Hukuk Genel Kurulu Kararı – Miras
T.C
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2011/16-709
K. 2011/735
T. 07.12.2011
KAVRAMLAR
KADASTRO TESPİTİNE İTİRAZ
KAZANDIRICI ZAMAN AŞIMI
MİRASÇILIK VE MİRASIN GEÇİŞİ
KAZANDIRICI ZAMANAŞIMI ZİLYETLİĞİ
TESCİL
MÜŞTEREK MÜLKİYET
ZİLYETLİKLE İKTİSAP
MİRASÇILIK İLİŞKİSİ
MALİK SIFATI
4722 S. TÜRK MEDENİ KANUNUNUN YÜRÜRLÜĞÜ VE UYGULAMA ŞEK… Madde 17
3402 S. KADASTRO KANUNU Madde 14
ÖZET: Taraflar arasındaki “kadastro tespitine itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şarkışla Kadastro Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 11.11.2008 gün ve 2007/113 E- 2008/204 K.sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 16.Hukuk Dairesinin 26.10.2009 gün ve 2009/7851 E- 6909 K sayılı ilamı ile; (“……Kadastro sırasında 134 ada 31 parsel sayılı 35307.08 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, irsen ve taksimen intikal ile kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davalı N…. K….. ve S….. K….. adına tespit edilmiştir. Davacı C…. K….., yasal süresi içinde taşınmazın babası A…. K…..’a ait olduğu ve ölene kadar kullandığı, ölümü ile de mirasçılarına kaldığı iddiasına dayanarak dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kabulü ile çekişme konusu 134 ada 31 sayılı parselin A…. K….. mirasçıları davacı C…. K….. ve diğerleri adına payları oranında tesciline karar verilmiş; hüküm davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece, taşınmazın 1925 yılında ölen kök muris İ…..’den kaldığı, İ…..’den sonra davacının babası A…. K….. ‘ın 60 yılı aşkın zilyetliği bulunduğu, murisin ölüm tarihine göre terekesinin müşterek mülkiyete tabi olduğu ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14.maddesine göre zilyetlikle iktisap edilebileceği kabul edilmek suretiyle hüküm kurulmuş ise de; Mahkemenin kabulü dosya kapsamına uygun düşmemektedir. Davacı, taşınmazın babası A…. K….. ‘a ait olduğunu ancak A….’e ne şekilde kaldığını bilmediğini, davalı taraf ise taşınmazın ortak kök muris İ…..’den mirasçılarına kaldığı ve mirasının taksim edilmediği, murisleri K…. sakat olduğundan, taşınmazı kardeşi A….’in kullandığını savunmuşlardır. Çekişmeli taşınmazın tarafların ortak kök murisi 1925 yılında ölen İ…..’den mirasçılarına kaldığı, davacının murisi A…. K….. ile davalının murisi K…. K…..’ın İ…..’in oğlu oldukları mahkemece toplanan delilerden anlaşılmaktadır. Mahkemece kök murisin ölüm tarihi Medeni Kanun’dan önce ise de taraflar arasında mirasçılık ilişkisi devam ettiğine göre kazandırıcı zamanaşımı ile iktisap hükümlerinin yürümeyeceği dikkate alınmamıştır. Davada taraflarca murisin mirasının taksim edildiği iddia ve ispat edilemediğine göre davacı murisi A….’in muris İ…..’den gelen miras payının mirasçıları adına tesciline, kalan payların da tespit gibi tesciline karar verilmesi gerekirken, murisin terekesinin müşterek mülkiyete tabi olması nedeniyle mirasçı A….’in kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile taşınmazı iktisap edebileceği gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsizdir…”) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI: Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kadastro tespitine itiraz istemine ilişkindir.
Davacı, 31 nolu parselin babasına ait olduğunu,ölene kadar babasının ölümünden sonra ise kendilerinin kullandıklarını ancak kadastro tespiti sırasında taşınmazın bir kısmının davalılar adına tespit edildiğini,bu yerde davalıların bir haklarının olmadığını, tespitin iptaliyle babası A…. K….. mirasçıları adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar vekili, dava konusu taşınmazın davalılar ile davacının kök murisi olan İ…..’den miras yoluyla geldiğini, İ…..’in ölümüyle geriye üç çocuğu A….., K…. ve A….’in kaldığını, İ…..’in mirası çocukları arasında paylaşılmadığını, ancak taşınmazları davacının babası olan A…. K…..’ın ekip biçtiğini,davalıların hissesini de hasılattan verdiğini, A…. K…..’ın zilyetliği kazandırıcı zamanaşımı hükümlerine tabi olmadığını, çünkü mirasçılar arasında zamanaşımı hükümlerinin işlemeyeceğini, davacı tarafın babası olan A…. K…..’ın kök muris İ…..’den olan mirası oranında adlarına tespit yapılmasına bir itirazlarının olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, kadastro çalışmaları sırasında davaya konu olan 31 nolu parselin senetsizden davalılar adına tespitinin yapıldığı, davacının askı ilan süresi içinde veraseten intikal ve kazandırıcı zamanaşımına dayanarak tespite itiraz davası açtığı, davaya konu olan parselin kök muris İ…..’den kaldığı konusunda ihtilafın bulunmadığı, çözümlenmesi gereken sorunun, kök muristen kalan bu taşınmazın mirasçılardan A…. K….. tarafından zamanaşımıyla kazanılıp kazanılmayacağı hususu olduğu, kural olarak mirasçılar arasında zamanaşımıyla kazanım koşulları işlemediği, bunun nedeni iştirak halinde mülkiyete tabi olan terekeye dahil olan taşınmazlardaki mirasçılardan birinin kullanımının tüm mirasçılar adına olmasından kaynaklandığı, müşterek mülkiyete tabi olan taşınmazlarda ise paydaşların kendi lehlerine zamanaşımıyla hisse kazanmaları önünde herhangi bir yasal engel bulunmadığı,tarafların kök murisi olan İ….. medeni kanunun yürürlüğünden önce 1925 tarihinde öldüğünün anlaşıldığı, Türk Medeni Kanunu yürürlüğe girmeden önce mecelle hükümlerine tabi olan kök muris İ….. in terekesinin müşterek mülkiyet hükümlerine tabi olduğu,buna göre müşterek malik olan her bir mirasçının kendi lehine ve diğerleri aleyhine 3402 sayılı Kanunun 14.maddesine göre zamanaşımıyla mülkiyet kazanmalarının mümkün olduğu, tarafların kök murisi olan İ….. in 1925 yılında ölümünden sonra davaya konu olan taşınmazı davacının babası olan A…. K…….. 60 yılı aşkın süre malik sıfatıyla nizasız ve fasılasız olarak kullandığı, anlaşıldığına göre lehine zamanaşımıyla kazanım koşullarının gerçekleştiği, gerekçeleri ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar vekilince temyiz edilmiş; Özel Dairece; kök murisin ölüm tarihinin Medeni Kanun’dan önce olduğu, taraflar arasında mirasçılık ilişkisi devam ettiğinden kazandırıcı zamanaşımı ile iktisap hükümlerinin yürümeyeceğinin mahkemece dikkate alınmadığı, davada taraflarca murisin mirasının taksim edildiği iddia ve ispat edilemediğinden davacı murisi A….’in muris İ…..’den gelen miras payının mirasçıları adına tesciline, kalan payların da tespit gibi tesciline karar verilmesinin gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalılar vekili getirmiştir.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık; 743 sayılı Türk Kanuni Medenisinin yürürlüğe girdiği yıl olan 04.10.1926 tarihinden önce ölen miras bırakanın mirasçıları arasında zamanaşımı ile kazanım koşullarının işleyip işleyemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü açısından, ilgili yasa maddeleri ve içtihatların açıklanmasında yarar vardır:
Öncelikle belirtmelidir ki, olağanüstü zamanaşımıyla taşınmaz mülkiyetinin edinimi, konusundaki 27.04.1949 tarih ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında, mirasçıların karşılıklı olarak birbirlerine açacakları davalarda, birbirlerine karşı kazandırıcı zamanaşımı savunmasında bulunabilecekleri, kabul edilmiştir.
Ne var ki, 26.05.1954 tarih 7/17 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile; mirasçı ve mirasçılara olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı nedeniyle diğer mirasçıların haklarını kaldırma ve bağımsız olarak mülkiyet hakkını kazandırabilme olanağı veren 27.04.1949 tarih ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının Medeni Kanunun 639.maddesini değiştiren 6333 sayılı yasa hükmü ile bağdaşmadığından uygulama yeteneği kalmadığı karara bağlanmıştır.
Yürürlükten kaldırılan 1949 tarihli içtihadı birleştirme kararında, tapuda ortak muris adına kayıtlı olan taşınmazlar hakkında, mirasçıların birbirlerine karşı açacakları istihkak davasında; MK. madde 639,II’ e dayanarak kazandırıcı zamanaşımı savunmasında bulunmaları caizdi.Yani mirasçılar arasında kazandırıcı zamanaşımının işleyeceği esası kabul edilmişti.(A.R.Düzceer-Kazandırıcı Zamanaşımıyla Taşınmaz İktisabı s. 494)
4722 Sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun “mirasçılık ve mirasın geçişi”ni düzenleyen 17.maddesinde:”Mirasçılık ve mirasın geçişi, mirasbırakanın ölümü tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir.” denilmektedir.
3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun 14.maddesinde: “Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.” hükmü bulunmakta; Aynı Kanunun Ek 3.maddesinde ise: “Bir mirasçı, miras ortaklığından doğan elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesi isteminde bulunduğu takdirde tapu sicil müdürü, diğer mirasçılara çağrıda bulunarak belirleyeceği süre içinde varsa itirazlarını bildirmeye davet eder. Tebligat masrafları ilgilisince karşılanır.
Elbirliği mülkiyetinin devamına yönelik bir itiraz ileri sürülmediği veya mirasçılardan herhangi biri belirlenen süre içinde paylaşma davası açmadığı takdirde, istem konusu taşınmaz mal üzerindeki elbirliği mülkiyeti paylı mülkiyete dönüştürülerek, hissedarlık esaslarına göre mirasçılar adına tapu kütüğüne tescil edilir.” düzenlemesine yer almaktadır.
Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan tartışma ve görüşmede; mirasçılar arasında zamanaşımının işlemeyeceği, murisin ölümünden sonra mülkiyet gibi zilyetliğin de diğer mirasçılara intikal edeceği, taksim olmadığı taktirde bir mirasçının zilyetliğinin diğer mirasçılar adına sürdürülmüş sayılacağı görüş olarak belirtilmiş; uyuşmazlık konusunun yıllardır tartışıldığı, 1949 ve 1954 yıllarında içtihadı birleştirme kararlarına konu olduğu, 1954 tarihinde çıkan içtihadın en sonuncu olduğu, miras ilişkisinin kriter olarak alındığını ve mirasçılar arasında zamanaşımının işlemeyeceğinin kabul edildiği, ifade edilmiştir.
Karşı görüş sahipleri ise; terekenin açıldığı tarihte müşterek mülkiyet hükümlerine tabi olduğundan, kazandırıcı zamanaşımı hükümlerinin uygulanması gerektiğini, ileri sürmüşlerdir.
Yapılan tartışmalar sonucunda; Özel Dairenin kabulündeki esasın ve aslonanın, mirasçılık ilişkisinin devam edip etmediği olduğu; miras ilişkisinin devam etmesi halinde, malik sıfatı ile kullanım ve kazanımın olmayacağı; bunun yanı sıra taksimin de iddia ve ispat edilemediği; esas olan hususun elbirliği mülkiyet olup olmaması meselesi olmayıp, tereke söz konusu olduğunda mirasçılar arasında kazandırıcı zamanaşımının uygulanmayacağının kabulünün gerektiği, çoğunluk tarafından benimsenmiştir.
Hal böyle olunca; Hukuk Genel Kurulu’nca yukarıda açıklanan nedenlerle benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Direnme kararı bu nedenlerle bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 07.12.2011 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava kadastro tespitine itiraz istemine ilişkindir. Davaya konu 31 parsel sayılı taşınmaz kadastro sırasında zilyetlik hukuksal nedenine dayalı olarak 1/2’şer payla S…….. K…….. ve N…. K….. adına tespit edilmiştir. Davacı C…. K….. taşınmazın babasına ait olduğunu, ölümü ile mirasçılarına intikal ettiğini öne sürerek miras ve zilyetlik hukuksal nedenlerine dayanarak A……. K…….. terekesi adına dava açmış, taşınmazın mirasçılar adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece davacı taraf lehine zamanaşımı zilyetliği ile kazanım koşullarının gerçekleştiği kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmiştir
Davalıların temyizi üzerine hüküm Yargıtay 16.Hukuk Dairesinin 26.10.2009 gün ve 2009/7851-6909 sayılı ilamı ile ” Mahkemece kök murisin ölüm tarihi Medeni Kanun’dan önce ise de, taraflar arasında mirasçılık ilişkisi devam ettiğine göre kazandırıcı zamanaşımı ile iktisap hükümlerinin yürümeyeceği dikkate alınmamıştır. Davada taraflarca murisin mirasının taksim edildiği iddia ve ispat edilmediğine göre davacı murisi A….’in muris İ…..’den gelen miras payının mirasçıları adına tesciline, kalan payların da tespit gibi tesciline karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsiz..” gerekçesiyle bozulmuş, yerel mahkemece önceki gerekçelerle bozmaya karşı direnilmiştir.
Davaya konu taşınmazın Türk Kanunu Medenisi’nin yürürlüğe girdiği 04.10.1926 tarihinden önce ve 1925 yılında ölen kök miras bırakan İ…..’den kaldığı, İ…..’in terekesinin ölüm gününde yürürlükte olan hükümlere göre paylı (müşterek) mülkiyet hükümlerine tabi olduğu, İ…..’in ölümünden sonra taşınmazda davacının babası A…. K…..’ın 60 yılı aşkın süre zilyetliğinin bulunduğu, A…. K…..’ın 1992 yılında ölümünden sonra da taşınmazda davacı ve diğer A…. mirasçılarının zilyet oldukları konularında yerel mahkeme ile özel daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık; 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin yürürlüğe girdiği tarihten önce ölen ve terekesi paylı (müşterek) mülkiyet hükümlerine tabi olan kök miras bırakanın mirasçıları arasında zamanaşımı zilyetliği ile kazanım koşullarının işleyip işlemeyeceği konusunda toplanmaktadır.
Bilindiği üzere 1948/7 Esas, 1949/7 karar sayılı 27.04.1949 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde de açıklandığı üzere 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin yürürlüğe girdiği 04.10.1926 tarihinde önce yürürlükte bulunan Mecelle hükümlerine göre tereke paylı (müşterek) mülkiyet hükümlerine tabidir. Mecelle ve Arazi Kanunu’nun özel mülkiyete tabi taşınmazlar hakkındaki maddelerinde mirasçılar arasında kazandırıcı zamanaşımının işlemeyeceğine dair hiçbir hüküm bulunmadığı gibi, Arazi Kanunu’nun ” Hakkı Karar” yani kazandırıcı zamanaşımını düzenleyen 20’inci ve 78’inci maddelerinde de taşınmaz mülkiyetinin kazanılması tarafların sıfatı yönünden hiçbir kayıt ve şarta bağlanmamıştır. Aksine Mecelle’nin 1660’ıncı maddesinde açıkça mirasçılar arasında zamanaşımının işleyeceği belirtilmiştir. Türk Kanunu Medenisi’nin yürürlüğe girdiği tarihten önce ölen miras bırakandan kalan taşınmazlarda mirasçılar arasında zamanaşımının işlemesi terekenin paylı (müşterek) mülkiyet hükümlerine tabi olmasının doğal sonucudur.
743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin 581’inci maddesinde ise Mecelle aksine mirasçının birden fazla olması halinde terekenin elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet esaslarına tabi olması kabul edilmiş, paylı (müşterek) mülkiyeti düzenleyen 623’üncü maddenin üçüncü fıkrasında hissedarlardan herbiri kendi hissesi hakkında malik hak ve mükellefiyetlerini haiz olduğundan hissesini temlik veya terhin edebileceği, alacaklıların da bu hisseyi haczettirebilecekleri açıklanmış, gerek bu maddede ve gerekse bu mülkiyet türüne ilişkin diğer maddelerde hissenin temlik veya terhin edilebilmesi fiili paylaşma veya başka bir koşula bağlanmamıştır. Nitekim uygulamada da paylı (müşterek) mülkiyette paydaşların herbirinin payınının tamamını veya bir kısmını diğer paydaşların izin veya muvaffakatı olmadan malik gibi tek başına satabileceği, bağışlayabileceği, trampa edebileceği, payı üzerinde başkaları yararına ipotek veya intifa hakkı kurdurabileceği kabul edilmekte, bu tasarrufların yapılabilmesi için önceden fiili paylaşma yapılmış olması da aranmamaktadır. Elbirliği ( iştirak ) halinde mülkiyete ilişkin 629 uncu maddesinde de iştirak halinde mülkiyette her paydaşın hakkının o şeyin tamamını kapsadığı, 630.maddesinde iştirak halinde malik olanların hak ve görevlerinin iştiraki doğuran kanun veya sözleşme ile belirleneceği, aksine bir hüküm bulunmadığı taktirde ortakların iştirak halinde malik oldukları şeyde tasarruf yetkilerinin ancak oybirliği ile verecekleri kararla kullanılabileceği, iştirak devam ettiği müddetçe taksim ve şayi cüzde tasarrufun mümkün olmadığı belirtilmiştir. Kazandırıcı zamanaşımını düzenleyen 639 uncu maddenin ilk fıkrasında ise ” tapu sicilinde kayıtlı olmayan bir taşınmazı nizasız ve fasılasız yirmi sene müddetle ve malik sıfatıyla yedinde bulundurmuş olan kimsenin o taşınmazın kendi mülkü olmak üzere tescili talebinde bulunabileceği”, ikinci fıkrasında ” tapu sicilinde malikinin kim olduğu anlaşılamayan veya yirmi sene evvel vefat etmiş yahit gaipliğine hüküm verilmiş bir kimsenin uhdesinde mukayyet olan bir gayrımenkulü aynı şerait altında yedinde bulunduran kimse dahi o gayrımenkulün mülkü olmak üzere tescilini talep edebileceği ” açıklanmıştır.
743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin yürürlüğüne ilişkin 864 sayılı Tatbikat Kanunu’nun 1’inci maddesinde Kanunu Medeni’nin yürürlüğe girdiği tarihten önceki olayların hukuki hükümlerinin, sözkonusu olaylar hangi kanun yürürlükte iken olmuşsa yine o kanuna tabi kalacağı açıklandıktan sonra 20’nci maddesinde yeni kanunun yürürlüğe gireceği tarihten itibaren kazandırıcı zamanaşımının yeni kanuna tabi olacağı, eski kanun zamanında yeni kanuna göre de geçerli bir zamanaşımı başlamış olursa bu taktirde yeni kanunun yürürlüğe gireceği tarihe kadar geçen zamanın bu kanunun kabul ettiği zamanaşımı süresine orantılı olarak mahsup edileceği belirtilmiştir. Tatbikat Kanunu’nun bu hükümleri ve Mecelle’nin az yukarıda açıklanan hükmü birlikte değerlendirildiğinde 743 sayılı Medeni Kanun yürürlüğe girdiği 04.10.1926 tarihinden önce ölen bir kişinin terekesinin bu kanunun yürürlüğe girmesinden sonra da paylı (müşterek) mülkiyet hükümlerine tabi olmakta devam edeceği ve Mecelle hükümlerine göre mirasçılar arasında zamanaşımı işlediğinden önceki kanun zamanında geçen sürelerin 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin aradığı 20 yıllık süreye orantılı olarak eklenerek kazandırıcı zamanaşıı süresinin yeni kanuna göre belirlenmesi gerekeceği, 04.10.1926 tarihinden sanra ölen miras bırakanın terekesi ise elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet hükümlerine tabi olacağından bu mülkiyet türünün niteliği gereği mirasçılar arasında kazandırıcı zamanaşımı hükümlerinin işlemeyeceği, mirasçıların birbirlerinin paylarını zamanaşımı ile kazanamayacakları kuşkusuzdur.
Ne var ki, Türk Kanunu Medenisi’nde mirasçılar arasında kazandırıcı zamanaşımının işleyip işlemeyeceği yolunda açık bir hüküm bulunmadığından Yargıtay Daireleri farklı kararlar vermeye başlaması üzerine uyuşmazlık İçtihatları birleştirme yoluyla giderilmeye çalışılmış, 27.04.1949 tarihli ve 1947/7 esas, 1949/7 karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce ölenlerin terekesinin paylı (müşterek) mülkiyet hükümlerine tabi olması da gözetilerek tapuda miras bırakan adına kayıtlı taşınmazlar hakkında mirasçıların birbirlerine karşı açacakları adi istihkak davasında 743 sayılı Medeni Kanun’a göre kazandırıcı zamanaşımı savunmasında bulunmalarına cevaz verilmiş, Medeni Kanun zamanında işleyen kazandırıcı zamanaşımına Medeni Kanundan önce yürürlükte bulunan Arazi Kanunu’nun 78’inci maddesi gereğince başlayıp Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihe kadar işlemiş bulunan karar hakkı süresinin tatbikat kanununun 20’inci maddesi hükümlerine göre indirilmesi gerektiği hükme bağlanarak mirasçılar arasında kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğinin işleyeceği kabul edilmiştir.
Daha sonra 09.03.1954 gün ve 6333 sayılı kanunla 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin 639’uncu maddesinde değişiklik yapılarak zamanaşımı nedeniyle bir taşınmazın mülkiyetinin kazanılması için daha önce kanunda mevcut koşullar yeterli kabul edilmeyerek bunlara mahkemece gazete ile ve ayrıca mahallinde münasip vasıtalarla en az 3 defa ilan yaptırılması zorunluluğu getirildiğinden ve tescil kararı verilebilmesi son ilandan itibaren 3 ay içinde itiraz davası açılmaması veya açılıp reddedilmesi koşuluna bağlandığından, bu değişiklik karşısında anılan İçtihadı Birleştirme Kararı’nın yürürlükte olup olmadığı konusunda daireler arasında içtihat uyuşmazlığı meydana gelmesi üzerine konu yeniden tartışılmış, 26.05.1954 gün ve 1954/7-17 esas ve karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile, 639’uncu maddede yapılan değişiklik karşısında mülkiyet hakkının ancak yapılacak ilan ve 3 aylık süre içinde dava açılmamakla veya açılan davanın reddi ile doğduğu kabul edilerek 27.04.1949 tarihli içtihadı birleştirme kararının uygulama kabiliyetinin kalmadığına, mirasbırakandan kalan tapulu taşınmazların mirasçılardan birisi tarafından 20 yıldan fazla kullanılmış olmasının bu mirasçıya mülkiyet hakkı kazandırmayacağına hükmedilerek tapuda ortak miras bırakan adına kayıtlı taşınmazın mülkiyetinin zamanaşımı ile kazanılamayacağı sonucuna varılmıştır.
15.05.1959 tarih 2-11 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda da “mirasçılardan birisinin zilyet olması halinde onun hem kendi adına ve hesabına, hem de diğer mirasçılar adına ve hesabına zilyet durumunda olduğu kabul edilir. Bu itibarla sözkonusu benddeki malik sıfatıyla zilyet olma şartı bu hallerde tahakkuk etmemektedir. O halde bu bent hükmünün mirasçılar arasında tatbiki mümkün değildir. Esasen bu bendin 639 uncu maddenin birinci hükmüne mütenazır olarak sevkedilmiş bulunması ve bu hükmün mirasçılar arasında tatbik yeri olmadığının 26.5.1954 gün 17/7 sayılı İBK ile kabul edilmiş olması dahi bu görüşün doğruluğunu göstermektedir” denilmek suretiyle tapusuz taşınmazlar yönünden de aynı ilke benimsenmiştir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları konularıyla sınırlı, gerekçeleri ile açıklayıcı, sonuçları ile bağlayıcıdır. Az yukarıda açıklanan 26.05.1954 gün ve 1954/7-17 esas ve karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı tapuda ortak miras bırakan adına kayıtlı taşınmazlarla ilgilidir. 15.05.1959 tarih 2-11 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı da Türk Kanunu Medenisi’nden sonra ölen miras bırakandan kalan ve elbirliği (iştirak)halinde mülkiyet hükümlerine tabi tapusuz taşınmaza ilişkin bulunmaktadır. Genel Kurul önüne gelen uyuşmazlığa konu taşınmaz tapusuz ise de kanun gereğince paylı (müşterek) mülkiyet hükümlerine tabidir ve menkul hükmündedir. Bu olgular gözetildiğinde anılan içtihadı birleştirme kararlarının somut olayda uygulama yeri bulunmamaktadır.
Ayrıca, 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi tümüyle yürürlükten kaldırılarak 713’üncü maddede kazandırıcı zamanaşımı ile taşınmaz mülkiyetin kazanılması koşulları önceki kanunun 639’uncu maddesine benzer şekilde yeniden düzenlenmiş ise de, önceki kanun aksine maddenin beşinci fıkrasına “Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur.” şeklinde bir cümle eklenerek uygulamadaki tereddüt ortadan kaldırılmış, kazandırıcı zamanaşımında mülkiyetin 20 yıllık sürenin dolduğu anda kazanılması esası benimsenmiştir. Bu değişikliğin 6333 sayılı kanunla Türk Kanunu Medenisi’nin 639’uncu maddesinde yapılan değişiklik sonrasında mülkiyetin kazanıldığı anı 3 aylık itiraz süresinin sonu olarak belirleyen ve mahkemenin tescil kararına kurucu nitelik tanıyan 26.05.1954 gün ve 1954/7-17 esas ve karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nı kısmen dayanaksız bıraktığı da kuşkusuzdur.
Paylı (müşterek) mülkiyet, elbirliği (iştirak) halindeki mülkiyetten farklıdır. Gerek yürürlükten kaldırılan Türk Kanunu Medenisi ve gerekse halen yürürlükte bulunan Türk Medeni Kanunu’nu hükümlerine göre, elbirliği (iştirak)halinde mülkiyetten farklı olarak paylı (müşterek) mülkiyette herbir paydaşın kendi payı üzerinde malik gibi tasarruf etme, diğer paydaşların izin veya muvaffakatını almadan payınının tamamını veya bir kısmını başkalarına satma, bağışlama, trampa etme, payı üzerinde başkaları yararına ipotek veya intifa hakkı kurdurabilme hak ve yetkisi bulunmaktadır. Her iki kanunda da Türk Kanunu Medenisi’nden önce ölen miras bırakandan kalan ve paylı (müşterek) mülkiyet hükümlerine tabi bulunan taşınmazlar yönünden mirasçılar arasında kazandırıcı zamanaşımının işlemeyeceğine, paylı (müşterek) mülkiyet hükümlerine tabi bu gibi tereke mallarında mirasçıların bu haklarının kullanılamayacağına ilişkin bir hüküm bulunmadığı gibi, hakkın kullanılması malın önceden paylaşılması koşuluna da bağlanmamıştır. Açıklanan bu olgular gözetildiğinde paylı (müşterek) mülkiyette paydaşlar birbirlerine karşı üçüncü kişi konumunda olduklarından paydaşlar arasında kazandırıcı zamanaşımının işleyeceğinin ve birbirlerinin paylarını zamanaşımı ile kazanabileceklerinin kabulü gerekir. Nitekim bu olgu gözetilerek anılan İçtihadı Birleştirme Kararlarına rağmen Yargıtay 7’inci Hukuk Dairesi ve diğer bir kısım dairelerce 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin yürürlüğe girmesinden önce ölen miras bırakandan kalan ve paylı (müşterek) mülkiyet hükümlerine tabi olan tapusuz taşınmazlarda mirasçılar arasında kazandırıcı zamanaşımının işleyeceği, tarafların mirasçı olmasının ve taşınmazın miras bırakandan kalmasının bu olguyu değiştirmeyeceği, zamanaşımının işleyebilmesi için taşınmazın paylaşılmasının gerekmediği kabul edilmiş ve uygulama bu güne kadar istikrarlı biçimde sürdürülmüştür.
Kaldı ki, Yargıtay uygulamasında Türk Kanunu Medenisi’nin yürürlüğe girdiği tarihten sonra ölen ve terekesi elbirliği(iştirak)halinde mülkiyet hükümlerine tabi olan miras bırakandan kalan taşınmazların mirasçılar arasında geçerli biçimde yapılmış bir anlaşma ile paylaşılmış olması halinde mirasçıların fiilen paydaş durumuna gelecekleri, bu halde paylaşım tarihinden itibaren mirasçılar arasında kazandırıcı zamanaşımı işleyeceğinden mirasçıların birbirlerinin paylarını zamanaşımı ile kazanabilecekleri kabul edilmektedir. Bu konuda daireler arasında görüş aykırılığı bulunmamaktadır. Mirasçıların kendi aralarında yapacakları anlaşmaya değer verilerek paylaşım yapılması durumunda elbirliği(iştirak)halinde mülkiyetin paylı (müşterek) mülkiyete dönüşeceği düşüncesi ile bu halde mirasçılar arasında kazandırıcı zamanaşımının işleyeceği kabul edilirken, mirasçılar arasındaki ortaklık ilişkisinin kanun hükmü ile paylı(müşterek) mülkiyet olarak kabul edilmiş olması halinde bu kuralın uygulanmaması ve paylı(müşterek) mülkiyetin kanundan kaynaklanmasına rağmen taşınmazın miras bırakandan kaldığı ve tereke malı olduğundan bahisle mirasçılar arasında kazandırıcı zamanaşımının işlemeyeceğinin kabul edilmesi izahı mümkün olmayan bir çelişkidir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle, kök miras bırakan İ…..’in Türk Kanunu Medenisi’nin yürürlüğe girmesinden önce 1925 yılında ölmesi nedeniyle terekesi ve dolayısıyla davaya konu taşınmaz paylı (müşterek) mülkiyet hükümlerine tabi olduğundan ve paylı (müşterek) mülkiyette mirasçılar arasında kazandırıcı zamanaşımı işleyeceğinden yerel mahkemenin direnme kararı yerindedir. Bir an için aksi kabul edilse dahi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile kazandırıcı zamanaşımında mülkiyetin 20 yıllık sürenin dolduğu anda kazanılması esası benimsenmiştir. Bu olgu ve kök kök miras bırakanın ölüm günü ile 26.05.1954 gün ve 1954/7-17 esas ve karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının yürürlük günü arasında 20 yıllı sürenin fazlasıyla geçtiği, bu geçen süre içinde uygulanan 27.04.1949 tarihli ve 1947/7 esas, 1949/7 karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince mirasçılar arasında kazandırıcı zamanaşımının işleyeceği kabul edildiğinde davacı taraf yararına usuli kazanılmış hak meydana geleceğinden, bu yönden de direnme kararının yerinde olacağı kuşkusuzdur. Bu nedenlerle dosyanın hükmün esasının incelenmesi için özel daireye gönderilmesi gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan yüksek kurulun çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.