yerde uzman doktor tarafından muayenesinin yapılması; hastaneye gitmesine fiili bir engeli yoksa, resmi sağlık kuruluna şevkinin sağlanarak, adı geçende vesayet altına alınmasını gerektiren akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunup bulunmadığının resmi sağlık kurulu raporuyla tespiti; her iki halde de, işlemin gerektirdiği masrafın davacı tarafından yatırılmaması halinde, giderin Hazine’den ödenmesi yoluna gidilmesi ( 6100 s. H.M.K. m. 325) ve hasıl olacak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu yönler gözetilmeden eksik incelemeyle hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda gösterilen sebeple BOZULMASINA, 31.10.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/554
K. 2011/1568
T. 16.2.2011
• EHLİYETSİZLİK VE MURİS MUVAZAASI HUKUKSAL NEDENLERİNE DAYALI TAPU İPTAL TESCİL ( Ayırt Etme Gücünün Nispi Bir Kavram Olması Kişiye Eylem ve İşleme Göre Değişmesi Bu Yönde En Yetkili Sağlık Kurulundan Özellikle Adli Tıp Kurumundan Rapor Alınmasını Gerekli Kıldığı )
• AYIRT ETME GÜCÜ ( Nispi Bir Kavram Olması Kişiye Eylem ve İşleme Göre Değişmesi Bu Yönde En Yetkili Sağlık Kurulundan Özellikle Adli Tıp Kurumundan Rapor Alınmasını Gerekli Kıldığı – Ehliyetsizlik ve Muris Muvazaası Hukuksal Nedenlerine Dayalı Tapu İptal Tescil )
• TEREKENİN ELBİRLİĞİ MÜLKİYETİNE TABİ OLMASI ( TMK’nun 702/4 Md. Hükmünün Eldeki İstek Bakımından Uygulama Yeri Bulunmadığı Gözetilerek Ehliyetsizlik Sebebiyle Pay Oranında Açılan Davanın Reddine Karar Verilmesi Gerekeceği )
• AKIL HASTALIĞI VEYA AKIL ZAYIFLIĞI ( Bilirkişi Raporu İle Belirleneceği – Davalıya Yapılan Temlik Tarihi İtibariyle Miras Bırakanın Ehliyetli Olduğunun Anlaşılması Halinde Muris Muvazaası Hukuksal Nedenine Dayalı İsteğin Değerlendirilmesi Gerektiği )
4721/m.409/2,702/4
ÖZET : Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal tescil, olmazsa tenkis isteklerine ilişkindir. Ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli tıp kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Tarafların delilleri toplanmak suretiyle tahkikat yapıldıktan sonra davalıya yapılan temlik tarihi itibariyle miras bırakanın ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı isteğin değerlendirilmesi; yok eğer, yukarıda belirtilen tarihlerde murisin ehliyetsiz olduğunun anlaşılması halinde, terekenin elbirliği mülkiyetine tabi olduğu ve Türk Medeni Kanununun 702/4 maddesi hükmünün eldeki istek bakımından uygulama yeri bulunmadığı gözetilerek ehliyetsizlik sebebiyle pay oranında açılan davanın reddine karar verilmesi gerekeceği, buna bağlı olarakta muris muvazaası ile ilgili istek bakımından bir inceleme ve soruşturma yapılamayacaktır.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakanın maliki olduğu 429 parsel sayılı taşınmazını satış suretiyle davalı torununa temlik ettiğini, yapılan işlemlerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, aynı zamanda murisin hukuki ehliyetinin bulunmadığını ileri sürerek, miras payı oranında tapu iptal ve tescile ya da tenkise karar verilmesini istemiştir.
Davalılar,davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, iddiaların kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekilince süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi Süleyman Yumma’nın raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal tescil, olmazsa tenkis isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; miras bırakanın çekişme konusu 429 parsel sayılı taşınmazını 13.8.1996 tarihinde davalı torununa satış suretiyle temlik ettiği, ondanda 14.4.2005 tarihinde diğer davalı Mehmet Karataş’a yine satış yoluyla devredildiği anlaşılmaktadır.
Davacı, anılan temliklerin miras bırakanın ehliyetsizliğinden yararlanılarak gerçekleştirildiğini, ayrıca işlemin muvazaalı olduğunu ileri sürerek miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Hemen belirtilmelidir ki, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur.
Davada, ehliyetsizlik hukuki sebebi yanında muris muvazaası hukuki sebebine de dayanıldığına göre, hukuki ehliyetin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek önemine binaen öncelikle inceleme yapılması gerekeceği kuşkusuzdur.
Ne varki, mahkemece ehliyetsizlik yönünden yapılan araştırmanın hüküm kurmaya elverişli ve yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti ( gücü ) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç ( yükümlülük ) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun ” fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir ” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek ” ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. ” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü ” eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde ” yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. ( Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21 )
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mütalaası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli tıp kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde tarafların delilleri toplanmak suretiyle tahkikat yapıldıktan sonra davalıya yapılan temlik tarihi itibariyle miras bırakanın ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı isteğin değerlendirilmesi; yok eğer, yukarıda belirtilen tarihlerde murisin ehliyetsiz olduğunun anlaşılması halinde, terekenin elbirliği mülkiyetine tabi olduğu ve Türk Medeni Kanununun 702/4 maddesi hükmünün eldeki istek bakımından uygulama yeri bulunmadığı gözetilerek ehliyetsizlik sebebiyle pay oranında açılan davanın reddine karar verilmesi gerekeceği, buna bağlı olarakta muris muvazaası ile ilgili istek bakımından bir inceleme ve soruşturma yapılamayacağı kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
SONUÇ : Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.02.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/812
K. 2012/3439
T. 27.3.2012
• EHLİYETSİZLİK HUKUKSAL NEDENİNE DAYALI TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Eşinin Taşınmazdaki ½ Payını Davalı Torununa Bağış Suretiyle Temlik Ettiği İddiasıyla – Davacının Dava Dışı Eşinin Akit Tarihinde Hukuki Ehliyeti Bulunup Bulunmadığı Konusunda Adli Tıp Kurumundan Rapor Alınması Gerektiği )
• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Ehliyetsizlik Hukuksal Nedenine Dayalı – Eşin Akit Tarihinde Hukuki Ehliyeti Bulunup Bulunmadığı Konusunda Adli Tıp Kurumundan Rapor Alınacağı/ Ehliyetsizliğinin Saptanması Halinde Kendisine Tayin Edileceği )
• AYIRT ETME GÜCÜ ( Nisbi Bir Kavram Olup Kişiye Eylem ve İşleme Göre Değiştiği/Bu Yönde En Yetkili Sağlık Kurulundan Özellikle Adli Tıp Kurumundan Rapor Alınmasını da Gerekli Kıldığı – Ehliyetsizlik Hukuksal Nedenine Dayalı Tapu İptali ve Tescil )
• EŞİN TAŞINMAZDAKİ ½ PAYINI TORUNUNA BAĞIŞLAMASI ( Ehliyetsizlik Nedenine Dayalı Tapu İptali ve Tescil İstemi – Eşin Akit Tarihinde Hukuki Ehliyeti Bulunup Bulunmadığı Konusunda Adli Tıp Kurumundan Rapor Alınacağı )
• ADLİ TIP KURUMU RAPORU ( Ayırt Etme Gücü Nisbi Bir Kavram Olup Kişiye Eylem ve İşleme Göre Değiştiği/Bu Yönde En Yetkili Sağlık Kurulundan Alınmasını da Gerekli Kıldığı – Davacı Eşinin Torununa Yaptığı Temlik/Ehliyetsizlik Hukuksal Nedenine Dayalı Tapu İptali ve Tescil )
• AKIL HASTALIĞI VEYA AKIL ZAYIFLIĞI ( Bilirkişi Raporu İle Belirleneceği – Ehliyetsizlik/Tapu İptali ve Tescil İstemi – Davacının Dava Dışı Eşinin Akit Tarihinde Hukuki Ehliyeti Bulunup Bulunmadığı Konusunda Adli Tıp Kurumundan Rapor Alınması Gerektiği )
• BİLİRKİŞİ RAPORU ( Ehliyetsizlik Nedenine Dayalı Tapu İptali ve Tescil İstemi – Ayırt Etme Gücü Nisbi Bir Kavram Olup Kişiye Eylem ve İşleme Göre Değiştiği/Adli Tıp Kurumundan Rapor Alınması Gerektiği )
4721/m.9,10,13,15,409/2
1086/m.275,286
ÖZET : Davacı, eşinin taşınmazdaki ½ payını davalı torununa bağış suretiyle temlik ettiğini, işlem tarihinde eşinin hukuki ehliyetten yoksun bulunduğunu ileri sürerek, tapunun iptaline ve eşi adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması, kişiye, eylem ve işleme göre değişmesi, bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Davacının, dava dışı eşinin akit tarihinde hukuki ehliyeti bulunup bulunmadığı konusunda Adli Tıp Kurumundan rapor alınması, ehliyetsizliğinin saptanması halinde kendisine tayin edilecek vasi aracılığıyla davanın sürdürülmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, eşi S. I.’ın 2166 parsel sayılı taşınmazdaki ½ payını davalı torunu S. I.’a bağış suretiyle temlik ettiğini, işlem tarihinde eşinin hukuki ehliyetten yoksun bulunduğunu ileri sürerek, tapunun iptaline ve eşi S. I. adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının eşi S. I.’ın dava tarihi itibariyle fiil ehliyetine sahip olduğu, davacının aktif husumeti bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi Elif Şık’ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, temliki işlemi yapan S. I.’ın dava tarihi itibariyle sağ ve fiil ehliyetine sahip olduğu, davacının aktif husumet ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Getirilen kayıt ve belgelerden; davaya konu 2166 parsel sayılı taşınmaz davacı Zahide Işılay’ın, dava dışı eşi S. I. adına kayıtlı iken ½ payının, 23.11.2010 tarihli resmi akitle torunu olan davalı S. I.’a bağış yoluyla devredildiği anlaşılmaktadır.
Diğer yandan; vasi tayinine ilişkin İpsala Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2010/14-168 sayılı dosyasında, Trakya Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezince düzenlenen “S. I.’a vasi tayininin gerekli olmadığını” bildirir 14.04.2010 tarihli sağlık kurulu raporuna istinaden davanın reddedildiği, yine İpsala Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2011/240 Esas sayılı dosyasında, Trakya Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezi’nden alınan 24.08.2011 tarihli raporda “S. I.’a vasi tayininin gerekli olmadığının” bildirildiği ve davanın reddine karar verildiği, davacı tarafça dosyaya ibraz edilen Keşan Devlet Hastanesi’nce düzenlenmiş 23.12.2009 tarihli raporda ise ” S. I.’da demans bulgularının mevcut olduğu ve bu haliyle hukuki ehliyetinin bulunmadığının” bildirildiği görülmektedir.
Bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti ( gücü ) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç ( yükümlülük ) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Yasanın “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edilebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girilebilmesi fiil ehliyetine bağlamış, 10. maddesinde de fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olma kabul edilmiş, “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmü getirilmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlem ehliyeti olarak da tarif edilerek aynı Yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle vurgulanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına işaret edilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu Yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Yasanın 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. ( Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21 )
Sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında, bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri tüm delillerin toplanılması, tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi çoğu zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması, kişiye, eylem ve işleme göre değişmesi, bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Somut olayda, hükme yeterli bir araştırma yapılmamış ve Adli Tıp Kurumundan rapor alınmamıştır.
Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler ve yasa hükümleri çerçevesinde araştırma yapılarak davacının, dava dışı eşi S. I.’ın akit tarihinde hukuki ehliyeti bulunup bulunmadığı konusunda Adli Tıp Kurumundan rapor alınması, ehliyetsizliğinin saptanması halinde kendisine tayin edilecek vasi aracılığıyla davanın sürdürülmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile hüküm kurulması isabetsizdir.
SONUÇ : Davacının, temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü, ( 6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile ) 1086 sayılı HUMK.’nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/15683
K. 2012/8797
T. 9.4.2012
• KISITLAMA İSTEMİ ( TMK. Md. 405 ve 406 Uyarınca – “Akıl Hastalığı Veya Akıl Zayıflığı” Yönünden Reddedilen Davada “Savurganlık Alkol Uyuşturucu Madde Bağımlılığı Kötü Yaşama Tarzı Kötü Yönetim” Konusunda Karar Verilmemesinin İsabetsizliği )
• AKIL HASTALIĞI VEYA ZAYIFLIĞI ( TMK. Md. 405 ve 406 Uyarınca Kısıtlama İstemi – Md. 405 Uyarınca Reddedilen Davada Md. 406 Uyarınca da Delillerin Toplanarak Bir Karar Verilmesi Gerektiği )
• HAKİMİN TALEPLE BAĞLILIĞI İLKESİ ( TMK. Md. 405 ve 406 Uyarınca Kısıtlama İstemi – Md. 405 Uyarınca Reddedilen Davada Md. 406 Uyarınca da Karar Verilmemesinin Bozma Nedeni Olduğu )
4721/m. 405, 406
6100/m. 26
ÖZET : Davacı sadece “Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı”na dayalı olarak değil, “Savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim” uyarınca da kısıtlama isteminde bulunmuştur. Bu nedenle, tarafların bu istekle ilgili delillerinin de toplanarak, gerçekleşecek sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacının Türk Medeni Kanunun 405. maddesine dayalı kısıtlama istemine ilişkin temyiz itirazları yersizdir.
2-Davacı sadece Türk Medeni Kanununun 405. maddesindeki kısıtlama nedenlerine dayalı olarak değil Türk Medeni Kanunun 406. maddesi uyarınca da kısıtlama isteminde bulunmuştur. Bu nedenle, tarafların bu istekle ilgili delillerinin de toplanarak, gerçekleşecek sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken; yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.
SONUÇ : Temyiz olunan hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, 09.04.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.