Anonim Şirket Hakkında Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/3690
K. 2008/5378
T. 21.4.2008
• ŞİRKET GENEL MÜDÜRÜNÜN KANUNA AYKIRI DAVRANMASI ( Ana Sözleşmeye veya İş Görme Koşullarını Saptayan Diğer Hükümlere Aykırı Davranması Halinde Yönetim Kurulu Üyelerinin Tabi Oldukları Hükümlere Göre Sorumlu Olduğu )
• ANONİM ŞİRKET ( Şirket Genel Müdürü Yönetim Kurulu Üyelerinin Tabi Oldukları Hükümlere Göre Ortaklığa Pay Sahiplerine ve Ortaklık Alacaklılarına Karşı Sorumlu Olduğu )
• GENEL MÜDÜRÜN SORUMLULUĞU ( Yönetim Kurulu Üyelerinin Tabi Oldukları Hükümlere Göre Ortaklığa Pay Sahiplerine ve Ortaklık Alacaklılarına Karşı Sorumlu Olduğu )
• GENEL KURUL KARARI ( Davanın Açılabilmesi İçin Genel Kuruldan Karar Alınması ve Davanın Denetçiler Tarafından Açılması Gerektiği )
6762/m.341,342
1086/m.39, 40
ÖZET : Ortaklık genel müdürü, kanuna, ana sözleşmeye veya iş görme koşullarını saptayan diğer hükümlere aykırı davranması halinde, yönetim kurulu üyelerinin tabi oldukları hükümlere göre ortaklığa, pay sahiplerine ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumludur. Ancak davanın açılabilmesi için, genel kuruldan karar alınması ve davanın denetçiler tarafından açılması gerekir. Bu durum usuli bir noksanlık olup, yargılama sırasında giderilmesi mümkün bulunduğundan, mahkemece bu eksikliklerin tamamlanması için davacı tarafa süre verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada ( İstanbul Dokuzuncu Asliye Ticaret Mahkemesi )’nce verilen 05.10.2006 tarih ve 2001/973-2006/565 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalılar Derya ve İsmail’n imza’ yetkilisi olarak, Metehan’ın yetkili müdürün kayınbiraderl olarak, davalı M … Otomotiv Ltd. Şti.’nin bu kişiler ile işbirliği içinde olmak üzere müvekkilini zarara uğrattığını, davalı yöneticilerin E. .. TV kanalında birkaç dakikalık haber için 200.000 USD bedel ile M … Ltd. Şti. Ile anlaşma yaptıklarını, kanal yetkilisi ile yapılan görüşmede kendilerine bu hizmet karşılığında 15.000 USD ödendiğini beyan ettiğini, böyle yüksek meblağ lı sözleşmeden müvekkilinin yönetim kurulunun haberdar edilmediğini ileri sürerek, fazlaya ait haklar saklı kalmak kaydıyla şimdilik 150.000 USD’nin faizi ile davalılardan tahsilini talep etmiştir.
Davalı M … Ltd. ŞtL vekili, tarafların serbest iradeleri ile sözleşmenin yapıldığını ve müvekkilinin edimini ifa ettiğini savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
Davalı Metehan vekili, müvekkilinin Derya’nın kayınbiraderi olarak sorumlu tutulmasının doğru olmadığını, davaya konu sözleşme ile alakasının bulunmadığını savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
Davalı Derya vekili, müvekkilinin C … otomobilleri ithalatçısı olan davacı şirkete 1998 yılında genel müdür olarak atandığını, şirketi zararda iken kar yapar duruma getirdiğini, müvekkilinin olayda kusurunun bulunmadığını savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
Davalı İsmail vekili, müvekkilinin genel müdür yardımcısı olarak idari ve mali işlerden sorumlu olduğunu, ceza dosyasında alınan bilirkişi raporunda davaya konu sözleşmenin yönetim kurulu kararlarına uygun olduğunun tespit edildiğini savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, şirketin genel kurulunda davalı genel müdürün ibra edildiği, bu nedenle davalı Derya ile ilgili sorumluluğu gerektirecek bir hususun bulunmadığı, diğer davalıların zarara sebebiyet verdiklerinin davacı tarafından ispatlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, davacı şirketin Genel Müdürü ve Genel Müdür Yardımcısı ile bunlarla birlikte hareket ettiği iddia edilen kişiler hakkında açılan tazminat istemine ilişkin olup, niteliği itibariyle genel müdür Derya yönünden sorumluluk davasıdır. TTK’nın 342. maddesinde anasözleşme, genel kurul veya yönetim kurulu kararıyla atanan genel müdürün kanuna, ana sözleşme, veya iş görme koşullarını saptayan diğer hükümlerle yükletilen yükümlülükleri gereği gibi veya hiç yerine getirmemesi halinde yönetim kurulu üyelerinin tabi oldukları hükümler gereğince ortaklığa, pay sahiplerine ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumlu olacağı ilkesi kabul edilmiştir. Aynı Kanun’un 341. maddesi hükmüne göre de, böyle bir davanın açılabilmesi için, genel kurulca davanın açılması yolunda karar alınması ve davanın denetçiler tarafından açılması gerekmektedir. Bu durum usuli bir noksanlık olup, yargılama sırasında giderilmesi mümkün bulunduğundan mahkemece, HUMK’nın 39. ve 40. maddeleri gereğince davacı vekiline, genel kurul kararı alma ve denetçilerden alacağı vekaletnameyi ibraz etmek üzere süre verilerek, ibrazı halinde işin esasına girilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, mahkemece, yukarıda açıklanan hususlar dikkate alınmaksızın davanın görülüp sonuçlandırılması doğru değildir.
2- Bozma neden ve şekline göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle kararın ( BOZULMASINA ), ( 2 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle bozma neden ve şekline göre davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 21.04.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/9100
K. 2008/10198
T. 1.7.2008
• YETKİLİ MAHKEME ( İş Mahkemesinde Açılan Davanın Davalının İkametgahı Sayılan Yerde veya İşçinin İşini Yaptığı Yerde Açılabileceği )
• ANONİM ŞİRKET ( Yetkili Mahkemenin Tüzel Kişinin Merkezinin Bulunduğu Yer Mahkemesi Olduğu – İş Mahkemesinde Açılan Davanın Davalının İkametgahı Sayılan Yerde veya İşçinin İşini Yaptığı Yerde Açılabileceği )
• TÜZEL KİŞİ ( Anonim Şirkete Karşı İş Mahkemesinde Açılan Davanın Şirketin Merkezinde veya İşçinin İşini Yaptığı Yerde Açılabileceği )
• İŞ DAVASI ( Anonim Şirkete Karşı İş Mahkemesinde Açılan Davanın Şirketin Merkezinde veya İşçinin İşini Yaptığı Yerde Açılabileceği )
1086/m.9
ÖZET : İş mahkemesinde açılan her dava, davalının ikametgahı sayılan yerde veya işçinin işini yaptığı yerde açılabilir. Bu kurala aykırı sözleşmeler geçerli sayılmaz. Davalılar nitelikçe tüzel kişiliğe haiz ticaret şirketleridir. Tüzel kişilere karşı açılacak davalarda yetkili mahkeme ise tüzel kişinin ikametgahının ( merkezinin ) bulunduğu yer mahkemesidir. Davalı Anonim Şirketin yetki itirazının kabulüne karar verilmesi gerekir.
DAVA : Davacılar murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen 138.698,12.-TL. maddi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi ve davalılardan A. Grup Turizm İşletmeleri A.Ş vekilince de duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 01.07.2008 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmiştir. Duruşma günü davalılardan A. A.Ş vekili ile karşı taraf vekili geldiler. Diğer davalı adına kimde gelmedi. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : 1 – Taraflar arasındaki iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik nedeniyle talep olunan maddi ve manevi tazminat istemine dair, mahkemece verilen 25.12.2007 tarihli karar, davalılardan T. İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti. avukatı tarafından süresinde temyiz edilmiş olup, bilahere T. İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti. avukatının vekaletnamesindeki yetkisine binaen temyiz talebinden feragat etmiş bulunduğundan T. İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti. avukatının vaki temyiz talebinin feragat nedeniyle REDDİNE, temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine,
2 – Davacı ile davalılardan A. Grup Turizm İşletmeleri A.Ş avukatlarının temyizlarine gelince;
Zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan işçinin davalılardan A. Grup Turizm İşletmeleri A.Ş tarafından Antalya İli Manavgat İlçesi’nde yapılmakta olan otel inşaatında diğer davalı T. İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti.’nin işçisi olarak çalışmakta iken sürekli iş göremezliğe maruz kaldığı uyuşmazlık konusu değildir.
Uyuşmazlık, yöntemince yapılan yetki itirazı sonucu, yetkili mahkemenin belirlemesi noktasında toplanmaktadır. Bu yönüyle davanın yasal dayanağı, belirgin olarak 5521 sayılı yasanın 5. maddesidir.
Anılan maddeye göre, İş Mahkemelerinde açılacak her dava açıldığı tarihte dava olunanın Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde bakılabileceği gibi, işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili mahkememe de bakılabilir. Bunlara aykırı sözleşme muteber sayılmaz. Maddenin açık hükmüne göre davacının iki seçimlik hakkı vardır. Birincisi, davalıların Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde, diğeri de, işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede dava açılmasıdır. Somut olayda, davavının seçimlik hakkını yerinde kullanmadığı giderek yetkili mahkemede açılmadığı anlaşılmıştır.
Zararlandırıcı sigorta olayının Manavgat’ta meydana geldiği uyuşmazlık ve davalılardan A. Grup Turizm İşletmeleri A.Ş’nin ikametgahının Antalya’da olduğu uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık diğer davalı T. İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti ‘nin ikametgahının belirlenmesi noktasında toplanmaktadır. Davalılar nitelikçe tüzel kişiliğe haiz ticaret şirketleridir. Tüzel kişilere karşı açılacak davalarda yetkili mahkeme ise TTK.’nın 155, 279, 506. maddeleri gereğince tüzel kişinin ikametgahının ( merkezinin ) bulunduğu yer mahkemesidir. Mahkemece T. İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti.’nin ikametgahının Ankara’da olduğu kabul edilerek işin esasına girilmiş ide de, varılan bu sonuç hatalı olmuştur. Gerçekten T. İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti.’nin ikametgahının Ankara’da iken şirket merkezinin 13.03.2003 tarihinde Antalya iline nakil edildiği ve Ankara Ticaret Sicil Memurluğu’ndaki kaydının ise 10.04.2003 tarihinde terkin edildiği, 11.03.2003 tarihinden itibaren Antalya merkezde sürdürdüğü ticari faaliyeti nedeniyle Antalya Ticaret Sicili’nde kayıtlı bulunduğu dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Bu duruma göre davanın gerek işin görüldüğü ve haksız fiilin meydana geldiği ve gerekse davalıların ikametgahları mahkemesinde de açılmadığı açık ve seçiktir. Hal böyle olunca da davalı A. Grup Turizm İşletmeleri A.Ş’ni yetki itirazının kabulüne karar verilmek gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı A. Grup Turizm İşletmeleri A.Ş’nin bu yönü amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozmanın niteliğine göre davalı A. Grup Turizm İşletmeleri A.Ş’nin sair temyiz itirazları ile davacının temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, davalı A. Grup Turizm İşletmeleri A.Ş yararına takdir edilen 550.00.TL. duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalı A. Grup Turizm İşletmeleri A.Ş’ye iadesine, 01.07.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/10138
K. 2011/2606
T. 14.3.2011
• ANONİM ŞİRKET GENEL KURUL KARARININ İPTALİ ( Devlet Memurunun Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyeliğine Seçilemeyeceği – Yönetim Kurulu Üyeliğine Getirilen ve Genel Kurulda Yeniden Yönetim Kurulu Üyesi Seçilen Kişinin Genel Kurul Tarihi ve Yönetim Kurulu Üyeliğine Atandığı Tarihte Devlet Memuru Olup Olmadığının Araştırılacağı )
• DEVLET MEMURLARININ ANONİM ŞİRKETTE YÖNETİM KURULU ÜYELİĞİ ( Mümkün Olmadığı – Yönetim Kurulu Üyeliğine Getirilen ve Genel Kurulda Yeniden Yönetim Kurulu Üyesi Seçilen kişinin Genel Kurul Tarihi ve Yönetim Kurulu Üyeliğine Atandığı Tarihte Devlet Memuru Olup Olmadığının Araştırılması Gerektiği )
• GENEL KURUL KARARIYLA VERİLEN YETKİNİN ŞAHSİ İŞE YÖNELİK OLMASI ( Yönetim Kurulu Üyelerine Anılan Maddelerdeki Yetkinin Verilmesine İlişkin Karar Ortak İle Şirket Arasında Şahsi Bir İşe İlişkin Olduğundan TTK’nun 374/1. Md.deki Oy Yoksunluğu Halinin Uygulanması Gerektiği )
• OY YOKSUNLUĞU HALİ ( Genel Kurul Kararıyla Verilen Yetkinin Ortak İle Şirket Arasında Şahsi Bir İşe İlişkin Olduğu – Oy Yoksunluğu Halinin Uygulanması Gerektiği/Yetki Verilmesine İlişkin Kararın Gerekli Çoğunlukla Alınmadığı Gözetilerek Yönetim Kurulu Başkanı Yönünden Genel Kurul Kararının İptaline Karar Verileceği )
6762/m.315,334,335,374/1
657/m.28
ÖZET : Dava, anonim şirket genel kurul kararlarının iptali istemine ilişkindir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun emredici mahiyette bulunan 28. maddesi gereğince devlet memurunun anonim şirket yönetim kurulu üyeliğine seçilmesi mümkün değildir. Bu durumda, TTK nun 315. maddesi gereğince yönetim kurulu üyeliğine getirilen ve genel kurulda yeniden yönetim kurulu üyesi seçilen D.C.P.’in, genel kurul tarihi ve yönetim kurulu üyeliğine atandığı tarihte devlet memuru olup olmadığı üzerinde durularak genel kurulun iptali istenen 3. ve 7. maddelerinin bu çerçevede değerlendirip oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.
Diğer yandan, genel kurulun 10. maddesi ile yönetim kurulu üyelerine TTK’nun 334 ve 335. maddelerinde sayılan işlemler için yetki verilmiştir. Yönetim kurulu üyelerine anılan maddelerdeki yetkinin verilmesine ilişkin karar, ortak ile şirket arasında şahsi bir işe ilişkin olduğundan TTK nun 374/1. maddedeki oy yoksunluğu halinin uygulanması gerekir. Bu durumda, yönetim kurulu başkanı N.M.P. izin verilmesi oylamasında, üyenin kendisi, annesi ve eşinin oy kullandığı, oy yoksunluğu haline göre yapılan hesaplamada N. M. P.’e yetki verilmesi işleminin reddine karar verildiği, yetki verilmesine ilişkin kararın gerekli çoğunlukla alınmadığı gözetilerek, N. M. P. yönünden genel kurul kararının iptaline karar verilmesi gerekirken, bu yönetici yönünden dahi davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 02.06.2009 tarih ve 2008/578-2009/148 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi M. T. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerinin ortağı olduğu davalı şirketin 30.05.2008 tarihli genel kurul toplantısında alınan, TTK nun 315. maddesine göre seçilen yönetim kurulu üyesinin onaylanması, yönetim ve denetim kurulu raporlarının oylanması, Temmuz 2007 döneminden sonra görev yapan yönetim kurulunun ibrası, yönetim kurulu üyelerinin seçimi ve başkana ücret ödenmesi, 2007 yılının karının dağıtılmaması ve yönetim kurulu üyelerine TTK’nun 334 ve 335. maddeleri uyarınca işlem yapabilmek üzere izin verilmesine kararlarına muhalif kaldıklarını ileri sürerek, anılan genel kurulun 3,4,6,7,9,10. maddeleriyle alınan kararların iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, alınan kararların iptalini gerektirecek bir husus bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, iptali istenen genel kurulun 3,4,6,7 ve 10. maddelerinin iptal koşullarının bulunmadığı, oylamaya katılmayan yada katılmaması gereken ortakların oy oranları, oy yoksunluğu haline göre yeniden hesaplandığında dahi alınan kararların geçerli olduğu, ancak genel kurul kararının 9/b maddesi ile alınan “karın dağıtılmamasına” ilişkin kararın anonim şirketin amacına ve iyi niyet kurallarına aykırı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile, genel kurul toplantısının 9. maddesi ile alınan “karın dağıtılmaması” kararının iptaline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
Kararı, tarafların vekilleri ayrı ayrı temyiz etmiştir.
1 ) Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davacılar vekili ile davalı vekilinin aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2 ) Dava, anonim şirket genel kurul kararlarının iptali istemine ilişkin olup, mahkemece, genel kurulun 3. ve 7. maddelerinin iptaline ilişkin istemlerin reddine karar verilmiş ise de 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun emredici mahiyette bulunan 28. maddesi gereğince devlet memurunun anonim şirket yönetim kurulu üyeliğine seçilmesi mümkün değildir. TTK’nun 315. maddesinde, dönem içinde boşalan yönetim kurulu üyesinin yerine yönetim kurulunca kanuni şartları taşıyan bir kişinin geçici olarak seçilerek ilk toplanacak genel kurulun onayına sunulacağı ve seçilen kişinin bu toplantıya kadar görevini yapacağı düzenlenmiştir. Bu durumda, TTK nun 315. maddesi gereğince yönetim kurulu üyeliğine getirilen ve genel kurulda yeniden yönetim kurulu üyesi seçilen D.C.P.’in, genel kurul tarihi ve yönetim kurulu üyeliğine atandığı tarihte devlet memuru olup olmadığı üzerinde durularak genel kurulun iptali istenen 3. ve 7. maddelerinin bu çerçevede değerlendirip oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile bu maddelere yönelik iptal isteminin reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
3 ) Diğer yandan, genel kurulun 10. maddesi ile yönetim kurulu üyelerine TTK’nun 334 ve 335. maddelerinde sayılan işlemler için yetki verilmiştir. Yönetim kurulu üyelerine anılan maddelerdeki yetkinin verilmesine ilişkin karar, ortak ile şirket arasında şahsi bir işe ilişkin olduğundan TTK nun 374/1. maddedeki oy yoksunluğu halinin uygulanması gerekir. Bu durumda, yönetim kurulu başkanı N.M.P. izin verilmesi oylamasında, üyenin kendisi, annesi ve eşinin oy kullandığı, oy yoksunluğu haline göre yapılan hesaplamada N. M. P.’e yetki verilmesi işleminin reddine karar verildiği, yetki verilmesine ilişkin kararın gerekli çoğunlukla alınmadığı gözetilerek, N. M. P. yönünden genel kurul kararının iptaline karar verilmesi gerekirken, bu yönetici yönünden dahi davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
4 ) Davalı temyizine gelince, davanın kısmen kabulü, kısmen reddine karar verildiğine göre, yargılama gideri ve vekalet ücretinin buna göre belirlenmesi gerekirken davalının tüm yargılama giderlerinden sorumlu tutulması ve kısmen reddedilen kısım üzerinden kendisini vekil ile temsil ettiren davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmemesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekili ile davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının REDDİNE, ( 2 ) ve ( 3 ) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacılar yararına, ( 4 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına; BOZULMASINA, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 14.03.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/2118
K. 2012/4102
T. 19.3.2012
• ANONİM ŞİRKET HİSSELERİ ( Muris Muvazaasına Dayalı Olarak İptaliyle Tescili İstemi – Mahkemece Davalının Muristen İntikal Edipte İptaline Karar Verilen Hisselerin Tereke Adına İştirak Halinde Mülkiyet Olarak Tespiti Gerektiği)
• MURİS MUVAZAASI ( Anonim Şirket Hisselerinin İptaliyle Tescili İstemi – Mahkemece Davalının Muristen İntikal Edip de İptaline Karar Verilen Hisselerin Tereke Adına İştirak Halinde Mülkiyet Olarak Tespiti Gerektiği)
• ORTAĞIN VEFATI ( Anonim Şirketlerde Ortağın Vefatı Sonrası Hisseleri Doğrudan Mirasçılarına İntikal Etmeyip Miras Taksimine Kadar Tereke Adına Kayıtlı Olduğu – Mahkemece Davalının Muristen İntikal Edip de İptaline Karar Verilen Hisselerin Tereke Adına İştirak Halinde Mülkiyet Olarak Tespiti Gerektiği)
1086/m.26
1086/m.74
ÖZET : Dava, anonim şirket hisselerinin muris muvazaasına dayalı olarak iptaliyle tescili istemine dair olup, mahkemece davalının muristen intikal eden 1/2 hissesinin iptaliyle davalı adına tesciline karar verilmiştir. Oysa, davacı vekili dava ve ıslah dilekçesinde hisselerin tereke adına tescilini talep etmiş olup, karar tarihinde yürürlükte olan H.U.M.K.nun 74. maddesiyle halen yürürlükte bulunan H.M.K.nun 26/1. maddesi uyarınca, hakim her iki tarafın iddia ve savunmalarıyla bağlıdır, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Ayrıca, anonim şirketlerde ortağın vefatı sonrası hisseleri doğrudan mirasçılarına intikal etmeyip, miras taksimine kadar tereke adına kayıtlıdır. Bu itibarla mahkemece, davalının muristen intikal edipte iptaline karar verilen hisselerin, tereke adına iştirak halinde mülkiyet olarak tespitine karar vermek gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada G. 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 23.6.2009 tarih ve 2006/347 – 2009/258 Sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Erhan Köse tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin babası A. N. G.’nun 9.12.2002 tarihinde vefat ettiğini, geriye mirasçı olarak müvekkili ve davalıyı bıraktığını, murisin ölmeden muvazaalı olarak, mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla G… Petrol Ür. A.Ş. ve G… Yapı Malz. A.Ş.’deki hisselerini davalıya devrettiğini ileri sürerek, hisselerin iptalini, tereke adına tescili talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, devrin muvazaalı olarak yapılmadığını savunarak; davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, murisin mal varlığı ve ekonomik durumu itibariyle şirket hisselerini davalıya satmasını gerektirecek bir durumun bulunmadığı, davacı kızından mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak hisselerini devrettiği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, şirketlerdeki hisselerin iptaliyle davacı adına 1/2 kısmının tesciline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1-)Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-)Dava, anonim şirket hisselerinin muris muvazaasına dayalı olarak iptaliyle tescili istemine dair olup, mahkemece davalının muristen intikal eden 1/2 hissesinin iptaliyle davalı adına tesciline karar verilmiştir. Oysa, davacı vekili dava ve ıslah dilekçesinde hisselerin tereke adına tescilini talep etmiş olup, karar tarihinde yürürlükte olan H.U.M.K.nun 74. maddesiyle halen yürürlükte bulunan H.M.K.nun 26/1. maddesi uyarınca, hakim her iki tarafın iddia ve savunmalarıyla bağlıdır, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez.
Ayrıca, anonim şirketlerde ortağın vefatı sonrası hisseleri doğrudan mirasçılarına intikal etmeyip, miras taksimine kadar tereke adına kayıtlıdır.
Bu itibarla mahkemece, davalının muristen intikal edipte iptaline karar verilen hisselerin, tereke adına iştirak halinde mülkiyet olarak tespitine karar vermek gerekirken, yazılı olduğu şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1) numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ( 2) numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalı vekilinin temyiz itirazının kabulüyle kararın davalı yararına BOZULMASINA, ödenen temyiz peşin harcın istemi halinde temyiz edene iadesine, 19.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2007/11-438
K. 2007/432
T. 20.6.2007
• DEVRİN TESPİTİ VE PAY DEFTERİNE KAYIT VE TESCİLİ ( Mahkemenin Tanık Dinletme Talebinin Reddine Dair Ara Kararı Yerinde Olmadığı )
• ANONİM ŞİRKET ORTAĞININ HİSSELERİNİ DEVİR SÖZLEŞMESİ ( Devrin Tespiti ve Pay Defterine Kayıt ve Tescili İle Hisse Devir Bedelinin Tahsili – Mahkemenin Tanık Dinletme Talebinin Reddine Dair Ara Kararı Yerinde Olmadığı )
• TANIK DİNLETME ( Usulüne Uygun Olarak Dosyaya Sunulan Belgelerde Yer Alan İbarelerin Şerhlerin Açıklanması Hususunda Belgelerde İmzası Bulunanların Mahkemece Dinlenebileceği – Tüzel Kişilerin Dava Sırasındaki Temsilcilerinin Tanık Olarak Dinlenemeyecekleri )
• HİSSE DEVİR BEDELİNİN TAHSİLİ ( Usulüne Uygun Olarak Dosyaya Sunulan Belgelerde Yer Alan İbarelerin Şerhlerin Açıklanması Hususunda Belgelerde İmzası Bulunanların Mahkemece Dinlenebileceği )
6762/m.520
ÖZET : Dava, anonim şirket ortağının hisselerini devir sözleşmesinden doğan, devrin tespiti ve pay defterine kayıt ve tescili ile hisse devir bedelinin tahsili davasıdır. Usulüne uygun olarak dosyaya sunulan belgelerde yer alan ibarelerin şerhlerin açıklanması hususunda, belgelerde imzası bulunanların mahkemece dinlenmesi mümkün olup, tüzel kişilerin dava sırasındaki temsilcileri tanık olarak dinlenemezler, davadan daha önceki temsilcilerin tanık olarak dinlenmesine yasal engel yoktur. Bu nedenle mahkemenin tanık dinletme talebinin reddine dair ara kararı yerinde olmamıştır.
DAVA : Taraflar arasındaki “hisse devrinin tespiti-alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 6.Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 29.6.2004 gün ve 1406-731 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 17.11.2006 gün ve 11453-11877 sayılı ilamı ile;
( … Davacı vekili, davacının davalı Anonim Şirketindeki %20 nispetindeki hisselerinin tamamını, diğer davalı Hüsrev Akın ile yaptığı 31/5/2001 tarihli hisse devir sözleşmesi ile 200.000 USD.na satarak devir ve temlik ettiğini, sözleşmenin 4. maddesi a bendinde, kapanış tarihi olarak belirlenen 16/7/2001 tarihinde devredilen hisselerin devir ve temlik olunacağı belirtilmesine ve çekilen ihtarnameye rağmen hisse devrini davalıların şirket pay defterine kaydetmediğini, davalı Hüsrev Akın’ın diğer davalı Anonim Şirketin hissedarı ve yönetim kurulu başkanı olduğundan, devredilen hisseleri satın alması konusunda yasal ve sözleşmeye dayanan bir engeli bulunmadığını belirterek, davalı şirketteki %20 payın diğer davalıya devir ve temlik edildiğinin tespitine, durumun pay defterine kayıt ve ticaret siciline tesciline, davalı Hüsrev’in ödemesi gereken devir bedeli 200.000 USD’nin faiziyle birlikte bu davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, şirket ana sözleşmesinin 7. maddesi gereğince, hisse devri için diğer ortakların muvafakatı gerektiği, bu muvafakatın alınmadığı ve temini konusunda talep de olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin temyizi üzerine Dairemizce hüküm davacı yararına bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne karar verilmiş, davalılar vekilinin temyizi üzerine, Dairemizce hüküm onanmıştır.
Davalılar vekili bu kez, karar düzeltme istemiştir.
1- Mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre ve bozma ilamı gereğince davalı tarafından dosyaya sunulan muvafakatnameler ve ek belgelerin adi yazılı belge olmaları ve hisse devri muvafakatına dair 20/5/1999 tarihli belgedeki imzanın davacı şirketin yetkili temsilcisine ait olduğunu davalıların usulüne uygun kanıtlayamamış olmalarına göre davalılar vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan sair karar düzeltme itirazlarının reddi gerekmiştir.
Dava, anonim şirket ortağının hisselerini devir sözleşmesinden doğan, devrin tespiti ve pay defterine kayıt ve tescili ile hisse devir bedelinin tahsili davasıdır. Mahkemece, davaya konu 31/5/2001 tarihli hisse alım anlaşmasının, Ana Sözleşme’nin 7. maddesindeki, diğer hissedarların muvafakatına bağlı olmaksızın geçerli olduğundan bahisle davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalılar vekili, bu hisse alım anlaşmasının 8 Mayıs 2001 tarihli “Malvarlığı transferi anlaşması” ve 30 Mayıs 2001 tarihli “Anlaşma” ile birlikte, eş zamanlı yürürlüğe gireceğini, davaya konu anlaşmanın diğer iki anlaşmadan bağımsız müstakil bir anlaşma olmadığını, üç anlaşmanın taraflar arasındaki sorunların çözümünü sağlayacak sözleşmenin birer parçaları olduğunu savunmuş, mahkemece bu savunma üzerinde durmadan, değerlendirme yapmadan sadece Ana sözleşmenin 7. maddesindeki takyidat ve diğer hissedarların muvafakatına ilişkin hukuki mesele üzerinde durarak davanın kabulüne dair hüküm kurmuştur. Davalıların bu savunmaları üzerinde durulup, davaya konu sözleşmenin, tanımlar başlığını taşıyan madde 1’de yer alan “Malvarlığı Satış Anlaşması”nın tanımı ve bu sözleşmede bu tanımın yer alış nedeni irdelenmeli, 30 Mayıs 2001 tarihli “Anlaşma” sayfalarında ve son sayfada 30/5/2001 tarihini içeren elle yazılmış şerhde imzası bulunan ve davalılarca o tarihte davacı yöneticileri olduğu söylenen ve tanık listesinde isimleri yer alan Nazmi Akduman ile Sabri Kurdoğlu’nun tanık sıfatıyla dinlenerek, anlaşma sorundaki şerhle ilgili ve üç sözleşmenin birbiriyle bağlantısıyla ilgili savunma konularında bilgileri sorulup beyanları alınmalı, anlaşmalardaki kapanış tarihleri tüm delillerle birlikte irdelenmeli, tüm bu delillere göre davalıların savunmaları değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir. Usulüne uygun olarak dosyaya sunulan belgelerde yer alan ibarelerin şerhlerin açıklanması hususunda, belgelerde imzası bulunanların mahkemece dinlenmesi mümkün olup, tüzel kişilerin dava sırasındaki temsilcileri tanık olarak dinlenemezler, davadan daha önceki temsilcilerin tanık olarak dinlenmesine yasal engel yoktur. Bu nedenle mahkemenin tanık dinletme talebinin reddine dair ara kararı yerinde olmamıştır. Her ne kadar Dairemizin 14/2/2006 tarih 2004/14974 E, 2006/1395 K. sayılı onama ilamında, diğer anlaşmalarda dava konusu hisse devir anlaşmasının geçerliliğinin diğer anlaşmaların yürürlüğüne bağlı olduğuna dair bir hüküm bulunmadığı belirtilmiş ise de, bu husus yukarıda eksikliği belirlenen tahkikatın yapılmasından sonra yerel mahkemece karar verilecek bir husus olması nedeniyle, davalılar vekilinin bu yöne ilişkin karar düzeltme itirazlarının kabulü ile, onama ilamının kaldırılarak hükmün bu yönden bozulmasına karar vermek gerekmiştir… ) ,
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 20.06.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2011/12-480
K. 2011/598
T. 5.10.2011
• ANONİM ŞİRKET YÖNETİM KURULU BAŞKANI TARAFINDAN SENEDE ATILAN İMZA ( Senette Şirket Kaşesi Altına Attığı 2. İmzanın Aval Olarak Değerlendirilemeyeceği – İcra Takibinin İptali Yönündeki Talebin Kabulü Gereği )
• AVAL ( Hangi Şahsın Borcunun Tekeffül Edildiğinin Açıkça Anlaşılamadığı Hallerde Avalin Keşideci Hesabına Verildiğinin Kabulü Gerektiği – Anonim Şirket Yönetim Kurulu Başkanının Şirket Kaşesi Altına Attığı 2. İmzanın Aval Olarak Değerlendirilemeyeceği )
• SENET ÜZERİNDEKİ İMZA DOLAYISI İLE ŞAHSEN SORUMLULUK ( Anonim Şirket Yönetim Kurulu Başkanının Senette Şirket Kaşesi Altına Attığı 2. İmzanın Aval Olarak Değerlendirilemeyeceği – İcra Takibin İptaline Karar Verileceği )
• TEMSİL VE İLZAMA YETKİLİ KİŞİNİN SENET ÜZERİNDEKİ İMZASI ( Anonim Şirket Yönetim Kurulu Başkanının Senette Şirket Kaşesi Altına Attığı 2. İmzanın Aval Olarak Değerlendirilemeyeceği )
• İCRA TAKİBİN İPTALİ TALEBİ ( Anonim Şirket Yönetim Kurulu Başkanının Senette Şirket Kaşesi Altına Attığı 2. İmzanın Aval Olarak Değerlendirilemeyeceği – İcra Takibin İptaline Karar Verileceği )
2004/m.170
6762/m.613
ÖZET : İcra takibin iptali talebinde uyuşmazlık, takibe konu senette, keşideci … San. ve Tic. A.Ş. kaşesi altına adı geçen şirketin yönetim kurulu başkanı ve murahhas temsilcisi olan davacı tarafından, atılan 2. imzanın, davacıyı avalist konumuna getirip getirmediği, borçtan şahsen sorumlu olup olmayacağı, noktasında toplanmaktadır. Aval, 3. bir kişi tarafından veya poliçeye imza koyan diğer bir kişi tarafından verilebilir. Aval beyanından, hangi şahsın borcunun tekeffül edildiğinin açıkça anlaşılamadığı hallerde, avalin, keşideci hesabına verildiğinin kabulü gerekir. Davacı/borçlu vekili tarafından dosyaya sunulan Ticaret Sicili Gazetesi örneğine göre, davacı/borçlu Y. G.’in, münferit imzası ile, keşideci … Sis. San. ve Tic. A.Ş. ni üç yıl süreyle temsil ve ilzama yetkili olduğu ve takip konusu bononun ön yüzünde bulunan her iki imzanın da keşideci şirket kaşesi üzerine davacı/borçlu tarafından atıldığı, bu hususun davacı vekilince de kabul edildiği dikkate alındığında atılan 2. imzanın aval şerhi olmadığı belirgindir. Davanın reddi yönündeki direnme kararı hukuka uygundur.
DAVA : Davacı/borçlu Y. G. vekili, müvekkilinin, davaya konu icra takibinin borçlusu … Sis. San. ve Tic. A.Ş.’nin yönetim kurulu başkanı ve murahhas temsilcisi olup, 18.222.75 TL bedelli ve 31.10.2008 vadeli bir adet senedi adı geçen şirketi temsilen ve şirket kaşesi altında imzalayarak davalı şirkete verdiğini, ancak davalı şirket tarafından bu senedin tahsili için başlatılan İzmir 21. İcra Müdürlüğü’nün 2009/6348 Esas sayılı icra takibinde, müvekkilinin, borçlu ( aval veren ) olarak gösterildiğini, takip konusu senet üzerindeki her iki imza müvekkiline ait olmakla birlikte bu imzaların, şirketi temsilen ve şirket kaşesi altına atılmış imzalar olduğunu, bu sebeple müvekkilinin aval veren sıfatıyla senet borcundan şahsen sorumlu olmadığını belirterek, icra takibinin İ.İ.K. nın 170/A-II maddesine göre müvekkili yönünden iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı/alacaklı M… Saç San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili, bononun ön yüzüne davacı/borçlu tarafından konulan 2. imzanın aval olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm, davalı/alacaklı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarda açıklanan gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel mahkemece önceki kararda ısrar edilmiş, hükmü, davalı vekili temyize getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Uyuşmazlık, takibe konu senette, keşideci … Sis. San. ve Tic. A.Ş. kaşesi altına adı geçen şirketin yönetim kurulu başkanı ve murahhas temsilcisi olan davacı tarafından, atılan 2. imzanın, davacıyı avalist konumuna getirip getirmediği, borçtan şahsen sorumlu olup olmayacağı, noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, aval kavramı üzerinde durulması gerekmektedir.
Aval, 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu ( T.T.K.’nun 612. maddesine göre, poliçede yazılı bulunan borcun ticari senetler hukukuna göre tekeffül edilmesini sağlayan hususi bir kefalettir. Bu kefaleti veren şahsa, aval veren denir ( Doğanay, İsmail, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, 2. Cilt, 4.Bası, s.1911 ).
Aval, 3. bir kişi tarafından veya poliçeye imza koyan diğer bir kişi tarafından verilebilir. T.T.K.nun 613/3 maddesine göre aval beyanından, hangi şahsın borcunun tekeffül edildiğinin açıkça anlaşılamadığı hallerde, avalin, keşideci hesabına verildiğinin kabulü gerekir.
TTK’nun 612/2. maddesindeki 3. şahıstan maksat, henüz senette imzası bulunmayan kimselerdir. Poliçe borçlusu olan muhatap ile keşidecinin aval vermelerinde, itimat bakımından, hiçbir fayda yoktur. Çünkü birisi poliçenin “kabul” ile asıl borçlusu olan kimse, diğeri de “keşideci” muhatabın ödemeden imtinaı halinde senette yazılı meblağı en sonunda ödemek zorunda kalacak şahıstır ( Doğanay, İsmail, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, 2. Cilt, 4.Bası, s.1913 ).
Avalin ne şekilde verileceği T.T.K.nun 613/3 maddesinde açıklanmıştır. Buna göre aval şerhi, ancak poliçe veya alonj ( ek ) üzerine kimin hesabına verildiğinin yazılmasıyla mümkün olur. Fakat bununla beraber, isim yazılmadan da aval verilen ( kefalet edilen ) şahsın poliçedeki vasfı tasrih edilmek -mesela ilk ciranta, keşideci, muhatap gibi- suretiyle verilen aval muteberdir. Ayrıca, her türlü aval şerhinin altının da aval veren ( avalist ) tarafından imzalanmış olması gerekir ( Doğanay, İsmail, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, 2. Cilt, 4.Bası, s.1914 ).
Poliçenin yüzüne, keşideci veya muhatap müstesna olmak üzere poliçe borçlularının veya 3. şahısların sadece imza etmeleri halinde, imza eden kişi aval vermiş sayılır. ( T.T.K.m. 613/2 ). Bu, yasal bir karinedir.
Bono veya emre muharrer senet, senedi tanzim edenin imzasını ihtiva eder ( T.T.K.m. 688/7 ). Borçlu sıfatıyla senedi imzalayan kişinin gerçekte adının farklı olması, o senedi geçersiz hale getirmez. Önemli olan husus, senet altındaki imzanın, o senedi keşide eden ( düzenleyen ) borçluya ait olmasıdır. Kambiyo senetlerinde sorumluluğu tesbit eden husus, borçlunun ( keşidecinin ) imzasıdır. İmzanın, “borçlu” veya “kefil-aval veren” sıfatlarından hangisi ile atılmış bulunduğunun da senette belli edilmesi gereklidir ( Doğanay, İsmail, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, 2. Cilt, 4.Bası, s.2086 ).
TTK’nun 688/7. maddesiyle 613/7. maddesi birlikte değerlendirildiğinde, bononun geçerli olması için, tek imza yeterlidir ve senet ön yüzüne atılan 2. imza aval şerhi sayılır. Ne var ki, bononun ön yüzüne keşideci tarafından iki imza atılmış olsa dahi, bu imzalar T.T.K.nun 613. maddesine göre aval olarak kabul edilemez. Ancak, keşideciden başka bir kişi tarafından aval veya benzeri sözler kullanılarak imzalanmışsa aval olarak sayılır.
Keşidecinin el yazısıyla atılmış imzasının senedin ön yüzünde ve senet metninin altında bulunması gereklidir. Kanunen keşidecinin imzası yeterli olmakla birlikte keşidecinin kim olduğunun tespiti ve özellikle keşidecinin tüzel kişi olması durumunda keşideci ünvanının poliçede yer alması, poliçenin kimin tarafından verildiğinin tespiti bakımından önemlidir. Zira, poliçede imzası bulunanın borçlu olarak mı yoksa bir başka kişi adına temsilen veya vekaleten mi imzalamış olup olmadığının tespiti ancak ad ve soyadı veya ünvan ile sıfatın belirtilmiş olması ile mümkündür.
Temsile yetkili olmadığı halde bir şahsın temsilcisi sıfatıyla bir poliçeye imzalayan kişi ile temsil yetkisini aşar biçimde poliçe imzalayan kişiler, poliçeden dolayı kişisel olarak sorumlu olurlar ( T.T.K.m.590 ). Bono borçlusunun tüzel kişi olması halinde, yetki belgesinde firmayı temsile yetkili şahısların bonoyu imzalamış olmasına ve usulünce kaşe basılmış olmasına dikkat edilmelidir. Bu durumda, poliçeden doğan sorumluluk doğrudan doğruya temsil edilen tüzel kişiye aittir.
Hemen vurgulanmalıdır ki, şirket yetkilisi tarafından da olsa senede atılan 2. imza, şirket kaşesi olmadan atılmış ise, burada keşideci sıfatı söz konusu olmayacağından, bu imza aval olarak kabul edilir ve bu imza sahibi borçtan şahsen sorumlu olur. Senette atılan her iki imza da şirket kaşesi üzerine atılmışsa, burada artık aval olgusundan söz edilemez.
Açıklanan bu maddi hukuk kuralları, somut olay ortaya konularak değerlendirildiğinde;
Davacı/borçlu vekili tarafından dosyaya sunulan 11.04.2007 tarihli Ticaret Sicili Gazetesi örneğine göre, davacı/borçlu Y. G.’in, münferit imzası ile, keşideci … Sis. San. ve Tic. A.Ş. ni üç yıl süreyle temsil ve ilzama yetkili olduğu ve takip konusu bononun ön yüzünde bulunan her iki imzanın da keşideci şirket kaşesi üzerine davacı/borçlu Y. G. tarafından atıldığı, bu hususun davacı vekilince de kabul edildiği dikkate alındığında atılan 2. imzanın aval şerhi olmadığı belirgindir.
O halde, Yerel Mahkemenin aynı gerekçeye dayalı direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, onanmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yerel Mahkeme kararının, yukarda direnme kararında gösterilen nedenlerden dolayı ONANMASINA, 05.10.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2003/11-522
K. 2003/556
T. 8.10.2003
• ANONİM ŞİRKET YÖNETİM KURULU KARARININ İPTALİ TALEBİ ( Direnme Kararının Gerekçelendirilmesi Mecburiyeti – Gerekçesiz Direnmenin Hakimin Görevi Savsaması Niteliği )
• DİRENME KARARININ GEREKÇELENDİRİLMESİ MECBURİYETİ ( Gerekçe Gösterilmemesinin Görevi Savsama Niteliği – Anonim Şirket Yönetim Kurulu Kararının İptali Davası )
• GEREKÇESİZ DİRENME KARARININ GEÇERSİZ OLMASI ( Anonim Şirket Yönetim Kurulu Kararının İptali Davası )
• BOZMAYA KARŞI DİRENME KARARI ( Mahkemece Kararın Gerekçelerinin Açıklanması Mecburiyeti )
2709/m.141/3
1086/m.388
ÖZET : Özel Daire bozma ilamına hangi nedenlerle uyulmadığı, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve mahkemenin bozulan önceki kararının neden hukuka uygun olduğu hususlarının direnme kararında açıklanması, onun hukuka uygunluğunun denetlenebilmesi açısından kesin bir zorunluluktur. Öte yandan, direnme kararları, yapıları gereği, Yasa’nın hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin bir iddiayı içerdiklerinden, o iddianın yasal ve mantıksal gerekçelerini de ortaya koymak zorundadır. Nihayet, herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin, salt bozmanın yerinde görülmediği belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmesinin, hakimin yargılama görevini savsaması olarak dahi düşünülmesi mümkündür. Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya bakıldığında: Yerel mahkemenin sadece bozma nedenlerinin yerinde görülmediğini belirtmekle yetinmek suretiyle verdiği direnme kararının, yukarıda açıklanan nitelikte bir yasal gerekçeyi içermediği çok açıktır. O halde, direnme kararı salt bu nedenle bozulmalıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki “”anonim şirket yönetim kurulu kararının iptali”” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ödemiş Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 23.11.2001 gün ve 2001/312-379 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 31.10.2002 gün ve 2002/9944-9816 sayılı ilamı ile l’…Davacılar vekili, davalı anonim şirketin 18/9/1998 tarihinde yapılan genel kurulunda sermayenin 10.000.000.000 TL. den 50.000.000.000 TL. liraya yükseltilmesine ve artırılan sermaye için ortakların % 75 oranındaki sermaye borçlarının 30/6/2001 tarihinde ödenmesinin kararlaştırıldığını, ancak, şirket yönetim kurulunca genel kurul kararı doğrultusunda değiştirilen ana sözleşmenin 6 ncı maddesine aykırı olarak, artırılan sermaye borcunun 30/3/2000 tarihine kadar ödenmesinin kararlaştırılıp, bu hususun 25/2/2000 tarihli genel kurulda da oyçokluğu ile kabul edildiğini, anılan genel kurul kararının iptali davasının red edildiğini ve halen temyizde olduğunu, şirket yönetim kurulunun TTK.407 ve 408.maddelerindeki prosedüre aykırı uygula.ması ile müvekkillerinin paylarının % 45 den % 10 un altına düşürüldüğünü, 2/7/2001 tarihinde yapılan genel kurulda özel denetçi atanması önerisinin reddedildiğini, şirketin yasa ve ana sözleşmeye aykırı hareket ettiğini ileri sürerek, şirketteki payların düşürülmesi ile ilgili yönetim kurulu kararının iptaline ve özel denetçi atanmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı şirket vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davalı anonim şirketin yaptığı işlemlerin TTK.nun 407 ve 408 inci maddelerinde öngörülen prosedüre uygun olmadığına ilişkin delillerin ve keza TTK.nun 348 inci maddesine göre, özel denetçi atanmasına ilişkin delillerin ibraz edilemediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş, kararın davacılar vekilince temyizi üzerine, Dairemiz’in 2002/968-2002/4648 sayılı ilamı ile alınmıştır.
Davacılar vekili, karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Dava, davalı anonim şirketin sermayesinin 10.000.000.000.-TL.den 50.000.000.000.-TL.na arttırılmış olması nedeniyle ortaklardan bir kısmının önalım hakkını kullanmadıkları kabul edilerek oluşturulan 26.05.2001 tarihli davalı anonim şirket yönetim kurulu kararının iptali ile birlikte şirkete Özel denetçi tayini istemine ilişkindir.
1 -Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin özel denetçi tayini isteğinin reddine dair kararın onanmasına ilişkin karar düzeltme itirazının reddi gerekmiştir.
2- TTK.nun 394 üncü maddesi hükmü gereğince, anonim şirketlerde şirket genel kurulunun esas sermayenin artırılmasına ilişkin kararında aksine şart olmadıkça pay sahiplerinden her biri yeni hisse senetlerinden şirket sermayesindeki payı ile mütenasip miktarını alabilir. Yönetim Kurulu, bu önalım hakkını kullanmak üzere pay sahiplerine verilecek senetlerin ihraç bedellerini gazetelerle ilan eder. Bu hususta yapılacak ilanlarda pay sahiplerinin yeni payalma haklarını kullanabilmeleri için belirlenecek müddet 15 günden az olamaz. Ayrıca, ana sözleşmede bu hususta belli bir süre ön görülmüş ise, yönetim kurulunca bu süreye de uyulmak gerekir. Yeni payalma hakkı için yasanın öngördüğü veya ana sözleşme ile yönetim kurulunca saptanan süre, hak düşürücü bir süredir. Maddede ilanın yapıldığı gazeteler için her hangi bir düzenleme yoktur. Eğer, anasözleşmede ilan ve gazeteler yönünden özel bir düzenleme varsa, bunlar da göz önüne alınır. Yeni payalımı ile ilgili olarak varsa ana sözleşmede öngörülen hükümler de yasanın emredici kurallarına aykırı olmamak kaydıyla yönetim kurulunca aynen uygulanmak zorundadır. Mahkemece, bu durumda şirket kayıtları üzerinde bilirkişi aracılığı ile inceleme yaptırılarak, TTK.nun 394 üncü maddesi ve varsa ana sözleşme hükümleri uyarınca yapılması gereken ilanların yapılıp, yapılmadığı araştırılmaksızın ve yönetim kurulunca davacılara ait payların satışının yapıldığı Gonca Sacide Ç…’un bu dava ile haklarının zedelenmesi ihtimali bulunduğundan, davacılar vekiline onunla ilgili dava açıp, işbu dava dosyası ile birleştirilmeksizin, yargılamaya devamla delillerin ibraz edilmediği gerekçesiyle, karar verilmiş olması hatalı olmuş ve kararın açıklanan nedenle bozulması gerekmekte iken, kararın onanmış olduğu anlaşılmakla, Dairemizin onama kararının kaldırılarak, kararın açıklanan nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir…”” ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, anonim şirket yönetim kurulu kararının iptali istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece verilen davanın reddine dair karar, Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuştur.
Direnme kararında, tarafların iddia ve savunmaları özetlendikten ve önceki kararın bozulmuş olduğu belirtildikten sonra, aynen “”…Bozma nedenleri yerinde görülmediğinden eski kararda direnilmesine karar verilerek aşağıdaki hüküm fıkrası kurulmuştur…”” şeklindeki ibareden sonra, doğrudan hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
Hukuk Genel Kurulunda işin esasının incelenmesine geçilmeden önce, direnme kararının yasal anlamda gerekçe ihtiva edip etmediği, bir usuli ön sorun olarak incelenip değerlendirilmiştir.
Öncelikle konuya ilişkin şu genel açıklamaların yapılmasında yarar görülmüştür:
Bir mahkeme kararının gerekçesi, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğinin, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388. maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
Öte yandan, bazen bir mahkeme kararının, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi konularda yapılacak hukuksal değerlendirmelerin sağlıklı olabilmesi de, o kararın yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
Yine, direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun yapacağı inceleme ve değerlendirme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini direnme gerekçesi oluşturacağından, yukarıda değinilen genel anlamdaki tüm diğer nedenlerin yanında, özel olarak bu bakımdan da direnme kararının usul hukuku ilkelerinin aradığı anlamda bir gerekçe içermesi zorunludur. Başka bir ifadeyle, Özel Daire bozma ilamına hangi nedenlerle uyulmadığı, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve mahkemenin bozulan önceki kararının neden hukuka uygun olduğu hususlarının direnme kararında açıklanması, onun hukuka uygunluğunun denetlenebilmesi açısından kesin bir zorunluluktur. Öte yandan, direnme kararları, yapıları gereği, Yasa’nın hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin bir iddiayı içerdiklerinden, o iddianın yasal ve mantıksal gerekçelerini de ortaya koymak zorundadır. Nihayet, herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin, salt bozmanın yerinde görülmediği belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmesinin, hakimin yargılama görevini savsaması olarak dahi düşünülmesi mümkündür.
Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya bakıldığında: Yerel mahkemenin sadece bozma nedenlerinin yerinde görülmediğini belirtmekle yetinmek suretiyle verdiği direnme kararının, yukarıda açıklanan nitelikte bir yasal gerekçeyi içermediği çok açıktır. O halde, direnme kararı salt bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : Direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçeyle H.U.M.K..nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma gerekçesi karşısında davacılar vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 8.10.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.