Askerler Hakkında Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2008/4-230
K. 2009/64
T. 17.3.2009
ÖLÜMLE TEHDİT ( Sanık Hakkında Verilen Bozma Kararı Sanığın Lehine Dahi Olsa Duruşma Yapılarak Savunmasının Alınacağı – Sanığın Askerlik İle İlgili Durumunun Askerlik Şubesinden Sorulması Gerektiği )
SAVUNMA HAKKININ KISITLANMASI ( Sanık Hakkında Verilen Bozma Kararı Sanığın Lehine Dahi Olsa Duruşma Yapılarak Savunmasının Alınacağı )
BOZMA KARARI SONRASI SANIĞA SAVUNMA HAKKI TANINMAMASI ( Hukuka Aykırı Olduğu – Karar Sanığın Lehine Dahi Olsa Duruşma Yapılarak Savunmasının Alınması Gerektiği )
ASKER KİŞİ HAKKINDA DAVANIN GERİ BIRAKILMASI ( Ölümle Tehdit – 353 S.K. Dikkate Alınarak Askerlik Şubesinden Sanığın Durumunun Sorulacağı )
353/m.20
765/m.191
1412/m.326
ÖZET : Tehdit suçunda; uyuşmazlık, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir. Bozma kararı lehe olsa dahi sanığın duruşmadan haberdar edilmesi ve duruşmada savunma yapma hakkı tanınmalıdır. Sanığın dinlenmesinden vazgeçilerek, yargılamaya devamla savunma hakkı kısıtlanmak suretiyle yokluğunda karar verilmesi hukuka aykırıdır.
Ölümle tehdit suçunun maddede öngörülen cezasının üst sınırının 6 aya kadar hapis cezası olması karşısında, 353 sayılı Askeri Mahkemelere İlişkin Yasada yer alan davaların geri bırakılması hükmü gözetilerek, sanığın durumunun askerlik şubesinden sorulması gerekir.
DAVA : Tehdit suçundan sanık Halil İbrahim A.’ın lehine olduğu kabul edilen 765 sayılı TCY’nın 191/1, 55/3 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca sonuç olarak 48 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, 5395 sayılı Yasanın 23. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına ilişkin Hatay 2. Sulh Ceza Mahkemesince 09.02.2006 gün ve 332-45 sayı ile verilen kararın sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 11.03.2008 gün ve 8521-2891 sayı ile;
“… Hükümden sonra yürürlüğe giren ve sanık yararına olan 5728 sayılı Yasanın 562. maddesinin 1. fıkrası ile CYY’nın 231/5. maddesinde öngörülen, hükmolunan cezanın geri bırakılması sınırının iki yıla çıkarılması ve anılan Yasanın 2. fıkrası ile de 231/14. maddesindeki soruşturması ve kovuşturması şikayete bağlı suç olması koşulunun kaldırılması karşısında, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağının tartışılması zorunluluğu…”,
Gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise, 29.05.2008 gün ve 208-316 sayı ile 5395 sayılı Yasanın 23. maddesi çerçevesinde, ilk hükmünde sanığın durumunu değerlendirdiği gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının 18.10.2008 gün ve 208381 sayılı “bozma” istemli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Sanığın tehdit suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki hukuki uyuşmazlık, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Ancak, bozmadan sonra yapılan yargılamada, sanığın bozma kararına karşı diyeceklerinin saptanması için duruşmadan haberdar edilmesi gerekliliğine uyulup uyulmadığı hususu, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak ele alınıp öncelikle değerlendirilmiştir.
Bozmadan sonra yapılan yargılamada, sanık adına çıkartılan meşruhatlı davetiye, ağabeyi Mehmet Akbaş’ın beyanına dayalı olarak Elazığ İlinde asker olduğu ve adresinin bilinmediği açıklamasıyla iade edilmiş ve Yerel Mahkemece sanığın dinlenmesinden vazgeçilerek yokluğunda direnme kararı verilmiştir.
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 326. maddesinde, “Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak mahkeme ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar.
Sanık veya müdahil ve vekillerine davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları tespit edilmemiş olsa dahi duruşmaya devam edilerek dava gıyapta bitirilebilir. Ancak sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhalde dinlenilmesi gerekir” hükmü yer almaktadır.
Bu hüküm gereğince, bozma kararı sanık lehine olsa dahi bozmadan sonra yapılan yargılamada Yerel Mahkemece sanık, katılan ve varsa vekillerine duruşma gününü bildirir davetiye tebliğ olunmalı, duruşma gününden haberdar edilmelidirler. Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere, tebligat yapılamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen sanığın duruşmaya gelmemesi halinde, verilecek ceza bozmaya konu olan cezadan daha hafif ise yargılamaya devam olunarak bir karar verilmelidir.
Öte yandan, 353 sayılı Askeri Mahkemelerin Kuruluşu ve Yargılama Usulü Yasasının 20/1. maddesi uyarınca, er ve erbaşların, askere girmeden önce işledikleri ve yasada öngörülen cezasının üst sınırı 2 yıla kadar hapis cezası olan suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin, askerliklerinin bitmesine kadar geri bırakılır. Bu hüküm, askerlik hizmetinin aksamaması ile ilgili olmakla birlikte, aynı zamanda savunma hakkı ile de ilgilidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Bozma kararı lehe olsa dahi sanığın duruşmadan haberdar edilmesi ve duruşmada savunma yapma hakkı tanınmalıdır. Bu kurala aykırılık, savunma hakkının kısıtlanması niteliğindedir. Yerel Mahkemece, bozma kararının lehe olduğundan bahisle sanığın dinlenmesinden vazgeçilerek, yargılamaya devamla savunma hakkı kısıtlanmak suretiyle yokluğunda karar verilmesi CYUY’nın 326/2 ve 308/8. maddelerine aykırıdır.
Ayrıca, sanığa yüklenen, 765 sayılı TCY’nın 191/1. maddesinde düzenlenen, ölümle tehdit suçunun maddede öngörülen cezasının üst sınırının 6 aya kadar hapis cezası olması karşısında, 353 sayılı Yasanın 20/1. maddesi gözetilerek, sanığın durumu askerlik şubesinden sorulup, sonucuna göre anılan madde uyarınca işlem yapılması gerektiğinin nazara alınmaması da yasaya aykırı olup, bu da savunma hakkının kısıtlanması niteliğindedir.
Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme hükmünün, diğer yönleri incelenmeksizin öncelikle saptanan usul yanılgıları nedeniyle bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Yerel Mahkeme direnme hükmünün öncelikle saptanan usul yanılgıları nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.03.2009 tarihinde tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2009/9724
K. 2011/3540
T. 28.4.2011
CİNSEL TACİZ ( Sanığın Uzman Çavuş Olduğu/Sanığın ve Katılanın Beyanları Doğrultusunda da Katılanın ve Sanığın Asker Olup Olmadıklarının Tespit Edileceği – Asker Kişi Oldukları Tespit Edildiği Takdirde Yargılama Görevinin Askeri Mahkemeye Ait Olacağı )
ASKER KİŞİ ( Cinsel Taciz Suçu – Sanığın ve Katılanın Asker Kişi Oldukları Tespit Edildiği Takdirde Yargılama Görevinin Askeri Mahkemeye Ait Olacağının Gözetileceği )
GÖREVLİ MAHKEME ( Cinsel Taciz Suçu – Sanığın ve Katılanın Asker Kişi Oldukları Tespit Edildiği Takdirde Yargılama Görevinin Askeri Mahkemeye Ait Olacağının Gözetileceği )
5237/m.105
353/m.10/C
ÖZET : Cinsel taciz suçunda; uzman çavuş olan sanığın katılanın GATA hemşirelik okulundan tanıdığını, mağdurenin de kendisinin hastanede çalıştığını beyan ettiği anlaşılmaktadır. Katılanın asker kişi olup olmadığının ve sanığın askeri mahkemede yargılanmasını gerektirir ilginin kesilip kesilmediğinin araştırılması, sanık ve katılanın “asker kişi” sıfatlarının devam ettiğinin kesin olarak tespiti halinde yargılama yapma görevinin Askeri Mahkemeye ait bulunduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekir.
DAVA : Cinsel taciz suçundan sanığın yapılan yargılanması sonunda, atılı suçtan mahkûmiyetine dair. Bingöl Sulh Ceza Mahkemesinden verilen 13.3.2008 gün ve 2008/62 Esas, 2008/116 Karar sayılı hükümün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Uzman çavuş olarak görev yapan sanığın. 26.12.2007 tarihli ifadesinde “katılanı GATA hemşirelik okulundan tanıdığını” beyan ettiği, temyiz dilekçesinde de “B… … Mknz. P. Tug. Komutanlığı revirinde askeri sivil hemşire olarak görev yaptığını” ileri sürdüğü, katılan N.’ün ise “sanıkla iki üç kez çalıştığı hastanede konuştuğunu” ifade ettiğinin anlaşılması karşısında; katılan N.’ün Türk Silahlı Kuvvetler sivil personeli olarak 353 Sayılı Kanunun 10/C maddesi kapsamında asker kişi olup olmadığı ve anılan Yasanın 17. maddesi gereğince de sanığın askeri mahkemede yargılanmasını gerektirir ilginin kesilip kesilmediğinin araştırılması, sanık ve mağdurenin “asker kişi” sıfatlarının devam ettiğinin kesin olarak tespiti halinde ise aynı Yasanın 9. maddesi uyarınca “asker kişinin asker kişi aleyhine işlediği cinsel taciz” iddiası ile görülen davada yargılama yapma görevinin Askeri Mahkemeye ait bulunduğu ve görevsizlik kararı verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden sair yönleri incelenmeyen hükümün 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek C.M.U.K.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 28.4.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
7. CEZA DAİRESİ
E. 2006/3410
K. 2009/6785
T. 1.6.2009
ASKER KAÇAĞINA YARDIM ETMEK ( Sanığın İşyerinde Çalışan Bakaya Kalan Asker Kaçağı İşçiyi Askerlik Şubesinin İşyeriyle İlişiğinin Kesilmesini İsteyen Yazıya Rağmen İşten Çıkarmaması )
BAKAYA KALAN İŞÇİYİ İŞTEN ÇIKARMAMAK ( Askerlik Şubesinin İşyeriyle İlişiğinin Kesilmesini İsteyen Yazısına Rağmen – Asker Kaçağına Yardım Etmek Suçunun Oluşacağı )
İŞYERİNDE BAKAYA KALAN İŞÇİ ÇALIŞTIRMAK ( Asker Kaçağına Yardım Etmek Suçunun Oluşacağı – Sanığın Askerlik Şubesinin Yazısına Rağmen İşçiyi İşten Çıkarmaması )
1632/m. 75
ÖZET : Sanığın sahibi ve sorumlu müdürü olduğu işyerinde çalışan ve bakaya kalan asker kaçağı işçiyi, hakkında askerlik şubesi tarafından işyeriyle ilişiğinin kesilmesini isteyen yazılan yazıdan haberdar olduğu halde, işten çıkarmamakla atılı suçu işlediğinin kabulü gerekir.
DAVA : Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Sanığın sahibi ve sorumlu müdürü olduğu işyerinde çalışan Salih’in, 2003 yılı Nisan, Ağustos ve Aralık dönemlerinde askere gitmeyerek bakaya kalması üzerine, adı geçenin işvereni konumunda olan sanığa, Menemen Askerlik Şubesi Başkanlığı’nca gönderilen 23.12.2003 tarihli resmi yazıda, işyerinde çalışan Salihin silah altına alınmasının sağlanması için işyeri ile ilgili ilişiğinin kesilmesinin istenildiği ve sanığın bu yazıdan haberdar olduğu halde, adı geçen asker kaçağı işçiyi işten çıkarmamakla 1632 sayılı Yasa’nın 75. maddesine muhalefet ettiği gözetilerek, oluşan suçtan sanığın mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken, oluş ve dosya içeriğine uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde hüküm tesisi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün, 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca, istem gibi ( BOZULMASINA ), 01.06.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
10. CEZA DAİRESİ
E. 2007/11715
K. 2007/13773
T. 26.11.2007
KULLANMAK İÇİN UYUŞTURUCU MADDE BULUNDURMAK ( Denetimli Serbestlik Tedbirinin Asker Kişiler Hakkında Askerlik Statülerinin Bitmesinden Sonra Uygulanabileceği )
ASKER KİŞİLER ( Kullanmak İçin Uyuşturucu Madde Bulundurmak – Denetimli Serbestlik Tedbirinin Askerlik Statülerinin Bitmesinden Sonra Uygulanabileceği )
DENETİMLİ SERBESTLİK ( Asker Kişiler Hakkında Verilebileceği – Askerlik Statülerinin Bitmesinden Sonra Uygulanabileceği )
SÜRE BELİRTMEK SURETİYLE İNFAZIN KISITLANMASI ( Sanık Hakkında Tedavi ve Denetimli Serbestlik Tedbirine Hükmolunmasıyla Yetinileceği – İnfazın Kısıtlanamayacağı )
TEDAVİ VE DENETİMLİ SERBESTLİK GEREKLERİ ( Kullanmak İçin Uyuşturucu Madde Bulundurmak – Uygun Davranıp Davranmamasına Göre Mahkemesince Hüküm Kurulacağı )
5237/m.191
5402/m.2
ÖZET : Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçundan sanık hakkında; asker kişiler hakkında denetimli serbestlik tedbirine hükmedilemeyeceği , asker kişiler hakkında hükmedilen denetimli serbestlik tedbirinin askerlik statülerinin bitmesinden sonra uygulanacağı anlamını içermekte olduğundan verilen denetimli serbestlik kararı hukuka uygundur. Sanık hakkında, tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine hükmolunması ile yetinilmesi yerine, süre belirtilmek suretiyle infazın kısıtlanması bozmayı gerektirir. Sanığın tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranıp davranmaması durumuna göre, gerekli hükmün Mahkemesince verilmesi gerekir.
DAVA : Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçundan sanığın, 5237 sayılı TCK’nın 191/1, 62, 50/1-a ve 52. maddeleri uyarınca 6.000.YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve aynı Kanun’un 191/2. maddesi uyarınca hakkında tedavi ve denetimli serbestlik tedbirlerinin uygulanmasına ilişkin Eğirdir Sulh Ceza Mahkemesinin 20.02.2007 gün ve 2006/190 esas, 2007/40′ karar sayılı hükmü aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığı’nın Ceza İdleri Genel Müdürlüğü ifadeli 20.07.2007 gün ve 38922 sayılı kanun yararına bozma talebi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.08.2007 gün ve 2007/162823 sayılı tebliğnamesi ile dosya Dairemize gönderilmekle incelenip, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Kanun yararına bozma talebi ve tebliğnamede, “Dosya kapsamına göre, 19.12.2006 tarihli ve 26381 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 7. maddesi ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 191. maddesinin değiştirilmiş bulunması karşısında, aynı Kanun’un 7/2. maddesi gereğince, söz konusu değişiklik hükmünün sanık hakkında uygulanıp uygulanmayacağı hususu tartışılmadan hüküm kurulmasında,
Sanık hakkında, 5237 sayılı Kanun’un 191/2. maddesi gereğince tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine hükmolunması ile yetinilmesi yerine, süre belirtilmek suretiyle infazın kısıtlanmasına,
5402 sayılı Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanunu’nun 2/2. maddesinde “Asker kişiler hakkında statüleri devam ettiği sürece bu Kanun’da belirtilen denetimli serbestliğe ilişkin hükümler uygulanmaz” hükmünün yer aldığı cihetle, sanığın Eğirdir Dağ Komanda Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlığı emrinde piyade başçavuş olarak görev yaptığının anlaşılması karşısında, yazılı şekilde sanık hakkında denetimli serbestlik tedbirine hükmedilmesinde,
İsabet görülmemiştir.” denilerek, anılan hükmün bozulması istenmiştir.
5402 sayılı Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanunu’nun 2/2. maddesinde belirtilen anılan hüküm, asker kişiler hakkında denetimli serbestlik tedbirine hükmedilemeyeceği değil, asker kişiler hakkında hükmedilen denetimli serbestlik tedbirinin askerlik statülerinin bitmesinden sonra uygulanacağı anlamını içermekte olduğundan, kanun yararına bozma talebinin 3. paragrafında belirtilen düşünce benimsenmemiştir.
SONUÇ : Kanun yararına bozma talebine dayanan ihbarnamede ileri sürülen diğer düşünceler yerinde görüldüğünden; Eğirdir Sulh Ceza Mahkemesinin 20.02.2007 gün ve 2006/190 esas, 2007/40 karar sayılı hükmünün 5271 sayılı CMK’ın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA; aynı Kanun’un 309/4-d maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak,
Dosya kapsamına göre sanık hakkında öncelikle tedavi ve tedbir uygulanmasının uygun olacağı kanısına varıldığından;
1- 5237 sayılı TCK’nın 5560 sayılı Kanunla değişik 191. maddesinin 2 numaralı fıkrası uyarınca sanık hakkında tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına,
2- Sanığın tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranıp davranmaması durumuna göre, aynı maddenin 5 numaralı fıkrası gereğince gerekli hükmün Mahkemesince verilmesine,
Dosyanın Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 26.11.2007 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
18. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/8298
K. 2008/9942
T. 7.10.2008
EĞİTİM VE ÖĞRETİM GİDERİ ALACAĞININ TAHSİLİ ( Yükümlüye Hem Astsubay Hazırlama Okulu’nda Hem de Astsubay Sınıf Okulu’nda Yapılan Masrafların ve Bu Masrafların İşlemiş Faizlerinin Bilirkişiye Hesap Ettirilmesi Gerektiği )
ASKER KİŞİLER ( Mecburi Hizmet Süresi Dolmadan Ayrılmaları Sonucu Tazminat Ödemeleri – Yükümlüye Hem Astsubay Hazırlama Okulu’nda Hem de Astsubay Sınıf Okulu’nda Yapılan Masrafların ve Bu Masrafların İşlemiş Faizlerinin Bilirkişiye Hesap Ettirilmesi Gerektiği )
MECBURİ HİZMET YÜKÜMLÜLÜĞÜ ( Yapılan Masraflar Üzerinden Davalının Kalan Mecburi Hizmetine Karşılık Gelen Borcunu Belirleyen Bilirkişi Raporunun Hükme Esas Alınmasının Doğru Görülmediği )
926/m.112
ÖZET : Dava dilekçesinde, eğitim ve öğretim giderinin tahsili için yapılan icra takibine itirazın iptali ile %40’dan az olmamak üzere icra inkar tazminatının faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Yükümlüye hem Astsubay Hazırlama Okulu’nda hem de Astsubay Sınıf Okulu’nda yapılan masrafların ve bu masrafların icra takip tarihine kadar işlemiş faizlerinin bilirkişiye hesap ettirilip, bulunan bu borçtan davalının kalan mecburi hizmetine karşılık gelen kısmının da belirlenip hüküm altına alınması gerekirken sadece Astsubay Hazırlama Okulu’nda yapılan masraflar üzerinden davalının kalan mecburi hizmetine karşılık gelen borcunu belirleyen bilirkişi raporunun hükme esas alınması doğru görülmemiştir.
DAVA : Dava dilekçesinde, eğitim ve öğretim giderinin tahsili için yapılan icra takibine itirazın iptali ile %40’dan az olmamak üzere icra inkar tazminatının faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Mahkemece bozma ilamına uyulmuşsa da gereği tam olarak yerine getirilmemiştir.
Şöyle ki;
Davacı vekili dava dilekçesinde, disiplinsizlik nedeniyle resen ilişiği kesilen davalıdan okul giderlerinin tahsili için icra takibinde bulunduklarını, ancak davalının süresinde itiraz etmesi üzerine takibin durduğunu, bu nedenle icra takibine yapılan itirazın iptali ile %40’dan az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiş, mahkemece alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Ancak;
926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Yasasının 112. maddesi; “…Türk Silahlı Kuvvetlerden her ne şekilde olursa olsun mecburi hizmet yükümlülüğünü tamamlamadan ayrılan veya ilişiği kesilen subay ve astsubaylar ( Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görev yapamaz şeklinde sağlık raporu alanlar ile vazife malülü olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ayrılanlar hariç ) her yıl kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından belirlenen; askeri öğrenci, subay ve astsubay nasbedildikten sonra kendilerine yapılan öğrenim, eğitim ve yetiştirme masraflarını, yükümlülük süresinin eksik kalan kısmı ile orantılı olarak kanuni faizi ile birlikte tazminat olarak öderler.” hükmünü içermektedir.
Mahkemece daha önce verilen kararın bozulması üzerine dosya içerisine getirtilen belgelerden; davalının 1986 ile 1989 yılları arasında Astsubay Hazırlama Okulunda eğitim gördükten sonra 1989 ile 1990 yılları arasında da Astsubay Sınıf Okulu’nda eğitim gördüğü ve daha sonra 30.08.1990 tarihinde astsubay olarak nasbedildiği, 14.09.2002 tarihinde de mecburi hizmetini tamamlamadan disiplinsizlik nedeniyle ilişiğinin kesildiği anlaşılmıştır. Bu sebeple yukarıda sözü edilen Yasa hükmü uyarınca yükümlüye hem Astsubay Hazırlama Okulu’nda hem de Astsubay Sınıf Okulu’nda yapılan masrafların ve bu masrafların icra takip tarihine kadar işlemiş faizlerinin bilirkişiye hesap ettirilip, bulunan bu borçtan davalının kalan mecburi hizmetine karşılık gelen kısmının da belirlenip hüküm altına alınması gerekirken sadece Astsubay Hazırlama Okulu’nda yapılan masraflar üzerinden davalının kalan mecburi hizmetine karşılık gelen borcunu belirleyen bilirkişi raporunun hükme esas alınması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 07.10.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/2969
K. 2004/6254
T. 6.12.2004
MECBURİ HİZMET SÜRESİ DOLMADAN AYRILAN ÜSTEĞMEN ( Kendisine Yapılmış Eğitim Öğretim ve Yetiştirme Masraflarının Eksik Kısmını Tazminat Olarak Ödeme Yükümlülüğü )
ASKER KİŞİNİN MECBURİ HİZMET SÜRESİNİ DOLDURMADAN GÖREVDEN AYRILMASI ( Kendisine Yapılmış Eğitim ve Öğretim Masraflarının İadesi Talebi – Tazminat Miktarının Kalan Süreyle Orantılı Olarak Tesbiti Gereği )
EĞİTİM VE ÖĞRETİM MASRAFLARININ İADESİ TALEBİ ( Asker Kişinin Mecburi Hizmet Süresini Doldurmadan Görevden Ayrılması Nedeniyle – Tazminat Miktarının Kalan Süreyle Orantılı Olarak Tesbiti Gereği )
926/m.112
ÖZET : 926 sayılı Yasanın 3.7.2003 gün ve 4917 sayılı Yasa ile değiştirilen 112. maddesi uyarınca; Türk Silahlı Kuvvetlerinden her ne şekilde olursa olsun mecburi hizmet yükümlülüğünü tamamlamadan ayrılan veya ilişiği kesilen subay ve astsubaylar, her yıl Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından belirlenen askeri öğrenci, subay ve astsubay nasbedildikten sonra kendilerine yapılan öğretim, eğitim ve yetiştirme masraflarını yükümlülük sürelerinin eksik kalan kısmı ile orantılı olarak kanuni faizi ile birlikte tazminat olarak öderler. Dava konusu olayda davalı üstteğmenin kalan hizmet süresi ile orantılı olarak kendisine yapılan gerçek giderin, gerektiğinde alınacak bir raporla saptanarak tahsiline karar verilmesi gerekir.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-926 sayılı Yasanın 3.7.2003 gün ve 4917 sayılı Yasa ile değiştirilen 112. maddesi uyarınca; Türk Silahlı Kuvvetlerinden her ne şekilde olursa olsun mecburi hizmet yükümlülüğünü tamamlamadan ayrılan veya ilişiği kesilen subay ve astsubaylar, her yıl Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından belirlenen askeri öğrenci, subay ve astsubay nasbedildikten sonra kendilerine yapılan öğretim, eğitim ve yetiştirme masraflarını yükümlülük sürelerinin eksik kalan kısmı ile orantılı olarak kanuni faizi ile birlikte tazminat olarak öderler. Dava konusu olayda davalı üstteğmenin kalan hizmet süresi ile orantılı olarak kendisine yapılan gerçek giderin, gerektiğinde alınacak bir raporla saptanarak tahsiline karar verilmesi yerine, bilirkişinin güncelleştirme yaparak bulduğu miktara hükmedilmesi, güncelleştirmeye imkan tanıyan 607 sayılı K.H.Kararnamenin Anayasa Mahkemesinin 2003/39 E., 2003/40 K. sayılı kararı ile iptal edildiği ve 3.7.2003 gün ve 4917 sayılı yasayla değiştirilen 926 sayılı Kanunun 112. maddesi gözden uzak tutularak sonuca varılması doğru olmamış kararın bozulması uygun bulunmuştur.
SONUÇ : Yukarıda 1. bentte yazılı nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bent gereğince hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 6.12.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/16449
K. 2004/6007
T. 5.5.2004
ASKER KİŞİNİN ÜÇÜNCÜ KİŞİLERE HAKSIZ FİİL SONUCU VERDİĞİ ZARAR ( İdarenin Kısmen Hizmet Kusuru Niteliğindeki Eylemden Dolayı Ödediği Tazminat İçin Rücu Talebi – Kısmen Kusurlu Olan Davalının Tazminatla Sorumlu Tutulacağı )
RÜCUAN TAZMİNAT TALEBİ ( Davalı Asker Kişinin Üçüncü Kişilere Haksız Fiil Sonucu Verdiği Zarar Nedeniyle İdarenin Tazminat Ödemesi – Kısmen Hizmet Kusuru Oluşturan Eylemden Davalının da Müşterek Kusurlu Olması )
HİZMET KUSURU OLUŞTURAN HAKSIZ FİİL NEDENİYLE İDARECE ÖDENEN TAZMİNAT İÇİN RÜCU TALEBİ ( Eylemin Kısmen Hizmet Kusuru Oluşturması Durumunda Müşterek Kusurlu Davalının da Sorumlu Olacağı )
BİLİRKİŞİYE BAŞVURULAMAMASI ( Kısmen Hizmet Kusuru Oluşturan Haksız Fiilden Dolayı Davalı Askerin Sorumluluğunun Hakim Tarafından Tesbit Edilebilecek Nitelikte Olması )
2709/m.129/5
1086/m.275
ÖZET : Davacı, davalının haksız fiil sonucu zarar verdiği 3. kişilere tazminat ödemek zorunda olduğunu belirterek, ödediği tazminatın rücuen iadesini istemiştir. Dosyadaki kanıtlara göre davalının zarar doğurucu eylemden dolayı Askeri Ceza Mahkemesinde yargılandığı ve hükümlülüğüne karar verildiği, böylece davalının hukuka aykırı eyleminin kesinleştiği görülmektedir. Eylemin kısmen hizmet kusurundan kaynaklanması davalıyı sorumluluktan kurtarmaz. Ancak tazminat kapsamının belirlenmesinde göz önünde tutulur. Diğer bir anlatımla bölüşük kusura göre davanın çözümlenmesi gerekir. Öte yandan, Somut olay, hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenebilir niteliktedir. O nedenle, bilirkişi düşüncesine başvurulması hatalıdır.
DAVA : Davacı Hazine vekili Avukat Veli Barbaros tarafından, davalı İbrahim Yavuz aleyhine 25.7.2001 gününde verilen dilekçe ile rücuen tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 7.7.2003 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı hazine vekili Avukat Nuran Otluoğlu tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR : 1 ) Davacı, davalının hukuka aykırı eylemde bulunduğu, bu yüzden zarar verdiği 3. kişilere tazminat ödemek zorunda olduğunu belirterek ödediği tazminatın rücuen iadesini istemiştir. Mahkemece, zararın hizmet kusurundan kaynaklandığı, davalının sorumlu tutulmaması gerekçesi ile dava reddedilmiştir. Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyadaki kanıtlara göre davalının zarar doğurucu eylemden dolayı Elazığ KKK 8. Kolordu Kom. Askeri Ceza Mahkemesinin 1999/122 Esas, 1999/541 karar sayılı dosyasında yargılandığı ve hükümlülüğüne karar verildiği böylece davalının hukuka aykırı eyleminin kesinleştiği görülmektedir. Eylemin kısmen hizmet kusurundan kaynaklanması davalıyı sorumluluktan kurtarmaz. Ancak tazminat kapsamının belirlenmesinde göz önünde tutulur. Diğer bir anlatımla bölüşük kusura göre davanın çözümlenmesi gerekir. Kaldı ki Ankara Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 2. Dairesinin 1997/794 Esas, 2000/872 sayılı kararı da tamamen illiyeti kesecek olguları içermemektedir.
Ayrıca, HUMK.nun 275. maddesi uyarınca “mahkeme, çözümü özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir; hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi dinlemez.”
Somut olay, hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenebilir niteliktedir. O nedenle, bilirkişi düşüncesine başvurulması maddeye açık aykırılık oluşturur.
Anılan yön gözetilmeden davalının sorumluluğunun belirlenmesi bakımından bilirkişi incelemesi yapılması da bozmayı gerektirmiştir.
2 ) Mahkemece takdir edilen vekalet ücretine, katma değer vergisi eklenerek hüküm kurulmuştur. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 21. maddesinde; “bu tarifede yer alan ücretlere 3065 sayılı Yasa hükümleri gereği katma değer vergisi ayrıca ilave edilir”. denilmekte ise de, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Yasası’nın 20/4. maddesinde, “belli bir tarifeye göre fiyatı tespit edilen işler ile biletle tahsil edilen hallerde tarife ve bilet bedeli, katma değer vergisi dahil edilerek tespit olunur ve vergi müşteriye ayrıca intikal ettirilmez.” hükmü ile Anayasa’nın 73. maddesinde belirtilen “vergi, resim, harç ve benzeri yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır. ” şeklindeki yasa maddelerinin bu düzenleniş biçimine karşın, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 21. maddesindeki düzenleme biçiminin yer almış bulunması, normlar arasında aykırılık yaratmıştır. Bu gibi durumlarda ve Yargılama Hukuku bakımından öncelikle göz önünde tutulacak hüküm, Anayasa kuralıdır. Yukarıda yazılı olan Anayasa kuralına dayanılarak çıkarılan 3065 sayılı Yasa’nın 20/4. maddesinde, yukarıda açıklandığı üzere, bu nitelikteki tarifelerde öngörülen miktarın içinde Katma Değer Vergisi’nin de bulunduğu, diğer bir ifade ile Katma Değer Vergisi’nin, tarifede belirlenen miktar içinde yer aldığı belirtilmiştir. Şu durumda, yasa hükmü gözetildiğinde, tarifedeki ücrete ayrıca Katma Değer Vergisi’nin eklenmemesi gerektiği kabul edilmek gerekir.
Mahkemenin yukarıda yazılı olan bu yasal düzenlemeleri gözetmeden, tarifede belirlenen ücrete ayrıca Katma Değer Vergisi eklenmesi de ayrı bir bozma nedenidir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda ( 1 ve 2 ) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle BOZULMASINA 5.5.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
8. CEZA DAİRESİ
E. 2006/10422
K. 2008/572
T. 28.1.2008
PARADA SAHTECİLİK ( Asker Olan Sanığa Birliğinin Nizamiye Kapısı Yakınındaki Tel Örgülerin Yanında Satılan Cep Telefonu Karşılığı Alınan Sahte Paralar-Cep Telefonunun Sanıkta Ele Geçirilmemiş Olması )
ASKER OLAN SANIĞIN ALDIĞI CEP TELEFONU KARŞILIĞINDA VERDİĞİ PARANIN SAHTE OLMASI ( Asker Sanıkta Telefonun Bulunamamış Olması )
5237/m.197
ÖZET : Müştekilerin, asker olan sanığa birliğinin nizamiye kapısı yakınındaki tel örgülerin yanında satmış oldukları cep telefonu karşılığı kendilerine verildiğini belirtip kolluğa teslim ettikleri sahte paraların, cep telefonunun da sanıkta ele geçirilememiş olması karşısında, sanık tarafından verildiğine ilişkin, müştekilerin soyut anlatımları dışında, sanığın savunmasının aksine mahkumiyetine yeter kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı kanıt bulunmadığı gözetilmeden, beraati yerine yazılı biçimde mahkumiyetine karar verilmesi yasaya aykırıdır.
DAVA : Parada sahtecilik suçundan sanık Murat Demir’in yapılan yargılaması sonunda; hükümlülüğüne, ertelemeye ve zoralıma dair ( DİYARBAKIR ) 2. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 26.12.2005 gün ve 285 esas, 338 karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi sanık müdafii tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığından tebliğname ile 18.12.2006 günü daireye gönderilmekle incelendi:
Gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Oluşa ve tüm dosya içeriğine göre; müştekilerin, asker olan sanığa birliğinin nizamiye kapısı yakınındaki tel örgülerin yanında satmış oldukları cep telefonu karşılığı kendilerine verildiğini belirtip kolluğa teslim ettikleri sahte paraların, cep telefonunun da sanıkta ele geçirilememiş olması karşısında, sanık tarafından verildiğine ilişkin, müştekilerin soyut anlatımları dışında, sanığın savunmasının aksine mahkumiyetine yeter kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı kanıt bulunmadığı gözetilmeden, beraati yerine yazılı biçimde mahkumiyetine karar verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün CMUK.nun 321. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), 28.01.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/19086
K. 2008/22655
T. 22.12.2008
NAFAKA YÜKÜMLÜĞÜ ( Askerde Bulunan Koca – Kocanın Mevcut Gelirinin Değerlendirileceği/Sadece Askerliğin Bu Yükümlülüğe Engel Olamayacağı )
ASKERDE BULUNAN KİŞİNİN NAFAKA YÜKÜMLÜLÜĞÜ ( Sadece Askerliğin Bu Yükümlülüğe Engel Olamayacağı – Başka Bir Geliri ve Serveti Olup Olmadığının Araştırılması Gerektiği )
4721/m.364
ÖZET : Askerde bulunan kocanın nafaka ödeyip ödeyemeyeceği belirlenirken, salt askerlik olgusuna dayanmamalı ve kocanın gelirinin mevcut olup olmadığı araştırılmalıdır.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Mahkemece 12.12.1966 tarihli İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu Kararı gerekçe gösterilerek şikayet reddedilmiş ise de, söz konusu kararın sonuç kısmında Türk Medeni Kanunu’nun ilgili maddelerine atıfta bulunularak “… mecburi askerlik görevini yapan ve başka hiçbir geliri ve serveti olmayan kocanın nafaka ile sorumlu tutulamayacağı…” belirtilmiştir. Nafaka alacaklısı, eş, borçlu kocanın Limited Şirketi olduğunu ekonomik durumunun iyi olduğunu düzenli gelirinin bulunduğunu belirttiğine göre mahkemece usulüne uygun olarak duruşma açılıp tarafların beyanları alınarak ve deliller toplandıktan sonra söz konusu konusu İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nda vurgulandığı üzere, nafaka borçlusu kocanın başka bir geliri ve serveti olup olmadığı yöntemince araştırılarak oluşacak sonuca göre bir karar vermek gerekirken eksik inceleme ile dosya üzerinden yazılı şekilde sonuca gidilmesi isabetsizdir.
SONUÇ : Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenler İİK. 366. ve HUMK’un 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 22.12.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
10. CEZA DAİRESİ
E. 2008/5898
K. 2008/12365
T. 15.7.2008
KARŞILIKSIZ ÇEK KEŞİDE ETMEK ( Sanığın Yargılama Sırasında Askerde Bulunduğu – Açıklamalı Davetiye Tebliğ Edilmeden Sorgusu Yapılıp Savunması Alınmadan Karar Verilemeyeceği )
ASKERDE BULUNAN SANIK ( Açıklamalı Davetiye Tebliğ Edilmeden Sorgusu Yapılıp Savunması Alınmadan Karar Verilemeyeceği – Karşılıksız Çek Keşide Etmek Suçu )
HÜKÜMDEN HABERDAR OLMAMA ( Yokluğunda Verilen Gerekçeli Kararın Tebliği Sırasında Asker Olan Sanık – Temyiz İnceleme İsteğinin Öğrenme Üzerine Süresinde Olduğu )
5271/m. 147, 191, 195
3167-1/m. 16
ÖZET : Karşılıksız çek keşide etmek suçundan sanığın, yargılama sırasında askerde bulunduğu anlaşıldığından, yöntemine uygun açıklamalı davetiye tebliğ edilmeden, sorgusu yapılıp savunması alınmadan karar verilmesi, Yasaya aykırıdır.
DAVA : Karşılıksız çek keşide etmek suçundan sanık Ali Bayraktar hakkında KÜÇÜKÇEKMECE 2. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonunda, 21.12.2006 tarihinde, 2006/289 esas ve 2006/1277 karar sayı ile mahkumiyet kararı verildiği; hükmün sanık tarafından süresi içinde temyiz edildiği; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ret isteğiyle dava dosyasının tebliğname ekinde 15.04.2008 tarihinde Dairemize gönderildiği anlaşıldı. Dosya incelendi.
Gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Sanığın temyiz dilekçesi ekinde sunduğu terhis belgesi fotokopisinden yargılama aşamasının bir bölümünde ve yokluğunda verilen gerekçeli kararın tebliği sırasında asker olması nedeniyle hükümden haberdar olmadığının anlaşılması karşısında, sanığın 20.08.2007 tarihli dilekçe ile yaptığı temyiz inceleme isteğinin öğrenme üzerine süresinde olduğu kabul edilerek tebliğnamedeki ret düşüncesine iştirak edilmemiştir.
Sanığın, yargılama sırasında askerde bulunduğu anlaşıldığından, CMUK.nun 225. maddesi ( 5271 sayılı CMK.nun 195. maddesi ) uyarınca yöntemine uygun açıklamalı davetiye tebliğ edilmediği anlaşılan sanığın aynı yasanın 135 ve 236. maddelerine ( 5271 sayılı CMK.nun 147 ve 191. maddeleri ) uygun sorgusu yapılıp savunması alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün istem gibi BOZULMASINA, 15.07.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/8818
K. 2009/17117
T. 10.11.2009
YAŞLILIK AYLIĞINA HAK KAZANDIĞININ TESPİTİ (Borçlanılan Sürenin Sigortalılık Süresi Olarak Değerlendirilebilmesi Başvuru İle Kanunda Belirtilen Süre İçerisinde Olmak Üzere Borçlanma Primlerinin Kuruma Ödenmiş Olması Koşuluna Bağlı Bulunduğu)
BORÇLANILAN SÜRENİN SİGORTALILIK SÜRESİ OLARAK DEĞERLENDİRİLEBİLMESİ (Başvuru İle Kanunda Belirtilen Süre İçerisinde Olmak Üzere Borçlanma Primlerinin Kuruma Ödenmiş Olması Koşuluna Bağlı Bulunduğu)
BORÇLANMA KOŞULU ( Gerçekleşmeden Askerlikte Geçen Sürenin Sigortalılık Süresi Olarak Değerlendirilmesine Kanunen Olanak Bulunmadığı )
ASKERDE GEÇEN SÜRELER (Kanunda Belirtilen Borçlanma Koşulları Gerçekleşmeden Askerlikte Geçen Sürenin Sigortalılık Süresi Olarak Değerlendirilmesine Kanunen Olanak Bulunmadığı)
1479/m.35,Ek.9
ÖZET : Dava, yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir. Sigortalılara askerlikte er olarak geçen hizmet süreleri ve yedek subay okulunda geçen sürenin tamamını borçlanma olanağı veren 1479 sayılı Kanunun ek 9. maddesi uyarınca borçlanılan sürenin, sigortalılık süresi olarak değerlendirilebilmesi, başvuru ile kanunda belirtilen süre içerisinde olmak üzere borçlanma primlerinin Kuruma ödenmiş olması koşuluna bağlı bulunmaktadır. Kanunda belirtilen borçlanma koşulları gerçekleşmeden, askerlikte geçen sürenin sigortalılık süresi olarak değerlendirilmesine kanunen olanak bulunmamaktadır.
DAVA : Dava, yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulü ile davacıya 01.06.2005 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tespitine karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi Alparslan Koçak tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : Davanın yasal dayanaklarından olan 1479 sayılı Kanunun 35. maddesinde yaşlılık aylığından yararlanma koşulları öngörülmüştür. Sigortalıya, yaşlılık aylığı bağlanabilmesi için kural olarak maddede belirlenen yaşa ulaşmış olmak, belirli bir süre prim ödemek ve yazılı talepte bulunmak gerekir. Söz konusu madde, 08.09.1999 tarihinde yürürlüğe giren 4447 sayılı Kanunun 28. maddesi ile değiştirilerek, 39. maddesi ile de 1479 sayılı Kanuna geçici 10. madde eklenmiştir. Anılan madde hükmünde Bağ-Kur sigortalılarının tam yaşlılık aylığı ve kısmî yaşlılık aylığına hak kazanmalarına ilişkin istisna ve geçiş dönemi koşulları düzenlenmiştir. Bu kapsamda da; 4447 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yürürlükte bulunan hükümlere göre, anılan Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşı ( 01.10.1999 ) itibarîyle aylık bağlanmasına hak kazananlarla, aylık bağlanmasına hak kazanmalarına iki tam yıl veya daha az süre kalan sigortalıların önceki hükümlere göre tam veya kısmî yaşlılık aylığı hakları saklı tutulmuştur. Yine tam yaşlılık aylığına ilişkin geçiş dönemi özel koşulları 4447 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce sigortalı olup da 01.10.1999 tarihi itibariyle bayan sigortalı ise 20, erkek sigortalı ise 25 tam yıl prim ödeme süresinin dolmasına, 2 ila 10 tam yıl arasında, kalan sürenin fazlalığına bağlı olarak artan şekilde yaş koşulu da getirilmek suretiyle dokuz kademeli olarak düzenlenmiştir. Tam yaşlılık aylığına ilişkin geçiş dönemi hükümlerinin Anayasa Mahkemesince iptal edilerek, bu iptal kararının 23.05.2002 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, yeni yasal düzenleme de 01.06.2002 yürürlük tarihli 4759 sayılı Kanunla yapılmıştır.
Somut olayda uyuşmazlık; yaşlılık aylığında kademeli geçişi öngören 4447 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra yapılan askerlik borçlanmasının, kademeli geçişte aranan sigortalılık süresinin hesabında dikkate alınıp alınmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Sigortalılara askerlikte er olarak geçen hizmet süreleri ve yedek subay okulunda geçen sürenin tamamını borçlanma olanağı veren 1479 sayılı Kanunun ek 9. maddesi uyarınca borçlanılan sürenin, sigortalılık süresi olarak değerlendirilebilmesi, başvuru ile kanunda belirtilen süre içerisinde olmak üzere borçlanma primlerinin Kuruma ödenmiş olması koşuluna bağlı bulunmaktadır. Kanunda belirtilen borçlanma koşulları gerçekleşmeden, askerlikte geçen sürenin sigortalılık süresi olarak değerlendirilmesine kanunen olanak bulunmamaktadır.
4447 sayılı Kanunun 39. maddesi ile 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununa eklenen geçici 10. maddesinin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşı olan 01.10.1999 tarihi itibariyle davacı sigortalının toplam 19 yıl 4 ay 6 gün sigortalılık süresi bulunmakta olup, bu tarih itibariyle 25 yıllık sigortalılık süresinin dolmasına 5 yıl 7 ay 24 gün vardır. Askerlik borçlanma talebi ve borçlanma primlerinin ödenmesi ise 23.12.2004 tarihinde yani anılan maddenin yürürlüğünden sonraki bir tarihte yapılmıştır.
Geçici 10. maddede öngörülen geçiş dönemi tam yaşlılık aylığı koşullarının belirlenmesinde sigortalının, 01.10.1999 tarihinde mevcut ve geçerli sigortalılık sürelerinin dikkate alınması kanun gereğidir. Anılan tarihten sonra askerlik borçlanması yoluyla elde edilen sigortalılık süresinin, geçiş dönemi koşullarının belirlenmesinde dikkate alınması mümkün değildir ( HGK;30.03.2005 gün, 2005 / 10-138 E. 2005 / 221 K. sayılı ve HGK; 08.07.2009 gün, 2009 / 21-309 E. 2009 / 322 K.sayılı kararı ).
Mahkemece, bu maddi ve hukuki esaslar göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 10.11.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/2318
K. 2011/3505
T. 1.3.2011
TEDBİR NAFAKASI ( Tarafların Ekonomik ve Sosyal Durumları da Gözetilerek Dava Tarihinden Boşanma Hükmü Kesinleşinceye Kadar Kocanın Askerde Olduğu Dönemler Hariç Kadın Yararına Hükmedilmesi Gereği )
BOŞANMA ( Kocanın Askerde Olduğu Dönemler Hariç Kadın Yararına Dava Tarihinden Boşanma Hükmü Kesinleşinceye Kadar Tedbir Nafakasına Hükmedilmesi Gereği – Tarafların Ekonomik ve Sosyal Durumları da Gözetilerek )
ASKERDE OLAN KOCANIN NAFAKA YÜKÜMLÜLÜĞÜ ( Boşanma Davası Kesinleşmeden Askerde Olduğu Dönemler Hariç Kadına Tedbir Nafakası Ödemekle Yükümlü Olduğu )
4721/m. 185/3, 186/3
ÖZET : Tarafların ekonomik ve sosyal durumları da gözetilerek boşanma dava tarihinden boşanma hükmünün kesinleşmesine kadar geçerli olacak ve davacı-davalı kocanın askerde olduğu dönemler hariç tutulmak üzere kadın yararına uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm her iki dava yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1-Dosyadaki yazılara ve mahkemce uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve özellikle boşanma davası 18.07.2006 tarihinde açıldığı halde karar başlığına boşanma dava tarihinin 12.07.2010 olarak yazılmasının maddi hataya dayalı olup yerinde düzeltilmesinin mümkün bulunmasına göre davalı-davacı kadının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince, gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına ( TMK. md.186/1 ) geçimine, ( TMK md.185/3 ) malların yönetimine ( TMK. 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267, 215 ) ve çocukların bakım ve korunmasına ( TMK.md.185/2 ) ilişkin geçici önlemleri kendiliğinden ( resen ) almak zorundadır ( TMK.169 ). O halde; Türk Medeni Kanununun 185/3. ve 186/3. maddeleri uyarınca, tarafların ekonomik ve sosyal durumları da gözetilerek boşanma dava tarihinden boşanma hükmünün kesinleşmesine kadar geçerli olacak ve davacı-davalı kocanın askerde olduğu dönemler hariç tutulmak üzere kadın yararına uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda 2.bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda 1.bentte gösterilen nedenlerle ONANMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 01.03.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2010/4-715
K. 2011/52
T. 9.2.2011
PSİKOLOJİK SORUNLARI OLAN KİŞİNİN ASKERE ALINMASI ( Alındıktan 1 Gün Sonra İntihar Eden Erin Ölümünde Kimsenin Etkisinin Bulunmadığı – Bu Durumda Olan Kişinin Askere Alınmasının Hizmet Kusuru Olduğu/Rücuan Tazminat Davasının Reddi Gerektiği )
ASKERE ALINDIKTAN 1 GÜN SONRA İNTİHAR EDEN KİŞİ ( Psikolojik Sorunları Olan Erin Ölümünde Davalıların veya Başka Birinin Etkisi Olmadığı – Bu Kişinin Askere Alınmasında İdarenin Hizmet Kusuru Bulunduğu/Davanın Reddedileceği )
İDARENİN HİZMET KUSURU ( Psikolojik Sorunları Olan Erin Askere Alındıktan 1 Gün Sonra İntihar Ettiği/Bu Kişinin Askere Alınmasında İdarenin Kusurlu Olduğu – Davalıların İntiharda Etkisi Olmadığı/Rücuan Tazminat Davasının Reddi Gereği )
RÜCUAN TAZMİNAT ( Psikolojik Sorunları Olan Erin Askere Alındıktan 1 Gün Sonra İntihar Ettiği/Bu Kişinin Askere Alınmasında İdarenin Kusurlu Olduğu – Davalıların İntiharda Etkisi Olmadığı/Rücuan Tazminat Davasının Reddi Gereği )
818/m. 41
ÖZET : Dava, rücu yoluyla tazminat istemine ilişkindir. Olayın meydana geliş biçimi ve zamanı ölen erin psikolojik olarak askerlik yapmaya elverişli olmadığını göstermektedir. Bu durumdaki bir kişinin askere alınması davacı idarenin hizmet kusurunu oluşturur. Askeri savcılık tarafından olay ile ilgili olarak yapılan soruşturmada; erin geçirmiş olduğu psikolojik bunalım sonucu intihar ettiği, ölümünde kendi eylemi dışında başka bir kimsenin eyleminin etkisi bulunmadığı kabul edilerek kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Bu durumda, davalıların bölüşük kusurundan söz edilemez. Davanın reddi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki “rücuen tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ( Bilecik Asliye Hukuk Mahkemesi )’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 15.05.2008 gün ve 2007/202 E.- 2008/399 K. sayılı kararın incelenmesi davacı ve davalılardan Turgay ve Mustafa vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi’nin 22.06.2009 gün ve 2008/13238-8398 sayılı ilamı ile;
( … Dava, rücu yoluyla tazminat istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davacı ile davalılardan Turgay ile Mustafa tarafından temyiz olunmuştur.
Davacı idare, askerlik görevini yerine getirmek üzere B… İkinci Jandarma Eğitim Komutanlığı’na teslim olup ertesi gün intihar ederek yaşamına son veren er Girit’in yakınları tarafından açılan tazminat davasında, ölümün intihar eden erin ağır kusuru ile birlikte idare görevlilerinin bölüşük hizmet kusurundan kaynaklandığı sonucuna varılarak maddi ve manevi tazminat ödemekle sorumlu tutularak ödediği tazminatın, erin intihar ettiği birliğin tabur komutanı, bölük komutanı, revir baştabibi ve kısım amiri olan davalılardan rücu yoluyla alınmasını istemiştir.
Davalılar ise, askeri savcılık tarafından haklarında kusurları bulunmadığı gerekçesi ile kovuşturma açılmasına yer olmadığına karar verildiğini belirterek istemin reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Yerel mahkemece, tabur komutanının olay tarihinde görevli olmaması nedeni ile onun hakkındaki davanın reddine, bölük komutanı ve kısım amirinin %15, revir baştabibinin %10 oranında kusurlu oldukları yönündeki bilirkişi raporu uyarınca istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Er Girit’in 10.12.2003 günü askere alındığı, bir gün sonra 11.12.2003 günü intihar ederek yaşamına son verdiği anlaşılmaktadır. Olayın meydana geliş biçimi ve zamanı ölen erin psikolojik olarak askerlik yapmaya elverişli olmadığını göstermektedir. Bu durumdaki bir kişinin askere alınması davacı idarenin hizmet kusurunu oluşturur. Askeri savcılık tarafından olay ile ilgili olarak yapılan soruşturmada; er Girit’in geçirmiş olduğu psikolojik bunalım sonucu intihar ettiği, ölümünde kendi eylemi dışında başka bir kimsenin eyleminin etkisi bulunmadığı kabul edilerek kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Bu durumda, davalıların bölüşük kusurundan söz edilemez.
Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, davalıların sorumluluğu yönünde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır… ),
Gerekçesiyle ve oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı ve davalılardan Turgay ve Mustafa vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’nın 429. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), istek halinde temyiz peşin harcının davalılara geri verilmesine, 09.02.2011 gününde oyçokluğu ile karar verildi.