Alkol ve Uyuşturucu Madde Bağımlılığı Hakkında Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
6. CEZA DAİRESİ
E. 2011/3246
K. 2011/7243
T. 26.5.2011
• YAĞMA ( Sanıkların Yakınan İle Birlikte İçki İçtiği/Yakınanın Uykuya Dalmasından Yararlanarak Sanıkların Banka Kartları ve Aracının Anahtarlarını Aldığı – Sanıkların Yakınanı Ne Şekilde Etkisiz Hale Getirerek Yağma Suçunu İşlediklerinin Karar Yerinde Gösterilip Tartışılacağı )
• BEDEN VEYA RUH BAKIMINDAN KENDİSİNİ SAVUNAMAYACAK DURUMDA BULUNAN KİŞİYE KARŞI YAĞMA ( Sanıkların Yakınan İle Birlikte İçki İçtiği/Yakınanın Uykuya Dalmasından Yararlanarak Sanıkların Banka Kartları ve Aracının Anahtarlarını Aldığı – Koşullarının Oluşmadığı )
• ALKOL ALIMINDAN SONRA UYKUYA DALAN KİŞİYE KARŞI YAĞMA ( Beden veya Ruh Bakımından Kendisini Savunamayacak Durumda Bulunan Kişiye Karşı Yağma Hükümlerinin Uygulanamayacağı )
• OTELDE YAĞMA YAPILMASI ( Konut veya İşyerinde Yapılan Yağmanın Koşullarının Oluştuğu )
• KONUT VEYA İŞYERİNDE YAPILAN YAĞMA ( Sanıkların Yakınan İle Birlikte İçki İçtiği/Otele Döndükten Sonra Yakınanın Uykuya Dalmasından Yararlanarak Sanıkların Banka Kartları ve Aracının Anahtarlarını Aldığı – Koşullarının Oluştuğu )
5237/m.149
ÖZET : Yakınan ile sanıkların olay günü buluşarak önce bir gazinoya giderek alkol alıp eğlendiklerinin, daha sonra otele giderek resepsiyondan söyledikleri biraları içtiklerinin ve sanığın uykuya dalması üzerine sanıkların yakınanın parasını, banka kartlarını, cep telefonunu, aracını anahtarıyla birlikte alarak uzaklaştıklarının ve herhangi bir uyuşturucu ya da uyutucu madde tespiti de yapılmadığının anlaşılması karşısında; sanıkların yakınanı ne şekilde etkisiz hale getirerek yağma suçunu işlediklerinin karar yerinde gösterilip tartışılmadan karar verilmesi,
Koşulları oluşmadığı halde 5237 Sayılı Kanunun 149. maddesinin 1. fıkrasının ( e ) bendi ( Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı ) ile uygulama yapılması; şartları oluştuğu halde ise ( d ) bendiyle uygulama yapılmaması ( Yol kesmek suretiyle ya da konut veya işyerinde ) hukuka aykırıdır.
DAVA : Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
KARAR : Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; eylemin sanıklar tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- ) Yakınan ile sanıkların olay günü buluşarak önce bir gazinoya giderek alkol alıp eğlendiklerinin, daha sonra otele giderek resepsiyondan söyledikleri biraları içtiklerinin ve sanığın uykuya dalması üzerine sanıkların yakınanın parasını, banka kartlarını, cep telefonunu, aracını anahtarıyla birlikte alarak uzaklaştıklarının ve dosya kapsamından herhangi bir uyuşturucu ya da uyutucu madde tespiti de yapılmadığının anlaşılması karşısında; sanıkların yakınanı ne şekilde etkisiz hale getirerek yağma suçunu işlediklerinin karar yerinde gösterilip tartışılmadan yazılı şekilde karar verilmesi,
2- ) Sanıkların, T.C.K.nun 53. maddesinin 2. fıkrası uyarınca hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar aynı maddenin 1. fıkrasında öngörülen hakları kullanmaktan yoksun kılınmasına, aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca da kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından, söz konusu yasaklamanın koşullu salıverilen sanıklar hakkında uygulanmamasına, karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde uygulama yapılması,
Kabul ve uygulamaya göre de;
3- ) Koşulları oluşmadığı halde 5237 Sayılı Kanunun 149. maddesinin 1. fıkrasının ( e ) bendi ile uygulama yapılması; şartları oluştuğu halde ise ayını Yasanın anılan maddesinin ( d ) bendiyle uygulama yapılmaması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar Yasemin Yenice ve Sultan Demir savunmanlarının temyiz itirazları ile tebliğnamedeki düşünce bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümün açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, sanıkların tutuklu kaldıkları süreye göre başka bir suçtan tutuklu ya da hükümlü değil iseler derhal serbest bırakılmaları için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılmasına, 26.5.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/3901
K. 2008/5676
T. 23.12.2008
• ALKOL ( Sürücünün Aldığı Alkolün Tesiri Altında Kazanın Meydana Gelip Gelmediğinin Tespiti – Sulh Ceza Mahkemesinin Dosyası da Gözetilmek Suretiyle Rapor Alınması Gerektiği )
• BİLİRKİŞİ KURULUNDAN RAPOR ALINMASI ( Tüm Dosya Kapsamı ve Sulh Ceza Mahkemesinin Dosyası da Gözetilmek Suretiyle Sürücünün Kusurlu Hareketinin Münhasıran Alkolün Etkisiyle Gerçekleşip Gerçekleşmediği Konusunda Rapor Alınması Gerektiği )
• SİGORTA TEMİNATI DIŞINDA KALAN ZARARLAR ( Olay Alkol Alınması Sebebiyle Aracın Güvenli Sürülme Yeteneğinin Kaybedilmesi Sonucu Meydana Gelmiş İse )
2918/m.48
6762/m.1299
ÖZET : Olay, alkol alınması sebebiyle aracın güvenli sürülme yeteneğinin kaybedilmesi sonucu meydana gelmiş ise zarar, teminat kapsamı dışında kalacaktır. Bu durumda mahkemece, aralarında nöroloji uzmanı ve trafik konularında uzman bir bilirkişinin de bulunduğu kuruldan, tüm dosya kapsamı ve Sulh Ceza Mahkemesinin dosyası da gözetilmek suretiyle sürücünün kusurlu hareketinin münhasıran alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda rapor alınmalı ve sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı sigorta şirketi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili dava dilekçesinde, davalı şirket nezdinde kasko sigortalı müvekkiline ait aracın dava dışı araçla çarpışması sonucu hasarlandığını, davalı şirkete hasarın ihbar edildiğini , eksper incelemesi sonucu 17.904-YTL hasar belirlendiğini, davalının hasar bedelini ödemediğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 17.500-YTL’nin olay tarihinden işleyecek ticari faiziyle davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesiyle, yetki ve işbölümü itirazında bulunarak, aracın rehinli olduğunu, tazminatı dain ve mürtehin sıfatı ile İş Bankası A.Ş. Sanayi şubesinin talep edebileceğini, davacı aracının alkollü sürücü tarafından kullanılması nedeniyle hasarın teminat kapsamında kalmadığını, kazanın oluşumunda alkol dışında bir etkenin bulunmadığını, hasar bedelinin fahiş olduğunu, kabul anlamına gelmemek şartıyla aracın pertinin uygun olacağını, olay tarihinden faiz istenemeyeceğini, 16.02.2007 tarihli eksper raporu ile hasar miktarına muttali olduklarını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece dosya kapsamına, benimsenen bilirkişi raporuna göre, sabit olan davanın kısmen kabulü ile 12.750-YTL tazminatın dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı sigorta şirketi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Hükme esas alınan 19 Kasım 2007 tarihli Adli Tıp Kurumu Başkanlığı, 5. Adli Tıp İhtisas Kurulu raporunda, alkol seviyesi 0,46 promil olarak saptanan davacı aracının sürücüsünün, sürüş ehliyetinin ne kadar etkilendiği hususunun kurulca tespit edilemediği, kazanın münhasıran alkolün etkisiyle meydana gelip gelmediği hususunun sadece kişinin alkol düzeyinin değerlendirilmesi ile tespit edilemeyeceği, kaza oluşumuna sebep olabilecek yol, araç, iklim durumu v.s. gibi diğer koşulların kazadaki rolünün değerlendirilmesinin tıbbi bir konu olmadığı bildirilmiştir. Bu nedenle bilirkişi raporu hükme yeterli değildir. Olay, alkol alınması sebebiyle aracın güvenli sürülme yeteneğinin kaybedilmesi sonucu meydana gelmiş ise zarar, teminat kapsamı dışında kalacaktır. Bu durumda mahkemece, aralarında nöroloji uzmanı ve trafik konularında uzman bir bilirkişinin de bulunduğu kuruldan, tüm dosya kapsamı ve Sarıkaya Sulh Ceza Mahkemesinin 2007/1-35 E.K. sayılı dosyası da gözetilmek suretiyle sürücünün kusurlu hareketinin münhasıran alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda rapor alınmalı ve sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır. Eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmayıp bu husus bozma sebebidir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı şirket vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün davalı yararına BOZULMASINA 60.00.YTL temyiz başvuru harcının davalı sigorta şirketinden alınmasına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalı sigorta şirketine geri verilmesine, 23.12.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/31257
K. 2008/9580
T. 21.4.2008
• FESHİN GEÇERSİZLİĞİ VE İŞE İADE ( İşçinin İş Sözleşmesinden Doğan Yükümlülüğünün Alkol Kullanımı Nedeniyle İhlali Alkol Bağımlılığına Dayanmıyorsa İşçinin Davranışlarından Kaynaklanan Fesih Sebebi Söz Konusu Olacağı )
• ALKOL BAĞIMLILIĞI ( Feshin Geçersizliği ve İşe İade – İşçinin Tıbbi Anlamda Hastalık Olarak Nitelendirilebilecek Alkol Bağımlılığı Varsa Hastalığa Dayalı İşçinin Yetersizliğinden Kaynaklanan Feshin İlkelerinin Uygulanması Gerektiği )
• İŞÇİNİN DAVRANIŞLARINDAN KAYNAKLANAN GEÇERLİ FESİH ( Feshin Geçersizliği ve İşe İade – İşçinin İş Sözleşmesinden Doğan Yükümlülüğünün Alkol Kullanımı Nedeniyle İhlali Alkol Bağımlılığına Dayanmıyorsa Söz Konusu Olacağı )
• İŞYERİNE ALKOLLÜ GELMEK ( İşçinin İşyerine Sarhoş veya Uyuşturucu Madde Almış Olarak Gelmek ve İşyerinde Alkollü İçki veya Uyuşturucu Madde Kullanmak Yasak Olduğu )
4857/m.18, 25, 84
ÖZET : Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir. İşçinin iş sözleşmesinden doğan yükümlülüğünün alkol kullanımı nedeniyle ihlali, alkol bağımlılığına dayanmıyorsa, işçinin davranışlarından kaynaklanan fesih sebebi söz konusu olur. İşçinin tıbbi anlamda hastalık olarak nitelendirilebilecek alkol bağımlılığı varsa, hastalığa dayalı işçinin yetersizliğinden kaynaklanan feshin ilkeleri uygulanmalıdır. İş Kanunu’na göre, işyerine sarhoş veya uyuşturucu madde almış olarak gelmek ve işyerinde alkollü içki veya uyuşturucu madde kullanmak yasaktır. Haklı fesih nedeninin doğumu için işçinin mutlaka alkolik veya uyuşturucu madde bağımlısı olması gerekli olmayıp söz konusu durumlardan birinin gerçekleşmesi yeterlidir.
DAVA : Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalılar avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi S.Göktaş tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı işçi, iş sözleşmesinin işverence geçerli neden olmadan feshedildiğini ileri sürerek feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini, işe başlatılmama halinde ödenmesi gereken tazminat ile boşta geçen süre ücretinin belirlenmesini istemiştir.
Davalılar vekili, davacının Sıhhat Dağıtım ve Pazarlama A.Ş.de çalışmaya başladığını, işyerinin davalı Mustafa Nevzat İlaç San.A.Ş.’ne devredilmesi üzerine davacının bu şirket nezdinde çalışmasına devam ettiği ve anılan şirkete bağlı olarak çalışmakta iken iş sözleşmesinin fesih bildiriminde belirtilen olumsuz davranışları nedeni ile geçerli olarak feshedildiğini belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece davacının davalı Mustafa Nevzat İlaç San.A.Ş.’nin işçisi olduğu ve adı geçen davalı tarafından iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan feshedildiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş, diğer davalı hakkında açılan davanın ise husumet nedeniyle reddi yönünde hüküm kurulmuştur.
İş Kanunu’nun 18’nci maddesinin 1.fıkrasına göre, işveren, iş sözleşmesini işçinin davranışlarından kaynaklanan nedenlerle geçerli olarak feshedebilir. İşverenin iş sözleşmesinin süreli feshini geçerli kılan işçinin davranışları, İş Kanunu’nun 25’nci maddesi gereğince haklı nedenle derhal feshe neden olacak ağırlıkta bulunmamakla birlikte işyerinin normal işleyişini ve yürüyüşünü bozan, iş görme borcunun gerektiği şekilde yerine getirilmesini engelleyen ve işyerindeki uyumu olumsuz yönde etkileyen hallerdir. İşçinin sosyal açıdan olumsuz bir davranışı, toplumsal ve etik açıdan onaylanmayacak bir tutumu, işyerindeki üretim ve iş ilişkisi sürecine herhangi bir olumsuz etki yapmıyorsa geçerli sebep sayılamaz. Başka bir anlatımla, iş ilişkisinin sürdürülmesinin işveren açısından önemli ve makul ölçüler içerisinde beklenemeyeceği durumlarda, fesih için geçerli nedenin bulunduğu kabul edilmelidir.
Geçerli fesih sebebinden bahsedilebilmesi için, işçinin sözleşmesel yükümlülüklerini mutlaka kasıtlı ihlal etmesi şart değildir. Göstermesi gereken özen yükümlülüğünün ihlal edilerek ihmali davranış ile ihlali geçerli fesih nedeni olabilir ( KR/Etzel,G., §1 KSchG Rdnr. 400 sh.123 ). Buna karşılık, işçinin kusuruna dayanmayan davranışları, kural olarak işverene işçinin davranışlarına dayanarak sözleşmeyi feshetme hakkı vermez. Kusurun derecesi, iş sözleşmesinin feshinden sonra iş ilişkisinin arz edebileceği olumsuzluklara ilişkin yapılan tahminî teşhislerde ve menfaatlerin tartılıp dengelenmesinde rol oynayacaktır ( Stahlhacke, E./Preis, U./Vossen, R., Kündigung und Kündigungsschutz im Arbeitsverhältnis, 8. Aufl., München 2002, Nr. 1168 sh.468, ).
İşçinin davranışlarına dayalı fesih sebebi açısından, işçinin alkol bağımlılığı söz konusu değildir. Bir başka anlatımla, işçinin davranışlarına dayalı fesihte, işçinin alkol tüketimi, hastalık derecesinde değildir. İşçinin iş sözleşmesinden doğan yükümlülüğünün alkol kullanımı nedeniyle ihlali, alkol bağımlılığına dayanmıyorsa, işçinin davranışlarından kaynaklanan fesih sebebi söz konusu olur. İş Kanunu’nun 25’inci maddesinin II’nci bendinin d fıkrası uyarınca, işçinin aynı Kanun’un 84’üncü maddesine aykırı hareket etmesi, haklı nedenle derhal fesih nedenidir. İş Kanunu’nun 84’üncü maddesine göre, işyerine sarhoş veya uyuşturucu madde almış olarak gelmek ve işyerinde alkollü içki veya uyuşturucu madde kullanmak yasaktır. Haklı fesih nedeninin doğumu için işçinin mutlaka alkolik veya uyuşturucu madde bağımlısı olması gerekli olmayıp İşK mad. 84/I’de belirtilen durumlardan birinin gerçekleşmesi yeterlidir. İşçinin tıbbi anlamda hastalık olarak nitelendirilebilecek alkol bağımlılığı varsa, hastalığa dayalı işçinin yetersizliğinden kaynaklanan feshin ilkeleri uygulanmalıdır. Alkolizim, bireyin beden ve ruh sağlığını, aile, sosyal ve iş uyumunu bozacak derecede sık ve fazla alkol alma ve alkol alma isteğini durduramama ile beliren bir bozukluktur. Bir başka anlatımla, aşırı ve sürekli alkol tüketimine olan fiziksel ve pisişik bağımlılığı sonucunda, durumunu en iyi şekilde anlamasına rağmen alkol kullanımından vazgeçememe veya azaltamama, alkolizim olarak kabul edilir. İşçinin davranışlarına dayalı fesih sebebi açısından, işçinin alkol bağımlılığı söz konusu değildir. Bir başka anlatımla, işçinin davranışlarına dayalı fesihte, işçinin alkol tüketimi, hastalık derecesinde değildir. İşçinin iş sözleşmesinden doğan yükümlülüğünün alkol kullanımı nedeniyle ihlali, alkol bağımlılığına dayanmıyorsa, işçinin davranışlarından kaynaklanan fesih sebebi söz konusu olur.
İnceleme konusu olayda; tıbbi satış mümessili olarak çalışan davacının iş sözleşmesinin kadınlara evlilik vaat ederek uzun yıllar birlikte olduğu, alkol alıp kapılarına dayandığı ve gereğinden fazla borçlanıp borçlarını ödememek suretiyle şirket etiklerine uymayan ve şirketi küçük düşüren özel yaşam sürdüğü, diğer çalışanlara kötü örnek olduğu, eczane ziyaretlerini iş programlarına uygun olarak yapmadığı gerekçesi ile İş Kanunu’nun 17.maddesi uyarınca feshedilmiştir. Dinlenen davalı tanıkları davacının özel yaşamındaki dağınıklığının işyerine yansıdığını, bir birkaç bayanın değişik zamanlarda işyerini arayıp davacıdan şikayetçi olduklarını belirttikleri, bir bayanın davacının kendisini evlenmek vaadi ile kandırıp parasını aldığını belirttiğini, diğer bir bayanın da patron ile görüşmek istediğini belirterek davacının sık sık alkol alıp kapısına dayandığını, etrafı ve kendisini rahatsız ettiğini söylediğini, yine eczanede çalışan bir bayanının kendisinden para aldığını belirttiğini, davacının bu konuda defalarca uyarılmasına rağmen davranışlarına devam ettiğini açıklamışlardır. Davacının tanıklarca da doğrulanan davranışları özel yaşamı ile ilgili olsa da işyerinde işin yürütümünü bozucu niteliktedir. Bu nedenle feshin geçerli nedene dayandığı kabul edilerek işe iade isteğinin reddine karar verilmelidir. Mahkemece yazılı gerekçe ile davanın kabulü hatalı olmuştur.
Belirtilen nedenlerle, 4857 sayılı İş Kanunun 20.maddesinin 3.fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması ve aşağıdaki gibi karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda belirtilen nedenlerle;
1- )İstanbul 5.İş Mahkemesinin 12.6.2007 gün ve 602-318 sayılı kararının bozularak ortadan kaldırılmasına,
2- )Davanın REDDİNE,
3- )Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
4- )Davacının yapmış olduğu yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, davalının yaptığı 30.00 YTL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
5- )Karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre 500.- YTL ücreti vekâletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6- )Peşin alınan temyiz harcının isteği halinde davalıya iadesine, kesin olarak, 21.04.2008 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
E. 2007/2995
K. 2008/3854
T. 8.5.2008
• KASTEN ÖLDÜRME ( Sanığın Kronik Alkol Bağımlısı Olduğu İddiası – Sanığın Akıl Hastalığının Bulunup Bulunmadığının Saptanması/Gözlem Altına Alınması Gerektiği )
• ALKOL BAĞIMLILIĞI ( Sanığın İşlediği Fiilin Anlam ve Sonuçlarını Algılama/Davranışlarını Yönlendirme Yeteneğinde Azalma Olup Olmadığının Saptanması Gerektiği )
• GÖZLEM ALTINA ALINMA ( Alkol Bağımlılığı – Sanığın İşlediği Fiilin Anlam ve Sonuçlarını Algılamasında Azalma Olup Olmadığının Saptanması Gerektiği )
• GÜVENLİK TEDBİRLERİ ( Sanığın Velayet Vesayet ve Kayyımlık Haklarına Getirilen Kısıtlama- Kısıtlamanın Şartla Salıverilmesine Kadar Geçerli Olduğunun Gözetilmesi Gerektiği )
• ŞARTLA SALIVERİLME ( Velayet Vesayet ve Kayyımlık Haklarından Yoksun Bırakılan Sanığın Salıverilme Halinde Durumu )
5271/m.74
5237/m. 32,53,81
ÖZET : Sanığın kronik alkol bağımlısı olduğu iddia edilmiş ise sanık usule uygun olarak gözlem altına alınmalıdır. Sanığın suç işlediği tarihte işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinde bir azalma olup olmadığı, akıl hastalığı bulup bulunmadığı saptanarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekir.
Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılan sanık hakkında velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından getirilen kısıtlamanın şartla salıverilme tarihine kadar geçerli olduğunun gözetilmelidir.
DAVA : Nazmiye Memiş’i kasten öldürmekten sanık Bayram Memiş’in yapılan yargılanması sonunda: Hükümlülüğüne ilişkin ( GİRESUN ) Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 18.05.2006 gün ve 111/200 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi sanık müdafii tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle, incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : 1- Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçun niteliği tayin, cezayı azaltıcı takdiri indirim sebebinin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedenleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan sanık müdafiinin suçun sübut bulmadığına, eksik incelemeye yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,
2- Ancak;
a- Sanığın uzun yıllar alkol aldığı ve kronik alkol bağımlısı olduğu iddia edilmiş olmakla, CMK.nun 74. maddesindeki usule uygun olarak gözlem altına alınarak suç işlediği tarihte mevcut bir hastalığının bulunup bulunmadığı, işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinde bir azalma olup olmadığı, 5237 sayılı yasanın 32/1-2 maddeleri kapsamında akıl hastalığı bulup bulunmadığı saptanarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken eksik soruşturma ile yazılı şekilde karar verilmesi,
b- 5237 sayılı TCK.nun 53. maddesi uyarınca belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılan sanık hakkında velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından getirilen kısıtlamanın, 53. maddenin 3. fıkrası uyarınca şartla salıverilme tarihine kadar geçerli olduğunun gözetilmemesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün tebliğnamedeki düşünce hilafına ( BOZULMASINA ) 08.05.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/6298
K. 2011/6977
T. 25.4.2011
• VESAYETİ GEREKTİREN HALLER ( Alkol Almanın Tek Başına Kısıtlama Sebebi Olmadığı – Davalının Malvarlığını Kötü Yönettiğine ve Kötü Yaşama Tarzı İçinde Olduğuna İlişkin Yeterli Delil Bulunmadığı/Talebin Reddi Gereği )
• KISITLAMA TALEBİNİN REDDİ ( Davalının Malvarlığını Kötü Yönettiğine ve Kötü Yaşama Tarzı İçinde Olduğuna İlişkin Yeterli Delil Bulunmadığı – Alkol Almanın Tek Başına Kısıtlama Sebebi Olmadığı )
• ALKOL BAĞIMLILIĞI ( Tek Başına Kısıtlama Sebebi Olmadığı – TMK. Md. 406’daki Kısıtlama Sebepleri Bulunmadıkça Kısıtlama Kararı Verilemeyeceği )
4721/m. 406
ÖZET : Davalının malvarlığını kötü yönettiğine ve kötü yaşama tarzı içinde olduğuna ilişkin yeterli delil bulunmamaktadır. Alkol almak tek başına kısıtlama sebebi değildir. Türk Medeni Kanununun 406. maddesindeki kısıtlama sebepleri bulunmamaktadır. İsteğin reddi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Savurganlık, alkol ve uyuşturucu madde bağımlılığı,kötü yaşama tarzı veya malvarlığını kötü yönetmesi sebebiyle bir kişinin kısıtlanabilmesi için sayılan bu hallerin, kişinin kendisini veya ailesini darlık veya yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açmış ve bu yüzden devamlı korunmaya ve bakıma muhtaç olması ya da başkalarının güvenliğini tehdit etmesi gerekir. ( TMK.m.406 ) Davalının malvarlığını kötü yönettiğine ve kötü yaşama tarzı içinde olduğuna ilişkin yeterli delil bulunmamaktadır. Alkol almak tek başına kısıtlama sebebi değildir. Türk Medeni Kanununun 406. maddesindeki kısıtlama sebepleri bulunmamaktadır. İsteğin reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmuştur.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, 25.04.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. CEZA DAİRESİ
E. 2007/17868
K. 2008/2857
T. 19.2.2008
• TRAFİK GÜVENLİĞİNİ TEHLİKEYE SOKMA ( Sanığın Trafik Kontrolü Sırasında Belirlenen Alkol Oranının Bilimsel Verilere Göre Güvenli Araç Kullanma Yeteneğini Ortadan Kaldırıp Kaldırmayacağına İlişkin Adli Tıp Kurumu’ndan Görüş Alınması Gerektiği )
• ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMA ( Sanığın Trafik Kontrolü Sırasında Belirlenen Alkol Oranının Bilimsel Verilere Göre Güvenli Araç Kullanma Yeteneğini Ortadan Kaldırıp Kaldırmayacağına İlişkin Adli Tıp Kurumu’ndan Görüş Alınması Gerektiği )
• ALKOL ORANI ( Sanığın Trafik Kontrolü Sırasında Belirlenen Alkol Oranının Bilimsel Verilere Göre Güvenli Araç Kullanma Yeteneğini Ortadan Kaldırıp Kaldırmayacağına İlişkin Adli Tıp Kurumu’ndan Görüş Alınması Gerektiği – Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma )
5237/m.179/3
ÖZET : Sanığın trafik kontrolü sırasında belirlenen alkol oranının bilimsel verilere göre güvenli araç kullanma yeteneğini ortadan kaldırıp kaldırmayacağına ilişkin Adli Tıp Kurumu’ndan görüş alınıp, anılan suçun soyut tehlike suçu olduğu da gözetilerek sonuca göre karar verilmelidir.
DAVA : Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanık Sadettin’in yapılan yargılaması sonucunda; mahkumiyetine dair ( Bartın Sulh Ceza Mahkemesi )’nden verilen 27.03.2006 tarihli hükmün Yargıtay’ca incelenmesi o yer C.Savcısı tarafından istenmekle ve dosya Yargıtay c.Başsavcılığı’nın 23.11.2007 tarihli tebliğnamesiyle Dairemize gelmekle yapılan inceleme sonunda gereği düşünüldü:
KARAR : Dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- Oluşa, dosya içindeki bilgi ve belgeler ile suç tutanağına göre, genel trafik kontrolü sırasında 205 promil alkollü olduğu saptanan sanığın, olay sırasında emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek durumda olduğuna ilişkin dışa yansıyan herhangi bir davranışının belirlenmemesi ve sanığın da sorgusunda alkollü şekilde araç kullanırken görevli trafik ekibi tarafından aracının durdurularak işlem yapıldığını savunması karşısında; belirlenen alkol oranının bilimsel verilere göre, güvenli bir şekilde araç kullanma yeteneğini kesin olarak ortadan kaldırıp kaldırmayacağı konusunda Adli Tıp Kurumu’ndan görüş alındıktan sonra, tüm kanıtların birlikte değerlendirilerek sanığın üzerine atılı suçun oluşup oluşmadığına karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma sonucu ve ayrıca 5237 sayılı TCY’nin 179/3. maddesinde yazılı suçun “soyut tehlike” suçu olduğu, bu nedenle alkolün etkisiyle güvenli bir biçimde araç kullanamayacak durumda olan bir kimsenin, trafikte araç kullanması ile sırf hareket suçu olan bu suçun oluşacağı gözetilmeden sanığa atılı suçun somut tehlike suçu olduğu ve somut tehlikenin oluşmadığı gerekçesiyle yazılı şekilde beraat karar verilmesi,
2- Sanığın nüfus kaydına uygun adli sicil kaydı getirtilmeden yanlış doğum tarihi bulunan sabıka kaydına dayanarak hüküm kurulması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet Savcısı’nın temyiz itirazı bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı istem gibi BOZULMASINA , 19.02.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/2921
K. 2010/5566
T. 15.6.2010
• KASKO SİGORTA SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN TAZMİNAT ( Alkol Tutanağındaki İmza İle Kaza Tespit Tutanağındaki İmzanın Benzemediğinin Bu Nedenlerle Davacı Sigortalının Doğru İhbarda Bulunmadığının Kabulünün Doğru Olmadığı )
• ALKOL TUTANAĞINDAKİ İMZA İLE KAZA TESPİT TUTANAĞINDAKİ İMZA ( Benzemediğinin Bu Nedenlerle Davacı Sigortalının Doğru İhbarda Bulunmadığının Kabulünün Doğru Olmadığı )
• RİZİKONUN TEMİNAT KAPSAMI DIŞINA KALMASI ( Davalı Sigorta Şirketi Tarafından Kanıtlanamadığının Kabulü İle Sonucuna Göre Karar Verilmesi Gerektiği – Kasko Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan Tazminat )
• ARAÇ SÜRÜCÜSÜNÜN ALKOLLÜ OLDUĞUNA İLİŞKİN BİR KANIT BULUNMAMASI ( Herhangi Bir İmza İncelemesi Yapılmaksızın Alkol Tutanağındaki İmza İle Kaza Tespit Tutanağındaki İmzanın Benzemediğinin Bu Nedenlerle Davacı Sigortalının Doğru İhbarda Bulunmadığının Kabulünün Doğru Olmadığı )
6762/m.1281,1282
ÖZET : Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Meydana gelen iki araçlı kazadan sonra kaza tespit tutanağı düzenlenmiştir, trafik kaza tespit tutanağı aksi sabit oluncaya kadar geçerli belgelerdendir. Mahkemece, aracın kazadan sonra onarıldığına ilişkin kanıt sunulmadığı kabul edilmiş ise de, sigortalı aracın dava konusu sigorta sözleşmesi ile aynı dönemde gerçekleşen kazadan sonra düzenlenen ekspertiz raporunda aracın kazadan sonraki hasarının onarıldığı belirtilmiş ve sigorta şirketi bu kaza ile ilgili ödeme yapmıştır. Bu durumda, davacının onarıma ilişkin kanıt sunmamış olması tek başına aracın onartmadığının kabulü için yeterli değildir. Öte yandan, araç sürücüsünün alkollü olduğuna ilişkin bir kanıt bulunmadığı halde, herhangi bir imza incelemesi yapılmaksızın alkol tutanağındaki imza ile kaza tespit tutanağındaki imzanın benzemediğinin bu nedenlerle davacı sigortalının doğru ihbarda bulunmadığının kabulü de doğru olmamıştır. O halde, mahkemece rizikonun teminat kapsamı dışına kaldığının davalı sigorta şirketi tarafından kanıtlanamadığının kabulü ile sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı vekilince istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 15.6.2010 Salı günü taraflardan gelen olmadı. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkiline ait aracın davalı nezdinde kasko sigortalı olduğunu, kaza sonrasında hasar gördüğünü ancak sigorta şirketinin hasar bedelini ödemediğini ileri sürerek, 15.000,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının doğru ihbar yükümlülüğünü yerine getirmediğini, zararın teminat kapsamı dışında olduğunu savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacı sigortalının doğru ihbar yükümlülüğünü kasten yerine getirmediği, bu nedenle zararın teminat kapsamında olduğunun davacı tarafından kanıtlanması gerektiği gerekçesi ile, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. TTK’nun 1282 nci maddesi uyarınca sigortacı geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu gibi aynı Yasa’nın 1281 nci maddesi hükmüne göre, istemin teminat dışında kaldığına ilişkin savunmanın, sigortacı tarafından kanıtlanması gerekmektedir. Olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde değil de sigortacının savunduğu şekilde gerçekleşmesi halinde ise, bu oluş şeklinin Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.5. maddesinde sayılan teminat dışında kalan hallerden olması halinde sigortacı ödeme yapmaktan kurtulabilir.
Davalı vekili, kazanın ihbar edildiği şekilde gerçekleşmiş olamayacağını, aracın daha önce ağır hasar gördüğünü ve onarılmadığını ileri sürerek, ödeme yapmaktan kaçınmıştır. Mahkemece, dava konusu 06.06.2007 tarihli kazadan önce gerçekleşen 29.10.2006 tarihli kazada sigortalı aracın pert olacak düzeyde hasar gördüğü ve onarıldığına ilişkin kanıt sunulmadığı, ayrıca alkol tutanağındaki imza ile kaza tespit tutanağındaki imzanın birbirine benzemediği gerekçeleri ile, sigortalının doğru ihbarda bulunmadığı ve kanıt yükünün davacıya geçtiği kabul edilmiştir. Oysa, meydana gelen iki araçlı kazadan sonra kaza tespit tutanağı düzenlenmiştir, trafik kaza tespit tutanağı aksi sabit oluncaya kadar geçerli belgelerdendir. Mahkemece, aracın 29.06.2010 tarihli kazadan sonra onarıldığına ilişkin kanıt sunulmadığı kabul edilmiş ise de, sigortalı aracın dava konusu sigorta sözleşmesi ile aynı dönemde gerçekleşen 03.05.2007 tarihli kazadan sonra düzenlenen ekspertiz raporunda aracın 29.06.2010 tarihli kazadan sonraki hasarının onarıldığı belirtilmiş ve sigorta şirketi bu kaza ile ilgili ödeme yapmıştır. Bu durumda, davacının onarıma ilişkin kanıt sunmamış olması tek başına aracın onartmadığının kabulü için yeterli değildir. Öte yandan, araç sürücüsünün alkollü olduğuna ilişkin bir kanıt bulunmadığı halde, herhangi bir imza incelemesi yapılmaksızın alkol tutanağındaki imza ile kaza tespit tutanağındaki imzanın benzemediğinin bu nedenlerle davacı sigortalının doğru ihbarda bulunmadığının kabulü de doğru olmamıştır. O halde, mahkemece TTK’nun 1281. maddesi uyarınca rizikonun teminat kapsamı dışına kaldığının davalı sigorta şirketi tarafından kanıtlanamadığının kabulü ile sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, duruşmada vekille temsil olunmayan davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 15.06.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/12297
K. 2004/1946
T. 11.2.2004
• DOĞRULUK VE BAĞLILIK KURALINA UYMAMAK ( Alkollü Araç Kullanıp Kaza Yapmak – İş Akdinin Haklı Nedenle Feshi )
• İŞ AKDİNİN FESHİ ( Doğruluk ve Bağlılık Kuralına Uymamak/Alkollü Araç Kullanıp Kaza Yapmak – İhbar ve Kıdem Tazminatına Hükmedilemeyeceği )
• ALKOL TESPİT ALETİ ( Kolonya Sürülmesinin Etkisi/5-10 Dakika İçinde Ölçüldüğü Takdirde Etkili Olabileceği Şeklindeki Rapor – Beyan ve Alkol Tespit tutanağına Aykırılığı )
1475/m. 13, 14, 17/II
4857/m. 25
ÖZET : Davacının Sulh Ceza Mahkemesindeki açık beyanına ve alkol tespit tutanağına rağmen kolonya sürülmesinin alkol tespit aletine etkisi ile ilgili olarak alınan raporun 5-10 dakika içinde ölçüldüğü takdirde etkili olabileceği şeklindeki bildirime değer verilerek davacının alkollü araç kullanmadığının kabulü, dosyadaki bilgi ve belgelere ve maddi olgulara uygun düşmez. Davacının iş sözleşmesinin 1475 sayılı İş Kanunu’nun 17/II maddesindeki doğruluk ve bağlılık kuralına uymamaktan dolayı feshedilmesi yasaya uygundur..
DAVA : Davacı, ihbar, kıdem tazminatı, ikramiye, yakacak fark alacağı, melbusat farkı, vergi iade, ilave ödeme ile izin ücreti alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacının olay günü % 114 promil alkollü şekilde işverene ait yolcu otobüsünü kullanırken kaza yaptığı ve bir kişinin yaralanmasına sebebiyet verdiği dosya içindeki trafik alkol tespit tutanağı ile davacının dosya içindeki Sulh Ceza Mahkemesinin 18.09.1998 tarihli celsesindeki açık beyanı ile sübut bulmuştur. Davacının bu açık kabulüne ve alkol tespit tutanağına rağmen kolonya sürülmesinin alkol tespit aletine etkisi ile ilgili olarak alınan raporun 5- 10 dakika içinde ölçüldüğü takdirde etkili olabileceği şeklindeki bildirime değer verilerek davacının alkollü araç kullanmadığının kabulü dosyadaki bilgi ve belgelere ve maddi olgulara uygun düşmez.
Davacının iş sözleşmesinin 1475 sayılı İş Kanunu’nun 17/II maddesindeki doğruluk ve bağlılık kuralına uymamaktan dolayı feshedilmesi doğrudur. Disiplin Kurulu Kararında, somut olay “Alkollü araç kullanma” olarak açıkça belirtilmiş olup aynı Yasanın 77. maddesinden söz edilmiş olması bu sonucu değiştirmez.
Bu nedenlerle davacının iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğinin kabul edilmesi ve ihbar, kıdem tazminatı isteklerinin reddi gerekirken kabulü bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 11.02.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. CEZA DAİRESİ
E. 2009/55418
K. 2010/613
T. 20.1.2010
• KISA SÜRELİ HAPİS CEZASINA SEÇENEK YAPTIRIM ( Kasten Yaralama – Sanığın Hapis Cezasının Alkol ve Sigaradan Yasaklanma Yaptırımına Çevrildiği/Bu Yaptırımın Denetime Uygun Olmadığı ve Süresinin de Belirsiz Olduğunun Gözönüne Alınacağı )
• ALKOL VE SİGARA İÇMEKTEN YASAKLANMA ( Kasten Yaralama – Sanığın Hapis Cezasının Alkol ve Sigaradan Yasaklanma Yaptırımına Çevrildiği/Bu Yaptırımın Denetime Uygun Olmadığı ve Süresinin de Belirsiz Olduğunun Gözönüne Alınması Gereği )
• KASTEN YARALAMA ( Sanığın Hapis Cezasının Alkol ve Sigaradan Yasaklanma Yaptırımına Çevrildiği – Bu Yaptırımın Denetime Uygun Olmadığı ve Süresinin de Belirsiz Olduğunun Gözönüne Alınacağı )
5237/m.50, 86
5271/m. 309
ÖZET : Kasten yaralama suçundan sanık hakkında; kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre adli para cezasına veya diğer bentlerdeki seçenek yaptırımlardan birine çevrilebilir. Seçenek yaptırımın, infazının olanaklı olması yanında denetlenebilir olması da önem taşımaktadır. Mahkemece, kısa süreli hapis cezası, seçenek yaptırıma çevrilirken, hükmolunan “alkol ve sigara içmekten yasaklanması” tedbirinin, denetime elverişli olmaması nedeniyle infaz yeteneği bulunmadığı gibi süresi de belirlenememektedir. Kanun yararına bozma isteminin kabulü gerekir.
DAVA : Kasten yaralama suçundan sanık E. A.’ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanun’un 86/2-3-a. maddesi uyarınca 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasının aynı Kanun’un 50/1-d maddesine göre alkol ve sigara içmekten yasaklanma seçenek yaptırımına çevrilmesine dair Pendik 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 23/01/2008 tarihli ve 2007/472 esas, 2008/30 sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 13.11.2009 gün ve 2009/13011-64300 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08.12.2009 gün ve 2009/272032 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.
Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;
1-5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar” başlıklı 50/1-d maddesinde “Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama süresinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlemesindeki özelliklere göre; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya, çevrilebilir.” hükmünün yer aldığı, sanığa tayin edilen kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezanın seçenek yaptırıma çevrilirken, kanun koyucunun amacına uygun, akla ve mantığa aykırı olmayan tarafları tatmin edici, denetime elverişli bir seçenek yaptırıma hükmedilmesi gerektiği, kanunî, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan, sanığın kişiliğini ve suçun işlenmesindeki özellikleri değerlendirmeden ve belirli bir süre belirtilmeden sanığa kanunda öngörülmeyen yükümlülük getirmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulmasında
2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 5560 sayılı Kanun’la değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesi uyarınca, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilip verilemeyeceğinin değerlendirilmemesinde,isabet görülmediğinden 5271 Sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
KARAR : 1-Kanun yararına bozma, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan gerek usul, gerekse maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesi ile sınırlı olağanüstü yasa yolu olup, hüküm tarihinden sonra gerçekleşen yasa değişikliklerine dayanılarak bu yasa yoluna başvurulamaz. 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin, 5560 sayılı Yasanın 23.maddesi ile eklenen ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan son fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümlerin, soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı suçlarla ilgili olarak uygulanabileceğinin öngörülmesi karşısında, sanık hakkında, soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olmayan, TCK.’nın 86/2,3-a maddesi kapsamındaki eşini kasten yaralama suçu yönünden, hükümden sonra 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasa ile değişik 5271 sayılı CMY’nın 231.maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağı hususu ancak uyarlama yargılamasına konu olabileceğinden ve hüküm tarihi itibariyle mahkemece değerlendirilmesi mümkün bulunmadığından, tebliğnamenin ( 2 ) no’lu kanun yararına bozma isteminin REDDİNE,
2- 1 no’lu kanun yararına bozma istemine gelince;
5237 sayılı yasanın 50.maddesinin 1.fıkrası uyarınca, kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre, aynı fıkranın ( a ) bendi uyarınca adli para cezasına veya diğer bentlerdeki seçenek yaptırımlardan birine çevrilebilir. Seçenek yaptırımın, infazının olanaklı olması yanında denetlenebilir olması da önem taşımaktadır.
SONUÇ : Mahkemece, kısa süreli hapis cezası, 5237 sayılı yasanın 50.maddesinin 1.fıkrasının ( d ) bendi uyarınca seçenek yaptırıma çevrilirken, hükmolunan “alkol ve sigara içmekten yasaklanması” tedbirinin, denetime elverişli olmaması nedeniyle infaz yeteneği bulunmadığı gibi süresi de belirlenmemekle, kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden ( PENDİK ) 1.Sulh Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen 23.01.2008 gün ve 2007/472, 2008/30 sayılı kararın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309.maddesinin 4.fıkrasının ( d ) bendi uyarınca BOZULMASINA, hükmolunan 6 ay hapis cezasının, 5237 sayılı yasanın 50. maddesinin 1.fıkra ( d ) bendi uyarınca sanık lehine hareketle “3 ay süre ile içkili yerlere gitmekten yasaklanması” tedbirine çevrilmesine, infazın bu tedbir üzerinden yapılmasına, hükmün diğer kısımlarının aynen korunmasına, 20.01.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/13478
K. 2010/4866
T. 15.3.2010
• VESAYET DAVASI ( Kötü Yaşam Tarzı veya Mal Varlığının Kötü Yönetilmesi Sebebiyle/Davalının Kötü İdaresi de İleri Sürülerek Vesayet Kararı Verilmesinin İstenildiği – Tarafların Bu Yöndeki Delilleri de Toplanıp Hasıl Olacak Sonuca Göre Karar Verilmesi Gerektiği )
• KÖTÜ YAŞAM TARZI VEYA MAL VARLIĞININ KÖTÜ YÖNETİLMESİ ( Davalının Kötü İdaresi de İleri Sürülerek Vesayet Kararı Verilmesinin İstenildiği – Tarafların Bu Yöndeki Delilleri de Toplanıp Hasıl Olacak Sonuca Göre Karar Verilmesi Gerektiği )
• ALKOL VE UYUŞTURUCU MADDE BAĞIMLILIĞI ( Kötü Yaşam Tarzı veya Mal Varlığının Kötü Yönetilmesi Sebebiyle/Davalının Kötü İdaresi de İleri Sürülerek Vesayet Kararı Verilmesinin İstenildiği – Tarafların Bu Yöndeki Delilleri de Toplanıp Hasıl Olacak Sonuca Göre Karar Verilmesi Gerektiği )
4721/m.405,406
ÖZET : Türk Medeni Kanunu’nun 406. maddesi savurganlığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşam tarzı veya mal varlığının kötü yönetilmesi sebebiyle kendisini veya ailesini darlık veya yoksulluğa düşme tehlikesine yol açan ve bu yüzden devamlı korumaya ve bakıma muhtaç olan ya da başkalarının güvenliğini tehdit eden her eğimin kısıtlanacağını hükme bağlamıştır. Davalının kötü idaresi de ileri sürülerek vesayet kararı verilmesi istenilmiştir. Tarafların bu yöndeki delilleri de toplanıp hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1-)Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacının Türk Medeni Kanunu’nun 405. maddeye dayalı kısıtlama istemine yönelik temyiz itirazları yersizdir.
2-)Türk Medeni Kanunu’nun 406. maddesi savurganlığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşam tarzı veya mal varlığının kötü yönetilmesi sebebiyle kendisini veya ailesini darlık veya yoksulluğa düşme tehlikesine yol açan ve bu yüzden devamlı korumaya ve bakıma muhtaç olan ya da başkalarının güvenliğini tehdit eden her eğimin kısıtlanacağını hükme bağlamıştır. Davalının kötü idaresi de ileri sürülerek vesayet kararı verilmesi istenilmiştir. Tarafların bu yöndeki delilleri de toplanıp hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru olmamıştır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükümün 2. bentte açıklanan sebeple BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer yönlerin 1. bentte açıklanan sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine , işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.3.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. CEZA DAİRESİ
E. 2010/11974
K. 2010/14971
T. 5.5.2010
• ALKOL VEYA UYUŞTURUCU MADDENİN ETKİSİ ALTINDAYKEN ARAÇ KULLANMA ( Sanığın Sadece Alkollü Olarak Araç Kullanma Eyleminin Karayolları Trafik Kanunu’nun 48. Md. Kapsamında Değerlendirilmesi ve Bu Madde Gereğince İdari İşlemlerin Yetkili Mercii Tarafından Yapılması Gerektiği )
• ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMA ( Sanığın Sadece Alkollü Olarak Araç Kullanma Eyleminin Karayolları Trafik Kanunu’nun 48. Md. Kapsamında Değerlendirilmesi ve Bu Madde Gereğince İdari İşlemlerin Yetkili Mercii Tarafından Yapılması Gerektiği – Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokmak Suçunun Oluşmadığı )
• İDARİ İŞLEM YAPILMASI GEREĞİ ( Sadece Alkollü Olarak Araç Kullanma Eyleminin Karayolları Trafik Kanunu’nun 48. Md. Kapsamında Değerlendirilmesi ve Bu Madde Gereğince İdari İşlemlerin Yetkili Mercii Tarafından Yapılacağı )
• TRAFİK GÜVENLİĞİNİ TEHLİKEYE SOKMAK ( Sanığın Sadece Alkollü Olarak Araç Kullanma Eyleminin Karayolları Trafik Kanunu’nun 48. Md. Kapsamında Değerlendirilmesi ve Bu Madde Gereğince İdari İşlemlerin Yetkili Mercii Tarafından Yapılması Gerektiği – Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokmak Suçunun Oluşmadığı )
2918/m.48
5237/m.52, 62, 179
ÖZET : Alkollü olarak araç kullandığı belirlenen sanığın, araç kullandığı sırada alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle veya başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek durumda olduğuna dair tıbbi bulgular veya sanığın dışa yansıyan davranışlarına bağlı olarak yapılan bir tespit ve delil olmaması karşısında, sanığa atılı trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu oluşmayacağından, sanığın sadece alkollü olarak araç kullanma eyleminin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 48. maddesi kapsamında değerlendirilmesi ve bu madde gereğince idari işlemlerin yetkili mercii tarafından yapılması gerekecektir. Dosya kapsamına göre, sanık hakkında, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu uyarınca işlem yapıldığı belirlenmiş olup, sanığa atılı trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçu oluşmadığından beraatine karar verilmesi gerekir.
DAVA : Alkol veya uyuşturucu maddenin etkisi altındayken araç kullanma suçundan sanık Hüseyin’in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 179/2, 62/1, 52. maddeleri uyarınca 500 Türk lirası adlî para cezası ile cezalandırılmasına dair Samsun 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 18/11/2009 tarihli ve 2009/815-1488 sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığı’nca verilen 18/03/2010 gün ve 2010/2636/16723 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 07.04.2010 gün ve 2010/75174 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.
Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;
Yargıtay 2. Ceza Dairesi’nin 04/07/2006 tarihli ve 2006/5364-13411 sayılı benzer bir ilâmında da belirtildiği üzere, 01/06/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Trafik güvenliğini tehlikeye sokma” başlıklı 179. maddesinin 3. fıkrasında alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek olan kişinin araç kullanma hâlinin suç olarak düzenlediği, maddede belirtilen “emniyetli bir şekilde” ifadesinin kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı açısından bir tehlikeye neden olunması şeklinde anlaşılması gerektiği, salt alkollü araç kullanmanın ne şekilde trafik güvenliğini tehlikeye düşürdüğü tespit edilmeden bu madde uyarınca cezalandırılmayacağı, keza 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 48. maddesinde alkollü araç kullanma eyleminin düzenlendiği anlaşılmakla, beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.
Gereği düşünüldü:
KARAR : Alkollü olarak araç kullandığı belirlenen sanığın, araç kullandığı sırada alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle veya başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek durumda olduğuna dair tıbbi bulgular veya sanığın dışa yansıyan davranışlarına bağlı olarak yapılan bir tespit ve delil olmaması karşısında, sanığa atılı trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu oluşmayacağından, sanığın sadece alkollü olarak araç kullanma eyleminin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 48. maddesi kapsamında değerlendirilmesi ve bu madde gereğince idari işlemlerin yetkili mercii tarafından yapılması gerekecektir.
SONUÇ : Dosya kapsamına göre, sanık hakkında, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu uyarınca işlem yapıldığı belirlenmiş olup, sanığa atılı trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçu oluşmadığından beraatine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmiş olması nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görülmekle, Samsun 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nden verilip kesinleşen 18.11.2009 gün ve 2009/815-1488 sayılı kararın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının ( d ) bendi uyarınca BOZULMASINA, sanığın atılı suçtan beraatine, hükmolunan cezanın çektirilmemesine, 05.05.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. CEZA DAİRESİ
E. 2011/3007
K. 2011/7413
T. 7.12.2011
• BİLİNÇLİ TAKSİRLE ÖLDÜRME ( Sanığın 84 Promil Alkollü Olarak Kırımızı Işıkta Geçmesi Sonucu Ölüme Neden Olduğu – Suçun Gerçekleştiği )
• ALKOLLÜ ARAÇ KULLANAN SANIĞIN ÖLÜME NEDEN OLMASI ( Sanığın 84 Promil Alkollü Olarak Kırımızı Işıkta Geçtiği – Bilinçli Taksirle Öldürmenin Oluşacağı )
5237/m. 22/3, 85/1
ÖZET : Sanık savunması ve tanık beyanlarına göre, sanığın 84 promil alkollü olarak kırmızı ışıkta bekleyen araca arkadan çarpması sonucu aracındaki bir kişinin ölümüne neden olması şeklinde gerçekleşen olayda bilinçli taksirin unsurlarının bulunduğu gözetilmelidir.
DAVA : Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Tüm dosya içeriğine sanık savunması ve tanık beyanlarına göre, sanığın 84 promil alkollü olarak kırmızı ışıkta bekleyen araca arkadan çarpması sonucu aracındaki bir kişinin ölümüne neden olması şeklinde gerçekleşen olayda bilinçli taksirin unsurlarının bulunduğu gözetilmeden yazılı şekilde eksik ceza tayini aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
SONUÇ : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA, 07.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/6169
K. 2004/6322
T. 4.6.2004
• KASKO SİGORTA POLİÇE BEDELİNİN TAHSİLİ TALEBİ ( Kazanın Sürücünün Alkollü Olmasından Kaynaklandığına İlişkin Bilirkişi Raporuna İtibar Edilmemesinin Gerekçesinin Açıklanması Gereği )
• ALKOLLÜ ARAÇ KULLANAN SÜRÜCÜNÜN YAPTIĞI TRAFİK KAZASI ( Kasko Sigorta Bedelinin Tahsili Talebi – Bilirkişi Tarafından Kazanın Sürücünün Aldığı Alkolün Etkisiyle Meydana Geldiğinin Belirlenmiş Olması )
• TRAFİK KAZASININ SÜRÜCÜNÜN ALDIĞI ALKOLÜN ETKİSİYLE MEYDANA GELDİĞİNİN BİLİRKİŞİ TARAFINDAN TESBİTİ ( Mahkemece Sigortacının Kazanın Alkolün Etkisiyle Meydana Geldiğini Yasal Şekilde İspat Edemediği Gerekçesiyle Kasko Sigorta Bedelinin Tahsiline İlişkin Verilen Kararın Hatalı Olması )
6762/m.1299,1300
2918/m.48
ÖZET :Dava, kasko sigorta tazminatı tahsili istemine ilişkindir. Hasara neden olayın hemen sonrasında hastaneye götürülen davacıya ait aracın sürücüsünün alkollü olduğunun koklamakla anlaşıldığı yolunda rapor düzenlendiği, Emniyet Müdürlüğü Bölge Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü cevabi yazısı ile aynı sürücünün alkollü olduğunun tespit edilip üç ay süre ile sürücü belgesine el konulduğunun bildirildiği anlaşılmış, hukukçu ve nöroloji uzmanı hekim bilirkişiler tarafından düzenlenen raporda olayın tamamen sürücünün aldığı alkolün güvenli sürme yeteneğini etkilemesi sonucu meydana geldiği ve rizikonun teminat dışı olduğu görüşü bildirilmiştir. Mahkemece buna rağmen, yasal düzenlemelere uygun olarak sürücünün aldığı alkolün tespit edilmediği, bu nedenle ispat külfetinin yer değiştirmediği, davalı sigorta şirketinin rizikonun teminat dışında olduğunu kanıtlayamadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir. Bu durumda olayın sürücünün aldığı alkol nedeniyle güvenli sürüş yeteneğini kaybetmesi sonucu meydana geldiği ve rizikonun teminat dışında olduğuna dair bilirkişi raporuna neden itibar edilmediğinin irdelenmesi, gerekirse bu konuda yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılması ve sonucuna göre karar verilmesi yerine, bilirkişi raporunun aksine davanın kısmen kabulüne karar verilmesi yerinde değildir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Kadıköy Asliye 3.Ticaret Mahkemesi’nce verilen 25.02.2003 gün ve 2001/449 – 2003/186 sayılı kararı onayan Daire’nin 20.01.2004 gün ve 2003/6310 – 2004/493 sayılı kararı aleyhinde davalı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalı şirket tarafından kasko sigortası yapılan müvekkiline ait aracın kaza nedeniyle hasarlandığını ancak sürücünün alkollü olduğu iddiasıyla sigorta tazminatının ödenmediğini ileri sürerek, 5.500.000.000.-TL.nın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, kazanın oluş biçimi itibariyle sürücünün aldığı alkolün sonucu meydana geldiğini, zararın teminat dışında kaldığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin davanın kısmen kabulüne dair verdiği kararının Dairemizce onanması üzerine, davalı vekili bu kez karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Dava, kasko sigorta tazminatı tahsili istemine ilişkindir.
Davanın kısmen kabulüne dair mahkemece verilen karar Dairemizce onanmıştır.
Ancak hasara neden olayın hemen sonrasında hastaneye götürülen davacıya ait aracın sürücüsünün alkollü olduğunun koklamakla anlaşıldığı yolunda rapor düzenlendiği, Emniyet Müdürlüğü Bölge Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü cevabi yazısı ile aynı sürücünün alkollü olduğunun tespit edilip üç ay süre ile sürücü belgesine el konulduğunun bildirildiği anlaşılmış, hukukçu ve nöroloji uzmanı hekim bilirkişiler tarafından düzenlenen raporda olayın tamamen sürücünün aldığı alkolün güvenli sürme yeteneğini etkilemesi sonucu meydana geldiği ve rizikonun teminat dışı olduğu görüşü bildirilmiştir. Mahkemece buna rağmen, yasal düzenlemelere uygun olarak sürücünün aldığı alkolün tespit edilmediği, bu nedenle ispat külfetinin yer değiştirmediği, davalı sigorta şirketinin rizikonun teminat dışında olduğunu kanıtlayamadığı belirtilerek benimsenen bilirkişi raporuna göre, davanın reddine karar verilmiştir.
Bu durumda olayın sürücünün aldığı alkol nedeniyle güvenli sürüş yeteneğini kaybetmesi sonucu meydana geldiği ve rizikonun teminat dışında olduğuna dair bilirkişi raporuna neden itibar edilmediğinin irdelenmesi, gerekirse bu konuda yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılması ve sonucuna göre karar verilmesi yerine, hangisi olduğu belirtilmeyen benimsenen bilirkişi raporunun aksine karar verilmesinin gerekçesi açıklanmadan belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi yerinde olmadığından, yanılgı sonucu bu hükmün onanmasına dair Dairemiz kararının kaldırılarak hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle Dairemizin 20.01.2004 gün 2003/6310 – 2004/493 sayılı onama kararının kaldırılarak yerel mahkeme hükmünün BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin, temyiz ilam ve karar düzeltme harcının isteği halinde karar düzeltme isteyene iadesine, 04.06.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
9. CEZA DAİRESİ
E. 2007/10751
K. 2009/4420
T. 16.4.2009
• BİLİNÇLİ TAKSİR ( Taksirle İşlenen Suçlarda Uygulama Yeri Bulunmadığı Gözetilmeden Sanığın 5237 S.K Md. 53/1-2 Uyarınca Belli Hakları Kullanmaktan Yoksun Bırakılmasına Karar Verilmesinin Bozmayı Gerektirdiği )
• TAKSİRLE İŞLENEN SUÇLAR ( Uygulama Yeri Bulunmadığı Gözetilmeden Sanığın 5237 S.K Md. 53/1-2 Uyarınca Belli Hakları Kullanmaktan Yoksun Bırakılmasına Karar Verilmesinin Bozmayı Gerektirdiği )
• BELLİ HAKLARI KULLANMAKTAN YOKSUN BIRAKILMA ( Taksirle İşlenen Suçlarda Uygulama Yeri Bulunmadığı Gözetilmeden Sanığın 5237 S.K Md. 53/1-2 Uyarınca Belli Hakları Kullanmaktan Yoksun Bırakılmasına Karar Verilmesinin Bozmayı Gerektirdiği )
• ALKOLLÜ ARAÇ KULLANILMASI ( Karşıdan Karşıya Geçmek İsteyen Yayaya Aracının Sol Dış Ayna Kesimi İle Bölünmüş Olan Yolun Orta Refüj Çizgisi Üzerinde Çarparak Kazaya Neden Olan Sanığın Suçu Bilinçli Taksirle İşlediği )
• MÜDAFİİN LEHE HÜKÜMLERİN UYGULANMASINI TALEP ETMESİ ( Sanık Hakkında Hükmedilen Hapis Cezasının Adli Para Cezasına Çevrilip Çevrilmeyeceği Hususunda Olumlu ya da Olumsuz Bir Kara Verilmesinin Bozmayı Gerektirdiği )
• KATILMA TALEBİ ( Soruşturma Aşamasında Sanıktan Şikayetçi Olmayan Ölenin Eşinin Davaya Katılma Talebi Olmadığı ve Bu Hususta Bir Karar Verilmediği ve Katılan Sıfatı da Kazanmadığı Halde Lehine Vekalet Ücretine Hükmedilmesinin Bozmayı Gerektirdiği )
• VEKALET ÜCRETİ ( Soruşturma Aşamasında Sanıktan Şikayetçi Olmayan Ölenin Eşinin Davaya Katılma Talebi Olmadığı ve Bu Hususta Bir Karar Verilmediği ve Katılan Sıfatı da Kazanmadığı Halde Lehine Hükmedilmesinin Bozmayı Gerektirdiği )
5237/m.22,44,53/1-2,89,179
ÖZET : 1- 1,25 promil alkollü olarak idaresindeki araçla seyredip karşıdan karşıya geçmek isteyen yayaya aracının sol dış ayna kesimi ile bölünmüş olan yolun orta refüj çizgisi üzerinde çarparak kazaya neden olan sanığın suçu bilinçli taksirle işlediğinin gözetilmemesi,
2- Taksirle işlenen suçlarda uygulama yeri bulunmadığı gözetilmeden sanığın 5237 sayılı TCK.nun 53/1-2, maddesi uyarınca belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına karar verilmesi,
3- Sanık müdafiinin lehe hükümlerin uygulanmasını talep ettiğinin anlaşılması karşısında, sanık hakkında hükmedilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceği hususunda olumlu yada olumsuz bir kara verilmesi,
4- Soruşturma aşamasında sanıktan şikayetçi olmayan, ölenin eşinin davaya katılma talebi olmadığı, ve hususta bir karar verilmediği ve katılan sıfatı da kazanmadığı halde, lehine vekalet ücretine hükmedilmesi,
5- Sanığın olay tarihinde geçerli sürücü belgesinin olup olmadığı araştırılıp onaylı örneği getirtilmeden eksik soruşturma ile geri alınmasına karar verilmesi, bozmayı gerektirmiştir.
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : 1-Fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına neden olan sanığın 5237 sayılı TCK.nun 44. maddesi hükmü karşısında daha ağır cezayı gerektiren taksirle ölüme neden olma suçundan sorumlu tutulması gerektiği gözetilmeden ayrıca trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan da mahkumiyetine karar verilmesi,
2-Dosya içeriği ve oluşa göre,1,25 promil alkollü olarak idaresindeki araçla seyredip karşıdan karşıya geçmek isteyen yayaya aracının sol dış ayna kesimi ile bölünmüş olan yolun orta refüj çizgisi üzerinde çarparak kazaya neden olan sanığın suçu bilinçli taksirle işlediğinin gözetilmemesi,
3-Kabul ve uygulamaya göre de;
a )Taksirle işlenen suçlarda uygulama yeri bulunmadığı gözetilmeden sanığın 5237 sayılı TCK.nun 53/1-2, maddesi uyarınca belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına karar verilmesi,
b )Sanık müdafiinin lehe hükümlerin uygulanmasını talep ettiğinin anlaşılması karşısında, sanık hakkında hükmedilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceği hususunda olumlu yada olumsuz bir kara verilmesi,
c )Soruşturma aşamasında sanıktan şikayetçi olmayan , ölenin eşi Hatun Dinç’ in davaya katılma talebi olmadığı, ve hususta bir karar verilmediği ve katılan sıfatı da kazanmadığı halde, lehine vekalet ücretine hükmedilmesi,
d )Sanığın olay tarihinde geçerli sürücü belgesinin olup olmadığı araştırılıp onaylı örneği getirtilmeden eksik soruşturma ile geri alınmasına karar verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, Cumhuriyet Savcısı ile sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA ,16.04.2009 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/10009
K. 2011/3633
T. 19.4.2011
• KASKO SİGORTA SÖZLEŞMESİNDEN DOĞAN ALACAK ( Aralarında İki Nöroloji Uzmanı ve Trafik Konusunda Uzmanın Bulunduğu Bilirkişi Heyetine Birlikte İnceleme Yaptırılması Gerektiği )
• ALKOLLÜ ARAÇ KULLANIMI ( Davacıya Ait Araç Sürücüsünün Alınan Adli Raporunda Koklamakla Alkollü Olduğu Belirtildiğine ve Alınan Alkol Oranı Sonuca Etkili Olmadığından Bilirkişi Heyetine İnceleme Yaptırılması Gerektiği – Kasko Sigorta Sözleşmesinden Doğan Alacak )
• BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ ( Kasko Sigorta Sözleşmesinden Doğan Alacak – Aralarında İki Nöroloji Uzmanı ve Trafik Konusunda Uzmanın Bulunduğu Bilirkişi Heyetine Birlikte İnceleme Yaptırılması Gerektiği )
6762/m.1269,1270,1281
4721/m.879
ÖZET : Dava, kasko sigorta sözleşmesinden doğan alacağın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece kazanın salt alkolün etkisi ile meydana gelip gelmediğinin tespiti hususunda makine mühendisi ve psikiyatri uzmanından alınan rapora göre hüküm kurulmuş ise de bilirkişi kurulundan alınan rapor hüküm kurmaya yeterli ve elverişli değildir. Davacıya ait araç sürücüsünün alınan adli raporunda koklamakla alkollü olduğu belirtildiğine ve alınan alkol oranı sonuca etkili olmadığından aralarında iki nöroloji uzmanı ve trafik konusunda uzmanın bulunduğu bilirkişi heyetine birlikte inceleme yaptırılıp, olayın oluş şekli, tutanaklara göre kazaya başkaca unsurların etken olup olmadığı değerlendirilip, rizikonun sadece alkolün etkisi altında gerçekleşip gerçekleşmediğinin, başka unsurların da etkili olup olmadığının açıklığa kavuşturulması kazanın münhasıran alkolün etkisiyle meydana gelip gelmediğinin, rizikonun teminat içinde kalıp kalmadığının tespitiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükümün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkiline ait aracın davalı şirkete kasko sigorta poliçesi ile sigortalı olduğunu, aracın meydana gelen tek taraflı kazada ağır hasar gördüğünü, araç bedelinin sigortalıya ödenmediğini belirterek 19.650 TL tazminatın kaza tarihinden işleyecek reeskont faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının kaza sırasında alkollü olduğunun kazanın alkolün etkisi ile meydana geldiğini hasarın kasko sigorta teminatı kapsamında olmadığını davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davanın kısmen kabulü ile; 16.000 TL tazminatın 8.11.2007 tarihinden işleyecek reeskont faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1 – Dava, kasko sigorta sözleşmesinden doğan alacağın tahsili istemine ilişkindir.
Davacıya ait aracın davalı şirket nezdinde kasko poliçesi ile sigortalı olduğu ve dava dışı Akbank A.Ş. Sefaköy Şubesi’nin dain ve mürtehin olarak poliçede gösterildiği anlaşılmaktadır.
TTK.nun 1269. maddesi uyarınca, malı rehin alan kimse sıfatıyla o mal üzerindeki menfaatini kendi adına sigorta ettirebileceği gibi aynı yasanın 1270. maddesi hükme gereğince bir başkasının da rehin konusu malı rehin alan hesabına ve onun lehine sigorta ettirmesi mümkündür. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 879. maddesi gereğince, sigorta tazminatının öncelikle rehin hakkı sahibine verilmesi veya açık muvafakatinin alınması gerekmektedir.
Somut olayda, dain mürtehin sıfatı bulunan ve menfaati olan dava dışı bankadan, dava açmaya ve tazminatın davacıya ödenmesine muvafakati olup olmadığı konusu araştırılmamıştır.
Bu durumda mahkemece yapılacak iş, dava dışı bankadan, davanın açılmasına ve tazminatın davacıya verilmesine muvafakati olup olmadığının araştırılması, muvafakati sağlandığı takdirde yargılamaya devam edilerek davanın sonuçlandırılması, aksi halde davanın aktif husumet ehliyeti yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli değildir.
2 – Kabul şekline göre; TTK.nun 1282. maddesi uyarınca sigortacı geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu gibi, aynı yasanın 1281. maddesine göre kural olarak rizikonun teminat dışında kaldığına ilişkin iddianın da sigortacı tarafından kanıtlanması gerekir. Ayrıca Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.5.5. maddesinde “Teminat dışı kalan zararlar kenar başlığı altında; taşıtın Karayolları Trafik Kanunu uyarınca yasaklanan miktardan fazla içki almış kişiler tarafından kullanılması sırasında meydana gelen zararların, kasko poliçe teminatı dışında olduğu belirtilmiştir. Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında; sürücünün aldığı alkolün oranının doğrudan doğruya sonuca etkisi bulunmadığından, mahkemece nöroloji uzmanı, hukukçu ve trafik konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulu aracılığıyla, olayın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurların da olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması, sonuçta olayın tek başına alkolün etkisi ile meydana geldiğinin saptanması durumunda, oluşan hasarın poliçe teminatı dışında kalacağından davanın reddine, aksi halde kabulüne karar verilmesi gerekeceği ilkesi benimsenmektedir. ( Bkz. YHGK. 23.10.2002 gün ve 2002/11-768-840 sayılı ilamı, 19.4.2000 gün ve 2000/11-806-801 sayılı ilamı, 15.4.1998 gün ve 1998/11-258-273 sayılı ilamı. 15.4.1998 gün ve 1998/11-258-73 sayılı ilamı. Y.11. HD.nin 23.2.2004 gün ve 2004/7094-1654 sayılı ilamı )
Mahkemece kazanın salt alkolün etkisi ile meydana gelip gelmediğinin tespiti hususunda makine mühendisi ve psikiyatri uzmanından alınan rapora göre hüküm kurulmuş ise de bilirkişi kurulundan alınan rapor hüküm kurmaya yeterli ve elverişli değildir. Davacıya ait araç sürücüsünün alınan adli raporunda koklamakla alkollü olduğu belirtildiğine ve alınan alkol oranı sonuca etkili olmadığından aralarında iki nöroloji uzmanı ve trafik konusunda uzmanın bulunduğu bilirkişi heyetine birlikte inceleme yaptırılıp, olayın oluş şekli, tutanaklara göre kazaya başkaca unsurların etken olup olmadığı değerlendirilip, rizikonun sadece alkolün etkisi altında gerçekleşip gerçekleşmediğinin, başka unsurların da etkili olup olmadığının açıklığa kavuşturulması kazanın münhasıran alkolün etkisiyle meydana gelip gelmediğinin, rizikonun teminat içinde kalıp kalmadığının tespitiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 ve 2 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükümün BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 19.04.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. CEZA DAİRESİ
E. 2011/5216
K. 2011/2757
T. 11.10.2011
• TRAFİK GÜVENLİĞİNİ TEHLİKEYE SOKMA SUÇU ( Sanığın Aldığı Alkolün Etkisiyle Güvenli Sürüş Yeteneğini Kaybettiği ve Kazanın Alkolün Etkisiyle Meydana Geldiğine Dair Bir Delil Bulunmadığı – Beraat Kararı Verileceği )
• ALKOLLÜ ARAÇ KULLANIMI ( Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu – Sanığın Aldığı Alkolün Etkisiyle Güvenli Sürüş Yeteneğini Kaybettiği ve Kazanın Alkolün Etkisiyle Meydana Geldiğine Dair Bir Delil Bulunmadığı/Beraat Kararı Verilmesi Gereği )
5237/m.179
ÖZET : Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunda; 57 promil alkollü sanığın yönetimindeki motosikletiyle seyir halindeyken önünde aynı istikamette gidenin sevk ve idaresindeki otomobili sağ tarafından geçmek istediği sırada motosikletin ön tekerlek kısmıyla otomobilin sağ çamurluk ve tekerleğine çarpıp düşmesi ve kendisinin yaralanması şeklinde gelişen eyleminde; sanığın aldığı alkolün etkisiyle güvenli sürüş yeteneğini kaybettiği ve kazanın alkolün etkisiyle meydana geldiğine dair bir delil ve sanığın dışa yansıyan davranışları ile ilgili bir tespit bulunmadığı anlaşılmakla; sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerekir.
DAVA : Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : İnfaz tarihi olan 04.03.2004 tarihinden itibaren 3 yıllık süre geçmemiş bulunduğundan tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmemiştir.
Dosya kapsamına göre 57 promil alkollü sanığın yönetimindeki motosikletiyle seyir halindeyken önünde aynı istikamette giden N. Y.’ın sevk ve idaresindeki otomobili sağ tarafından geçmek istediği sırada motosikletin ön tekerlek kısmıyla otomobilin sağ çamurluk ve tekerleğine çarpıp düşmesi ve kendisinin yaralanması şeklinde gelişen eyleminde; sanığın aldığı alkolün etkisiyle güvenli sürüş yeteneğini kaybettiği ve kazanın alkolün etkisiyle meydana geldiğine dair bir delil ve sanığın dışa yansıyan davranışları ile ilgili bir tespit bulunmadığı, 10.04.2007 tarihli oturumda beyanı alınan doktor bilirkişi A. D. düzenlenen rapora ve sanığın almış olduğu alkol miktarına göre reflekslerinde yavaşlama, karar verme yetkisinde bozulma, dikkat ve konsantrasyonunda azalma olacağı ve bu düzeydeki alkolün güvenli şekilde araç kullanılmasına engel olacağını ifade etmiş ise de doktor bilirkişinin değerlendirmesini 57 promil üzerinden değil 570 promil üzerinden yapması karşısında sanık aleyhine bu beyana itibar edilemeyeceği anlaşılmakla; sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerekirken yasal olmayan gerekçelerle yazılı şekilde sanığın mahkumiyetine karar verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olup, hükümün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı C.M.U.K.un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 11.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2010/4-130
K. 2010/161
T. 17.3.2010
• TRAFİK KAZASINA BAĞLI YARALANMA ( Davacının Aracı Kendisinin Alkolsüz Kullanması Gerektiğini Bilmesine Rağmen Alkol Aldığını Bildiği Kız Arkadaşına Aracı Kullandırmasında Davacının Ortak Kusurunun Daha Ağır Olduğu – Gerçekleşecek Zarardan Ortak Kusuru Nedeni İle Bir İndirim Yapılması Gerektiği )
• ORTAK KUSUR ( Trafik Kazasına Bağlı Yaralanma – Davacının Aracı Kendisinin Alkolsüz Kullanması Gerektiğini Bilmesine Rağmen Alkol Aldığını Bildiği Kız Arkadaşına Aracı Kullandırmasında Davacının Ortak Kusurunun Daha Ağır Olduğu/Gerçekleşecek Zarardan Ortak Kusuru Nedeni İle Bir İndirim Yapılması Gerektiği )
• ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMA ( Alkol Aldığını Bildiği Kız Arkadaşına Aracı Kullandırmasında Davacının Ortak Kusurunun Daha Ağır Olduğu/Gerçekleşecek Zarardan Ortak Kusuru Nedeni İle Bir İndirim Yapılması Gerektiği – Trafik Kazasına Bağlı Yaralanma )
• KUSUR ( Trafik Kazasına Bağlı Yaralanma – Davacının Aracı Kendisinin Alkolsüz Kullanması Gerektiğini Bilmesine Rağmen Alkol Aldığını Bildiği Kız Arkadaşına Aracı Kullandırmasında Davacının Ortak Kusurunun Daha Ağır Olduğu/Gerçekleşecek Zarardan İndirim Yapılması Gerektiği )
818/m.43, 44
2918/m.87
4721/m.2, 24
ÖZET : Dava, trafik kazasına bağlı yaralanma ve araç hasarı nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir. Davacının aracı kendisinin alkolsüz kullanması gerektiğini bilmesine rağmen alkol alıp, manevi baskı yaparak alkol aldığını bildiği kız arkadaşına aracı kullandırmasında, davacının ortak kusurunun daha ağır olduğu açıktır. Ancak davacının kusurunun, tazminat hükmünden tamamen sarfınazar edilmesini gerektirecek ağırlıkta olmadığının da kabulü gerekir; aksi hak ve adalete, maddenin getiriliş amacına uygun düşmez. Bu hal olsa olsa tazminatın kapsamına tesir edebilecek nedenler olarak değerlendirilebilir.
Davacının zarar iddiası hakkında gerekli araştırma ve inceleme yapılmalı, zararlandırıcı olayın oluşumunda tarafların ortak kusur durumu ve bunun etki derecesi tespit edilip davacının kusurunun daha ağır olduğu gözetilmek suretiyle, gerçekleşecek zarardan ortak kusuru nedeni ile bir indirim yapılıp kalanının tazminat olarak hüküm altına alınması yönünde karar verilmelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki “maddi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 9. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 05.11.2007 gün ve 2006/391 E. 2007/366 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 19.01.2009 gün ve 2008/5867 E., 2009/604 K. sayılı ilamı ile;
( … Dava, trafik kazasına bağlı yaralanma ve araç hasarı nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dosyasındaki delil ve belgelerden, davacı ile davalının arkadaşlık ilişkisi içinde davacının çalıştığı işyerine ait otomobil ile birlikte akşam yemeğine gittikleri, yemekte her ikisinin de alkol aldıkları, davacının bu yüzden aracı kullanmaktan kaçınarak davalının kullanmasını istediği, davalının başlangıçta kullanmak istememesine rağmen daha sonra aracı kullanmaya razı olduğu anlaşılmaktadır. Davalı böylece alkollü olarak araç kullandığı sırada dava konusu trafik kazasına yol açmıştır. Dava konusu olayın gerçekleşmesinde davalının kusuru bulunmakta birlikte, onun alkollü olduğunu bilerek ve kendisi de alkollü olduğu için aracın kullanımını davalıya bırakan davacının da olayda kusurlu davranışları bulunmaktadır. Bunun yanında olayın yakın arkadaşlık ilişkileri içerisinde gerçekleşmiş bulunmasından kaynaklanan özellikler de gözetildiğinde davalının zararın tamamından sorumlu tutulması hakkaniyete uygun düşmez ise de, bu durum davalının sorumluluğunu tamamen ortadan kaldırmaz. Sadece BK. 43. maddesi uyarınca tazminattan indirim nedeni olarak değerlendirilebilir. O halde hakkaniyete uygun bir oranda indirim yapılmak suretiyle davalının sorumluluğuna karar verilmelidir. Yerel mahkemece bu yönler üzerinde durulmadan yazılı şekilde davanın tümden reddine karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, maddi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacının aracı dönüş yolunda kendisinin kullanması gerektiğini bildiği halde aşırı derecede alkol aldığı, kız arkadaşı olan davalının da aşırı derecede alkol aldığını bilmesine rağmen, manevi baskı ile aracın anahtarını davalıya vererek aracı kullanması yönünde ikna ettiği, araç sevk ve idaresinin davalıya bırakılması halinde böyle bir kazanın meydana geleceği ve zararın oluşacağı çok kuvvetle muhtemel olduğundan, bunun davacı tarafından öngörülmesi gerektiği, kaldı ki davacının bu hususu bildiğinden, kazadan sonra kimseden şikayetçi olmayıp hasar ve kusur yönünden sorumluluğun tamamen kendisine ait olduğunu beyan ederek araç yönünden hasarı karşıladığı, ancak aradan belli bir süre geçtikten sonra bu davayı ikame ettiği, bu durumda davacının ortak kusurunun etki ve derecesinin son derece ağır olup, zarar verenin hukuka aykırı davranışının ikinci planda kaldığı ve bu nedenle tazminattan tamamen vazgeçilmesinin hak ve adalete uygun hale gelip davacının da dava açmasının MK’nun 2. maddesinin iyi niyet ve hakkaniyet ilkesi ile örtüşmediği, gerekçesiyle istemin reddine karar verilmiştir.
Özel dairenin yukarıda yazılı bozma kararı üzerine yerel mahkemece; önceki kararda direnilmiş; direnme kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının hukuka aykırı davranışı sonucu oluşan zarar nedeniyle, davacının birlikte kusurunun, davalının davacıya karşı olan tazminat sorumluluğunu tamamen ortadan kaldırıp kaldırmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, konuya ilişkin kavramlar ve ilgili yasal düzenlemelerin Melenmesinde yarar bulunmaktadır.
Maddi tazminat; maddi zararın, yani bir kimsenin mamelekinde iradesi dışında meydana gelen eksilmenin giderilmesi için, sorumlu olan şahıs tarafından yerine getirilmesi gereken edadır.
Diğer bir tanımla da tazminat, borçlu tarafından yapılan ve alacaklı mamelekindeki eksilmeyi telafi eden bir edadır.
Tazminat, hiçbir şekilde zarar miktarından fazla olamaz. Zarar miktarı tazminatın azami sınırını teşkil eder ( Turgut Uyar, Açıklamalı – İçtihadı Borçlar Kanunu Genel Hükümler, Birinci Cilt, 1990 bası, s. 549 ).
Tazminat hukukunun bir ilkesi olarak, sorumluluk şartları gerçekleştiği takdirde, zarar veren, zarar görenin malvarlığında oluşan eksilmeyi gidermek durumundadır. Ne var ki, zararın tamamen giderilmesini amaçlayan “tam tazmin” ilkesinin katı uygulaması, haksız ve adil olmayan sonuçlara yol açabilmektedir. Bu nedenledir ki, bazı hallerde somut olayda gerçekleşen özel sebepler nedeniyle tazminatta bazı indirimlerin yapılmasının hakkaniyete daha uygun düşeceği kabul edilmektedir.
Bu düşünceden hareketle, Borçlar Kanunu’nda zararın kapsamının belirlenmesinde etkili iki hüküm mevcuttur. Bunlar, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 43 ve 44. maddelerinde yer alan hükümlerdir.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 44. maddesi bir anlamda, 43. maddeyi tamamlamaktadır. Zira, Borçlar Kanunu’nun 43. maddesi hakimin tazminatın miktarını hal ve duruma ve kusurun ağırlığına göre belirlenmesini emretmişken; 44. maddesi tazminattan indirim yapılmasını gerektiren hal ve durumlara işaret etmiştir. Her iki madde hakime, tazminatın şeklini ve kapsamını tayin etme yetkisi verdiği gibi bazı olguların varlığı halinde, tazminattan indirim yapma veya gerektiğinde tamamen kaldırma yetkisi de tanımıştır.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun, “Tazminat Miktarının Tayini” üst başlıklı 43. maddesinin 1. fıkrası ile; hakimin, olayların özelliklerine ve durumun gereğine göre zararın miktarını tespit edeceği hükme bağlanmıştır.
Hal ve mevkiin icabından amaç, somut olayın niteliğidir. Bunun başında “haksız fiilin işleniş biçimi”, yani fiilin ağırlığı; ardından ise kusurun ağırlığı gelmektedir. Kanun bunu “hatanın ağırlığı” şeklinde ifade etmiştir. Kanun kusurun ağırlığını tazminat miktarının belirlenmesinde ölçü olarak aldığına göre, zararın hesabından sonra, sorumlu kişinin kusuru ağır ise, tazminat zarar miktarına eşit olabilir. Sorumlu kişinin kusuru hafif ise, hükmedilecek tazminat miktarı, zarara denk olmayabilir.
Burada sözü geçen, “olayın özellikleri, durumun gereği ( hal ve mevkiin icabı )”, tarafların sıfatı, konumu, sosyal ve ekonomik durumları içinde değerlendirilebilecek geniş yoruma açık kavramlardır.
Bu kapsamda; zararlı sonuç doğuran olayın, failin, zarar gören yararına bir davranışta ( hatır işinde ) bulunduğu sırada meydana gelmesi de gösterilebilir. Gerçekten de zarar, zarar verenin hiçbir karşılık almadan, zarar gören yararına yaptığı bir iş, bir eylem sonucunda meydana gelmişse, hakim, olayın bu oluş tarzını da gözeterek tazminattan indirim yapabilecektir. Hatır işleri ve bu arada özellikle de hatır taşımacılığı, bir indirim sebebi olarak 2918 sayılı Karayolları Trafik Yasası’nın 87/1. maddesinde hükme bağlanmıştır. Hatır için taşımada salt yolcunun yararı bulunduğu açıktır. Buradaki amaç, olayın özelliklerine göre hakkaniyete uygun bir sonuca ulaşmaktır.
Bu düzenlemeye göre hakim, tazminatın şeklini somut olayın niteliğine göre tayin etme olanağına sahiptir. Tazminata genellikle para olarak hükmedilmektedir. Ancak yasa hakime, para yerine başka bir tazmin şekline de karar verebilme olanağı tanımıştır. Bu anlamda olmak üzere hakim, borçluya aynen tazmin yükümlülüğü getirebilir.
Tazminattan indirim veya red sebepleri ise Borçlar Kanunu’nun 44. maddesinde düzenlenmiş olup, bu madde daha çok zarar görenle ilgilidir. “Hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı” yönündeki genel hukuk ilkesinin etkisiyle, maddede sayılan belirli hal ve durumlarda tazminattan indirim yapılması mümkün bulunmaktadır. BK’nun 44. maddesiyle 43. maddesi, birbirini tamamlayan hükümlerdir.
Zararla sonuçlanan hukuka aykırı bir davranışta bu maddenin uygulanabilmesi için öncelikle ortak kusurun belirlenmesi gerekir. Bunun için de zarar görenin zarardan kaçınma görevini yerine getirmemesi ile ortaya çıkan davranışının objektif ölçütlerle ( kusurun objektifleştirilmesi ) bir kusur sayılıp sayılamayacağı ve bu kusurun zararın meydana gelip gelmemesinde bir payı ( illiyet bağı ) olup olmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır.
Ortak kusurun varlığı halinde, hakim, ortak kusurun tazminata etkisini başka bir anlatımla bunun “bir tenkis sebebi” mi, yoksa zarar ziyan hükmünden tamamen sarfınazar edilebilecek bir sebep mi olduğunu takdir edecektir. Hakim bu yolda takdir hakkını kullanırken hak ve adalete uygun sonuca varacak bir yol izlemelidir. Bunun için de, her şeyden evvel, maddenin amacının iyi bilinmesi gerekir. Türk pozitif hukukunda Borçlar Kanunu’nun 44/1. maddesinin ( hiç bir kimse kendi kusurundan yararlanamaz ) ilkesine dayandığı kabul edilmektedir. Bu ilke hak ve adalet düşüncesine de ( M.K. md. 2 ) uygun düşmektedir. Zarar gören kendi davranışıyla zarara neden olmuş ise bu zarar başkasına yüklenmemeli, payı ayrılmak suretiyle zarar verenin sorumlu olacağı miktar tespit edilmelidir ( Haluk Tandoğan, Türk Mesuliyet Hukuku sh. 319; Oser Schönenberger, Borçlar Hukuku, Adalet Bakanlığı yayını, Recai Seçkin çevirisi sh. 409 ).
Maddenin bu amacı göz önüne alındığında; gerçek amacın ortak kusur halinde zararın bu kusura isabet payının indirilmesi olduğu; zarardan tamamen vazgeçilmesinin ise, istisnai bir durum olduğu kabul edilmelidir ( Oser Schönenberger, sh. 411 ). İşte maddenin belirlenen bu amacı altında bir değerlendirme yapılırken, zarar verenin ve zarar görenin olay içindeki ortak kusurlu davranışlarının nedeni, çeşidi ( kast-ihmal ) ve zararlı sonuç ile birbirlerinin kusurlarına etki dereceleri göz önünde bulundurulmalıdır. Bu şekilde yapılacak bir değerlendirme sonucu olayda ortak kusurun etki ağırlığı o derece olmalıdır ki, zarar verenin hukuka aykırı davranışını ( illiyet bağını ) tamamen kesmemekle beraber, ikinci plana itsin; istisnai amaç ( tazminat hükmünden tamamen sarfınazar edilmesi ) hak ve adalete uygun hale gelsin.
Genellikle haksız fiilin kasten işlenmesi hallerinde; zarara etki ve ağırlığı ne olursa olsun ortak kusur, tazminattan tamamen sarfınazar edilmesini gerektirmemektedir. Zira, zarar verenin kasti bir davranışının sonucu, meydana gelen zarardaki payını ikinci plana atabilecek, bir ortak kusurlu davranış olarak kabulü hak ve adalet duygularına uygun düşmeyecektir.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 44. maddesi kapsamında yer alan indirim veya ret sebepleri şu şekilde sıralanabilir;
a ) Zarar görenin zarara razı olması; burada sözü edilen rıza ile hukuka uygunluk sebebi olan MK. md. 24/f. H’deki rızayı biri biriyle karıştırmamak gerekir. BK. md. 44’de öngörülen rıza, hukuka uygunluk sebebinin koşullarını taşımayan rızadır.
b ) Zarar görenin kusuru ( ortak kusur ); BK. md. 44’e göre zarar görenin “fiili zararın ihdasına veya zararın tezayüdüne yardım ettiği, zararı yapan şahsın hal ve mevkiini ağırlaştırdığı taktirde” bu durum tazminattan indirim ya da tazminat isteminin reddi sebebi olabilecektir. Haksız fiil failinin zararın doğumuna ya da artmasına yol açan fiili kusurlu olduğu için sorumluluğa yol açmaktadır. Ancak, bu durum zarar görenin davranışlarından kaynaklanmışsa, ortak kusurdan söz edilir.
Zarar görenin kusurlu davranışları derecesi açısından iki tür etki gösterebilir: zarar görenin kusuru ağır ise, bu durum illiyet bağını kesen bir sebeptir. Bu durumda, haksız fiilin illiyet unsuru gerçekleşmediği için sorumluluk söz konusu olmayacaktır. Sorumluluğun koşulları gerçekleşmediğinde, tazminat gündeme gelmeyeceği için bundan indirim de söz konusu olmayacaktır. Zarar görenin kusurlu davranışları ağır nitelikte değilse, haksız fiil faili doğan zarardan sorumlu olacaktır. Ancak, bu durumda zarar görenin kusurlu davranışları hükmedilecek tazminat miktarının indirilmesine ya da tazminat isteminin tamamen reddine yol açacaktır. O halde, ortak kusur, haksız fiilde, zarar gören kişinin zararın doğumuna ya da artmasına neden olan kusurlu davranışlarını ifade eder. Zarar görenin ortak kusur teşkil eden davranışları, zararın doğumuna ya da artmasına ilişkin olabileceği gibi sorumlunun durumunu ağırlaştıran ortak kusur da olabilir.
c ) Ağır kusurun bulunmadığı hallerde zarar verenin zor duruma düşecek olması nedeniyle tazminatın indirilmesi; bu hal BK. md. 44. f. H’de düzenlenmiş olup, zarar görenden hareket ederek özel bir indirim sebebi öngörmüştür ( Prof. Dr. Ahmet M. Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 10. Bası, Turhan Kitabevi, s. 312, 313, 314 ).
Öte yandan, zarar gören, zararlandırıcı olayın sebep olacağı zarara önceden razı olabilir. Zarar gören, zarara açık veya örtülü bir irade beyanıyla razı olabileceği gibi, rızanın, diğer birtakım olgulardan da çıkarılması mümkündür. Bu duruma yargısal kararlarda en sık rastlanılan örnek; içkili sürücünün arabasına, onun bu durumunu bilerek binen bir kişinin, meydana gelebilecek zarara önceden, kapalı bir şekilde razı olduğunun kabulü yönündedir. Makul bir insanın aynı şartlarda kendi yararı gereğince yapmaması gereken harekette bulunması da, zarar görenin ortak kusurunu ifade etmektedir. Zarar görenin bu kusuru, illiyet bağını kesmeyecek yoğunlukta ise tazminattan bir indirim sebebidir. Burada da hakim, somut olayın özelliklerini dikkate alarak, hakkaniyet düşüncesiyle indirim yapabilecektir.
Nitekim, Hukuk Genel Kurulu’nun 22.02.1984 gün ve 1981/4-652 E., 1984/132 K.; 18.04.1986 gün ve 1984/4-767 E., 1986/437 K.; 14.04.2004 gün ve 2004/4-207-226 sayılı kararlarında da bu ilkeler benimsenmiştir.
Somut olaya gelince; davacı ile davalının arkadaşlık ilişkisi içinde davacının çalıştığı işyerine ait otomobil ile birlikte akşam yemeğine gittikleri, yemekte her ikisinin de alkol aldıkları, davacının bu yüzden aracı kullanmaktan kaçınarak davalının kullanmasını istediği, davalının başlangıçta kullanmak istememesine rağmen daha sonra aracı kullanmaya razı olduğu, davalının alkollü olarak araç kullandığı sırada trafik kazasının gerçekleştiği hususlarında özel daire ile yerel mahkeme arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Mahkemece, davacının yemekten dönüşte aracı kullanacağı halde aşırı alkol aldığını, davalının da alkollü olduğunu bilmesine rağmen, davalıya manevi baskı yapmak suretiyle aracı kullandırmasının, tazminatı ortadan kaldıran kusur olarak kabul edilmiştir.
Yukarıda Borçlar Kanunu’nun 44/1. maddesi hakkında anlatılanlar ve verilen örnekler karşısında davacının aracı kendisinin alkolsüz kullanması gerektiğini bilmesine rağmen alkol alıp, manevi baskı yaparak alkol aldığını bildiği kız arkadaşına aracı kullandırmasında, davacının ortak kusurunun daha ağır olduğu açıktır. Ancak davacının kusurunun, tazminat hükmünden tamamen sarfınazar edilmesini gerektirecek ağırlıkta olmadığının da kabulü gerekir; aksi hak ve adalete, maddenin getiriliş amacına uygun düşmez. Bu hal olsa olsa tazminatın kapsamına tesir edebilecek ( hatır için taşımada B.K. 43, ortak kusurda B.K. 44 ve buna göre hesaplanacak tazminattan indirim ) nedenler olarak değerlendirilebilir.
Hal böyle olunca; yerel mahkemece, yukarıdaki ilkeler ışığında, davacının zarar iddiası hakkında gerekli araştırma ve inceleme yapılmalı, zararlandırıcı olayın oluşumunda tarafların ortak kusur durumu ve bunun etki derecesi tespit edilip davacının kusurunun daha ağır olduğu gözetilmek suretiyle, gerçekleşecek zarardan ortak kusuru nedeni ile bir indirim yapılıp kalanının tazminat olarak hüküm altına alınması yönünde karar verilmelidir.
Yerel mahkemece, aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulması gerekirken, yanılgılı gerekçe ile önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 17.03.2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/7904
K. 2012/6799
T. 25.5.2012
• TRAFİK KAZASINDAN KAYNAKLANAN TAZMİNAT ( Müteveffanın Sürücüsünün Alkollü Olduğunu Bildiği Araca Bindiği ve Bu Nedenle Olayda Müterafik Kusurunun Bulunduğu – Hükmedilen Tazminattan Takdir Edilecek Nispette İndirim Yapılması Gerektiği )
• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Trafik Kazasına Dayalı – Olay Günü Davalı ve Mütevaffanın Birlikte Alkol Aldıkları/Müteveffanın Sürücüsünün Alkollü Olduğunu Bildiği Araca Bindiği ve Bu Nedenle Olayda Müterafik Kusurunun Bulunduğu )
• ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMA ( Aracın Farklı Bölgelerinde Boş ve Dolu Bira Şişelerinin Bulunduğu – Müteveffanın Sürücüsünün Alkollü Olduğunu Bildiği Araca Bindiği ve Bu Nedenle Olayda Müterafik Kusurunun Bulunduğu/Hükmedilen Tazminattan İndirim Yapılacağı – Trafik Kazasına Dayalı Maddi ve Manevi Tazminat İstemi )
• MÜTERAFİK KUSUR ( Trafik Kazasına Dayalı Maddi ve Manevi Tazminat İstemi – Olay Günü Davalı ve Mütevaffanın Birlikte Alkol Aldıkları – Müteveffanın Sürücüsünün Alkollü Olduğunu Bildiği Araca Bindiği ve Bu Nedenle Olayda Müterafik Kusurunun Bulunduğu/Hükmedilen Tazminattan İndirim Yapılması Gerektiği )
818/m.43,44
ÖZET : Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Ceza davasında ve daha önce kesinleşen Asliye Hukuk Mahkemesinin dosyasında dinlenen tanık beyanları ile olay yeri tespit tutanağına göre; sürücünün koltuğunun altında bir bira şişesi, arka koltuğun önünde birçok boş ve dolu bira şişelerinin olduğunun, olay günü davalı ile müteveffanın birlikte de alkol aldıklarının anlaşılmış olmasına göre, davacıların murisinin davalı sürücünün alkollü olduğunu bilerek araca bindiği ve bu nedenle olayda müterafik kusurunun bulunduğu açıktır. Buna göre mahkemece, hükmedilen tazminattan takdir edilecek nispette indirim yapılması gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı sigorta şirketleri vekilleri tarafından ayrı ayrı temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili dava dilekçesinde, davalıların sürücüleri, işletenleri ve trafik sigortacıları oldukları araçların çarpışmasıyla meydana gelen kazada, davalı Recep’in kullandığı araçta yolcu olarak bulunan müvekkillerinin murisinin vefat ettiğini açıklayarak ıslahla birlikte toplam 85.530,81 TL destekten yoksun kalma tazminatı ile 500 TL cenaze ve defin giderinin tüm davalılardan, davacı eş Ayten için 10.000 TL, diğer davacıların her biri için ayrı ayrı 5.000 TL olmak üzere toplam 20.000 TL manevi tazminatın sigorta şirketleri dışındaki davalılardan kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı sigorta şirketleri vekilleri ayrı ayrı, müvekkillerinin poliçe limitleri dahilinde ve sigortalı araç sürücülerinin kusuru oranında sorumlu olduklarını ileri sürerek davanın reddini savunmuşlardır.
Davalılar Osman ve İbrahim vekili, kazanın meydana gelmesinde müvekkillerinin kusurunun bulunmadığını, talep edilen tazminat miktarlarının fahiş olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Davalı Recep duruşmadaki beyanında, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre; davanın kısmen kabulü ile toplam 85.531,01 TL destekten yoksun kalma tazminatının- sigorta şirketleri dava tarihinden, diğer davalılar olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte-davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacıların defin giderine ilişkin maddi tazminat taleplerinin reddine, davacı Ayten için 5.000 TL, davacılar Ebru ve Derya için ayrı ayrı 4.000 TL manevi tazminatın sigorta şirketleri dışındaki davalılardan olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı sigorta şirketleri vekilleri tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere göre, davalı B… Sigorta A.Ş. vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Borçlar Kanunu’nun “Tazminat Miktarının Tayini” başlıklı 43. maddesinde; hakimin, tazminatın türü ve kapsamının derecesini, durum ve mevkiinin gereğine ve hatanın ağırlığına göre belirleyeceği belirtilmiş, “Tazminatın Tenkisi” başlıklı 44. maddesinde de; zarar gören taraf zarara razı olduğu veya kendisinin eylemi zararın doğmasına ya da zararın artmasına yardım ettiği ve zararı yapan kişinin durum ve mevkiini ağırlaştırdığı takdirde hakimin, zarar ve ziyan tutarını indirebileceği veya zarar ve ziyanı hüküm altına almaktan vazgeçebileceği açıklanmış; eğer zarar kasten veya ağır bir ihmal ya da tedbirsizlikle yapılmamış ve tazmini de borçluyu müzayakaya maruz bırakacak ise hakimin, zarar ve ziyan miktarını hakkaniyete uygun olarak indirebileceği belirtilmiştir.
Somut olayda;
Davalı tarafça, müteveffanın davalı Recep’in aracına alkollü olduğunu bilerek binmesi dolayısıyla müterafik kusurunun bulunduğu iddia edilerek, tazminattan BK 43-44 maddeleri gereğince indirim yapılması talep edilmiş, mahkemece “davalı sürücü Recep’in, araca davacıların murisi Mahsun’u aldıktan sonra alkol kullandığı, müteveffa Mahsun’un bu duruma müdahale edip etmediği hususlarının usulünce ispatlanamadığı” gerekçesiyle, müteveffanın müterafik kusurunun bulunmadığı kabul edilerek tazminattan indirim yapılmamıştır.
Oysa; ceza davasında ve daha önce kesinleşen Kırşehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/377 Esas sayılı dosyasında dinlenen tanık beyanları ile olay yeri tespit tutanağına göre; sürücü Recep’in koltuğunun altında bir bira şişesi, arka koltuğun önünde birçok boş ve dolu bira şişelerinin olduğunun, olay günü davalı Recep’le müteveffanın birlikte de alkol aldıklarının anlaşılmış olmasına göre, davacıların murisinin davalı sürücü Recep’in alkollü olduğunu bilerek araca bindiği ve bu nedenle olayda müterafik kusurunun bulunduğu açıktır. Buna göre mahkemece, hükmedilen tazminattan takdir edilecek nispette indirim yapılması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı B… Sigorta A.Ş. vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı sigorta şirketleri vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalı sigorta şirketlerine geri verilmesine, 25.05.2012 günü oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
9. CEZA DAİRESİ
E. 2008/21120
K. 2010/11530
T. 8.11.2010
• TRAFİK GÜVENLİĞİNİ TEHLİKEYE SOKMA ( Sanık 250 Promil Alkollü Olup Mağdurların Yaralanmasına Neden Olan Sanığın Sadece Daha Ağır Cezayı Gerektiren Taksirle Yaralama Suçundan Sorumlu Tutulması Gerektiği )
• TAKSİRLE YARALAMA ( Sanık 250 Promil Alkollü Olup Mağdurların Yaralanmasına Neden Olan Sanığın 5237 S. TCK’nın 89/4. ve 179/3. Maddelerinde Düzenlenen Suçları Oluşturduğu – Sadece Daha Ağır Cezayı Gerektiren Taksirle Yaralama Suçundan Sorumlu Tutulması Gerektiği )
• ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMA ( Mağdurların Yaralanmasına Neden Olan Sanığın 5237 S. TCK’nın 89/4. ve 179/3. Maddelerinde Düzenlenen Suçları Oluşturduğu – Sadece Daha Ağır Cezayı Gerektiren Taksirle Yaralama Suçundan Sorumlu Tutulması Gerektiği )
• BELLİ HAKLARI KULLANMAKTAN YOKSUN BIRAKILMA ( Taksirle İşlenen Suçlarda Uygulama Yeri Bulunmadığı Gözetilmeden Sanık Hakkında 5237 S. TCK’nın 53/1. Md. Uyarınca Belli Hakları Kullanmaktan Yoksun Bırakılma Kararı Verilmesinin Yasaya Aykırı Olduğu )
5237/m.44, 53, 89, 179
ÖZET : 1- 250 promil alkollü olup emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek halde olmasına rağmen araç kullanarak kontrolsüz bir şekilde sola dönüş yapması sonucu mağdurların yaralanmasına neden olan sanığın fiilinin 5237 sayılı TCK’nın 89/4. ve 179/3. maddelerinde düzenlenen suçları oluşturduğu, anılan Kanunun 44. maddesi hükmü karşısında sadece daha ağır cezayı gerektiren taksirle yaralama suçundan sorumlu tutulması gerektiği gözetilmeden ayrıca trafik güvenliğini tehlikeye düşürme suçundan da mahkûmiyetine karar verilmesi,
2- Taksirle işlenen suçlarda uygulama yeri bulunmadığı gözetilmeden sanık hakkında, 5237 sayılı TCK’nın 53/1. maddesi uyarınca belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma kararı verilmesi, yasaya aykırıdır.
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : 1- 250 promil alkollü olup emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek halde olmasına rağmen araç kullanarak kontrolsüz bir şekilde sola dönüş yapması sonucu mağdurların yaralanmasına neden olan sanığın fiilinin 5237 sayılı TCK’nın 89/4. ve 179/3. maddelerinde düzenlenen suçları oluşturduğu, anılan Kanunun 44. maddesi hükmü karşısında sadece daha ağır cezayı gerektiren taksirle yaralama suçundan sorumlu tutulması gerektiği gözetilmeden ayrıca trafik güvenliğini tehlikeye düşürme suçundan da mahkumiyetine karar verilmesi,
2- Taksirle işlenen suçlarda uygulama yeri bulunmadığı gözetilmeden sanık hakkında, 5237 sayılı TCK’nın 53/1. maddesi uyarınca belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma kararı verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 08.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. CEZA DAİRESİ
E. 2011/15930
K. 2012/177
T. 17.1.2012
• TRAFİK GÜVENLİĞİNİ TEHLİKEYE SOKMA ( Sanığın Ters İstikamete Girerek Katılanın İdaresindeki Otomobile Çarptığı/Alkollü Araç Kullandığı – Basit Tıbbi Müdahale İle Giderilebilir Şekilde Yaralanmaya Sebebiyet Verdiği/Fikri İçtima Uyarınca Yalnızca Taksirle Yaralamadan Hüküm Kurulacağı )
• TAKSİRLE YARALAMA ( Sanığın Alkollü Araç Kullandığı/Sebep Olduğu Kazada Katılanı Basit Tıbbi Müdahale İle Giderilebilir Şekilde Yaralanmaya Sebebiyet Verdiği – Yalnızca Taksirle Yaralamadan Hüküm Kurulacağı/Sanığın Ayrıca Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçundan Cezalandırılamayacağı )
• BASİT TIBBİ MÜDAHALE GİDERİLEBİLİR ŞEKİLDE YARALAMA ( Sanığın Alkollü Araç Kullanırken Katılanın İdaresindeki Araca Çarpması Nedeniyle – Yalnızca Taksirle Yaralamadan Hüküm Kurulacağı/Sanığın Ayrıca Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçundan Cezalandırılamayacağı )
• ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMA NEDENİYLE KAZAYA SEBEBİYET VERMEK ( Sanığın Basit Tıbbi Müdahale İle Giderilebilir Şekilde Yaralanmaya Sebebiyet Verdiği – Fikri İçtima Uyarınca Yalnızca Taksirle Yaralamadan Hüküm Kurulacağı )
5237/m.44, 89, 179
ÖZET : Taksirle yaralama ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçlarında; yönetimindeki otomobille bölünmüş yolda ters istikamete girerek katılanın sevk ve idaresindeki otomobile çarpıp, mağdurların etkisi basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralanmalarına sebebiyet vermek suretiyle kazaya karışan ve 341 promil alkollü olarak araç kullandığı tespit edilen sanığın, güvenli sürüş yeteneğini kaybettiği ve dolayısıyla atılı trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve taksirle yaralama suçlarının oluştuğunun kabulünde bir isabetsizlik bulunmadığı, ancak bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına neden olan sanığın, yalnızca taksirle yaralama suçundan cezalandırılması ile yetinilmesi gerektiği gözetilmeden, sanığın ayrıca trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan da mahkumiyetine karar verilmesi hukuka aykırıdır.
DAVA : Taksirle yaralama ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçlarından sanığın mahkumiyetine ilişkin hükümler sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın bir nedene dayanmayan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Yönetimindeki otomobille bölünmüş yolda ters istikamete girerek katılan K.’ın sevk ve idaresindeki otomobile çarpıp, mağdurların etkisi basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralanmalarına sebebiyet vermek suretiyle kazaya karışan ve 341 promil alkollü olarak araç kullandığı tespit edilen sanığın, güvenli sürüş yeteneğini kaybettiği ve dolayısıyla atılı trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve taksirle yaralama suçlarının oluştuğunun kabulünde bir isabetsizlik bulunmadığı, ancak bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına neden olan sanığın, 5237 sayılı TCK’nın 44. maddesi uyarınca 61. madde de nazara alınmak suretiyle yalnızca taksirle yaralama suçundan cezalandırılması ile yetinilmesi gerektiği gözetilmeden, sanığın ayrıca trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan da mahkumiyetine ve cezalandırılmasına karar verilmesi,
Kabul ve uygulamaya göre de:
Sanığın taksirle yaralama suçunu bilinçli taksirle işlediği kabul edildiği halde, sanık hakkında tayin olunan cezada 5237 sayılı TCK’nın 22/3. maddesi gereğince arttırım yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olup, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince kısmen isteme uygun olarak ( BOZULMASINA ), 1412 sayılı CMUK’nın 326/son maddesinin saklı tutulmasına, 17.01.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. CEZA DAİRESİ
E. 2011/14556
K. 2011/10295
T. 29.12.2011
• TAKSİRLE ÖLDÜRME SUÇU ( Vücuttaki Alkol Oranının Her Saat %15 Azaldığı – Sanığın Olaydan Yaklaşık 6,5 Saat Sonra 48 Promil Alkollü Olduğu/Bilinçli Taksirle Öldürmenin Gerçekleştiği )
• BİLİNÇLİ TAKSİR ( Vücuttaki Alkol Oranının Her Saat %15 Azaldığı – Sanığın Olayda Yaklaşık 138 Promil Alkollü Olduğu/Gerçekleşen Trafik Kazasında Bilinçli Taksirle Öldürmenin Varlığının Kabul Edileceği )
• ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMA NETİCESİNDE GERÇEKLEŞEN ÖLÜMLÜ TRAFİK KAZASI ( Sanığın Olayda Yaklaşık 138 Promil Alkollü Olduğu – Bilinçli Taksirle Öldürmenin Gerçekleştiği )
5237/m. 22/3 , 85/2
ÖZET : Taksirle öldürme suçunda; olaydan yaklaşık 6.30 saat sonra 48 promil alkollü olduğu tespit edilen sanığın yerleşmiş Adli Tıp Kurumu uygulamalarına göre alkol oranın her saat %15 oranında azalacağı ve bu oran dikkate alındığında kaza anında 138 promil alkolle tekabül edeceğinin anlaşılması karşısında olayın sanığın savunmalarında belirttiği nedenlerle değil aldığı alkol nedeniyle olduğunun kabulü ile sanığın eyleminde bilinçli taksirin koşullarının oluştuğu gözetilmelidir.
DAVA : Taksirle öldürme suçundan sanık hakkında kurulan mahkumiyet hükmü katılanlar vekili, sanık müdafii Mahalli Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Olaydan yaklaşık 6.30 saat sonra 48 promil alkollü olduğu tespit edilen sanığın yerleşmiş Adli Tıp Kurumu uygulamalarına göre alkol oranın her saat %15 oranında azalacağı ve bu oran dikkate alındığında kaza anında 138 promil alkolle tekabül edeceğinin anlaşılması karşısında olayın sanığın savunmalarında belirttiği nedenlerle değil aldığı alkol nedeniyle olduğunun kabulünde zorunluluk bulunmasına karşın yazılı şekilde karar verilerek sanığın eyleminde bilinçli taksirin koşullarının oluştuğunun gözetilmemesi kanuna aykırı, katılan vekilinin ve Mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olup,
KARAR : Hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 saylı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 29.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. CEZA DAİRESİ
E. 2010/28487
K. 2010/26909
T. 29.9.2010
• TRAFİK GÜVENLİĞİNİ TEHLİKEYE SOKMAK ( Alkolün Etkisiyle Güvenli Bir Şekilde Araç Sevk ve İdare Edemeyecek Halde Olmasına Rağmen Araç Kullanan Sanığın Unsurları Oluşan Suçtan Mahkumiyeti Gerektiği )
• ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMAK ( Güvenli Bir Şekilde Araç Sevk ve İdare Edemeyecek Halde Olmasına Rağmen Araç Kullanan Sanığın Unsurları Oluşan Trafik Güvenliğini Tehlikeye Düşürmek Suçundan Mahkumiyeti Gerektiği )
• GÜVENLİ BİR ŞEKİLDE ARAÇ SEVK VE İDARE EDEMEYECEK HALDE OLMA ( Alkolün Etkisiyle – Sanığın Unsurları Oluşan Trafik Güvenliğini Tehlikeye Düşürmek Suçundan Mahkumiyeti Gerektiği )
5237/m.179/3
2918/m.48
ÖZET : Alkolün etkisiyle güvenli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek halde olmasına rağmen araç kullanan sanığın, unsurları oluşan trafik güvenliğini tehlikeye düşürmek suçundan mahkumiyeti kararı doğrudur.
DAVA : Trafik güvenliğini tehlikeye düşürmek suçundan sanık Erkan’ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 179/3, 62/1, 52/2. maddeleri uyarınca 1.000,00 Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair ( Salihli Birinci Sulh Ceza Mahkemesi )’nin 10.07.2009 tarihli ve 2009/442 esas, 2009/604 sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığı’nca verilen 19.07.2010 gün ve 2010/9009/47723 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11.08.2010 gün ve 2010/183330 sayılı tebliğnamesiyle Dairemize gönderilmekle okundu.
Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;
Dosya kapsamına göre; sanığın mobileti ile kaza yaptığı ve kendisinin yaralandığı olayda alkollü olduğunun anlaşılması karşısında, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 48. maddesinde yer alan alkollü araç kullanma eyleminin oluştuğu, sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.
Gereği düşünüldü:
KARAR : 5237 sayılı Yasa’nın 179. maddesinin 3. fıkrasında alkol ya da uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek halde olmasına rağmen araç kullanan kişi hakkında yaptırım öngörülmesi karşısında; 1,92 promil alkollü olduğu tespit edilen sanığın, kullandığı motosikletin hakimiyetini kaybedip, orta refüje çarpıp, kendisinin yaralandığı kazaya da sebebiyet verdiği, savunmasında, suçlamayı kabul ettiğini, alkollü olduğunu ve direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu orta refüje çarptığını belirttiği dosya içeriğinden anlaşılmakla, alkolün etkisiyle güvenli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek halde olmasına rağmen araç kullanan sanığın, unsurları oluşan atılı trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan mahkumiyetine ilişkin hükümde isabetsizlik görülmediğinden;
SONUÇ : Salihli Birinci Sulh Ceza Mahkemesi’nin 10.07.2009 gün ve 2009/442, 2009/604 sayılı kararına yönelik kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, 29.09.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2008/9-51
K. 2008/117
T. 20.5.2008
• TAKSİRLE ÖLÜME NEDEN OLMAK ( Sanık Kullandığı Aracın Geçişine Yasak Olan Bir Yolda ve Alkollü Olarak Hız Kurallarına Uymadan Araç Kullandığından Kusurlu Olduğu )
• GEÇİŞE YASAK YERDE ARAÇ KULLANMAK ( Alkollü Olarak Hız Kurallarına Uymadan Araç Kullanan Sanığın Taksirle Ölüme Neden Olma Suçunda Kusurlu Olduğu )
• ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMAK ( Hız Kurallarına Uymadan Kullanan Sanığın Taksirle Ölüme Neden Olma Suçunda Kusurlu Olduğu )
• DİKKATSİZ VE ÖZENSİZ ARAÇ KULLANMA ( Hız Kurallarına Uymadan Kullanan Sanığın Taksirle Ölüme Neden Olma Suçunda Kusurlu Olduğu )
5237/m.22/2,85
765/m.45,47/1-d,48/5,56/1-a
Karayolları Trafik Yönetmeliği/m.97
ÖZET : Sanığın taksirle ölüme neden olmak suçundan beraatına karar verilen olayda uyuşmazlık, sanığın olayda kusurlu olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Somut olayda sanık, kullandığı aracın geçişine yasak olan bir yolda ve alkollü olarak araç kullanmaktadır. Trafik kazası tespit tutanağında belirlendiği üzere, kazanın öncesinde herhangi bir fren tedbirine başvurmamış, çarpışmanın meydana gelmesinden sonra ancak 35 metre sonra aracının devrilmesi suretiyle durabilmiştir ki bu da dikkatsiz ve özensiz olarak hız kurallarına uymadan araç kullandığını ortaya koymaktadır. Sanık, açıklanan kurallara uymamakla olayın meydana gelmesinde kusurludur.
DAVA : Taksirle ölüme neden olmak suçundan sanık M. K.’in beraatına ilişkin Çifteler Asliye Ceza Mahkemesince 26.05.2004 gün ve 124-79 sayı ile verilen kararın, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 01.02.2006 gün ve 6634-469 sayı ile;
“… Sanığın “trayler giremez” trafik işaret levhası bulunan dar ve geliş gidişli yolda kullandığı trayler ile girdiği olay sırasında 0.23 promil alkollü olduğu bu nedenle de içinde bulunduğu şartlar itibarıyla trafik kurallarına aykırı hareket ederek gerekli dikkat ve özen yükümlülüğüne uymamak suretiyle neticenin meydana gelmesinde kurusu bulunduğu anlaşılmış olup hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği kurallara uygun hareket edilmesi halinde olayın meydana gelmesinin söz konusu olamayacağı gözetilmeden oluş ve dosya kapsamına uygun düşmeyen bilirkişi raporları hükme esas alınarak yazılı şekilde hüküm tesisi…” isabetsizliğinden oyçokluğu ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Daire Üyelerinde N.S. ile A.D. ise; “Sanığın yönetimindeki TIR ile Kaymaz-Çifteler istikametine seyir halinde iken olay yerine geldiğinde karşı istikametten gelmekte olan otomobil sürücüsü ölenin kendi seyir şeridini terk ederek yeterince geniş olmayan 560 mt.lik çift istikametli yolda 60 cm. sanığın seyir şeridine girerek şerit ihlalinde bulunduğu etkin fren ve direksiyon manevrasına başvuran sanığın bankete kadar kaçtığı ancak otomobilin yolu kapatması nedeniyle çarpışmayı önleyemediği ve akabinde otomobil sürücüsünün öldüğü şeklinde gelişen olayda tartışılması ve değerlendirilmesi gereken olgunun sanığın trafik güvenliğini tehlikeye sokacak kural ihlali yapıp yapmadığıdır.
Dosyadaki verilerden anlaşıldığı üzere Trafik Kanunu ve Yönetmeliklerine göre normal sınırlar içinde kabul edilen az miktardaki ( 0,23 promil ) alkol oranının olaya etken olduğunu ileri sürmek mümkün görülmemektedir.
Sanığın dikkat ve özen yükümlülüğüne uymayan kabul edilebilecek tek eylemi “Treyler Giremez” işaretini dikkate almadan seyir güzergahına girmiş olmasıdır. Ancak olay bu yola girmiş olmaktan meydana gelmemiş olup, Kaymaz-Çifteler istikametini belirleyen kara yolu trafiğe açık çift istikametli bir yol olduğundan karşı yönden seyir eden araçların dikkatli olup seyirlerini kendi şeritlerinde sürdürmek zorunluluğu vardır.
Sanık seyri sırasında trafik kurallarına uygun hareket etmiş kendi şeridinde seyretmiş ve şerit tecavüzü yaparak gelmekte olan otoyu fark ettiğinde alması gereken ve alabileceği tüm önlemleri almış olmakla olayda kusurlu olmadığından beraatine ilişkin mahkeme kararının onanması düşüncesinde olduğumuzdan çoğunluk görüşüne katılmıyoruz” gerekçesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Yerel Mahkeme ise 28.06.2006 gün ve 63-69 sayı ile;
“…Dosyadaki verilerden anlaşıldığı üzere Trafik Kanunu ve yönetmeliklerine göre normal sınırlar içinde kabul edilen az miktardaki ( 0,23 promil ) alkol oranının olaya etken olduğunu ileri sürmek mümkün görülmemektedir.
Sanığın dikkat ve özen yükümlülüğüne uymayan kabul edilebilecek tek eylemi trayler giremez işaretini dikkate almadan seyir güzergahına girmiş olmasıdır. Ancak olay bu yola girmiş olmaktan meydana gelmemiş olup, Kaymaz-Çifteler istikametini belirleyen kara yolu trafiği açık çift istikametli bir yol olduğundan karşı yönden seyir eden araçların dikkatli olup seyirlerini kendi şeritlerinden sürdürmek zorunluluğu vardır.
Sanık seyri sırasında trafik kurallarına uygun hareket etmiş kendi şeridinde seyretmiş ve şerit tecavüzü yaparak gelmekte olan otoyu fark ettiğinde alması gereken ve alabileceği tüm önlemleri almış olmakla, olayda kusuru olmadığından…” gerekçesiyle ilk kararında direnmiştir.
Bu hükmün de katılan vekili ile o yer C.savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “onama” istekli, 14.02.2008 gün ve 264728 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Sanığın taksirle ölüme neden olmak suçundan beraatına karar verilen olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında çözümü gereken hukuki uyuşmazlık, sanığın olayda kusurlu olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
5237 sayılı TCY’nın 22/2. maddesinde taksir, “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmıştır. Taksirin tanımına yer vermeyen 765 sayılı TCY’nın 45. maddesi, cürümlerde kastın aranacağı kuralını koyduktan sonra, bu kuralın istisnası olarak “failin bir şeyi yapmasının veya yapmamasının neticesi olan bir fiilden dolayı kanunun o fiile ceza tertip ettiği ahval müstesnadır.” demek suretiyle, kast olmaksızın da bir kimsenin taksirli davranışı nedeniyle cezalandırılabileceğini kabul etmiş, aynı yasanın bazı hükümlerinde “tedbirsizlik”, “dikkatsizlik”, “meslek ve sanatta acemilik”, “nizama evamir ve talimatlara riayetsizlik” kusurluluk halleri olarak belirtilmiştir.
Taksir, görüldüğü gibi istisnai bir kusurluluk şeklidir. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.10.2001 gün ve 181-204; 21.10.1997 gün ve 99-202; 13.12.1993 gün ve 221-317 sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere, öğretide ve uygulamada taksirin unsurları;
1-Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2-Hareketin iradiliği,
3-Neticenin iradi olmaması,
4-Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
5-Neticenin öngörülebilir olması, şeklinde kabul edilmektedir.
Bütün suçlarda olduğu gibi, taksirli suçlarda da hareket ile sonuç arasında bir nedensellik bağının varlığı cezalandırmanın koşuludur. Taksirli suçlarda nedensellik bağının varlığının kabulü için, failin hareketinden bağımsız bir etkenin sonuca tek başına neden olmaması gerekir.
Bu açıklamalar ışığında dosya içeriğindeki tüm bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde;
16.12.2003 tarihinde jandarma görevlileri tarafından düzenlenen trafik kazası tespit tutanağında; gece saat 00.15’de, sanık M. K. yönetimindeki, TIR çekici ve arkasında yer alan kömür yüklü yarı römork şeklindeki TIR ile maktul Z. F. yönetimindeki otomobilin, yerleşim yeri dışında olan Çifteler-Kaymaz yolunun 19. km.sinde çarpıştıkları ve otomobil sürücüsünün olay yerinde öldüğü, çarpışmanın yandan çarpma şeklinde olduğu, havanın açık, yol yüzeyinin kuru, 5.60 metre genişliğindeki asfalt kaplama yolda yol şerit çizgisinin bulunmadığı, kaza noktasında maktulün gidiş yönüne göre yolun her iki tarafında sağa viraj levhasının bulunduğu, çizilen krokiye göre çarpışma noktasının hemen viraj çıkışında maktulün gidiş yönüne göre sağdan 3.60 m., sanığın gidiş yönünde ise sağdan 2 m mesafede olduğu, otomobile ait fren izi gösterilmediği, çekiciye ait ise çarpışma noktasından başlayıp yol dışında sonlanan sağ tekerlek için 35 m, sol tekerlek için ise 32 m fren izi gösterildiği, bu izlere göre çarpışma noktasında sanık yönetimindeki çekicinin yolun en sağında bulunduğu, kazanın özetinin ise aynen;
“42 L.2…plakalı çekici ve çekiciye ekli 42 B.8… plakalı yarı römork şoförü M. K., taşıtta kömür yüklü olarak Çifteler-Kaymaz il yolunun 19+450 metresinde Çifteler istikametine seyir halinde iken karşı istikametten seyir eden ( Çifteler’den Kaymaz istikametine ) seyir halinde olan 06 T. 59 plakalı otomobil sürücüsü Z. F.’in, yönetimindeki otomobili ile şerit tecavüzü etmesi sonucu 42 L. 2… plakalı çekiciye sol ön teker bölümünden çarpması sonucu otomobilin Çifteler istikametine doğru yolun soluna sürüklenerek 4 teker üstünde, istikameti Kaymaz yönü olacak şekilde ve sürücü Z. F.’in otomobil içinde ölmesi ile diğer çekici ve römork şoförünün çarpışmadan sonra yolun Çifteler istikametine doğru sağına devrilmesi ile ölümlü ve maddi hasarlı trafik kazası olayının meydana geldiği tespit edildi.
Kaza sonrası 42 L. 2… plakalı çekicinin sol ön teker, sol ön çamurluk, sol ön kapı bölümünün yamulduğu ve kırıldığı, 42 B. 8… plakalı römorkun sağ yan üzerine yattığı, içinde bulunan kömürün dağıldığı, 06 T. 5… plakalı otomobilin ön tampon, ön motor kaputu, sol çamurluk, ön cam, sol ön ve arka kapı, tavan ve motor bölümünün yamulduğu ve kırıldığı tespit edildi” şeklinde açıklanmış, kazanın oluşumunda sanığın, alkollü ( 0.23 promil ) olarak araç kullanmak ve Çifteler-Kaymaz il yolunun girişinde bu yola trayler giremez levhasına rağmen bu güzergahı kullanmakla Karayolları ve Trafik Yasasının 47/1-d ve 48/5. maddelerine aykırı davranması nedeniyle %40 oranında kusurlu olduğu, maktulün ise asli kusurlardan şeride tecavüz etme ve şerit izleme ve değiştirme kurallarına uymamakla aynı Yasanın 56/1-a maddesine aykırı davranması nedeniyle %60 oranında kusurlu olduğu kanaatine varıldığı belirtilmiştir.
Aynı görevlilerce alkolmetre ile yapılan ölçümde, saat 01.08 itibariyle sanığın 0.23 promil alkollü olduğu, ayrıca sanığın yönetimindeki çekicide bulunan takograf cihazının çalışır durumda olmadığı saptanmıştır.
Keşifte dinlenen bilirkişi trafik polis memuru Münir Bulut, 27.01.2004 günlü raporunda özetle; otomobil sürücüsünün karşı yönden gelen çekiciyi fark ettiğinde kendi şeridinde seyretmesi, kazanın olduğu mevkideki viraj ve keskin viraj levhalarını dikkate alarak hızını düşürmesi gerektiğini, karşı yönden gelen aracın yoluna 60 cm girmekle olayda kusurlu olduğu, kazanın olduğu yola TIR girmesinin yasak olmasının kazanın oluşumunda bir etken olmadığını, keza çekici şoförünün 0.23 promil alkollü olmasının, kavrama dürtülerinde ve araç kullanma yetisinde büyük ölçüde kayba neden olmaması nedeniyle kazanın oluşumunda kusur verilmesini gerektirmediğini, her iki halin de trafik cezası gerektiren haller olduğunu, bu nedenle sanığın kusursuz olduğu, maktulün ise şeride tecavüz etme nedeniyle olayda tam kusurlu olduğu kanaatine vardığını bildirmiştir.
Yerel Mahkemece ayrıca dosya gönderilerek Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesinden alınan 23.03.2004 gün ve 2241 sayılı raporda aynen;
“Dosya kapsamını inceleyen heyetimiz sanık sürücünün idaresindeki dorseli TIR ile bu yola bu tür araçların girişinin yasak olduğu yola girmesi kusur açısından illiyeti görülmediği, bunun ayrı bir trafik suçu oluşturacağı anlaşılmıştır.
Bu duruma göre;
a ) Sanık M. K. sevk ve idaresindeki dorseli TIR ile normal seyri sırasında olay mahalline geldiğinde seyir istikametine göre karşı yönden sola yönelmiş haliyle şerit ihlalinde bulunarak gelen ve önünü kapatan otomobili gördüğünde olaya mani olmak bakımından direksiyon ve fren tedbirine başvurduğu, ikazda bulunduğu, alabileceği bir başka önlem ve tedbir bulunmadığından dolayı olayda atfı kabil kusuru yoktur.
b ) M. sürücü Z. F. sevk ve idaresindeki otomobili ile seyri sırasında yola gereken dikkatini vermediği, dikkatsiz ve tedbirsizce mevcut hızıyla olay mahalline yaklaştığı, seyrini kendi seyir şeridinde sürdürmeye özen göstermeyip sola yönelmiş haliyle şerit ihlalinde bulunarak olayın meydana gelmesine sebebiyet vermiş olup 8/8 kusurludur.
Bilirkişi raporunun olayın oluşumuna uygun düştüğü anlaşılmıştır” açıklamalarına yer verilmiştir.
Ayrıca, katılan vekili tarafından Yerel Mahkeme direnme kararının temyizine ilişkin dilekçeye ekli olarak sunduğu, taraflar arasındaki tazminata ilişkin hukuk davasında alındığı anlaşılan ve İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim görevlilerince düzenlenmiş 20.12.2005 günlü raporda ise;
Dosya içinde kazanın oluşu ile ilgili tanık ifadesi bulunmamaktadır. Yapılan keşif sonrası verilen raporda, trafik kaza raporunda TIR aracı sürücüsüne TIR.ların girmesinin yasak olduğu yola girmesi nedeniyle kusur verilmiş olduğu, Çifteler girişinde bulunan TIR giremez levhasının kazanın oluşuna etken olmadığı belirtilip yolun sağında seyreden bu araç sürücüsüne kusur izafe edilmemiştir. Raporda ayrıca TIR aracına ait fren izi bulunmadığı belirtilmiş, krokide TIR.ın çarpışmadan sonra 35 m ileride durduğu gösterilmiştir. Bütün bu hususlar dikkate alındığında olayın meydana gelmesinde TIR sürücüsünün de kusurunun bulunduğu kabul edildiğinden heyetimiz ceza davası sırasında verilen raporlara katılmamaktadır.
Oto sürücüsü Z. F.’in yönetimindeki oto ile seyri sırasında yolun sağını takiben seyretmeye özen göstermesi, karşıdan gelen aracı gördüğünde tedbirli davranıp tamamen sağa geçmesi gerekirdi. Bu tedbiri almadan dikkatsizce seyrederek dar yolda yapılan tespite göre 60 cm diğer şeride geçtiğinden kazanın meydana gelmesinde birinci derecede ve % 65 oranında kusurlu görülmüştür.
M. K. olay sırasında yönetimindeki TIR aracı ile yolun sağ tarafında seyretmektedir. Ancak olayın meydana geldiği yola TIR araçlarının girişinin yasak olmasına rağmen bu yola girmiş olması trafiğin emniyetli akışına engel teşkil ettiğinden olayda kusurlu sayılması gerekmektedir. Zira olay yerinde yol dar olduğundan, binek otolarına göre ağır ve geniş bir araç olan TIR aracının bu yolda seyretmesi karşıdan gelen araç sürücülerinin emniyetli seyirlerini olumsuz yönde etkileyecektir. Bu nedenle bu yola TIR araçlarının girişi yasaklanmıştır. Diğer taraftan, mevcut delil ve tespitlerden, sürücünün kazayı önlemek için önceden etkin fren tedbirine başvurmamış olması ve durma yeri dikkate alındığında süratli seyrediyor olması nedeniyle olayda kusurlu sayılması gerekmektedir ve % 35 oranında kusurludur” açıklamalarına yer verilmiştir.
Bu rapor Yerel Mahkemenin dosyasına daha önce herhangi bir şekilde intikal ettirilmemiş olup, ilk defa temyiz dilekçesi ile Yargıtay’a hitaben sunulduğu anlaşılmaktadır.
Görüldüğü gibi, trafik kazası tespit tutanağında ve hukuk mahkemesinde sürdürülen tazminat davasında alınan ve katılan vekili tarafından sunulan bilirkişi raporunda sanığın olayda kusurlu olduğu belirtilirken, Yerel Mahkemece keşifte dinlenen bilirkişi trafik polis memurunun ve Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin raporlarında ise kusursuz olduğu kabul edilmiştir.
Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 97. maddesi uyarınca, ticari araç kullanan sürücülerin alkollü olarak araç kullanmaları yasaktır. Öte yandan, yolun trayler geçişine kapalı tutulmasının nedeni yol genişliğinin yetersiz olması, ağır tonajlı ve geniş araçların geçişine uygun bulunmamasıdır.
Somut olayda sanık, kullandığı aracın geçişine yasak olan bir yolda ve alkollü olarak araç kullanmaktadır. Trafik kazası tespit tutanağında belirlendiği üzere, kazanın öncesinde herhangi bir fren tedbirine başvurmamış, çarpışmanın meydana gelmesinden sonra ancak 35 metre sonra aracının devrilmesi suretiyle durabilmiştir ki bu da dikkatsiz ve özensiz olarak hız kurallarına uymadan araç kullandığını ortaya koymaktadır. Sanık, açıklanan kurallara uymamakla olayın meydana gelmesinde kusurludur.
Mahkemenin dinlediği bilirkişi ve Adli Tıp Kurumu raporları, açıklanan bu hususları gözetmediğinden dosya kapsamına ve yasal düzenlemelere uygun bulunmamaktadır. Yerel Mahkemece dosya kapsamına ve yasal düzenlemelere aykırı olan raporlara dayanılarak hüküm kurulması yasaya aykırıdır.
Bu nedenle suç tarihine göre 765 sayılı TCY.nın sanık lehinde olduğu da nazara alınarak, sanığın kusurlu davranışları da açıklanmak suretiyle Karayolları Genel Müdürlüğü Fen Heyetinden oluşturulacak bilirkişi kurulundan sanığın 8 üzerinden kusur oranının tespit edilmesi ve hukuki durumunun belirlenmesi gerekmektedir.
Bu itibarla usul ve yasaya aykırı olan Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Çifteler Asliye Ceza Mahkemesinin 28.06.2006 gün ve 63-69 sayılı direnme hük münün BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 20.05.2008 günü tebliğnamedeki isteme aykırı olarak oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. CEZA DAİRESİ
E. 2011/5994
K. 2011/3138
T. 18.10.2011
• TRAFİK GÜVENLİĞİNİ TEHLİKEYE SOKMAK ( Sanığın Aldığı Alkolün Etkisiyle Araçla Yoldan Çıkıp Takla Attığı – Kaza Nedeni Olduğu Savunulan Mıcırın Yol İçersinde Olmadığının Saptandığı/Sanığın Mahkumiyetine Karar Verileceği )
• ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMAK ( Sanığın Aldığı Alkolün Etkisiyle Araçla Yoldan Çıkıp Takla Attığı – Kaza Nedeni Olduğu Savunulan Mıcırın Yol İçersinde Olmadığının Saptandığı – Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokmak Suçunun Oluşacağı )
5237/m.179
ÖZET : Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunda; suç tarihinde alkol alan sanığın gece sevk ve idaresinde bulunan araç ile yanında mağdur olduğu halde aldığı alkolün etkisiyle tepelik ve sağ tarafı uçurum olan virajlı yolda hızını azaltmayarak kullanmış olduğu aracın yoldan çıkıp takla attıktan sonra uçuruma yuvarlanması şeklinde gelişen olayda; kaza nedeni olduğu savunulan mıcırın yol içerisinde olmadığının saptanmış olması sonucunda mahkumiyetine karar verilmesi gerekir.
DAVA : Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, Mahalli Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Suç tarihinde alkol alan sanığın saat 02:30 sıralarında sevk ve idaresinde bulunan araç ile yanında mağdur T. Y. olduğu halde Demirci-Sındırgı kara yolu üzerinde seyrettiği esnada Işıklar köyü mevkiine geldiğinde aldığı alkolün etkisiyle tepelik ve sağ tarafı uçurum olan virajlı yolda hızını azaltmayarak kullanmış olduğu aracın yoldan çıkarak takla attıktan sonra uçuruma yuvarlanması şeklinde gelişen olayda:
Gerek 06.03.2006 tarihinde yapılan keşifte mahkemece yapılan gözlemde, gerekse keşif sonrası alınan bilirkişi raporunda belirlendiği üzere, kaza nedeni olduğu savunulan mıcırın yol içerisinde olmadığının saptanmış olması,
Bu halde, sanığın suç tarihinde aldığı alkolün etkisiyle güvenli sürüş yeteneğini kaybederek direksiyon hakimiyetini yitirdikten sonra kaza mahallinde ancak yolun dışında bulunan mıcıra sevk ve idaresinde bulunan aracı kaptırdığının tüm dosya kapsamı itibariyle anlaşılması karşısında, atılı suçtan mahkûmiyeti yerine eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizlik olup,
SONUÇ : Mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden, hükümün isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 18.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2009/7-112
K. 2009/157
T. 9.6.2009
• ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMAK ( Sanığın Geçici Olarak Ehliyetine El Konulduğu/Daha Sonra Sulh Ceza Mahkemesince Belgenin Geri Alınmamasına Karar Verildiği – Kararın İdari Yaptırım Niteliğinde Olduğu/Temyize Tabi Olamayacağı )
• EHLİYETİN GERİ ALINMAMASI KARARI ( Alkollü Araç Kullanmak – Kararın 5271 S.K. Md. 223 Anlamında Hüküm Olmadığı/İdari Tedbir Niteliğindeki Yaptırım Nedeniyle Temyiz Yasa Yoluna Başvurulamayacağı )
• İDARİ TEDBİR NİTELİĞİNDEKİ YAPTIRIM ( Alkollü Araç Kullanmak/Sulh Ceza Mahkemesince Belgenin Geri Alınmamasına Karar Verildiği – Temyize Tabi Olamayacağı )
• TEMYİZİ KABİL OLMAYAN KARAR ( Alkollü Araç Kullanmak/Sulh Ceza Mahkemesince Belgenin Geri Alınmamasına Karar Verildiği – Kararın 5271 S.K. Md 223 Anlamında Hüküm Olmadığı/İdari Tedbir Niteliğindeki Yaptırım Nedeniyle Temyiz Yasa Yoluna Başvurulamayacağı )
5271/m.223
2918/m.48
ÖZET : Daha önce iki kez alkollü araç kullanırken yakalanan ve polis tarafından ehliyetine geçici olarak el konulan sanık hakkında; uyuşmazlık, Sulh Ceza Mahkemesinin “sürücü belgesinin geri alınmamasına” ilişkin kararının hangi yasa yoluna tabi olduğu noktasında toplanmaktadır. Kabahat nedeniyle sürücü belgesinin geri alınmasına veya alınmamasına ilişkin olarak verilen karar, 5237 sayılı TCY kapsamında güvenlik tedbirine ilişkin olarak verilmiş bir karar ve bu kapsamda 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesi anlamında hüküm sayılamayacağından, somut olayda, alkollü araç kullanma kabahati nedeniyle hükmedilecek idari tedbir niteliğindeki yaptırıma karşı, sadece hükümlere karşı başvurulabilecek bir yasa yolu olan temyiz yasa yoluna başvurulamayacağı dikkate alınmalıdır.
DAVA : E. Cumhuriyet Başsavcılığınca 20.03.2006 gün ve 205-205 sayı ile; “S…A…’ın eylemine uyan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 48/5. maddesinde öngörülen 6 ay hafif hapis cezasının TCK’nun 52. maddesi gereğince günlüğü takdiren 20 YTL hesabıyla paraya çevrilerek, 3600 YTL idari para cezası ile cezalandırılmasına,
Kabahatler Kanununun 19/1-c ve CMK’nun 162. maddesi gereğince adı geçenin ehliyetinin geri alınıp alınmayacağı konusunda bir karar verilmek üzere evrakların nöbetçi sulh ceza mahkemesine gönderilmesine…” kararı üzerine, E. 3. Sulh Ceza Mahkemesince 28.03.2006 gün ve 2006/303 müt. sayı ile; “… S…A…’ın ehliyetinin geri alınmasına yer olmadığına, infaz evrakının gereği için itiraz merciine gönderilmek üzere C.Başsavcılığına tevdiine…” karar verilmiş, bu karara yönelik itiraz ise E. Ağır Ceza Mahkemesince 18.04.2006 gün ve 312 müt. sayı ile; “… kararın temyizen incelenebilecek kararlardan olduğu ve kesin olarak verildiği göz önüne alınarak bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, dosyanın temyiz incelemesine gönderilmek üzere Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine…” karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 06.10.2006 gün ve 45684 sayılı yazı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09.11.2006 gün ve 251288 sayılı ihbarnamesi ile yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulmak suretiyle; “… Somut olayda, S…A…’ın 20.07.2003 tarihinde Antalya ilinde 1. kez, 06.03.2006 tarihinde Eskişehir ilinde 2. kez, 20.03.2006 tarihinde Eskişehir ilinde 3. kez alkollü araç kullanırken yakalandığı dikkate alınarak 5 yıl süreyle ehliyetinin geri alınmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir” gerekçesiyle, E. 3. Sulh Ceza Mahkemesi kararının bozulmasının talep edilmesi üzerine, Yargıtay 7. Ceza Dairesince 25.03.2009 gün ve 15215-3800 sayı ile;
“… Ehliyetinin geri alınması kararları temyize tabi olup, bu husus belirtilerek E. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından dosyanın temyiz incelemesine gönderilmesine karar verildiği, bu suretle kanun yolu incelemesinin tamamlanmadığı anlaşılmakla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteminin reddine, E. 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 28.03.2006 gün ve 2006/303 müt. sayılı kararın temyiz incelemesi yapılmak üzere tebliğname düzenlenmesi için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine…” karar verilmiş; Daire üyesi M. M… ise “Ehliyetin geri alınmasına neden eylemin kabahat nevinden olması, bu itibarla yasa yolunun da Kabahatler Kanununa tabi bulunması sebebiyle esasa ilişkin karar verilmesi yerine tevdiiye dair sayın çoğunluk kararına katılmıyorum” biçiminde karşıoy kullanılmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 12.05.2009 gün ve 251288 sayı ile;
“… Sulh Ceza Mahkemesinin kararı itiraz yasa yoluna bağlı olduğundan, Yüksek Dairece kanun yararına bozma isteği yönünden inceleme yapılması gerekirken, kararın temyiz yasa yoluna bağlı olduğundan bahisle tebliğname düzenlenmesi için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi edilmesi biçiminde karar verilmesinin yasaya aykırı olduğu kanaatine ulaşılmıştır…”,
Gerekçesiyle itiraz yasa yoluna başvurularak, Özel Daire kararının kaldırılması ve yasa yararına bozma talebi ile ilgili olarak inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi talep olunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, somut olayda Sulh Ceza Mahkemesince verilen kararının tâbi olduğu yasa yolunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Daha önce iki kez alkollü araç kullanırken yakalanan ve polis tarafından ehliyetine geçici olarak el konulan S…A…’ın, 20.03.2006 tarihinde de alkollü vaziyette araç kullanırken yakalanması üzerine düzenlenen suç tutanağının, 2918 sayılı Karayolları Trafik Yasasının 48/5. maddesi uyarınca işlem yapılması için E. Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, E. Cumhuriyet Başsavcılığınca da 2918 sayılı Yasanın 48/5 ve 5237 sayılı TCY’nın 52. maddesi uyarınca 3600 YTL idari yaptırım kararı verildikten sonra, Kabahatler Yasasının 19/1-c ve 5271 sayılı CYY’nın 162. maddeleri uyarınca ehliyetin geri alınıp alınmayacağı hususunda bir karar verilmesi için Sulh Ceza Mahkemesinden talepte bulunduğu, E…3. Sulh Ceza Mahkemesince ehliyetin geri alınmasına yer olmadığına karar verildiği, E. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bu karara itiraz üzerine merci sıfatıyla inceleme yapan E. Ağır Ceza Mahkemesince, kararın temyize tabi olduğundan bahisle, inceleme yapılmaksızın dosyanın temyiz merciine gönderilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Görüldüğü gibi uyuşmazlık, Sulh Ceza Mahkemesinin “sürücü belgesinin geri alınmamasına” ilişkin kararının hangi yasa yoluna tabi olduğu noktasında toplanmaktadır.
5252 sayılı TCY’nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 7. maddesi ile yasalarda yer alan hafif hapis ve hafif para cezalarına ilişkin yaptırımlar, yeni TCY’nda cürüm-kabahat ayrımının kaldırılması nedeniyle idari para cezasına dönüştürülmüş, maddenin ilk üç fıkrasında idari para cezasının hesaplanmasına ilişkin esaslara yer verildikten sonra, 4. fıkrada bu madde hükümlerine göre idari para cezasına Cumhuriyet savcılığınca karar verileceği belirtilmiştir.
Bu kapsamda, 2918 sayılı Karayolları Trafik Yasası’nın 48/5. maddesinde yer alan alkollü araç kullanma suçunun yasada hafif hapis olarak öngörülen yaptırımı da, Cumhuriyet savcılığınca hükmedilebilecek nitelikteki bir yaptırım olan idari para cezasına dönüştürülmüştür.
Ancak anılan maddede, hafif para cezasıyla birlikte “sürücü belgesinin geri alınmasına” ilişkin tedbire de yer verilmiş bulunduğundan, hükmedecek merci ve tabi olduğu yasa yolunun belirlenebilmesi için bu tedbirin yeni yasal düzenlemeler karşısındaki hukuki niteliğinin saptanmasında zorunluluk bulunmaktadır.
01.06.2005 tarihinden önce gerçekleştirilen eylemlerde, 2918 sayılı Karayolları Trafik Yasasının 48/5 ve 112. madde hükümleri nazara alınarak maddedeki yaptırıma ve buna bağlı olarak ta tedbire hükmetme görevinin Sulh Ceza Mahkemesine ait olduğu yönünde herhangi bir duraksama bulunmamaktadır.
01.06.2005 tarihinden sonra gerçekleştirilen eylemler açısından ise, 5237 sayılı TCY’nın yaptırım sistemi ile 5326 sayılı Kabahatler Yasası sisteminin birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
5237 sayılı TCY’nda yaptırımlar, cezalar ve güvenlik tedbirleri şeklinde ikili bir ayrıma tabi tutulmuş, 45. maddede de bu yaptırımların sadece suçlar için öngörüldüğü açıkça belirtilmiştir. Bu düzenleme uyarınca, ceza kanunu anlamında bir yaptırım veya güvenlik tedbiri ancak suçlar için söz konusu olup suç karşılığı bir cezaya veya tedbire hükmedildiğinde ise verilen bu kararlar, 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesi uyarınca hüküm sayılmaları nedeniyle, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen uygulanan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesindeki koşullar dahilinde temyiz yasa yoluna tâbi olacaktır.
5326 sayılı Kabahatler Yasasının yaptırım sistemi incelendiğinde ise; Yasanın 16. maddesinde kabahat karşılığı olarak uygulanabilecek idari yaptırımların, idari para cezası ve idari tedbirler olduğunun açıkça vurgulandığı, 2. fıkrasında idari tedbirlerin, mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirler şeklinde ikili bir ayrıma tabi tutulduğu, buna karşılık diğer tedbirlerle ilgili olarak herhangi bir belirleme ve sınırlamaya yer verilmediği, ancak; 19. maddesinin 1/c bendinde, diğer yasalarda kabahat karşılığı öngörülen belirli bir süre için ehliyetin geri alınması gibi yaptırımlara ilişkin hükümlerin, ilgili yasalarında gerekli değişiklikler yapılıncaya kadar saklı olduğunun belirtildiği görülmektedir.
Buna göre, 2918 sayılı Yasanın 48/5, 5252 sayılı Yasanın 7, 5326 sayılı Yasanın 19. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde; kabahat nedeniyle sürücü belgesinin geri alınmasına veya alınmamasına ilişkin olarak verilen karar, 5237 sayılı TCY kapsamında güvenlik tedbirine ilişkin olarak verilmiş bir karar ve bu kapsamda 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesi anlamında hüküm sayılamayacağından, somut olayda, alkollü araç kullanma kabahati nedeniyle hükmedilecek idari tedbir niteliğindeki yaptırıma karşı, sadece hükümlere karşı başvurulabilecek bir yasa yolu olan temyiz yasa yoluna başvurulamaz.
Bu itibarla, itirazın kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yasa yararına bozma yasa yolu başvurusu ile ilgili bir karar verilmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyelerinden Orhan Koçak; “5326 sayılı Yasanın 3/a bendi “idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanır” şeklinde düzenlenmiştir.
Ceza Genel Kurulunun 10.03.2009 gün ve 38/55 sayılı kararında ehliyetin geri alınması hükmünün temyizi kabil ve Yargıtay denetimine tabi olduğuna dair bir başka Genel Kurul Kararı gerekçe olarak gösterilmiştir.
5326 sayılı Kabahatler Kanununun 19. maddesi “saklı tutulan hükümler” başlığı altında diğer kanunlarda kabahat karşılığında öngörülen belirli bir süre için ( a ) ( b ) ( c ) ( d ) bendlerinde belirtilen yaptırımlara ilişkin hükümlerin, ilgili kanunlarda bu kanun hükümlerine uygun değişiklik yapılıncaya kadar saklı olduğu şeklinde düzenlenmiş, ( c ) bendinde de “Ruhsat veya ehliyetin geri alınması” yer almış olup Kabahatler Kanununda düzenlenen başvuru ve itirazla ilgili hükümlerin uygulanmayacağı açıkça belirtilmiştir.
İzah edilen nedenler karşısında 2918 sayılı Yasanın 48. maddesi gereği verilen ehliyetin geri alınması yaptırımı temyize tabi olup Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddedilmesi gerektiği görüşüyle çoğunluğun kararına katılmıyorum” şeklinde,
Çoğunluk görüşüne katılmayan diğer üç Genel Kurul Üyesi de, yasa koyucunun ilgili yasalarda gerekli değişiklikleri zamanında yapmaması, 2918 sayılı Yasanın 112. maddesindeki düzenlemenin eski halini muhafaza etmesi ve Kabahatler Yasasının 3 ve 19. maddelerindeki özel düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, olayımızda başvurulması gereken yasa yolunun temyiz olması nedeniyle, itirazın reddedilmesi gerektiği yönünde,
Karşıoy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2-Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 25.03.2009 gün ve 15215-3800 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın, yasa yararına bozma yasa yolu başvurusu nedeniyle incelenerek bir karar verilmesi için Yargıtay 7. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.06.2009 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
9. CEZA DAİRESİ
E. 2008/10462
K. 2010/3278
T. 22.2.2010
• TRAFİK GÜVENLİĞİNİ TEHLİKEYE SOKMA SUÇU ( Sanığın 400 Promil Alkollü Olarak Şerit İhlali Yapması Sonucu Mağdurların Yaralanmasına Neden Olduğu – Suçun Taksirle Yaralama Suçuna Dönüşeceği )
• TAKSİRLE YARALAMA ( Sanığın 400 Promil Alkollü Olarak Şerit İhlali Yapması Sonucu Mağdurların Yaralanmasına Neden Olduğu – Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçunun Taksirle Yaralama Suçuna Dönüşeceği )
• ALKOLLÜ OLARAK ŞERİT İHLALİ YAPMA ( Sanığın Mağdurların Yaralanmasına Neden Olduğu – Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçunun Taksirle Yaralama Suçuna Dönüşeceği )
5237/m.89/4, 179/3
ÖZET : Sanığın 400 promil alkollü olarak şerit ihlali yapması sonucu mağdurların yaralanmasına neden olduğu olayda, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun 5237 sayılı TCK’nın 89/4. maddesinde yazılı taksirle yaralama suçuna dönüşeceği, bu nedenle de sanığın trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan ayrıca mahkumiyet kararı verilemeyeceği gözetilmelidir.
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : 1- Taksirle yaralama suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delilere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA,
2- Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan kurulan hükme yönelik temyize gelince;
Sanığın 400 promil alkollü olarak şerit ihlali yapması sonucu mağdurların yaralanmasına neden olduğu olayda, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun 5237 sayılı TCK’nun 89/4. maddesinde yazılı taksirle yaralama suçuna dönüşeceği, bu nedenle de sanığın trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan ayrıca mahkumiyet kararı verilemeyeceği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 22.02.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. CEZA DAİRESİ
E. 2006/3902
K. 2006/18319
T. 15.11.2006
• TRAFİK GÜVENLİĞİNİ TEHLİKEYE SOKMAK ( 193 Promil Alkollü Sanığın İdaresindeki Motosiklet İle Köy Yolunda Seyir Halinde İken Öndeki Araca Çarparak Maddi Hasara Sebebiyet Vermesi Eyleminde Suçun Oluştuğu )
• ALKOLLÜ OLARAK MOTOSİKLET KULLANMA ( Köy Yolunda Seyir Halinde İken Öndeki Araca Çarparak Maddi Hasara Sebebiyet Vermesi Eyleminde Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokmak Suçun Oluştuğu )
• TEHLİKE UNSURU ( 193 Promil Alkollü Sanığın İdaresindeki Motosiklet İle Köy Yolunda Seyir Halinde İken Öndeki Araca Çarparak Maddi Hasara Sebebiyet Vermesi – Kişilerin Hayat Sağlık ve Malvarlığı Açısından Somut Tehlike Unsurunun Gerçekleştiği )
• KİŞİLERİN HAYAT SAĞLIK VE MALVARLIĞI AÇISINDAN TEHLİKE ARZEDEN TRAFİK KAZASI ( 93 Promil Alkollü Sanığın İdaresindeki Motosiklet İle Köy Yolunda Seyir Halinde İken Öndeki Araca Çarparak Maddi Hasara Sebebiyet Vermesi Eyleminde Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokmak Suçun Oluştuğu )
5237/m.179
ÖZET : 193 promil alkollü sanığın idaresindeki motosiklet ile köy yolunda seyir halinde iken öndeki araca çarparak maddi hasara sebebiyet vermesi şeklindeki eyleminde; sanığın savunması, trafik kazası tespit tutanağını düzenleyen zabıt mümzileri ve doktor bilirkişinin beyanlarına göre sanığın aldığı alkolün etkisiyle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek durumda olduğu anlaşılmakla; kişilerin hayat, sağlık ve malvarlığı açısından somut tehlike unsurunun gerçekleştiği ve sanığın atılı suçtan cezalandırılması gerekir.
DAVA : Trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçundan sanık Recep Akay’ın yapılan yargılaması sonucunda; BERAATİNE dair ( SALİHLİ ) 2.Sulh Ceza Mahkemesinden verilen 22.12.2005 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi o yer C.Savcısı tarafından istenmekle ve dosya C.Başsavcılığının 13.4.2006 tarihli tebliğnamesiyle dairemize gelmekle yapılan inceleme sonunda gereği düşünüldü:
KARAR : 193 promil alkollü sanığın idaresindeki motosiklet ile köy yolunda seyir halinde iken öndeki araca çarparak maddi hasara sebebiyet vermesi şeklindeki eyleminde; sanığın savunması, trafik kazası tespit tutanağını düzenleyen zabıt mümzileri ve doktor bilirkişinin beyanlarına göre sanığın aldığı alkolün etkisiyle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek durumda olduğu anlaşılmakla; kişilerin hayat, sağlık ve malvarlığı açısından somut tehlike unsurunun gerçekleştiği ve sanığın atılı suçtan cezalandırılması gerektiği gözetilmeden yerinde olmayan gerekçe ile yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş O Yer C.Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı istem gibi BOZULMASINA, 15.11.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. CEZA DAİRESİ
E. 2004/19636
K. 2005/8094
T. 4.5.2005
• MESKUN MAHALDE SİLAH ATMAK ( Sanığın Komşunun Sünnet Düğününde Çalan Müzik Nedeniyle Efkarlanarak Alkollü Olması Nedeniyle İki El Havaya Ateş Ettiği – Tanığın da Beyanı Nazara Alınarak Sanığın Mahkumiyeti Gerektiği )
• HAVAYA ATEŞ ETME ( Meskun Mahalde Silah Atmak ve Sarhoşluk/Sanığın Komşunun Sünnet Düğününde Alkollü Olması Nedeniyle İki El Havaya Ateş Ettiği – Sanığın Mahkumiyetine Karar Verilmesi Gerektiği )
• SARHOŞLUK ( Sanığın Komşunun Sünnet Düğününde Çalan Müzik Nedeniyle Efkarlanarak Alkollü Olması Nedeniyle İki El Havaya Ateş Ettiği – Meskun Mahalde Silah Atmak/Sanığın Mahkumiyetine Karar Verilmesi Gerektiği )
• ALKOLLÜ OLARAK HAVAYA ATEŞ ETME ( Meskun Mahalde Silah Atmak – Sanığın Mahkumiyetine Karar Verilmesi Gerektiği )
765/m. 550, 551
ÖZET : Sanığın, olay akabinde hazırlık aşamasında verdiği ifadesinde; komşunun sünnet düğününde çalan müzik nedeniyle efkarlanarak alkollü olması nedeniyle iki el havaya ateş ettiğini beyan etmesi karşısında, sanığın kızı tanık Ş’nin de beyanı nazara alınarak sanığın mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken, sanığın sonraki aşamalardaki kendisini mahkumiyetten kurtarmaya yönelik verdiği ifadesine itibar edilerek beraat kararı verilmesi, yasaya aykırıdır.
DAVA : Meskun mahalde silah atmak ve sarhoşluk suçlarından sanık Niyazi Şahin’in yapılan yargılaması sonucunda; BERAATİNE dair ( KOÇARLI )Sulh Ceza Mahkemesinden verilen 14.05.2004 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi o yer C.Savcısı tarafından istenmekle ve dosya C.Başsavcılığının 07.10.2004 tarihli yazılarıyla dairemize gelmekle yapılan inceleme sonunda gereği düşünüldü:
KARAR : 1.Sanığın evinin balkonundan ateş ettiği anlaşılmakla, sarhoşluk suçunun umumiyet unsuru oluşmadığından verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiş olup yapılan duruşmaya,toplanan delillere,gerekçeye,hakimin kanaat ve takdirine göre sanık hakkında sarhoşluk suçundan kurulan hükme ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden hükmün onanmasına,
2.Sanık hakkında meskun mahalde silah atmak suçundan kurulan hükme gelince;
Dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;
Sanığın, olay akabinde 30.08.2003 günlü hazırlık aşamasında verdiği ifadesinde; komşunun sünnet düğününde çalan müzik nedeniyle efkarlanarak alkollü olması nedeniyle iki el havaya ateş ettiğini beyan etmesi karşısında, sanığın kızı tanık Şükran Şahin’in de beyanı nazara alınarak sanığın mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken, sanığın sonraki aşamalardaki kendisini mahkumiyetten kurtarmaya yönelik verdiği ifadesine itibar edilerek beraat kararı verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, o yer C.Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepden dolayı BOZULMASINA, 04.05.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
9. CEZA DAİRESİ
E. 2007/12194
K. 2009/5269
T. 30.4.2009
• DEVLETE SÖVME ( Sanığın Aşırı Alkollü İken Devlete Karşı Sinkaflı Küfürlerde Bulunduğu – Devleti Sinkaf Etme Şeklindeki Sözle Türkiye Cumhuriyeti’ni Kastettiği ve Cumhuriyeti Alenen Tahkir Etme Suçunun Oluştuğu )
• ALKOLLÜ OLARAK DEVLETE HAKARET EDİLMESİ ( Sanığın Devleti Sinkaf Etme Şeklindeki Sözle Türkiye Cumhuriyeti’ni Kastettiği ve Cumhuriyeti Alenen Tahkir Etme Suçunun Oluştuğu )
• CUMHURİYETİ ALENEN TAHKİR ( Sanığın Aşırı Alkollü İken Devlete Karşı Sinkaflı Küfürlerde Bulunduğu – Devleti Sinkaf Etme Şeklindeki Sözle Türkiye Cumhuriyeti’ni Kastettiği ve Cumhuriyeti Alenen Tahkir Etme Suçunun Oluştuğu )
5237/m.301
ÖZET : Sanığın aşırı alkollü iken Devlete karşı sinkaflı küfürlerde bulunduğu anlaşıldığına göre, Devleti sinkaf etme şeklindeki sözle Türkiye Cumhuriyeti’ni kastettiği ve Cumhuriyeti alenen tahkir etme suçunun oluştuğu kabul edilmelidir.
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Olayın meydana geldiği otelde müşteri olarak bulunan ve aynı zamanda Şile Devlet Hastanesi’nde ambulans şoförü olarak çalışan sanığın, aşırı miktarda alkollü bir durumda iken kim olduklarını hatırlamadığı iki kişi ile otel lobisinde tartışmaya başladığı, daha sonra kendisine müessir fiilde bulunulması üzerine yüksek sesle hem bu şahıslara ve hem de Devlete karşı sinkaflı küfürlerde bulunduğu, taşkınlığı sona ermeyip aynı küfürlere devam edince otel görevlilerinin ihbarı üzerine otele zabıt mümzii polis memurlarının geldiği, onların huzurunda da benzeri şekilde küfürlerinin sürmesi nedeniyle polis memurlarınca buna bir son vermesi hususunda defalarca uyarıldığı fakat, sanığın Devleti hedef alan küfürlerine ısrarla devam ettiği olayda; Devleti sinkaf etme şeklindeki sözle Türkiye Cumhuriyeti’nin kastedildiğinin anlaşılması karşısında, Cumhuriyeti alenen tahkir etme suçunun oluştuğu kabul edilerek mahkumiyet hükmü kurulması yerine yazılı şekilde “tahkir ve tezyif” özel kastının bulunmadığı gerekçesiyle beraat kararı verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı ( BOZULMASINA ), 30.04.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
4. CEZA DAİRESİ
E. 2008/20449
K. 2010/19861
T. 1.12.2010
• HAYASIZCA HAREKETLER ( Alkollü Sanığın Gece 03.15 Sıralarında İşlek Olmayan Yol Kenarına Sıkışması Nedeniyle İdrar Yapma Eyleminde Atılı Suçun Teşhir Ögesinin Oluşmadığı )
• ALKOLLÜ SANIĞIN YOL KENARINA İDRARINI YAPMASI ( Hayasızca Hareketler – Gece 03.15 Sıralarında İşlek Olmayan Yol Kenarına Sıkışması Nedeniyle İdrar Yapma Eyleminde Atılı Suçun Teşhir Ögesinin Oluşmadığı )
• YOL KENARINA İDRAR YAPMA ( Hayasızca Hareketler – Alkollü Sanığın Gece 03.15 Sıralarında İşlek Olmayan Yol Kenarına Sıkışması Nedeniyle İdrar Yapma Eyleminde Atılı Suçun Teşhir Ögesinin Oluşmadığı )
5237/m.225
ÖZET : Alkollü sanığın gece 03.15 sıralarında işlek olmayan yol kenarına sıkışması nedeniyle idrar yapma eyleminde, atılı suçun teşhir ögesinin oluşmadığı gözetilmeden, yasal ve yerinde olmayan gerekçeyle TCY.nın 225.maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi, yasaya aykırıdır.
DAVA : Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
KARAR : Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede ;
1-Yargılama ve olayın kanıtlanmasına ilişkin gerekçe: Sanığa yükletilen görevliye direnme eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Yasaya uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı; böylece olaylara ilişkin sorunlarda gerekçenin yeterli bulunduğu,
Hukuksal tanı: Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Yasada öngörülen suç tipine uyduğu,
Yaptırım: Cezanın yasal bağlamda uygulandığı,
Yasal koşulları oluşmasına karşın, tekerrür hükümleri uygulanmamış ise de, karşı temyiz olmadığından bozma yapılamayacağı,
Anlaşıldığından sanık Fedakar B.’ın ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA,
2-Hayasızca harekette bulunma suçuna ilişkin temyize gelince;
Yapılan incelemede, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak; alkollü sanığın gece 03.15 sıralarında işlek olmayan yol kenarına sıkışması nedeniyle idrar yapma eyleminde, atılı suçun teşhir ögesinin oluşmadığı gözetilmeden, yasal ve yerinde olmayan gerekçeyle TCY.nın 225.maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı ve sanığın temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 01.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
4. CEZA DAİRESİ
E. 2006/7094
K. 2007/569
T. 23.1.2007
• ALKOLLÜ SANIĞIN ETRAFA ZARAR VERMESİ ( Karakola Davet Edilmesi Üzerine Sanığın Sövme ve “Ne Olursanız Olun Beni Götüremezsiniz” Şeklinde Söz Sarfederek Ekip Otosuna Binmemek İçin Görevli Polis Memurlarını İteleyerek Görevlilere Etkin Direndiği )
• GÖREVİ YAPTIRMAMAK İÇİN DİRENME ( Alkollü Olan Sanığın Bir Dükkana Zarar Vermesi – Sanığın Sövme ve “Ne Olursanız Olun Beni Götüremezsiniz” Şeklinde Söz Sarfederek Ekip Otosuna Binmemek İçin Görevli Polis Memurlarını İteleyerek Görevlilere Etkin Direndiği )
• KAMU GÖREVLİSİNE DİRENME ( Alkollü Olan Sanığın Bir Dükkana Zarar Vermesi – Sanığın Sövme ve “Ne Olursanız Olun Beni Götüremezsiniz” Şeklinde Söz Sarfederek Ekip Otosuna Binmemek İçin Görevli Polis Memurlarını İteleyerek Görevlilere Etkin Direndiği )
• GÖREV ( Sanığın Sövme ve “Ne Olursanız Olun Beni Götüremezsiniz” Şeklinde Söz Sarfederek Ekip Otosuna Binmemek İçin Görevli Polis Memurlarını İteleyerek Görevlilere Etkin Direndiği Olayda Asliye Ceza Mahkemesinin Görevli Olacağı )
765/m.258/1
5237/m.265/1
ÖZET : Alkollü olan sanığın bir dükkana zarar verirken suç üstü yakalanması üzerine hakkında yasal işlem yapılmak amacıyla karakola davet edilmesi üzerine sanığın sövme ve “ne olursanız olun, beni götüremezsiniz” şeklinde söz sarfederek ekip otosuna binmemek için görevli polis memurlarını iteleyerek görevlilere etkin direndiği ileri sürülmüş olmasına göre eylemin kanıtlanması halinde 765 Sayılı TCY.nın 258/1 ve 5237 Sayılı TCK.nun 265/1. maddelerine uyabileceği ve suçu nitelendirme, kanıtları değerlendirme görevinin Asliye Ceza Mahkemesine ait olacağı gözetilmelidir.
DAVA : Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede davayla ilgileri bulunmadığı halde “sanıklar Hakkı Çelebi, Muhammet geldi” biçimindeki ibareyle duruşmanın açılmış olması esasa etkili olmayan maddi hata niteliğinde bulunduğundan bozma nedeni sayılmamış ve başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Alkollü olan sanığın bir dükkana zarar verirken suç üstü yakalanması üzerine hakkında yasal işlem yapılmak amacıyla karakola davet edilmesi üzerine sanığın sövme ve “ne olursanız olun, beni götüremezsiniz” şeklinde söz sarfederek ekip otosuna binmemek için görevli polis memurlarını iteleyerek görevlilere etkin direndiği ileri sürülmüş olmasına göre eylemin kanıtlanması halinde 765 Sayılı TCY.nın 258/1 ve 5237 Sayılı TCK.nun 265/1. maddelerine uyabileceği ve suçu nitelendirme, kanıtları değerlendirme görevinin Asliye Ceza Mahkemesine ait olacağı gözetilmeden, görevsizlik kararı verilmesi yerine, yargılamaya devamla yazılı biçimde karar verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı ve O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 23.01.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/10789
K. 2011/4025
T. 28.4.2011
• ALKOLLÜ SÜRÜCÜNÜN SEBEP OLDUĞU TRAFİK KAZASI ( Rücuen Maddi Tazminat – Davacı Sigortacı Söz Konusu Davayı Ancak Kendisiyle Sözleşme Yapan Akidine Karşı Açabileceği )
• RÜCUEN MADDİ TAZMİNAT ( Alkollü Sürücünün Sebep Olduğu Trafik Kazasından Kaynaklanan – Davacı Sigortacı Söz Konusu Davayı Ancak Kendisiyle Sözleşme Yapan Akidine Karşı Açabileceği )
• HUSUMET ( Alkollü Sürücünün Sebep Olduğu Trafik Kazasından Kaynaklanan Rücuen Maddi Tazminat – Davacı Sigortacı Söz Konusu Davayı Ancak Kendisiyle Sözleşme Yapan Akidine Karşı Açabileceği/Husumet Kamu Düzenine İlişkin Olduğundan Re’sen Gözetileceği )
2918/m.95
1086/m.38
ÖZET : Dava, alkollü sürücünün sebep olduğu trafik kazasından kaynaklanan rücuen maddi tazminat istemine ilişkindir. Davacı sigortacı söz konusu davayı ancak kendisiyle sözleşme yapan akidine karşı açabilecektir. Husumet kamu düzenine ilişkin olduğundan re’sen gözetilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükümün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili şirkete trafik sigortalı, davalı S. A. adına trafikte kayıtlı aracın, diğer davalı S. A.’ın idaresindeyken karıştığı trafik kazasında 3. Kişi aracının hasarlandığını, davalı sürücünün olay anında 111 promil alkollü olduğunu ve kazanın münhasıran alkolün etkisiyle meydana geldiğini, 5.163 TL hasar bedelinin, zarar gören dava dışı 3.kişiye ödendiğini belirterek bu meblağın ödeme tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalılardan tahsilini talep etmiştir.
Davalılar davaya cevap vermemişlerdir.
Mahkemece, davanın kabulü ile 5.163 TL tazminatın ödeme tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalılardan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı S. A.. Tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, alkollü sürücünün sebep olduğu trafik kazasından kaynaklanan rücuen maddi tazminat istemine ilişkindir.
Dava dosyası incelendiğinde, aracın malikinin ve sigortalının davalı S. A., sürücünün ise S. A. olduğu görülmüştür. 2918 Sayılı KTK’nun 95 ve Trafik Sigortası Genel Şartlarının 4/d maddesi uyarınca; “ödemede bulunan sigortacı, sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerine göre, tazminatın kaldırılmasını sağlayabileceği oranda sigorta ettirene rücu edebilir” hükmü mevcuttur. Şu halde, davacı sigortacı söz konusu davayı ancak kendisiyle sözleşme yapan akdine karşı açabilecektir. Husumet kamu düzenine ilişkin olduğundan re’sen gözetilmesi gerekir. Davalı S. A. sigorta ettiren olmadığına göre, sözleşmenin tarafı değildir. Bu durumda mahkemece, davalı sürücü hakkındaki davanın pasif sıfat yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, bu davalı aleyhine yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı S. A.’ın temyiz itirazının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma sebebine göre şimdilik davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalı S. A.’a geri verilmesine, 28.04.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. CEZA DAİRESİ
E. 2011/4878
K. 2011/1530
T. 20.9.2011
• ALKOLLÜ YAYANIN TAKSİRLE ÖLÜME SEBEBİYET VERMESİ ( Sürücünün Öldüğü/Yayanın 6/8 Oranın Kusurlu Olduğu – Yayanın Cezai Sorumluluğunun Var Olduğunun Kabul Edilemeyeceği )
• YAYANIN KUSURU İLE ÖLÜMLÜ TRAFİK KAZASI GERÇEKLEŞMESİ ( Yayanın 6/8 Kusuru İle Sürücünün Ölümüne Sebebiyet Verdiği – Yayanın Cezai Sorumluluğu Olmayacağı/Beraatine Karar Verileceği )
• CEZAİ SORUMLULUK ( Yayanın 6/8 Kusuru İle Sürücünün Taksirle Ölümüne Sebebiyet Verdiği – Yayanın Cezai Sorumluluğu Olmayacağı/Beraatine Karar Verileceği )
5237/m. 22, 85/2
ÖZET : Taksirle öldürme suçunda; alkollü olan sanık yayanın aniden yola çıkarak trafik kazasına sebebiyet vererek araç sürücüsünün ölümüne sebebiyet verdiği olayda yayanın sebebiyet verdiği trafik kazasından dolayı sanık olup olmayacağı sorunu öncelikle çözümlenmesi gerekmektedir. Yayaların kusurlu olmaları tazmini sorumluluğu gerektirir. Meydana gelen kazadan dolayı cezai sorumluluğun var olduğu kabul edilemez. Her ne kadar Adli Tıp Kurumu başkanlığı yayanın olayda 6/8 oranında asli kusurlu olduğunu belirtse bile sanığın beraati gerekir.
DAVA : Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : 1- Olay tarihinde alkollü olan sanık yayanın aniden yola çıkarak trafik kazasına sebebiyet vererek araç sürücüsü A. B. K.’ın taksirle ölümüne sebebiyet verdiğinden hakkında kamu davası açılmış ve yapılan yargılama sonunda sanığın mahkumiyetine karar verilmiştir.
Yayanın sebebiyet verdiği trafik kazasından dolayı sanık olup olmayacağı sorunu öncelikle çözümlenmesi gerekmektedir.
Taksir, istisnai bir kusurluluk şeklidir. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir. Fail, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme olanak ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmak olup Türk Ceza Kanununun 22/2. maddesi “Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” olarak tanımlamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun son olarak verdiği 07.06.2011 gün 54-120 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da vurgulandığı gibi, öğretide ve uygulamada taksirin unsurları;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Neticenin iradi olmaması,
4- Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Neticenin öngörülebilir olmasına karşın fail tarafından öngörülememesi, şeklinde kabul edilmektedir.
Yayanın karşıdan karşıya geçerken kendisine motorlu bir vasıtanın çarpacağı ve bu vasıtada bulunanların yaralanacağını öngörebilmesinin kabulü toplumda yaygın olan ortak düşünceye aykırıdır. Yayaların motorlu taşıt sürücülerine zarar vereceklerini, bu nedenle daha fazla basiretli davranmaları gerektiğini bildikleri ve cezalandırılmaları gerektiği kabul edilemez. İntihar etmek için kendisini hızla gelen otomobilin altına atan ve kazaya neden olan şahsın amacı, kendi yaşamına son vermek olup sürücünün yaralanabileceğini de önceden görebileceği söylenemez. Bu nedenle taksirin “neticenin öngörülebilmesi” unsuru bu gibi olaylarda gerçekleşmemiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 46-67. maddelerinde sürücülerin uyacakları kurallar, 68-70. maddelerde ise yayalar, hayvanla çekilen veya elle sürülen araçlarla hayvan sürücülerinin ve yarışlar hakkında kurallar düzenlenmiştir. Yayalarla ilgili düzenlemelerde uyacakları kurallar belirtilmiş, ışıklı işaret veya yetkili kişilerin bulunmadığı geçitlerde veya kavşaklarda güvenlikleri açısından araçların uzaklık ve hızını göz önüne almaları, yolu kontrol ederek kendi güvenliklerini sağladıktan sonra en kısa zamanda taşıt yolunu geçebilecekleri hükme bağlanmıştır. Belirtilen kurallara uymayanlar hakkında ise idari para cezasına hükmolunacaktır. Kanun koyucu tarafından da yayanın kendi can güvenliğini sağlaması için bir takım kurallar konulmuş, trafik kazaları ile ilgili 81. madde ve devamı maddelerinde sadece sürücülerden bahsedilmiş, yayaların motorlu taşıt sürücülerine veya başkalarına verebilecekleri zararlardan dolayı cezai sorumlulukları yönüne gidilmemiştir. Ayrıca ister kasdi, isterse taksirli olsun, bir fiilin cezalandırılabilmesi için uygunluk, elverişlilik, yeterlilik koşulları gerçekleşmelidir. Bir yayanın motorlu taşıt vasıtasına çarpmasında bu koşulların gerçekleştiği öne sürülemez. Örneğin bir yayanın otobüse çarpması halinde meydana gelen kazada otobüs içindekilerin ölmesinde veya yaralanmasında, aranılan bu yeterlilik, elverişlilik ve uygunluk koşulları yoktur. Bu nedenle trafik kazısına karışan yayanın TCK’nın 85 veya 89. maddeleri gereğince cezalandırılması Ceza Hukukunun vurgulanan bu temel kriterlerine aykırıdır.
Bir olayda hukuki sorumluluk ile cezai sorumluluk farklı olup taksirli cezai sorumluluk daha dar olarak düzenlenmiş ve bunun çerçevesi TCK’nın 22. maddesinde çizilmiştir. Trafik kazasında yayanın hukuki sorumluluğunun bulunması cezai yönden de sorumlu olmasını gerektirmez. Yayanın kusurlu olması, yeni Türk Ceza Kanunu uygulamasında sürücünün cezasının belirlenmesinde ve hakkında lehe hükümlerin uygulanmasında nazara alınıp adaletli bir cezalandırma sağlanmaya çalışılmaktadır.
Yayaların kusurlu olmaları tazmini sorumluluğu gerektirir. Meydana gelen kazadan dolayı cezai sorumluluğun var olduğu kabul edilemez.
Bununla beraber Ceza Genel Kurulunun 21.10.1997 gün ve 1997/99-202 sayılı kararında sürücüler yanında yayalarında sanık olabileceğini kabul eden tek bir kararı bulunsa da Ceza Genel Kurulunun gerek bu karardan önce ve gerekse bu karardan sonraki kararları ile ceza dairelerinin istikrarlı uygulamaları yayaların kusurlu davranışları ile birlikte trafik kazasına sebebiyet vermeleri durumunda sadece sürücüler hakkında kamu davası açılmakta ve sanık olarak bunlar gösterilmektedirler.
Her ne kadar Adli Tıp Kurumu başkanlığı yaya H. C.’ın olayda 6/8 oranında asli kusurlu olduğunu belirtse bile tüm açıklanan bu nedenlerden dolayı sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, sanık müdafinin ve katılan vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 20.09.2011 tarihinde 1 nolu bozma yönünden oyçokluğu ile 2 nolu bozma yönünden oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
4. CEZA DAİRESİ
E. 2007/7785
K. 2009/4977
T. 17.3.2009
• ALKOLLÜ VE SÜRÜCÜ BELGESİZ ARAÇ KULLANMA ( Karakola Davet Edilip Hakkında Yasal İşlem Yapmak İsteyen Yakınan Polis Memurlarına Diğer Sanıklar İle Birlikte Tehdit Edip Sinkaflı Sözlerle Hakaret Etmeleri Eylemleri Kül Halinde Görevi Yaptırmamak İçin Direnme Suçunu Oluşturduğu )
• TEHDİT VE HAKARET ( Alkollü Ve Sürücü Belgesiz Araç Kullanma – Karakola Davet Edilip Hakkında Yasal İşlem Yapmak İsteyen Yakınan Polis Memurlarına Diğer Sanıklar İle Birlikte Tehdit Edip Sinkaflı Sözlerle Hakaret Etmeleri Eylemleri/Görevi Yaptırmamak İçin Direnme Suçunu Oluşturduğu )
• GÖREVİ YAPTIRMAMAK İÇİN DİRENME ( Alkollü Ve Sürücü Belgesiz Araç Kullanma – Karakola Davet Edilip Hakkında Yasal İşlem Yapmak İsteyen Yakınan Polis Memurlarına Diğer Sanıklar İle Birlikte Tehdit Edip Sinkaflı Sözlerle Hakaret Etmeleri Eylemlerinde Suçun Oluştuğu )
5326/m.29,35
ÖZET : Sanığın alkollü ve sürücü belgesiz araç kullanması nedeniyle kendisini karakola davet edilip hakkında yasal işlem yapmak isteyen yakınan polis memurlarına diğer sanıklar V. ve M. ile birlikte “bize kimse işlem yapamaz, bizim Ankara’da tanıdıklarımız var, yarın hepinizi sürdüreceğiz” biçimindeki sözlerle tehdit edip, sinkaflı sözlerle hakaret etmeleri eylemleri kül halinde görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturduğu gözetilmeden; görevliye hakaret suçundan hükümler kurulması, yasaya aykırıdır.
DAVA : Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
1- Saldırgan sarhoşluk suçuna ilişkin hükümlere yönelik temyizlerde;
5326 Sayılı Kabahatler Yasasının 35. Maddesi uyarınca verilen idari para cezasına karşı aynı Yasanın 29. Maddesine göre karar karşı yalnızca itiraz yolu açık ve dolayısıyla yapılan başvuruların bu doğrultuda değerlendirmesinin gerekli bulunduğu,
Anlaşıldığından, sanıklar Ömer Atılgan, Volkan Çömlekçioğlu ve Murat Sezer’in tebliğnameye uygun olarak, temyiz davası isteği hakkında bir KARAR VERMEYE YER OLMADIĞINA,
2- Sanıklar hakkında görevliye hakaret suçundan kurulan hükümlülük kararlarına yönelik temyize gelince;
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- Sanık Ömer Atılgan’ın alkollü ve sürücü belgesiz araç kullanması nedeniyle kendisini karakola davet edilip hakkında yasal işlem yapmak isteyen yakınan polis memurlarına diğer sanıklar Volkan Çömlekçioğlu ve Murat Sezerle birlikte “bize kimse işlem yapamaz, bizim Ankara’da tanıdıklarımız var, yarın hepinizi sürdüreceğiz” biçimindeki sözlerle tehdit edip, sinkaflı sözlerle hakaret etmeleri eylemleri kül halinde görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturduğu gözetilmeden; yazılı biçimde görevliye hakaret suçundan hükümler kurulması,
2- Kabule göre de;
5252 Sayılı Türk Ceza Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasanın 9. Maddesinde “lehe olan hüküm, önceki ve sonraki yasaların ilgili bütün hükümlerinin yargı denetimine olanak verecek biçimde olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbiriyle karşılaştırmak suretiyle belirlenir.” hükmüne yer verilmesi karşısında; 5237 sayılı Yasanın 7/2, 5252 sayılı yasanın 9/3. Madde ve fıkraları gözönünde bulundurularak, 765 ve 5237 sayılı TCY.nın ilgili hükümlerinin somut olaya ayrı ayrı uygulanıp ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle sanık lehine olan uygulamanın belirlenmemiş ve bu uygulamanın denetime olanak verecek biçimde gerekçeye yansıtılması gerektiğinin gözetilmemesi,
3- 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5252 sayılı TCK. Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 5/2. Madde ve Fıkrası uyarınca alt veya üst sınırlar arasında uygulama yapılmasını gerektirir nitelikteki adli para cezalarında cezanın alt sınırı 450 YTL.sı olarak uygulanacağı gözetilmeden, temel cezada adli para cezasının 489 YTL.sı olarak belirlenmesi,
4- Hükümlerden sonra 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren ve TCY.nın 7/2. Madde ve fıkrası uyarınca sanıklar yararına olan 5728 sayılı yasanın 562. Maddesinin 1. Fıkrası ile CYY.nın 231/5. Madde ve fıkrasında öngörülen, hükmolunan cezanın geri bırakılması sınırının iki yıla çıkarılması ve söz konusu 562. Maddesinin 2. Fıkrası ile de CYY.nın 231/14. Madde ve fıkrasındaki, suçun soruşturulması ve kovuşturulmasının şikayete bağlı olması koşulunun kaldırılması karşısında; adli sicil kaydında sabıkası bulunmayan sanık Volkan Çömlekçioğlu ve adli sicil kaydındaki sabıka kaydının silinme koşulları oluşmuş sanık Ömer Atılgan yönünden mahkeme hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağının tartışılması zorunluluğu,
SONUÇ : Yasaya aykırı ve sanıklar Ömer Atılgan, Volkan Çömlekçioğlu, Murat Sezer’in temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 17.03.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/5402
K. 2006/5014
T. 2.5.2006
• RÜCUAN TAZMİNAT ( Davacının Ödediği Sigorta Bedelini Akidi Bulunan Sigortalıdan İsteyebileceği Sonucuna Varıldığına Göre Mahkemece Belirlenen Gerçek Zararın Tamamı Üzerinden Davalının Sorumluluğuna Karar Verilmesi Gereği )
• GERÇEK ZARAR ( Rücuan Tazminat – Davacının Ödediği Sigorta Bedelini Akidi Bulunan Sigortalıdan İsteyebileceği Sonucuna Varıldığına Göre Mahkemece Belirlenen Gerçek Zararın Tamamı Üzerinden Davalının Sorumluluğuna Karar Verilmesi Gereği )
• ALKOLÜN ETKİSİYLE MEYDANA GELEN KAZA ( Rücuan Tazminat – Davacının Ödediği Sigorta Bedelini Akidi Bulunan Sigortalıdan İsteyebileceği Sonucuna Varıldığına Göre Mahkemece Belirlenen Gerçek Zararın Tamamı Üzerinden Davalının Sorumluluğuna Karar Verilmesi Gereği )
6762/m.1301
2918/m.48
ÖZET : Dava, zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesine dayalı rücuen tazminat istemine ilişkindir. Somut olayda, davacı sigorta’nın gerçek zararı tespit edildikten sonra, davalılardan sürücünün aldığı alkolün etkisi ile araç kullanma yeteneğini kaybettiği ve bu nedenle kazaya sebebiyet verdiği hususu, nörolog bilirkişiden alınan raporla sübut bulmuş olup, mahkemece de Poliçe Genel Şartları’nın 4/d maddesi uyarınca, davacının ödediği sigorta bedelini akidi bulunan sigortalıdan isteyebileceği sonucuna varıldığına göre, mahkemece, belirlenen gerçek zararın tamamı üzerinden davalının sorumluluğuna karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Bursa 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nce verilen 17.03.2005 tarih ve 2004/1586 – 2005/361 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Abdullah Turgut tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalılardan İsmail’in müvekkili şirkete zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesi ile sigorta ettirdiği aracın, diğer davalı sürücünün yönetiminde iken alkollü olarak üçüncü kişiye ait araca çarpması sonucu oluşan 4.000.000.000 TL.’lık hasarın müvekkilince ödendiğini ileri sürerek, genel şartların 4/d maddesi uyarınca anılan miktarın davalılardan rücuen tahsilini talep ve dava etmiş, 17.03.2005 tarihli duruşmada sürücü Hakan Uz’a karşı açtıkları davayı takip etmediklerini beyan etmiştir.
Davalılar, davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece; iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve makine mühendisinin düzenlediği kusura ilişkin rapora göre, sürücünün %75 oranında kusurlu olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile 2.362.500.000 TL.’nin davalılardan İsmail Özkan’dan tahsiline, diğer davalıya ilişkin davanın ise işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesine dayalı rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası poliçe genel şartları’nın 4/d maddesinde, herhangi bir sınırdan söz edilmeksizin sigortalının veya sürücüsünün alkollü içki almış olmaları nedeniyle aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş bulunmalarından dolayı olayın meydana gelmiş olması halinde, sigortacının sigortalısına rücu edebileceği öngörülmüştür.
Somut olayda, davacı sigorta’nın gerçek zararı tespit edildikten sonra, davalılardan sürücü olan Hakan Uz’un aldığı alkolün etkisi ile araç kullanma yeteneğini kaybettiği ve bu nedenle kazaya sebebiyet verdiği hususu, nörolog bilirkişiden alınan raporla sübut bulmuş olup, mahkemece de Poliçe Genel Şartları’nın 4/d maddesi uyarınca, davacının ödediği sigorta bedelini akidi bulunan sigortalıdan isteyebileceği sonucuna varıldığına göre, mahkemece, belirlenen gerçek zararın tamamı üzerinden davalılardan İsmail’in sorumluluğuna karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kusur oranına göre indirim yapılarak, davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle, davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 02.05.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. CEZA DAİRESİ
E. 2004/23410
K. 2005/18643
T. 21.9.2005
• SALDIRGAN SARHOŞLUK ( Sanığın Alkolün Etkisinde İken Neden Olmaksızın Sövdüğü – Suçun Oluştuğu )
• ALKOLÜN ETKİSİNDE SÖVME ( Sanığın Neden Olmaksızın Sövdüğü – Saldırgan Sarhoşluk Suçunun Oluştuğu )
765/m.572
ÖZET : Saldırgan sarhoşluk suçundan sanığın; bir tartışma cereyan etmeden alkolün verdiği etki ile mağdur sanıklara sövdüğü bunun üzerine karşılıklı darp olayının yaşandığı anlaşılmasına göre saldırgan sarhoşluk suçunun unsurları oluştuğunun gözetilmesi gerekir.
DAVA : Saldırgan sarhoşluk suçundan sanığın yapılan yargılaması sonucunda; BERAATİNE dair ( SENİRKENT ) Sulh Ceza Mahkemesinden verilen 24.12.2003 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi O Yer C.Savcısı tarafından istenmekle ve dosya C.Başsavcılığının 05.11.2004 tarihli yazılarıyla dairemize gelmekle yapılan inceleme sonunda gereği düşünüldü:
KARAR : Olay günü orta derecede alkollü olan sanığın herhangi bir tartışma cereyan etmeden alkolün verdiği etki ile mağdur sanıklara sövdüğü bunun üzerine karşılıklı darp olayının yaşandığı anlaşılmasına göre saldırgan sarhoşluk suçunun unsurları oluştuğu gözetilmeden oluşa uygun düşmeyen gerekçe ile yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, O Yer C.Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepden dolayı BOZULMASINA, 21.09.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. CEZA DAİRESİ
E. 2004/20775
K. 2005/28625
T. 8.12.2005
• ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMAK ( Sanığın Trafik Polislerine Yakalanması/Alkol Metreyle Ölçüm Yaptırmak İstememesi – Eyleminin 2918 S.K. Md. 48 ve Yönetmelik Md. 97’nde Belirtilen Suçu Oluşturacağı )
• GÖREVLİ MEMURA OLUMSUZ DİRENME ( Alkol Metreyle Ölçüm Yaptırmak İstememek/Eyleminin 2918 S.K. Md. 48 ve Yönetmelik Md. 97’nde Belirtilen Suçu Oluşturacağı – Sanığın Alkollü Araç Kullanırken Trafik Polislerine Yakalanması )
• ALKOLMETREYLE ÖLÇÜM YAPTIRMAMAK ( Sanığın Alkollü Araç Kullanırken Trafik Polislerine Yakalanması – Eyleminin 2918 S.K. Md. 48 ve Yönetmelik Md. 97’nde Belirtilen Suçu Oluşturacağı )
2918/m.48
5237/m.265
Karayolları Trafik Yönetmeliği m. 97
ÖZET : Sanığın, olay günü görevli trafik polisleri tarafından alkollü olarak yakalanması üzerine, alkol metreyle ölçüm yaptırmak istememesi şeklindeki eyleminin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 48 ve yönetmeliğin 97. maddesinde belirtilen suçu oluşturur.
DAVA : Görevli memura olumsuz direnme suçundan sanık Cumhur’un yapılan yargılaması sonucunda; ( MAHKUMİYETİNE ) dair ( GEREDE ) Sulh Ceza Mahkemesinden verilen 02.10.2003 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi sanık müdafii tarafından istenmekle ve dosya C.Başsavcılığının 08.11.2004 tarihli tebliğnamesiyle dairemize gelmekle yapılan inceleme sonunda gereği düşünüldü:
KARAR : Sanığın, olay günü görevli trafik polisleri tarafından alkollü olarak yakalanması üzerine, alkol metreyle ölçüm yaptırmak istememesi şeklindeki eyleminin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 48 ve yönetmeliğin 97. maddesinde belirtilen suçu oluşturduğu ve olayın idari mahiyette olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla yazılı şekilde unsurları oluşmayan görevli memura olumsuz direnme suçundan sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepden dolayı BOZULMASINA, 08.12.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/2925
K. 2010/5567
T. 15.6.2010
• KASKO SİGORTA SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN TAZMİNAT ( Araç Sürücüsünün Kaza Anında Alkollü Olmadığına İlişkin Ceza Yargılaması Süreci Sonunda Varılan Bir Tespit Bulunmadığı – İdari Yaptırım Kararının İptaline Yönelik Ceza Mahkemesi Kararı Hukuk Mahkemesi İçin Bağlayıcı Olmadığı )
• CEZA MAHKEMESİ KARARI ( Verdiği Beraat Kararı Haksız Fiilin Sanık Tarafından İşlenmediğini veya Sanık Tarafından İşlenmediğini Tespiti Halinde Hukuk Mahkemesi İçin Kesin Delil Oluşturduğu )
• BERAAT KARARI ( Ceza Mahkemesinin Verdiği Beraat Kararı Haksız Fiilin Sanık Tarafından İşlenmediğini veya Sanık Tarafından İşlenmediğini Tespiti Halinde Hukuk Mahkemesi İçin Kesin Delil Oluşturduğu )
• ALKOLMETRE TUTANAĞI ( Usulüne Uygun Düzenlenen Yeterli ve Denetime Elverişli Bilirkişi Raporu Doğrultusunda Davacının Kaza Sırasında Alkollü Olduğunun ve Kazanın Münhasıran Alkolün Etkisi İle Meydana Geldiğinin Kabulü Gerektiği – Kasko Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan Tazminat )
818/m.53
ÖZET : Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. B.K.’nun 53. maddesi uyarınca ceza mahkemesinin mahkûmiyet kararı, haksız fiilin yani vakıanın tespiti yönünden hukuk mahkemesi için kesin delil teşkil etmektedir.
Ceza mahkemesinin verdiği beraat kararı ise, haksız fiilin sanık tarafından işlenmediğini veya sanık tarafından işlenmediğini tespiti halinde hukuk mahkemesi için kesin delil oluşturmaktadır. Somut uyuşmazlıkta sulh ceza mahkemesi tarafından verilen karar, ceza yargılaması sonrasında verilen bir beraat kararı olmayıp, idari yaptırımın iptaline yöneliktir ve kararın dayandığı, alkol tespitinin alkometre cihazı ile yapılmasının sağlıklı kabul edilmemesidir. Bu durumda araç sürücüsünün kaza anında alkollü olmadığına ilişkin, ceza yargılaması süreci sonunda varılan bir tespit bulunduğu kabul edilemez ve bu nedenle de idari yaptırım kararının iptaline yönelik ceza mahkemesi kararı hukuk mahkemesi için bağlayıcı değildir. Mahkemece, aksi kanıtlanmaya alkometre tutanağı, usulüne uygun düzenlenen, yeterli, denetime elverişli bilirkişi raporu doğrultusunda, davacının kaza sırasında alkollü olduğunun ve kazanın münhasıran alkolün etkisi ile meydana geldiğinin kabulü ile davanın reddine karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; verilen hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalı vekilince istenmiş olmakla; duruşma için tayin edilen 15.06.2010 günü davacı ve davalı tarafından gelen olmadı. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkiline ait aracın davalı nezdinde kasko sigortalı olduğunu, kaza sonrasında hasar gördüğünü, ancak sigorta şirketinin hasar bedelini ödemediğini ileri sürerek, 14.533,83.-TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, aracın alkollü kullanılması nedeniyle zararın teminat dışı olduğunu savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre, sulh ceza mahkemesi kararına göre sürücünün kaza sırasında alkolsüz olduğunun anlaşıldığı, bu nedenle zararın teminat kapsamında olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Davalı sigorta şirketi, kazanın sürücünün alkollü olması nedeniyle meydana geldiğini, zararın teminat kapsamı dışında kaldığını savunmuş olup, mahkemece, sulh ceza mahkemesi kararının B.K.’nun 53. maddesi uyarınca, tutanağın iptali ile birlikte araç sürücüsü davacının tutanak tarihi itibarıyla alkolsüz olduğunun kesinleştiği gerekçesi ile zararın teminat kapsamında olduğu kabul edilmiştir. Ne var ki, B.K.’nun 53. maddesi uyarınca ceza mahkemesinin mahkûmiyet kararı, haksız fiilin yani vakıanın tespiti yönünden hukuk mahkemesi için kesin delil teşkil etmektedir.
Ceza mahkemesinin verdiği beraat kararı ise, haksız fiilin sanık tarafından işlenmediğini veya sanık tarafından işlenmediğini tespiti halinde hukuk mahkemesi için kesin delil oluşturmaktadır. Somut uyuşmazlıkta sulh ceza mahkemesi tarafından verilen karar, ceza yargılaması sonrasında verilen bir beraat kararı olmayıp, idari yaptırımın iptaline yöneliktir ve kararın dayandığı, alkol tespitinin alkometre cihazı ile yapılmasının sağlıklı kabul edilmemesidir. Bu durumda araç sürücüsünün kaza anında alkollü olmadığına ilişkin, ceza yargılaması süreci sonunda varılan bir tespit bulunduğu kabul edilemez ve bu nedenle de idari yaptırım kararının iptaline yönelik ceza mahkemesi kararı hukuk mahkemesi için bağlayıcı değildir. Mahkemece, aksi kanıtlanmaya alkometre tutanağı, usulüne uygun düzenlenen, yeterli, denetime elverişli bilirkişi raporu doğrultusunda, davacının kaza sırasında alkollü olduğunun ve kazanın münhasıran alkolün etkisi ile meydana geldiğinin kabulü ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına BOZULMASINA, duruşmada vekille temsil olunmayan davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 15.06.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.