Asliye Hukuk Mahkemeleri Hakkında Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/20605
K. 2008/55
T. 8.1.2008
DERNEĞİN TASFİYESİ ( Sulh Hukuk Mahkemesinde Yapılması Gerektiğine Dair Kanun Hükmü Bulunmadığı – Asliye Hukuk Mahkemelerinin Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevleri Dışında Kalan Dava ve İşlere Bakacağı )
GÖREVLİ MAHKEME ( Derneğin Tasfiyesi – Asliye Hukuk Mahkemesinin Görevli Olduğu )
ASLİYE HUKUK MAHKEMELERİNİN GÖREV ALANI ( Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevleri Dışında Kalan Dava ve İşlere Bakacağı – Derneğin Tasfiyesi Davasını Görebileceği )
5235/m.6
ÖZET : Dava, mahkeme kararıyla kendiliğinden sona erdiği tespit edilen derneğin, para, mal ve haklarının tasfiyesi isteğine ilişkindir. Dernekler Kanununda ve Türk Medeni Kanununun tüzel kişilere ilişkin genel hükümlerinde, sona eren derneğin para, mal ve haklarının tasfiyesinde açıkça Sulh mahkemesinin görevli olduğuna dair bir hüküm bulunmamaktadır. Derneğin kendiliğinden sona erdiğinin tespitine Sulh mahkemesince karar verilmiş olması, tasfiyesinin de bu mahkemece yapılacağı anlamına gelmez. Asliye Hukuk Mahkemeleri, Sulh Hukuk mahkemelerinin görevleri dışında kalan dava ve işlere bakarlar. O halde, görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunun kabulü gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, mahkeme kararıyla kendiliğinden sona erdiği tespit edilen derneğin, para, mal ve haklarının tasfiyesi isteğine ilişkindir.
Feshedilen veya münfesih hale düşen derneklerin para, mal ve haklarının tasfiyesi tüzüklerinde gösterilen esaslara göre yapılır. Tasfiye hususunda genel kurul tarafından bir karar alınmamış veya genel kurul toplanamamışsa yahut dernek mahkeme kararıyla feshedilmişse, derneğin bütün para, mal ve haklarının, mahkeme kararıyla tasfiye edileceği hükme bağlamıştır. ( 5253 s. Dernekler K. m.15/1 ) Kanun, bu hususta görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğunu göstermemiştir. Bu durumda görevli mahkeme genel hükümlere göre belirlenecektir.
5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanununun, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 6. maddesi gereğince; Sulh Hukuk mahkemeleri, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile diğer kanunlarda belirtilen görevleri yerine getirirler. Asliye mahkemeleri, Sulh Hukuk mahkemelerinin görevleri dışında kalan dava ve işlere bakarlar.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 8. maddesinde, Sulh Hukuk mahkemesinin görevli olduğu dava ve işler sayılmıştır. Bunlar arasında, mahkeme kararıyla feshedilen veya münfesih hale düşen derneğin para, mal ve haklarının tasfiyesine ilişkin davalar bulunmamaktadır. Dernekler Kanununda ve Türk Medeni Kanununun tüzel kişilere ilişkin genel hükümlerinde, sona eren derneğin para, mal ve haklarının tasfiyesinde açıkça Sulh mahkemesinin görevli olduğuna dair bir hüküm de yoktur. Derneğin kendiliğinden sona erdiğinin tespitine ( münfesih hale düştüğüne ) Sulh mahkemesince karar verilmiş olması, tasfiyesinin de bu mahkemece yapılacağı anlamına gelmez. O halde, görevli mahkeme Asliye Mahkemesidir. İşin esasının incelenmesi gerekirken, yazılı olduğu gibi görevsizlik kararı verilmesi isabetsizdir.
SONUÇ : Temyiz edilen kararın yukarda açıklanan sebeple BOZULMASINA, 08.01.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/20615
K. 2010/21419
T. 23.12.2010
KAT MALİKLERİ GENEL KURULUNUN İPTALİ (Yasanın Açıkça Sulh Hukuk Mahkemesini Görevlendirmediği Tüm Davaların Asliye Hukuk Mahkemesinde Görüleceği – Görev )
GÖREV (Yasanın Açıkça Sulh Hukuk Mahkemesini Görevlendirmediği Tüm Davaların Asliye Hukuk Mahkemesinde Görüleceği – Kat Malikleri Genel Kurulunun İptali ve Denetçi Atanmasına İlişkin Dava)
ASLİYE HUKUK MAHKEMELERİNİN GÖREVİ (Yasanın Açıkça Sulh Hukuk Mahkemesini Görevlendirmediği Tüm Davaların Asliye Hukuk Mahkemesinde Görüleceği – Kat Malikleri Genel Kurulunun İptali )
TOPLU YAPI YÖNETİMİ (Geçilmemesi Nedeniyle Kat Malikleri Genel Kurulunun İptali İsteminin 634 S.K. Kapsamında Değerlendirilemeyeceği – Uyuşmazlığın Genel Hükümlere Göre Çözülmesi Gerektiği )
1086/m. 1, 8
634/m. 66, 74
ÖZET : Davaya konu birden fazla parsel üzerinde kurulu sitede, Kat Mülkiyeti Kanununa göre toplu yapı yönetimine geçilmemiş olmakla, davacının talebi 634 sayılı Yasa kapsamında değerlendirilemez. Uyuşmazlığın genel hükümlere göre çözülmesi gerekir. Konusu para ile değerlendirilemeyen ve yasanın açıkça sulh hukuk mahkemesini görevlendirmediği tüm davalar asliye hukuk mahkemesinde görülür. Bu nedenle, kat malikleri genel kurulunun iptali ve denetçi atanmasına ilişkin davanın, asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerekir.
DAVA : Dava dilekçesinde kat malikleri kurulu kararının iptali istenilmiştir, mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, birden fazla parsel üzerinde kurulu bulunan sitede ( M… Sitesi ), kat Malikleri Genel Kurulunun 17.07.02008-20.07.02008 tarihli kararının iptali ve denetçi atanması istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup, hükmü davacı vekili temyiz etmektedir.
Davaya konu birden fazla parsel üzerinde kurulu sitede, 5711 sayılı Yasa ile değişik 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununa göre toplu yapı yönetimine geçilmemiş olmakla, davacının talebi 634 sayılı Yasa kapsamında değerlendirilemez. Uyuşmazlığın genel hükümlere göre çözülmesi gerekir.
Asliye Hukuk Mahkemesinin görevi asıl, Sulh Hukuk Mahkemesinin görevi ise istisna olduğundan, konusu para olmayan veya para ile değerlendirilmeyen davalar ile yasanın açık biçimde Sulh Hukuk Mahkemesini görevlendirmediği tüm davalar Asliye Hukuk Mahkemesinde görülür.
Mahkemeler arasındaki görev ilişkisi kamu düzenine ilişkin olduğundan dava sonuçlanıncaya kadar resen nazara alınması gerekir.
O halde mahkemece davada konusu para ile ölçülemeyen talepler bulunmasından dolayı, dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasına ilişkin hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 23.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/1696
K. 2010/2926
T. 1.6.2010
MUVAZAYA DAYALI TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI ( Taraflar Arasındaki Uyuşmazlıkta Aile Mahkemelerinin Görevli Olmadığı – Yerel Mahkemece Görevsilik Kararı Verilmesi Gerektiği/Asliye Hukuk Mahkemeleri/Genel Mahkeme )
ASLİYE HUKUK MAHKEMELERİNİN GÖREVLİ OLMASI ( Çekişme Konusu Taşınmazın Değerine Göre Tapu İptali ve Tescil Davasının Genel Mahkemelerde Görülmesi Gerektiği – Aile Mahkemelerinin Görevli Mahkeme Olamayacağı/Görevsizlik Kararı Verilmesi Gerektiği )
AİLE MAHKEMESİ ( Muvazaya Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davası – Asliye Hukuk Mahkemesi Tarafından Görülmesi Gerektiği )
GÖREVSİZLİK KARARI ( Aile Mahkemesince Görülen Tapu İptali ve Tescil Davasının Hatalı Olduğu – Davaya Genel Mahkemelerin Yetkili Olması Nedeniyle Yerel Mahkemece Görevsilik Kararı Verilmesi Gerektiği/Asliye Hukuk Mahkemesi )
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ ( Dava Konusu Olayda Çekişmeli Taşınmazın Değerine Göre Genel Mahkemelerin Görevli Olduğu – Davanın Aile Mahkemesinde Görülemeyeceği/Yerel Mahkemece Görevsizlik Kararı Verilmesi Gerektiği/Aile Mahkemesi )
818/m. 18
6098/m. 19
ÖZET : Dava, muvazaaya dayalı iptal ve tescil istemine ilişkindir. Davacı, şahsi hakkına dayanarak, ileride açabileceği katkı payı alacağı davası ile hak edebileceği katkı payı alacağının tahsilini sağlamak amacıyla eldeki davayı açmış, önce tapu kaydının iptali ile adına daha sonra davalı eşi S. B. adına tescile ve eski hale getirilmesine karar verilmesini istemiştir. Davacının böyle bir davayı açmasında hukuki yararı bulunmaktadır. Davanın Borçlar Kanunu’nun genel hükümlerine göre bakılıp çözümlenmesi gerektiğinden Aile Mahkemesi görevli olmayıp genel mahkeme görevlidir. Çekişme konusu taşınmazın değerine göre tapu iptal ve tesciline ilişkin davaya bakma görevinin Asliye Hukuk Mahkemesi’ne ait olduğundan yerel mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekir.
DAVA : A. B. ile F. G. ve S. B. aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair Mersin 2. Aile Mahkemesinden verilen 1.12.2009 gün ve 134/1344 Sayılı hükümün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 1.6.2010 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden taraflardan kimse gelmediği için incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildi. Temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı A. B. vekili dava dilekçesi ve 12.12.2008 tarihli dilekçeyle yargılama oturumunda, boşandığı eşi davalı S. B. adına kayıtlı davaya konu 544 parsel numaralı taşınmazı evlilik birliği içinde vekil edeninin satın aldığını, birlikte üzerine iki katlı ev yaptırıldığını, ancak sonradan S.’ın birlikte yaşadığı diğer davalı F. G.’ye muvazaalı olarak devrettiğini, ileride katkısı sebebiyle alacak davası açacağını açıklayarak aile konutu olarak belirlenmesine ve tapu kaydının iptali ile davalı eş adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı S. B., davacıya ait dava dışı taşınmazlar satılarak davaya konu taşınmazın alınıp üzerine ev yapıldığını, erkek olduğu için kendi adına tescil edildiğini, kendisinin de bedel almadan taşınmazı diğer davalı F. G.’ye devrettiğini belirtmiş, davalı F. G. vekili, eşler arasındaki ilişkiyi bilmediğini, hak düşürücü sürenin geçtiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı A. ile davalılardan S. 15.1.1985 tarihinde evlenmişler, 8.2.2006 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükümün kesinleşmesiyle 22.9.2008 tarihinde boşanmışlardır. Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik görülmediğine, verilecek aile konutu belirlemesi kararı veya şerhinin ancak, boşanma kararının kesinleşmesine kadar devam etmesi olanaklı olduğuna, boşanma karan 22.9.2008 tarihinde kesinleştiğine böylece, hüküm tarihi itibarıyla devam eden evlilik bulunmadığına göre, davaya konu taşınmazın aile konutu olarak belirlenmesine ilişkin davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik görülmediğinden hükümün bu bölümünün ONANMASINA,
Tapu iptali ile tescil istemine ilişkin hüküm bölümüne yönelik temyiz itirazına gelince; davacı vekili, evlilik birliği içinde satın alındığı halde davalı koca adına tescil edilen davaya konu 544 parselin, diğer davalı F.’ya devredildiğini, bu devirdeki amacın vekil edeninin katkı payı alacağını azaltmak olduğunu ileri sürmüştür. Taşınmaz, 11.12.1992 tarihinde satın alınmış ve 14.11.2005 tarihinde S. tarafından davalı F.’ya satılmıştır. Dava, muvazaaya dayalı iptal ve tescil istemine ilişkindir. Muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karsısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır ( B.K.m.18 ). Davacı, şahsi hakkına dayanarak, ileride açabileceği katkı payı alacağı davası ile hak edebileceği katkı payı alacağının tahsilini sağlamak amacıyla eldeki davayı açmış, önce tapu kaydının iptali ile adına daha sonra davalı eşi S. B. adına tescile ve eski hale getirilmesine karar verilmesini istemiştir. Davacının böyle bir davayı açmasında hukuki yararının bulunduğunun kabulü gerekir. Bu açıklamalara göre, davanın Borçlar Kanunu’nun genel hükümlerine göre bakılıp çözümlenmesi gerektiğinden 4787 Sayılı Kanun ile kurulmuş Aile Mahkemesi görevli olmayıp genel mahkeme görevlidir. Çekişme konusu taşınmazın değerine göre tapu iptal ve tesciline ilişkin davaya bakma görevinin Mersin Asliye Hukuk Mahkemesi’nde olması sebebiyle görevsizlik kararının verilmesi gerekirken yanlışa düşülerek yazılı gerekçeyle davanın esası hakkında red kararının verilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan gerekçeler nedeniyle, davacı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulüyle hükümün tapu iptal ve tescile ilişkin bölümünün BOZULMASINA, 01.06.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/18154
K. 2012/24336
T. 25.6.2012
ÜCRET ALACAĞI VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI ( Çoban Olan Davacının Görev Yaptığı İşin Niteliğinin İş Kanunu 4. Madde Kapsamındaki İstisnalar İçerisinde Kaldığı – Davaya Asliye Hukuk Mahkemesi Sıfatiyle Genel Hükümlere Göre Bakılacağı )
İŞ MAHKEMESİNİN GÖREVLİ OLMAMASI ( Çoban Olan Davacının Görev Yaptığı İşin Niteliğinin İş Kanunu 4. Madde Kapsamındaki İstisnalar İçerisinde Kaldığı – Davaya Asliye Hukuk Mahkemesi Sıfatiyle Genel Hükümlere Göre Bakılacağı/Manevi Tazminat )
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ ( Eldeki Dava İş Kanunu Hükümlerinin Uygulanma Alanı Bulunmadığı/Genel Hükümlerin Uygulanacağı – İş Mahkemelerinin Görevli Olmadığı/Ücret Alacağı ve Manevi Tazminat Davası/Davanın İş Kanunu Kapsamında Bulunmadığı )
4857/m. 1,4
5521/m. 1
ÖZET : Davacı, boşta geçen 43 günün ücret alacağı, manevi tazminat ile ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Uyuşmazlık, taraflar arasındaki ilişkinin İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevi noktasında toplanmaktadır. Davacının çoban olarak görev yaptığı, yapılan işin niteliği gereği İş Kanunu 4. maddesindeki istisna kapsamında kaldığı ve davaya Asliye Hukuk Mahkemesi sıfatı ile genel hükümlere göre bakılması gerekir.
DAVA : Davacı, boşta geçen 43 günün ücret alacağı, manevi tazminat ile ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalılar tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi C.Gökkaya tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : A ) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, küçükbaş hayvanların çobanlığını yapmak üzere 21.03.2008 tarihinde altı aylığına toplam 4.870,00-TL’ye belirli süreli iş akdiyle işe başladığını, ara vermeksizin işten çıkarılma tarihi olan 07.08.2008 tarihine kadar çalıştığını, ancak sözleşmenin bitimine kırk üç gün kala davalıların yatak odalarındaki sandık içinde bulunan bir miktar paranın çalınmış olduğu gerekçesiyle iş akdinin feshedildiğini ileri sürerek, manevi tazminat ile ücret alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
B ) Davalılar Cevabının Özeti:
Davalılar cevap dilekçelerinde, paranın çalınmasından sonra davacıya sorduklarını, hiçbir gerekçe göstermeksizin hayvanları ortada bırakarak kaçtığını, davacının iddia ettiği gibi 2.700,00 TL alacağının olmadığını, mevcut borçları olan 1.900,00 TL’yi ödemeye hazır olduklarını, davacının kendisinin işten ayrılmış olduğunu ve 1.100,00 TL’lik çalışmadığı günlere ilişkin ücret istemesinin haklı olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
C ) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D ) Temyiz:
Kararı davalı Mustafa A. temyiz etmiştir.
E ) Gerekçe:
Uyuşmazlık, taraflar arasındaki ilişkinin İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevi noktasında toplanmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununun 1 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4 üncü maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir.
İş Mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde iş davalarına bakmak üzere bir asliye hukuk mahkemesi görevlendirilir. İş davalarına bakmakla görevli asliye hukuk mahkemesine açılan dava “iş mahkemesi sıfatıyla” açılmamış ise, mahkeme görevsizlik kararı veremez. Bu durumda asliye hukuk mahkemesi tarafından, verilecek bir ara kararı ile davaya “iş mahkemesi sıfatıyla ” bakmaya devam olunur.
Davanın, İş Kanunu kapsamı dışında kalması halinde, dava dilekçesinin görev nedeniyle reddi ve dosyanın görevli hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir. Davanın esastan reddi usule aykırıdır.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 1 inci maddesi uyarınca, İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında, iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözüm yeri iş mahkemeleridir.
İş Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının ( b ) bendi uyarınca, 50’den az işçi çalıştırılan ( 50 dahil ) tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde veya işletmelerinde bu Kanun hükümleri uygulanmaz. İşçi tarım ve orman işlerinin yapıldığı bir işyerinde çalışıyor ise, bu işçi ile işveren ararındaki uyuşmazlığın iş mahkemesi yerine görevli hukuk mahkemesine çözümlenmesi gerekir ( Yargıtay 9.HD. 25.3.2008 gün 2007/ 9975 E, 2008/ 6368 K. ).
Ancak, tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerinde 50 dahil daha az işçi bulunmasına rağmen, işyerinde sendika örgütlenmesi sonucu Toplu İş Sözleşmesi bağıtlanmış ise, üye sendika üyesi işçi ile işveren arasındaki uyuşmazlığın 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununun 66 ncı maddesi uyarınca iş mahkemesinde görülmesi gerekir.
Bunun dışında 4857 sayılı İş Kanununun 4 üncü maddesinde tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde çalışanların kanun kapsamına girmeyeceği açıklandıktan sonra aynı madde de ayrık durumlara yer verilmiştir.
Buna göre;
1.Tarım sanatları ile tarım aletleri, makine ve parçalarının yapıldığı atölye ve fabrikalarda görülen işlerde,
2.Tarım işlerinde yapılan yapı işlerinde,
3.Halkın faydalanmasına açık park ve bahçelerde
4.Bir işyerinin eklentisi durumundaki bahçe işlerinde,
çalışanların, İş Kanunu kapsamında olacakları belirtilmiştir.
Sonuç olarak tarım ve orman işletmelerindeki bitki ve hayvan üretimi, bakım ve yetiştirmesi dışında kalan işler İş Kanununa tabidir.
Diğer taraftan işçi tarım işinde çalışırken, bu iş dışında tarım işi sayılmayan ek bir görevde çalışabilir ( bekçilik, şoförlük vb. ). Bu durumda, yaptığı işler arasında hangisinin baskın olduğu açıklığa kavuşturulmalı ve sonucuna göre görevli mahkeme belirlenmelidir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 23.05.1960 gün ve 11-10 ile 10.05.1974 gün ve 3-44 sayılı kararları uyarınca, özellikle iş hukukunda istisnaî hükmün genişletilerek değil, dar yorumlanması gerekir. İşçiler yararına getirilen düzenlemelerin yine işçiler yararına yorumlanması asıldır.
Somut olayda, davacının çoban olarak görev yaptığı, yapılan işin niteliği gereği İş Kanunu 4. maddesindeki istisna kapsamında kaldığı ve davaya Asliye Hukuk Mahkemesi sıfatı ile genel hükümlere göre bakılması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 25.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/10824
K. 2011/11696
T. 7.7.2011
MİRASIN REDDİNE DAİR KARARIN İPTALİ DAVASI ( Görev – Davanın Asliye Hukuk Mahkemesi’nce Görüleceği Gözetilmeksizin Davanın Esasına Girilmesinin Hatalı Olacağı/Görev Hususunu Kamu Düzeniyle İlgili Olduğu ve Yargılamanın Her Aşamasında Gözetileceği )
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ ( Eldeki Davada Görevli Olduğu – Yerel Mahkemece Görev Hususunun Dikkate Alınmaksızın İşin Esasına Girilmesinin Hatalı Olduğu/Görev Hususunu Kamu Düzeniyle İlgili Olduğu ve Yargılamanın Her Aşamasında Gözetilmesi Gereği )
GÖREVLİ MAHKEME ( Görev – Davanın Asliye Hukuk Mahkemesi’nce Görüleceği Gözetilmeksizin Davanın Esasına Girilmesinin Hatalı Olacağı/Görev Hususunu Kamu Düzeniyle İlgili Olduğu ve Yargılamanın Her Aşamasında Gözetileceği/Reddin İptali Davası )
1086/m. 8
ÖZET : Dava, mirasın kayıtsız şartsız reddine dair kararın iptali istemine ilişkindir.Davanın Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görüleceği düşünülmeden işin esasının incelenmesi hatalıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, mirasın kayıtsız şartsız reddine dair kararın iptali istemine ilişkindir. Kanunda özel hüküm bulunmadığı ve H.U.M.K.nun 8. maddesinde yazılı davalar söz konusu olmadığı hallerde her dava Asliye Hukuk Mahkemesinde görülür. Reddin iptali davasında görevli Asliye hukuk mahkemesidir. Görev kamu düzenine ilişkindir. Mahkemece yargılamanın her aşamasında kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Bu açıklama karşısında görev yönü düşünülmeden işin esasının incelenmesi usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün gösterilen sebeple bozulmasına, bozma sebebine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, 07.07.2011 gününnde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/6447
K. 2011/16911
T. 1.11.2011
VASİYETNAMENİN İPTALİ DAVASI (Konusu Para Olmayan ve Kanunun Açık Bir Şekilde Sulh Hukuk Mahkemesini Görevlendirmediği Davaların Asliye Hukuk Mahkemesinde Görüleceği – Vasiyetnamenin İptali Davasının Asliye Hukuk Mahkemesinde Görülmesi Gereği)
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ (Görevinin Asıl Sulh Hukuk Mahkemesinin Görevinin ise İstisna Olduğu – Konusu Para veya Para ile Değerlendirilmeyen Davalar ile Kanunun Açıkça Sulh Hukuk Mahkemesini Görevlendirmediği Davaların Asliye Hukuk Mahkemesinde Görüleceği)
GÖREV (Kamu Düzeniyle İlişkili Olduğu Dava Sonuçlanıncaya Kadar Re’sen Nazara Alınması Gereği – Vasiyetnamenin İptali Davasının Asliye Hukuk Mahkemesinde Görülmesi Gereği)
1086/m. 1
ÖZET : Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevi asıl, Sulh Hukuk Mahkemesi’nin görevi ise istisna olduğundan, konusu para olmayan veya parayla değerlendirilmeyen davalarla Kanunun açık biçimde Sulh Hukuk Mahkemesini görevlendirmediği tüm davalar Asliye Hukuk Mahkemesinde görülür.
DAVA : Dava dilekçesinde vasiyetnamenin iptali istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı dilekçesinde; murisinin 29.5.2008 tarihinde vefatıyla. 2.10.1997 tarihli vasiyetname düzenlediğinin ortaya çıktığını; oysa, vasiyetname düzenlendiği tarihte vasiyetçinin temyiz kudretinden yoksun olduğunu; ayrıca hastane kayıtlarından bu durumun tesbit edilebileceğini ileri sürerek, vasiyetnamenin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece; mirasbırakanın vasiyetname düzenlediği tarihte temyiz kudretinin yerinde olduğu, iradesine uygun bir şekilde malvarlığını çocukları ve eşi arasında paylaştırdığı kanaatine varıldığından bahisle, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Vasiyetnamenin iptali isteklerinde genelde aynına taalluk eden bir ihtilaf mevcut değildir. Bu sebeple de belirlenmesi gereken yön dayanılan kişisel hakkın bulunup bulunmadığı ve vasiyetnamenin geçerli olup olmadığının tesbitinden ibarettir.
Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevi asıl, Sulh Hukuk Mahkemesi’nin görevi ise istisna olduğundan, konusu para olmayan veya parayla değerlendirilmeyen davalarla Kanunun açık biçimde Sulh Hukuk Mahkemesini görevlendirmediği tüm davalar Asliye Hukuk Mahkemesinde görülür.
Mahkemeler arasındaki görev ilişkisi kamu düzeniyle ilgili olduğundan, bu hususun dava sonuçlanıncaya kadar resen nazara alınması gerekir.
O halde, mahkemece; vasiyetnamenin iptali istemini içeren davanın Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerektiği cihetle, dava dilekçesinin görevsizlik sebebiyle reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmeksizin, esasa dair hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde temyiz edene iadesine, 01.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
14. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/8973
K. 2011/9422
T. 18.7.2011
ESER SÖZLEŞMESİ VE VEKALETSİZ İŞ GÖRME SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN ALACAK DAVASI (Davada Alacağın Tamamının Çekişmeli Olduğu – Görevli Mahkemenin Belirlenmesinde Alacağın Tamamının Dikkate Alınacağı/Asliye Hukuk Mahkemesinin Görevli Olduğu )
ALACAĞIN TAMAMININ ÇEKİŞMELİ OLMASI ( Eser Sözleşmesi ve Vekaletsiz İş Görme Sözleşmesinden Kaynaklanan Alacak Davası – Görevli Mahkemenin Alacağın Tamamına Göre Belirleneceği/Asliye Hukuk Mahkemesinin Görevli Olduğunun Dikkate Alınması Gereği )
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ ( Görevli Mahkeme – Çekişmeli Alacağın Tamamına Göre Görevli Mahkemenin Belirleneceği )
1086/m. 4
ÖZET : Dava, alacak istemine ilişkindir.Eldeki davada, alacağın tamamı çekişmeli olduğundan görevli mahkemenin alacağın tamamına göre belirlenmesi gerekir.Bu durumda, davayı görmeye sulh mahkemesi değil asliye hukuk mahkemesi görevlidir.
DAVA : Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 25.2.2008 gününde verilen dilekçeyle alacak istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 18.12.2009 tarihli hükümün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde oiduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalı kat malikleriyle binanın yan duvarının tamiri işi konusunda sözleşmeleri bulunduğunu, ancak sözleşme dışında binanın yalıtım işlerini de yaptığını, işçilik dahil 18.000,00 TL alacağı olduğunu, bu alacaktan şimdilik 2.000,00 TL’nin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Cevap veren davalılar, davacıya sadece 1.025,00 TL borçları bulunduğunu, bunun dışındaki davanın reddi gerekeceğini savunmuştur. Mahkemece, dava kısmen kabul edilmiştir. Hükmü, davacı temyiz etmiştir.
Dava, eser sözleşmesi ve vekaletsiz iş görme sözleşmesinden kaynaklanan 18.000,00 TL alacaktan fazla haklar saklı tutulmak koşuluyla 2.000,00 TL’nin tahsili istemiyle açılmıştır. Görülüyor ki, alacaklı olduğu iddia edilen miktardan son kısmı davaya konu yapılmamış ise de varlığı ileri sürülen alacağın tamamı çekişmelidir. H.U.M.K.nun 4. maddesi uyarınca, görev hususunun alacağın tamamına göre belirlenmesi gerekir. Böyle olunca da, davayı görmeye sulh mahkemesi değil, asliye hukuk mahkemesi görevlidir.
Mahkemece re’sen gözetilmesi gereken görev yönü dikkate alınarak dava dilekçesinin görev noktasından reddi yerine, istemin esası incelenerek hüküm kurulması doğru olmadığından karar bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istenmesi halinde iadesine, 18.07.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
18. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/4326
K. 2012/5635
T. 15.5.2012
KAT MALİKLERİ KURULU KARARININ İPTALİ ( Yok Hükmünde Sayılması Talebi – Henüz Site Yönetiminin Oluşmaması Nedeniyle Uyuşmazlıkta Kat Mülkiyeti Hükümlerinin Uygulanamayacağı/Genel Hükümlerin Uygulanması Gereği/Davanın Kabul Edilemeyeceği )
GÖREVLİ MAHKEME ( Eldeki Davada Genel Hükümlerin Uygulanacağından/Görevli Mahkemenin de Genel Hükümler Dikkate Alınarak Belirlenmesi Gerektiği – Kural Olarak Konusu Para İle Ölçülemeyen Bütün Davaların Asliye Hukuk Mahkemesinde Görüleceği )
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ ( Görevli Mahkeme Olduğu – Özel Olarak Açıkça Sulh Hukuk Mahkemesinde Bakılacağı Belirtilmeyen ve Konusu Para İle Ölçülemeyen Bütün Davaların Asliye Hukuk Mahkemesinde Görüleceği/Kat Malikleri Kurulu Kararının İptali )
634/m. 66,67,68,69,70,71,72,73,74
ÖZET : Dava, kat malikleri kurulu kararının yok hükmünde sayılarak iptaline ilişkindir.Mahkeme davanın kabulüne karar vermiştir.Davada, sitede henüz toplu yapı yönetimine geçilmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle uyuşmazlıkta kat mülkiyeti hükümlerinin değil, genel hükümlerin uygulanması gerekir. Görev hususu da genel hükümler uyarınca belirlenmelidir. Özel bir kanun hükmü ile açıkça sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı bildirilmeyen ve konusu para ile ölçülemeyen bütün dava ve işler asliye hukuk mahkemesinde görülür. Bu nedenle mahkemece, genel hükümlere göre asıl görevli mahkeme olan asliye hukuk mahkemesinde bakılmak üzere dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi gerekir.
DAVA : Dava dilekçesinde, 04.06.2010 tarihli kat malikleri kurulu kararının yok hükmünde olduğunun tespiti ve iptali istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, birden çok parsel üzerinde kurulu bulunan sitede, site üst yönetimi tarafından 04.06.2010 tarihinde alınan kat malikleri kurulu kararının iptali istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içindeki bilgi ve belgelerle, tapu kayıtlarının incelenmesinde; davaya konu sitenin birden fazla parsel üzerinde kurulu olduğu ve Kat Mülkiyeti Yasası’nda değişiklik yapılmasına ilişkin 5711 Sayılı Kanunun 22. maddesi ile Kat Mülkiyeti Yasası’nın 66 ve devamı maddelerinde düzenlenen Toplu Yapılara İlişkin Özel Hükümler uyarınca sitede henüz toplu yapı yönetimine geçilmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle uyuşmazlıkta kat mülkiyeti hükümlerinin değil, genel hükümlerin uygulanması gerekmektedir. Buna göre görev hususu da genel hükümler uyarınca belirlenmelidir.
Mamelek hukukundan doğan davalar dışındaki davalarda asliye hukuk mahkemelerinin görevi asıl, sulh hukuk mahkemesinin görevi ise istisnadır. Özel bir kanun hükmü ile açıkça sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı bildirilmeyen ve konusu para ile ölçülemeyen bütün dava ve işler asliye hukuk mahkemesinde görülür. Bu nedenle mahkemece, genel hükümlere göre asıl görevli mahkeme olan asliye hukuk mahkemesinde bakılmak üzere dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi gerekirken, esas hakkında hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile şimdilik diğer yönleri incelenmeksizin hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 15.05.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
18. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/7045
K. 2011/8475
T. 11.7.2011
FAİZ ALACAĞI (Arttırılan Kamulaştırma Bedeli İçin – Davanın Taşınmaz Malın Bulunduğu Yer Asliye Hukuk Mahkemelerinde Görüleceği)
GÖREVLİ MAHKEME (Kamulaştırma Yasasından Doğan Tüm Anlaşmazlıklara Dair Davaların Taşınmaz Malın Bulunduğu Yer Asliye Hukuk Mahkemelerinde Görüleceği – Arttırılan Kamulaştırma Bedeli İçin Faiz Alacağı İstemi)
KAMULAŞTIRMA BEDELİ (Arttırılan Kamulaştırma Bedeli İçin Faiz Alacağı İstemi – Davanın Taşınmaz Malın Bulunduğu Yer Asliye Hukuk Mahkemelerinde Görüleceği)
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ ( Kamulaştırma Yasasından Doğan Tüm Anlaşmazlıklara Dair Davaların Taşınmaz Malın Bulunduğu Yer Asliye Hukuk Mahkemelerinde Görüleceği – Arttırılan Kamulaştırma Bedeli İçin Faiz Alacağı İstemi )
2942/m.37
ÖZET : Dava, arttırılan kamulaştırma bedeli için faiz alacağı istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın temel dayanağını 2942 Sayılı Kamulaştırma yasası oluşturmaktadır. Anılan Kanunun 37. maddesinde bu yasadan doğan tüm anlaşmazlıklara dair davaların taşınmaz malın bulunduğu yer Asliye Hukuk Mahkemelerinde görüleceği hükmüne yer verilmiştir.
DAVA : Dava dilekçesinde arttırılan kamulaştırma bedeline hükmedilmeyen 3.100 ytl. faiz alacağı istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, arttırılan kamulaştırma bedeli için faiz alacağı istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın temel dayanağını 2942 Sayılı Kamulaştırma yasası oluşturmaktadır. Anılan Kanunun 37. maddesinde bu yasadan doğan tüm anlaşmazlıklara dair davaların taşınmaz malın bulunduğu yer Asliye Hukuk Mahkemelerinde görüleceği hükmüne yer verilmiştir. Davanın bu niteliğine göre anılan Yasa hükmü uyarınca davaya Asliye Hukuk Mahkemesinde bakılmak üzere görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, uyuşmazlığın esası hakkında hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle şimdilik diğer yönleri incelenmeksizin hükmün H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 11.07.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
14. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/2153
K. 2011/3341
T. 16.3.2011
MERA KOMİSYON KARARLARININ İPTALİ İSTEMİ (İlişkin Davaların Asliye Hukuk Mahkemesinde Görülmesi Gerektiği – Mahkemece Kadastro Mahkemesi’nin Görevli Olduğu Gerekçe İle Görevsizlik Kararı Verilmesinin Doğru Olmadığı)
GÖREV (Mera Komisyon Kararlarının İptali İstemi – Davaların Asliye Hukuk Mahkemesinde Görülmesi Gerektiği/Mahkemece Kadastro Mahkemesi’nin Görevli Olduğu Gerekçe İle Görevsizlik Kararı Verilmesinin Doğru Olmadığı)
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ (Mera Komisyon Kararlarının İptali İstemi – Davaların Asliye Hukuk Mahkemesinde Görülmesi Gerektiği)
4342/m.13/5
3402/m.12/1
ÖZET : Davacı tarafından mera komisyonu kararına karşı 30 günlük askı ilan süresi içerisinde asliye hukuk mahkemesinde dava açılmıştır. Dosya içerisindeki davaya konu taşınmaza komşu taşınmazların tapulama tutanakları incelendiğinde tutanakların … tarihlerinde düzenlenerek … tarihinde kesinleştiği, yörede kadastro çalışmalarının tamamlandığı anlaşılmaktadır. Kadastro çalışmalarının tamamlandığı bölgede mera komisyon kararlarının iptali istemine ilişkin davaların asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerekmektedir. Mahkemece kadastro mahkemesinin görevli olduğu gerekçe ile görevsizlik kararı verilmesi doğru olmamıştır.
DAVA : Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 26.7.2007 gününde verilen dilekçeyle tapu iptal tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; mahkemenin görevsizliğine dair verilen 26.10.2010 tarihli hükümün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kâğıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı, babasından kendisine intikal eden köy içi mevkii, doğusu dere, batısı 117 ada 24 parsel sayılı taşınmaz, kuzeyi yol ve dere, güneyi M. G.’e ait 21 Sayılı parsel olan 6.000 m2 yüzölçümündeki taşınmazının mera komisyonunun 22.6.2007 tarihli, 414 Sayılı kararı ile mera kapsamına alındığını belirterek, kendi taşınmazı yönünden mera komisyon kararının iptali ile taşınmazın adına tescilini istemiştir.
Davalı Hazine, meranın zilyetlikle iktisap edilmesinin mümkün olmadığını, davanın idari yargıda görülmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece , kadastro mahkemesinin görevli olduğu gerekçesi ile görevsizlik kararı verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
4342 Sayılı Mera Kanunu’nun 13/5 maddesi hükmü uyarınca, komisyon kararlarına karşı 30 günlük askı ilan süresi ve tebligatı gerektiren hallerde tebliğden itibaren 30 günlük süre içinde asliye hukuk mahkemesine, kadastro yapılan yerlerde ise kadastro mahkemesine dava açılabilir. Aynı yasanın 21/2 maddesinde ise tahsis kararlarında belirtilen haklara tahsislerin kesinleştiği tarihten itibaren 5 yıl geçtikten sonra tespitlerden önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz edilemeyeceği ve bunlara karşı dava açılamayacağı hüküm altına alınmıştır.
Mera Kanunu’nun 13/5 ve 21/2 maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, kanun koyucunun 3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun hak düşürücü süreye ilişkin hükümleri arasında paralellik sağlamayı amaçladığı görülecektir. Gerçekten, 3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/1 maddesi hükmü gereğince 30 günlük ilan süresi geçtikten sonra, dava açılmayan kadastro tutanaklarına ait sınırlandırma ve tespitler kesinleşir ve kadastro mahkemesinde dava açma olanağı kalmaz. Ne var ki, aynı yasanın 12/3 maddesi gereğince kadastro tutanaklarında yapılan hak ve tespitlere karşı 10 yıl içinde genel mahkemelerde dava açılması mümkündür. Görüldüğü gibi, 30 günlük dava açma süresi Mera Kanunu ve Kadastro Kanununda benzer amaçlarla düzenlenmiş olup bu düzenleme ile dava açma süresi ile birlikte görevli mahkeme de belirlenmiştir.
Hal böyle olunca, mera komisyonu kararlarına karşı 4342 Sayılı Mera Kanunu’nun 13/5 maddesi uyarınca 30 günlük sürede açılan davaların asliye hukuk mahkemesinde, kadastro yapılan yerlerde ise kadastro mahkemesinde açılması gerekir. Bu süre geçtikten sonra tespitten önceki hukuki sebeplere dayanılarak 21/2 madde uyarınca 5 yıllık süre içinde açılan davaların ise asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerekir.
Somut uyuşmazlıkta; Davacı tarafından mera komisyonu kararına karşı 30 günlük askı ilan süresi içerisinde asliye hukuk mahkemesinde dava açılmıştır. Dosya içerisindeki davaya konu taşınmaza komşu olan 117 ada 21 ve 24 parsel sayılı taşınmazların tapulama tutanakları incelendiğinde tutanakların 12.10.2003, 24.3.2005 tarihlerinde düzenlenerek 27.1.2006 tarihinde kesinleştiği, yörede kadastro çalışmalarının tamamlandığı anlaşılmaktadır. Kadastro çalışmalarının tamamlandığı bölgede mera komisyon kararlarının iptali istemine ilişkin davaların asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerekmektedir. Mahkemece kadastro mahkemesinin görevli olduğu gerekçe ile görevsizlik kararı verilmesi doğru olmamış, hükümün bu sebeple bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda yazılı sebeplerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükümün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istenmesi halinde yatırana iadesine, 16.3.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/4983
K. 2012/1895
T. 1.2.2012
AİLE MAHKEMESİ KURULMAYAN YERLER (Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca Belirlenen Asliye Hukuk Mahkemelerinde Davanın Aile Mahkemesi Sıfatı İle Görülüp Karara Bağlanması Gerektiği)
GÖREV (Aile Mahkemesi Kurulmayan Yerlerde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca Belirlenen Asliye Hukuk Mahkemelerinde Davanın Aile Mahkemesi Sıfatı İle Görülüp Karara Bağlanması Gerektiği)
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ (Aile Mahkemesi Kurulmayan Yerlerde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca Belirlenen Asliye Hukuk Mahkemelerinde Davanın Aile Mahkemesi Sıfatı İle Görülüp Karara Bağlanması Gerektiği)
4787/m.4
6100/m.1,2
ÖZET : Aile Mahkemesi kurulmayan yerlerde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen Asliye Hukuk Mahkemelerinde davanın Aile Mahkemesi sıfatı ile görülüp karara bağlanması gerekir. Bu açıklama karşısında; davaya Aile Mahkemesi sıfatıyla bakılması gerekirken, bu husus düşünülmeden Asliye Hukuk Mahkemesi olarak yargılamaya devam edilip, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Görev kamu düzenine ilişkindir. Mahkemece yargılamanın her aşamasında kendiliğinden dikkate alınması gerekir. 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4. maddesi; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun ikinci kitabından üçüncü kısım hariç olmak üzere (TMKm. 118-395) kaynaklanan bütün davaların Aile Mahkemesinde bakılacağını hükme bağlamıştır.
Şu halde Aile Mahkemesi kurulmayan yerlerde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen Asliye Hukuk Mahkemelerinde davanın Aile Mahkemesi sıfatı ile görülüp karara bağlanması gerekir. (H.G.K. 16.11.2005 tarih ve 2/673-617 sayılı kararı) Bu açıklama karşısında; davaya Aile Mahkemesi sıfatıyla bakılması gerekirken, bu husus düşünülmeden Asliye Hukuk Mahkemesi olarak yargılamaya devam edilip, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma nedenine göre de diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 01.02.2012 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
Dava, boşanmaya ilişkin olup, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun, üçüncü kısmı hariç, ikinci kitabından kaynaklanan bir davadır.
6100 sayılı HMK’nun “Görevin Belirlenmesi ve Niteliği” başlıklı 1. maddesine göre “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir”. Bir davaya hangi mahkeme tarafından bakılacağına ilişkin düzenlemelere görev denir. Boşanma davası ve fer’ilerine ilişkin davaların hangi mahkemede bakılacağına dair HMK’nun da özel bir düzenleme yoktur. HMK’nun 2. maddesine göre şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Boşanma davaları da şahıs varlığına ilişkin davalardan olduğundan kural olarak bu davalara bakmakla asliye hukuk mahkemeleri görevlidir.
Ancak 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun, 5133 sayılı Kanunla değişik 4. maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ikinci kitabından üçüncü kısım hariç olmak üzere (md. 118-395) kaynaklanan bütün davaların, aile mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemelerce bakılacağını; aynı yasanın 2. maddesi de, aile mahkemesi kurulmayan yerlerde bu kanun kapsamına giren dava ve işlerin asliye hukuk mahkemelerinde bakılacağını hükme bağlamıştır. Dolayısı ile boşanma davalarına aile mahkemesi kurulan yerlerde bu özel düzenleme sebebiyle aile mahkemesi, aile mahkemesi kurulmayan yerlerde ise asliye hukuk mahkemelerinde bakılacaktır.
Davanın görüldüğü Bayramiç ilçesinde aile mahkemesi kurulmamıştır. Bu sebeple dava 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 2. maddesine uygun olarak bu Kanun hükümleri de uygulanarak görevli asliye hukuk mahkemesinde görülerek karara bağlanmıştır.
Kanunda aile mahkemesi kurulmayan yerlerde boşanma davalarına “aile mahkemesi sıfatıyla” bakılacağına dair bir düzenleme yoktur.
6100 sayılı HMK’nun 297. Maddesinin 2/a fıkrasına göre gerekçeli kararda “hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğinin” gösterilmesi gerekmektedir.
Dava 4787 sayılı Kanunun 2. maddesine göre görevli mahkemede görülüp sonuçlandırılmış, ancak HMK’nun 297. Maddesinin 2/a fıkrasına aykırı olarak davaya hangi sıfatla bakıldığı hükümde gösterilmemiştir. Hükümdeki bu eksiklik mahallinde düzeltilebilecek bir usul hatası olup yeniden yargılama yapılmasını da gerektirecek nitelikte değildir.
Karar görev yönünden bozulsa bile davanın görevli başka bir mahkemeye gönderilmesine karar verilemeyecek, dava aynı mahkemede bakılıp sonuçlandırılacak, gerekçeli kararın başlığına davaya “aile mahkemesi sıfatıyla” bakıldığı yazılacak, yani HMK’nun 297/2 maddesindeki usul eksikliği giderilmiş olacaktır.
Bu sebeplerle görevli asliye hukuk mahkemesinin bu davaya “aile mahkemesi sıfatıyla” baktığının karar başlığında gösterilmemiş olması usulü bir eksiklikten ibaret olup görevle bir ilgisi bulunmamaktadır.
Sayın çoğunluğun kararma dayanak olarak gösterilen H.G.K 16.11.2005 tarih ve 2/673-617 sayılı kararının da kanuni bir dayanağı bulunmamakta ve bağlayıcı nitelikte değildir.
Öte yandan 07.11.1982 Tarihli ve 2709 Numaralı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141/3. Maddesinde “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğu”, Avrupa insan Haklan Sözleşmesinin 6. Maddesinde “Herkesin, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde sonuçlandırılmasını isteyebileceği,” 6100 sayılı HMK. 30. Maddesinde “Hâkimin, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlü olduğu” hüküm altına alınmıştır. Yakarıda belirtilen kurallar ilk derecede mahkemeleri olduğu gibi Yargıtayıda bağlayıcı niteliktedir.
Bu açıklamalar karşısında kararın görev yönünden bozulması eldeki dava için gereksiz gider yapılmasına ve davanın makul sürede sonuçlandırılmasına da engel olacak niteliktedir.
Sonuç olarak dava aile mahkemesi kurulmayan yerde, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 2. Maddesine uygun olarak görevli Asliye Hukuk Mahkemesinde görülerek hükme bağlanmıştır. Hükümde görev yönünden kanuna aykırı, bozmayı gerektirecek bir usulsüzlük yoktur. Bu sebeple davanın görevli mahkemede bakılıp sonuçlandırıldığının kabul edilerek temyize yönelik inceleme yapılması gerektiğini düşündüğüm için sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.
T.C.
YARGITAY
16. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/4325
K. 2012/5456
T. 18.6.2012
KADASTRO TESPİTİNDEN DOĞAN DAVA (Davacılardan Birisi Hakkındaki Dava Dosyasına İlişkin Olarak/ Dava Dilekçesinin Görev Yönünden Reddine ve Dosyanın Yetkili ve Görevli Asliye Hukuk mahkemesine Gönderilmesine Karar Verileceği – Görev)
ZİLYETLİK DURUMUNUN ARAŞTIRILMASI (Dava Konusu Taşınmazlar Üzerinde Davacılar Ya Da Murislerinin Zilyetlik Durumunun ve Zilyetliğin Ne Zamandan Beri Devam Ettiğinin ile Zilyetliğin Başlangıcı ve Sürdürülüş Biçiminin Araştırılması Gerektiği)
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ (Görevli Mahkeme – Davacılardan Birisi Hakkındaki Dava Dosyasına İlişkin Olarak Dava Dilekçesinin Görev Yönünden Reddine ve Dosyanın Yetkili ve Görevli Asliye Hukuk mahkemesine Gönderilmesine Karar Verilmesi Gereği)
KAZANDIRICI ZAMANAŞIMI ZİLYETLİĞİ (Taşınmazların Niteliğinin Araştırılacağı – Kazandırıcı Zamanaşımı Zilyetliğine Konu Olup Olamayacağının Uzman Jeolog Bilirkişisine Sorulması Gereği – Ayrıntılı ve Geçerli Bir Rapor Alınması Gereği)
3402/m. 13,14
ÖZET : Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan davada; mahkemece, davacılardan biri hakkındaki dava dosyasına ilişkin olarak, dava dilekçesinin görev yönünden reddine, dosyanın yetkili ve görevli Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmesi gerekirken görev dava şartı göz ardı edilmek suretiyle karar verilmesi isabetli olmamıştır.Diğer davacıların temyiz itirazlarına gelince; yapılan araştırma, inceleme ve uygulama hüküm kurmak için yeterli bulunmamaktadır. Çekişmeli taşınmazların ve çevresinin öncesinin mera olup olmadığı, taşınmazlar üzerinde davacılar ya da murislerinin zilyetliği varsa zilyetliğin ne zamandan beri, ne şekilde sürdürüldüğü, zilyetliğin başlangıcı ve sürdürülüş biçimi konularında tanık ve mahalli bilirkişilerden ayrıntılı, somut verilere dayalı bilgi alınmalı, taşınmazların eğimi, toprak yapısı, bitki örtüsü, niteliği ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile kazanılabilecek taşınmazlardan olup olmadığı konularında, uzman jeolog bilirkişiden taşınmazın talep edilen bölümlerinin dere yatağı ya da taşkın sahası içinde kalıp kalmadığı hususlarında ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınmalıdır.
DAVA : Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
KARAR : Kadastro sırasında 110 ada 208 ve 112 ada 48 parsel sayılı 172.443,84 ve 18.129,82 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlar, ham toprak ve taşlık niteliğiyle davalı Hazine adına tespit edilmiştir. Davacılar Yusuf Yel., Mecbure Y., Seringül Y., Gürsel Y., Hüseyin Y., Musa Y., Remzi Y. ve Ahmet Y. kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak çekişmeli taşınmazların bazı bölümleri hakkında ayrı ayrı dava açmışlar, bu bölümlerin adlarına tesciline karar verilmesini talep etmişlerdir. Mahkemece birleştirme kararı verilerek yapılan yargılama sonunda davaların reddine, çekişmeli taşınmazların tespit gibi tescillerine karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
1) Davacılardan Gürsel Y., ilan süresinden sonra Sulh Hukuk Mahkemesi’nde çekişmeli 110 ada 208 parsel hakkında dava açmış, kadastro mahkemesinde davalı olması nedeniyle görevsizlik kararı verilmiş, hüküm temyiz edilmeksizin kesinleşmiş ise de, yapılan keşif sonucu davacı Gürsel Y.’un dava ettiği bölümün 110 ada 208 parsel içinde değil kadastro tespiti kesinleşen ve Hazine adına tapu kaydı oluşan 110 ada 207 parsel içinde kaldığı anlaşılmıştır. Görev, kamu düzenine ilişkindir. Hal böyle olunca, Mahkemece davacı Gürsel Y.’un davasına ilişkin olarak, dava dilekçesinin görev yönünden reddine, dosyanın yetkili ve görevli Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmesi gerekirken görev dava şartı göz ardı edilmek suretiyle karar verilmesi isabetli olmamıştır.
2) Diğer davacıların temyiz itirazlarına gelince; yapılan araştırma, inceleme ve uygulama hüküm kurmak için yeterli bulunmamaktadır. Mahkemece çekişmeli taşınmazların büyük mera parseli içinde kaldığı kabul edilerek hüküm kurulmuş ise de taşınmazların çevresinde kesinleşen mera parseli bulunmadığı gibi çekişmeli taşınmazlar da mera olarak tespit edilmemiştir. Davacılardan Hüseyin Y. ile Mecbure Y. tarafından talep edilen bölümlerin bazı kısımları, yine davacı Seringül Y. ile Yusuf Y. tarafından talep edilen bölümlerin bazı kısımları çakıştığı halde farklı zamanlarda birden çok keşif yapılması ve uzman fen bilirkişinden ayrı ayrı raporlar alınması nedeniyle bu davacılar tarafından talep edilen bölümlerin farklı bölümlermiş gibi değerlendirilmesi isabetli olmadığı gibi, bu bölümler yönünden davacılar yararına kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile iktisap koşullarının gerçekleştiği yönündeki tanık beyanları da mahkemenin kabulüyle çelişmektedir. O halde doğru sonuca ulaşabilmek için, mahkemece, çekişmeli taşınmazları ve çevreyi iyi bilen komşu köylerden seçilecek 3 kişilik yaşlı, yansız mahalli bilirkişi, uzman fen bilirkişisi, jeoloğ bilirkişi, 3 kişilik ziraat bilirkişi kurulu ve taraf tanıkları ile taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalı, fen bilirkişisinden çekişmeli taşınmaz bölümlerini aynı kroki üzerinde gösterecek şekilde rapor alınmalı, çekişmeli taşınmazların ve çevresinin öncesinin mera olup olmadığı, taşınmazlar üzerinde davacılar ya da murislerinin zilyetliği varsa zilyetliğin ne zamandan beri, ne şekilde sürdürüldüğü, zilyetliğin başlangıcı ve sürdürülüş biçimi konularında tanık ve mahalli bilirkişilerden ayrıntılı, somut verilere dayalı bilgi alınmalı, 3 kişilik ziraat bilirkişi kurulundan taşınmazların eğimi, toprak yapısı, bitki örtüsü, niteliği ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile kazanılabilecek taşınmazlardan olup olmadığı konularında, uzman jeolog bilirkişiden taşınmazın talep edilen bölümlerinin dere yatağı ya da taşkın sahası içinde kalıp kalmadığı hususlarında ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınmalı, tespite aykırı sonuca ulaşılması halinde tespit bilirkişileri tanık sıfatıyla dinlenerek çelişkiler giderilmeye çalışılmalı, toplanan ve toplanacak tüm deliller hep birlikte değerlendirilmek suretiyle sonucuna göre bir karar verilmelidir. Belirtilen yönler göz ardı edilerek yazılı olduğu şekilde karar verilmesi isabetsizdir.
SONUÇ : Davacıların temyiz itirazları yukarıda iki bent halinde açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 18.06.2012 günü oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2010/1-55
K. 2010/64
T. 10.2.2010
MURİS MUVAZAASI ( Tapu İptali ve Tescil – Dava Asliye Hukuk Mahkemesinde Karara Bağlandıktan Sonra Sulh Hukuk Mahkemesinin Görevli Olduğunun İleri Sürülemeyeceği/Temyiz Nedeni Yapılamayacaği )
GÖREV ( Muris Muvazaasına Dayalı Tapu İptali ve Tescil – Asliye Hukuk Mahkemesinde Dava İle İlgili Karar Verilene Kadar Sulh Hukuk Mahkemesinin Görevli Olduğu İleri Sürülüp İtiraz Edilebileceği/Karar Verildikten Sonra Görevsizliğin Temyiz Nedeni Yapılamayacağı )
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNDE KARARA BAĞLANAN DAVA ( Muris Muvazaasına Dayalı Tapu İptali ve Tescil – Karar Verildikten Sonra Görevsizliğin Temyiz Nedeni Yapılamayacağı )
TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Muris Muvazaasına Dayalı – Asliye Hukuk Mahkemesinde Dava İle İlgili Karar Verilene Kadar Sulh Hukuk Mahkemesinin Görevli Olduğu İleri Sürülüp İtiraz Edilebileceği/Karar Verildikten Sonra Görevsizliğin Temyiz Nedeni Yapılamayacağı )
818/m.18
1086/m.7
ÖZET : Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil davasında; görev kamu düzenine ilişkin bulunduğundan, Yerel Mahkemenin davanın kabulüne yönelik önceki kararının esastan bozulmasına ilişkin Özel Daire bozmasına uymuş olması bu yönden taraflardan biri yararına usulü kazanılmış hak doğurmaz; uyulan bozmadan sonra dahi uyuşmazlığın görev yönünden değerlendirilmesi usulen olanaklıdır. Ancak Asliye mahkemesinde karar verilene kadar sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğu ileri sürülüp itiraz da bulunulabilinirse de karar verildikten sonra davanın sulh mahkemesinin görevi içinde olduğu ileri sürülerek bu konu temyiz nedeni yapılamaz.
Somut olayda da karar asliye hukuk mahkemesince verilmiş olduğuna ve ilk karar verilene kadar görev itirazında bulunulmadığına göre artık sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğundan bahisle görev itirazında bulunulamaz. İlk kararın bu nedenle temyiz edilmiş olması sonucu değiştirmez. Direnme kararı bu nedenle yerindedir.
DAVA : Taraflar arasındaki “Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Akhisar 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 23.07.2008 gün ve 2007/51 E.-2008/284 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 19.02.2009 gün ve 2009/691-2053 sayılı ilamı ile; ( …Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, davacıların davada miras payları oranında tapu iptal ve tescil isteğinde bulundukları görülmektedir. Mahkemece yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu, dava konusu taşınmazın değerinin 11.320.-YTL, davacıların miras payları toplamının ise 3/21 olduğu, bu durumda iptal edilen dava konusu payların değerinin 1.617.14.-YTL’yi bulduğu görülmektedir.
Davacı vekili keşiften sonra, davaya bakma görevinin sulh hukuk mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle görev itirazında bulunmuştur. Bu durumda, HUMK’nun 8.maddesini değiştiren 17.04.2004 tarihli 5219 Sayılı Yasanın 2.maddesi gereğince davaya bakma görevinin sulh hukuk mahkemesine ait olduğu kuşkusuzdur. Öte yandan; kabul tarzı itibarı ile de, davada pay oranında tapu iptal ve tescil isteğinde bulunulduğu gözetilerek, taşınmazın iptal edilen payların değeri üzerinden taraf yararına harç ve vekalet ücreti takdiri gerekirken, fazla harç ve vekalet ücreti takdiri de doğru değildir. Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değeri üzerinden davacıların iptal ve tecil talep ettikleri miras paylarının toplam değeri dikkate alınarak davaya bakma görevinin sulh hukuk mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek karar verilmiş olması doğru değildir. Davalının bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, davacıların murisinin mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak 429 ada 52 parsel sayılı taşınmazını davalı kızına satış göstererek temlik ettiğini ileri sürüp, miras payları oranında satışın iptali ile adlarına tescilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, murisin taşınmazlarını mirasçıları arasında paylaştırmayı amaçladığını, davacıların babasının kök muristen hakkını aldığını bildirip davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemenin davanın kabulüne dair verdiği ilk karar davalının temyizi üzerine Özel Dairece eksik araştırma nedeniyle bozulmuş, bozmaya uyularak davanın kabulüne dair verilen karar davalının temyizi üzerine Özel Dairece yukarıdaki gerekçe ile bozulmuş, yerel mahkeme ilk karardan sonra artık görev itirazı yapılamayacağı gibi mahkemenin de resen görevsizlik kararı veremeyeceği gerekçesi ile kararında direnmiştir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki görev kamu düzenine ilişkin bulunduğundan, Yerel Mahkemenin davanın kabulüne yönelik önceki kararının esastan bozulmasına ilişkin Özel Daire bozmasına uymuş olması bu yönden taraflardan biri yararına usulü kazanılmış hak doğurmaz; uyulan bozmadan sonra dahi uyuşmazlığın görev yönünden değerlendirilmesi usulen olanaklıdır.
Ancak Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu 7/3.maddesi aynen “Bir dava, asliye mahkemesinde hükme bağlandıktan sonra, davanın sulh mahkemesinin görevi içinde olduğu ileri sürülerek üst mahkemede itirazda bulunulamaz.”şeklindedir.
Madde metninden de anlaşılacağı üzere ancak asliye mahkemesinde karar verilene kadar sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğu ileri sürülüp itiraz da bulunulabilinirse de karar verildikten sonra davanın sulh mahkemesinin görevi içinde olduğu ileri sürülerek bu konu temyiz nedeni yapılamaz.
Somut olayda da karar asliye hukuk mahkemesince verilmiş olduğuna ve ilk karar verilene kadar görev itirazında bulunulmadığına göre artık sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğundan bahisle görev itirazında bulunulamaz. İlk kararın bu nedenle temyiz edilmiş olması sonucu değiştirmez. Direnme kararı bu nedenle yerindedir.
Ne var ki davalı vekilinin sair temyiz nedenleri özel dairece incelenmemiş olduğundan, dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan dosyanın davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için 1.Hukuk Dairesine gönderilmesine, 10.02.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/1085
K. 2011/15751
T. 13.10.2011
MİRASIN REDDİNİN İPTALİ DAVASI (Kanunda Özel Hüküm Bulunmadığı ve Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevini Açıklayan 6100 S.K. Md. 4’de Gösterilen Davaların Dışındaki Her Davanın Asliye Hukuk Mahkemesinde Görüleceği)
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNİN GÖREVİ (Kanunda Özel Hüküm Bulunmadığı ve Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevini Açıklayan 6100 S.K. Md. 4’de Gösterilen Davaların Dışındaki Her Davanın Asliye Hukuk Mahkemesinde Görüleceği – Mirasın Reddinin İptali Davası)
GÖREVLİ MAHKEME (Mirasın Reddinin İptali Davası – Sulh Hukuk Mahkemelerinin Görevini Açıklayan 6100 S.K. Md. 4’de Gösterilen Davaların Dışındaki Her Davanın Asliye Hukuk Mahkemesinde Görüleceği)
4721/m. 618
6100/m. 4
ÖZET : Kanunda özel hüküm bulunmadığı ve Sulh Hukuk Mahkemelerinin görevini açıklayan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 4. maddesinde gösterilen davaların dışındaki her dava Asliye Hukuk Mahkemesinde görülür. Mirasın reddinin iptali davasında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, Türk Medeni Kanununun 618.maddesine dayalı “mirasın reddinin iptali” davasıdır.
Kanunda özel hüküm bulunmadığı ve Sulh Hukuk Mahkemelerinin görevini açıklayan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 4. maddesinde gösterilen davaların dışındaki her dava Asliye Hukuk Mahkemesinde görülür. Mirasın reddinin iptali davasında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. Görev kamu düzenine ilişkindir. Mahkemece yargılamanın her aşamasında kendiliğinden gözetilmesi gerekir. Bu açıklama karşısında, görevsizlik kararı verilmesi gerekirken; işin esasının incelenmesi usul ve yasaya aykırı olup; bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 13.10.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/11440
K. 2011/12515
T. 18.7.2011
MANEVİ TAZMİNAT DAVASI ( Eşinden Boşanmış Olan Davacının Manevi Tazminat İsteminin Boşanmanın Fer’i Niteliğinde Sayılamayacağı – Davanın Genel Mahkemelerde Görülmesi Gerektiği/Asliye Hukuk Mahkemesinin Görevli Olduğunun Gözetileceği )
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNİN GÖREVLİ OLMASI ( Yerel Mahkemece Görevsizlik Kararı Verilmesi Gerektiği – Manevi Tazminat Davası )
GÖREVSİZLİK KARARI ( Davacının İstemi Yönünden Görevli Mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi Olduğu – Manevi Tazminat Davası/Yargılamanın Her Aşamasında Görev Hususunun Re’sen Gözetilmesi Gereği/Bunun Kamu Düzeniyle İlgili Olduğu/Görev )
4721/m. 25,174/2
818/m. 49
ÖZET : Eşinden boşanmış olan davacının manevi tazminat istemi boşanmanın fer’i niteliğinde değildir.T.M.K. 25 ve B.K. 49. maddelerinden kaynaklanan manevi tazminatla ilgilidir.Davacının istemi yönünden davada görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı ile davalılardan Hamide 16.10.2006 tarihinde kesinleşen ilam ile boşanmışlardır. Davacının manevi tazminat istemi; boşanmanın feri ( eki ) niteliğinde olan Türk Medeni Kanununun 174/2. maddesine dayalı olmayıp; Türk Medeni Kanununun 25 ve B.K.nun 49. maddesinden kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Bu tür davalar genel mahkemelerde görülür. Davacının istemi gözönüne alındığında görev Asliye Hukuk Mahkemesinindir. Görev kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen gözönüne alınır. Mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken davaya devamla yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Temyiz edilen hükümün yukarda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.07.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2010/9-334
K. 2010/393
T. 14.7.2010
KARAR DÜZELTME ( İşçilik Alacakları Talebi/Davada Asliye Hukuk Mahkemesinin İş Mahkemesi Sıfatıyla Karar Verdiği – Bu Karara ve Karara Bağlı Yargıtay İlamına Karşı Karar Düzeltme Yoluna Gidilemeyeceği )
İŞÇİLİK ALACAKLARI ( Davada Asliye Hukuk Mahkemesinin İş Mahkemesi Sıfatıyla Karar Verdiği – Bu Karara ve Karara Bağlı Yargıtay İlamına Karşı Karar Düzeltme Yoluna Gidilemeyeceği )
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNİN İŞ MAHKEMESİ SIFATI İLE VERDİĞİ KARAR ( İşçilik Alacakları Talebi – Bu Karara ve Karara Bağlı Yargıtay İlamına Karşı Karar Düzeltme Yoluna Başvurulamayacağı )
5521/m.8
ÖZET : Dava, işçilik alacakları istemine ilişkindir. Asliye Hukuk Mahkemesinin İş Mahkemesi sıfatı ile verdiği kararlara ve buna bağlı Yargıtay ilamına karşı karar düzeltme yolunun kapalı olduğu dikkate alınmalıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı, bozulması üzerine direnme yoluyla; Çerkezköy 1.Asliye Hukuk Mahkemesinden ( İş Mahkemesi sıfatıyla ) verilen 28.09.2009 gün ve 354 E. – 687 K. sayılı kararın bozulmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ndan çıkan 17.02.2010 gün, 2010/9-71 Esas, 2010/87 Karar sayılı ilamın, karar düzeltilmesi yoluyla incelenmesi davacı vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla; Hukuk Genel Kurulu’nca dilekçe, düzeltilmesi istenen ilam ve dosyadaki ilgili bütün kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, işçilik alacakları istemine ilişkindir.
Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmede, işin esasına geçilmeden önce, iş mahkemesi sıfatıyla verilen direnme kararı üzerine Hukuk Genel Kurulu kararına karşı karar düzeltme talebinde bulunulmasının mümkün olup olmadığı ön sorun olarak incelenmiştir.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/son maddesi uyarınca, İş Mahkemelerince verilen kararlara ve buna bağlı Yargıtay ilamına karşı karar düzeltme yolu kapalıdır.
Yerel mahkemece, gerek bozma öncesi verilen karar ve gerekse direnme kararı asliye hukuk mahkemesince “İş mahkemesi sıfatıyla” verilmiştir.
Şu durumda, iş mahkemesi kararına ve buna bağlı Yargıtay ilamına karşı karar düzeltme yolu kapalı olduğundan direnme üzerine verilen Hukuk Genel Kurulu kararına karşı karar düzeltme istenemez.
O halde, karar düzeltme istemine ilişkin dilekçenin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme istemine ilişkin dilekçesinin REDDİNE, 14.07.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.