Ariyet Sözleşmesi Hakkında Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/2139
K. 2010/3052
T. 17.3.2010
• ELATMANIN ÖNLENMESİ ( Davacının Davalıların Taşınmazda Bir Yıl Oturmalarına Muvafakat Ettiği – Dava Tarihi İtibarı İle Öngörülen Sürenin Sona Ermediği/Davanın Zamanından Önce Açıldığı ve Dinlenmesine Olanak Bulunmadığı )
• ARİYET AKDİ ( Yazılı Olabileceği Gibi Sözlü de Yapılabileceği – Muayyen Bir Müddet İçin Öngörülebileceği Gibi Aynı Yasanın 303. Md. Uyarınca Gayrı Muayyen Bir Süre İçin de Yapılması Gerektiği )
• MUVAFAKAT ( El Atmanın Önlenmesi – Davacının Davalıların Taşınmazda Bir Yıl Oturmalarına Muvafakat Ettiği – Dava Tarihi İtibarı İle Öngörülen Sürenin Sona Ermediği/Davanın Zamanından Önce Açıldığı ve Dinlenmesine Olanak Bulunmadığı )
818/m.299,303,304
ÖZET : Dava, bağımsız bölüme elatmanın önlenmesi ve ecimisil isteklerine ilişkindir. Ariyet akti yazılı olabileceği sözlü de yapılabilir. Bunun yanısıra muayyen bir müddet için öngörülebileceği gibi aynı yasanın 303. Maddesi uyarınca gayrı muayyen bir süre içinde yapılması olanaklıdır.Arıyet veren şeyi ne müddedini nede nicin kullanılacağını tayin etmeyerek vermiş ise , dilediği vakit geri alabileceği Borçlar Kanununun 304. Maddesi hükmü gereğidir.
Davacının davalıların taşınmazda bir yıl oturmalarına muvafakat ettiği tartışmasız olup dava tarihi itibarı ile öngörülen sürenin sona ermediği açıktır. Bilindiği üzere her dava açıldığı tarihteki koşullara tabidir. Öyleyse davanın zamanından önce açıldığı ve dinlenmesine olanak bulunmadığı gözetilerek reddine karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden maliki olduğu 150 parselde bulunan bağımsız bölüme davalıların haksız olarak kullanmak suretiyle müdahale ettiklerini ileri sürerek elatmanın önlenmesi ve ecrimisile karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, tadilat masrafların mahsup edilerek taşınmazı kullanmaları için davacı ile anlaştıklarını, iddiaların yerinde olmadığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, kayden davacıya ait taşınmaza davalıların haksız olarak elattıkları gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar vekilince süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi Süleyman Yumma’nın raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Dava, bağımsız bölüme elatmanın önlenmesi ve ecimisil isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 3 nolu bağımsız bölümün vekil olan davalı Bedri tarafından 15.4.2008 tarihinde satın alınarak davacı adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Her ne kadar davalı Bedri, o dönemde nişanlı oldukları davalı eşinin kiralık ev aradığını ve davacı adına taşınmazı kiraladığını, tadilat yaptığını, masraflarını mahsubu için davacı ile anlaştıklarını savunmuş ise de vekaletnamede kiralama yetkisi olmadığı gibi; davacı bizzat yargılama sırasında, aralarında kira ilişkisi bulunmadığı, yapılan tadilata nezaret etmesi için en fazla bir yıl oturmalarına izin verdiği yönünde yemin ettiği ve dava tarihine göre de bir yıllık sürenin dolmadığı görülmektedir.
Bu belirlemeye göre taraflar arasındaki hukuki ilişkinin Borçlar Kanununun 299 ve devam eden hükümlerinde öngörülen şifahi olarak gerçekleştirilen ariyet aktinden kaynaklandığı sabittir.
Hemen belirtilmelidir ki, ariyet akti yazılı olabileceği sözlüde yapılabilir. Bunun yanısıra muayyen bir müddet için öngörülebileceği gibi aynı yasanın 303. Maddesi uyarınca gayrı muayyen bir süre içinde yapılması olanaklıdır.Arıyet veren şeyi ne müddedini nede nicin kullanılacağını tayin etmeyerek vermiş ise , dilediği vakit geri alabileceği Borçlar Kanununun 304. Maddesi hükmü gereğidir.
Oysa, somut olayda; davacının davalıların taşınmazda bir yıl oturmalarına muvafakat ettiği tartışmasız olup dava tarihi itibarı ile öngörülen sürenin sona ermediği açıktır. Bilindiği üzere her dava açıldığı tarihteki koşullara tabidir.
Öyleyse davanın zamanından önce açıldığı ve dinlenmesine olanak bulunmadığı gözetilerek reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.03.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/15037
K. 2004/18924
T. 10.9.2004
• İTİRAZIN KALDIRILMASI TALEBİNİN REDDİ GEREĞİ ( Takip Dayanağı Belgenin Ariyet İlişkisine İlişkin Olması Nedeniyle Alacağın Tahsilinin Yargılamayı Gerektireceği )
• ARİYET İLİŞKİSİNE İLİŞKİN TAKİP DAYANAĞI BELGE ( İİK 68. Maddedeki Belge Niteliğinde Olmayıp Alacağın Tahsili Yargılamayı Gerektireceğinden İtirazın Kaldırılması Talebinin Reddi Gereği )
• TAKİP DAYANAĞI BELGENİN ARİYET İLİŞKİSİNE İLİŞKİN OLMASI ( İİK 68. Maddedeki Belge Niteliğinde Olmayan Bu Belgeye Dayanarak İtirazın Kaldırılamayacağı )
2004/m.68
ÖZET : Takibe dayanak belgede “Sait Dursun’a verilmek üzere 4350 DM.nin borçlu Hüseyin Tarhan’a teslim edildiği belirtilmiş olup, ariyet mahiyetinde olan bu ilişki nedeni ile iddia edilen alacağın tahsil edilip edilmeyeceği yargılamayı gerektireceğinden, sözü edilen belge İİK.nun 68. maddesinde yazılı mücerret borç ikrarını içeren nitelikte değildir. Bu nedenle Mahkemece itirazın kaldırılması talebinin reddine karar verilmelidir.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Takibe dayanak belgede “Sait Dursun’a verilmek üzere 4350 DM.nin borçlu Hüseyin Tarhan’a teslim edildiği belirtilmiş olup ariyet mahiyetinde olan bu ilişki nedeni ile iddia edilen alacağın tahsil edilip edilmeyeceği yargılamayı gerektireceğinden sözü edilen belge İİK.nun 68. maddesinde yazılı mücerret borç ikrarını içeren nitelikte değildir. Bu nedenle Mahkemece itirazın kaldırılması talebinin reddine karar verilmek gerekirken yazılı gerekçe ile kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle İİK.nun 366. ve HUMK. 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 10.09.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/9110
K. 2007/672
T. 23.1.2007
• ARİYET SÖZLEŞMESİ (Araçların Mülkiyetinin Devredilmemesi Nedeniyle Bedellerinin Tahsili – Davacının Davalı Şirkete Olan Borcundan Davacı Şirkete Verilecek Araçların Bedelinin Mahsup Edildiğinden Davalıdan Bir Hak Talep Edemeyeceği)
• ARAÇLARIN MÜLKİYETİNİN DEVREDİLMEMESİ (Bedellerinin Tahsili – Davacının Davalı Şirkete Olan Borcundan Davacı Şirkete Verilecek Araçların Bedelinin Mahsup Edildiğinden Davalıdan Bir Hak Talep Edemeyeceği)
• ARAÇ BEDELLERİNİN TAHSİLİ ( Ariyet Sözleşmesi – Davacının Davalı Şirkete Olan Borcundan Davacı Şirkete Verilecek Araçların Bedelinin Mahsup Edildiğinden Davalıdan Bir Hak Talep Edemeyeceği )
• MAHSUP ( Araçların Mülkiyetinin Devredilmemesi Nedeniyle Bedellerinin Tahsili – Davacının Davalı Şirkete Olan Borcundan Davacı Şirkete Verilecek Araçların Bedelinin Mahsup Edildiğinden Davalıdan Bir Hak Talep Edemeyeceği )
818/m.170
ÖZET : Dava, taraflar arasındaki ariyet sözleşmesi gereğince, iki adet aracın mülkiyetinin davacı tarafa devredilmemesi nedeniyle, araç bedellerinin tahsili istemine yöneliktir. Davacı şirketin, davalı şirkete olan borcu nedeniyle, ariyet sözleşmesine konu olan 2 adet aracın bedelinin de hesaplamaya dahil edilerek, davacının davalı şirkete olan borcundan, davacı şirkete verilecek iki adet aracın bedelinin mahsup edildiği ve davacının iki adet araç nedeniyle davalıdan bir hak talep edemeyeceği gözetilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Adana Asliye 1.Ticaret Mahkemesi’nce verilen 08.04.2005 tarih ve 2003/564-2005/188 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi duruşmalı olarak davalı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 23.01.2007 gününde davacı avukatı Turan Özer ile davalı avukatı Necdet Emin Kantarcıgil gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraf avukatları dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Ayşe Altun tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin davalıya ait ürünleri Adana, Mersin ve yakın bölgelerde pazarlayan distribütör olduğunu, sözleşmenin 04.02.1999 tarihinde karşılıklı olarak feshedildiğini, sözleşmenin devamı sırasında imzalanan 3 ayrı ariyet sözleşmesi gereğince müvekkiline teslim edilen ve 31.01.1999 tarihinde bedelsiz olarak bırakılması gereken dağıtım araçlarının müvekkiline verilmediğini ileri sürerek, araçların teslim ve trafik kaydına tescilini, mümkün olmadığı takdirde bedellerine karşılık olmak üzere şimdilik 15.000.000.000.-TL.nın tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, ariyet olarak 2 aracın verildiğini ve sözleşmenin feshi üzerine yapılan hesaplamada davacının borçlarına karşılık hizmet faturasını kestiğini ve araçların geri alındığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece dava reddine dair verilen karar, Dairemiz’in 17.12.2002 tarihli kararında yazılı gerekçeyle davacı yararına bozulmuştur.
Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda alınan bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, iki adet fatura arkasındaki “ariyet verilen araçlar için düzenlendiğine dair ibarenin davalı tarafından yazıldığı, bu yazıların davacıya ait olmadığı, bu iki adet faturanın davacı şirketin davalı şirkete ait malların pazarlanması için verdiği hizmet bedeli karşılığı düzenlediği, buna ilişkin taraflar arasında 28.02.1999 tarihi itibariyle hiçbir alacak ve borcun kalmadığının anlaşıldığı, faturaların bedelsiz olarak davalı tarafından davacıya verilmesi gereken 2 adet minibüs için düzenlenmediği ispat yükü kendisinde olan davalının bunun aksine bir delil göstermediği ve davalı tarafından teklif edilen yeminin davacı tarafından eda edildiği, eda edilen yemin kapsamında davacı şirketin davalı şirkete kestiği 26.02.1999 tarihli toplam 12.000.000.000 TL.lık iki adet faturanın dava konusu araçların devri fiilen gerçekleştirilmeden davacı şirketin davalı şirkete olan cari hesap borcu karşılığında hesaplara dahil edilerek bu miktar borcun davacıya devri öngörülen minibüslerin değeri karşılığında sıfırlandığı ve buna göre davacıya devri öngörülen iki adet minibüsün davacıya teslimi gerektiği, ancak teslim edilecek minibüs bulunmadığından, iki adet aracın değeri olan 9.600.000.000 TL.nın davacıya ödenmesi gerektiği sonucuna varılarak, 9.600.000.000 TL.nın dava tarihinden itibaren reeskont oranında faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Karar, davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, taraflar arasındaki ariyet sözleşmesi gereğince, iki adet aracın mülkiyetinin davacı tarafa devredilmemesi nedeniyle, araç bedellerinin tahsili istemine yöneliktir.
Davalı vekili, taraflar arasındaki distribütörlük sözleşmesi gereğince davacının davalı tarafa olan borcunun hesaplanması sonrasında, dava konusu iki adet aracın davacı borcuna sayıldığını, bu şekilde mahsuplaşma yapıldığını savunmuştur.
Dairemizin 17.12.2002 tarihli bozma kararı gereğince ispat yükü kendisinde olan davalı vekili, dava konusu araçların, davacı şirketin davalı şirkete olan borcuna mahsup edildiği konusunda yazılı delil sunmamış, ancak davacı tarafa yemin teklif etmiştir. Davacı şirket temsilcisi Süleyman Yıldırım 08.04.2005 tarihli oturuma gelerek, “Yıldırımlar Gıda Dağıtım Tic AŞ.nin Colgate Palmolive Şirketine kestiği 26.02.1999 tarihli toplam 12.000.000.000 TL.’lik iki adet fatura ile dava konusu araçların devri fiilen gerçekleştirilmeden Yıldırımlar Gıda Dağıtım Tic.AŞ.nin Colgate Palmolive Temizlik Ür. San ve Tic AŞ.ye olan cari hesap borcu 12.000.000.000 TL karşılığında hesaplara dahil edilmiş ve bu miktar borcumuz mülkiyeti üzerimize geçecek minibüslerin değeri karşılığında sıfırlandığı, yapılan işlemlerin bu şekilde olduğuna Allahım ve Namusum üzerine yemin ederim.” diyerek yemin etmiş ve yemininde ısrar ederek, zaptı imzalamıştır.
Davacı şirket temsilcisinin eda ettiği yemin metni içeriği dikkate alındığında, davacı şirket tarafından davalı şirkete hitaben düzenlenen 26.02.1999 tarihli, toplam 12.000.000.000 TL bedelli iki adet hizmet bedeli faturasının, taraflar arasındaki cari hesap ilişkisinden kaynaklanan davacı tarafın davalı şirkete olan borcunun tasfiyesine yönelik olarak düzenlendiği; davacı şirketin, davalı şirkete olan borcu nedeniyle, ariyet sözleşmesine konu olan 2 adet aracın bedelinin de hesaplamaya dahil edilerek, davacının davalı şirkete olan borcundan, davacı şirkete verilecek iki adet aracın bedelinin mahsup edildiği ve davacının iki adet araç nedeniyle davalıdan bir hak talep edemeyeceği gözetilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, davalı vekili tarafından teklif edilen yeminin davacı şirket temsilcisi tarafından eda edildiği gerekçesiyle, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle davalı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA; takdir edilen 500.00 vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 23.01.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/12654
K. 2012/760
T. 2.2.2012
• İMAR PARSELİNE ELATMANIN ÖNLENMESİ VE ECRİMİSİL ( Taraflar Arasında Şifai Olarak Ariyet Bağıtı Kurulduğu ve İhtarname İle Sözleşmenin Feshedildiği – İhtarda Verilen 15 Günlük Sürenin Bitmesi Beklenmeden Eldeki Dava Açıldığı/Ecrimisil İsteğinin Reddi Gerektiği )
• İHTARNAME İLE SÖZLEŞMENİN FESHEDİLMESİ ( Taşınmaza Malik Olan Davacının İhtarname Keşide Edilen Tarihe Kadar Davalı Tarafın Kullanımına Muvafakat Ettiği – İhtarda Verilen 15 Günlük Sürenin Bitmesi Beklenmeden Eldeki Dava Açıldığı/Ecrimisil İsteğinin Reddi Gerektiği )
• ECRİMİSİL İSTEMİ ( İmar Parseline Elatmanın Önlenmesi – Taraflar Arasında Şifai Olarak Ariyet Bağıtı Kurulduğu ve İhtarname İle Sözleşmenin Feshedildiği – İhtarda Verilen 15 Günlük Sürenin Bitmesi Beklenmeden Eldeki Dava Açıldığından İsteğin Reddi Gerektiği )
• ARİYET SÖZLEŞMESİ ( Elatmanın Önlenmesi ve Ecrimisil – Taşınmaza Malik Olan Davacının İhtarname Keşide Edilen Tarihe Kadar Davalı Tarafın Kullanımına Muvafakat Ettiği/Taraflar Arasında Şifai Olarak Ariyet Bağıtı Kurulduğu ve İhtarname İle Sözleşmenin Feshedildiği – İhtarda Verilen 15 Günlük Sürenin Bitmesi Beklenmeden Ecrimisil İstenemeyeceği )
• ELATMANIN ÖNLENMESİ ( İhtarnamenin Tebliğ Edildiği Tarihten İtibaren Öngörülen 15 Günlük Sürenin Bitim Tarihine Kadar Olan Süre Yönünden Davalı Fuzuli Şagil Olmadığından Ecrimisil İsteğinin Reddi Gerektiği )
818/m.299,304
4721/m.683,995
ÖZET : Dava, imar parseline elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkindir. Davalının çekişme konusu yeri 1972 yılından beri kullandığı tarafların kabulündedir. 1999 yılında taşınmaza malik olan davacının ihtarname keşide edilen 21.09.2007 tarihine kadar, davalı tarafın kullanımına muvafakat ettiği, bir başka ifadeyle, taraflar arasında B.K.’nun 299. maddesi hükmünde öngörülen şifai olarak ariyet bağıtı kurulduğu ve aynı Yasanın 304. maddesi uyarınca da ihtarname ile sözleşmenin feshedildiği şeklinde değerlendirilmeli ve kabul edilmelidir. Bu durumda; davacı tarafından davalıya gönderilen 21.09.2007 tarihli ihtarnamede, tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde çekişme konusu yerin boşaltması bildirildiğine göre, sözü edilen ihtarnamenin tebliğ edildiği tarihten itibaren öngörülen 15 günlük sürenin bitim tarihine kadar olan süre yönünden davalıyı fuzuli şagil olarak kabul etmek olanaksızdır. Kaldı ki ihtarda verilen 15 günlük sürenin bitmesi beklenmeden eldeki dava açılmıştır. Öyleyse, kötüniyetli zilyedin taşınmazı kullanmasından dolayı malikine ödemekle yükümlü bulunduğu haksız işgal tazminatı niteliğindeki ecrimisilden davalı tarafın sorumlu tutulmasına olanak yoktur. Ecrimisil isteğinin reddine karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden paydaşı bulunduğu 3303 parsel ( imar uygulaması sonucu 12 parsel olan ) sayılı taşınmazın bir kısmını 1972 yılından beri davalının haksız yere işgal ederek yapılaştığını, noter kanalı ile ihtarname keşide ettiği halde sonuç alamadığını, davalının aynı yer için mülkiyet iddiasıyla açtığı davasını takipsiz bıraktığını ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve ecrimisile karar verilmesini istemiştir.
Davalı, çekişme konusu yeri 1972 yılında o dönem ki maliki H. K.’ten haricen satın alarak evini yaptığını, anılan şahsın ölümü ile mirasçılarının tapuyu vermeyerek, 3. kişilere sattıklarını belirterek, davanın reddini savunmuş, yargılama sırasında ölmesi ve bir kısım mirasçılarının mirası reddetmeleri sebebi ile mirasçı E. K. davaya dahil edilmiştir.
Mahkemece, davacının paydaş olduğu çekişme konusu taşınmaza dahili davalı E.’nın haklı ve geçerli bir neden olmadan elattığı gerekçesi ile elatma isteğinin kabulüne, ecrimisil isteğinin kısmen kabulüne, davalının diğer mirasçılarının mirası reddetmiş olmaları sebebi ile haklarındaki davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi Gamze Ünal’ın raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Dava, imar parseline elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davalı E. yönünden davanın kısmen kabulüne, diğer davalılar yönünden husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamından; davacın kayden paydaşı olduğu 3303 parselin 17.05.2007 tarihinde imara tabi tutalarak oluşan 176 ada 12 nolu imar parselinin davacı ve dava dışı 3. şahıslar adına paylı mülkiyet üzere tescil edildiği, davacının; anılan imar parselinin bir bölümünü haksız yere davalının işgal ederek 1972 yılından beri kullandığını, ihtarnameye rağmen sonuç alamadığını ileri sürerek, elatma ve ecrmisil istekli eldeki davayı açtığı, davalının; çekişme konusu yeri imar dan önce 3303 parsel maliki H. K.’ten harici anlaşmayla satın aldığını, taşınmazın mülkiyetinin çekişmeli olması sebebi ile o dönem tapusunu alamadığını, daha sonra da H. mirasçılarının tapusunu vermeyerek taşınmazı başka kişilere sattıklarını, bu nedenle işgalci olmadığını savunduğu, öte yandan; yargılama sırasında davalının öldüğü ve dahili davalı eşi E. K. dışındaki mirasçılarının davalının mirasını reddettikleri, mahkemece yapılan yargılama neticesinde; dahili davalı E. yönünden davacının payı oranında elatmanın önlenmesine, ecrimisil isteğinin kısmen kabulüne, diğer mirasçılar yönünden husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayanağı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle; kayden davacı ile dava dışı şahısların paydaş olduğu çekişme konusu taşınmaza, kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkı bulunmayan davalı tarafın yapılaşmak suretiyle elattığı, müdahalenin idari bir tasarruf olan imar uygulaması ile meydana gelmediği ve davalının imar öncesi kadastral parselde kayden hak sahibi olmadığı saptanmak suretiyle yazılı olduğu üzere karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Her nekadar, mutlak surette elatmanın önlenmesine karar verilmesi gerekirken, davacının payı oranında elatmanın önlenmesine karar verilmesi doğru değil ise de, temyiz edenin sıfatına göre bu husus bozma nedeni yapılmamıştır.
Ne varki, davalının çekişme konusu yeri 1972 yılından beri kullandığı tarafların kabulündedir. 1999 yılında taşınmaza malik olan davacının ihtarname keşide edilen 21.09.2007 tarihine kadar, davalı tarafın kullanımına muvafakat ettiği, bir başka ifadeyle, taraflar arasında B.K.’nun 299. maddesi hükmünde öngörülen şifai olarak ariyet bağıtı kurulduğu ve aynı Yasanın 304. maddesi uyarınca da ihtarname ile sözleşmenin feshedildiği şeklinde değerlendirilmeli ve kabul edilmelidir.
Bu durumda; davacı tarafından davalıya gönderilen 21.09.2007 tarihli ihtarnamede, tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde çekişme konusu yerin boşaltması bildirildiğine göre, sözü edilen ihtarnamenin tebliğ edildiği tarihten itibaren öngörülen 15 günlük sürenin bitim tarihine kadar olan süre yönünden davalıyı fuzuli şagil olarak kabul etmek olanaksızdır. Kaldı ki ihtarda verilen 15 günlük sürenin bitmesi beklenmeden eldeki dava açılmıştır. Öyleyse, kötüniyetli zilyedin taşınmazı kullanmasından dolayı malikine ödemekle yükümlü bulunduğu haksız işgal tazminatı niteliğindeki ecrimisilden davalı tarafın sorumlu tutulmasına olanak yoktur.
Hal böyle olunca; ecrimisil isteğinin reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ : Davalı vekilinin belirtilen sebeplerle temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün 12.01.2011 tarihinde kabul edilen ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren ( 6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile ) 1086 sayılı HUMK.’nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/5634
K. 2012/8337
T. 3.7.2012
• ELATMANIN ÖNLENMESİ VE ECRİMİSİL DAVASI ( Çekişme Konusu Taşınmazı 15-20 Yıla Yakın Kullanan Davalı Hakkında Taşınmaz Kayıt Maliklerince Karşı Konulmadığı/İhtarnamede Bulunulmadığı – Kayıt Maliklerinin Muvafakatının Bulunduğunun Kabulü )
• PAYLI MÜLKİYET SAHİPLERİNİN MUVAFAKATI ( Uzun Süre Taşınmazı Kullanan Davalı ile İle Davacı Arasında Sözlü Ariyet Akti Bulunduğunun Kabul Edileceği – Dava Açılmak ile Aktin Feshedildiği/Davacının Ecrimisil Talebinin Reddi Gerektiği )
• ARİYET SÖZLEŞMESİ ( Davalının Taşınmazı Muvafakate Dayalı Olarak Tasarruf Ettiğinin Kabulü – Dava Açılmak ile Sözlü Yapıldığı Kbul Edilen Ariyet Aktinin Feshedildiği/Dava Açılmak ile Muvafakatın Geri Alındığı/Ecrimisil İsteminin Reddi )
818/m. 299
6098/m. 379
ÖZET : Dava, çaplı taşınmaza el atamanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkindir.Davacının çekişme konusu taşınmazda paylı mülkiyet üzere malik olduğu, davalının haklı ve geçerli nedeni bulunmaksızın çekişmeli taşınmazı olaylara dayalı tanık ifadelerine göre 15-20 yıldan beri kullandığı, bu kullanıma kayıt maliklerince karşı konulmadığı ve ihtarname de çekilmediği anlaşıldığına göre, davalının taşınmazı muvafakate dayalı olarak tasarruf ettiği kabul edilmelidir.Taraflar arasında ariyet akti yapıldığı ve dava açılmakla muvafakatın geri alındığı ve aktin feshedildiği değerlendirildiğinden ecrimisil isteminin reddi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, paydaşı olduğu 55 parsel sayılı taşınmazdaki binayı kısa bir süre kullanması için davalıya izin verdiğini, ancak davalının taşınmazı harabeye çevirip, vasfını değiştirecek şekilde tadilat ve ilave inşaatlar yaptığını, davalıya taşınmazı boşaltması için ayrıca ecrimisil ödemesi için yapılan uyarılara rağmen taşınmazı boşaltmadığını ileri sürerek, el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteminde bulunmuştur.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, müdahalenin sabit olduğu gerekçesiyle el atmanın önlenmesi davasının kabulüne ; Ecrimisil isteminin reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 3.7.2012 Salı günü saat 9.45’de daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı halde gelmedikleri anlaşıldı, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hakimi Selda Özer’in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, çaplı taşınmaza el atamanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkin olup, mahkemece el atmanın önlenmesi isteğinin kabulüne, ecrimisil isteminin reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının çekişme konusu taşınmazda dava dışı kişilerle paylı mülkiyet üzere malik olduğu, davalının haklı ve geçerli nedeni bulunmaksızın çekişmeli taşınmazı olaylara dayalı tanık ifadelerine göre 15-20 yıldan beri kullandığı, bu kullanıma kayıt maliklerince karşı konulmadığı ve ihtarname de çekilmediği anlaşıldığına göre, davalının taşınmazı muvafakate dayalı olarak tasarruf ettiği şeklinde değerlendirilmek, başka bir ifade ile taraflar arasında Borçlar Kanununun 299 maddesi ( 6098 Sayılı T.B.K. 379 m. ) hükmü uyarınca sözlü olarak ariyet akdi yapıldığı ve dava açılmakla muvafakatın geri alındığı yani aynı yasanın 304 maddesi gereğince akdin feshedildiği kabul edilmelidir. Buna göre fuzuli şağilin ( haksız kullanımın ) taşınmaz malikine tasarrufundan dolayı ödemekle yükümlü bulunduğu haksız işgal tazminatı ile sorumlu tutulmasına olanak bulunmadığı gözetildiğinde ecrimisil isteminin reddi bu gerekçe ile ve sonucu itibarıyla doğru olup,
SONUÇ : Davacının temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddi ile hükmün ONANMASINA, 03.07.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2006/13-468
K. 2006/470
T. 28.6.2006
• ALACAK DAVASI ( Ariyet Konusu Aracın Değeri Dava Dilekçesinde Gösterilmiş ve Davalılar Tanık Dinlenmesine Muvafakat Etmediklerinden Ariyet Sözleşmesinin Yazılı Belge İle İspatı Gereği )
• ARİYET OLARAK VERİLEN ARACIN İADE EDİLMEMESİ ( Bedelin Tahsili Talebi – Aracın Değeri Dava Dilekçesinde Gösterilmiş ve Davalılar Tanık Dinlenmesine Muvafakat Etmediklerinden Ariyet Sözleşmesinin Yazılı Belge İle İspatı Gereği )
• SENEDE RAPTI MÜTEAMİL OLMAYAN MUAMELELER ( Halin İcabına ve İki Tarafın Vaziyetine Nazaran Dava Konusu İşlemin Senede Bağlanmamasının Devamlılık Gösteren Bir Adet Haline Gelmesi Halinde – Ariyet Sözleşmesi )
• ARİYET SÖZLEŞMESİ ( Geçerliliği Herhangi Bir Şekil Şartına Tabi Tutulmadığı – Ariyet Konusu Aracın Değeri Dava Dilekçesinde Gösterilmiş ve Davalılar Tanık Dinlenmesine Muvafakat Etmediklerinden Ariyet Sözleşmesinin Yazılı Belge İle İspatı Gereği )
• TANIK ( Ariyet Konusu Aracın Değeri Dava Dilekçesinde Gösterilmiş ve Davalılar Tanık Dinlenmesine Muvafakat Etmediklerinden Ariyet Sözleşmesinin Yazılı Belge İle İspatı Gereği )
1086/m. 288, 293
818/m. 299
ÖZET : Dava, ariyet olarak verildiği ve iade edilmediği iddia edilen araç bedelinin tahsili talebine ilişkindir. Davacı, aralarındaki arkadaşlık ilişkisinden dolayı ve isteği üzerine adına kayıtlı aracı davalıların miras bırakanına ariyet olarak verdiğini iddia etmiş; davalılar ariyet iddiasını reddetmiş ve bu iddianın yazılı belge ile ispatlanması gerektiğini savunmuşlardır. Ariyet sözleşmesinin geçerliliği herhangi bir şekil şartına tabi tutulmamıştır. Ancak ariyet konusu aracın değeri dava dilekçesinde 10.000.-YTL olarak gösterilmiş ve davalılar tanık dinlenmesine muvafakat etmemişlerdir. Bu durumda ariyet sözleşmesinin yazılı belge ile ispatı gerekir. HUMK’nun 293/4. maddesi ise, halin icabına ve iki tarafın vaziyetine nazaran senede raptı müteamil olmayan muameleler hakkında tanık dinletilebileceğini öngörmektedir. Somut olayda, ispat yükü kendisinde olan davacı, bulundukları bölgede dava konusu işlemin senede bağlanmamasının devamlılık gösteren bir adet haline geldiğini ileri sürüp iddiasını ispat etmemiştir. Buna rağmen yerel mahkemece tanık ifadelerine dayanılarak davanın kısmen kabulü yönünde karar verilmesi hatalıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Zeytinburnu Asliye 1. Hukuk Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 09.03.2004 gün ve 2000/452-2004/100 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekil tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 07.02.2005 gün ve 2004/10024-2005/1726 sayılı ilamı ile, ( …1- Taraflar arasındaki uyuşmazlık ariyet sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. BK’nun 299. maddesi hükmüne göre; ariyet veren bir şeyin bedava kullanılmasını ariyet alana bırakmak; ariyet alan da o şeyi kullandıktan sonra geri vermekle yükümlüdür. Yasa ariyet sözleşmesinin geçerliliği için şekil şartı kabul etmemiştir. MK’nun 6. maddesi “kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatlamakla yükümlüdür” düzenlemesini getirmiştir. Bu bağlamda HUMK’nun 288. maddesi bir hakkın doğumu, düşürülmesi devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin yapıldığı zaman ki miktar ve değeri itibariyle 40.000.000.- TL’ yi geçmesi halinde senetle ispat olunmasını öngörmüştür.
Somut olayda davacı, ariyet olarak verdiği ancak iade edilmeyen araç bedeli olan 10.000.000.000.-TL’nin tahsilini istemektedir.
Davalı ise, akdi ilişkiyi inkar etmekte ve açıkça tanık dinletilmesine muvafakatının olmadığını belirtmektedir. Bu durumda davacı ariyet sözleşmesinin varlığını kesin delillerle ( ikrar, kesin hüküm, senet, yemin ) kanıtlamalıdır. Davacının delilleri arasında olan Devrek Asliye Ceza Mahkemesi’nin 1997/125 Esas sayılı kesinleşen dava dosyasında davacı ile davalıların murisi arasında ariyet sözleşmesi olduğuna dair bir hüküm olmadığı gibi kaza anında aracı kullanan kişinin dava ihbar olunan K. olduğu sabit olmuştur. Bir örneği dosya içinde olan ancak kesinleşme şerhi verilmeyen Bakırköy İş Mahkemesi’nin 1999/1385 ve 1998/1905 sayılı ( Bakırköy 2. Asliye Hukuk 2002162 ) dava dosyaları ile de ariyet sözleşmesinin varlığı kanıtlanmış değildir. Davada, uyuşmazlığın miktarı itibariyle tanık dinletilmesi mümkün olmamasına ve davalının açıkça karşı koymasına rağmen mahkemece tanık ifadelerine dayanılarak ariyet sözleşmesinin varlığının kabul edilerek karar verilmesi doğru değildir. Davacı taraf ibraz ettiği ve toplanan delillerle iddiasını kanıtlayamamıştır.
Ne var ki, davacı dava dilekçesi ve delil listesinde sair deliller demek suretiyle yemin deliline de dayanmıştır. Mahkemece davacıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
2- Yukarıdaki bentte açıklanan bozma nedenine göre bu aşamada davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir… )
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, davacı tarafından davalıların miras bırakanına ariyet olarak verildiği ve iade edilmediği ileri sürülen araç bedelinin, davalılardan tahsili istemine ilişkindir.
Davacı N. vekili, davalıların miras bırakanı A. ile davacının arkadaş olduklarını, davalıların miras bırakanın, İstanbul’da çalıştığı matbaanın sahibi K.’yi 1997 yılı Kurban Bayramı’nda memleketi olan … ‘ye götürüp, oradaki annesi ve babası ile tanıştırmak, onu bayramda ağırlamak için, davacının34 XX XXX plaka sayılı marka otomobilini ariyet olarak istediğini, davacının da aracı verip teslim ettiğini, miras bırakanın bu araçla Zonguldak’ın … İlçesinde 15.04.1997 tarihinde trafik kazası yaptığım ve vefat ettiğini; davalıların, miras bırakanlarına ariyet verilen ve iade edilmeyen aracın bedelini davacıya ödemekle yükümlü olduklarını ileri sürerek, araç bedeli 10 milyar TL’nin 15.04.1997 kaza tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı F. ( kendisine asaleten ve çocukları M. – V.’ye velayeten ) vekili, davalıların miras bırakanı ile davacının arkadaş olmadıklarını, aralarında araçla ilgili herhangi bir ariyet sözleşmesinin de bulunmadığım, sözleşme ilişkisinin ispatı yönünden H.U.M.K. hükümlerine göre yazılı delil ( senet ) dışında bir delil kabul etmediklerini; 10.000.000.000.- TL değerinde olduğu iddia edilen, araçla ilgili ariyet sözleşmesi varsa, bunun yazılı delille ispatı gerektiğini, ortada böyle bir belgenin bulunmadığım, gerçekte, davacı ile arkadaş olan kişinin, aracı kullanırken miras bırakanın ölümüne sebebiyet veren dava dışı K. olduğunu belirtmiştir.
Davalıların istemi üzerine, dava, kaza sırasında aracı kullandığı ileri sürülen K.’ye ihbar edilmiştir.
Yerel mahkeme; ceza dosyası, trafik kayıtlan, iş mahkemesi dosyası, tanık beyanları, olay yeri tutanakları ve tüm dosya kapsamına göre, davacıya ait aracın davalıların miras bırakanınca ödünç olarak alındığının, ancak kaza nedeni ile davacıya iade eğilmediğinin sabit bulunduğu gerekçesiyle, bilirkişi raporlarındaki hesaplamayı esas alarak ve aracın sonradan üçüncü kişiye satımına ilişkin resmi satış sözleşmesindeki satış bedelini tenzil ederek davanın kısmen kabulüne, 5.270.000.000.-TL’nin 15.04.1997 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar vermiş; bu karar, davalılar vekilinin temyizi üzerine özel dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuş, yerel mahkemenin, önceki gerekçesini tekrarlayarak ve genişleterek verdiği direnme kararım da, yine davalılar vekili temyiz etmiştir.
Bozma ve direnme kararlarının açıklanan bu içerik ve kapsamları itibariyle, direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davadaki ariyet iddiasının, davalı tarafın açıkça karşı çıkmış olmasına rağmen, davacı tarafından tanıkla ispatının mümkün olup olmadığı; özellikle de, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 293/4. maddesindeki kuralın somut olayda uygulama yerinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Ariyet iddiasına konu 34 XX XXX plaka sayılı aracın 21.09.1994 tarihinde davacı adına trafiğe kaydedildiği; 15.04.1997 tarihinde Zonguldak İli, … ilçesi sınırları içerisinde meydana gelen kaza sonucunda, araç içerisinde bulunan davalılar miras bırakanının öldüğü, aracın bilahare 03.08.1998 tarihinde davacı tarafından dava dışı Ş’ye satıldığı, toplanan delillerden anlaşılmaktadır.
Davacı, aralarındaki arkadaşlık ilişkisinden dolayı ve isteği üzerine söz konusu aracı davalıların miras bırakanına ariyet olarak verdiğini ileri sürmüş; davalılar ariyet iddiasını reddetmiş ve bu iddianın yazılı belge ile ispatı gerektiğini savunmuşlardır.
Özel daire bozma ilamında da belirtildiği üzere; Borçlar Kanunu’nun 299. ve ardından gelen maddelerinde, ariyet sözleşmesinin geçerliliği herhangi bir şekil koşuluna bağlanmamıştır. Ne var ki; davacı tarafın ariyet iddiasına konu ettiği aracın dava dilekçesinde bildirilen değeri ( 10 milyar TL ) ve davalı tarafın tanık dinletilmesine muvafakat etmemiş olması karşısında, davalıların miras bırakanı ile davacı arasında bu araçla ilgili bir ariyet sözleşmesi bulunduğuna yönelik davacı iddiasının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 288. maddesindeki açık hüküm uyarınca, senetle ( yazılı delille ) ispatı zorunludur.
Davacı taraf, bu konuda herhangi bir yazılı belgenin varlığını ileri sürmemiş ve dosyaya da bu yönde bir yazılı delil sunmamış; ariyet iddiasını tanıkla ispatlamak istemiş, yerel mahkeme, davalı tarafın açık itirazına rağmen bu isteği kabul ederek, davacının gösterdiği tanıkları dinlemiş; özel dairece bozulan önceki hükmünü de, hem görülmekte olan davada bizzat dinlediği tanıkların ve hem de olayla ilgili olarak taraflar arasında görülen başka davalarda dinlenen öteki tanıkların beyanlarına dayalı olarak kurmuş; ancak, davalı tarafın açıkça karşı çıkmasına rağmen, hangi gerekçeyle davacı tanıklarının dinlendiğine ve tanık sözlerine hangi nedenle itibar edildiğine ilişkin herhangi bir açıklama yapmamıştır.
Yerel mahkemenin direnme kararında ise, davacı tarafın tanık dinletme isteminin kabulünün ve dinlenen tanıkların sözlerine itibar edilmesinin hukuksal dayanağı olarak, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 293/4. maddesi gösterilmiştir.
Gerçekten de, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 293/4. maddesi, “Halin icabına ve iki tarafın vaziyetlerine nazaran senede raptı müteamil olmayan muameleler” hakkında, her halde tanık dinletilebileceği hükmünü amirdir.
Ne var ki; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun bu hükmü, belirli bir miktar ve değerin üzerindeki hukuksal işlemlerin senetle ispat olunması gereğini öngören, aynı kanunun 288. maddesindeki kuralın, tahdidi olarak sayılan istisnalarından birini düzenlemesi nedeniyle, sınırlı bir uygulama alanına sahiptir. Yargıtay’ın istikrar kazanmış kararlarına göre, bir davada, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 288. maddesi uyarınca miktar veya değeri itibariyle senetle ispatı gereken bir hukuki işlemin, 293/4. madde çerçevesinde tanıkla ispat edilebilmesi için; o bölgede halin gereklerine ve tarafların durumlarına göre o işlemin senede bağlanmamasının devamlılık gösteren bir adet haline gelmiş, bu hususun zaman içerisinde herkesçe uyulmak suretiyle kararlılık kazanmış bulunması ve aynı zamanda kamuoyu tarafından da bu teamüle inanılmış olması gerekir. Bu yöndeki Yargıtay uygulamasına örnek olarak; Bkz: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.04.1974 gün ve 1969/3-592-1974/368 sayılı; 06.06.1984 gün ve 1982/13-5711984/660 sayılı kararları gösterilebilir.
Önemle belirtilmelidir ki; bir uyuşmazlıkla Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 293/4. maddesi çerçevesinde tanık dinlenebilmesi için, ispat yükü kendisinde bulunan tarafın, tanıkla ispat etmek istediği hususta, o bölgede, o yönde bir teamül bulunduğunu ileri sürmüş olması da gerekir.
Bu ilke ve kurallar ışığında somut olaya dönüldüğünde:
Somut olayda, davacı taraf, dava dilekçesinde ve yargılama aşamalarında, yukarıda açıklanan şekildeki bir teamülün varlığını ileri sürmemiş, bu yönde delil bildirmemiş; yerel mahkeme de, özel daire bozmasına konu olan, davanın kısmen kabulüne yönelik önceki kararında böyle bir gerekçeye dayanmamış, teamül olgusundan sadece direnme kararında söz etmiştir.
Öte yandan, dosya kapsamı itibariyle, somut olayda, ariyet sözleşmesi bakımından, yerel mahkemenin direnme kararında dayanılan şekilde bir teamülün varlığından söz edilebilmesi de mümkün olmadığı gibi, yerel mahkeme kararının aksine kesinleşen ceza ve iş mahkemelerinin duruşma zabıtlarında dava dışı sürücü ve sanık K’ye otomobilin ariyet verildiğinin şahit beyanlarında dile getirildiği de saptanmıştır.
Hal böyle olunca, yerel mahkemece, gerekçesi ve sonucu itibariyle aynı yönde bulunan ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen özel daire bozma ilamına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 28.06.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/12512
K. 2010/2978
T. 16.3.2010
• ECRİMİSİL TALEBİ ( Paylı Mülkiyete Tabi Taşınmazlar/20 Yıldır Davalıların Kullandığı Davacıların Karşı Çıkmadığı – Aralarında Zımni Ariyet Sözleşmesi Yapıldığı ve Davacıların Dava Açmakla Feshettikleri/Ecrimisile Hükmedilemeyeceği )
• PAYLI MÜLKİYETE TABİ TAŞINMAZLAR ( Ecrimisil Talebi/20 Yıldır Davalıların Kullandığı Davacıların Karşı Çıkmadığı – Ecrimisile Hükmedilemeyeceği/Aralarında Zımni Ariyet Sözleşmesi Yapıldığı ve Davacıların Dava Açmakla Feshettikleri )
• EL ATMANIN ÖNLENMESİ VE ECRİMİSİL ( Paylı Mülkiyete Tabi Taşınmazlar/Ecrimisile Hükmedilememesi – Aralarında Zımni Ariyet Sözleşmesi Yapıldığı ve Davacıların Dava Açmakla Feshettikleri/20 Yıldır Davalıların Kullandığı Davacıların Karşı Çıkmadığı )
• ARİYET SÖZLEŞMESİNİN ZIMNEN YAPILDIĞI ( Paylı Mülkiyete Tabi Taşınmazlar/20 Yıldır Davalıların Kullandığı Davacıların Karşı Çıkmadığı – Ecrimisile Hükmedilemeyeceği )
4721/m. 688
818/m. 299, 304
ÖZET : Taşınmazlar paylı mülkiyet hükümlerine tabi ve taraflar paydaş olup, 20 yıla yakın bir süredir taşınmazları davalılar kullanmaktadırlar. Oysa davacılar bu kullanım tarzına karşı çıkmamışlar davalı tarafa bir ihtar veya uyarı yapmamışlardır. Buna göre taraflar arasında B.K. 299. maddesi hükmü uyarınca ariyet sözleşmesinin yapıldığı ve süresiz olan bu zımni sözleşmeyi davacıların; aynı yasanın 304. maddesi hükmü gereğince dava açmakla feshettiklerini kabul etmek gerekir. Buna göre de davalıların haksız işgalci ( fuzuli şagil ) olduklarını söyleyebilme olanağı yoktur. Davalı taraf ecrimisilden sorumlu tutulamaz.
DAVA : Karar, davalı vekilince süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi’nin raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkin olup, çekişme konusu taşınmazların davalılar tarafından kullanıldığı, davacılar yönünden çekişmeli taşınmazlarda intifadan men olgusunun gerçekleştiği parsel bazında taraflar arasında belirlenen kullanım tarzının TMK’nun 688. ve müteakip maddelerinde öngörülen paylı mülkiyet hükümlerine uygun düşmeyeceği belirlenmek ve bu olgular gözetilmek suretiyle davacıların payı oranında elatmanın önlenmesine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Bu yöne değinen davalıların temyiz itirazları yerinde değilidir. Reddine.
Ancak, taşınmazlar paylı mülkiyet hükümlerine tabi ve taraflar paydaş olup, 20 yıla yakın bir süredir taşınmazları davalılar kullanmaktadırlar. Oysa davacılar bu kullanım tarzına karşı çıkmamışlar davalı tarafa bir ihtar veya uyarı yapmamışlardır. Buna göre taraflar arasında Borçlar Kanunu’nun 299. maddesi hükmü uyarınca ariyet sözleşmesinin yapıldığı ve süresiz olan bu zımni sözleşmeyi davacıların; aynı yasanın 304. maddesi hükmü gereğince dava açmakla feshettiklerini kabul etmek gerekir. Buna göre de davalıların haksız işgalci ( fuzuli şagil ) olduklarını söyleyebilme olanağı yoktur.
Öyle ise, fuzuli şağil’in arsa maliki veya paydaşına taşınmazı kullanmasından dolayı ödemekle mükellef olduğu haksız işgal tazminatı niteliğindeki ecrimisilden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı tartışmasızdır.
Hal böyle olunca; ecrimisil isteği bakımından davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere kabulü isabetsizdir.
SONUÇ : Davalıların, bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 16.03.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/1181
K. 2010/7682
T. 4.10.2010
• İSTİHKAK DAVASI ( Davacının Kesin Mehile Rağmen Mahcuzların Kayıtlı Olduğu Yevmiye ve Envanter Defterini İbraz Etmediği Gibi Bu Malların Kayıtlarında Olmadığını Beyan Ettiği Gerekçesiyle Davanın Sübut Bulmadığından Reddine Karar Verilmesinin İsabetli Olduğu )
• YEVMİYE VE ENVANTER DEFTERİ ( İstihkak Davası – Davacının Kesin Mehile Rağmen Mahcuzların Kayıtlı Olduğu Yevmiye ve Envanter Defterini İbraz Etmediği Gibi Bu Malların Kayıtlarında Olmadığını Beyan Ettiği Gerekçesiyle Davanın Sübut Bulmadığından Reddi Gerektiği )
• ARİYET VE BAYİLİK İLİŞKİSİNE DAYANMA ( İstihkak Davası – Davacının Kesin Mehile Rağmen Mahcuzların Kayıtlı Olduğu Yevmiye ve Envanter Defterini İbraz Etmediği Gibi Bu Malların Kayıtlarında Olmadığını Beyan Ettiği Gerekçesiyle Davanın Sübut Bulmadığı )
2004/m.96
ÖZET : Haczin borçlu şirketin adresinde ve yetkilisi huzurunda yapıldığı, davacı 3. kişi ile davalı/borçlu arasında yapılmış olan ariyet sözleşmesinin noter onaysız olması sebebiyle her zaman düzenlenebilecek belgelerden olduğu, yine davacı ile dava dışı H. B. arasında düzenlenmiş olan kira sözleşmesinde de kiralanan şey ile demirbaş eşyanın onaylı listesinin bulunmadığı, davacının dayandığı fatura ile ilgisinin olmadığı, kaldı ki, davacının dayandığı belgelere göre de mülkiyet iddiasına değil, ariyet ve bayilik sözleşmesi ile kira ilişkisine dayandığı, davacı tarafın yargılama sırasında verilen kesin mehile rağmen davaya konu mahcuzların kayıtlı olduğu yevmiye ve envanter defterini ibraz etmediği gibi bu malların kayıtlarında olmadığını beyan ettiği gerekçesiyle, davanın sübut bulmadığından reddine karar verilmesi isabetlidir.
DAVA : Taraflar arasındaki istihkak davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükümün süresi içinde davacı üçüncü kişi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı ( 3. kişi ) vekili, davalı/alacaklı tarafından davalı/borçlu aleyhine yapılan icra takipleri nedeniyle, Konya 1. İcra Müdürlüğünün 2008/3448 Tal, sayılı dosyası ile Konya 13. İcra Müdürlüğünün 2008/2140 Esas sayılı dosyaları üzerinden haczedilen mahcuzların müvekkiline ait olduğunu, müvekkilinin haciz yapılan mahaldeki petrol istasyonu ve tüm müştemilatının maliki bulunduğunu, istasyonun 15.10.2007 tarihinde borçlu şirkete kiraya verildiğini, ekonomik güçlük yaşayan takip borçlusunun istasyonu 18.11.2008 tarihinde geri teslim ettiğini ileri sürerek, mahcuzlar üzerindeki haczin kaldırılmasına ve tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı/alacaklı vekili, davanın reddi gerektiğini savunmuş ve davacı aleyhine tazminata hükmedilmesini talep etmiştir. Davalı/borçlu duruşmalara katılmamış ve cevap dilekçesi sunmamıştır.
Mahkemece, toplanan delillere göre; haczin borçlu şirketin adresinde ve yetkilisi huzurunda yapıldığı, davacı 3. kişi ile davalı/borçlu arasında yapılmış olan ariyet sözleşmesinin noter onaysız olması sebebiyle her zaman düzenlenebilecek belgelerden olduğu, yine davacı ile dava dışı Halit Büyükbayraktar arasında düzenlenmiş olan kira sözleşmesinde de kiralanan şey ile demirbaş eşyanın onaylı listesinin bulunmadığı, davacının dayandığı fatura ile ilgisinin olmadığı, kaldı ki, davacının dayandığı belgelere göre de mülkiyet iddiasına değil, ariyet ve bayilik sözleşmesi ile kira ilişkisine dayandığı, davacı tarafın yargılama sırasında verilen kesin mehile rağmen davaya konu mahcuzların kayıtlı olduğu yevmiye ve envanter defterini ibraz etmediği gibi bu malların kayıtlarında olmadığını beyan ettiği gerekçesiyle, davanın sübut bulmadığından reddine karar verilmiş; hüküm, davacı 3. kişi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
SONUÇ : Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı 3. kişi vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükümün ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 1, 55 TL kalan onama harcının temyiz eden davacı 3. kişiden alınmasına, 4.10.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.