Aylık Bağlanması Hakkında Yargıtay Kararları
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/8303
K. 2012/2872
T. 5.3.2012
• YAŞLILIK AYLIKLARININ YERSİZ ÖDENMESİ ( Kuruma Borçlu Olmadığının Tespiti – Davacının Sebepsiz Zenginleşmenin Haklı Bir Sebebe Dayanmadığını Geri Vermekle Yükümlü Olduğunu Bilecek Durumda Olduğu/Davanın Reddi Gereği )
• KURUMA BORÇLU OLMADIĞININ TESPİTİ ( Yaşlılık Aylıklarının Yersiz Ödenmesi – Davacının Sebepsiz Zenginleşmenin Haklı Bir Sebebe Dayanmadığını Geri Vermekle Yükümlü Olduğunu Bilecek Durumda Olduğu/Davanın Reddi Gereği )
• AYLIĞIN KESİLMESİ ( Kurumun Çalışmayı veya Yaşlılık Aylığı Alma Konusunda Seçim Hakkı Verdikten Sonra Aylığı Kesme Gibi Bir Yükümlüğü Bulunmadığı Gibi Davacının Sebepsiz Zenginleşmenin Haklı Bir Sebebe Dayanmadığını ve Geri Vermekle Yükümlü Olduğunu Bilecek Durumda Olduğu )
• SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME ( Yaşlılık Aylıklarının Yersiz Ödenmesi – Kuruma Borçlu Olmadığının Tespiti/Davacının Sebepsiz Zenginleşmenin Haklı Bir Sebebe Dayanmadığını Geri Vermekle Yükümlü Olduğunu Bilecek Durumda Olduğu/Davanın Reddi Gereği )
5277/m.25
ÖZET : Davacı, yaşlılık aylıklarının yersiz ödendiğinden kuruma borçlu olmadığının tespitine aksi yöndeki kurum işleminin iptaline karar verilmesini istemiştir. Davacının, uyuşmazlık konusu olmayan dava dışı kamu kurumunda 1.1.2005 tarihinden beri yaşlılık aylığı kesilmeksizin çalışmasının, 5277 ve 5335 sayılı Kanunlar ile getirilen yasal düzenlemelere aykırı olması nedeniyle, 506 sayılı Kanun kapsamında aldığı yaşlılık aylıklarının 1.1.2005 tarihi itibariyle kesilmesine ilişkin Kurum işleminde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Öte yandan, anılan kanunun açık hükmü karşısında; Kurumun, çalışmayı veya yaşlılık aylığı alma konusunda seçim hakkı verdikten sonra aylığı kesme gibi bir yükümlüğü bulunmadığı gibi, davacının sebepsiz zenginleşmenin haklı bir sebebe dayanmadığını, geri vermekle yükümlü olduğunu bilecek durumda olduğu, her iki dosyanın Kuruma ait olması nedeniyle, Kurumun denetim görevi yerine getirmediği ve fuzuli ödemenin Kurumun hatasından kaynaklandığından bahisle,davacının iyiniyetli olduğunun kabulü ise mümkün değildir. Davanın reddi gerekir.
DAVA : Davacı, yaşlılık aylıklarının yersiz ödendiğinden kuruma borçlu olmadığının tespitine aksi yöndeki kurum işleminin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Mahmut Kalemci tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : 1-Dosyadaki yazılara toplanan delillere hükmün dayandığı kanuni gerektirici nedenlere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava, davacıya 1.1.2005 – 20.11.2009 tarihleri arasında 31.059,49 TL tutarındaki emekli aylığının yersiz ödendiğine ilişkin Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.
Mahkeme, ilamda belirtildiği şekilde; davanın kabulüne karar vermiştir
Dosyadaki bilgi ve belgelerden; 1.6.1994 tarihinden itibaren 506 sayılı Kanun kapsamında yaşlılık aylığı alan davacının, 4.4.1995 tarihinden itibaren Dokuz Eylül Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Psikiyatri Ana Bilim Dalında uzman kadrosu ile 5434 sayılı Kanun kapsamında çalışmasının tespit edilmesi üzerine, 5277 sayılı Kanunun 25 ve 5335 sayılı Kanunun 30. maddeleri gereğince 1.1.2005 tarihinden itibaren yaşlılık aylığının kesildiği ve 20.11.2009 tarihine kadar ödenen yaşlılık aylıklarının geri ödemesinin istendiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın yasal dayanağı; 5277 sayılı 2005 Mali Yılı Bütçe Kanununun 25. maddesinin ( f ) fıkrasının ikinci ve üçüncü paragrafları ile 5335 sayılı Yasanın 30/2. maddesidir. 1.1.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5277 sayılı Bütçe Kanununun 25. maddesinin ( f ) fıkrasının ikinci ve üçüncü paragrafları “…Her hangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin %50’sinden fazlası kamuya ait olan diğer ortaklıklarda her hangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve görev yapamazlar. Diğer kanunların emeklilik veya yaşlılık aylığı almakta iken emeklilik veya yaşlılık aylıkları ve/veya diğer tazminatları kesilmeksizin atanmaya, çalıştırılmaya veya görevlendirilmeye izin veren hükümleri ile, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun ek 11. maddesine göre alınmış Bakanlar Kurulu kararları 2005 yılında uygulanmaz.” düzenlemesini içermektedir.
Bütçe Kanunu ile yapılan bu düzenleme sonrasında kanun koyucu; bütçe kanunlarına bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamayacağına ilişkin Anayasa’nın 161. maddesi hükmünü gözeterek, bütçe kanunlarında yer almaması gereken hükümlerin temizlenmesi amacıyla çıkardığı 27.4.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 29. maddesinin ( c ) bendi ile; 5277 sayılı Kanunun 25. maddesinde yer alan hükmü yürürlükten kaldırmış, ancak, aynı düzenlemeyi anılan kanunun 30. maddesi ile yeniden getirmiş ve bu madde 27.4.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Diğer taraftan, 5277 sayılı Kanunun 25. maddesinin Anayasaya aykırılığı iddiası ile açılan dava sonucunda, 28.12.2005 gün 2005/146-105 sayılı kararla; anılan maddenin ( f ) fıkrasının ikinci ve üçüncü paragraflarının Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiş, aynı yönde yapılan başka bir başvuru üzerine de anılan mahkemenin 29.11.2005 gün 2005/6-93 Sayılı kararı ile 5277 sayılı Yasanın 25. maddesinin ( f ) fıkrasının, 21.4.2005 günlü 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 29. maddesinin ( c ) fıkrasıyla yürürlükten kaldırıldığına ve 25. maddenin ( f ) fıkrasına yönelik Anayasaya aykırılık iddiasına ilişkin konusu kalmayan istemler hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmiş, aynı düzenlemeyi içeren 5335 sayılı Kanunun 30. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının Anayasaya aykırılığı iddiasıyla açılan dava sonucunda ise 3.4.2007 gün 2005/52 Esas 2007/35 Karar Sayılı hükümle, anılan kanun maddesinin Anayasaya aykırı olmadığına ve iptal isteminin reddine karar verilmiştir.
1.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 105. maddesinde sayılan uygulanmayacak hükümler arasında 5335 sayılı Kanunun 30. maddesinin yer almaması, Anayasanın 153. maddesinin “iptal kararları geriye yürümez” hükmünü içermesi karşısında; her hangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların, bu aylıkları kesilmeksizin her hangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılmayacakları ve görev yapamayacaklarına dair düzenlemenin 1.1.2005 tarihinden başlamak suretiyle yürürlükte olduğu belirgindir. ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2009/21-168 esas, 2009/218 karar sayılı ilamı ).
Davacının, uyuşmazlık konusu olmayan dava dışı kamu kurumunda 1.1.2005 tarihinden beri yaşlılık aylığı kesilmeksizin çalışmasının, yukarıda açıklandığı üzere 5277 ve 5335 sayılı Kanunlar ile getirilen yasal düzenlemelere aykırı olması nedeniyle, 506 sayılı Kanun kapsamında aldığı yaşlılık aylıklarının 1.1.2005 tarihi itibariyle kesilmesine ilişkin Kurum işleminde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Öte yandan, anılan kanunun açık hükmü karşısında; Kurumun, çalışmayı veya yaşlılık aylığı alma konusunda seçim hakkı verdikten sonra aylığı kesme gibi bir yükümlüğü bulunmadığı gibi, davacının sebepsiz zenginleşmenin haklı bir sebebe dayanmadığını, geri vermekle yükümlü olduğunu bilecek durumda olduğu, her iki dosyanın Kuruma ait olması nedeniyle, Kurumun denetim görevi yerine getirmediği ve fuzuli ödemenin Kurumun hatasından kaynaklandığından bahisle,davacının iyiniyetli olduğunun kabulü ise mümkün değildir.
Mahkemece, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler gözetilmeksizin davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı SGK Başkanlığı avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 05.03.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/3068
K. 2010/9031
T. 21.6.2010
• YERSİZ ÖDENEN ÖLÜM AYLIĞI (Aylık Bağlanırken Verdiği İmzasını İçerir Beyan ve Taahhüt Belgesinde Sigortalılık Sicil Kaydı ve Yaşlılık Aylığı Aldığını Belirtmeyen Davalının 5510 S. Yasanın 96/A Md. Kapsamında Kaldığı)
• İTİRAZIN İPTALİ (Yersiz Ödenen Ölüm Aylığı – Aylık Bağlanırken Verdiği İmzasını İçerir Beyan ve Taahhüt Belgesinde Sigortalılık Sicil Kaydı ve Yaşlılık Aylığı Aldığını Belirtmeyen Davalının 5510 S. Yasanın 96/A Md. Kapsamında Kaldığı)
• AYLIK BAĞLANIRKEN VERDİĞİ İMZASINI İÇERİR BEYAN (ve Taahhüt Belgesinde Sigortalılık Sicil Kaydı ve Yaşlılık Aylığı Aldığını Belirtmeyen Davalının 5510 S. Yasanın 96/A Md. Kapsamında Kaldığı)
• ÖLÜM AYLIĞI (Sigortalılık Sicil Kaydı ve Yaşlılık Aylığı Aldığını Belirtmeyen Davalının 5510 S. Yasanın 96/A Md. Kapsamında Kaldığı ve Açıklanan Gerekçe Işığında Ölüm Aylıklarını İadeyle Yükümlü Olduğu)
5510/m.96
ÖZET : Dava, yersiz ödendiği iddia edilen ölüm aylığı sebebiyle davalı aleyhine yürütülen icra takibine itirazın iptali ile icra inkar tazminatı istemine ilişkindir. 5510 Sayılı Kanunun 96. maddesiyle getirilen düzenleme, sebepsiz zenginleşmede iade konusuna ilişkin özel bir düzenleme niteliğinde olup; aylık bağlanırken verdiği imzasını içerir beyan ve taahhüt belgesinde, sigortalılık sicil kaydı ve yaşlılık aylığı aldığını belirtmeyen davalının, 5510 Sayılı Kanunun 96/a maddesi kapsamında kaldığı ve açıklanan gerekçe ışığında ölüm aylıklarını iadeyle yükümlü olduğunun kabulüne karar verilmesi gerekir.
DAVA : Dava, yersiz ödendiği iddia edilen ölüm aylığı sebebiyle davalı aleyhine yürütülen icra takibine itirazın iptali ile icra inkar tazminatı istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Şengül Aygün Dündar tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : Davalıya, ölen babası sebebiyle 1.8.1986 tarihinden itibaren ölüm aylığı bağlanmış: 1952-1971 yılları arasındaki zorunlu sigortalılık süresi ile 1985-1989 yılları arasındaki isteğe bağlı sigortalılık süreleri gözetilerek 1.2.1990 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlandığının belirlenmesi üzerine, ölüm aylığı kesilmiş ve 1.2.1990-22.11.2006 tarihleri arasında yersiz olarak ödendiği iddia edilen 22.345,47 TL davalı adına borç kaydedilmiştir.
506 Sayılı Kanunun 68/l-C-a maddesi aylık bağlanma koşulları yönünden “evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan. Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi bir işte çalışmayan , buralardan gelir veya aylık almayan kız çocuklarına” aylık bağlanması olanağı öngörürken, aynı maddenin (VI) numaralı bendi, kız çocuklarına bağlanan aylığın kesilme nedeni olarak “çalışma ve evlenme” halini kabul etmekteyken; 4958 Sayılı Kanunun 6.8.2003 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 35. maddesiyle, söz konusu (VI) numaralı bende “buralardan gelir veya aylık almaya” ibaresi eklenerek böylelikle “Sosyal Sigortadan. Emekli Sandıklarından aylık veya gelir almaya başlama” olgusu, hak sahibi kız çocuklarına bağlanan aylığın kesilme nedeni olarak benimsenmiştir. Değişiklik 6.8.2003 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, sonradan yürürlüğe giren yasa hükümlerinin önceki yasa ile oluşan kazanılmış hakları ortadan kaldıramayacağı olgusu gözetildiğinde. 6.8.2003 öncesi döneme ilişkin ödemelerin bu sebeple istirdadı yoluna gidilemeyeceğinin kabulü gerekmektedir.
506 Sayılı Yasaya 2.7.2005 tarih. 5386 Sayılı Kanunun 2. maddesiyle eklenen Geçici 91. madde ise “6.8.2003 tarihinden önce hak sahibi kız çocuklarına bağlanan gelir ve aylıklar; bunların evlenmeleri, Sosyal Sigortaya. Emekli Sandıklarına tabi çalışmaları veya kendi çalışmalarından dolayı buralardan gelir veya aylık almaları halleri hariç olmak üzere geri alınmaz.” Hükmünü getirmiştir. Bu düzenleme de 506 Sayılı Kanunun 68/VI maddesinin 4958 Sayılı Kanun ile değiştirilen haline göre farklı düzenleme getirerek “kendi çalışmalarından dolayı buralardan gelir veya aylık almaları” halini aylık kesme nedeni olarak öngörmüş; Geçici 91. maddenin altı ve yedinci fıkrasında ise; “Bu maddenin birinci ve ikinci fıkrası gereğince, aylık veya gelirleri ödenmeye devam olunacak kız çocuklarının aylık veya gelirlerinin ödenmesine devam olunması için sahip olmaları gereken şartları, ilk kez veya yeniden 6.8.2003 tarihinden sonra haiz olan kız çocukları da aynı esas ve usullerle aylık veya gelir hakkından yararlandırılır.” Kuralı yer almaktadır.
Davacının yaşlılık aylığı bağlanmasına esas alınan sigortalılık süresi zorunlu sigortalılık ile isteğe bağı sigortalılık süresinin birleşiminden oluşmaktadır. Bu durumun kendi çalışmalarından dolayı gelir veya aylık alma koşulu yönünden değerlendirmesi yapıldığında; isteğe bağlı sigortalılık için gerekli tescil koşulunu oluşturan zorunlu sigortalılık hali ile isteğe bağlı sigortalılığın tek başına aylık bağlanmasına yeterli olduğu ve zorunlu sigortalılık süresinin dışlanmasının aylık veya gelir bağlanması koşulları üzerinde etkili olmadığı durumlar dışında, aylık veya gelirin bağlanmasında zorunlu sigortalılık süresinin gözetilmiş olması hali, kendi çalışması sebebiyle gelir veya aylık alma hali olarak değerlendirilmelidir. 5510 Sayılı Kanunun 96. maddesi, “Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;
a-) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden.
b-) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, üç aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan, itibaren hesaplanacak olan kanuni faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır…” hükmünü içermektedir. Konuya ilişkin 5510 Sayılı Kanun öncesi mevzuata bakıldığında, 506 Sayılı Kanunun “Yersiz ve yanlış ödemelerin tahsili”ni düzenleyen 121. maddesinde yersiz ödeme halinde iade yükümünün kapsamını belirleyen bir düzenleme bulunmadığı gibi, anılan Yasa içeriğinde konuyu düzenleyen başka bir düzenlemenin de yer almadığı görülmektedir. 5510 Sayılı Kanunun 96. maddesi ile 506 Sayılı Yasada yer almayan yeni bir düzenleme getirilmiş, sebepsiz zenginleşmenin kasıtlı kusurlu davranıştan veya kurumun hatalı işleminden kaynaklanmasına bağlı olarak istirdadı mümkün ödeme miktarları belirlenmiştir. Kapsam belirlendikten sonra, ilgilinin Kurumdan alacağı yoksa, geri alma işleminin genel hükümlere göre yapılacağı öngörülmüştür. 5510 Sayılı Kanunun geçici maddelerinde ise, yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğini öngören herhangi bir kural yer almamaktadır.
Belirtilen nedenlerle; 5510 Sayılı Kanunun 96. maddesi hükmünün. Kurumun yersiz ödemeden kaynaklanan alacakları konusunda süren uyuşmazlıklara uygulanması gerekmektedir.
5510 Sayılı Kanunun 96. maddesiyle getirilen düzenleme, sebepsiz zenginleşmede iade konusuna ilişkin özel bir düzenleme niteliğinde olup; aylık bağlanırken verdiği imzasını içerir beyan ve taahhüt belgesinde, sigortalılık sicil kaydı ve yaşlılık aylığı aldığını belirtmeyen davalının, 5510 Sayılı Kanunun 96/a maddesi kapsamında kaldığı ve yukarda açıklanan gerekçe ışığında 6.8.2003 tarihi sonrasına ilişkin ölüm aylıklarını iadeyle yükümlü olduğunun kabulüne karar verilmesi gerekirken davanın tümüyle kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükümün yukarda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde davalıya iadesine, 21.6.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/12325
K. 2012/11633
T. 18.6.2012
• MALULLÜK DURUMUNUN TESPİTİ (Malullük Aylığı Bağlanması İstemi – Sigortalılık Süresi ve Prim Ödeme Koşullarının Gerçekleşmesi Şartıyla Anılan Hükümlere Göre Aylık Bağlanmasının Mümkün Olacağı)
• İSTEĞE BAĞLI VE ZORUNLU SİGORTALILIK DURUMLARI (Son Hallerini de İçerir Şekilde Kurumdan Celbi İle Aylık Bağlama Koşullarının Somut Olayda Ne Şekilde Oluştuğunun Açıklığa Kavuşturulması Gerektiği – Malullük Aylığı Bağlanması İstemi)
• AYLIK BAĞLAMA KOŞULLARI (Malullük Aylığı Bağlanması İstemi – 26. Md.de Düzenlenen Sigortalılık Süresi ve Prim Ödeme Koşullarının Gerçekleşmesi Şartıyla Anılan Hükümlere Göre Aylık Bağlanmasının Mümkün Olacağı)
• MALÜLLÜK AYLIĞI BAĞLANMASI İSTEMİ (26. Md.de Düzenlenen Sigortalılık Süresi ve Prim Ödeme Koşullarının Gerçekleşmesi Şartıyla Anılan Hükümlere Göre Aylık Bağlanmasının Mümkün Olacağı)
5510/m.25
506/m.53
ÖZET : Dava, davacının malullük durumunun tespiti ile malullük aylığı bağlanması istemine ilişkindir. 01.10.2008 tarihinden sonra 5510 sayılı Kanunun 25. maddesi kapsamında gerçekleşen malullük hallerinde Kanunun 26. maddesinde düzenlenen sigortalılık süresi ve prim ödeme koşullarının gerçekleşmesi şartıyla anılan hükümlere göre aylık bağlanmasının mümkün olacağı, davacının özlük dosyasının varsa tüm borçlanma, isteğe bağlı ve zorunlu sigortalılık durumlarının son hallerini de içerir şekilde Kurumdan celbi ile aylık bağlama koşullarının somut olayda ne şekilde oluştuğu açıklığa kavuşturulduktan sonra hüküm kurulması bozma üzerine yürütülecek yargılama sürecinde göz önünde bulundurulmalıdır.
DAVA : Dava, davacının malullük durumunun tespiti ile malullük aylığı bağlanması istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği gibi davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Şengül Aygün Dündar tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : Davacının 12.01.2009 tarihinde, davalı Kuruma başvurarak malüllük sigortası hükümlerine göre aylık tahsis isteminde bulunması üzerine, Eskişehir Devlet Hastanesinin 20.02.2009 tarihli raporu ile; ikinci tip diabet, hipertansiyon, sol kolda lenfodem, anksiyete bozukluğu, morbid obesite, 1983 yılında sol meme kanseri rahatsızlıklarının bulunduğu, söz konusu rapora istinaden Kurumca 12.02.2009 tarihinde davacının çalışma gücünün %60’ını kaybetmediği gerekçesiyle talebin reddedilmesinden sonra işbu davanın açıldığı, yargılama aşamasında Sosyal Güvenlik Kurumu Yüksek Sağlık Kurulu’nun 04.09.2009 tarihli raporu ile davacının çalışma gücünün %60’ını kaybetmediği, bilahare Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulundan aldırılan 19.10.2011 tarihli raporda davacının Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümleri uyarınca %67 oranında beden çalışma gücünü kaybetmiş olduğunun belirlenmesi gerekçe gösterilerek mahkemece istemin hüküm altına alındığı anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanaklarını teşkil eden 506 sayılı Kanunun 53. maddesi (Değişik madde: 29/07/2003 – 4958 S.K./33. md.)A) 1- a) Kurum hastanelerince düzenlenecek usulüne uygun sağlık kurulu raporları ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi sonucu çalışma gücünün en az 2/3’ünü yitirdiği,b) 34. madde gereğince yapılan tedavi sonunda Kurum sağlık tesisleri sağlık kurullarınca düzenlenecek usulüne uygun rapor ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi sonucu çalışma gücünün en az 2/3’ünü yitirdiği,c) İş kazası ve meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az % 60’ını yitirdiği,Kurumca tespit edilen sigortalı malullük sigortası bakımından malul sayılır.2- Meslek hastalığı sonucu, meslekte kazanma gücü azalma oranının tespiti Kurumun meslek hastalıkları hastanelerince yapılır.B ) Bu Kanun kapsamında ilk defa çalışmaya başladıkları tarihte mevcut hastalık veya arızası bulunanlar bu hastalık veya arızasının malul sayılmayı gerektirecek düzeyde olmadığını Kurum veya Kurum dışındaki hastanelerden işe girmeden önce alınmış, usulüne uygun sağlık raporu ve dayanağı tıbbi belgelerle kanıtlamakla yükümlüdürler. Sigortalı olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihte, malul sayılmayı gerektirecek derecede hastalık ve arızalarının bulunduğu önceden veya sonradan tespit edilen sigortalılar bu hastalık veya arızaları nedeni ile malullük sigortası yardımlarından yararlanamazlar.Bu gibi sigortalılara malullük sigortasından evvelce ödenmiş bulunan aylıklar geri alınır.C ) Bu maddenin uygulama hükümleri çıkarılacak yönetmeliklerle düzenlenir. Madde 54 – (Değişik madde: 06/03/1981 – 2422/4 md.)Sigortalının, malullük aylığından yararlanabilmesi için:a) 53. maddeye göre malul sayılması,b) Toplam olarak 1800 gün veya en az 5 yıldan beri sigortalı bulunup, sigortalılık süresinin her yılı için ortalama olarak 180 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olması,Şarttır. 5510 sayılı Kanunun 25/1. maddesi, “Sigortalının veya işverenin talebi üzerine Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurullarınca usülüne uygun düzenlenecek raporlar ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi sonucu, 4. maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az % 60’ını, (c) bendi kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün en az % 60’ını veya vazifelerini yapamayacak şekilde meslekte kazanma gücünü kaybettiği Kurum Sağlık Kurulunca tespit edilen sigortalı, malül sayılır..” Bu düzenleme kapsamında yapılacak değerlendirmede ise, Kanunla aynı tarihte yürürlüğe giren Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma gücü kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği gözönünde bulundurulacaktır.5510 sayılı Kanunun 26. maddesi ise; “Malüllük sigortasından sigortalılara sağlanan hak, malüllük aylığı bağlanmasıdır. Sigortalıya malüllük aylığı bağlanabilmesi için sigortalının;a) 25. maddeye göre malül sayılması,b) (Değişik bend:17.04.2008-5754 S.K./14.mad) En az on yıldan beri sigortalı bulunup, toplam olarak 1800 gün veya başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede malül olan sigortalılar için ise sigortalılık süresi aranmaksızın 1800 gün malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş olması,c) Malüliyeti nedeniyle sigortalı olarak çalıştığı işten ayrıldıktan veya işyerini kapattıktan veya devrettikten sonra Kurumdan yazılı istekte bulunması,halinde malüllük aylığı bağlanır. Ancak, 4. maddenin birinci fıkrasının (b) bendine göre sigortalı sayılanların kendi sigortalılığı nedeniyle genel sağlık sigortası primi dahil, prim ve prime ilişkin her türlü borçlarının ödenmiş olması zorunludur.”düzenlemesini içerir. Mahkemenin kararına dayanak yaptığı Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesinin raporu ile Yüksek Sağlık Kurulu raporları arasında çelişki bulunmakta olup; sürekli iş göremezlik ve malullük halinin belirlenmesinde izlenecek yolun ne olduğu 506 sayılı Kanunun 109. maddesinde (2008 yılı Ekim ayı başında yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun “Sağlık Raporlarının Usul ve Esasları”na dair 95. maddesinde) hükme bağlanmıştır.Buna göre, kurum sağlık tesisleri tarafından raporlara dayanılarak verilen kararlara karşı ilgililerin S.S.Yüksek Sağlık Kuruluna itiraz hakları mevcuttur.Söz konusu kurulun raporlarının Kurumu bağlayacağı diğer ilgililer yönünden bağlayıcı olmayıp başka sağlık kurumları,tarafından inceleme ve araştırma yapılmasını isteyebilecekleri 28.06.1976 tarih ve 6/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararının gereğidir.
Mahkemece yapılacak iş, yukarıda belirtilen Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı da dikkate alınarak Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesinden rapor almak, alınacak rapora göre; Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu raporu ile Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi raporu arasında ortaya çıkan çelişki nedeniyle Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06.10.2010 gün ve 10-390 / 449 sayılı kararında da belirtildiği şekilde, bu çelişkinin davacının maluliyet halinin başlangıç tarihini de tespit eder şekilde Adli Tıp Kanunu’nun 15. maddesi gereği Adli Tıp Genel Kurulunca gidermektir.
Öte yandan uyuşmazlığın çözümlenmesinde 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 25. maddesindeki hükmün uygulanması yönünden; kanunların geriye yürümesi veya yürümemesi konusunda mevzuatımızda genel bir hüküm yoktur. Ancak, toplum barışının temel dayanağı olan hukuka ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve hatta, kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için, öğretide kanunların geriye yürümemesi esası kabul edilmiştir. Buna göre, gerek Özel Hukuk ve gerekse Kamu Hukuku alanında, kural olarak her kanun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır; o tarihten önceki zamana rastlayan olaylara ve ilişkilere uygulanmaz. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralının istisnalarından birini, beklenen (ileride kazanılacağı umulan) haklar oluşturmaktadır. Kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin kurallar yönünden de kanunların geriye yürümesi söz konusudur. Yargılama hukukunu düzenleyen kanunlar da, ilke olarak geçmişe etkilidir (Prof. Dr. Necip Bilge, Hukuk Başlangıcı, 14. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara, 2000, sh: 193-194; Prof. Dr. A. Şeref Gözübüyük, Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları, 18.Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2003, sh: 73).(HGK 13.10.2004 t., 2004/10-528 E., 2004/533 K.)
Yapılan açıklamalar çerçevesinde; 01.10.2008 tarihinden sonra 5510 sayılı Kanunun 25. maddesi kapsamında gerçekleşen malullük hallerinde Kanunun 26. maddesinde düzenlenen sigortalılık süresi ve prim ödeme koşullarının gerçekleşmesi şartıyla anılan hükümlere göre aylık bağlanmasının mümkün olacağı, davacının özlük dosyasının varsa tüm borçlanma, isteğe bağlı ve zorunlu sigortalılık durumlarının son hallerini de içerir şekilde Kurumdan celbi ile aylık bağlama koşullarının somut olayda ne şekilde oluştuğu açıklığa kavuşturulduktan sonra hüküm kurulması bozma üzerine yürütülecek yargılama sürecinde göz önünde bulundurulmalıdır.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki ilkeler gözetilmeksizin, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, usül ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 18.06.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/16468
K. 2011/6782
T. 5.5.2011
• ALTMIŞBEŞ YAŞINI DOLDURMUŞ MUHTAÇ GÜÇSÜZ VE KİMSESİZ TÜRK VATANDAŞLARINA AYLIK BAĞLANMASI ( 2022 S.K. Kapsamında Aylık Bağlanması Gerektiğinin Tespiti İle Aksine Kurum İşleminin İptali Talebi – Uyuşmazlığın İdari Yargıda Görüleceği )
• AYLIK BAĞLANMASI GEREKTİĞİNİN TESPİTİ İLE AKSİNE KURUM İŞLEMİNİN İPTALİ ( 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun Kapsamında Talep/Davanın İdari Nitelikte Olduğu – İdari Yargıda Çözümleneceği )
• İDARİ YARGININ GÖREV ALANINA GİREN UYUŞMAZLIK ( 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun Kapsamında Aylık Bağlanması Gerektiğinin Tespiti İle Aksine Kurum İşleminin İptali İstemi – Davanın İş Mahkemesinde Görülemeyeceği )
2022/m. 2, 3
5510/m. 101, 106
506/m. 134
1479/m. 70
2577/m.2, 9
ÖZET : Dava, 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun kapsamında aylık bağlanması gerektiğinin tespiti ile aksine Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir. Davalı SGK Başkanlığı ( devredilen Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı )’na yönelik iş mahkemesinde açılan ve görülen inceleme konusu davada iş mahkemeleri görevli olmayıp, bu tür davalar idari yargının görev alanı içerisinde yer almaktadır. Yargı yolu yanlışlığı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekir.
DAVA : Dava, 2022 sayılı Kanun kapsamında aylık bağlanması gerektiğinin tespiti ile aksine Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : 01.01.1977 tarihinde yürürlüğe giren 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında 2022 sayılı Kanunun 2. maddesinde, anılan Kanunun 1 ve ek 1. maddelerinde öngörülen koşulların varlığı durumunda hak sahiplerine aylıkların Emekli Sandığı aracılığı ile bağlanacağı ve ödeneceği belirtilmiş, 3. maddesinde, bu aylıkların başlangıç tarihinin, ilgililerin Emekli Sandığına yapacakları yazılı başvurularını izleyen ay başı olduğu açıklanmıştır. 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun 1. maddesiyle; Maliye Bakanlığı’na bağlı olmak ve bu Kanunda yazılı emeklilik işlerini görmek üzere Ankara’da, tüzel kişiliğe sahip Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı kurulmuş ise de, 20.05.2006 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununun 43’üncü maddesiyle, 5434 sayılı Kanunun bazı maddeleri yürürlükten kaldırılmış, devredilen kurumlar ve devre ilişkin hükümler içeren geçici 1. maddesiyle de, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı, hiçbir işleme gerek kalmaksızın, bu Kanunun yürürlük tarihi itibarıyla, görevleri ile birlikte, 1. maddeye dayanılarak kurulan kamu tüzel kişiliğine sahip Sosyal Güvenlik Kurumu’na devredilmiştir.
Diğer taraftan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 106’ncı maddesi ile mülga 1479 sayılı Kanunun 70’inci ve mülga 506 sayılı Kanunun 134. maddesinde bu Kanunun uygulanmasından doğan uzlaşmazlıkların, yetkili iş mahkemelerinde veya bu davalara bakmakla görevli mahkemelerde görüleceği, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 01.10.2008 günü yürürlüğe giren 101. maddesinde de, bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan durumlarda, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği hüküm altına alınmıştır.
İdari nitelikteki bir davanın hukuk mahkemesine açılması durumunda izlenecek sürece ilişkin 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanununda birbirini tamamlayan düzenlemeler yer almaktadır. 2577 sayılı Kanunun “İdari Dava Türleri Ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinde; idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve amaç yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları ile idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenlerce açılan tam yargı davaları idari dava türleri olarak sıralanmış; “Görevli Olmayan Yerlere Başvurma” başlığını taşıyan 9. maddesinde; çözümlenmesi Danıştay’ın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girmesine karşın, adli yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi durumunda, bu konudaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabileceği, görevsiz yargı makamına başvuru tarihinin, Danıştay’a, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edileceği, adli yargı yerlerine açılan ve görevsizlik sebebiyle reddedilen davalarda, görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra, anılan otuz günlük süre geçirilmiş olsa da, idari dava açılması için öngörülen süre henüz dolmamış ise bu süre içinde idari dava açılabileceği bildirilmiştir. Belirtilmelidir ki, hukuk mahkemesince verilecek görevsizlik kararı üzerine yapılacak işlemler söz konusu 9’uncu maddede düzenlendiğinden, bu aşamada 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 193. maddesi hükmünün uygulama alanı bulunmamaktadır. Adli ve/veya idari yargı yerlerine açılan davalarda yargı yolu yanlışlığına ilişkin olarak, taraflarca yargılama sonuna kadar itiraz ileri sürülebileceği gibi, bu hususun mahkemelerce de kendiliğinden gözetilmesi zorunludur. 1086 sayılı Kanunun 7. maddesinde; diğer bir mahkeme veya idari makam ya da yargı merciinin görevine giren bir dava veya iş kendisine arz olunan mahkeme tarafından, davanın her aşamasında kendiliğinden görevli olmadığı yönünde karar verilebileceği belirtilerek, yargı yolu itirazında verilecek karar “görevsizlik kararı” olarak tanımlanmış olmakla, burada ifade edilen karar, yargı yolunu değiştirici niteliktedir. 2577 sayılı Kanunun 3. ve devamı maddeleri dikkate alındığında ise; hukuk mahkemesince görevsizlik kararı verilirken, ayrıca, idari yargı düzenindeki hangi mahkemenin görevli olduğu ve dava dosyasının ilgili mahkemeye gönderilmesi yönünde hüküm kurulması olanaksızdır. Anılan maddelerde idari davalarda izlenmesi gereken dava açma yöntemi belirtilmiş olup, davanın idari nitelikte olduğunun anlaşılması üzerine dosyanın idare mahkemesine gönderilmesine karar verilmekle, başlangıçta adli yargı yerine açılmış olan davanın idari yargı yerine açılması sağlanamaz. İdari eylem ve işlemlere karşı açılacak davalar hak düşürücü süreye bağlanmış olup, 2577 sayılı Kanun hükümlerine bakıldığında, davanın süresinde açılmamasının yaptırımı, usul yönünden “reddine” karar verilmesidir ( 2577 sayılı Kanunun 14/3-e ve 15/1-b madde düzenlemeleri ). Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27.02.2008 gün ve 2008/21-139 Esas, 2008/204 Karar sayılı ilamında da aynı yaklaşım ve görüş benimsenmiştir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığı altında yapılan değerlendirmeye göre; davalı SGK Başkanlığı ( devredilen Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı )’na yönelik iş mahkemesine açılan ve görülen inceleme konusu davada, taraflar arasındaki hukuki uyuşmazlığın çözümünde 506, 1479 veya 5510 sayılı Kanunun uygulama yeri bulunmadığından, sözü edilen 134, 70 ve 101. madde hükümlerine göre sınırlı yetki ile donatılmış iş mahkemeleri görevli olmayıp, bu tür davalar idari yargının görev alanı içerisinde yer almaktadır.
Bu maddi ve hukuki olgular gözönünde bulundurularak yargı yolu yanlışlığı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu, işin esasına girilerek, hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 05.05.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/1894
K. 2011/8461
T. 9.6.2011
• TAHSİS BAŞVURUSU ( Malullük Aylığına Hak Kazanıldığının Tespiti – Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında 2829 S.K Hükümlerinin Uygulanması Yönünden Farklı Sosyal Güvenlik Kanunları Kapsamında Gerçekleşen Hizmetleri Varsa Buna Dair Bilgi ve Belgelerin Getirtileceği )
• MALULLÜK AYLIĞINA HAK KAZANILDIĞININ TESPİTİ ( 2829 S.K Hükümlerinin Uygulanması Yönünden Farklı Sosyal Güvenlik Kanunları Kapsamında Gerçekleşen Hizmetleri Varsa Buna Dair Bilgi ve Belgelerin Getirtilmesi Gerektiği )
• SOSYAL GÜVENLİK KURUMLARINA TABİ OLARAK GEÇEN HİZMETLER ( Birleştirilmesi Hakkında 2829 S.K Hükümlerinin Uygulanması Yönünden Farklı Sosyal Güvenlik Kanunları Kapsamında Gerçekleşen Hizmetleri Varsa Buna Dair Bilgi ve Belgelerin Getirtilmesi Gerektiği )
• AYLIĞA HAK KAZANMA DURUMUNDA HAKKI DOĞURAN OLAY ( Kanunun İlgili Maddesinin Yürürlük Tarihi Olduğundan Aylık Başlangıcı Olarak Bu Tarihi İzleyen Ay Başına Karşılık Gelen Gün Esas Alınması Gerektiği – Malullük Aylığına Hak Kazanıldığının Tespiti )
506/m.53,56
5510/m.26
ÖZET : Dava, malullük aylığına hak kazanıldığının tespiti istemine ilişkindir. İinceleme konusu dava irdelendiğinde; öncelikle davacının tahsis başvurusuna dair yazılı dilekçesi ile Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında 2829 Sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması yönünden farklı sosyal güvenlik kanunları kapsamında gerçekleşen hizmetleri varsa buna dair bilgi ve belgeler getirtilmeli, sonrasında, malullük durumu ile ilgili ortaya çıkan çelişkiler Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Adli Tıp Genel Kurulu tarafından yasal mevzuat hükümleri çerçevesinde hazırlanacak raporla giderilip çalışma gücü kayıp oranı açıklıkla belirlenmeli, 506 Sayılı Kanunun 56. ve 5510 Sayılı Kanunun 27. madde hükümleri kapsamında malullük aylığının başlangıcı yönünden, malullük olgusunun gerçekleşme tarihi raporda belirtilmeli, kaybın en az üçte iki oranında olduğu saptandığında 506 Sayılı Kanunun 53., oranın en az %60 olduğu belirlendiği takdirde ise 5510 Sayılı Kanunun 26. maddesinde belirtilen diğer aylık bağlama koşullarının varlığı değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre karar verilmeli, kuşkusuz, 5510 Sayılı Kanun hükümlerine göre aylığa hak kazanma durumunda hakkı doğuran olay, anılan Kanunun ilgili maddesinin yürürlük tarihi olduğundan, aylık başlangıcı olarak, bu tarihi izleyen ay başına karşılık gelen gün esas alınmalıdır.
DAVA : Dava, malullük aylığına hak kazanıldığının tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, taraf avukatlarınca temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan, özellikle, bu konuda yetkisi bulunmamasına karşın 28.1.2010 günü temyiz isteminden vazgeçen davalı S.G.K.Başkanlığı vekilinin anılan yöndeki irade beyanına Kurumun yetkili organınca muvafakat verildiğine dair herhangi bir belgenin sunulmadığı belirlendikten ve Tetkik Hakimi Tolga Özmen tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : 1- ) Davalı Kurum vekilinin temyiz istemi yönünden:
Mahkemece davanın reddi yönünde hüküm kurulmuş olup, avukatlık ücreti, yargılama gideri, karar ve ilam harcı konusunda davalı Kurum aleyhine herhangi bir hata da bulunmadığı belirgin olmakla, temyiz isteminin, temyiz yoluna başvurulmasında hukuki yarar yokluğu sebebiyle reddine karar verilmesi gerekmektedir.
2- ) Davacı vekilinin temyiz itirazları yönünden:
1.10.1986 – 10.5.2005 döneminde 506 Sayılı Kanuna tabi zorunlu sigortalılığı ve primi ödenmiş 1445 günü bulunan davacının, anılan Kanunun malullük sigortası hükümlerine göre davalı Kuruma aylık tahsis başvurusunda bulunduğu. Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu’nca çalışma gücü kayıp oranı %0 olarak saptanan sigortalının isteminin reddedilmesi üzerine işbu davanın açıldığı, davacının; İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından düzenlenen sağlık kurulu raporlarında özür durumuna göre tüm vücut fonksiyon kayıp oranının 12.1.2007 tarihinde %71, 9.11.2009 tarihinde %60 olarak belirlendiği, Malatya Beydağı Devlet Hastanesi’nce 29.8.2007 günü hazırlanan sağlık kurulu raporunda söz konusu oranın %72 olarak belirtildiği, davacı hakkında Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından yapılan kontrol ve incelemede beden çalışma gücünü en az üçte iki oranında yitirmediği yönünde 10.9.2008 tarihli rapor düzenlendikten sonra, aynı Kurul’ca yeniden yapılan değerlendirme üzerine 13.3.2009 günü hazırlanan raporda meslekte kazanma gücünü %13 oranında yitirdiğinin açıklandığı anlaşılmakta olup, mahkemece, sözü edilen Kurul raporlarına dayanılarak istem reddedilmiştir.
Uyuşmazlık konusunun aydınlatılıp çözüme kavuşturulabilmesi amacıyla yasal mevzuatın geniş kapsamıyla irdelenmesi gerekmektedir. Davanın yasal dayanaklarından olan 506 Sayılı Kanunun “Kimlerin malul sayılacağı” başlığını taşıyan 53. maddesinde, Kurum hastanelerince düzenlenecek yöntemine uygun sağlık kurulu raporları ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi sonucu çalışma gücünün en az 2/3’ünü yitirdiği Kurumca saptanan sigortalının malullük sigortası bakımından malul sayılacağı belirtildikten sonra “Malullük aylığından yararlanma şartlan” başlıklı 54. maddesinde, sigortalının malullük aylığından yararlanabilmesi için gereken koşullar sıralanmıştır. Bununla birlikte, yasama organınca kabul edilen 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 1.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren “Malul sayılma” başlığını taşıyan 25. maddesinde ise, sigortalının istemi üzerine Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurullarınca yöntemine uygun düzenlenecek raporlar ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi sonucu, çalışma gücünün en az %60’ını kaybettiği Kurum Sağlık Kurulu’nca belirlenen sigortalının malul sayılacağı açıklanıp, “Malullük sigortasından sağlanan haklar ve yararlanma şartlan” başlıklı 26. maddesinde malullük aylığı bağlama koşulları, anılan 54. madde düzenlemesinden farklı olarak hüküm altına alınmıştır.
Diğer taraftan 506 Sayılı Kanunun; “Raporlar” başlığını taşıyan 109. maddesinde, bu Kanunun uygulanmasında; sigortalıların malullük durumlarının saptanmasında. Kurum sağlık tesisleri sağlık kurullarınca verilecek raporlarda belirtilen hastalık ve arızaların esas tutulacağı, raporları yeter görülmeyen ilgililerin Kurumca yeniden muayene ettirilebilecekleri, ilgililerin durumlarının tespitinde son muayene raporunun esas tutulacağı, yukarda belirtilen raporlar üzerine. Kurumca verilen karara ilgililer tarafından itiraz edilirse, durumun Sosyal Sigortalar Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanacağı; “Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu” başlıklı 129. maddesinde, bu Kanunda yazılı olan görevleri yerine getirmek üzere Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu kurulacağı, Kurulun, mesleki bilgi ve deneyime dayalı konularda bilirkişi sıfatıyla, ayrıca, mahkemelerden gelen ve bilirkişi sıfatıyla rapor düzenlenmesi istenilen dava dosyaları hakkında, bu Kanunun uygulanmasından kaynaklanan görevlerle sınırlı olmak kaydıyla gerekli incelemeleri yaparak görüş bildireceği; “Tüzük ve yönetmelik” başlığını taşıyan 135. maddesinde, sigortalıların hangi hallerde çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirmiş sayılacaklarının Kurumca hazırlanacak yönetmelikler ile belirleneceği bildirilmiştir. 5510 Sayılı Kanunun 1.10.2008 günü yürürlüğe giren “Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu” başlığını taşıyan 58. maddesinde ise, bu Kanunda yazılı olan görevleri yerine getirmek üzere branşları Kurum tarafından belirlenecek uzman hekimlerden oluşan Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu kurulacağı. Kurulun, sigortalılar hakkında görev malullük derecesi, iş kazası ve meslek hastalığı sonucu sürekli iş göremezlik derecesi tespiti ile çalışma gücünün maluliyeti gerektirecek derecede kaybına dair Kurumca verilen kararlardan itiraza konu olanları inceleyerek karara bağlayacağı. Kurulun, bu Kanunda yazılı görevlerle sınırlı olmak kaydıyla, mahkemelerden gelen ve bilirkişi sıfatıyla rapor düzenlenmesi istenilen dava dosyaları hakkında, gerekli incelemeleri yaparak görüş bildireceği. Kurulunun görev, yetki, çalışma usul ve esasları ile bu maddenin uygulanmasına dair diğer usul ve esasların, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği açıklanmıştır. Anılan maddeye dayanılarak Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından hazırlanıp 11.10.2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak 1.10.2008 gününden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe giren Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun Görev, Yetki, Çalışma Usul Ve Esasları Hakkında Yönetmeliği’nin 7. maddesinde de söz konusu Kurulun, sigortalıların çalışma gücü kaybına dair düzenlenmiş sağlık kurulu raporları ve diğer belgelere dayanılarak Kurum Sağlık Kurulunca verilen kararlar ile malul durumdaki sigortalıların başka birisinin sürekli bakımına muhtaç olup olmadığına dair Kurum Sağlık Kurulunca verilen kararlara karşı ilgililerin itirazlarını ve Kanunla ve diğer mevzuatla Kurum Sağlık Kuruluna verilen görevler üzerine düzenlenen kararlara yapılan itirazları inceleyip karara bağlamak görevinin bulunduğu hüküm altına alınmıştır.
Bununla birlikte: Bakanlar Kurulu’nca kabul edilip 22.6.1972 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü’nde, sigortalıların hangi hallerde çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirmiş ve hangi hallerde başka birinin sürekli bakımına muhtaç durumda sayılacakları, 506 Sayılı Kanunun 129. maddesi gereğince kurulan Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu’nun, sözü edilen Kanunda belirtilenler dışında kalan ve bu Kanunun uygulanması ile ilgili bulunan görevleri ve çalışma şekil ve esasları bildirilmiştir. Tüzüğün 10. maddesinde, sigortalılık süresi içinde aşağıdaki arızaların meydana gelmesi veya eski ve çalışmaya engel olmayan bir arızanın aşağıda yazılı seviyelere yükselmesi sebebiyle çalışamayacak duruma geldiklerinin Kurum sağlık tesisleri sağlık kurullarınca belirlenmesi halinde, sigortalıların, çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirmiş sayılacakları; 43’üncü maddesinde, sigortalıların malullük durumlarının saptanmasına dair raporlar üzerine Kurumca verilecek kararlara karşı ilgililerin itirazlarının Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu tarafından incelenip karara bağlanacağı; 56. maddesinde. Kurul kararlarının Kurumu bağladığı, Kurul kararlarında maddi bir yanlışlık görülürse. Genel Müdürlükçe bu hususun belirtildiği bir yazıyla dosyanın yeniden incelenmesinin Kurul’dan istenebileceği açıklanmıştır.
Ayrıca; Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından 5510 Sayılı Kanunun 107. maddesine dayanılarak, 5510 Sayılı Kanuna tabi işyeri, işverenler, sigortalı, hak sahipleri ile diğer ilgili kişi ve kuruluşlar açısından, sosyal sigorta işlemlerinin uygulanmasına dair usul ve esasları kapsayan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği hazırlanmış, anılan Yönetmelik 28.8.2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak 1.10.2008 günü itibarıyla yürürlüğe girmiştir. Yönetmeliğin “Malullük durumunun tespiti” başlıklı 55’inci maddesinde, sigortalının malullük durumunun, kendisinin veya işverenin istemi üzerine; Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurullarınca yöntemince düzenlenecek raporlar ve dayanağı tıbbi belgelerin, varsa sigortalının maluliyetine sebep olduğu ileri sürülen hastalığı ile ilgili daha önce başvurulan sağlık hizmeti sunucularından temin edilecek rapor, tıbbi belge ve epikrizlerin, sigortalı hakkında daha önce Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu veya Kurum Sağlık Kurulunca verilmiş bir karar mevcut ise, bu kararın bir örneği ile dayanağı rapor ve tıbbi belgelerin, Kurum Sağlık Kurulunca incelenmesi sonucu Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği’nde belirlenen usul ve esaslara göre saptanacağı belirtilmiş olup, bu Yönetmelik. 12.5.2010 günü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin 125. maddesiyle yürürlükten kaldırılmış ise de, söz konusu yeni yönetmeliğin aynı başlığı taşıyan 51’inci maddesinde yukarda değinilen 55. madde düzenlemesi aynen korunmuştur.
Anılan Yönetmelik hükümlerinin yollamada bulunduğu, 5510 Sayılı Kanunun 107. maddesine dayanılarak çıkartılıp 1.10.2008 gününden geçerli olmak üzere 11.10.2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği’nin 12. maddesinde ise. 5510 Sayılı Kanunun 4’üncü maddesinin 1. fıkrasının ( a ) bendi kapsamındaki sigortalıların sigortalılık süresi içinde; Arıza/Hastalık Listesinde ( Ek-1 ) belirtilen hastalık veya arızaların meydana geldiği ve/veya eski ve çalışmaya engel olmayan bir arızanın. Arıza/Hastalık Listesinde ( Ek-1 ) belirtilen seviyelere yükseldiği. Kurum Sağlık Kurulunca saptanan sigortalıların malul sayılacağı. Arıza/Hastalık Listesinde ( Ek-1 ) belirtilen arıza/hastalıklardan birden fazlası varsa çalışma gücünün en az %60’ını kaybedip kaybetmediğine dair değerlendirmede en ağır sekel bulgunun dikkate alınacağı ve Balthazard Formülü’nün uygulanmayacağı hüküm altına alındıktan sonra “Yönetmeliğin yürürlük tarihinden önceki talepler” başlıklı geçici 1 ‘inci maddesinde, bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce çalışma gücü kaybı sonucu meslekte kazanma gücü kaybı durumlarının belirlenmesi isteminde bulunan sigortalılar için, yürürlükten kaldırılan ilgili sosyal güvenlik mevzuatının Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanacağı açıklanmıştır.
Konuyla ilgili son olarak mutlaka belirtilmesi gerekir ki; 1.5.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2659 Sayılı Adli Tıp Kurumu Kanununun; 1 ‘inci maddesinde, adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak, adli tıp uzmanlığı ve yan dal uzmanlığı programları ile görev alanına giren konularda diğer adli bilimler alanlarında sempozyum, konferans ve benzeri etkinlikler düzenlemek ve bunlara dair eğitim programları uygulamak üzere Adalet Bakanlığı’na bağlı Adli Tıp Kurumu kurulduğu; 2’nci maddesinde. Kurumun, mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen adli tıpla ilgili konularda bilimsel ve teknik görüş bildirme görevinin bulunduğu; 15’inci maddesinde. Adli Tıp Genel Kurulu’nun, adli tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hakimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri, adli tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile adli tıp ihtisas dairelerinin ve adli tıp şube müdürlüklerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri, konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceleyip kesin olarak karara bağlayacağı; 16. maddesinde, Üçüncü Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun, İkinci Adli Tıp İhtisas Kurulunun görevine girmeyen Sosyal Sigortalar ve İş Kanunları ile ilgili olaylar, maluliyetler, meslekte kazanma gücü kaybı, meslek hastalıkları ve mesleki kusurlara dair işlemler hakkında bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmek görevinin bulunduğu belirtilmiştir.
Tüm bu yasal düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde ortaya bazı sonuçlar çıkmaktadır. Öncelikle vurgulanmalıdır ki; 506 Sayılı Kanunun 109. maddesinde Kurumca verilen karara ilgililer tarafından itiraz edildiği takdirde, durumun Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu’nca karara bağlanacağı açıklanmış ise de, ilgilinin bu aşamada itiraz hakkını idari makama karşı kullanmadan, bir başka anlatımla, anılan Kurul’a gidilmeden doğrudan dava açıp yargı yoluna başvurma, görülmekte olan davada da malullük ile ilgili karara itiraz etme hakkı bulunmaktadır. Böylelikle mahkeme önüne gelen uyuşmazlığın ise, Anayasa’nın 141. maddesinin son fıkrasında yazılı olan. “davaların en az giderle ve mümkün olan çabuklukla sonuçlandırılması, yargının görevidir” hükmüne göre ve sözü edilen 109. maddede öngörülen prosedür işletilerek çözümlenmesi gerekmektedir. 5510 Sayılı Kanunun uygulanmasından kaynaklanan tıbbi uyuşmazlıkları gideren makam konumundaki Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu’nun aldığı kararın Sosyal Güvenlik Kurumu hakkında mutlak surette bağlayıcı olduğu, diğer ilgililer yönünden ise herhangi bir bağlayıcılığının bulunmadığı belirgin olup, yargı aşamasında ilgililerce Kurul kararına itiraz edildiği takdirde Adli Tıp Kurumu Başkanlığı veya Tıp Fakültelerinin ilgili kürsü konseylerinden Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü çerçevesinde rapor alınması, 28.6.1976 gün ve 1976/4-6 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı gereğidir. Buradaki “ilgililer” sözcüğü, sigortalı, hak sahibi, işveren, hukuki yararı bulunmak kaydıyla Kurum kararından etkilenen başka kişileri içermektedir. Bununla birlikte, yasama organınca kabul edilen 2659 Sayılı Adli Tıp Kurumu Kanununun 15. maddesiyle Adli Tıp Genel Kurulu’na verilen, inceleme ve kesin olarak karara bağlama görev ve yetkisi, kuşkusuz, bu tür uyuşmazlıkların sürekli itiraz yolu kullanılarak sürüp gitmesini önleme ve bir an önce en geniş katılımlı bir kurul kararı ile çekişmeyi sona erdirme amacını taşımakta olup, bu kapsamda. Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nın ilgili ihtisas kurulu ile üniversitelerin tıp fakülteleri ilgili bilim dalı başkanlıklarınca düzenlenen raporlar arasında beliren çelişkinin Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Adli Tıp Genel Kurulu tarafından giderilip kesin olarak karar bağlanması da zorunludur. Nitekim Yargıtay H.G.K.’nun 17.2.2010 gün ve 2010/21-60 Esas. 2010/90 Karar sayılı ilamı ile 6.10.2010 gün ve 2010/10-390 Esas, 2010/448 Karar sayılı ilamında da aynı yaklaşım ve görüşler benimsenmiştir.
Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığı altında inceleme konusu dava irdelendiğinde; öncelikle davacının tahsis başvurusuna dair yazılı dilekçesi ile Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında 2829 Sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması yönünden farklı sosyal güvenlik kanunları kapsamında gerçekleşen hizmetleri varsa buna dair bilgi ve belgeler getirtilmeli, sonrasında, malullük durumu ile ilgili ortaya çıkan çelişkiler Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Adli Tıp Genel Kurulu tarafından yasal mevzuat hükümleri çerçevesinde hazırlanacak raporla giderilip çalışma gücü kayıp oranı açıklıkla belirlenmeli, 506 Sayılı Kanunun 56. ve 5510 Sayılı Kanunun 27. madde hükümleri kapsamında malullük aylığının başlangıcı yönünden, malullük olgusunun gerçekleşme tarihi raporda belirtilmeli, kaybın en az üçte iki oranında olduğu saptandığında 506 Sayılı Kanunun 53., oranın en az %60 olduğu belirlendiği takdirde ise 5510 Sayılı Kanunun 26. maddesinde belirtilen diğer aylık bağlama koşullarının varlığı değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre karar verilmeli, kuşkusuz, 5510 Sayılı Kanun hükümlerine göre aylığa hak kazanma durumunda hakkı doğuran olay, anılan Kanunun ilgili maddesinin yürürlük tarihi olduğundan, aylık başlangıcı olarak, bu tarihi izleyen ay başına karşılık gelen 1.11.2008 günü esas alınmalıdır.
Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : 1- ) Temyiz yoluna başvurmada hukuki yararı bulunmayan davalı Kurum vekilinin temyiz isteminin reddine,
2- ) Davacı vekilinin temyiz başvurusu yönünden, hükmün yukarda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, temyiz harcının istemi durumunda davacıya iadesine, 09.06.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/16469
K. 2007/4723
T. 27.3.2007
• BAĞ-KUR SİGORTALILIĞI ( Cüz’i Bir Miktar Borcun Gerekçe Gösterilerek Kurumca Davacıya Aylığın Geç Bağlanması Gerektiğinin Kabulü Hakkaniyet ve Nesafet Kuralları İle Bağdaşmayacağı )
• EMEKLİLİĞE HAK KAZANDIĞININ TESPİTİ ( Paranın Satın Alma Gücüne Göre Cüz’i Bir Miktarı İçeren Bu Borç Nedeniyle Davacıya Yaşlılık Aylığının Geç Bağlanmasının Kabul Edilemeyeceği )
• AYLIĞIN GEÇ BAĞLANMASI ( Cüz’i Bir Miktar Borcun Gerekçe Gösterilerek Kurumca Davacıya Aylığın Geç Bağlanması Gerektiğinin Kabulü Hakkaniyet ve Nesafet Kuralları İle Bağdaşmayacağı – Emekliliğe Hak Kazandığının Tespiti )
1479/m.35
ÖZET : Davacı, Bağ-Kur sigortalısı olduğunun ve emekliliğe hak kazandığının tespitine karar verilmesini istemiştir. Sosyal Güvenlik Hukukunun kamusal niteliği, sigortalıların insanca yaşamak için sosyal güvenlik hakkından mahrum bırakılmaması yönündeki hukukun genel ilkeleri dikkate alındığında, bu kadar cüz’i bir miktar borcun gerekçe gösterilerek, kurumca davacıya aylığın geç bağlanması gerektiğinin kabulü hakkaniyet ve nesafet kuralları ile bağdaşmayacağı gibi, yargılamanın devamı sırasında kurum veya mahkeme bu miktarın ödenmesini davacıdan talep etseydi, davacı bunu rahatlıkla ödeyecek ve yaşlılık aylığından mahrum kalmayacaktı. Paranın satın alma gücüne göre cüz’i bir miktarı içeren bu borç nedeniyle davacıya yaşlılık aylığının geç bağlanması kabul edilemez.
DAVA : Davacı, davalı Kurumun sonradan silmiş olduğu sürelerde Bağ-Kur sigortalısı olduğunun ve 01.03.2005 tarihi itibariyle emekliliğe hak kazandığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, taraflar Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Şerafettin Özyürür tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : Dava, 01.01.1983 – 21.03.1985; 04.12.1985 – 05.02.1989 08.01.1992 – 30.08.1992 tarihleri arasında 1479 Sayılı Yasa kapsamında Bağ-Kur sigortalılığın tespiti ve 01.03.2005 tarihinden itibaren de tahsise hak kazandığının tespiti istemine ilişkin olup; mahkemece sigortalılık süresi yönünden davanın kabulüne karar verilirken, tahsis istemi yönünden ise 35.05 YTL prim borcu bulunduğundan bahisle bu istemin reddine karar verilmiştir.
Mahkemenin, sigortalılık süresinin tespitine ilişkin kararında bir isabetsizlik görülmemiş olup ; tahsis isteminin reddine dair verilen karar yönünden bakıldığında ;
Mahkemenin kuruma yazdığı 18.05.2006 tarihli yazıya cevap olarak gönderilen 15.06.2006 tarihli kurum yazısı içeriğine göre, tahsis talep tarihi itibariyle davacının kuruma 35.05 YTL borcu olduğunun ileri sürülmesi üzerine, davacının tahsis istemi, bu prim borcundan dolayı mahkemece red edilmiştir.
Sosyal Güvenlik Hukukunun kamusal niteliği, sigortalıların insanca yaşamak için sosyal güvenlik hakkından mahrum bırakılmaması yönündeki hukukun genel ilkeleri dikkate alındığında, bu kadar cüz’i bir miktar borcun gerekçe gösterilerek, kurumca davacıya aylığın geç bağlanması gerektiğinin kabulü hakkaniyet ve nesafet kuralları ile bağdaşmayacağı gibi, yargılamanın devamı sırasında kurum veya mahkeme bu miktarın ödenmesini davacıdan talep etseydi, davacı bunu rahatlıkla ödeyecek ve yaşlılık aylığından mahrum kalmayacaktı. Paranın satın alma gücüne göre cüz’i bir miktarı içeren bu borç nedeniyle davacıya yaşlılık aylığının geç bağlanması kabul edilemez. Hal böyle olunca, kurumca belirlenen borç miktarının her zaman kurumca tahsili mümkün bulunduğundan, mahkemenin, tahsis talep tarihini takip eden aybaşından itibaren davacıya aylık bağlanması gerektiğinin tespitine karar vermesi gerekirken, yazılı gerekçelerle bu talebin reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 27.03.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/2771
K. 2009/10133
T. 4.6.2009
• MALULLÜK AYLIĞI ( Davacının Çalışma Gücünü En Az 2/3 Oranında Yitirdiği ve Dolayısıyla Malul Sayılması Gerektiği – Aylık Başlangıcı Olarak Anılan Rapor Tarihini İzleyen Ay Başına Karşılık Gelen Gün Esas Alınması Gerektiği )
• AYLIĞIN BAŞLANGIÇ TARİHİ ( Malullük Aylığı – T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Kurulu Raporu Tarihini İzleyen Ay Başına Karşılık Gelen Gün Esas Alınması Gerektiği )
• SAĞLIK KURULU RAPORU ( Malullük Aylığının Başlangı – Sağlık Kurulu Raporu Tarihini İzleyen Ay Başına Karşılık Gelen Gün Esas Alınması Gerektiği )
1479/m.31
ÖZET : Davacı vekili, 1479 sayılı Kanunun malullük sigortası hükümlerine göre davacı sigortalıya aylık bağlanması gerektiğinin tespitine karar verilmesini istemiştir. Davanın yasal dayanaklarından olan 1479 sayılı Kanunun 31. maddesinde; malullük aylığının, malullüğün belirlendiği tarihi izleyen ay başından başlayacağı yönünde düzenleme yapılmış olup, davacının çalışma gücünü en az 2/3 oranında yitirdiği ve dolayısıyla malul sayılması gerektiği, T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Kurulu Raporu ile saptanmış bulunmakla, aylık başlangıcı olarak, anılan rapor tarihini izleyen ay başına karşılık gelen gün esas alınması gerekirken, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu daha önceki bir tarih itibarıyla davacıya malullük aylığı bağlanması gerektiğin tespitine ilişkin hüküm kurulması isabetsizdir.
DAVA : Davacı vekili, 1479 sayılı Kanunun malullük sigortası hükümlerine göre davacı sigortalıya aylık bağlanması gerektiğinin tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davanın kabulü yönünde hüküm kurulmuştur.
Hükmün, davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı ( devredilen Bağ-Kur Genel Müdürlüğü ) vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Tolga Özmen tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : 1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davalı Kurum vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davanın yasal dayanaklarından olan 1479 sayılı Kanunun 31 inci maddesinde; malullük aylığının, malullüğün belirlendiği tarihi izleyen ay başından başlayacağı yönünde düzenleme yapılmış olup, davacının çalışma gücünü en az 2/3 oranında yitirdiği ve dolayısıyla malul sayılması gerektiği, 17.03.2006 tarihli, T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Kurulu Raporu ile saptanmış bulunmakla, aylık başlangıcı olarak, anılan rapor tarihini izleyen ay başına karşılık gelen gün esas alınması gerekirken, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu daha önceki bir tarih itibarıyla davacıya malullük aylığı bağlanması gerektiğin tespitine ilişkin hüküm kurulması isabetsizdir.
Ayrıca; 20.05.2006 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununun 36 ncı maddesi hükmüne göre; ilgili kanunlarda yer verilmemiş olsa dahi, Kurumun taraf olduğu davalar, icra kovuşturmaları ile ilamların harçlardan bağışık olduğu göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece yanılgılı değerlendirme sonucu davalı Kurumun harçtan sorumluluğu yönünde karar verilmesi de usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Ne var ki, bu aykırılıkların giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hüküm bozulmamalı, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesi gereğince düzeltilerek onanmalıdır.
SONUÇ : Hükmün ikinci paragrafında yer alan “14.06.2005” tarihinin çıkartılarak yerine “01.04.2006” tarihinin yazılmasına, ( 3 ) numaralı bendinde yer alan “ve peşin yatırılan 13.10 YTL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,” sözcüklerinin çıkartılarak yerine “davalı Kurumdan alınarak davacıya verilmesine, davalı Kurumun harçtan bağışık olduğu göz önünde bulundurularak, dava açılırken yatırılan 13,10 TL. harç tutarının da, Harçlar Kanununun 31 inci maddesi hükmü gereğince, karar kesinleştiğinde ve isteği durumunda davacıya geri verilmesine,” sözcüklerinin yazılmasına ve bu şekliyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 04.06.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/5345
K. 2003/6382
T. 30.9.2003
• AYLIK BAĞLAMA KARARI ( Söz Konusu Dönemler İçin Bu Dönem İşverenlerinin Usulüne Uygun Olarak Davaya Dahil Edilmesi ve 506 Sayılı Kanun 79. Madde Uyarınca Hizmet Akdine Dayalı Çalışmanın Kanıtlanması Gerektiği )
• ÇALIŞMANIN TESPİTİ ( İlgili Dönemler İçin Bu Dönem İşverenlerinin Usulüne Uygun Olarak Davaya Dahil Edilmesi ve 506 Sayılı Kanun 79. Madde Uyarınca Hizmet Akdine Dayalı Çalışmanın Kanıtlanması Gerektiği )
506/m.79
ÖZET : Dava aylık bağlama kararında eksik görünen sürelerde sigortalı olduğunun tespiti talep edilmektedir. Davanın asıl niteliği hizmet tespiti davasıdır. Söz konusu dönemler için bu dönem işverenlerinin usulüne uygun olarak davaya dahil edilmesi ve 506 sayılı Kanun 79. madde uyarınca hizmet akdine dayalı çalışmanın kanıtlanması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizdir.
DAVA : Davacı, tahsis işleminin düzeltilerek eksik bağlanan yaşlılık aylığı farklarının 01.03.1994 tarihinden geçerli olarak ödenmesi gerektiğinin tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar vermiştir.
Hükmün, taraflar Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Özlem Hatiboğlu tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : Davacı, Bağ-Kur hizmetinin 10 yıl 1 gün olduğunun tespiti ile 2829 sayılı Kanun uyarınca Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından bu sürenin esas alınarak yaşlılık aylığı bağlanması gerekirken Bağ-Kur tarafından hizmetinin eksik bildirilmesi nedeniyle yaşlılık aylığının eksik oranda bağlandığından bahisle tahsis işleminin düzeltilmesi ile ilk aylık bağlama tarihinden geçerli olmak üzere fark aylıkların faizi ile tahsilini talep etmiştir. Mahkemece, Bağ-Kur hizmet süresinin ayrı bir dava ile tespiti gerektiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
Dava her ne kadar sonuç olarak alacak talebini de içermekte ise de, öncelikle aylık bağlama kararında eksik görünen sürelerde sigortalı olduğunun tespiti talep edilmektedir. Davanın asıl niteliği hizmet tespiti davasıdır.
Zira davalı Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından 2829 sayılı Kanun uyarınca Bağ-Kur’a bildirilen 3200 günlük çalışmanın tamamının değil 2838 günlük çalışmanın aylığa esas alınması nedeni ile aylığın eksik bağlandığı iddia edilmektedir.
Mahkemece, öncelikle aylık bağlama işlemi sırasında Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından kabul edilmeyen 1991 ve 1993 yılına ilişkin çalışma iddiası nedeni ile bu dönemler için prim ödemesi olup olmadığı araştırılmalıdır. İptal edilen dönemde prim ödemesinin olmaması halinde bu süreler için davanın hizmet tespiti davası niteliğinde olduğunun gözetilerek söz konusu dönemler için bu dönem işverenlerinin usulüne uygun olarak davaya dahil edilmesi ve 506 sayılı Kanun 79. madde uyarınca hizmet akdine dayalı çalışmanın kanıtlanması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizdir.
Yapılacak araştırma ile hizmet tespitine karar verilmesi halinde, bu husus kesinleştikten sonra, davacıya aylık bağlama şartlarının araştırılması gerektiği de gözetilmelidir.
Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeksizin eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 30.09.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/3631
K. 2007/7907
T. 15.5.2007
• KURUM İŞLEMİNİN İPTALİ TALEBİ ( Ölen Anne veya Babadan Kız Çocuğuna SSK Ölüm Aylığı Tahsis Edilmiş Olması Ölen Eşinden Dolayı da SSK’dan Aylık Bağlanmasına Engel Oluşturmadığı )
• AYLIĞIN KESİLDİĞİ YERDEN DEVAMI TALEBİ ( Ölen Anne veya Babadan Kız Çocuğuna SSK Ölüm Aylığı Tahsis Edilmiş Olması Ölen Eşinden Dolayı da SSK’dan Aylık Bağlanmasına Engel Oluşturmadığı )
• ÖLEN ANNE VEYA BABADAN KIZ ÇOCUĞUNA SSK ÖLÜM AYLIĞI TAHSİS EDİLMİŞ OLMASI ( Ölen Eşinden Dolayı da SSK’dan Aylık Bağlanmasına Engel Oluşturmadığı )
506/m.68, Geç.91
ÖZET : Dava, davalı kurum işleminin iptali ile aylığın kesildiği yerden devamı talebine ilişkindir. Ölen anne veya babadan kız çocuğuna Sosyal Sigortalar Kurumu’ndan ölüm aylığı tahsis edilmiş olması ölen eşten dolayı da anılan kurumdan aylık bağlanmasına engel oluşturmaz. Açıklanan nedenlerle, ölüm aylığı kesme işleminin iptali ile aylığın devamı yönündeki talebin kabulü gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.
DAVA : Davacı, davalı kurum işleminin iptali ile aylığın kesildiği yerden devamına ve borçlu olmadığına karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, taraflar avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi E.T. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : 1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davalı kurum vekilinin temyiz itirazlarının reddine,
2- Davacı vekilinin temyiz istemine gelince;
01.04.1986 tarihinde ölen eşi nedeniyle 15.04.1986 tarihinden; 09.07.1965 tarihinde ölen babası nedeniyle de 01.05.1986 tarihinden itibaren ölüm aylığı bağlanan davacının, eşi nedeniyle bağlanan ölüm aylığının, 506 Sayılı Yasanın 68/VI. maddesindeki “Ancak evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almağa hak kazanan kimseye bu aylıklardan fazla olanı ödenir.” düzenlemesi uyarınca kesilmesine ilişkin kurum işleminin iptaliyle, borçlu olmadığının tespitine ilişkin davanın yargılaması sonucunda, aylık kesme işlemine yönelik istemin reddiyle, 17.578,66.- YTL borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir.
506 Sayılı Yasaya 5386 Sayılı Yasayla eklenen geçici 91.madde hükmü ile kız çocuklarına bağlanan gelir ve aylıklar yönünden getirilen düzenlemede; kız çocuklarına bağlanan gelir ve aylıkların, “… Sosyal Sigorta’ya, Emekli Sandıklarına tabi çalışmaları veya kendi çalışmalarından dolayı buralardan gelir veya aylık almaları… ” halinde kesileceği, kendi çalışmaları dışında sosyal güvenlik kuruluşlarından gelir veya aylık almaları halinde ise kesilmeyeceği hükmü öngörülmüştür.
Diğer taraftan; 506 Sayılı Kanunun 68. maddesinin I-A ve V. bentleri kapsamında, anne ya da baba üzerinden ölüm aylığı veya gelir tahsis edilmiş olması; hak sahibi kız çocuklarına, vefat eden eşlerinden dolayı Sosyal Sigortalar Kurumu’nca aylık veya gelir bağlanmasına engel teşkil etmeyeceği gibi, eşleri üzerinden bağlarınmış ölüm aylığı ya da gelirinin kesilmesini de gerektirmez.
Hal böyle olunca da, 5386 Sayılı Kanunla getirilen yasal düzenleme uyarınca; davacı kız çocuğuna, Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalısı babası üzerinden 506 Sayılı Kanuna göre bağlanan ölüm aylığının, eşi üzerinden de aynı kurumdan aylık bağlanması nedeniyle kesilmesi ya da durdurulması mümkün olmadığı gibi; babası nedeniyle ölüm aylığı alıyor olması da, eşi dolayısıyla aynı kurumdan ölüm aylığı tahsisine engel teşkil etmeyeceğinden; ölüm aylığı kesme işleminin iptaliyle aylığın devamı konusundaki istemin de kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMAASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 15.05.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/12410
K. 2011/17343
T. 3.11.2011
• SEBEPSİZ ZENGİNLEŞMEYE DAYALI ALACAK ( Hatalı Katsayı Uygulaması Sebebiyle Fazla Ödeme – 1 Yıllık Zamanaşımının Dava Açmaya Emir Vermeye Yetkili Organın Zararı Öğrenme Tarihinden İtibaren Başlayacağı)
• KAMU KURUMUNUN HATA İLE FAZLA AYLIK ÖDEMESİ ( Sebepsiz Zenginleşmeye Dayalı Alacak İstemi – 1 Yıllık Zamanaşımının Dava Açmaya Emir Vermeye Yetkili Organın Zararı Öğrenme Tarihinden İtibaren Başlayacağı/Müfettiş Raporunun Kuruma Ulaştığı Tarih)
• AYLIĞIN FAZLA ÖDENMESİ ( Hatalı Katsayı Uygulaması Sebebiyle – Sebepsiz Zenginleşmeye Dayalı Alacak İstemi – 1 Yıllık Zamanaşımının Dava Açmaya Emir Vermeye Yetkili Organın Zararı Öğrenme Tarihinden İtibaren Başlayacağı)
• ZAMANAŞIMI ( Dava Açmaya Emir Vermeye Yetkili Organın Zararı Öğrenme Tarihinden İtibaren 1 Yıllık Sürenin Başlaması – Sebepsiz Zenginleşmeye Dayalı Alacak İstemi/Hatalı Katsayı Uygulaması Sebebiyle Fazla Ödenen Aylıklar)
818/m. 66
ÖZET : Dava, doktor olan davalıya hatalı katsayı uygulaması sebebiyle fazla ödeme yapıldığı ileri sürülerek, sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak istemine ilişkindir. B.K.nun 66 ncı maddesine göre zamanaşımı zararın öğrenilmesinden itibaren 1 yıldır. Bu öğrenme tüzel kişiler, özellikle kamu kurumlarında o kurumun dava açmaya, emir vermeye yetkili organının öğrenme günü esas alınır.
Müfettiş raporunun davacı kuruma ulaştığı tarih üzerinde durulup, dava açmaya, emir vermeye yetkili organın öğrenme tarihi tesbit edilip, zamanaşımını başlangıç tarihi olarak o tarih esas alınmalıdır.
DAVA : Dava dilekçesinde 36.171,94 TL alacağın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın zamanaşımı sebebiyle reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı, doktor olan davalıya hatalı katsayı uygulaması sebebiyle fazla ödeme yapıldığını ileri sürerek, 36.171,94 TL fazla ödemenin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı sebepsiz zenginleşmeye dayalı olan davanın 1 yıllık zamanaşımı geçtiğinden reddini istemiştir.
Mahkemece sebepsiz zenginleşmenin öğrenildiği tarihle davanın açıldığı tarih arasında 1 yıldan fazla bir süre geçmiş olduğundan davanın zamanaşımı sebebiyle reddine karar verilmiş; hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak istemine ilişkindir. B.K.nun 66 ncı maddesine göre zamanaşımı zararın öğrenilmesinden itibaren 1 yıldır. Bu öğrenme tüzel kişiler, özellikle kamu kurumlarında o kurumun dava açmaya, emir vermeye yetkili organının öğrenme günü esas alınır.
Davalıdan talep edilen ödemeler 10.11.2006-31.3.2008 tarihleri arasında yapılmıştır. Maliye Bakanlığının inceleme raporu 26.8.2009 tarihlidir. B.K.66 ncı maddesine göre müfettiş raporunun davacı kuruma ulaştığı tarih üzerinde durulup, dava açmaya, emir vermeye yetkili organın öğrenme tarihi tesbit edilip, zamanaşımını başlangıç tarihi olarak o tarih esas alınmalıdır. Mahkemece bu hususlar üzerinde araştırma yapılmaksızın eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 03.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/3048
K. 2011/6892
T. 9.5.2011
• AYLIK BAĞLANMASI GEREKTİĞİNİN TESPİTİ ( Davacının Kabulüne Karar Verilen Vergi Oda ve Sicil Kaydı Bulunmadığından 1479 S. Bağ-Kur Kanununun 24. Md. Uyarınca Anılan Maddenin Öngördüğü Koşullara Sahip Olmaması Nedeniyle Zorunlu Sigortalı Sayılamayacağı )
• VERGİ ODA VE SİCİL KAYDI ( Aylık Bağlanması Gerektiğinin Tespiti – Davacının Kabulüne Karar Verilen Vergi Oda ve Sicil Kaydı Bulunmadığından 1479 S. Bağ-Kur Kanununun 24. Md. Uyarınca Anılan Maddenin Öngördüğü Koşullara Sahip Olmaması Nedeniyle Zorunlu Sigortalı Sayılamayacağı )
• ZORUNLU SİGORTALILIK ( Aylık Bağlanması Gerektiğinin Tespiti – Vergi Oda ve Sicil Kaydı Bulunmadığından 1479 S. Bağ-Kur Kanunu’nun 24. Md. Uyarınca Anılan Maddenin Öngördüğü Koşullara Sahip Olmaması Nedeniyle Zorunlu Sigortalı Sayılamayacağı )
1479/m.24
4721/m.2
ÖZET : Dava, aylık bağlanması gerektiğinin tespiti istemidir. Davacının, mahkemece kabulüne karar verilen vergi, oda ve sicil kaydı bulunmadığından 1479 Sayılı Bağ-Kur Kanununun 24. maddesi uyarınca, anılan maddenin öngördüğü koşullara sahip olmaması sebebiyle zorunlu sigortalı sayılamaz. Kurumun kabulünde de, bu sürelerin sigortalılık süresi olarak kabul edilmediği, prim ödemelerinin de kurumun kabul ettiği sürelere karşılık olduğu, ilk prim ödemesinin de 30.10.1996 tarihi olduğu anlaşıldığına göre, Medeni Kanunumuzun 2. maddesinde ifadesini bulan dürüst davranma ( objektif hüsniyet-iyiniyet ) kurallarının uygulanması da mümkün bulunmadığına göre, davacının talebinin bu çerçevede değerlendirilip sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
DAVA : Dava, Kurum işleminin iptali ile 29.11.2004 tarihini takip eden aybaşından itibaren aylık bağlanması gerektiğinin tesbiti ile birikmiş aylıkların ödenmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Nesrin Şengün tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : Davacının 22.11.1982 tarihli giriş bildirgesi ile 22.10.1982 tarihinde başlayan vergi kaydı dolayısı ile çakışan zorunlu SSK kapsamındaki sigortalılık süresi de gözetilerek 1.1.1983 tarihinden itibaren Bağ-Kur zorunlu sigortalılığı başlatılmış olup, vergi kaydının 4.3.1983 tarihinde sona ermesi üzerine Bağ-Kur sigortalılığı sona erdirilmiş, yeniden 1.1.1987 tarihinde başlayan vergi kaydı sebebiyle Bağ-Kur zorunlu sigortalılık süresi başlatılmıştır. Davacının bu dönem vergi kaydı 30.11.1992 tarihinde sona ermiş olup, Oda kaydı 6.6.1988-6.10.2004, sicil kaydı, 7.6.1988-29.11.2004, şirket ortaklığına dayanan ticaret odası kaydının ise 19.10.1989 tarihinden itibaren devam ettiği anlaşılmış, davalı Kurum tarafından davacının vergi kaydı esas alınmak suretiyle 1.1.1983-4.3.1983, 1.1.1987-Devam olarak Bağ-Kur sigortalılık süresinin belirlendiği, davacının 29.11.2004 tarihinde tahsis talebi üzerine 9000 prim ödeme gün sayısını tamamlamadığı gerekçesi ile tahsis talebinin reddedildiği ve kurumun bu işlemine karşı davacı tarafından dava açıldığı, yapılan yargılama sonucunda hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının sigortalılık süresi 1.1.1983’den itibaren zorunlu SSK kapsamındaki sigortalılık süreleri hariç tutularak 30.7.1985 tarihine kadar ve 1.6.1986-29.11.2004 tarihleri arasında zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olarak kabul ederek 9000 günü aşan prim ödeme gün sayısı bulunduğu gerekçesi ile yaşlılık aylığına hak kazandığı kanaatine varılarak davanın kabulüne karar verilmiştir. Mahkemece davacının vergi kaydı, sicil kaydı ve oda kaydının bulunmadığı, prim ödemesinin de bulunmadığı dönemler Bağ-Kur sigortalılık süresinden sayılarak karar verilmiştir.
Davacının, mahkemece kabulüne karar verilen 5.3.1983-30.7.1985, 1.6.1986-31.12.1986 tarihleri arasında vergi, oda ve sicil kaydı bulunmadığından 2229, 2654, 3165 ve 4956 Sayılı Kanunlarla değişiklik geçiren 1479 Sayılı Bağ-Kur Kanununun 24. maddesi uyarınca, anılan maddenin öngördüğü koşullara sahip olmaması sebebiyle zorunlu sigortalı sayılamaz. Kurumun kabulünde de, bu sürelerin sigortalılık süresi olarak kabul edilmediği, prim ödemelerinin de kurumun kabul ettiği sürelere karşılık olduğu, ilk prim ödemesinin de 30.10.1996 tarihi olduğu anlaşıldığına göre. Medeni Kanunumuzun 2. maddesinde ifadesini bulan dürüst davranma ( objektif hüsniyet-iyiniyet ) kurallarının uygulanması da mümkün bulunmadığına göre, davacının talebinin bu çerçevede değerlendirilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükümün yukarda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, 9.5.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/19069
K. 2009/3084
T. 10.3.2009
• BASAMAK YÜKSELTME TALEBİ ( Prim Borcunu Ödeyip Üç Yıllık Sureyi de Geçirdikten Sonra Aylık Başvurusunda Bulunulması – Yaşlılık Aylığının Hesabında Satın Alınan Basamakların Geçmişe Yönelik Olarak da İntibak İşlemi Gerçekleştirilmek Suretiyle Değerlendirileceği )
• BASAMAK SATIN ALANLARIN AYLIKLARININ GERİYE DOĞRU GÜNCELLEME YAPILARAK HESAPLANACAĞI ( Basamak Yükseltme Hakkından Yararlanarak Prim Borcunu Ödeyip Üç Yıllık Sureyi de Geçirdikten Sonra Aylık Başvurusunda Bulunan Davacının )
• AYLIĞIN HESAPLANMASI (Basamak Yükseltme Talebi – Prim Borcunu Ödeyip Üç Yıllık Sureyi de Geçirdikten Sonra Aylık Başvurusunda Bulunulması/Yaşlılık Aylığının Hesabında Satın Alınan Basamakların Geçmişe Yönelik Olarak da İntibak İşlemi Gerçekleştirilmek Suretiyle Değerlendirileceği)
1479/m.Geç.11
ÖZET : Davacı, Yasadan yararlanarak 11. basamaktan 23. basamağa yükselip prim farkı ödemesine karşın, 24. basamaktan emekli olduğunda emsallerine göre düşük düzeyden aylık bağlandığını belirterek, aylığının hesabında, satın alınan basamaklardaki süreler fiilen çalışılmış gibi kabul edilerek, 24. basamağın karşılığı olan aylığın, farklarıyla birlikte ödenmesi gereğinin tespiti; bu istemi kabul görmezse yapılan borçlanmanın iptaliyle borçlanma karşılığı ödenen primin ödeme tarihinden yasal faiziyle iadesine karar verilmesini istemiştir. Basamak yükseltme hakkından yararlanarak prim borcunu ödeyip üç yıllık sureyi de geçirdikten sonra aylık başvurusunda bulunan davacının, yaşlılık aylığının hesabında, satın alınan basamakların geçmişe yönelik olarak da intibak işlemi gerçekleştirilmek suretiyle değerlendirilmesi ve aylık miktarının buna göre tespiti yönündeki mahkeme yaklaşımında yasal yönteme aykırılık bulunmamaktadır.
DAVA : Davacı, 4956 sayılı Yasadan yararlanarak 11. basamaktan 23. basamağa yükselip 38.326.311.284 TL prim farkı ödemesine karşın, 09.10.2006 tarihli başvurusuna dayalı olarak 24. basamaktan emekli olduğunda 526,29 YTL üzerinden emsallerine göre düşük düzeyden aylık bağlandığını belirterek, aylığının hesabında, satın alınan basamaklardaki süreler fiilen çalışılmış gibi kabul edilerek, 24. basamağın karşılığı olan aylığın, aylık başlangıç tarihi olan 01.12.2006 tarihinden itibaren farklarıyla birlikte ödenmesi gereğinin tespiti; bu istemi kabul görmezse yapılan borçlanmanın iptaliyle borçlanma karşılığı ödenen primin ödeme tarihinden yasal faiziyle iadesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi Ercan Turan tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : 24/07/2003 tarihli, 4956 sayılı Yasanın geçici 2. maddesi “1479 sayılı Kanuna tabi sigortalı olanlar, bulundukları basamak dahil, bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren üç ay içinde yazılı talepte bulunmak şartıyla, bulundukları basamakları en fazla on iki basamak yükseltebilirler. Basamak yükseltme primi, sigortalının talep tarihinde bulunduğu basamaktan, yükselerek intibak etmek istediği basamağa kadar her basamak için öngörülen bekleme süresindeki prim tutarına basamak yükseltme farklarının ilave edilmesi suretiyle hesaplanır. Bu tutarın, ilk taksitinin talep tarihini takip eden ay içerisinde ödenmesi şartıyla ilk taksitin ödendiği ayı takip eden üçer aylık dönemler halinde üç eşit taksitte ödenmesi zorunludur. Basamak yükseltme tutarının tamamen veya kısmen ödenmesi halinde, sigortalı son ödemenin yapıldığı tarihi takip eden aybaşı itibariyle bu ödemenin tam olarak karşıladığı basamağa intibak ettirilir. Basamak yükseltme primleri, primi ödenmiş süreler olarak değerlendirilmez.
Basamak yükseltme hakkından yararlanan sigortalılara, basamak intibaklarının yapıldığı tarihten itibaren üç yıl sonra, bu Kanunda öngörülen diğer şartları taşımak ve talepte bulunmak kaydıyla yaşlılık aylığı bağlanır,
Basamak yükseltme talebinde bulunan sigortalının, basamak yükseltme priminin bir kısmını veya tamamını suresi içinde ödemeden ölümü halinde, hak sahipleri basamak yükseltme primlerini, bu Kanunda öngörülen ödeme süresinin dolduğu ‘ tarihten itibaren uç ay içinde ödeyebilirler. Bu tutarın tamamen veya kısmen ödenmesi halinde, birinci fıkra hükümleri uygulanır.
Malullük veya ölüm aylığı bağlanmasında basamak yükseltme primlerinin ödenmesi şartıyla ikinci fıkrada öngörülen üç yıllık bekleme süresi aranmaz.” Düzenlemesini içermekte olup; basamak yükseltme primlerinin hesaplanma yöntemi ise, 07.08.2003 tarihli, 2003/6 sayılı Kurum genelgesindeki, “Basamak yükseltme primleri, sigortalının bulunduğu basamaktan, yükselerek, intibak etmek istediği basamağa kadar her basamak için öngörülen bekleme süresindeki prim tutarlarına, basamak yükseltme farklarının ilave edilmesi suretiyle hesaplanır. Bu tutara, ayrıca sigortalının basamak yükseltme talebinde bulunduğu tarihteki basamağını bir üst basamağa yükseltmek için talepte bulunulan ay dahil, gerekli olan bekleme süresini tamamlayacak olan ayların primleri ile basamak yükseltme farkı da ilave edilecektir. Basamak yükseltme primlerinin hesabında sigortalının talepte bulunduğu tarihte yürürlükte olan gelir tablosuna göre hesaplanan prim oran ve tutarları esas alınacaktır. Hesaplamalara sağlık sigortası primleri dahil edilmeyecektir.” Düzenlemesiyle ortaya konulmuştur.
Nimet-külfet dengesi, sosyal güvenlik hukukunun temel ‘ilkelerinden biri olup; anılan ilke, gelecekte elde edeceği sosyal sigorta yardımlarına karşılık olarak daha fazla prim ödeme külfeti altına giren sigortalıların, fazladan katlanılan külfet karşılığında daha fazla yardıma hak kazanması gereğini doğurmaktadır. Başka bir ifadeyle sosyal güvenlik kuruluşlarınca sigortalılardan alınacak primlerle ileride yapılacak yardımlar arasında mutlak bir bağlantı, paralellik sağlanmalıdır.
Basamak yükseltme olanağı sağlayan yasa ile konuya İlişkin uygulamayı biçimlendiren diğer düzenlemeler, primlerinin Sosyal Güvenlik Kuruluşu tarafından sigortalılık süreci içerisinde tahsil edilip nemalandırılması ve aktüeryal dengeyi bozmayacak biçimde sigorta yardımlarına yansıtılması gerekleri gözetilerek oluşturulmuş; prim borcunun, basamakta bekleme süresini tamamlayacak olan ayların primleri ile basamak yükseltme farkı da gözetilerek, sigortalının talepte bulunduğu tarihte yürürlükte olan gelir tablosuna göre hesaplanması ve basamak intibaklarının yapıldığı tarihten itibaren üç yıl sonra yaşlılık aylığı yönünden değerlendirilebilmesi olanağı öngörülmüştür.
Ayrıca, basamak satın alma yoluyla yükselme olanağı getiren düzenlemenin gerekçesinde de, primlerin ve emeklilik aylıklarının hesaplanmasında esas alınan basamak sayısının 1479 sayılı Yasada sonradan yapılan düzenleme ile 24 olarak benimsenmesi nedeniyle, “bu düzenleme sonucu emeklilik programlarını on iki basamaklı sisteme göre ayarlayan sigortalıların mağduriyetinin önlenmesinin,” amaçlandığı belirtilmiştir.
Sıralanan maddi ve hukuki olgulara ve konuya ilişkin yasal düzenlemenin prim ödeme karşılığında “intibak ettirilir” hükmünü içermesine karşın; davalı Kurum, bu olanaktan yararlanarak 26.08.2003 tarihli başvuruyla basamak satın alıp 11. basamaktan 23. basamağa yükselen sigortalının yaşlılık aylığını, 1479 sayılı Yasanın geçici 11. maddesi uyarınca hesaplarken, 01.01.2000 tarihinden önceki gelir basamağını 8. basamak olarak kabul edip, basamak satın alma işlemi 01.01.2000 tarihinden sonra gerçekleştiği için basamak intibak işlemini geçmiş döneme yansıtmamış; münhasıran basamak satın alma işleminin gerçekleştiği tarih sonrası dönem kısmi aylığının hesabında satın alınan basamak değerlerini gözeten işlem yaparak, yasal düzenlemenin gereklerine uygun intibakı gerçekleştirmemiş; 11.12.2007 tarih, 2007/93 sayılı genelge uyarınca oluşturulan hesaplamayla da bu konudaki hak kayıpları giderilmemiştir.
SONUÇ : Basamak yükseltme hakkından yararlanarak prim borcunu ödeyip üç yıllık sureyi de geçirdikten sonra aylık başvurusunda bulunan davacının, 1479 sayılı Yasanın geçici 11. maddesi uyarınca yaşlılık aylığının 01.01.2000 öncesi ve sonrası döneme ilişkin hesabında, satın alınan basamakların geçmişe yönelik olarak da intibak işlemi gerçekleştirilmek suretiyle değerlendirilmesi ve aylık miktarının buna göre tespiti yönündeki mahkeme yaklaşımında yasal yönteme aykırılık bulunmadığından, yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, 10.03.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/3842
K. 2011/7453
T. 24.5.2011
• MALULİYET AYLIĞINA HAK KAZANILDIĞININ TESPİTİ ( Yüksek Sağlık Kurulu Raporu İle Adli Tıp Kurumu Raporu Arasındaki Açık Çelişki Giderilmeden Hüküm Kurulamayacağı )
• AYLIK BAŞLANGICI ( Aylık Başlangıcına Dair 1479 S. K.’nun 31. Md. Öngörülen Düzenleme Göz Ardı Edilerek Tahsis Talep Tarihi İtibariyle Aylık Bağlanmasına Karar Verilmesinin Yerinde Görülmediği – Maluliyet Aylığına Hak Kazanıldığının Tespiti )
• RAPORLAR ARASINDAKİ ÇELİŞKİ ( Maluliyet Aylığına Hak Kazanıldığının Tespiti – Çelişkinin Giderilmesi Yönünde Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan Rapor Alınıp Sonucuna Göre Bir Karar Verilmesi Gerektiği )
• SAĞLIK KURULU RAPORU ( Maluliyet Aylığına Hak Kazanıldığının Tespiti – Yüksek Sağlık Kurulu Raporu İle Adli Tıp Kurumu Raporu Arasındaki Açık Çelişki Giderilmeden Hüküm Kurulamayacağı )
1479/m.28,29,31
ÖZET : Dava, maluliyet aylığına hak kazanıldığının tespiti ile aylıkların yasal faizi ile ödenmesi istemine ilişkindir. Yüksek Sağlık Kurulu raporu ile Adli Tıp Kurumu raporu arasındaki açık çelişki giderilmeksizin, hüküm kurulması isabetsiz görülmüştür. Diğer taraftan, aylık başlangıcına dair 1479 Sayılı Kanunun 31. maddesinde öngörülen düzenleme göz ardı edilerek tahsis talep tarihi itibariyle aylık bağlanmasına karar verilmesi yerinde görülmemiştir. Mahkemece, raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi yönünde Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alınıp, sonucuna göre bir karar verilmelidir.
DAVA : Dava, 24.2.2005 tarihi itibariyle maluliyet aylığına hak kazanıldığının tespiti ile aylıkların yasal faizi ile ödenmesi istemine ilişkindir. Mahkeme, yazılı biçimde davanın kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Mustafa Taş tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : Davanın yasal dayanağı, 1479 Sayılı Kanunun 28 ve 29. maddeleri olup, anılan Kanunun 28. maddesine göre, “Bu kanunun uygulanmasında, çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirdiği tespit edilen sigortalı malul sayılır.” ve 29. maddedeki koşulların gerçekleşmesi halinde de, kendisine malullük aylığı bağlanır. Öte yandan. 28. maddenin 2. fıkrasında ise, “Sigortalılığın başladığı tarihte malul sayılacak derecede hastalık ve arızası bulunduğu önceden veya sonradan tespit edilen sigortalı bu hastalık veya arızası sebebiyle malullük sigortası yardımlarından yararlanamaz.” hükmü yer almaktadır.
Dosya kapsamına göre; davacının, 8.6.1995-31.10.1998 ve 14.6.1999-tahsis talep tarihi 24.2.2005 arası dönemde beş yıldan fazla hizmeti olup, Kurumca, tahsis talep tarihi itibariyle prim borcunun bulunmadığının bildirildiği, 24.2.2005 tarihli maluliyet aylığı tahsis talebi üzerine düzenlenen Kırklareli Devlet Hastanesinin 8.3.2005 tarihli sağlık kurulu raporunda “Multiple Skleroz” tanısı konularak çalışma gücünün 2/3’ünün kaybedildiği ve hastalığın Bağ-Kur’a giriş tarihi olan 7.6.1995 öncesi dönemde başladığının belirtildiği, bunun üzerine, 24.2.2005 tarihli tahsis talebinin, 1479 Sayılı Kanunun 28/2. maddesine göre, Kurumca reddedildiği; mahkemece, alınan Yüksek Sağlık Kurulu raporunda da 1479 Sayılı Kanunun 28/2. maddesine göre, davacının, malullük sigortası yardımlarından yararlanamayacağının belirtildiği, 10.2.2010 tarihli Adli Tıp Kurumu raporunda ise, hastalığın 20.12.1993 tarihli ilk muayene bulgularında mevcut olmakla birlikte kas gücünün 4-5/5 düzeyinde olduğundan 2/3 oranında çalışma gücü kaybının söz konusu olmadığı ancak, Trakya Üniversitesinin 1.2.2001 tarihli raporunda. “Parapleji” saptanmakla bu tarih itibariyle malul bulunduğunun belirtildiği anlaşılmaktadır. Mahkeme, Adli Tıp Kurumu raporunu esas alarak, aksine Kurum işleminin iptali ile, davacının 1.2.2001 tarihinden itibaren malul olduğuna ve 24.2.2005 tarihinden itibaren malullük aylığı bağlanarak ödenmeyen aylıkların dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar vermiştir.
Mahkemece, yapılan inceleme ve araştırma hüküm vermeye yeterli olmayıp, Yüksek Sağlık Kurulu raporu ile Adli Tıp Kurumu raporu arasındaki açık çelişki giderilmeksizin, yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsiz görülmüştür. Diğer taraftan, aylık başlangıcına dair 1479 Sayılı Kanunun 31. maddesinde öngörülen düzenleme göz ardı edilerek tahsis talep tarihi itibariyle aylık bağlanmasına karar verilmesi yerinde görülmemiştir. Mahkemece, raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi yönünde Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alınıp, yukarda belirtilen ilke ve esaslar da gözetilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.
O halde; davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Açıklanan sebeplerle tesis edilen hükmün BOZULMASINA, 24.05.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/777
K. 2011/8687
T. 13.6.2011
• EKSİK BAĞLANAN YAŞLILIK AYLIĞI ( 4447 S.Y’nın Yürürlük Tarihinden Önceki Hükümlere Göre Hesaplanan Aylığının Bu Yasanın Yürürlüğe Girdiği Tarihe Kadar Geçen Sigortalılık Süresinin Toplam Sigortalılık Süresine Orantılı Olarak Hesaplanan Tutarının Hesap Edilmesi Gerektiği )
• YAŞLILIK AYLIĞININ FARKLARIYLA BİRLİKTE ÖDENMESİ GEREKTİĞİNİN TESPİTİ ( Aylığın 4447 S.Y’nın Yürürlüğe Girdiği Tarihe Kadar Geçen Sigortalılık Süresinin Toplam Sigortalılık Süresine Orantılı Olarak Hesaplanan Tutarının Hesap Edilmesi Gerektiği )
• AYLIK BAĞLAMA HESABI ( 1479 S.Y’nın 36.Md.siyle Aylık Hesabında İlk Defa “Ağırlıklı Ortalama” Kavramı Getirildiği – 4447 S.Y’nın Yürürlük Tarihinden Önce Sigortalı Olupta Bu Yasa Döneminde Halen Sigortalılıkları Devam Edenlerin Aylık Hesabının Ne Şekilde Yapılacağının Düzenlendiği )
1479/m.36, Geç.11
ÖZET : Dava, davacının 4956 sayılı Yasadan yararlanarak 12.basamaktan 23.basamağa yükselerek prim ödemesine karşın eksik bağlanan yaşlılık aylığının farklarıyla birlikte ödenmesi gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir. 1479 sayılı Yasanın 36.maddesiyle, aylık hesabında ilk defa “ağırlıklı ortalama” kavramı getirilmiş, aynı yasa ile 1479 sayılı Yasaya eklenen Geçici 11.maddesine göre, 4447 sayılı Yasanın yürürlük tarihi olan 01.01.2000 tarihinden önce sigortalı olupta, bu yasa döneminde halen sigortalılıkları devam edenlerin aylık hesabının ne şekilde yapılacağı düzenlenmiştir. Buna göre; A aylığı, sigortalının, aylık başlangıç tarihindeki toplam sigortalılık süresi esas alınarak, 4447 sayılı Yasanın yürürlük tarihinden önce ( 01.01.2000 ) bulunduğu gelir basamağının 01.07.2003 tarihli gelir tablosundaki değeri üzerinden, bu Yasanın yürürlük tarihinden önceki hükümlere göre hesaplanan aylığının, bu Yasanın yürürlüğe girdiği tarihe kadar geçen sigortalılık süresinin toplam sigortalılık süresine orantılı olarak hesaplanan tutarının hesap edilmesi gerekir.
DAVA : Dava, davacının 4956 sayılı Yasadan yararlanarak 12.basamaktan 23.basamağa yükselerek prim ödemesine karşın eksik bağlanan yaşlılık aylığının 01.09.2007 tarihinden itibaren farklarıyla birlikte ödenmesi gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozmaya uyularak ilamında belirtildiği şekilde, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Ayşe Barutcu tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : Davacı, vergi kaydına dayalı olarak 20.04.1982 tarihinde tescil edilmiş, 17.09.2003 tarihli dilekçeyle, 4956 sayılı Yasanın Geçici 2.maddesinden yararlanarak 12.basamaktan 23.basamağa yükseltilmesini istemiş, 24.08.2007 tarihli tahsis talebine göre 24.basamaktan yaşlılık aylığı bağlanmıştır. Mahkemece bozma ilamı doğrultusunda alınan bilirkişi raporu esas alınarak, davacının 01.09.2007 tarihi itibarıyla aylığının 1.016,29 TL olduğunun ve eksik aylık miktarlarının ödenmesine karar verilmiştir.
4447 sayılı Yasa ile değişik 1479 sayılı Yasanın 36.maddesiyle, aylık hesabında ilk defa “ağırlıklı ortalama” kavramı getirilmiş, aynı yasa ile 1479 sayılı Yasaya eklenen Geçici 11.maddesine göre, 4447 sayılı Yasanın yürürlük tarihi olan 01.01.2000 tarihinden önce sigortalı olupta, bu yasa döneminde halen sigortalılıkları devam edenlerin aylık hesabının ne şekilde yapılacağı düzenlenmiştir. Buna göre; A aylığı, sigortalının, aylık başlangıç tarihindeki toplam sigortalılık süresi esas alınarak, 4447 sayılı Yasanın yürürlük tarihinden önce ( 01.01.2000 ) bulunduğu gelir basamağının 01.07.2003 tarihli gelir tablosundaki değeri üzerinden, bu Yasanın yürürlük tarihinden önceki hükümlere göre hesaplanan aylığının, bu Yasanın yürürlüğe girdiği tarihe kadar geçen sigortalılık süresinin toplam sigortalılık süresine orantılı olarak hesaplanan tutarının hesap edilmesi gerekir. Bu durumda, A aylığının hesap formülü şu şekilde olacaktır:
01.07.2003 tarihli gelir tablosu karşılığı Aylık gelir tutarı x ABO x 01.01.2000 öncesi hizmeti
A Aylığı= ____________________________
Toplam Hizmetleri
Bilirkişi raporunda, A aylığı hesap edilirken, bozma ilamına uygun olarak, satın alınan basamaktan geriye doğru gidilerek 01.01.2000 tarihi itibarıyla bulunulan basamağın, 20.basamak olarak tespiti doğrudur. Ancak, 01.07.2003 tarihli gelir tablosundaki 20.basamak karşılığı tutarı 904,39 TL esas alınması gerekirken, aylık bağlama tarihindeki tablonun esas alınarak A aylığının belirlenmesi hatalıdır.
Keza B aylığının hesabında da; yine 01.07.2003 tarihli gelir tablosunun esas alınması suretiyle, fiilen geçen sürelere ilişkin ağırlıklı ortalama ile basamak yükseltilerek geçen sürelere ilişkin ağırlıklı ortalamalar ayrı ayrı hesaplanıp toplanarak, toplam ağırlıklı ortalamanın belirlenmesi ve 01.01.2000 tarihinden sonraki hizmeti ile aylık bağlama oranının çarpımının toplam hizmete bölünmesi suretiyle belirlenmesi ve A aylığı ile B aylığının toplanarak, 01.01.2004 tarihinden itibaren güncelleştirme yapılmak suretiyle aylık başlangıç tarihi itibarıyla bağlanacak aylık miktarının hesap edilmesi gerekirken, sadece satın alınan basamaktan geriye doğru gidilip, 01.01.2000 tarihi itibarıyla bulunulan basamaktan, aylık bağlama tarihine kadar ki basamaklar ve bunların aylık bağlama tarihindeki gelir tablosu esas alınarak ağırlıklı ortalama hesabı yapılmış olması hatalıdır. Yukarda belirtilen formülün, somut olaya uygulanması gerekirse, davacının 01.01.2000 tarihinden itibaren fiilen bulunduğu basamak ve süreleri, 8.basamakta 6 ay, 9,10 ve 11.basamakta 12’şer ay, 12. basamakta 13 ay olmak üzere toplam 55 aylık süre, 01.07.2003 tarihli gelir tablosu karşılığının her basamakta kalınan süre ile çarpılıp, toplam miktarın 55 aya bölünmesi suretiyle ağırlıklı ortalama 1 elde edilir. Satın alınan basamaklarda ise, 13.basamaktan 22.basamağa kadar her basamakta 24 ay, 23.basamakta 26 ay ve 24.basamakta 11 ay olmak üzere, 01.07.2003 tarihindeki karşılıklarının basamakta kalınan süre ile çarpımı sonucu bulunan toplam rakamın toplam 277 aya bölünmesi suretiyle ağırlıklı ortalama 2 elde edilir. Ağırlıklı ortalama 1 ve 2’nin toplamı ağırlıklı ortalamayı oluşturur. Bulunan ağırlıklı ortalamanın, aylık bağlama oranı ve 01.01.2000 sonrası hizmet ile çarpımı sonucu bulunacak rakamın toplam hizmete oranı B aylığını oluşturur. O halde B aylığının formülü ise şöyledir.
B Aylığı=Ağırlıklı Ortalama ( 1 ve 2’nin toplamı ) X ABO X 1.1.2000 sonrası hizmet
Toplam Hizmetleri
Bu şekilde hesap edilen A ve B aylıklarının toplamı, 01.07.2003 tarihi itibarıyla aylık miktarını oluşturur. Bu aylığın, 01.01.2004 tarihinden itibaren çeşitli yasalarla getirilen artırım ve sosyal destek ödemesiyle güncellenmesi suretiyle 01.09.2007 tarihindeki aylığı hesap edilmelidir.
Hükme esas alınan bilirkişi raporunun, yukarda açıklanan hesap tarzına aykırı olması nedeniyle, başka bir bilirkişiden yukarda açıklanan şekilde hesap raporu alınarak, elde edilecek sonucun daha yüksek olması halinde, davalı Kurum lehine oluşan usuli kazanılmış hak durumu da gözetilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde yetersiz bilirkişi raporunun hükme esas alınması suretiyle verilen karar, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 13.06.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.