Anayasal Haklar Hakkında Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2003/6-391
K. 2003/359
T. 28.5.2003
• TAZMİNAT DAVASI ( Fuzuli İşgal Nedeniyle )
• FUZULİ İŞGAL NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASI ( Tarafların Duruşmaya Çağrılması ve Taraf Teşkilinin Sağlanmasının Gerekmesi )
• İDDİA VE SAVUNMA HAKKI ( Tarafların Duruşmaya Çağrılması ve Taraf Teşkilinin Sağlanmasının Gerekmesi )
• ANAYASAL HAK ( İddia ve Savunma Hakkının Anayasa Tarafından Düzenlenmesi )
2709/m.36
1086/m.73
ÖZET : Tarafların duruşmaya çağırılmadan, eş anlatımca; taraf teşkili sağlanmadan hüküm verilememesi, Anayasanın 36. maddesi ile düzenlenen iddia ve savunma hakkının kullanmasına olanak tanınması ilkesinin doğal bir sonucudur. Gerçekten savunma hakkını güvence altına alan T.C. Anayasasının 36. maddesi, HUMK.nun 73. maddesinde de açıkça belirtildiği üzere, mahkemenin davalıyı dinlemek savunmasını almak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesinin mümkün bulunmadığını hüküm altına almış olup, aksi halde savunma hakkının kısıtlanmış sayılacağı, gerek öğreti, gerekse yargısal kararlarda tartışmasız kabul edilmektedir.Davalılar adına dava dilekçesinin tebliği için çıkarılan davetiyeler tanınmadıklarından bahisle bila tebliğ iade edilmiştir. Dava dilekçesindeki talep, ibraz edilen kira sözleşmesi dikkate alınarak, davalılara usulüne uygun dava dilekçesi tebliğ edilmesi, taraf teşkilinin sağlanması, ondan sonra işin esasının incelenmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki “Fuzuli işgal nedeniyle tahliye ve işgal tazminatı ” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bafra Sulh Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 20.11.2001 gün ve 2001/939-1037 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 5.11.2002 gün ve 2002/6746-6967 sayılı ilamı ile; ( …Dava fuzuli işgal nedeniyle kiralananın tahliyesi ve ecrimisilin tahsiline ilişkindir. Mahkemece dava red edilmiş hükmü davacı vekili temyiz etmiştir. Davacı vekili dava dilekçesinde;Bafra Kozağzı köyünde kain dava konusu kasap dükkanının dava dışı Mehmet Ö. adlı kişiye kiralandığını, bu kişinin dükkanı davalı Hakkı B.’ya devrettiğini, Hakkı Baskı’nın da yanına Kemal Ç. aldığını ve birlikte çalışmaya başladıklarını, fuzuli şagil olan davalıların tahliyesini, 700.000.000 TL. ecrimisilin faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiş, 15.8.1997 başlangıç tarihli ve 5 yıl süreli kira sözleşmesini ibraz etmiştir.
Davalılar adına dava dilekçesinin tebliği için çıkarılan davetiyeler tanınmadıklarından bahisle bila tebliğ iade edilmiştir. Dava dilekçesindeki talep, ibraz edilen kira sözleşmesi dikkate alınarak, davalılara usulüne uygun dava dilekçesi tebliğ edilmesi, taraf teşkilinin sağlanması, ondan sonra işin esasının incelenmesi gerekirken, bu yön üzerinde durulmadan, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.
Hüküm bu nedenle bozulmalıdır… ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, fuzuli işgal nedeniyle kiralananın tahliyesi ve işgal tazminatı istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak kurulan hüküm, Özel Dairesince yukarıda belirtilen gerekçe ile bozulmuş, davalılara çıkartılan duruşma davetiyelerinin tebliğ edilmemesine karşın, dava red kararı ile sonuçlandırılmış bulunmasına göre, davalıların savunma hakkını kullanmaktan yoksun bırakılmış sayılamayacağını gerekçe gösteren mahalli mahkemece, önceki kararında direnilmiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki; kural olarak her davada duruşma yapılması ve tarafların bu duruşmaya usulüne uygun bir biçimde çağrılmaları HUMK.nun 73. maddesinin emredici hükmü gereğidir. Duruşma yapılmadan karar verilebilecek istisnai haller kanunla belirlenir.
Tarafların duruşmaya çağırılmadan, eş anlatımca; taraf teşkili sağlanmadan hüküm verilememesi, Anayasanın 36. maddesi ile düzenlenen iddia ve savunma hakkının kullanmasına olanak tanınması ilkesinin doğal bir sonucudur. Gerçekten savunma hakkını güvence altına alan T.C. Anayasasının 36. maddesi, HUMK.nun 73. maddesinde de açıkça belirtildiği üzere, mahkemenin davalıyı dinlemek savunmasını almak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesinin mümkün bulunmadığını hüküm altına almış olup, aksi halde savunma hakkının kısıtlanmış sayılacağı, gerek öğreti, gerekse yargısal kararlarda tartışmasız kabul edilmektedir. ( Bkz. Prof. Dr. Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü Altıncı Baskı Cilt II sh. 1876 vd, Yargıtay 2. H.D. 7.7.1997 gün 6788/7024 sayılı, 13. Hukuk Dairesinin 17.3.1986 gün 1982/1551, 2. H.D. 23.12.1985 gün 9704/10975 sayılı ve 15. H.D.nin 1.2.1979 gün 116/176 sayılı kararları. )
Somut olayda, dava dilekçesi ve duruşma gününün davalılara tebliği için çıkartılan davetiyelerin bila tebliğ dosyaya döndüğü ve taraf teşkili sağlanmadan hüküm tesis edildiği belirlenmiştir. O halde; Hukuk Genel Kurulu’nca benimsenen Özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 28.05.2003 gününde, oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/19490
K. 2006/20645
T. 11.7.2006
• TOPLU SÖZLEŞME YAPMA HAKKI ( Asıl İşyeri Yönünden Toplu İş Sözleşmesi Uygulaması İçin Çoğunluk Tespiti Başvurusu Yapılmasına Engel Olmadığı )
• ANAYASAL HAK ( İşyerinde Çalışan İşçilerin Anayasal Toplu İş Sözleşmesi Hakkından Mahrum Bırakılamayacağı)
• SONRADAN OLUŞAN FİİLİ DURUM KARŞISINDA ANAYASAL HAK ( Asıl İşyeri Yönünden Toplu İş Sözleşmesi Uygulaması İçin Çoğunluk Tespiti Başvurusu Yapılmasına Engel Olmadığı )
2822/m. 3/2
ÖZET : Bir işyerinin sahibi olan işverenin, birleşme veya özelleştirme gibi nedenlerle sonradan edindiği aynı iş dalına mensup işyerlerinde toplu sözleşme uygulaması bulunması, asıl işyeri yönünden toplu iş sözleşmesi uygulaması için çoğunluk tespiti başvurusu yapılmasına engel değildir. Aksinin kabulü o işyerinde çalışan işçilerin Anayasal Toplu İş Sözleşmesi hakkından mahrum bırakılmaları anlamına gelir.
DAVA : Türkiye Petrol Kimya Lastik işçileri Sendikası adına Av. M. ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı adına Av. GT 2- T Kimya Petrol Lastik ve Plastik San. İşverenleri Sendikası adına Avukat SY aralarındaki dava hakkında Adana 1. İş Mahkemesinden verilen 30.05.2006 günlü ve 342 – 646 sayılı hüküm, davacı avukatınca temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Olumsuz Yetki tespitine itiraz eden sendika, davalı işveren sendika üyesi Toros Gübre ve Kimya Endüstrisi AŞ’ye ait Adana’da bulunan işyerinde çoğunluk tespiti için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına başvurduklarını, bunun üzerine Bakanlık tarafından tespite konu işyerinin işletme kapsamında olan bir işyeri olduğunu, 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununun 3/2, fıkrası gereğince işletme kapsamında bulunan işyerleri için tek bir toplu iş sözleşmesi yapılabileceği ve uygulanabileceğinden söz edilerek yetki tespit isteklerinin ret edildiğini, oysa bu işlemin işyerinde çalışan işçileri yaklaşık 16 ay toplu iş sözleşmesiz bırakmak olduğunu, salt işletme kavramında hareket ile işyerinde İşçilerinin toplu İş sözleşmesi yapma haklarından yoksun bırakılmayacağını belirterek bakanlığın 1.3.2005 tarih 10863 sayılı yazısının iptali ile adı geçen şirketin Adana’da bulunan İşyerinde davacı sendikanın üye çoğunluğuna sahip olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar ise, şirketin aynı işkolunda bulunan Mersin ve Samsun’da iki işyerinin daha olduğunu, 2822 sayılı yasanın 3/2. fıkrasında getirilen hükmün emredici nitelikte olduğundan diğer işyerlerindeki toplu iş sözleşmelerinin sona ermesinin beklenerek daha sonra işletme düzeyinde çoğunluk tespiti istenebileceğini, işletme düzeyinde yapılması gereken toplu iş sözleşmesinin işyeri düzeyinde olamayacağını savunarak davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece isletme oluşturan işyerlerinde aynı dönem için birden fazla toplu İş sözleşmesi yapılamayacağı ve uygulanamayacağı gerekçesi ile itirazın reddine karar verilmiştir,
Dosyadaki bilgi ve belgelerden Toros Tarım Sanayi ve Ticaret AŞ’nin tespite konu Adana’daki işyerinden başka Mersin’de kurulu Akdeniz Gübre Sanayi AŞ ile birleşmesi sonucunda bu şirketin Mersin’deki işyerinin tüm işçileri de dahil olmak üzere davalı İşverene devredildiği, bU: işyerinde 1.9.200431.8,2006 süreli toplu iş sözleşmesinin yürürlükte olduğu, yine Samsun Gübre Sanayi AŞ’nin özelleştirilmesi sonucu varlık satışı ile işyerinin davalı şirket tarafından satın alındığı ve bu işyerinde de 1.5.2003 – 30.4.2007 tarihleri arasında geçerli toplu iş sözleşmesinin bulunduğu, her iki sözleşmenin tarafı işçi sendikasının da davacı sendika olduğu, davalı şirkete ait üç işyerinin de aynı işkolunda kurulu olup bir işletme oluşturduğu anlaşılmaktadır. Ancak sonradan birleşme ve satış yolu ile devir alınan bu iki işyerinde işyeri düzeyinde toplu iş sözleşmeleri halen yürürlükte bulunmaktadır. Bu durumda 2822 sayılı Toplu iş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununun 3/2. maddesinde yer alan düzenlemenin kamu düzeni ile ilgili olduğundan bahisle ve salt işletme kavramından hareketle işyerinin sonradan edindiği işyerlerindeki sözleşmelerinin sona ermesinin beklenmesi gerektiği, daha sonra işletme düzeyinde çoğunluk tespiti için başvuruda bulunulabileceğini kabul etmek tespite konu işyerinin toplu iş sözleşmesiz bırakmak olur ki bu doğru değildir. Sonradan oluşan fiili bir durum nedeni ile dava konusu işyerlerinde çalışan işç:ilerin Anayasal Toplu İş Sözleşmesi hakkından mahrum bırakılması yasanın amacına aykırıdır, Mahkemece davacı sendikanın başvuru tarihinde, çoğunluk tespitine konu işyerinde çalışan işçilerin çoğunluğunun üyeliğine sahip olup olmadığının tespiti gerekirken farklı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı bulunduğundan kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazdı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 11.7.2006 gününde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Bir işletme kapsamına giren işyerinde ayrı bir toplu iş sözleşmesi yapılamaması yasanın emredici hükmü gereği olup usul ve yasaya uygun mahkeme kararının onanması düşüncesiyle sayın çoğunluğun bozma kararına katılamıyorum.
Üye
C.İ.Günay
T.C.
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/3975
K. 2003/4253
T. 6.5.2003
• SOSYAL SİGORTALILIK ( Hizmet Tesbiti ve İşçilik Alacaklarının Tahsili Davası – Anayasal Hak/Davanın Feregat Nedeniyle Reddine Karar Verilemeyeceği )
• ANAYASAL HAK ( Sosyal Güvenlik/Hizmet Tesbiti ve İşçilik Alacaklarının Tahsili Davası – Feregat Nedeniyle Reddine Karar Verilemeyeceği )
• HİZMET TESBİTİ VE İŞÇİLİK ALACAKLARININ TAHSİLİ DAVASI ( Sosyal Güvenlik/Anayasal Hak – Davanın Feregat Nedeniyle Reddine Karar Verilemeyeceği )
• FERAGAT ( Sosyal Güvenlik/Anayasal Hak – Hizmet Tesbiti ve İşçilik Alacaklarının Tahsili Davası/Feregat Nedeniyle Reddine Karar Verilemeyeceği )
• SOSYAL GÜVENLİK ( Anayasal Hak – Hizmet Tesbiti ve İşçilik Alacaklarının Tahsili Davası/Feregat Nedeniyle Reddine Karar Verilemeyeceği )
506/m.6
ÖZET : Sosyal sigortalılık, kişinin Anayasa’da ifadesini bulan temel sosyal haklardan sosyal güvenliğine ilişkindir. Bu haklar ise 506 sayılı Yasanın 6. maddesinde belirtildiği üzere vazgeçilemeyen ve devir edilemeyen haklardandır. Mahkemece davanın hukuksal niteliği gözönünde bulundurulmaksızın feragat nedeniyle sonuca gidilmesi ve işin özüne inilmeden davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
DAVA : Davacı, davalılardan işverene ait işyerinde 1991 yılından 17.10.2002 tarihine kadar ( askerlik süresi hariç )geçen çalışmalannın tesbitiyle, işçilik hakları alacaklarının tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, davanın feregat nedeniyle reddine karar vermiştir.
Hükmün davalılardan kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü:
KARAR : Dava hukuksal nitelikçe çalışılmasına rağmen Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin tespitine ilişkindir. Bu yönüyle dava konusunun doğrudan 506 sayılı Yasada öngörülen sigortalılık hak ve yükümlülüklerini etkileyeceği ortadadır. Sözü edilen sosyal sigortalılık, kişinin Anayasa’da ifadesini bulan temel sosyal haklardan sosyal güvenliğine ilişkindir. Bu haklar ise 506 sayılı Yasanın 6. maddesinde belirtildiği üzere vazgeçilemeyen ve devir edilemeyen haklardandır. Mahkemece davanın hukuksal niteliği gözönünde bulundurulmaksızın feragat nedeniyle sonuca gidilmesi ve işin özüne inilmeden davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Kabul ve uygulamaya göre de; karar tarihinde yürürlükte olan 4.12.2002 tarihli avukatlık asgari ücret tarifesinin vekalet ücretinin belirlenmesinde dikkate alınmaması isabetsizdir.
O halde, davalı Kurum’un bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozmanın niteliğine göre sair yönlerin incelenmesine şimdilik yer olmadığına 6.5.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2002/21-603
K. 2002/829
T. 16.10.2002
• TAZMİNAT DAVASI ( İş Kazası Sonucu Sürekli İş Göremezliğe Maruz Kalan İşçi – SSK. Yüksek Sağlık Kuruluna Başvuracağı Gibi Mahkemeye de Uyuşmazlığı Getirme Hakkı )
• MALULİYET ORANININ TESPİTİ ( İş Kazası Sonucu Sürekli İş Göremezliğe Maruz Kalan İşçi – SSK. Yüksek Sağlık Kuruluna Başvuracağı Gibi Mahkemeye de Uyuşmazlığı Getirme Hakkı )
• SÜREKLİ İŞ GÖREMEZLİK ( İş Kazası Sonucu Maruz Kalan İşçi – SSK. Yüksek Sağlık Kuruluna Başvuracağı Gibi Mahkemeye de Uyuşmazlığı Getirme Hakkı )
• İŞ KAZASI ( Tazminat Davası/Sürekli İş Göremezliğe Maruz Kalan İşçi – SSK. Yüksek Sağlık Kuruluna Başvuracağı Gibi Mahkemeye de Uyuşmazlığı Getirme Hakkı )
• ANAYASAL HAK ( Sürekli İş Göremezliğe Maruz Kalan İşçi/SSK. Yüksek Sağlık Kuruluna Başvuracağı Gibi Mahkemeye de Uyuşmazlığı Getirme Hakkı – Davaların En Az Giderle ve Mümkün Olan Süratle Sonuçlandırılması )
• SİGORTALILARIN SÜREKLİ İŞGÖREMEZLİĞİ ( İş Kazası – Yüksek Sağlık Kuruluna Başvuracağı Gibi Mahkemeye de Uyuşmazlığı Getirme Hakkı )
• DAVA AÇMAYA ZORLANAMAMA ( Kendi Yararına Olacak – Sürekli İş Göremezliğe Maruz Kalan İşçi/SSK. Yüksek Sağlık Kuruluna Başvuracağı Gibi Mahkemeye de Uyuşmazlığı Getirme Hakkı )
506/m.109
2709/m.141/son
1086/m.79
ÖZET : Dava iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe maruz kalan işçinin uğramış olduğu maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir, Mahkeme, kesin mehle rağmen davacının maluliyet oranına ilişkin itirazı ile ilgili olarak tespit davası açmaması nedeniyle ve sadece bu sebeple davanın reddine karar vermiş ise de bu sonuç usul ve yasaya aykırıdır.
Gerçekten, davacının S.S.K. tarafından saptanan beden gücü kayıp oranına itiraz hakkı olduğu kuşkusuzdur. 506 sayılı Kanunun 109. maddesi bu yönde açık düzenleme getirmiştir. Bu gibi durumlarda zarara uğrayan isçi, doğrudan SSK Yüksek Sağlık Kuruluna başvuracağı gibi mahkemeye de uyuşmazlığı getirme yasal hakkı bulunmaktadır.
Konu yargı önüne geldiğine göre, uyuşmazlığın daha kısa sürede en az masrafla çözümü yönünden doğrudan mahkemece işin sonuçlandırılması gerekirken, davacıya mahkemede tespit davası açması yönünden mehil verilmesi ve davanın reddi yasaya aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 9. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 24.1.2002 gün ve 2000/1393-2002/27 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 26.3.2002 gün ve 2002/1243-2460 sayılı ilamı ile; ( …Dava iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe maruz kalan işçinin uğramış olduğu maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir, Mahkeme, kesin mehle rağmen davacının maluliyet oranına ilişkin itirazı ile ilgili olarak tespit davası açmaması nedeniyle ve sadece bu sebeple davanın reddine karar vermiş ise de bu sonuç usul ve yasaya aykırıdır.
Gerçekten, davacının S.S.K. tarafından saptanan beden gücü kayıp oranına itiraz hakkı olduğu kuşkusuzdur. 506 sayılı Kanunun 109. maddesi bu yönde açık düzenleme getirmiştir. Bu gibi durumlarda zarara uğrayan isçi, doğrudan SSK Yüksek Sağlık Kuruluna başvuracağı gibi mahkemeye de uyuşmazlığı getirme yasal hakkı bulunmaktadır.
Konu yargı önüne geldiğine göre, uyuşmazlığın daha kısa sürede en az masrafla çözümü yönünden doğrudan mahkemece işin sonuçlandırılması gerekirken, davacıya mahkemede tespit davası açması yönünden mehil verilmesi ve davanın reddi yasaya aykırıdır.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır … ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava; iş kazası geçiren işçi tarafından açılan maddi ve manevi tazminat davasından ibarettir. Davacı; davalı şirkete bağlı işyerinde çalışırken geçirdiği iş kazası sonucu yaralandığını, olayda davalının kusur ve sorumluluğunun bulunduğunu belirterek uğradığı zararların giderilmesi için 10 milyar TL.maddi ve 10 milyar TL.manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı; davacının kaza tarihinden sonra işyerinde çalışmaya devam ettiğini, herhangi bir zarardan söz edilemeyeceğini, kazanın davacının dikkatsiz ve tedbirsiz davranışı sonucu oluştuğunu, olay nedeniyle müvekkiline kusur yüklenemeyeceğini belirterek davanın reddini istemiştir. Davacı 17.9.1993 tarihinde geçici işçi olarak işe alınmış, sonraki yıllarda iş akti yenilene gelmiştir. S.S.K.Sigorta Müfettişi tarafından düzenlenen rapor ve mahkemece alınan bilirkişi kurulu raporuna göre;olay bir iş kazası olup, gerekli kontrolleri yapmadığından işveren %100 oranında kusurludur. S.S.K.Sağlık ve Maluliyet İşlemleri Dairesi Başkanlığınca düzenlenen 23.10.2001 tarihli raporda; bu olay nedeniyle isçinin “Maluliyeti Gerekmez” olduğu saptanmıştır. Mahkemece; davacıya maluliyete itiraz edildiği veya dava açıldığının bildirilmesi için verilen süreye rağmen, bu ara kararının gereğinin yerine getirilmediği gerekçesi ile davanın reddine dair verilen karar Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur.
Mahkeme ise S.S.K.nın taraf olmadığı bir davada sonucu doğrudan doğruya kuruma külfet getirecek bir konuda karar verilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle direnmiştir. Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık; S.S.K.nun taraf olmadığı görülmekte olan tazminat davasında işçinin beden gücü kayıp oranının saptanıp saptanamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Konunun yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 109.maddesidir.Bu madde de; sigortalının sürekli işgöremezlik, malullük ve erken yaşlanma hallerinin saptanmasında, kurum sağlık tesisleri sağlık kurullarınca verilecek raporlarda belirtilen hastalık ve arızaların esas tutulacağı, kurumca verilen kararlara ilgililer tarafından itiraz edilmesi halinde durumun Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanacağı hükme bağlanmıştır. Her ne kadar maddede, ilgilinin öncelikle Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kuruluna başvurması gereği belirtilmiş ise de,ilgilinin bu kurula başvurmadan uyuşmazlığı doğrudan mahkemeye götürme veya görülmekte olan davada sürekli iş göremezlik oranına itiraz etme hakkına sahip olduğu yerleşik Yargıtay içtihatlarında kabul edilmektedir.Bu hususun mahkeme önüne gelmesi durumunda uyuşmazlığın daha kısa sürede ve Anayasa’nın 141/son maddesinde gösterildiği biçimde en az masrafla 506 sayılı Yasanın 109.maddesinde öngörülen prosedür işletilerek sonuca gidilmelidir. ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17.4.2002 gün ve 2002/21-257 E. Ve 311 K. sayılı ilamı ) 506 sayılı Yasanın 109.maddesinde; sürekli iş göremezlik derecesinin belirlenmesinde izlenecek yolun ne olduğu açıklanmıştır.Buna göre; Kurum sağlık tesisleri tarafından düzenlenen raporlara dayanılarak verilen kararlara karşı ilgililerin Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kuruluna itiraz hakları mevcuttur. Bu Kurulun kararı Sosyal Sigortalar Kurumunu bağlar ise de diğer ilgililer yönünden bir bağlayıcılığı yoktur.İlgililerce bu kurulun kararına itiraz edildiği durumda Adli Tıp Kurumu Başkanlığı veya Tıp Fakültelerinin ilgili kürsü konseylerinden Sosyal Sigorta Sağlık işlemleri Tüzüğü çerçevesinde rapor alınmalıdır. ( 28.6.1976 gün ve 1976/4-6 sayılı Yargıtay inançları Birleştirme Kurulu Kararı ) Somut olayda; sigortalı hakkında Sosyal Sigortalar Kurumunca sürekli işgöremezlik gerekmez biçiminde rapor düzenlenmiştir.Hiç kimse kendi yararına olacak bir davayı açmaya zorlanamaz ( H.U.M.K. m.79 ) kuralı karşısında mahkemenin “Sosyal Sigortalar Kurumunun hasım gösterilmesi gerektiği” yönündeki direnme gerekçesi uygun değildir. O halde Özel Dairenin uyuşmazlığın mahkemece sonuçlandırılması gerektiği yönündeki bozma gerekçesi yerindedir.
Ne var ki, davacı vekilince mahkemeye sunulan 24,6.2002 günlü direnme kararını temyiz dilekçesinde; sigortalı Ertuğrul A… hakkında meslekte beden gücü kayıp oranının tespiti konusunda 15.2.2002 tarihinde Ankara 7.İş Mahkemesinin 2002/83 esasına kayıtlı ayrı bir dava açtıkları ve davanın derdest olduğu belirtildiğinden, bu dosyanın akıbetinin araştırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Bu nedenle karar bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.un 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 16.10.2002 gününde, oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/9208
K. 2004/11078
T. 13.12.2004
• YAŞLILIK AYLIĞINA HAK KAZANILDIĞININ TESPİTİ ( Sosyal Güvenliğe İlişkin Koşulları Re’sen Araştırılması Gereken Anayasal Bir Hak Olduğu – Kuruma İntikal Etmeyen Çalışma ve Eksik Bildirilen Askerlik Borçlanmasının Araştırılması Gereği )
• ANAYASAL HAK ( Yaşlılık Aylığına Hak Kazanıldığının Tesbiti – Sosyal Güvenliğe İlişkin Koşulları Re’sen Araştırılması Gereken Hak )
• ASKERLİK BORÇLANMASI ( Yaşlılık Aylığına Hak Kazanıldığının Tesbiti – 3 Günlük Eksik Askerlik Süresini Borçlandırmak Suretiyle Karar Verilebileceği )
506/m.6, 60
ÖZET : Davacı, sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti ile yaşlılık aylığına hak kazandığının tesbitine karar verilmesini istemiştir. Yaşlılık aylığı talebinin sosyal güvenliğe ilişkin, koşulları re’sen araştırılması gereken anayasal bir hak olduğu ortadadır. Yapılacak iş, 32 günlük bu çalışmanın Kurum kayıtlarına neden intikal ettirilmediği araştırılmak, gerekirse 3 günlük eksik askerlik süresini borçlandırmak suretiyle sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
DAVA : Davacı, 1968 yılı 3. döneme ilişkin 1 günlük sigortalılığının tesbitiyle 29.8.2002 tarihi itibariyle emekliliğe hak kazandığına karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulü ile karar vermiştir.
Hükmün taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Nurten Mursal tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : 1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davalının tüm, davacının sair temyiz itirazlarının reddine,
2- Davacı, sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti ile 29.8.2002 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme davacının sigortalılık başlangıç tarihinin 20.8.1968 olduğunun tespitine, yaşlılık aylığı talebinin ise reddine karar vermiştir.
Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle, kanuni gerektirici sebeplere göre ve özellikle davacının 20.8.1968 tarihinde 1 gün süreyle çalıştığı bordro tanığının beyanı ile de kanıtlandığından sigortalılık başlangıç tarihinin 20.8.1968 olduğuna ilişkin karar doğrudur.
Ancak yaşlılık aylığına ilişkin istemin reddedilmesi sonucuna ise eksik araştırma ve inceleme ile varılmıştır. Davacının 4999 prim ödeme gün sayısının bulunması ( 5000 prim ödeme gün sayısının bulunmaması ) nedeniyle tahsis talebinin reddine karar verilmiştir. Yaşlılık aylığı talebinin sosyal güvenliğe ilişkin, koşulları re’sen araştırılması gereken anayasal bir hak olduğu ortadadır. Kurum ile davacı arasındaki mevcut dava konusu uyuşmazlığın sosyal güvenlikle ilgili mevzuat doğrultusunda sonuca bağlanması ve böylece ileride aynı konuda çıkabilecek bir çekişmenin de önüne geçilmesi gerektiği dikkate alınarak davacının yaşlılık aylığı talebi konusunda yasal koşulların oluşup oluşmadığı yöntemince, re’sen araştırılarak sonucuna göre bir karar vermek gerekir. Somut olayda davacı, askerlik borçlanması yaparken Askerlik Şubesinin hatalı olarak askerlik süresini 3 gün eksik bildirmesi üzerine, anılan borçlanmayı 3 gün eksik yapmıştır. Öte yandan davalı Kurum kayıtlarına neden intikal ettirilmediği araştırılmayan dava dışı YSE’nin 1968 yılının 3.dönem bordrosunda davacının, bordro tanıklarınca da doğrulanan 32 günlük çalışması daha görünmektedir.Yapılacak iş, 32 günlük bu çalışmanın Kurum kayıtlarına neden intikal ettirilmediği araştırılmak, gerekirse 3 günlük eksik askerlik süresini borçlandırmak suretiyle sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yöne ilişkin temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 13.12.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/464
K. 2003/935
T. 17.2.2003
• ALACAK DAVASI ( Davacının Alacağının Fer’ileriyle Birlikte Davalıdan Tahsilini Dava Etmesi )
• YAŞLILIK AYLIĞI (Davacının Yaşlılık Aylığının Kesilmesi Yönünde Kuruma Yazılı Başvuruda Bulunmamış Olması)
• SOSYAL GÜVENLİK DESTEK PRİMİ ( Davacının Yaşlılık Aylığı Almaya Devam Ettiği Bir Dönemde Bir İşte Çalışması Dolayısıyla Sosyal Güvenlik Destek Primininin Kesilmesi )
• YAZILI BAŞVURUNUN YAPILMAMASI ( Dava Konusu Olayda Kaçak İşçi Çalıştırmak ve Prim Kaybına Yol Açmak Söz Konusu Değilken Sırf Yazılı Başvuru Olmadığı İçin Davacının Aylığının Kesilmesi )
• ANAYASAL SOSYAL GÜVENLİK HAKLARI ( Kurumun Sigortalıları Bilgilendirme Görevini İfa Etmesinin Gerekmesi )
506/m.65,75
ÖZET : Davacı yaşlılık aylığının kesilmesi yönünden kuruma yazılı başvuruda bulunmamıştır. Yaşlılık aylığı almaya devam ettiği bir dönemde sigortalı bir işte çalışmış ve bu çalışması karşılığı prim tahakkuk ettirilmiştir. Davacı %24 oranında sosyal güvenlik destek primi ödeyeceği yerde bu miktarın çok üzerinde 73. maddeye göre prim ödemiştir. Yine olayda kaçak işçi çalıştırmak ve prim kaybına yol açmak gibi bir durumda söz konusu değilken sırf yazılı başvuru bulunmadığı gerekçesi ile davacının yaşlılık aylığının kesilmesi ve aylarca aylıktan yoksun bırakılması yasaya ve adalete uygun düşmez. Kurumun böyle bir durumda yapacağı işlem, iştirakçilerinin Anayasal Sosyal Güvenlik haklarını hatırlatma ve onları bilgilendirme görevini ifa ederek iştirakçisini 63. madde yönünden tercihini belirlemesi için uyarmak veya ödenen primlerden %24 oranında Sosyal Güvenlik Destek Primi karşılığını bloke ederek, fazlasına iade etmekten ibaret olmalıydı. Bunun aksine bir uygulama hem Anayasal Sosyal Güvenlik ilkesinin özüne hem de anılan 63. maddenin getirilmiş amacına ters düşer. O nedenle Kurumun, yaşlılık aylıklarını kesmesi ve ödenen aylıkları geri isteme kararı alması yasaya aykırıdır.
DAVA : Davacı, toplam 1.754.000.000 TL.’nin yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Nurten Mursal tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : Davacı Sosyal Sigortalar Kurumundan 1.10.2000 tarihinde emekli olduğunu 25.9.2000-14.3.2001 tarihleri arasında sigortalı olarak çalışmaya devam ettiğinden bahisle kurum tarafından 1.10.2000 tarihi itibariyle emekli maaşının kesildiğini ve fuzuli ödenen maaşların ödenmesini isteyen kurum işlemi nedeniyle Kuruma ödediği 1.754.000.000 TL.’nin kendisine ödenmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş ise de bu sonuç dosya içeriğine usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
Davacının emekli olduktan sonrada 14.3.2001 tarihine kadar tüm sigorta kollarına tabi çalışmaya devam ettiği dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. 25.9.2000-14.3.2001 tarihleri arasındaki çalışmaları ile ilgili 12.8.1998 gün ve 20.9.1998 varide ile işe giriş bildirgesi verilmiş ve primlerin ödendiği dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Sorunun çözümü yönünde, öncelikle, 506 sayılı yasa kapsamında yaşlılık aylığı alan sigortalıların yeniden çalışmaları durumunda uygulanacak 63. maddenin kapsam ve geçirdiği evrelerin belirlenmesinde yarar olacaktır. Gerçekten, 506 sayılı yasa sistemi, 29.4.1986 günlü 3279 sayılı yasa ile değiştirilen 63.madenin getirdiği düzenlemeden önce, Kurumdan yaşlılık aylığına hak kazanan ve aylık almakta olanların, aylıkların kesilmeden çalışmalarına imkan tanınmamaktaydı. Kısaca, Kurumdan yaşlılık aylığı alanlar ya aylıklarını veya çalışmayı tercih edecekler, iki durumu bir arada sürdüremeyeceklerdi. Ne var ki, bu durum, T.C. Emekli Sandığı iştirakçileri ve Bağ-Kur sigortalıları açısından, 506 sayılı yasa kapsamında bulunanlar aleyhine haksız bir uygulama ortaya çıkarmış, aynı durumda bulunan, T.C. Emekli Sandığı iştirakçisi ile Bağ-Kur sigortalısı, hem yaşlılık aylıklarını alıp, hemde bu aylıklar kesilmeden çalışma imkanına sahipken 506 sayılı yasa kapsamında olanlar bu imkandan yoksun kılınmışlardı. İşte yasa koyucu bu eşitsizliği gidermek amacıyla, yukarıda sözü edilen yasa değişikliğini kabul etmiş ve 63. maddeyi yeniden düzenleyerek 506 sayılı yasaya göre yaşlılık aylığı alanlara, aylıkların kesilmeden çalışma imkanı sağlamıştır. ( TBMM 17. Dönem çalışmaları S. Sayısı 432. S.17 ).
Yeni düzenlemeye göre; yaşlılık aylığı alanların yeniden çalışmaya başlamak istemeleri durumunda, kendilerine alternatifli bir sistem getirilmiştir. Yaşlılık aylığı alan; bu sistemlerden birini tercih ederek çalışmasını sürdürebilecektir. Sözü edilen 63. maddenin ( A ) bendinde gösterilen birinci sistemde, yeniden çalışmaya başlayan sigortalı yaşlılık aylığını kestirecek ve normal sigortalı gibi çalışmasının sürdürecektir. Bu durumda kendisinden 78. maddede belirtilen kazançlar toplamından 73. maddeye göre prim kesilecek ve sonuçta sigortalı, çalışmasını sona erdirdiğinde, kesilen prim ve çalışma süresi gözönünde tutularak kendisine son durumuna göre yaşlılık aylığı bağlanabilecektir. Böylece sigortalı, kendisine önceden bağlanan yaşlılık aylığının gösterge ve oranını arttırma imkanına sahip kılınmış, önceden mümkün olmayan bir hakka kavuşmuştur. Sözü edilen maddenin ( B ) bendinde belirlenen ikinci durumda ise, yaşlılık aylığı almakta olan kişi yeniden çalışmaya başladığında; aylığını almaya devam edecek Sosyal Güvenlik Destek primi adı altında, %6 yaşlılık aylığı alandan %18’i işverenden alınmak koşuluyla toplam %24 oranında bir katkı payı ödeyecektir. Görüldüğü üzere; yaşlılık aylığı alan kişiye yasa bir tercih hakkı getirmiştir. Hangi sistemi, tercih edeceğini aylık sahibi kendisi belirleyecek ve durumunu ortaya koyacaktır. Kişi, açıkça iradesini ortaya koymadan aylığı kesilmeyecektir. Esasen yasal koşulların gerçekleşmesi sonucu yaşlılık sigortası kolundan aylığa hak kazanan kişinin aylığını keserek ortada bırakmak hem Sosyal Güvenlik ilkesine hem de onun alt yapısını oluşturan Sosyal Sigorta sistemine aykırı olur ve kişiye sağlanan yasal imkanını da işlemez hale getirir.
Dava konusu olayda davacı yaşlılık aylığının kesilmesi yönünden kuruma yazılı başvuruda bulunmamıştır. Yaşlılık aylığı almaya devam ettiği bir dönemde sigortalı bir işte çalışmış ve bu çalışması karşılığı prim tahakkuk ettirilmiştir. Davacı %24 oranında sosyal güvenlik destek primi ödeyeceği yerde bu miktarın çok üzerinde 73. maddeye göre prim ödemiştir. Yine olayda kaçak işçi çalıştırmak ve prim kaybına yol açmak gibi bir durumda söz konusu değilken sırf yazılı başvuru bulunmadığı gerekçesi ile davacının yaşlılık aylığının kesilmesi ve aylarca aylıktan yoksun bırakılması yasaya ve adalete uygun düşmez. Kurumun böyle bir durumda yapacağı işlem, iştirakçilerinin Anayasal Sosyal Güvenlik haklarını hatırlatma ve onları bilgilendirme görevini ifa ederek iştirakçisini 63. madde yönünden tercihini belirlemesi için uyarmak veya ödenen primlerden %24 oranında Sosyal Güvenlik Destek Primi karşılığını bloke ederek, fazlasına iade etmekten ibaret olmalıydı. Bunun aksine bir uygulama hem Anayasal Sosyal Güvenlik ilkesinin özüne hem de anılan 63. maddenin getirilmiş amacına ters düşer. O nedenle Kurumun, yaşlılık aylıklarını kesmesi ve ödenen aylıkları geri isteme kararı alması yasaya aykırıdır.
Mahkemece yapılacak iş, davacının Kuruma yaptığı geri ödemenin ne kadar olduğunu tespit ettikten sonra bu miktar oranında davanın kabulüne karar vermekten ibarettir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 17.2.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.