Araç Maliki Hakkında Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/19241
K. 2007/16769
T. 16.10.2007
• TRAFİK KAZASI NEDENİYLE TAZMİNAT ( Vefat Eden Sigortalının Hak Sahiplerine Bağlanan Aylığın Peşin Sermaye Değerinin Üçüncü Kişilerden Tahsil Edileceği – Vefat Edenin Eşinin Üçüncü Kişi Olamayacağı/Rücu Alacağından Sorumlu Tutulamayacağı )
• KURUM ZARARININ RÜCUAN ÖDETİLMESİ ( Araç Malikinin İşleten Sıfatını Haiz Olması Halinde Sorumlu Olacağı – Hem Hak Sahibi Hem de Üçüncü Kişi Olmanın Mümkün Olmadığı )
• ÜÇÜNCÜ KİŞİ ( Suç Sayılır Hareketiyle Kanunda Sayılan Yardımların Yapılmasına Sebebiyet Veren Kişiler/Rücu Alacağından Sorumlu Olacağı – Bağ-Kur ‘un Birinci ve Hak Sahiplerinin İkinci Kişi Konumunda Olacağı )
• ARAÇ MALİKİ ( Kazaya Sebebiyet Veren/Rücu Alacağından Sorumlu Olması İçin İşleten Sıfatını Haiz Olması Gereği – İşletenin Sorumlu Olacağı )
1479/m. 63
2918/m. 3
ÖZET : Dava, trafik kazasında vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan aylığın peşin sermaye değerinin davalılardan müteselsilen tahsiline ilişkindir. Devlet adına sosyal güvenlik yasalarını uygulamakla yükümlü Bağ-Kur birinci kişi, sigortalı ve hak sahipleri ikinci kişi, bunların dışında kalan ve suç sayılır hareketi ile kanunda sayılan yardımların yapılmasına sebebiyet veren kişiler üçüncü kişi konumundadır. Primler hem sigortalı hem de haksahipleri adına ödenmektedir. Davalı, ölen sigortalının karısı olması itibariyle aynı zamanda hak sahibi olup, 3. kişi kabul edilemeyeceğinden rücu alacağından sorumlu tutulamaz. Araç malikinin Kurumun rücu alacağından sorumluluğu, ancak anılan Yasa’nın öngördüğü diğer sorumluluklar kavramı kapsamında işleten sıfatını haiz bulunması halinde mümkündür.
DAVA : Davacı, trafik kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine bağlanan peşin değerli gelirler ile yapılan harcama ve ödemeler nedeniyle uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteği hüküm altına almıştır.
Hükmün, davalılardan Sezai, Şerife ve R… Sigorta A.Ş. avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : 1- Dava, trafik kazasında vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan aylığın peşin sermaye değerinin 1479 sayılı Kanun’un 63. maddesi uyarınca davalılardan müteselsilen tahsiline ilişkin olup, mahkemece; davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı Şerife, ölen sigortalının karısı olması dolayısıyla aynı zamanda hak sahibi sıfatını da taşımaktadır. Davanın yasal dayanağını teşkil eden 1479 sayılı Kanun’un 63. maddesi uyarınca Kurumca yapılan yardımların ilk peşin değerinin 3. kişilerden rücuan istenilmesi mümkündür. Doğru bir sonuca ulaşılabilmesi için öncelikle “üçüncü kişi” kavramının hukuksal niteliğinin açıklığa kavuşturulması gerekir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.05.1997 gün ve 1997/10-193-451 sayılı kararında da açıkça belirtildiği gibi, devlet adına sosyal güvenlik yasalarını uygulamakla yükümlü Bağ-Kur birinci kişi, sigortalı ve hak sahipleri ikinci kişi, bunların dışında kalan ve suç sayılır hareketi ile kanunda sayılan yardımların yapılmasına sebebiyet veren kişiler üçüncü kişi konumundadır. Zira sigortalılar, sosyal risklere karşı Kurumdan yardım görmek için prim ödemektedirler. Bu yönde primler hem sigortalı hem de haksahipleri adına ödenmektedir.
Somut olayda, davalı Şerife, ölen sigortalının karısı olması itibariyle aynı zamanda hak sahibi sıfatını haiz olup, 3. kişi kabul edilemeyeceğinden, anılan Kanun’un 63. maddesi uyarınca rücu alacağından sorumlu olmayıp, hakkındaki davanın reddine karar verilmelidir.
2- 1479 sayılı Kanun’un 63. maddesinin 3396 sayılı Kanun’la değiştirilen 2. fıkrasında yer alan “…araç maliklerine…” ibaresi; Anayasa Mahkemesi’nin 27.03.2000 tarih ve 2001/343 Esas, 2002/41 Karar sayılı kararı ile iptal edilmiş ve iptal kararı 13.11.2002 gün ve 24935 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bu durumda; araç malikinin 1479 sayılı Kanun’un 63. maddesi kapsamında Kurumun rücu alacağından sorumluluğu, ancak anılan Yasa’nın öngördüğü “diğer sorumlular” kavramı kapsamında 2918 sayılı Kanun’un 3. maddesi hükmünde öngörülen tanım çevresinde işleten sıfatını haiz bulunması; bir başka anlatımla, trafik sicilinde adına kayıtlı bulunan araç üzerindeki fiili hakimiyet ile aracı tehlikesi kendisine ait olmak üzere kendi nam ve hesabına işletiyor olması halinde mümkündür.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesinde işleten kavramı; “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” şeklinde tanımlanmıştır.
Somut olayda; davalı Sezai, aracın kayıt maliki ise de, ibraz edilen noter onaylı 02.09.1991 tarihli kira sözleşmesi ile maliki bulunduğu aracı olaydan önce iki yıllığına kiralık olarak verdiği anlaşıldığından, işleten sıfatını, uzun süreli kira sözleşmesi ile aracı kiralayanlara devrettiğinden, hakkındaki davanın reddine karar verilmelidir.
3- Davalı R… Sigorta A.Ş. tarafından poliçe bedelinin ödendiği iddia edilmiş ise de, bu konuda yeterli araştırma yapılmamıştır. Mahkemece, sigorta şirketince ödemeye aracı kılınan banka kayıtları ile davalı şirket kayıtları üzerinden inceleme yapılarak, poliçede yazılı meblağın ödenip ödenmediği araştırılarak, sonucuna göre davalı sigorta şirketinin rücu alacağı yönünden sorumluluğu konusunda karar verilmelidir.
Açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik araştırma, inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile, yazılı gerekçelerle karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalılar Sezai, Şerife ve R… Sigorta A.Ş. vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle ( BOZULMASINA ), temyiz harcının istek halinde davalılardan Sezai, Şerife ve R… Sigorta A.Ş.’ye iadesine, 16.10.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/6014
K. 2011/8990
T. 18.7.2011
• TAŞIMADAN KAYNAKLANAN MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Zamanaşımı Süresi B.K’nun 125. Md.sine Göre 10 Yıl Olduğu – Uyuşmazlık Tarihinde Yürürlükte Olan Sigorta Murakabe Kanunu’nun 19. Md. Hükmünün Tartışılması Gerektiği )
• ZAMANAŞIMI SÜRESİ ( Taşımadan Kaynaklanan Maddi Ve Manevi Tazminat/B.K’nun 125. Md.sine Göre 10 Yıl Olduğu – Uyuşmazlık Tarihinde Yürürlükte Olan Sigorta Murakabe Kanunu’nun 19. Md. Hükmünün Tartışılması Gerektiği )
• ARAÇ MALİKİ VE SÜRÜCÜSÜ ( Yönünden B.K.nun 125. Md. Hükmü Nazara Alınarak Sonucuna Göre Bir Karar Verilmesi Gerekirken Islah Edilen Miktarla İlgili Yazılı Olduğu Şekilde Hüküm Tesisinin Doğru Olmadığı )
818/m.125
6762/m.806
7397/m.19
ÖZET : Dava, taşımadan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı ile davalı arasındaki ilişki taşıma ilişkisi olduğundan T.T.K.nun 806. maddesiyle aynı Yasa’nın 767. maddesinin 5. bendi hükümlerine göre zamanaşımı süresi B.K.’nun 125. maddesine göre 10 yıldır.
Mahkemece, yukarda yapılan açıklamalar çerçevesinde, uyuşmazlık tarihinde yürürlükte olan Sigorta Murakabe Kanunu’nun 19. maddesi hükmünün somut olay bakımından denetime elverişli bir şekilde tartışılması, davalı Genel Sigorta A.Ş. ‘nin zamanaşımı definin bu bağlamda değerlendirilmesi, yine davalı araç maliki ve sürücüsü yönünden de B.K.nun 125. maddesi hükmü nazara alınarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, ıslah edilen miktarla ilgili yazılı olduğu şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Antalya 7. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 28.4.2009 tarih ve 2003/166-2009/111 Sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi tarafların vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Erhan Köse tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerinin davalı Ç. Ş.’a ait, sürücüsünün davalı C. T. olduğu, diğer davalı sigorta şirketlerinin ise zorunlu koltuk ve zorunlu mali mesuliyet sigortasını tanzim ettiği otobüste yolcu olarak bulundukları sırada kaza sonucu yaralandıklarını, manevi üzüntüye uğradıklarını ileri sürerek. 8.000 TL maddi ve 2.000 TL manevi tazminatın ayrı ayrı davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiş, sonradan davalı Akdeniz Sigorta A.Ş. ve davacı M. yönünden maddi tazminat talebini atiye terk etmiş, ıslah dilekçesiyle davacı K. yönünden maddi tazminat talebini 41.534,45 TL’na yükseltmiştir..
Davalı Genel Sigorta A.Ş. vekili, manevi tazminatın poliçe kapsamında olmadığını, poliçe limiti dahilinde tazminattan sorumlu olduklarını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalılar C. T. ve Ç. Ş. vekili, davacıların iş gücü kaybının bulunmadığını, tazminat miktarlarının fahiş olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davacıların otobüste yolcu olarak bulundukları sırada kaza geçirdiği, davalı araç sürücüsünün % 100 kusurlu olduğu, davacı K.’in olay sebebiyle % 18 oranında meslekte kazanma gücünü kaybettiği, olay sebebiyle üzüntüye kapıldıkları gerekçesiyle, davacı K. yönünden, davanın kısmen kabulüne, 2.000 TL iş göremezlik zararı ile 461,05 TL tedavi giderinin davalılar C. ve Ç. ve Genel Sigorta A.Ş. ‘den tahsiline, ıslah talebinin zamanaşımına uğraması sebebiyle reddine, 2.000 TL manevi tazminatın ayrı ayrı davalılar C. ve Ç. dan tahsiline, sigorta yönünden manevi tazminat talebinin reddine, davacı Münir yönünden maddi tazminat talebi ve davalı Akdeniz Sigorta A.Ş. yönünden davanın atiye terke bırakılması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Kararı, davacılar ile davalılar C. ve Ç. vekili temyiz etmiştir.
1- )Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalılar C. T. ve Ç. Ş. vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- )Davacı vekilinin temyiz istemine gelince: dava taşımadan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, davacı taraf K. C. yönünden, 2000 TL iş gücü kaybından kaynaklanan ve 6.000 TL’da tedavi masrafı olarak toplam 8.000 TL tazminat talep etmiş, mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesinde, iş gücünden kaynaklanan tazminatın 41.524,45 TL. tedavi masrafının ise 461,05 TL olduğu belirlenmiş, davacı taraf ıslah dilekçesiyle iş gücünden kaynaklanan tazminat talebini 41.534,45 TL’na yükseltmiş, ancak mahkemece, kaza tarihi itibariyle 7.5 senelik ceza zamanaşımı süresinin dolduğundan bahisle ıslahla artırılan miktar yönünden ret kararı verilmiştir. Oysa, davacı ile davalı Ç. arasındaki ilişki taşıma ilişkisi olduğundan T.T.K.nun 806. maddesiyle aynı Yasa’nın 767. maddesinin 5. bendi hükümlerine göre zamanaşımı süresi B.K.’nun 125. maddesine göre 10 yıldır.
Öte yandan, davalı Genel Sigorta A.Ş. yönünden: mahkemece, 7397 Sayılı Sigorta Murakabe Kanunu’nun 19. maddesi hükmünün somut olaya etkisi üzerinde durulmamış olup, anılan madde de yaşam ve can sigortalarında ödenmesi gereken sigorta bedeli yönünden on yıllık bir süre daha getirilmiştir.
Bu itibarla mahkemece, yukarda yapılan açıklamalar çerçevesinde, uyuşmazlık tarihinde yürürlükte olan Sigorta Murakabe Kanunu’nun 19. maddesi hükmünün somut olay bakımından denetime elverişli bir şekilde tartışılması, davalı Genel Sigorta A.Ş. ‘nin zamanaşımı definin bu bağlamda değerlendirilmesi, yine davalı araç maliki ve sürücüsü yönünden de B.K.nun 125. maddesi hükmü nazara alınarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, ıslah edilen miktarla ilgili yazılı olduğu şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu sebeplerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 )numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalılar vekilinin temyiz itirazlarının reddine: ( 2 )numaralı bentte açıklanan sebeplerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulüyle kararın davacı yararına BOZULMASINA, aşağıda yazılı bakiye 297,00 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, ödenen temyiz peşin harcın istemi halinde temyiz eden davacıya iadesine, 18.7.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/5104
K. 2005/1227
T. 15.2.2005
• SİGORTACININ RÜCU TALEBİ ( Sigortacının Halefiyete Dayanarak Rücu Talep Edebilmesi İçin Sigortalıya Ödeme Yaptığını İspat Etmesi Gereği – Davalının Aracı Kaza Tarihinden Önce Noter Vasıtasıyla Sattığı İddiasının Araştırılması Zorunluluğu )
• RÜCUAN TAZMİNAT TALEBİ ( Davacı Sigorta Şirketinin Trafik Kazası Sonucu Sigortalıya Ödeme Yaptığını İspat Zorunluluğu – Davalının Aracı Kaza Tarihinden Önce Noter Kanalıyla Sattığı Yolundaki Pasif Husumet İtirazının Araştırılması Zorunluluğu )
• HUSUMET ( Sigorta Şirketinin Halefiyete Dayanarak Rücu Talep Edebilmesi İçin Sigortalıya Ödeme Yaptığını İspat Şartı – Aracı Kaza Tarihinden Önce Noter Kanalıyla Sattığını İddia Eden Davalının İddiasının Araştırılması Zorunluluğu )
• ARAÇ MALİKİNİN ARACI KAZADAN ÖNCE NOTER KANALIYLA SATTIĞI İDDİASININ ARAŞTIRILMASI ZORUNLULUĞU ( Pasif Husumet İtirazının Re’sen Araştırılması Gereği )
6762/m.1301
1086/m.38
2918/m.20/d
ÖZET : TTK’nun 1301’nci maddesi hükmüne göre, sigortacı sigorta bedelini kendi sigortalısına ödedikten sonra tazmin ettiği bu bedel nisbetinde halefiyet hakkına istinaden zarar sorumlusu veya sorumlularına rücu etme imkanına sahip olur. Dosyada davacının sigortalısına ödeme yaptığına dair herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanılmamış olup, aktif husumete ilişkin bu hususun re’sen nazara alınması gerekir. Öte yandan, davalı temyizinde kazaya karışan aracı kaza tarihinden önce noter kanalıyla dava dışı Yıldırım Harput’a sattığını belirtmiş olup, pasif husumete yönelik bu savunma her aşamada re’sen nazara alınması gereken hususlardan olduğundan, bu savunmanın yerinde olup olmadığı araştırılarak neticesine göre bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Kadıköy Asliye 1.Hukuk Mahkemesi’nce verilen 25.12.2003 tarih ve 2003/490-2003/2089 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacının TTK’nın 1301’nci maddesi hükmüne dayalı olarak davalı taraf aleyhine açtığı rücu davası sonucunda mahkemece davanın kısmen kabulüne dair tesis edilen hüküm davalı Seyit Öztürk tarafından temyiz edilmiştir.
1-TTK’nun 1301’ncı maddesi hükmüne göre, sigortacı sigorta bedelini kendi sigortalısına ödedikten sonra tazmin ettiği bu bedel nisbetinde halefiyet hakkına istinaden zarar sorumlusu veya sorumlularına rücu etme imkanına sahip olur. Dosyada davacının sigortalısına ödeme yaptığına dair herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanılmadığından ve aktif husumete ilişkin bu hususun re’sen nazara alınması gerektiğinden kararın mümeyyiz davalı yararına bozulması gerekmiştir.
2-Öte yandan, mümeyyiz davalı temyizinde kazaya karışan aracı kaza tarihinden önce noter kanalıyla dava dışı Yıldırım Harput’a sattığını belirtmiş olup, pasif husumete yönelik bu savunma her aşamada re’sen nazara alınması gereken hususlardan olduğundan, bu savunmanın yerinde olup olmadığının araştırılarak neticesine göre bir karar verilmek gerektiğinden, kararın bu nedenle de mümeyyiz davalı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın mümeyyiz davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün mümeyyiz davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 15.02.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/1187
K. 2010/7347
T. 25.5.2010
• TEDAVİ GİDERİ ALACAĞININ RÜCUAN TAHSİLİ TALEBİ ( Araç Maliki Şirketin İşleten Sıfatının Araştırılacağı – Kusur Raporuna Göre Karar Verilmesi Gerekirken Talep Edilen Miktara Kusur Oranı Uygulanarak Mükerrer İndirim Yapılamayacağı )
• ARAÇ MALİKİNİN İŞLETEN SIFATI ( Bulunup Bulunmadığının Tedavi Giderinden Oluşan Zararın Tahsilinde Araştırılacağı )
• KUSUR ORANI ( Davaya Konu Edilen Miktara Uygulanarak Mükerrer İndirim Yapılamayacağı – Tahsilin Rapora Göre Olacağı )
• MÜKERRER İNDİRİM ( Sürücü ve Yayanın Kusur Raporunda Belirlenen Kusur Oranlarına Göre Değerlendirilme Yapılması Gerektiği – Dava Konusu Miktar Üzerinden Kusur Oranının Uygulanamayacağı )
1479/m. 63
1086/m. 80
ÖZET : Trafik kazası sonucu hak sahibi çocuğa yapılan sağlık harcamalarının davalılardan rücuan tahsilini istemiştir.Araç maliki şirketin işleten sıfatının bulunup bulunmadığı yönünde araştırma yapılmaksızın davanın reddi doğru değildir. Ayrıca, kusur raporunda davalı sürücünün %40, yaya hak sahibinin %60 kusurlu kabul edilmesine göre, tedavi gideri tutarının %40’ının tahsiline karar verilmesi gerekirken, % 50 talebe göre davaya konu edilen miktara, %40 kusur uygulanmak suretiyle mükerrer indirim yapılıp noksan rücu alacağına hükmedilmesi yerinde değildir.
DAVA : Davacı Bağ-Kur, trafik kazası sonucu hak sahibi çocuğa yapılan sağlık harcamalarının davalılardan rücuan tahsilini istemiştir. Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde istemi kısmen hüküm altına almıştır.
Hükmün, davacı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Mustafa Taş tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükümün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacı Kurum avukatının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
Dava, tedavi giderinden oluşan davacı Kurum zararının %50’sinin 1479 Sayılı Kanunun 63. maddesine göre davalılardan tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece, yazılı biçimde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dava dilekçesinde; 27.10.2004 tarihinden itibaren faiz istenmesine rağmen, hüküm fıkrasında, faiz başlangıcının 27.10.2000 tarihi olarak gösterilmesinin maddi yazım hatasına dayalı olduğu kabul edilerek, H.U.M.K.un 80. maddesine göre mahallinde her zaman düzeltilmesinin mümkün olduğu sonucuna varılmıştır.
Diğer taraftan, araç maliki olan davalı şirketin işleten sıfatının bulunup bulunmadığı yönünde araştırma ve yargılama yapılmaksızın anılan şirket hakkındaki davanın gerekçesiz olarak reddine karar verilmesi, öte yandan, hükme dayanak kılınan kusur raporunda davalı sürücünün %40, yaya hak sahibinin %60 kusurlu kabul edilmesine göre, davaya konu tedavi gideri tutarının %40’ının tahsiline karar verilmesi gerekirken, % 50 talebe göre davaya konu edilen miktara, %40 kusur uygulanmak suretiyle mükerrer indirim yapılıp noksan rücu alacağına hükmedilmesi, usul ve yasaya aykırı görülmüştür.
O halde; davacı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Açıklanan sebeplerle temyiz edilen hükümün BOZULMASINA, 25.5.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/17121
K. 2005/21772
T. 10.11.2005
• ARAÇLA İLGİLİ HACİZ İŞLEMİ ( Şikayetçinin Araç Malikinin Eşi Olduğu – Verilen Tedbir Kararı Onun Lehine Olup Aracın Satılması Halinde Zararı Oluşacağından Şikayette Hukuki Yararının Mevcut Olduğundan Haciz İşleminin Yapılamayacağı )
• ARAÇ MALİKİNİN EŞİNİN ŞİKAYETİ ( Verilen Tedbir Kararı Onun Lehine Olup Aracın Satılması Halinde Zararı Oluşacağından Şikayette Hukuki Yararının Mevcut Olduğu – Araçla İlgili Olarak Haciz İşlemi Yapılamayacağı )
• HUKUKİ YARAR ( Şikayetçinin Araç Malikinin Eşi Olduğu – Verilen Tedbir Kararı Onun Lehine Olup Aracın Satılması Halinde Zararı Oluşacağından Şikayette Hukuki Yararının Mevcut Olduğundan Araçla İlgili Olarak Haciz İşlemi Yapılamayacağı )
2004/m.16
ÖZET : Şikayetçinin; araç malikinin eşi olup, aralarında Aile Mahkemesinde boşanma davası bulunmaktadır. Ayrıca, verilen tedbir kararı onun lehine olup aracın satılması halinde zararı oluşacağından şikayette hukuki yararı mevcuttur. O halde, Aile Mahkemesinin kararı doğrultusunda sözkonusu araçla ilgili olarak haciz işlemi yapılamayacağı gözetilerek bu hususa ilişkin şikayetin kabulü yerine ilgilinin şikayet hakkı bulunmadığından bahisle istemin reddine karar verilmesi isabetsizdir.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki şikayetçi vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;
Ankara 3. Aile Mahkemesince 07.05.2004 tarihinde Fatih 2.İcra Müdürlüğünün 2005/353 takip sayılı dosyasında, borçlu bulunan Mehmet Muzaffer Özkan adına Ankara Emniyet Müdürlüğü Trafik Tescil Şube Müdürlüğünde kayıtlı 06 KRH 17 plaka sayılı 1998 model Ford marka araç için cebri icra v.s. gibi işlemlerin yapılmaması yönünde dava sonuna kadar tedbir kararı verildiği anlaşılmaktadır. Şikayetçinin; araç maliki olan Mehmet Muzaffer Özkan’ın eşi olup, aralarında yukarıda belirtilen Aile Mahkemesinde boşanma davası bulunmaktadır. Ayrıca, verilen tedbir kararı onun lehine olup aracın satılması halinde zararı oluşacağından şikayette hukuki yararı mevcuttur. O halde, Aile Mahkemesinin kararı doğrultusunda sözkonusu araçla ilgili olarak haciz işlemi yapılamayacağı gözetilerek bu hususa ilişkin şikayetin kabulü yerine ilgilinin şikayet hakkı bulunmadığından bahisle istemin reddine karar verilmesi isabetsizdir.
SONUÇ : Şikayetçi vekilinin temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK. 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 10.11.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/5797
K. 2006/6258
T. 25.5.2006
• KORUMALI OTOPARK SORUNU ( Herkesin Aracını Korumalı Bir Otoparka Bırakma Olanağı Bulunmadığından Aracını Evinin Önüne Park Eden Araç Malikinin Aracın Çalınması Nedeniyle Kusurlu Olduğu Kabul Edilemeyeceği )
• ARACIN ÇALINMASI ( Aracını Evinin Önüne Park Eden Araç Malikinin Aracını Korumalı Bir Otoparka Bırakmadığı Gerekçesiyle Aracın Çalınması Nedeniyle Kusurlu Olduğu Kabul Edilemeyeceği )
• ARAÇ MALİKİNİN KUSURU ( Aracını Evinin Önüne Park Eden Araç Malikinin Aracını Korumalı Bir Otoparka Bırakmadığı Gerekçesiyle Aracın Çalınması Nedeniyle Kusurlu Olduğu Kabul Edilemeyeceği )
2918/m.107
6762/m.1301
ÖZET : Ülkemiz koşullarında, herkesin aracını korumalı bir otoparka bırakma olanağı bulunmadığından, aracını evinin önüne park eden araç malikinin aracını korumalı bir otoparka bırakmadığı gerekçe gösterilerek aracın çalınması nedeniyle kusurlu olduğu kabul edilemez.
DAVA : Tararlar arasında görülen davada Bakırköy Asliye 3.Hukuk Mahkemesi’nce verilen 23.12.2004 tarih ve 2002/975-2004/486 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı Sigorta vekili ile diğer davalı tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ramazan Özcan tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra isin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı sigorta vekilinin TTK’nın 1301. maddesi hükmüne dayalı olarak, davalılar aleyhine açtığı rücu davası sonunda, mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen kararı, dayalı sigorta vekili ile diğer davalı temyiz etmiştir.
Dava, kasko sigortası sözleşmesine dayalı, rücuen tazminat istemine ilişkindir.
2918 sayılı KTK’nın 107. maddesi uyarınca, işletenin sorumluluktan kurtulabilmesi için sadece aracının çalındığını kanıtlaması yetmemekte, çalınanın önlenmesi bakımından; olağan, makul, uygulanabilir türden gerekli tüm önlemleri yerine geldiği halde, çalmanın önüne geçemediğini de kanıtlaması gerekmektedir.
Hükme esas alınan bilirkişi raporunda; davalı malikin, aracını evinin önüne park ettiği ve korumalı bir otoparka bırakmadığı gerekçe gösterilerek, sigortalının aracına verilen hasarın, çalınan aracın malikinden tahsiline karar verilmiştir.
Ancak, ülkemiz, şartlarında, herkesin aracını korumalı bir otoparka bırakma imkanı bulunmadığından davalı malikten de bunun beklenmesi ve bunu yapmadığı için aracını korumak amacıyla gerekli tedbirleri almadığının kabul edilmesi doğru değildir.
Bu durumda, mahkemece: davalı malikin aracım evinin önüne park etmesi sırasında gerekli tedbirleri alıp almadığı değerlendirilerek, buna ilişkin olarak anılan madde uyarınca davalı malikin sorumluluğunun bulunup bulunmadığı tartışılıp değerlendirilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış ve hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalılar yararına BOZULMASINA. ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 25.05.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/1153
K. 2007/15116
T. 29.11.2007
• ARAÇ MALİKİNİN SORUMLULUĞU ( Olay Gününde Aracın Kayıt Maliki Olarak Görünen Davalının da 2918 Sayılı KTK’nun 85. Maddesi Gereği Diğer Davalı Sürücü İle Birlikte Davacıların Uğradığı Zarardan Sorumlu Tutulması Gerektiği )
• DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI ( Trafik Kazası Nedeniyle Açılan Davalarda Aracı Kullanan İle İşleten Müşterek ve Müteselsil Olarak Sorumlu Olmakla Birlikte Bir Aracın İki İşleteni Bulunamayacağından Araç Malikini Her Zaman İşleten Sıfatıyla Sorumlu Tutulmasının Mümkün Olmadığı )
• HAKİMİN TAKDİR HAKKI ( Kullanırken Ona Etkili Olan Nedenleri Karar Yerinde Objektif Ölçülere Göre İsabetli Bir Biçimde Göstermesi Gereği )
• KAZAYA KARIŞAN ARACIN HARİCEN SATIŞI ( 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanununun 20. Maddesine Uygun Olmaması Nedeniyle Geçerli Olmadığı )
• MANEVİ TAZMİNAT ( Davalı Sürücünün Kusuru Ölenin Davacılara Olan Yakınlığı ve İsteğin Ilımlı Olduğu Gözetilerek Davacıların Manevi Tazminat Taleplerinin Kabul Edilmesi Gerektiği )
• MÜŞTEREK VE MÜTESELSİL SORUMLULUK ( Trafik Kazası Nedeniyle Açılan Davalarda Aracı Kullanan İle İşleten Müşterek ve Müteselsil Olarak Sorumlu Olmakla Birlikte Bir Aracın İki İşleteni Bulunamayacağından Araç Malikini Her Zaman İşleten Sıfatıyla Sorumlu Tutulmasının Mümkün Olmadığı )
• SAKLI TUTULAN FAZLAYA İLİŞKİN HAKLARIN EK DAVA İLE İSTENMESİ ( Talep Ettikleri Tazminat Tutarının Kabul Edilmesine Karşın Davada Vekil İle Temsil Edilen Davacılar Yararına Vekalet Ücretine Hükmedilmemesinin İsabetsiz Olduğu )
• TRAFİK KAZASI NEDENİYLE DESTEĞİN ÖLÜMÜNDEN DOLAYI TAZMİNAT DAVASI ( Aracı Kullanan İle İşleten Müşterek ve Müteselsil Olarak Sorumlu Olmakla Birlikte Bir Aracın İki İşleteni Bulunamayacağından Araç Malikini Her Zaman İşleten Sıfatıyla Sorumlu Tutulmasının Mümkün Olmadığı )
• VEKALET ÜCRETİ / AVUKATLIK ÜCRETİ ( Saklı Tuttukları Fazlaya İlişkin Haklarının Hüküm Altına Alınmasını Açtıkları Ek Dava İle İsteyen Davacıların Talep Ettikleri Tazminat Tutarının Kabul Edilmesine Karşın Hükmedilmemesinin İsabetsiz Olduğu )
• İŞLETENİN SORUMLULUĞU ( Trafik Kazası Nedeniyle Açılan Davalarda Aracı Kullanan İle İşleten Müşterek ve Müteselsil Olarak Sorumlu Olmakla Birlikte Bir Aracın İki İşleteni Bulunamayacağından Araç Malikini Her Zaman İşleten Sıfatıyla Sorumlu Tutulmasının Mümkün Olmadığı )
2918/m.20,85
818/m.47
ÖZET : Dava, trafik kazası nedeniyle desteğin ölümünden dolayı maddi ve manevi tazminat talebine ilişkin olup davalının sürücüsü olduğu, diğer davalı adına kayıtlı aracın çarpması nedeniyle desteğin öldüğünü ileri süren davacılar, destekten yoksun kalma tazminatı ile manevi tazminat istemiş, kayıt maliki davalı ise, adına kayıtlı aracı olay tarihinden önce haricen sattığını ve zarardan sorumlu tutulamayacağını savunmuştur.
Trafik kazası nedeniyle açılan davalarda, aracı kullanan ile işleten, müşterek ve müteselsil olarak sorumlu olmakla birlikte bir aracın iki işleteni bulunamayacağından, araç malikini her zaman işleten sıfatıyla sorumlu tutmak mümkün değildir. Ancak, somut olayda, kazaya karışan aracın olay gününden önce dava dışı kişilere satıldığına ve el değiştirmelerden sonra kazaya karıştığına ilişkin savunma, satışın haricen satış olması, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 20. maddesine uygun olmaması nedeniyle geçerli değildir. Olay gününde aracın kayıt maliki olarak görünen davalının da 2918 sayılı KTK’nın 85. maddesi gereği, diğer davalı sürücü ile birlikte davacıların uğradığı zarardan sorumlu tutulması gerekir.
Borçlar Kanununun 47. maddesine göre, hakimin özel halleri gözönünde tutarak manevi zarar adı altında hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru gerçekleştirecek, tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaçlamamıştır. Tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Manevi tazminat tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar her olaya göre değişeceğinden, hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Davalı sürücünün kusuru, ölenin davacılara olan yakınlığı ve isteğin ılımlı olduğu gözetilerek davacıların manevi tazminat taleplerinin kabul edilmesi gerekir.
Saklı tuttukları fazlaya ilişkin haklarının hüküm altına alınmasını açtıkları ek dava ile isteyen davacıların talep ettikleri tazminat tutarının kabul edilmesine karşın, davada vekil ile temsil edilen davacılar yararına vekalet ücretine hükmedilmemiş olması doğru olmamıştır.
DAVA : Davacı Necla C. ve diğerleri tarafından, davalı Cahit K. ve diğerleri aleyhine 29.07.2003 gününde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 29.11.2005 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR : 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Diğer temyiz itirazına gelince;
a- ) Dava, trafik kazası nedeniyle desteğin ölümünden dolayı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup mahkemece, davalılardan Mehmet K. hakkındaki istemin reddine, diğer davalılar hakkındaki istemin ise bir bölümünün kabulüne karar verilmiş, karar, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacılar, davalılardan Cahit K.’nın sürücüsü olduğu, diğer davalı Mehmet K. adına kayıtlı aracın çarpması nedeniyle desteğin öldüğünü belirterek destekten yoksun kalma tazminatı ile manevi tazminat istemişlerdir. Davalılardan Mehmet K., adına kayıtlı aracı olay tarihinden önce haricen sattığını ve zarardan sorumlu tutulamayacağını savunmuş, mahkemece de adı geçen davalının aracın işleteni olmadığı benimsenerek hakkındaki dava reddedilmiştir.
Trafik kazası nedeniyle açılan davalarda, aracı kullanan ile işleten, müşterek ve müteselsil olarak sorumlu olmakla birlikte bir aracın iki işleteni bulunamayacağından, araç malikini her zaman işleten sıfatıyla sorumlu tutmak mümkün değildir. Ancak, somut olayda; kazaya karışan aracın olay gününden önce dava dışı kişilere satıldığına ve el değiştirmelerden sonra kazaya karıştığına ilişkin kanıtlar Karayolları Trafik Yasası’nın 20. maddesine uygun bir satışı içermediğinden geçerli değildir. O halde, olay gününde aracın kayıt maliki olarak görünen Mehmet K.’nın da aynı Yasanın 85. maddesi gereğince diğer davalı sürücü Cahit K. ile birlikte davacıların uğradığı zarardan sorumlu tutulmamış olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
b- ) Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi hükmüne göre hakimin özel halleri gözönünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek, tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir.
O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Davaya konu olayda; davalı sürücünün kusuru, ölenin davacılara olan yakınlığı ve esasen isteğin ılımlı olduğu gözetilerek davacıların manevi tazminat istemlerinin tümden kabul edilmemiş olması da doğru olmadığından karar bozulmalıdır.
c- ) Davacılar, 20.06.2005 gününde verdikleri dilekçeyle ek dava açarak saklı tuttukları fazlaya ilişkin haklarının da hüküm altına alınmasını istemişler, mahkemece ek dava ile istenen tazminat miktarı kabul edilmiş, ancak, kabul edilen miktar gözetilerek davacılar yararına vekalet ücretine hükmedilmemiştir. Ek davada istenen ve kabul edilen tutar üzerinden davada kendilerini vekilleri aracılığı ile temsil ettiren davacılar yararına vekalet ücreti hesap ve takdir edilmemiş olması da bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda ( 2/a, b ve c ) sayılı bentlerde gösterilen nedenlerle BOZULMASINA; öteki temyiz itirazlarının ilk bentteki nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 29.11.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.