Alacak Davası Konusunda Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2010/13-89
K. 2010/134
T. 10.3.2010
• ALACAK DAVASI ( Davalı Elektrik Dağıtım Müessese Müdürlüğünün Diğer Davalıdan Bağımsız Tüzel Kişiliği Bulunması Kendi Faaliyet Alanındaki Enerji Nakil Hatlarının Bedellerinin Tahsiline İlişkin Davanın da Bu İlgili Müesseseye Yöneltilmesi Gerektiği )
• ELEKTRİK DAĞITIM MÜESSESE MÜDÜRLÜĞÜ ( Diğer Davalıdan Bağımsız Tüzel Kişiliği Bulunması Kendi Faaliyet Alanındaki Enerji Nakil Hatlarının Bedellerinin Tahsiline İlişkin Davanın da Bu İlgili Müesseseye Yöneltilmesi Gerektiği – Alacak Davası )
• HUSUMET ( Alacak Davası – Davalı Elektrik Dağıtım Müessese Müdürlüğünün Diğer Davalıdan Bağımsız Tüzel Kişiliği Bulunması Kendi Faaliyet Alanındaki Enerji Nakil Hatlarının Bedellerinin Tahsiline İlişkin Davanın da Bu İlgili Müesseseye Yöneltileceği )
• YASAL HASIM ( Davalı TEDAŞ Kendi Mevzuatı Uyarınca Müesseseler Oluşturarak Faaliyetine Devam Ettiği Bu Müesseselerin de Ticaret Siciline Kaydı Yapılarak İlan Edildiği ve Tüzel Kişiliğinin Bulunduğu – Kendi Faaliyet Alanlarında Kalan İşlemlerle İlgili Olarak Yasal Hasım Olarak Gösterilmeleri Gerektiği )
KHK-233/m.3, 15, 16, 17
1086/m.429
3533/m.1
ÖZET : Davalı TEDAŞ kendi mevzuatı ve 233 sayılı KHK.nin 15 ve devamı maddeleri uyarınca müesseseler oluşturarak faaliyetine devam ettiği, bu müesseselerin de ticaret siciline kaydı yapılarak ilan edildiği ve tüzel kişiliğinin bulunduğu, kendine ait sermayesi ve yönetim organları bulunan müesseselerin kendi faaliyet alanlarında kalan işlemlerle ilgili olarak yasal hasım olarak gösterilmeleri gerekir. Davalılardan Kütahya Osmangazi Elektrik Dağıtım Müessese Müdürlüğü izah edilen şekilde kurulan ve diğer davalıdan bağımsız tüzel kişiliği bulunması, kendi faaliyet alanındaki enerji nakil hatlarının bedellerinin tahsiline ilişkin davanın da bu ilgili müesseseye yöneltilmesi gerekir. Diğer davalı müessesenin faaliyet alanı içinde kalan enerji nakil hatları bedelinden doğan alacağı tahsili hakkında açılan davada davalı TEDAŞ’a husumet yöneltilemez.
DAVA : Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kütahya 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 09.09.2008 gün ve 2007/415 E- 2008/269 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 29.04.2009 gün ve 2008/15938-2009/5750 sayılı ilamı ile;
( … Davacı Orman Genel Müdürlüğü ile TEDAŞ Genel Müdürlüğü arasında imzalanan 04.04.2002 tarihli protokolün 5. maddesine göre ormanlık sahalarda izinsiz yapılan tesislerin bedellerinin ödenmesinin hükme bağlandığını, bu hüküm doğrultusunda Kütahya Osmangazi Elektrik Dağıtım Müessese Müdürlüğüne ait Kütahya Merkez ilçe ile Aslanapa ilçesindeki 26 adet enerji nakil hattının izne bağlanması için 01.10.2003 tarihinde olur verildiğini ve bedellerinin ilgili hesaplara yatırılarak taahhüt senetlerinin gönderilmesinin 26.9.2003 tarihli yazıyla istenmesine rağmen 11.12.2003 tarihli cevabi yazıyla bu talebin reddedildiğini, 22.01.2004 tarihli davalı genel müdürlük yönetim kurulu kararıyla ödeme yapılmayacağının bildirildiğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 112.814,35 YTL alacağın 01.10.2003 tarihinden itibaren 6183 Sayılı yasa hükümlerine göre işleyecek gecikme zammı ve KDV’si ile birlikte davalılardan tahsilini istemiştir.
Davalı TEDAŞ Genel Müdürlüğü, dava konusu ayrı bir tüzel kişiliğe haiz Kütahya İl Müdürlüğünün bağlı olduğu Osmangazi EDAŞ Genel Müdürlüğünü ilgilendirmekte olup husumetin yöneltilemeyeceğini, diğer davalı 3533 Sayılı Yasanın 1. maddesi gereğince tahkim yoluyla çözümlenmesinin gerektiğini savunarak davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalıların sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davalı TEDAŞ AŞ. 233 sayılı KHK.nin 3. maddesi uyarınca TEK kurumundan ayrılarak iki ayrı iktisadi devlet kuruluşu olarak 15.9.1993 tarihli 21699 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulu kararı ile kurulduğu, 26.1.1994 günlü 21830 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan ana statüsü ile organlarının görev alanlarının belirlendiği, 15.1994 gününde yöntemince tescili yapılıp ilan edildiği, bilahare kendi mevzuatı ve 233 sayılı KHK.nin 15 ve devamı maddeleri uyarınca müesseseler oluşturarak faaliyetine devam ettiği, bu müesseselerin de ticaret siciline kaydı yapılarak ilan edildiği ve tüzel kişiliğinin bulunduğu, kendine ait sermayesi ve yönetim organları bulunan müesseselerin kendi faaliyet alanlarında kalan işlemlerle ilgili olarak yasal hasım olarak gösterilmeleri gerekir. Davalılardan Kütahya Osmangazi Elektrik Dağıtım Müessese Müdürlüğü izah edilen şekilde kurulan ve diğer davalıdan bağımsız tüzel kişiliği bulunması, kendi faaliyet alanındaki enerji nakil hatlarının bedellerinin tahsiline ilişkin davanın da bu ilgili müesseseye yöneltilmesi gerekir. Diğer davalı müessesenin faaliyet alanı içinde kalan enerji nakil hatları bedelinden doğan alacağı tahsili hakkında açılan davada davalı TEDAŞ’a husumet yöneltilmesi mümkün değildir. ( HGK. 2000/21-1668-2000/1763 ) Açıklanan nedenle davalı TEDAŞ hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir… ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar TEDAŞ Genel Müdürlüğü ve Osmangazi EDAŞ. Kütahya İl Müdürlüğü vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 10.03.2010 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/19557
K. 2012/6113
T. 13.3.2012
• ALACAK DAVASI ( Davalı Nam ve Hesabına Ödenen Kredi Borçları İle Cezai Şartın Tahsili – Davacı Celsede Davalıya Ait Kredi Borcunun Kendisi Tarafından Ödediğine İlişkin Bir Kısım Dekont Asıllarını İbraz Etmiş Olup Bunların Davacı Elinde Bulunması Bu Ödemelerin Davacı Tarafından Yapıldığına Karine Teşkil Edeceği )
• ÖDEME DEKONTU ( Davacı Bir Kısım Dekont Asıllarını İbraz Etmiş Olup Bunların Davacı Elinde Bulunması Bu Ödemelerin Davacı Tarafından Yapıldığına Karine Teşkil Edeceği – Davalı Nam ve Hesabına Kredi Borcunun Ödenmesi Nedeniyle Alacak )
• DEKONT İBRAZ EDİLMESİ ( Kredi Borcunun Davalı Nam ve Hesabına Ödenmesi – Davacı Kredi Borcunun Kendisi Tarafından Ödediğine İlişkin Bir Kısım Dekont Asıllarını İbraz Ettiği/Bunların Davacı Elinde Bulunması Bu Ödemelerin Davacı Tarafından Yapıldığına Karine Teşkil Edeceği – Alacak Davası )
• KREDİ BORCUNUN DAVALI NAM VE HESABINA ÖDENMESİ ( Alacak Davası – Davacı Kredi Borcunun Kendisi Tarafından Ödediğine İlişkin Bir Kısım Dekont Asıllarını İbraz Ettiği/Bunların Davacı Elinde Bulunması Bu Ödemelerin Davacı Tarafından Yapıldığına Karine Teşkil Edeceği )
818/m.96
ÖZET : Dava, taraflar arasındaki sözleşmeden kaynaklanmakta olup, davacı sözleşme gereğince edimini yerine getirerek, davalıya ait kredi borçlarını ödediğini, ancak davalının, “1084 parsel sayılı taşınmazın tapu devrine” ilişkin karşı edimini yerine getirmediğini ileri sürerek, davalı nam ve hesabına ödemiş olduğu kredi borçları ile cezai şartın tahsili istemiyle eldeki davayı açmıştır. İş Bankası ile Esnaf ve Kefalet Kooperatifinden gelen cevabi yazılarda, davalı A. K. tarafından çekilen kredi borçlarına ilişkin ödemelerin kim tarafından yapıldığının tespit edilemediği belirtilmiş olup, mahkemece de kredi borçlarına ilişkin ödemelerin davacı tarafından yapıldığının ispat edilemediği gerekçesiyle hüküm kurulmuştur. Ne var ki davacı, celsede davalı A. K.’e ait kredi borcunun, kendisi tarafından ödediğine ilişkin, bir kısım dekont asıllarını ibraz etmiş olup, bunların davacı elinde bulunması, bu ödemelerin davacı tarafından yapıldığına karine teşkil eder. Başka bir ifade ile, aslı davacı tarafından sunulan dekontlarda yazılı olan ödemelerin, aksi ispat edilmedikçe, davacı tarafından yapıldığının kabulü gerekir. Davalı, tüm kredi borçlarını kendisinin ödediğini savunduğuna göre, davacının aslını sunduğu dekontlardaki ödemelerin, kendisi tarafından yapıldığını ispat etmekle yükümlüdür.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, babası olan davalı ile imzalamış oldukları 16.2.2007 tarihli sözleşme gereğince, davalının kredi borçlarını ödediğini, davalının da bunun karşılığında Çivril İlçesi Emirhisar Kasabası Balçıkhisar Mahallesi 1084 parsel sayılı taşınmazın tapusunu kendisine devretmeyi taahhüt etmesine rağmen, edimini yerine getirmediğini, söz konusu taşınmazı başkasına sattığını, bu durumda sözleşme gereğince davalı adına ödemiş olduğu kredi borçlarının iadesi gerektiği gibi, öngörülen cezai şartın da ödenmesi gerektiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, şimdilik 8.000,00 TL’nin, yasal faizi ve kararlaştırılan cezai şartla birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, bankalar ve Esnaf Kefalet Kooperatifinden çekmiş olduğu kredilerle davacının muhtelif yerlere olan borçlarını ödediğini, aralarındaki sözleşmeye davacının uymadığını, davacının ödemesi gereken borçları, kendisinin ödemek zorunda kaldığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, “davacının iddiasını kanıtlayacak nitelikte yazılı her hangi bir belge sunmadığı, ibraz edilen banka dekont aslı ve kooperatif belgelerinin davacının iddiasını ispatlamaya yeterli olmadığı, verilen kesin süre içinde yemin teklifinde de bulunmadığı” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Dava, taraflar arasındaki 16.2.2007 tarihli sözleşmeden kaynaklanmakta olup, davacı sözleşme gereğince edimini yerine getirerek, davalıya ait kredi borçlarını ödediğini, ancak davalının, “1084 parsel sayılı taşınmazın tapu devrine” ilişkin karşı edimini yerine getirmediğini ileri sürerek, davalı nam ve hesabına ödemiş olduğu kredi borçları ile cezai şartın tahsili istemiyle eldeki davayı açmıştır. İş Bankası ile Esnaf ve Kefalet Kooperatifinden gelen cevabi yazılarda, davalı A. K. tarafından çekilen kredi borçlarına ilişkin ödemelerin kim tarafından yapıldığının tespit edilemediği belirtilmiş olup, mahkemece de kredi borçlarına ilişkin ödemelerin davacı tarafından yapıldığının ispat edilemediği gerekçesiyle hüküm kurulmuştur. Ne var ki davacı, 30.6.2011 tarihli celsede davalı A. K.’e ait kredi borcunun, kendisi tarafından ödediğine ilişkin, bir kısım dekont asıllarını ibraz etmiş olup, bunların davacı elinde bulunması, bu ödemelerin davacı tarafından yapıldığına karine teşkil eder. Başka bir ifade ile, aslı davacı tarafından sunulan dekontlarda yazılı olan ödemelerin, aksi ispat edilmedikçe, davacı tarafından yapıldığının kabulü gerekir. Davalı, tüm kredi borçlarını kendisinin ödediğini savunduğuna göre, davacının aslını sunduğu dekontlardaki ödemelerin, kendisi tarafından yapıldığını ispat etmekle yükümlüdür. Oysa ki davalı, bu konudaki ispat yükümlülüğünü yasal delillerle yerine getirememiştir. Ne var ki cevap dilekçesinde, “vs. delil” demek suretiyle “yemin” deliline de dayanmış olduğundan, bu konuda davacıya yemin yöneltmeye hakkı bulunduğu hatırlatılıp, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ : 1. bent gereğince davacının diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün, temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 13.03.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/15808
K. 2011/29051
T. 28.12.2011
• ALACAK DAVASI ( Davalı Tapu Sicil Genel Müdürlüğünün Harçtan Muaf Tutulması Gerekirken Davalının Harçtan Sorumlu Tutulmasının Usul ve Yasaya Aykırı Olduğu )
• HARÇTAN MUAFİYET ( Alacak Davası – Davalı Tapu Sicil Genel Müdürlüğünün Harçtan Muaf Tutulması Gerekirken Davalının Harçtan Sorumlu Tutulmasının Usul ve Yasaya Aykırı Olduğu )
• TAPU SİCİL GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ( Harçtan Muaf Tutulması Gerekirken Davalının Harçtan Sorumlu Tutulmasının Usul ve Yasaya Aykırı Olduğu )
492/m.13
1086/m.438/7
ÖZET : Harçlar Kanunu’nun 13/j maddesi ve fıkrası gereğince davalı Tapu Sicil Genel Müdürlüğü harçtan muaf tutulması gerekirken davalının harçtan sorumlu tutulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. Ne var ki bu yanlışlığın giderilmesi, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmez.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükümün süresi içinde davalılar ve ihbar olunan avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalı belediye tarafından yapılan ihalede 10 parselde kayıtlı taşınmazı açık arttırmayla satın aldığını, tapuyu kendi adıma çıkarttıktan sonra taşınmazın daha önceden B. isimli şahsa satıldığından bahisle hakkında tapu iptal ve tescil davası açıldığını ve dava sonunda adına kayıtlı tapunun iptaline karar verildiğini, Adana 5. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı alacak davasında fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğunu, bilirkişilerce taşınmazın değerinin 35.926,00 TL olarak tespit edildiğini ve mahkemece 21.107,00 TL’ nın yasal faizi ile davalılardan tahsiline karar verildiğini ileri sürerek, ilgili davada fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğundan bakiye 14.819,00 TL ’ nın yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiştir.
Davalılar davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, Yargıtay bozma ilamına uyularak davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm, davalılar ve ihbar olunan R. G. tarafından temyiz edilmiştir.
1- )İhbar olunan R. G.’in temyizi yönünden; ihbar olunan davada taraf sıfatını kazanmadığı gibi, aleyhine de hüküm kurulmadığından temyiz dilekçesinin reddi gerekir.
2- )Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığının tüm davalı Tapu Sicil Genel Müdürlüğünün aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
3- )Mahkemece, davalılar aleyhine açılan davanın kabulüne, 880,25 TL harçtan peşin alınan 200,10 TL’nin mahsubu ile eksik 680,15 TL harcın davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiş olup, Harçlar Kanunu’nun 13/j maddesi ve fıkrası gereğince davalı Tapu Sicil Genel Müdürlüğü harçtan muaf tutulması gerekirken davalının harçtan sorumlu tutulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. Ne var ki bu yanlışlığın giderilmesi, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, kararın düzeltilerek onanması, H.U.M.K.’nun 438/7. maddesi hükmü gereğidir.
SONUÇ : Birinci bentte açıklanan sebeple ihbar olunan R.’nin temyiz dilekçesinin reddine, 2. bentte açıklanan sebeple davalı Adana Büyükşehir Belediye başkanlığının tüm davalı Tapu Sicil Genel Müdürlüğünün sair temyiz itirazlarının reddine, 3. bentte açıklanan sebeplerle hüküm fıkrasının 2. paragrafından davalılardan müteselsilen tahsiline cümlesinin çıkartılarak davalı Büyükşehir Belediye Başkanlığından tahsiline, Tapu Sicil Genel Müdürlüğü harçtan muaf olduğundan bu davalıdan harç alınmasına yer olmadığına cümlesinin eklenmesine ve hükümün düzeltilmiş bu şekliyle onanmasına, aşağıda dökümü yazılı 659,25 TL kalan harcın davalı Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan alınmasına, peşin alınan harcın istenmesi halinde ihbar olunan R. G.’ ne iadesine, 28.12.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/12462
K. 2012/18800
T. 13.9.2012
• ALACAK DAVASI ( Davalı Tarafça “Davalının Katkısı 100 TL Harcandıysa 3-4 TL Olmuştur.” Şeklinde Yemin Edildiği – Davalı Tarafça Yeminde Kabul Edilen %4 Oranı Esas Alınmak Suretiyle ve Davacının Harcadığı Katkı Oranı Buna Göre Belirlenerek Karar Verileceği )
• YEMİN ( Son ve Kesin Delil Olup Aksinin Aynı Nitelikte Delillerle Ortadan Kaldırılacağı – Davalı Tarafça Yeminde Kabul Edilen %4 Oranı Esas Alınmak Suretiyle ve Davacının Harcadığı Katkı Oranı Buna Göre Belirlenerek Karar Verileceği )
• FAİZ TALEP EDİLMEDİĞİ HALDE FAİZ YÜRÜTÜLMESİNE KARAR VERİLEMEYECEĞİ ( Hakimin Taleple Bağlı Olduğu )
6100/m.26
1086/m.74
ÖZET : Taşınmaz üzerinde inşa edilen iki katlı taşınmazın birinci katının tüm masrafları davacı tarafından karşılandığı halde davalı adına kaydedildiği ileri sürülerek alacağın tahsili talep edilmiştir. Davalı tarafça “davalının katkısı 100 TL harcandıysa 3-4 TL olmuştur.” şeklinde yemin edilmiştir. Yemin son ve kesin delil olup, aksi aynı nitelikte delillerle ortadan kaldırılır. Davalı tarafça yeminde kabul edilen %4 oranı esas alınmak suretiyle ve davacının harcadığı katkı oranı buna göre belirlenerek karar verilmesi gerekir. Hakim taleple bağlı olup, dava dilekçesinde faiz talep edilmediği halde, hükmedilen miktara faiz yürütülmesine karar verilmesi hukuka aykırıdır.
DAVA : Dava dilekçesinde 10.000 TL ( ıslah ile 61.177 TL ) alacağın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.
KARAR : Davacı vekili dilekçesinde; tarafların ana-oğul olduklarını, davalı adına kayıtlı Gölcük İlçesi- İhsaniye Köyü 3625 Parsel sayılı taşınmaz üzerinde inşa edilen iki katlı taşınmazın birinci katının tüm masrafları müvekkili tarafından karşılandığı halde davalı adına kaydedildiğini ileri sürerek 10.000 TL ( ıslah ile 61.177 TL ) alacağın davalıdan tahsilini istemiştir
Davalı vekili cevabında; arsanın, babası tarafından müvekkiline verildiğini, binanın yapımında davacının katkısı bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; bu tür bir inşaatın yapımında yaklaşık 13 bin kalem malzeme kullanıldığı düşünüldüğünde kullanılan malzemelerin ve sarf edilen masrafların herbirinin kim tarafından alındığının, yapıldığının tespiti mümkün olmadığı, ancak dosya kapsamından tarafların dairenin yapımını elbirliğiyle üstlendiği, ortaklaşa harcama yaptıkları, daha sonra uyuşmazlığa düştükleri, tarafsız tanık beyanları ve davalının kısmi kabulü doğrultusunda; davalı tanıklarının söyledikleri gibi davacının katkısının %5-10 ile sınırlı olmayıp, dosyaya sunulu belgelerden de anlaşıldığı gibi, o dönem 3 ayrı işte çalışan davacının ortalamanın üzerinde sayılabilecek kazancının büyük bölümünü dairenin inşaatına harcadığı, katkı oranının %40 dan az olmadığına kanaat getirildiği belirtilerek 25.000 TL’nın davalıdan tahsiline hükmedilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmektedir.
Somut olayda; yargılama esnasında davacı taraf davalıya yemin teklifinde bulunmuş olup, davalı tarafça “davalının katkısı 100 TL harcandıysa 3-4 TL olmuştur.” şeklinde yemin edilmiştir.
Yemin son ve kesin delil olup, aksi aynı nitelikte delillerle ortadan kaldırılır. Buna göre, davalı tarafça yeminde kabul edilen %4 oranı esas alınmak suretiyle ve davacının harcadığı katkı oranı buna göre belirlenerek karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile ve varsayıma dayalı olarak hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Bundan ayrı olarak, HUMK. 74.maddesi ( HMK. 26.md ) gereğince hakim taleple bağlı olup, dava dilekçesinde faiz talep edilmediği halde, hükmedilen miktarın 10.000 TL’sına dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesine karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 13.09.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/431
K. 2011/9456
T. 14.6.2011
• ALACAK DAVASI ( Davalının Eczanesinde Çalışan Kişiler Polis Tarafından Düzenlenen Tutanağı İmzaladıkları İçin Tutanak Bağlayıcı Olup İçinde Yer Alan Bilgilerin Doğru Olduğunun Kabulünün Zorunlu Olduğu )
• KURUMUN ZARARA UĞRATILMASI ( Davalının Hastalar Görülmeden Sağlık Karnelerine Dayanılarak Reçete Yazdırılmak Suretiyle Davalı Kurumun Zarara Uğratıldığı – Zararın Saptanması Gereği )
• POLİS TUTANAĞI ( Alacak Davası – Davalının Eczanesinde Çalışan Kişiler Polis Tarafından Düzenlenen Tutanağı İmzaladıkları İçin Tutanak Bağlayıcı Olup İçinde Yer Alan Bilgilerin Doğru Olduğunun Kabulünün Zorunlu Olduğu )
• SAĞLIK KARNELERİNİN USULSÜZ KULLANILMASI ( Davalının Hastalar Görülmeden Sağlık Karnelerine Dayanılarak Reçete Yazdırılmak Suretiyle Davalı Kurumun Zarara Uğratıldığı – Zararın Saptanması Gereği )
818/m.96
ÖZET : Davalının eczanesinde çalışan kişiler, polis tarafından düzenlenen tutanağı imzaladıkları için tutanak bağlayıcı olup, içinde yer alan bilgilerin doğru olduğunun kabulü zorunludur. Öte yandan davalı eczacıya ait araçta bulunan davaya konu sağlık karnelerinin de davalı ile davalı çalışanının akrabalarına ait olduğu da belirgindir. Değinilen bu hususlar ile ceza mahkemesindeki sanıkların beyanları karşısında davalının, hastalar görülmeden, sağlık karnelerine dayanılarak reçete yazdırılmak suretiyle davalı kurumun zarara uğratıldığının kabulü zorunludur. Dosya içinde bulunan ve Kırıkkale Yüksek İhtisas hastanesinde görevli dahiliye uzmanı doktor tarafından düzenlenen raporda da, reçetelerde yazılı ilaçların bazılarının konulan tanıya uygun olmadığı, bazılarının yüksek doz içerdiğinin bildirildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, davacı tarafından iddia edilen reçete üzerinde konusunda uzman doktor bilirkişilerce oluşturulan bilirkişi kurulundan inceleme yaptırılmak suretiyle, düzenlenen bu reçetelerden dolayı davalı kurumun ne kadar zarara uğradığı belirlenerek, olaya uygulanması gereken sözleşme hükümleri de gözetilmek suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükümün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı idare, 11.9.2006 tarihinde Sağlık ocağı tarafından eczane çalışanlarınca getirilen Sağlık karnelerine hastalar görülmeden ilaç yazıldığı ihbarı üzerine başlatılan soruşturma sonunda, sağlık ocağı önünde davalı eczacı B. C.’ya ait olan ve ancak o esnada eczanede çalışan dava dışı kişi yönetiminde bulunan araçta 109 adet sağlık karnesi ile kime ait olduğu belli olmayan 4 adet kesik ilaç kupürü ile 60 adet kupürü kesilmiş ilaç bulunduğunu, müfettiş incelemesi ile muayene yapılmadan usule aykırı yüksek doz ve miktarda 64 adet reçete ile kurumun 16.586.05 TL zarara uğratıldığının belirlendiğini, davalının zarar miktarının 10 katı olan 165.860.50 TL ile, uğranılan zarar 16.586.05 TL ve kupürlerin bedelinin 5 katı olan 9.657.15 TL.nı sözleşme uyarınca ödemekle yükümlü olduğunu belirterek 165.860.50 TL, 16.586.05 TL ve 0.657.15 TL.nın tahsilini istemiştir.
Davalı, zamanaşımı süresinin dolduğunu, reçetedeki ilaçları vermek zorunda olduğunu, davacının zararının bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davalı ve arkadaşlarının ceza mahkemesinde beraat ettikleri ve bilirkişi raporuna göre davacı kurumun zararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davalının mesul müdürü ve sahibi olduğu eczane hakkında yapılan ihbar sonucu zabıta tarafından soruşturma başlatıldığı, bu soruşturma kapsamında 11.9.2006 tarihinde emniyet güçleri tarafından düzenlenen operasyonda, eczanede çalışan N. E.’nun Sağlık ocağından çıkışında elinde bulunan poşet içinde 28 adet Doktor Ö. Ö. tarafından hastalar görülmeden reçeteleri yazılmış sağlık karnesinin ele geçirildiği, aracın bagajında da 109 adet başkalarına ait sağlık karnesinin bulunduğu ve buna dair düzenlenen tutanağı eczane çalışanları A. C. ve N. E.’nun imzaladığı, akabinde davalı ile A. ve N. hakkında da ceza davası açıldığı ve ancak delil yetersizliğinden beraat kararı verildiği, davalı ve diğer iki kişinin ceza mahkemesinde sağlık karnelerinin kendi akrabalarına ait olduğunu, bu şahısların Dr. Ö. Ö.’ın hastası olduklarını, doktorun geçici görevle bir ay başka bir yere gittiği için hastalarda yığılma olduğunu, hastaların doktora muayene olduklarını, ancak doktorun resmen göreve başlamadığı için göreve başladığı zaman ilaç yazılmasını temin için karnelerini bıraktıkları eczacı B.’ın karnelerin bırakılmasını istemediği için karneleri arabada muhafaza ettiklerini beyan ettikleri anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, ceza mahkemesi delil yetersizliğinden dolayı beraat kararı vermiş olup, bu karar hukuk mahkemesini bağlayıcı nitelikte değildir. Davalının eczanesinde çalışan A. C. ve N. E., polis tarafından düzenlenen 11.9.2006 tarihli tutanağı imzaladıkları için tutanak bağlayıcı olup, içinde yer alan bilgilerin doğru olduğunun kabulü zorunludur. Öte yandan davalı eczacıya ait araçta bulunan davaya konu sağlık karnelerinin de davalı ile davalı çalışanı olan N. E.’nun akrabalarına ait olduğu da belirgindir. Değinilen bu hususlar ile ceza mahkemesindeki sanıkların beyanları karşısında davalının, hastalar görülmeden, sağlık karnelerine dayanılarak reçete yazdırılmak suretiyle davalı kurumun zarara uğratıldığının kabulü zorunludur. Dosya içinde bulunan ve Kırıkkale Yüksek İhtisas hastanesinde görevli dahiliye uzmanı doktor tarafından düzenlenen raporda da, reçetelerde yazılı ilaçların bazılarının konulan tanıya uygun olmadığı, bazılarının yüksek doz içerdiğinin bildirildiği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, mahkemece, davacı tarafından iddia edilen 60 adet reçete üzerinde konusunda uzman doktor bilirkişilerce oluşturulan bilirkişi kurulundan inceleme yaptırılmak suretiyle, düzenlenen bu reçetelerden dolayı davalı kurumun ne kadar zarara uğradığı belirlenerek, olaya uygulanması gereken sözleşme hükümleri de gözetilmek suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekir. Mahkemenin değinilen bu yönü göz ardı ederek yazılı şekilde karar vermiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, 14.06.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/8331
K. 2011/9882
T. 22.6.2011
• ALACAK DAVASI ( Davalının Hibe Sözleşmesine Aykırı Davranarak Edimini Yerine Getirmediği ve Davacının da Sözleşmeyi Haklı Feshettiği – Sözleşmenin İlgili Hükmü Uyarınca Sözleşmenin Feshi Halinde Teminat Mektubu İrad Kaydedileceği )
• SÖZLEŞMENİN FESHİ ( Alacak Davası – Davalının Hibe Sözleşmesine Aykırı Davranarak Edimini Yerine Getirmediği ve Davacının da Sözleşmeyi Haklı Feshettiği/Sözleşmenin İlgili Hükmü Uyarınca Sözleşmenin Feshi Halinde Teminat Mektubu İrad Kaydedileceği )
• TEMİNAT MEKTUBU ( Davalının Hibe Sözleşmesine Aykırı Davranarak Edimini Yerine Getirmediği ve Davacının da Sözleşmeyi Haklı Feshettiği – Sözleşmenin İlgili Hükmü Uyarınca Sözleşmenin Feshi Halinde Teminat Mektubunun İrad Kaydedileceği )
818/m.96
ÖZET : Davacı Sözleşmenin feshi başlığını taşıyan 14 maddesinin 2. fıkrasında belirtilen fiillerin ve durumların gerçekleşmesi halinde Bakanlıkça sözleşmenin feshedilebileceği öngörülmüştür. 14.3 maddesinde ise sözleşmenin feshi halinde yatırımcı tarafından fesih tarihine kadar yapılan hibe tutarının yasal faizi ile Bakanlığa iade edileceği teminat mektubunun irad kaydedileceği öngörülmüştür. Teminat mektubu yatırımcının işi yapmayı taahhüdü olup taahhüdün yerine getirilmemesi halinde doğrudan irad kaydedileceği sözleşmede açıkça düzenlenmiştir. Davalının hibe sözleşmesine aykırı davranarak edimini yerine getirmediği ve davacının da sözleşmeyi haklı feshettiği tüm dosya kapsamı ile sabit olduğundan sözleşmenin ilgili hükmü uyarınca sözleşmenin feshi halinde teminat mektubu irad kaydedileceğinden, davalıya ödenen bedelden teminat mektubu bedelinin düşürülmeden karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükümün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalı ile “Köy Bazlı Katılımcı Yatırım Programı çerçevesinde Ham Patates Depolama Tesisi Projesi” nin uygulanmasına yönelik 28.3.2006 tarihli Hibe sözleşmesi imzaladıklarını,bu sözleşme kapsamında davalıya toplam 109.193,71 TL hibe ödemesi yapıldığını, projenin 25.12.2007 tarihinde tamamlanması gerekirken davalının projeyi tamamlayamadığını, sözleşmenin 14. maddesi uyarınca sözleşmenin feshedildiğini ileri sürerek ödenen 109.193,71 TL nin ödeme tarihlerinden faizi ile tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, davalıya ödenen hibe tutarından, davalının verdiği teminat tutarı indirilerek toplam 103.665,50 TL nin davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1- )Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının tüm temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- )Davacının temyiz itirazlarının incelenmesinde, taraflar arasında 28.3.2006 tarihli hibe sözleşmesi gereğince, davalının yapacağı depolama tesisi proje bedeli için davalıya 109.193,71 TL ödendiği ve davalının süresi içinde bu projeyi tamamlamadığı uyuşmazlık konusu değildir. Davacı Sözleşmenin feshi başlığını taşıyan 14 maddesinin 2. fıkrasında belirtilen fiillerin ve durumların gerçekleşmesi halinde Bakanlıkça sözleşmenin feshedilebileceği öngörülmüştür. 14.3 maddesinde ise sözleşmenin feshi halinde yatırımcı tarafından fesih tarihine kadar yapılan hibe tutarının yasal faizi ile Bakanlığa iade edileceği teminat mektubunun irad kaydedileceği öngörülmüştür. Teminat mektubu yatırımcının işi yapmayı taahhüdü olup taahhüdün yerine getirilmemesi halinde doğrudan irad kaydedileceği sözleşmede açıkça düzenlenmiştir. Davalının hibe sözleşmesine aykırı davranarak edimini yerine getirmediği ve davacının da sözleşmeyi haklı feshettiği tüm dosya kapsamı ile sabit olduğundan sözleşmenin ilgili hükmü uyarınca sözleşmenin feshi halinde teminat mektubu irad kaydedileceğinden,, davalıya ödenen bedelden teminat mektubu bedelinin düşürülmeden karar verilmesi gerekirken, teminat mektubu miktarının davaya konu alacaktan düşürülerek karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda 1. bentte açıklanan sebeplerle davalının tüm temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan sebeplerle temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, aşağıda dökümü yazılı 4.527.70 TL kalan harcın davalıdan alınmasına, 22.6.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2010/11-118
K. 2010/148
T. 17.3.2010
• PAMUK DESTEKLEME PRİMİ ( Alacak Davası – Davalının Şahsi Hakkını Davacıya Devir Etmesi BK’nun 162. ve 163. Md. Uyarınca Geçerli Olduğu ve Pamuk Destekleme Primini Ödemekle Yükümlü Davalı Bankayı Bağladığı Gözetilerek Sonucuna Göre Karar Verilmesi Gerektiği )
• ALACAK DAVASI ( Davalının Şahsi Hakkını Davacıya Devir Etmesi BK’nun 162. ve 163. Md. Uyarınca Geçerli Olduğu ve Pamuk Destekleme Primini Ödemekle Yükümlü Davalı Bankayı Bağladığı Gözetilerek Sonucuna Göre Karar Verilmesi Gerektiği )
• ALACAĞIN TEMLİKİ ( Alacaklı İle Onu Devir Alan 3. Şahıs Arasında Borçlunun Rızasına İhtiyaç Olmaksızın Yapılabilen Şekle Bağlı Tasarrufi Bir Muamele veya Kanun ya da Kazai Kararla Gerçekleşen Bir Devir Olduğu )
818/m.162,163,165
ÖZET : Dava, davacının davalı B. T. K.’na ait pamuğu satın alırken bu davalının devletten alacağı … yılına ait pamuk destekleme priminin … USD’lik miktarını temellük etmesi ve temliknamenin diğer davalı bankaya tebliğ edilmesine rağmen, davalı banka tarafından … yılına ait destekleme priminin 2005 yılı sonunda davalı Bekir’in mirasçılarına ödenmesi nedenine dayalı alacak istemine ilişkindir.
Alacağın temliki, alacaklı ile onu devir alan üçüncü şahıs arasında borçlunun rızasına ihtiyaç olmaksızın yapılabilen, şekle bağlı tasarrufi bir muamele veya kanun yada kazai kararla gerçekleşen bir devirdir. Kanun veya akit ile veya işin niteliği icabı olarak menedilmiş olmadıkça, alacağın temliki borçlunun rızasına bağlı değildir. Yine, BK’nun 165. maddesi hükmü gereğince, temlik borçluya ihbar edilmez ise, borçlunun iyiniyetle yaptığı ödemeler geçerlidir ve borçlu bu ödeme ile borcundan kurtulur. Mahkemece, davalı Bekir’in şahsi hakkını davacıya devir etmesi BK’nun 162. ve 163. maddesi uyarınca geçerli olduğu ve pamuk destekleme primini ödemekle yükümlü davalı bankayı bağladığı gözetilerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki “Alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Hatay 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın “reddine” dair verilen 30.5.2007 gün ve 2006/7-2007/135 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 27.11.2008 gün ve 2007/10690-2008/13499 sayılı ilamı ile;
( … Davacı vekili, müvekkilinin davalılardan Bekir’in pamuğunu satın alırken bu davalının devletten alacağı pamuk destekleme primini bedelini ödeyerek temellük aldığını, bu temlikin diğer davalı bankaya noter aracılığı ile bildirildiğini, bu hale rağmen davalı bankanın temlike konu alacağı diğer davalı Bekir’e ödediğini ileri sürerek, 6.158,00 YTL’nın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılardan banka vekili, temlike konu alacağın borçlusunun Tarım Bakanlığı veya Tarım İl Müdürlüğü olduğunu, müvekkilinin aracı olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, dosya kapsamına göre, davalılardan Bekir’in davadan önce öldüğü, ölü kişi aleyhine dava açılamayacağı, destekleme primlerinin Tarım Bakanlığınca düzenlendiği, davalı bankanın aracı kurum olduğu, davalı bankanın dava dışı Tarım Bakanlığının gönderdiği listeye göre temlik edenin mirasçılarına ödeme yaptığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, davacının davalı B. T. K.’na ait pamuğu satın alırken bu davalının devletten alacağı 1999-2000 yılına ait pamuk destekleme priminin 4.612,00 USD’lik miktarını temellük etmesi ve temliknamenin diğer davalı bankaya tebliğ edilmesine rağmen, davalı banka tarafından 1999-2000 yılına ait destekleme priminin 2005 yılı sonunda davalı Bekir’in mirasçılarına ödenmesi nedenine dayalı alacak istemine ilişkindir.
Alacağın temliki, alacaklı ile onu devir alan üçüncü şahıs arasında borçlunun rızasına ihtiyaç olmaksızın yapılabilen, şekle bağlı tasarrufi bir muamele veya kanun yada kazai kararla gerçekleşen bir devirdir. Kanun veya akit ile veya işin niteliği icabı olarak menedilmiş olmadıkça, alacağın temliki borçlunun rızasına bağlı değildir. Yine, BK’nun 165. maddesi hükmü gereğince, temlik borçluya ihbar edilmez ise, borçlunun iyiniyetle yaptığı ödemeler geçerlidir ve borçlu bu ödeme ile borcundan kurtulur.
Dava konusu olayda, davacı ile davalı Bekir arasında Hatay 2 nci Noterliğine ait 15.03.2001 tarihli Devir Temlik Senedi ile davalı Bekir’in diğer davalı banka nezdinde tahakkuk eden 1999-2000 yılı pamuk ürün bedeline ait alacağı olan destekleme primi bedelinden 4.612,00 USD’lik kısmı davacıya temlik edilmiş ve davalı bankaya da 22.03.2001 tarihinde tebliğ edilmiştir. Bu itibarla mahkemece, davalı Bekir’in şahsi hakkını davacıya devir etmesi BK’nun 162. ve 163. maddesi uyarınca geçerli olduğu ve pamuk destekleme primini ödemekle yükümlü davalı bankayı bağladığı gözetilerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davalI banka yönünden davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 17.03.2010 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/4065
K. 2012/9080
T. 29.5.2012
• SİSTEM KULLANIM ANLAŞMASINDAN KAYNAKLANAN UYUŞMAZLIK ( Alacak Davasında Davalının Tahkim İtirazında Bulunduğu – Sözleşme Maddesinde Kesin Bir Tahkim İradesi Bulunmadığı/Tahkim İtirazının Reddine Karar Verileceği )
• TAHKİM ŞARTI ( Alacak Davası/Tahkim İradesinin Açık ve Kesin Olması Gereği – Sözleşmede Kesinlik Bulunmadığı/Tahkim İtirazının Reddedileceği )
• ALACAK DAVASI ( Davalının Tahkim İtirazında Bulunduğu – Sözleşme Maddesinde Kesin Bir Tahkim İradesi Bulunmadığı/Tahkim İtirazının Reddine Karar Verileceği )
• İLK İTİRAZ ( Alacak Davası/Tahkim İradesinin Açık ve Kesin Olması Gereği – Sözleşmede Kesinlik Bulunmadığı/Tahkim İtirazının Reddedileceği )
6100/m.116
ÖZET : Alacak davasına dayanak sözleşme kapsamında davalının süresi içinde uyuşmazlığın hakemde çözümlenmesi gerektiğine ilişkin itirazı kabul edilerek davanın reddine karar verilmiştir. Tahkim iradesi, hiçbir tereddüte yer vermeyecek şekilde açık ve kesin olmalı, tarafların ihtilafın hakemde görülmesi iradesi kararlı bulunmalıdır. Sistem kullanım anlaşmasında yer alan ifadeden kesin bir tahkim iradesinden ve tahkim şartından söz edilemeyeceğinden, mahkemece tahkim itirazının reddedilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı her iki davanın da reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Asıl ve birleşen davada davacı vekili, davalı ile imzalanan Sistem Kullanım Anlaşmasının 10. maddesindeki cezai şartın davalıdan tahsili için düzenlenen faturaların davalıca iade edildiğini ileri sürerek, fazlaya ait hakları saklı tutularak cezai şart alacaklarının yasal faizi ile davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Asıl ve birleşen davada davalı vekili, sözleşmenin 14. maddesine göre, uyuşmazlığın Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu tarafından çözüme kavuşturulacağı ve kurul kararlarının bağlayıcı olduğunun açık bulunduğu, kurul nezdinde girişimde bulunmadan doğrudan dava yoluna gidilmesinin anlaşmaya aykırı olduğunu belirtmiş, esas yönünden de davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, dosya kapsamına göre, davacı tarafın Sistem Kullanım Anlaşmasının 14. maddesine uygun davranmadığı ve davalının süresi içinde uyuşmazlığın hakemde çözümlenmesi gerektiğine ilişkin itirazı karşısında 413/1 maddesi uyarınca ana dava ve birleşen davanın ayrı ayrı usülden reddine karar verilmiş, hüküm asıl ve birleşen davadaki davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Taraflar asındaki 26.07.2011 tarihli Sistem Kullanım Anlaşmasının Anlaşmazlıkların Çözümü başlıklı 14. maddesi; “TEİAŞ ile kullanıcının bu anlaşmanın hükümleri üzerinde mutabakata varamamaları halinde, anlaşmazlığın çözümü konusunda kuruma yazılı olarak başvuruda bulunabilir. Anlaşmazlıklar kurum tarafından çözüme kavuşturulur. Anlaşmazlıklar hakkındaki Kurul Kararları bağlayıcıdır.” biçiminde düzenlenmiştir.
Tarafların aralarında çıkacak ihtilafların kural olarak mahkeme eliyle çözümlenmesi gerekir. Ancak taraflar imzaladıkları sözleşme ile ihtilafın hakemler eliyle çözülmesini kararlaştırabilecekleri gibi, asıl sözleşmeden ayrı olarak da hakem sözleşmesi yapabilirler.
Tahkim iradesi, hiçbir tereddüte yer vermeyecek şekilde açık ve kesin olmalı, tarafların ihtilafın hakemde görülmesi iradesi kararlı bulunmalıdır. Sistem kullanım Anlaşmasının 14. maddesinde ise “ Tarafların anlaşmazlığın çözümü konusunda kuruma yazılı olarak başvuruda bulunabilir.” ifadesi ile kesin bir tahkim iradesinden ve tahkim şartından söz edilemeyeceğinden, mahkemece tahkim itirazının reddi ile işin esasının incelenerek varılacak uygun sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde davanın usülden reddi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün asıl dava ve birleşen davanın davacısı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre asıl dava ve birleşen dava davacısının öteki temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine, 29.05.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/17801
K. 2012/3535
T. 15.2.2012
• ALACAK DAVASI ( Davalının Tutmuş Olduğu Hesaplarda Açık Çıkması Nedeniyle – Bilirkişi Raporuna İtiraz Edildiği/Davalının İtirazları Yönünde Ek Bilirkişi Raporu Alınmadan Hüküm Verilemeceği/Yerel Mahkemenin Eksik İnceleme Yapmış Olduğu )
• BİLİRKİŞİ RAPORUNA İTİRAZ ( Davalının İtirazları Yönünde Ek Bilirkişi Raporu Alınmadan Hüküm Verilemeceği – Alacak Davası )
• EK BİLİRKİŞİ RAPORU ( Bilirkişi Raporuna İtiraz Edildiği – Davalının İtirazları Yönünde Ek Bilirkişi Raporu Alınmadan Hüküm Verilemeceği )
1086/m. 271,274,279
ÖZET : Davalının tutmuş olduğu hesaplarda açık çıkması üzerinde açılan alacak davasında, bilirkişi raporuna gerekçelerini göstermek suretiyle itiraz etmiş bulunan davalının itirazları yönünde ek bilirkişi raporu alınması gerekir.
DAVA : Dava dilekçesinde 4.340.76 TL alacağın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı, Namık Kemal Mahallesi Memur Konutları Amirliğinde memur lojmanları hesaplarını tutan davalının, 2008 yılı gelir ve giderleri arasında 4.340,76 TL açık olduğunun Milli Emlak Denetmeni tarafından belirlendiğini belirterek sorumlu olan davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı ise 2008 yılı içinde kalp krizi geçirdiğini ve anjiyo olduğunu, uzun süre hastanede tedavi gördüğünü, ardından yıllık izinlerini kullandığını, usulsüz ya da kanuna aykırı hiçbir işlem yapmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, alınan bilirkişi raporu doğrultusunda ileri sürülen izin ve sağlık problemlerinin gerekçe olamayacağı, 2008 yılında toplanan ve harcanan kayıtları tutmakla görevli olduğu, bu dönemde gelir gider arasındaki farktan davalının sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Hükme esas alınan bilirkişi raporunda davalının eksik olan paraların başka görevliler tarafından tahsil edildiğini ve kendisine verilmediğini veya harcama yapıldığı halde işletme defterine kayıt olmayan giderler bulunduğunu iddia etmediğinden verilen açıktan davalının sorumlu tutulması gerektiği belirtilmiştir. Davalı bu rapora para çekme görevinin iki memur imzasıyla gerçekleştirildiği, çalıştığı birimde kendisinden başka üç kişinin daha sorumlu olduğu, sağlık sorunları nedeniyle uzun süreli raporlu ve yıllık izinlerini kullandığı, hatta bu görevinden ayrılıp başka bir birimde görevlendirildiği itirazlarında bulunmuştur.
Davalı bilirkişi raporuna gerekçeleri göstermek suretiyle itiraz etmiştir. HUMK’nun 274,279 ( HMK’nın 271 ) maddeleri gereğince bilirkişiden davalının itirazları yönünde ek rapor alınmak suretiyle itirazların karşılanması gerekirken eksik inceleme sonucunda karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 15.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2012/11-158
K. 2012/318
T. 11.4.2012
• ALACAK DAVASI (Davalının Yasal Cevap Süresi Geçtikten Sonra Zamanaşımı Definde Bulunduğu/Davacının Savunmanın Genişletildiği Yönünde Bir İtiraz İleri Sürmediği – Zamanaşımı Definin Geçerli Olduğunun Gözetileceği)
• YASAL SÜRESİNDEN SONRA VERİLEN CEVAP DİLEKÇESİNDE ZAMANAŞIMI DEFİ’NDE BULUNMAK ( Alacak Davası – Davacının Savunmanın Genişletildiği Yönünde Bir İtiraz İleri Sürmediği/Zamanaşımı Definin Geçerli Olarak Kabul Edilmesi Gereği )
• ZAMANAŞIMI DEFİ ( Alacak Davası/ Davalının Yasal Cevap Süresi Geçtikten Sonra Zamanaşımı Definde Bulunduğu – Davacının Savunmanın Genişletildiği Yönünde Bir İtiraz İleri Sürmediği/Zamanaşımı Definin Geçerli Olarak Kabul Edileceği )
• SAVUNMANIN GENİŞLETİLMESİ YASAĞI ( Alacak Davası/ Davalının Yasal Cevap Süresi Geçtikten Sonra Zamanaşımı Definde Bulunduğu – Davacının Savunmanın Genişletildiği Yönünde Bir İtiraz İleri Sürmediği/Zamanaşımı Definin Geçerli Olduğunun Gözetileceği )
1086/m.187, 197, 202
ÖZET : Alacak davasında; uyuşmazlık; dosya kapsamına göre davalı tarafın süresinden sonra verdiği cevap dilekçesinde bulunduğu zaman aşımı def’ine karşı, davacı tarafın ibraz ettiği cevaba cevap dilekçesinde savunmanın genişletilmesi itirazında bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Davalı tarafından yasal cevap süresi geçtikten sonra zaman aşımı definde bulunulmuş ise de, daha sonra davacı tarafından savunmanın genişletildiği yönünde bir itiraz ileri sürülmeyip, açıkça zaman aşımı def’ine karşı çıkılmadığından, mahkemece yapılacak iş; zaman aşımı def’inin geçerliği olduğu kabul edilerek; gerekirse davalı şirketin tüm kayıtları getirtilerek, davaya konu paranın davalıya veriliş sebebinin ve taraflar arasındaki hukuki ilişkinin kesin olarak tespit edilmesi, belirlenecek bu hukuki ilişkiye göre zaman aşımı süresinin ve başlangıç tarihinin belirlenmesi ve oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi olmalıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Malatya 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 7.4.2010 gün ve 2008/288 E., 2010/172 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 14.6.2011 gün ve 2010/7480 E., 2011/7186 K. sayılı ilamı ile;
( … Davacı, 1974 yılında 10.000 YTL ödeyerek davalı şirketten hisse satın aldığını, davalı tarafından kendisine kar payı ödenmediğini, karşı tarafın, saflığından ve iyiniyetinden istifade ederek kendisini dolandırdığını ileri sürerek, 10.000 YTL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili şirketin hisselerinin 2005 tarihinde devredildiğini ve bu tarihte davacının ortaklar arasında bulunmadığını, davacının şirkete borç vermiş olabileceğini, bu durumda da alacağın zamanaşımına uğradığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacının davalı şirkete 1972 ve 1973 yıllarında toplam 10.000 TL yatırdığı, şirket kayıtlarında davacının ortaklık kaydına rastlanmadığı, denkleştirici adalet ilkesi çerçevesinde yapılan hesaplamaya göre davacının davalıya ödediği miktarın 4.017,27 TL olduğu, bu miktarda davacının alacaklı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 4.017,27 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya dair istemin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava, anonim şirket hisse bedeli olarak ödendiği iddia edilen paranın iadesi istemine ilişkindir.
Davalı vekili tarafından davanın zaman aşımı süresi içinde açılmadığı savunulmuş, mahkemece, zaman aşımı definin, davaya cevap süresi içinde yapılmamış olması sebebiyle reddine karar verilmiştir.
Oysa, zaman aşımı defi, alacaklının alacağını borçlunun rızasına aykırı olarak dava yoluyla isteyebilme hakkını ortadan kaldıran kişisel bir savunma sebebidir. İtirazlardan farklı olarak, diğer savunma sebeplerinde olduğu gibi mahkemece kendiliğinden gözetilmesi söz konusu değildir HUMK’nun 197. ( 187. ) maddesinde düzenlenen ilk itirazlar arasında sayılmadığından yasal cevap süresi içerisinde ileri sürülmesi zorunluluğu da yoktur. Ancak, cevap süresinden sonra ileri sürülen zaman aşımı definin değerlendirilebilmesi için karşı tarafın, savunmanın genişletildiği yolunda itirazda bulunmamış olması şarttır. Ayrıca, 11.4.1940 tarih ve 15/70 Sayılı YİBK gerekçesinde de açıklandığı üzere zaman aşımı defini diğer sübut nedenlerinden önce incelenmesi gerekir.
Somut olayda, davalı tarafça yasal cevap süresi geçtikten sonra zaman aşımı definde bulunulmuş olmasına rağmen, davacı, savunmanın genişletildiği yönünde bir itirazda bulunmamış olup, savunmanın esasına cevap vermiştir. Bu itibarla, mahkemece, zaman aşımı definin süresinde olduğu kabul edilip, özellikle tarafların iddia ve savunmaları da değerlendirilmek suretiyle gerekirse davalı şirketin tüm kayıtları getirtilerek, davaya konu paranın davalıya veriliş sebebinin ve taraflar arasındaki hukuki ilişkinin kesin olarak tespit edilmesi, belirlenecek bu hukuki ilişkiye göre zaman aşımı süresinin ve başlangıç tarihinin belirlenmesi ve oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, hükmün açıklanan gerekçe ile bozulması gerekmiştir… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
H.G.K.nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, anonim şirket hisse bedeli olarak ödendiği iddia edilen paranın iadesi istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, davanın kısmen kabul ve reddine dair verilen karar davalı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını, davalı vekili temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla H.G.K. önüne gelen uyuşmazlık; dosya kapsamına göre davalı tarafın süresinden sonra verdiği cevap dilekçesinde bulunduğu zaman aşımı def’ine karşı, davacı tarafın ibraz ettiği cevaba cevap dilekçesinde savunmanın genişletilmesi itirazında bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, uyuşmazlığın çözümünde 1086 Sayılı H.U.M.K. ( HUMK )’nun da yer alan “ilk itirazlar” ile “iddia ve savunmanın genişletilmesi” kavramları üzerinde durulmalıdır.
İlk itirazlar HUMK’nun 187. maddesinde “itirazatı iptidaiye” başlığı altında düzenlenmiş olup, bu madde;
“İtirazatı iptidaiye aşağıdaki gösterilen hallerden ibaret olup davanın bidayetinde ve hepsi birlikte beyan edilmek lazımdır:
1- ) Türkiye`de ikametgahı bulunmayanlardan teminat talebi,
2- ) Salahiyet iddiası,
3- ) ( Mülga bent: 16.7.1981 – 2494/37 md. )
4- ) İkame olunan davanın diğer bir mahkemede derdesti rüyet bulunduğu iddiası,
5- ) Davanın diğer bir mahkemede dertesti rüyet olan diğer dava ile irtibatı bulunduğu iddiası,
6- ) ( Mülga bent: 26.9.1963 – 338/1 md. )
7- ) Dava arzuhalinin veya davetiye varakasının veyahut cevap layihasının tanziminde kanuni noksanlar bulunduğu veya tebliğin usülüne muvafık olmadığı iddiası,
8- ) Davayı mütekabilenin kabule şayan bulunmadığı iddia”
hükmünü içermektedir.
Konuyla ilgisi bakımından HUMK’nun 202. maddesine de değinmek gerekir.
Anılan Kanunun 202. maddesinde;
“ Davalı cevap dilekçesinde karşılık dava da dahil olmak üzere bütün iddia ve savunmaları ile sebeplerini birlikte bildirmeye mecburdur.
Müddeaaleyh cevap layihasını hasmına tebliğ ettirdikten sonra onun muvafakatı olmaksızın müdafaa sebeplerini tevsi veya tebdil edemez. Ancak ıslah haliyle 186 ncı madde hükmü müstesnadır.” hükmü yer almaktadır.
Yukarıda belirtilen madde metninden anlaşılacağı üzere, davalı taraf cevap dilekçesinde tüm savunmalarını sebepleriyle bildirmek zorundadır. Cevap dilekçesinin davacıya tebliğinden sonra, savunma sebepleri genişletilemez ve değiştirilemez; eş söyleyişle, cevap dilekçesinde bildirilmeyen def’iler ileri sürülemez; ayrıca, cevap dilekçesindeki savunmanın dayandırıldığı olgular da genişletilemez ve değiştirilemez.
Öğreti ve uygulamada “savunmanın genişletilmesi yasağı” veya “savunmayı genişletme yasağı” olarak adlandırılan bu yasağın istisnaları da aynı maddede gösterilmiştir. Bunlar; davacının muvafakati, ıslah ve müddeabbihin temlikidir.
Açıkça görüldüğü üzere, zaman aşımı def`i HUMK’nun 187. maddesinde ilk itiraz olarak düzenlenmemiştir. Hangi hallerin ilk itiraz olduğu ( ilk itiraz olarak ileri sürülmesi gerektiği ), HUMK. m. 187’de tahdidi olarak sayılmıştır ( İlhan E. Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku Dersleri, 6. Bası, İstanbul 1975, s. 792; Sabri Şakir Ansay, Hukuk Yargılama Usulleri, 7. Bası, Ankara 1960, s. 205; Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. IV, İstanbul 2001, s. 4216 ).
İlk itirazlar, karşı taraf muvafakat etse bile, esasa cevap süresi geçtikten sonra ileri sürülemez. Buna karşılık, davalı, esasa cevap süresini geçirdikten sonra da zaman aşımı def`ini ileri sürebilir. Davacı, süresinden sonra yapılan zaman aşımı def`ine karşı savunmanın genişletildiği yönünde bir itirazda bulunmayıp, savunmanın esasına cevap verdiği takdirde, savunmanın genişletilmesine zımnen muvafakat etmiş olur ve mahkeme zaman aşımı def`ini inceler ( Baki Kuru, a.g.e., C. II, s. 1822; HGK.nun 9.10.1963 gün ve 1963/2-34-73 E., K. sayılı ilamı ).
Böylece zamanında ileri sürülmeyen zaman aşımı def’i diğer tarafın açık veya zımni muvafakati ile davaya cevap süresinden sonra ileri sürülmesi mümkündür ( Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, C. I-II, 7. Baskı, İstanbul 2000, s. 545, 546; Necip Bilge- Ergun Önen, Medeni Yargılama Hukuku Dersleri, 3. Baskı, Ankara 1978, s. 472 ).
Ayrıca, mahkeme, davalının savunmayı genişletmiş olduğunu kendiliğinden gözetemez ( Baki Kuru, C. II, a.g.e., s. 1829 ).
Somut olayın açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirilmesine gelince:
Davacı tarafından, anonim şirket hisse bedeli olarak ödendiği iddia edilen paranın iadesi talep edilmiş, davalı vekili tarafından yasal cevap süresi geçtikten sonra zaman aşımı definde bulunulmuştur.
Davacı, yasal cevap süresi geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define, savunmanın genişletildiği yönünde bir itirazda bulunmamış, sadece zaman aşımı savunmasının esasına cevap vermiştir.
Mahkemece, zaman aşımı definin, davaya cevap süresi içinde yapılmamış olması sebebiyle reddine karar verilerek, işin esasına yönelik yapılan değerlendirmede de davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Yukarıda da belirtildiği üzere, zaman aşımı def’i, alacaklının alacağını borçlunun rızasına aykırı olarak dava yoluyla isteyebilme hakkını ortadan kaldıran kişisel bir savunma sebebidir. İtirazlardan farklı olarak, diğer savunma sebeplerinde olduğu gibi mahkemece kendiliğinden gözetilmesi söz konusu değildir.
HUMK’nun 187. maddesinde düzenlenen ilk itirazlar arasında sayılmadığından yasal cevap süresi içerisinde ileri sürülmesi zorunluluğu da yoktur.
Ancak, cevap süresinden sonra ileri sürülen zaman aşımı definin değerlendirilebilmesi için karşı tarafın, savunmanın genişletildiği yolunda itirazda bulunmamış olması şarttır.
Davalının zaman aşımı def’ine karşı davacı, savunmanın genişletildiği yönünde bir itirazda bulunmamış, savunmanın esasına cevap vermiştir.
Böylece davacının, davalı tarafından süresinde ileri sürülmeyen zaman aşımı def’ine, itiraz etmemek suretiyle, zımnen muvafakat ettiğinin kabulü gerekir.
Hal böyle olunca, davalı tarafından yasal cevap süresi geçtikten sonra zaman aşımı definde bulunulmuş ise de, daha sonra davacı tarafından savunmanın genişletildiği yönünde bir itiraz ileri sürülmeyip, açıkça zaman aşımı def’ine karşı çıkılmadığından, mahkemece yapılacak iş; zaman aşımı def’inin geçerliği olduğu kabul edilerek; özellikle tarafların iddia ve savunmaları da değerlendirilmek suretiyle gerekirse davalı şirketin tüm kayıtları getirtilerek, davaya konu paranın davalıya veriliş sebebinin ve taraflar arasındaki hukuki ilişkinin kesin olarak tespit edilmesi, belirlenecek bu hukuki ilişkiye göre zaman aşımı süresinin ve başlangıç tarihinin belirlenmesi ve oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi olmalıdır.
Diğer taraftan, Özel Daire bozma ilamında ilk itirazların “HUMK’nun 197. Maddesi”nde düzenlendiği belirtilmiş ise de, bu yazım hatasının “HUMK’nun 187. maddesi” şeklinde düzeltilmesi heyetçe kararlaştırılmıştır.
H.G.K.’nca da yukarda açıklanan ilave sebeplerle benimsenen Özel Daire bozma kararına, uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarda gösterilen ilave nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 11.4.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/13938
K. 2012/16211
T. 20.6.2012
• ALACAK DAVASI ( Davalıya Emaneten Altın Verilmesi – Davalı Altınları İade Ettiğini Savunduğuna Göre İspat Yükü Davalıda Olduğu/Dava Miktar İtibariyle Tanıkla İspat Sınırının Üzerinde Olduğu ve Davalı Herhangi Bir Delil de Sunmadığından Davanın Kabulü Gerektiği )
• İSPAT YÜKÜ ( Davalı Altınları İade Ettiğini Savunduğuna Göre İspat Yükü Davalıda Olduğu/Dava Miktar İtibariyle Tanıkla İspat Sınırının Üzerinde Olduğu ve Davalı Herhangi Bir Delil de Sunmadığından Davanın Kabulü Gerektiği – Alacak Davası )
• ALTIN ALACAĞI ( Davalıya Emaneten Altın Verilmesi – Davalı Altınları İade Ettiğini Savunduğuna Göre İspat Yükü Davalıda Olduğu/Dava Miktar İtibariyle Tanıkla İspat Sınırının Üzerinde Olduğu ve Davalı Herhangi Bir Delil de Sunmadığından Davanın Kabulü Gerektiği )
6100/m.200
ÖZET : Davacı davalıya emanet olarak 85,78 gram zincir ve 3 adet bileziğin verildiği, davalının da emanet ilişkisini kabul ettiği anlaşılmaktadır. Davalı, kendisine bırakılan altınları sonradan davacıya iade ettiğini savunmuştur. Davalı altınları iade ettiğini savunduğuna göre, ispat yükü davalıdadır. Dava miktar itibariyle tanıkla ispat sınırının üzerindedir. Davalı herhangi bir delil de sunmadığından davanın kabulüne karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, 19.11.2008’de 1,5 metre uzunluğunda 85 gr ağırlığında altın zincirle 75.18 gramlık 3 adet altın bileziği davalıya emaneten verdiğini, davalının bu altınların gram ve adedini bir kartvizitin arkasına yazarak kendisine verdiğini, ancak akrabasının uyarısıyla altınların gram ve adedini yazarak bu defa imzalı bir kartvizit talebi üzerine davalının bu talebini yerine getirdiğini, kardeşi evleneceği için altınları istemeye gittiğinde davalının altınları geri verdiğini ve kendi defterinden sildiğini söylediğini, ancak davalının bu altınları iade etmediğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla verdiği altın bedeli olan 11.000,00 TL nın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacının 2008 yılında işyerine gelerek kendisine 85,78 gram zincirle 3 adet bileziği emanet olarak bıraktığını, “Emanet” ibaresinin olduğu ilk kartviziti yazıp imzalayarak davacıya verdiğini, davacı altınları geri almaya geldiğinde kendisinden “emanet” ibareli kartviziti istediğini, ancak kendisine kartvizitin yanında olmadığını söylediğini, bunun üzerine altınları davacıya teslim edip, 2. kartviziti yazdığını, kartvizitte davacıya verdiği altınların miktar ve küsuratlarını bilemediği için yazmadığını, imzalı kartvizitin ilk verilen kartvizit olduğunu, imzasız kartvizitin altındaki tarih ibaresinin üzerindeki işaretin ödeme yapılan durumlarda kullanılan işaret tarzı olduğunu, iyi niyetle iadesini istemediği ilk kartvizitin davacı tarafından kötüye kullanıldığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davacının yemin deliline dayanmayacağını beyan ettiği gerekçesiyle ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Emanet olarak 85,78 gram zincir ve 3 adet bileziğin verildiği, davalının da emanet ilişkisini kabul ettiği anlaşılmaktadır. Davalı, kendisine bırakılan altınları sonradan davacıya iade ettiğini savunmuştur. Davalı altınları iade ettiğini savunduğuna göre, ispat yükü davalıdadır. Dava miktar itibariyle tanıkla ispat sınırının üzerindedir. Davalı herhangi bir delil de sunmadığından davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, mahkemece aksine düşüncelerle ispat yükü ters çevrilerek yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 20.06.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2009/19-3
K. 2009/63
T. 11.2.2009
• ALACAK DAVASI ( Davanın Eda Davası Olduğu Gözetilerek İşin Esası Hakkında Bir Karar Verilmesi Gerektiği )
• MENFİ TESPİT DAVASI ( Dava Dilekçesinde Davanın Konusu Bölümünde Alacağın Tahsili Talebinde Bulunulduğu – Davanın Eda Davası Olduğu Gözetilerek İşin Esası Hakkında Bir Karar Verilmesi Gerektiği )
• EDA DAVASI ( Dava Dilekçesinde Davanın Konusu Bölümünde Alacağın Tahsili Talebinde Bulunulduğu – Davanın Eda Davası Olduğu Gözetilerek İşin Esası Hakkında Bir Karar Verilmesi Gerektiği )
2004/m.72
ÖZET : Dava dilekçesinde davanın konusu bölümünde alacağın tahsili talebinde bulunulmuştur. Bu durumda davanın eda davası olduğu gözetilerek işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki “alacak ve menfi tesbit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Balıkesir 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 08.11.2006 gün ve 2005/389 E- 2006/405 K. Sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 02.10.2007 gün ve 2007/2486-8459 sayılı ilamı ile;
( …Davacı vekili, müvekkili ile davalı şirket arasında bayilik sözleşmesi yapıldığını müvekkilinin bedelini ödediği malların teslim edilmediğini ileri sürerek 57.534.649.388 TL alacağın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili davacının malları teslim alıp daha sonra ödeme yapmasının sözleşmede kararlaştırıldığını, mal almadan peşin olarak ödeme yapıldığı iddiasının doğru olmadığını beyan ederek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davacının davalıdan 57.534.649.388 TL alacaklı olduğunun tespitini istediği, eda davasının açılmasının mümkün olduğu hallerde tespit istenemeyeceği,davacının hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle tespit talebinin reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesinin 1.sayfasının davanın konusu bölümünde alacağın tahsili talebinde bulunulmuştur. Bu durumda davanın eda davası olduğu gözetilerek işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken davanın nitelendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir… ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 11.02.2009 gününde, oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2005/13-399
K. 2005/396
T. 22.6.2005
• ALACAK DAVASI ( Direnme Kararının Verildiği Tarihte Temyiz Kesinlik Üst Sınırı Bir Milyar TL. Olarak Değiştiren 5219 Sayılı Kanun Yürürlükte Bulunduğuna ve Müddeabbih de Bu Sınırın Altında Olduğuna Göre Direnme Kararı Kesin Olup Temyizi Mümkün Olmadığı )
• DİRENME KARARI ( Verildiği Tarihte Temyiz Kesinlik Üst Sınırı Bir Milyar TL. Olarak Değiştiren 5219 Sayılı Kanun Yürürlükte Bulunduğuna ve Müddeabbih de Bu Sınırın Altında Olduğuna Göre Direnme Kararı Kesin Olup Temyizi Mümkün Olmadığı )
• KESİNLİK ÜST SINIRI ( Direnme Kararının Verildiği Tarihte Temyiz Kesinlik Üst Sınırı Bir Milyar TL. Olarak Değiştiren 5219 Sayılı Kanun Yürürlükte Bulunduğuna ve Müddeabbih de Bu Sınırın Altında Olduğuna Göre Direnme Kararı Kesin Olup Temyizi Mümkün Olmadığı – Alacak Davası )
• TEMYİZ EDİLEMEMEK ( Direnme Kararının Verildiği Tarihte Temyiz Kesinlik Üst Sınırı Bir Milyar TL. Olarak Değiştiren 5219 Sayılı Kanun Yürürlükte Bulunduğuna ve Müddeabbih de Bu Sınırın Altında Olduğu )
1086/m.427
ÖZET : Eldeki davada direnme kararının verildiği 30.3.2005 tarihinde, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesindeki kesinlik üst sınırını bir milyar TL. olarak değiştiren 5219 Sayılı Kanun yürürlükte bulunduğuna ve müddeabbih de bu sınırın altında olduğuna göre, direnme kararı kesin olup, temyizi mümkün değildir.
DAVA : Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Yerköy Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 26.5.2004 gün ve 2004/121-189 sayılı kararın incelenmesi davalı vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 7.12.2004 gün ve 2004/9891-17896 sayılı ilamı ile,
( … Davacı, dava dışı Feyzullah Kayadibi’nin çiftçilere yapılacak olan doğrudan gelir desteği ödemesinden alacağı 800.000.000 TL.nı 24.4.2003 tarihinde temlik aldığını ancak davalı bankanın temlik edenin kredi borcu nedeniyle bu alacağı mahsup ettiğini bildirerek ödeme yapmadığını, bu alacağın haciz ve mahsubunun mümkün olmadığını belirterek 800.000.000 TL.nın faizi ile davalıdan alınmasını istemiştir.
Davalı 2003 yılı doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin kararnamede bu alacağın haczedilemeyeceğine dair hüküm bulunmadığını bildirerek davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, dava dışı Feyzullah Kayadibi’nin doğrudan gelir desteği alacağından 800.000.000 TL.nı temlik aldığını ancak davalının bu alacağı ödemediğini ileri sürerek ödetilmesini istemiştir. Davalı ise, temlik edenin kendisine borcu olduğunu bu nedenle temlik edenin alacağına bloke koyduğunu, önceki tarihlerdeki mahkeme kararına konu teşkil eden tebliğe göre bu paraların ödenmesi gerektiğini fakat 2003 yılına ait gelir desteği ödemesine ilişkin tebliğde bu konuda hüküm bulunmadığını savunmuştur. BK. 167. maddesine göre borçlu temlike vakıfi olduğu zaman temlik edene karşı haiz olduğu defileri temellük edene karşı ileri sürebilir. Hal böyle olunca davalının savunması üzerinde durulup 2003 yılına ilişkin bu konudaki tebliğ getirilerek incelenmeli ve sonucuna göre bir karar verilmelidir. Bu yön gözardı edilerek eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir… )
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, alacak istemine ilişkindir.
ÖN SORUN : Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşme sırasında, işin esasına geçilmeden önce, direnme kararının miktar itibariyle temyizinin mümkün olup olmadığı, ön sorun olarak değerlendirilmiştir.
Davada, dava dışı üçüncü kişi adına davalı bankaya yatırılan “doğrudan gelir desteği” parasından, davacıya temlik edilen 800.000.000 TL.’nin, davalı bankaca haksız şekilde davacıya ödenmediği ileri sürülmüş ve 800.000.000 TL.’nin, üçüncü kişinin banka hesabına paranın yatırıldığı tarihten itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesi istenilmiştir. İstenilen faizin miktarı belirtilmemiş ve harcı da ödenmemiştir.
Bu durumda, davanın müddeabbihi 800.000.000 TL. den ibarettir.
21.7.2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren, 14.7.2004 tarih ve 5219 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”; yürürlük tarihinden sonra Yerel Mahkemelerce verilen hükümler yönünden 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesindeki temyiz ( kesinlik ) sınırını bir milyar TL.; yine yürürlük tarihinden sonra Yargıtay Daireleri ve Hukuk Genel Kurulunca temyiz incelemesi sonucunda verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilebilmesi için 440/III-1. maddesinde aranan parasal sınırı da altı milyar TL. olarak değiştirmiştir.
GEREKÇE : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Eldeki davada direnme kararının verildiği 30.3.2005 tarihinde, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesindeki kesinlik üst sınırını bir milyar TL. olarak değiştiren 5219 Sayılı Kanun yürürlükte bulunduğuna ve müddeabbih de bu sınırın altında olduğuna göre, direnme kararı kesin olup, temyizi mümkün değildir.
Hal böyle olunca, davalı vekilinin temyiz dilekçesinin reddi gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle davalı vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE, 22.6.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
18. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/2122
K. 2011/4199
T. 29.3.2011
• ALACAK DAVASI ( Eğitim ve Öğretim Giderleri Alacağı – Davanın 926 S.K. Geç. 32. M. Çerçevesinde Değerlendirilmesi Gereği )
• TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ PERSONEL KANUNU ( Dava Konusu Uyuşmazığın 926 S.K. Geç. 32. M. Çerçevesinde Değerlendirileceği )
• EĞİTİM VE ÖĞRETİM GİDERLERİ ( Dava Konusu Uyuşmazığın 926 S.K. Geç. 32. M. Çerçevesinde Değerlendirileceği )
926/m. 112,Geç.32
6191/m. 10
ÖZET : Dava, eğitim ve öğretim giderleri alacağının tahsili istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na eklenen Geçici 32. madde hükmü çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
DAVA : Dava dilekçesinde, eğitim ve öğretim giderinden kaynaklanan 9.468,40 TL alacağın harcama tarihinden itibaren işlemiş faiziyle birlikte davalılardan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Temyiz istemlerinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili dava dilekçesinde, davalılardan A.’nın, Türk Silahlı Kuvvetleri emrinde Hava Astsubay Çavuş olarak görev yaparken 25.06.2004 tarihinde re’sen emekliye sevk edildiğini, 926 sayılı Yasanın 112. maddesi gereğince eksik kalan hizmet süresi ile orantılı olarak borçlu olduğunu ve yapılan tebligata rağmen bunu ödemediğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hak saklı kalmak kaydıyla 9.468,40 TL alacağın harcama tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini istemiş, mahkemece; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dava, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’ndan kaynaklanan eğitim ve öğretim alacağının tahsili istemine ilişkin olup, taraflar arasındaki uyuşmazlığın 22.03.2011 günlü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş bulunan 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nun 10. maddesiyle 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na eklenen Geçici 32. madde hükmü çerçevesinde değerlendirilip oluşacak sonuç doğrultusunda bir karar verilmek üzere mahkeme hükümünün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile şimdilik diğer yönleri incelenmeksizin hükümün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edenlerden davalı tarafa iadesine, 29.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2007/18-913
K. 2007/948
T. 5.12.2007
• ALACAK DAVASI ( Eğitim ve Öğretim Gideri Alacağı – Askeri Okuldan İlişiği Kesilen Öğrenci ile İlgili Olarak Yüklenme Senedinde Yer Alması Koşuluyla Personel ve Amortisman Giderleri de İstenebileceği )
• EĞİTİM VE ÖĞRETİM GİDERİ ALACAĞI ( Askeri Okuldan İlişiği Kesilen Öğrenci ile İlgili Olarak Yüklenme Senedinde Yer Alması Koşuluyla Personel ve Amortisman Giderleri de İstenebileceği )
• YÜKLENME SENEDİ ( Askeri Okuldan İlişiği Kesilen Öğrenci ile İlgili Olarak Yüklenme Senedinde Yer Alması Koşuluyla Personel ve Amortisman Giderleri de İstenebileceği )
818/m. 96
5401-1/m. 3
ÖZET : Davacı bakanlık, askeri okuldan ilişiği kesilen öğrenci ile ilgili olarak eğitim ve öğretim giderlerinin tahsili talebinde bulunmuştur. Askeri öğrencilerin sağlık sebepleri dışında hangi nedenle olursa olsun okuldan ilişiğinin kesilmesi halinde ödenmesi gereken tazminatın belirlenmesinde Borçlar Kanunu hükümlerinin ve yüklenme senedinde taahhüt edilen edimlerin ve harcamaların esas alınması gerekir. Yüklenme senedinde gösterilmeyen giderlerden ilgililer sorumlu tutulamaz. Taraflar arasındaki yüklenme senedinde, ödenmesi gereken harcama kalemleri arasında personel ve amortisman giderleri de yer almaktadır. Bu durumda davalılar amortisman ve personel giderlerinden de sorumludur.
DAVA : Taraflar arasındaki “Alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Karşıyaka Asliye 3. Hukuk Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 26.06.2006 gün ve 2005/451 E. – 2006/218 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin 05.02.2007 gün ve 2006/11003-2007/681 sayılı ilamıyla;
( … Davacı vekili dava dilekçesinde davalılardan M.O’nun Maltepe Askeri Lisesi’nde öğrenci iken 07.09.2005 tarihinde okuldan ayrılarak ilişiğinin kesildiğini; bu nedenle davalıya yapılan 9.624,63 YTL masrafın sarf tarihinden itibaren yasal faiziyle beraber davalılardan tahsilini istemiş, mahkemece, alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Ancak;
1- Dosya içerisinde bulunan Bornova 6. Noterliği’nce 04.08.2004 tarihinde düzenlenmiş yüklenme senedinde “Taahhütlerime aykırı hareket etmem, beyanlarımın gerçek dışı olduğunun tespit edilmesi, herhangi bir nedenle öğrenimimi kendiliğimden terk etmem, okul yönetmelik ve yönergelerine göre okul idaresine ibraz ettiğim belgelerden herhangi birinin gerçeğe aykırı olduğunun anlaşılması, derslerden başarı gösterememem, okul yönetmelik ve yönergelerine aykırı harekette bulunmam, yetkili merciler veya mahkemelerce hakkımda verilen herhangi bir ceza nedeniyle yetkili merci veya kurullarca ittihaz olunan karara istinaden okuldan çıkarılmam halinde Silahlı Kuvvetler adına askeri öğrenci olarak öğrenime başladığını tarihten ilişiğimin kesilmesine kadar Milli Savunma Bakanlığı’nca zimmetime tazminat olarak tahakkuk ettirilecek tazminatı yiyecek ( yemek pişirme ve su masrafı dahil ), giyim-kuşam, öğrenci aylıkları, kitap ve kırtasiye, vize, diploma, sınav ve benzeri harçlar, öğretim ve eğitimin gerektirdiği ulaşım hizmetleri, ilaç ve tedavi giderleri, barındırma ( aydınlatma, ısıtma, temizlik, yakıt, yatı masrafları ve benzeri masraflar ), askeri liseler hazırlık sınıfları yabancı dil eğitimi, atış, amortisman, personel giderleri sarf tarihinden tahsil tarihine kadar geçen süre için hesap edilecek kanuni faizi ile birlikte ayrıca hükme gerek kalmaksızın Hazine emrine ödeyeceğimi şimdiden kabul eyler, yüklenirim” denilerek taahhüt altına girilmiştir. Sözü edilen yüklenme senedinden de anlaşılacağı üzere 13.02.1992 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “Askeri Okullara Alınan Öğrenciler ile Silahlı Kuvvetler Hesabına Fakülte ve Yüksek Okullarda Okuyan Öğrenciler İçin Yüklenme Senedi Düzenlenmesine ve Bu Okullardan Çeşitli Sebeplerle Ayrılacak Öğrencilere veya Kefillerine Ödettirilecek Tazminata Dair Yönetmelik”e uygun olarak düzenlenmiş bulunan maliyet çizelgesinde yer alan personel ve amortisman giderinden de davalılar sorumludur. Buna rağmen mahkemece davalıların personel ve amortisman giderinden sorumlu olmadığı düşüncesiyle hazırlanan bilirkişi raporunun hükme esas alınarak davalıların borçlu olduğu miktarın tespit edilmesi,
2- Kefil H.’nin soyadı “Erez” iken hükümde maddi hata sonucu “Evez” olarak gösterilmesi, doğru görülmemiştir.
Mahkemece, yukarıda sözü edilen 1 numaralı bozma doğrultusunda davalıları personel ve amortisman giderinden de sorumlu tutmak suretiyle borçlu oldukları asıl borç ile işlemiş faizini hesap eden ek rapor alınmalı, alınan bu raporun bozmaya uygunluğu da denetlendikten sonra hasıl olacak sonuç doğrultusunda karar verilmelidir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, eğitim ve öğretim gideri alacağı olarak 9.624,63 YTL alacağın sarf tarihinden itibaren faiz ve masraflarla birlikte tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili; davalılardan M.G’nin Maltepe Askeri Lisesi’nde okumakta iken 07.09.2005 tarihinde okuldan ayrılarak askeri öğrencilikle ilişiğinin kesildiğini, Bornova 6. Noterliği’nin 04.08.2004 gün ve 4284 yevmiye nolu yüklenme senedini imzalayan davalıların, öğrencinin eğitimini tamamlamaması halinde tahakkuk ettirilen öğrenim giderlerini müştereken ve müteselsilen ödemeyi taahhüt ettikleri halde bugüne kadar herhangi bir ödeme yapmadıklarını ileri sürerek, davalıya yapılan 9.624,63 YTL masrafın sarf tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı M.G.’ye velayeten A.G vekili; davacı idare tarafından tahakkuk ettirilen masrafın bir kısmının ödenmiş olmasına rağmen mahsup edilmediğini; personel ve amortisman masraflarının yüklenme senedinde gösterilmesinin ilgili yönetmeliğe ve hakkaniyete aykırı olduğunu, personel ve amortisman giderleri öğrenciye doğrudan yapılan masraflar olmadığından ve öğrencinin Devlete maliyeti ile bir ilgisi bulunmadığından öğrenim gideri olarak kabul edilemeyeceğini, idarece yapılan faiz hesabının da yasal olmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini cevaben bildirmiş; davalı H.E ise, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin; idarece belirlenen harcamalardan personel ve amortisman giderleri düşülerek değerlendirme yapan bilirkişi raporunu benimsemek suretiyle ve “personel ve amortisman giderleri her ne kadar yüklenme senedinde yer almakta ise de, bu masrafların öğrenciye doğrudan yapılan masraflar olmadığı ve askeri okulun personel ve malzeme ekipmanları alınacak öğrencilere göre değil eğitimin amacına uygun olarak ve öğrenci okula kaydolmadan yapılmış giderler olduğu, bu itibarla personel ve amortisman giderlerinden davalıların sorumluluğunun bulunmadığı” gerekçesiyle “davanın kısmen kabulüne, 4.252,66 YTL asıl alacak ve 124,43 YTL işlemiş faiz toplamı 4.377,10 YTL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, asıl alacağa 06.12.2005 dava tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine” dair verdiği karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Davalılar tarafından imzalanan ve Bornova 6. Noterliği’nce düzenlenen 04.08.2004 tarih ve 14284 yevmiye numaralı Yüklenme ve Kefalet Senetlerinde; “Taahhütlerime aykırı hareket etmem, beyanlarımın gerçek dışı olduğunun tespit edilmesi, herhangi bir nedenle öğrenimi kendiliğimden terk etmem, okul yönetmelik veya yönergelerine göre okul idaresine ibraz ettiğim belgelerden herhangi birinin gerçeğe aykırı olduğunun anlaşılması, derslerde başarı gösterememem, okul yönetmelik ve yönergelerine aykırı harekette bulunmam, yetkili merciler veya mahkemelerce hakkımda verilen herhangi bir ceza nedeniyle yetkili merci veya kurullarca ittihaz olunan karara istinaden okuldan çıkarılmam halinde, Silahlı Kuvvetler adına askeri öğrenci olarak öğrenime başladığını tarihten ilişiğimin kesilmesine kadar; M.S.B.’lığınca zimmetime tazminat olarak tahakkuk ettirilecek tazminatı yiyecek ( yemek pişirme ve su masrafları dahil ), giyim-kuşam, öğrenci aylıkları, kitap ve kırtasiye, vize, diploma, sınav ve benzeri harçlar, öğretim ve eğitimin gerektirdiği ulaşım hizmetleri, ilaç ve tedavi giderleri, barındırma ( aydınlatma, ısıtma, temizlik, yakıt, yatı masrafları ve benzeri masraflar ), askeri liseler hazırlık sınıfları yabancı dil eğitimi, atış, personel ve amortisman giderleri sarf tarihinden tahsil tarihine kadar geçen süre için hesap edilecek kanuni faizi ile birlikte ayrıca hükme gerek kalmaksızın hazine emrine ödeyeceğimi şimdiden kabul eder, yüklenirim.” şeklinde taahhüt verildiği ve davalı M.G.’nin başarısızlık nedeniyle askeri okulla ilişiğinin kesildiği hususunda uyuşmazlık mevcut değildir. Uyuşmazlık; davalı tarafça imzalarınmış bulunan Yüklenme Senedi’nde tazminat olarak ödenmesi gereken harcama kalemleri arasında gösterilen personel ve amortisman giderlerinden, davalıların sorumluluğunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Öncelikle belirtilmelidir ki; bir hukuki işlem olarak sözleşme, inşai ve bağlayıcı olmak üzere iki tür sonuç doğurur. Sözleşmenin inşai sonucu, tarafların beyan edilen iradelerine uygun olarak meydana gelen hukuki sonuçtur. Sözleşmenin doğurduğu ikinci sonuç ise, tarafları bağlayıcı sonuç olup; bundan amaç, tarafların beyan edilen iradeleriyle ve sözleşme ile bağlanmış olmaları ve dolayısıyla içlerinden birinin tek taraflı irade beyanıyla bu sözleşmeyi ortadan kaldıramaması, irade beyanlarına uygun olarak kurulmuş bulunan hukuki durumla bağlı olmasıdır. Doktrin ve uygulamada sözleşme yerine “akit”, “mukavele” veya “bağıt” kavramları da kullanılmaktadır ( Prof. Dr. Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, s: 187 vd ).
Borç ilişkileri düzenleyen başlıca kanun Borçlar Kanunu ‘olmakla birlikte, bu kanun dışında diğer bazı kanunlar da borç
ilişkilerini düzenlemekte ya da borç ilişkileriyle ilgili özel hükümler içermektedirler.
Bu noktada, 5401 sayılı Askeri Öğrencilerden Başarı Gösteremeyenler Hakkındaki Kanunun 3. maddesinde “Sağlık sebepleri dışında okullarla yüksek öğrenim kurumlarından çıkarılan öğrencilere Devlet tarafından yapılan bilumum masraflar faizi ile birlikte mukavelesi gereğince ödettirilir.” hükmü öngörülmüştür.
Şu durumda; askeri öğrencilerin, sağlık sebepleri dışında hangi nedenle olursa olsun okuldan çıkarılması halinde ödenmesi gereken tazminatın belirlenmesinde, Borçlar Kanunu hükümleri ve özellikle 5401 sayılı Askeri Öğrencilerden Başarı Gösteremeyenler Hakkındaki Kanunun 3. maddesinde işaret edilen, öğrenci ile okul yönetimi arasında yapılan “mukavelenin”, eş söyleyişle “yüklenme senedinde” taahhüt edilen edimlerin ve harcama kalemlerinin esas alınması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır.
Bundan ayrı; Askeri Okullara Alınan Öğrenciler ile Silahlı Kuvvetler Hesabına Fakülte ve Yüksek Okullarda Okuyan Öğrenciler için Yüklenme Senedi Düzenlenmesine ve Bu Okullardan Çeşitli Sebeplerle Ayrılacak Öğrencilere veya Kefillerine Ödettirilecek Tazminata Dair Yönetmeliğe Ekli Örnek 2 Çizelgenin Değiştirilmesine . Dair Yönetmelikte yer verilmiş bulunsa bile; yüklenme senedine derç edilmeyen masraflar ve getireceği maliyetten haberdar edilmeyen akidin, bu kalem masraflardan sorumlu tutulmasının Borçlar Kanunu ve 5401 Sayılı Askeri Öğrencilerden Başarı Gösteremeyenler Hakkındaki Kanunun 3. maddesine aykırılık teşkil edeceği açıktır.
Sonuç itibariyle; öğrenci ve yasal temsilcisi ile kefilin, yüklenme senedinde harcama kalemleri arasında açıkça yer verilen giderlerden sorumlu oldukları; aksi takdirde, yüklenme senedinde gösterilmeyen giderlerden sorumlu tutulmalarına olanak bulunmadığı kuşkusuzdur. Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 22.11.2006 gün ve E: 2006/15-743 K: 2006/740; 29.12.2006 gün ve E: 2006/18-757 K: 2006/763; 02.05.2007 gün ve E: 2006/18-229 K: 2007/238; 03.10.2007 gün ve E: 2007/18-643 K: 2007/714; 03.10.2007 gün ve E: 2007/18-644 K: 2007/715; 31.10.2007 gün ve E: 2007/18-785 K: 2007/806; 31.10.2007 gün ve E: 2007118-796 K: 2007/800; 14.11.2007 gün ve E: 2007118-863 K: 2007/836 sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.
Somut olayda; Bornova 6. Noterliği’nce düzenlenen 04.08.2004 gün ve 14284 yevmiye numaralı Yüklenme ve Kefalet Senetlerinde tazminat olarak ödenmesi gereken harcama kalemleri arasında personel ve amortisman giderlerine açıkça yer verildiği ve davalıların personel ve amortisman giderlerini ödemeyi taahhüt ettikleri anlaşılmaktadır.
Az yukarıda açıklandığı üzere; davalılar tazminat olarak yüklenme senedinde açıkça belirtilen giderleri ödeme taahhüdünde bulunduklarından, burada gösterilen personel ve amortisman giderlerinden sorumludurlar.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire Bozma ilamına uyularak, davalıları personel ve amortisman giderlerinden de sorumlu tutmak suretiyle borçlu oldukları asıl borç ile işlemiş faizini hesap eden ek rapor alınması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken; davalıların personel ve amortisman giderlerinden sorumluluğu bulunmadığına dair verilen direnme kararı usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 05.12.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/1365
K. 2011/1778
T. 1.3.2011
• EK PRİM VE GECİKME CEZASININ İPTALİ TALEBİ ( Eksik İşçilik Bildirimi Nedeniyle Kurumca Tahakkuk Ettirilen – Re’sen Prim Tahakkuk Ettirme Yetkisi/Asgari İşçilik Oranının Hangi Verilere Göre Belirlendiğinin Dosyadan Anlaşılamadığı )
• ALACAK DAVASI ( Fazla Hesaplanan Primlerin İadesi Talebi/Asgari İşçilik Oranının Hangi Verilere Göre Belirlendiğinin Dosyadan Anlaşılamadığı – Eksik İşçilik Bildirimi Nedeniyle Kurumca Tahakkuk Ettirilen Ek Prim ve Gecikme Zammı )
• EKSİK BİLİRKİŞİ RAPORU ( S.G.K.Sigorta Primleri Daire Başkanlığının Asgari İşçilik Oranı Hakkındaki Kararının Dayandığı Bilgi ve Belgelerin Araştırılması Gereği/Asgari İşçiliğin Teknik Usullerle Saptanması Gerektiği – Eksik İşçilik Bildirimi Nedeniyle Kurumca Tahakkuk Ettirilen Ek Prim ve Gecikme Zammının İptali Talebi )
• ASGARİ İŞÇİLİK ORANI ( S.G.K.Sigorta Primleri Daire Başkanlığının Asgari İşçilik Oranı Hakkındaki Kararının Dayandığı Bilgi ve Belgelerin Araştırılması Gereği – Asgari İşçiliğin Teknik Usullerle Saptanması Gerektiği )
4792/m.6
506/m.130
5510/m.85/1,86/7
ÖZET : Bilirkişiler tarafından sunulan raporda asgari işçilik oranının % 5,44 olduğu belirtilmiş ise de S.G.K.Sigorta Primleri Daire Başkanlığının asgari işçilik oranını 9,68 olarak belirleyen 1.10.2007 tarihli kararının dayanağı belge ve bilgiler getirtilmediğinden Kurumun asgari işçilik oranını hangi verilere göre belirlediği dosyadan anlaşılamadığı gibi Kurumun asgari işçilik oranını belirleyen kararındaki saptamaların da hangi sebeplerle yerinde olmadığı açıklanmamıştır.Yapılacak iş, yapılan işle ilgili ihale evrak ve eklerini, işe dayanak olan davacı şirketin defter ve belgeleri ile S.G.K.Sigorta Primleri Daire Başkanlığından asgari işçilik oranının tespitine esas tüm belge ve bilgileri getirterek davaya konu işle ilgili asgari işçiliği teknik usullerle saptamasını bilen bir hukukçu bilirkişi ve ilgili meslek odasından inşaat mühendislerinin listesi istenerek bu kişiler arasından iki bilirkişi seçmek suretiyle oluşturulacak üç kişilik heyet ile mahallinde inceleme yapmak suretiyle gerçek biçimde işçilik oranını saptamak bilirkişiler tarafından işçilik oranının Kurumca belirlenen 9.68 oranından farklı olması halinde bunun gerekçe ve dayanaklarını bilirkişilere açıklattırmak, bilirkişi raporunu dosyadaki belgelerle de karşılaştırarak sonucuna göre karar verilmelidir.
DAVA : Davacı, eksik işçilik bildirimi sebebiyle Kurumca tahakkuk ettirilen ek prim ve gecikme zammının iptaline, işçilik oranının belirlenerek tespit edilecek işçilik oranı esas alınarak ödenmesi gereken sigorta prim tutarının %25 eksiği ile hesaplanarak fazla hesaplanan primlerin Kurumdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Sezai Öztürk tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : Dava, davacı şirketin eksik işçilik bildiriminde bulunduğu gerekçesiyle davalı Kurumca tahakkuk ettirilen ek prim ve gecikme cezasının iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüyle davacı tarafın İSKİ’den ihale yolu ile aldığı” Küçüksu Havzası Üsküdar İlçesi 2001 yılı Atıksu Kanal İnşaatı” işi için ödemesi gereken asgari işçilik oranının % 5,44 olduğunun ve bildirilen miktarın yeterli olduğunun tespitine, ödenmesi gereken sigorta prim tutarının % 25 eksiği ile hesaplanarak fazla ödenen primlerin iadesi talebinin reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacı … Ltd. Şti’nin İSKİ’den ihale yoluyla “Küçüksu Havzası Üsküdar İlçesi 2001 yılı Atıksu Kanal İnşaatı” işini aldığı, 6.3.2002 – 15.8.2005 tarihleri arasında sonuçlandırılan iş sebebiyle 11.152.037,92 TL ödeme yapıldığı, davacı şirketin % 5,44 işçilik oranı üzerinden hesaplanan sigorta primini Kuruma ödediği, S.G.K.Sigorta Primleri Daire Başkanlığının işyeri ile ilgili belgeleri inceleyerek bu işyerinde asgari işçilik oranının 9,68 olduğuna karar vermesi üzerine Kurumun 11.152.037,92 TL istihkak/maliyet bedeli üzerinden % 9,68 asgari işçilik oranının % 25 eksiği üzerinden hesaplanan 301.669, 00 TL fark işçilik miktarı üzerinden tahakkuk eden 107.092,50 TL’yi hesaplanacak gecikme zammı ile birlikte davacı şirketten talep ettiği, mahkemenin hukukçu ve inşaat mühendisi bilirkişiler tarafından hazırlan rapor doğrultusunda asgari işçilik oranının % 5,44 kabul ederek yazılı biçimde hüküm kurduğu anlaşılmaktadır.
4.10.2000 tarih ve 616 Sayılı KHK’nın 66. maddesiyle sigorta müfettişlerinin işyerlerinde belirtilen nitelikte inceleme ve ölçümleme yapma ve bu raporlara dayalı olarak da Kurum tarafından re’sen prim tahakkuk ettirme yetkilerini düzenleyen 4792 Sayılı Kanunun 3917 Sayılı Kanun ile değişik 6. maddesi yürürlükten kaldırılmış, ne var ki, 616 Sayılı KHK Anayasa Mahkemesi’nin 31.10.2000 tarihli kararı ile iptal edilmiş, iptal kararı 10.11.2000 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmış ve iptal kararı yayım tarihinden bir yıl sonra 10.11.2001 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 6.8.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4958 Sayılı Kanunun 37. maddesiyle değişik 506 Sayılı Kanunun 79. maddesinin 7. fıkrasında fiilen veya işyeri kayıtlarından tespit edilecek her türlü bilgiden yada kamu kuruluşları tarafından düzenlenen belge veya alınan bilgilerden çalıştığı tespit edilen sigortalılara ait olup, bu kanun uyarınca Kurum’a verilmesi gereken belgelerin yapılan tebligata rağmen bir ay içinde verilmemesi halinde, bu belgenin Kurum’ca resen düzenleneceği ve muhteviyatı sigorta primleri Kurum’ca tespit edilerek işverene tebliğ edileceği, işverenin, tebliğ edilen prim borcuna karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde ilgili Kurum ünitesine itiraz edebileceği, itirazın reddi halinde işverenin kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içerisinde yetkili mahkemeye başvurabileceği, 6.8.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4958 Sayılı Kanunun 49. maddesiyle değişik “Sigorta Müfettişlerinin Teftiş Yetkileri Başlıklı” 506 Sayılı Kanunun 130. maddesinin 2. fıkrasında “işverenin Kurum’a emsaline, yapılan işin nitelik, kapsam ve kapasitesine göre işin yürütülmesi için gerekli olan sigortalı sayısının, çalışma süresinin veya prime esas kazanç tutarının altında bildirimde bulunduğunun Kurum’ca saptanması halinde işin yürütülmesi için gerekli olan asgari işçilik miktarı, yapılan işin niteliği, bünyesinde kullanılan teknoloji, işyerinin büyüklüğü, benzer işletmelerde çalıştırılan işçi sayısı, ilgili meslek veya kamu kuruluşlarının görüşü gibi unsurları dikkate alarak sigorta müfettişi tarafından tespit edileceği” belirtilmiştir. 1.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 Sayılı Kanunun 85/1. ve 17.4.2008 tarihli 5754 Sayılı Kanunun 50. maddesiyle değişik 86. maddesinin 7. fıkrasında da bu mevcut düzenleme aynen yer almıştır.
Somut olayda, bilirkişiler tarafından sunulan raporda asgari işçilik oranının % 5,44 olduğu belirtilmiş ise de S.G.K.Sigorta Primleri Daire Başkanlığının asgari işçilik oranını 9,68 olarak belirleyen 1.10.2007 tarihli kararının dayanağı belge ve bilgiler getirtilmediğinden Kurumun asgari işçilik oranını hangi verilere göre belirlediği dosyadan anlaşılamadığı gibi Kurumun asgari işçilik oranını belirleyen kararındaki saptamaların da hangi sebeplerle yerinde olmadığı açıklanmamıştır.
Yapılacak iş, yapılan işle ilgili ihale evrak ve eklerini, işe dayanak olan davacı şirketin defter ve belgeleri ile S.G.K.Sigorta Primleri Daire Başkanlığından asgari işçilik oranının tespitine esas tüm belge ve bilgileri getirterek davaya konu işle ilgili asgari işçiliği teknik usullerle saptamasını bilen bir hukukçu bilirkişi ve ilgili meslek odasından inşaat mühendislerinin listesi istenerek bu kişiler arasından iki bilirkişi seçmek suretiyle oluşturulacak üç kişilik heyet ile mahallinde inceleme yapmak suretiyle gerçek biçimde işçilik oranını saptamak bilirkişiler tarafından işçilik oranının Kurumca belirlenen 9.68 oranından farklı olması halinde bunun gerekçe ve dayanaklarını bilirkişilere açıklattırmak, bilirkişi raporunu dosyadaki belgelerle de karşılaştırarak sonucuna göre bir karar vermektir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, 1.3.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.