Ofisimize mail ve sosyal medya üyeliklerimiz aracılığıyla sıkça sorulan sorular ve cevaplarımızı bu bölümde yayınlayarak bu konularda vatandaşlarımızın hukuki bilgi edinmesini amaçlıyoruz. Aylık olarak 300.000 civarında ziyaretçi kapasitesine ulaşan web sitemiz üzerinden birçok farklı alanda sorular gelmektedir. İlginize çekeceğiniz düşündüğümüz bu bölüm ileri de online soru cevap ve video içeriği ile de genişletilecektir. Farklı alanlarda soru ve cevaplarını karışık halde aşağıdaki başlıklarda bulabilirsiniz.
Maddi Tazminat evlilik ve boşanma sebebiyle uğranılan maddi zararları belirtmektedir. Manevi Tazminat ise evlilik ve boşanma sebebiyle uğranılan duygusal zararları belirtmektedir. Maddi Zararda ispat unsuru sert şekilde aranırken Manevi Tazminatta evliliğin son bulması bile tazminat nedeni olabilir
Boşanma davalarında Maddi Tazminat talep edebilmek için öncelikli olarak açılmış bir boşanma davası olması gerekmektedir. Boşanma davaları karşı davacı olarak da açılabilir. Yani eşiniz size karşı boşanma davası açmış olsa bile aynı dava içerisinde sizde eşinize yönelik olarak karşı davacı olarak boşanma isteyebilir, boşanmanın yanında maddi tazminat ve diğer boşanmanın ferilerini talep edebilirsiniz.
Boşanma davalarında maddi tazminat konusu ispat gerektiren bir husustur. Öncelikle maddi tazminat talebinde bulunan eşin az kusurlu veya kusursuz olması gerekmektedir. Az kusurlu kavramından anlamamız gereken ise diğer eşe göre daha az kusurlu olunmasıdır. Diğer eş kusursuzsa az kusurlu kişi maddi tazminat talep edemez. Boşanma davalarında maddi tazminat talep edildiğinde harç ödenmeyecektir. Ama boşanmada sonra açıldığı takdirde harca tabidir. Boşanma davalarında mahkeme uygun bir maddi tazminata hükmedecektir. Uygun maddi tazminattan kasıt ise eşlerin kusur durumu, tazminatı ödeyecek kişinin ekonomik durumu, evlilik süresince yaşadıkları sosyal statü ve yaşam tarzı, kişilerin gelirleri gibi unsurlardır. Mahkeme bu unsurları re’sen tespit ederek karar verecektir
Manevi Tazminat kavramı Türk Hukukunda henüz gelişmese bile boşanma davalarında şartların oluşması halinde mahkemece karar verilen bir tazminat türüdür. Manevi Tazminat Davaları Zenginleşme aracı olarak kullanılamaz. Bu sebeple mahkemelerde çok yüksek manevi tazminatlara hükmedilmemektedir. Manevi Tazminatları diğer tazminatlardan ayıran özellik ise bir kere istenmesi ve bedelin artırılamamasıdır. Manevi tazminat gereği uğranılan zarar bellidir. Bu zarar dava süresinde artırılamaz. O yüzden Manevi Tazminat talebinde bulunurken talep edeceğiniz rakamın değiştirilemeyeceğini düşünerek bir talepte bulunmalısınız.
Manevi Tazminatlar Uygulama da genelde boşanma davası ile birlikte talep edilir. Karşı dava olarak da talep etme hakkınız mevcuttur. Manevi Tazminata hak kazanmak için boşanma sürecinde yaşanan olayların psikolojik olarak sizi etkilemesi, kişilik haklarınızın ciddi bir biçimde saldırıya uğraması, bu saldırının sizde derin etkiler bırakması gerekmektedir. Kusur durumu Maddi tazminatlar için anlattığımız şekildedir. Boşanmada diğer eşten daha az kusurlu yada kusursuz eş manevi tazminat talebinde bulunabilir. Manevi Tazminat davalarında önemli olan kişisel olarak uğradığınız zararı ispat edebilmenizdir. Hukuk Davalarının ana mantığı ve Medeni Kanun gereği herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Manevi tazminat ispatlansa bile boşanma gerçekleşmemişse mahkeme manevi tazminata hükmetmeyecektir. Manevi tazminatı hak edebilmek için boşanmanın da aynı zamanda gerçekleşmesi gerekmektedir. Manevi tazminat davalarında da maddi tazminat davalarında olduğu gibi boşanma ile birlikte açıldığında harç ödenmez.
Aile Mahkemelerinde Tazminatlar genelde boşanma davası ile birlikte istenir. Mahkeme Boşanma konusunda karar verirken bu tazminatlara hükmeder. Mahkeme tazminatlara hükmederken maddi ve manevi tazminat bölümlerinde anlattığımız ölçütleri temel alacaktır. Ama yine de belirtmekte fayda var ki boşanma da az kusurlu yada kusursuz eşin maddi tazminat hakkı vardır. Boşanma da kusurlar eşit ise maddi tazminat istenemez.
Maddi ve Manevi Tazminat Aile mahkemesinden verilen kararla hükme bağlandığı için eski eşin tazminatları ödememesi durumunda mahkeme kararına dayanan ilamlı icra takibi yoluna gidebilirsiniz. İlamlı İcra takibi yolu diğer icra yollarına göre daha çabuk çözüme ulaşabilir. Karşı tarafın yapacağı itirazlar icrayı durdurmayacağı için eski eşinizin mal varlığı, banka da parası yada maaşı olması durumunda icra kanalıyla haciz işlemleri yaptırabilirsiniz.
Anlaşmalı boşanma davalarını anlatırken sıkça değindiğimiz bir husus vardı. Anlaşmalı boşanmalarda önemli olan tarafların boşanmanın tüm esaslı unsurlarında karşılıklı olarak anlaşmasıdır. Maddi ve Manevi Tazminatta boşanmanın esaslı unsurlarındandır. Eğer bir taraf maddi yada manevi tazminat istiyorsa diğer eş ile karşılıklı olarak bedel üzerinde anlaşıp bunu protokole ekleyebilir. Bu şekilde mahkeme anlaşmalı boşanma konusunda hüküm kuracağı zaman tarafların anlaşmış olması sebebiyle karar tazminat hükümlerini de yazacaktır. Ama eğer taraflar maddi ve manevi tazminat konusunda anlaşamıyorsa bu durumda anlaşmalı boşanma yapılamaz. Çekişmeli boşanma davası yoluna gidilmelidir.
Maddi ve Manevi Tazminatlar boşanma davasının içerisinde istenebilen kavramlardır. Boşanma davası sırasında maddi ve manevi tazminat istememiş iseniz yapmanız gereken tek bir şey vardır. Türk Medeni Kanunu 178. Maddesinde geçen süreye sebebiyle boşanma davasının kesinleşmesinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde tazminat taleplerinizi dava yoluyla isteyebilirsiniz. Çünkü Medeni Kanunun ilgili maddesinde boşanmadan kaynaklı davalar boşanma davasının kesinleşmesinden sonra 1 yıl içerisinde açılmalıdır. Aksi takdirde kişilerin bu hakkı kalmayacaktır. Mahkeme tazminat davasında boşanma da kusursuz yada az kusurlu olan eşe maddi tazminata hükmedecektir. Manevi Tazminat konusunda ise haksız şekilde duygusal yönden zarara uğratılmış kişi talepte bulunabilir. Boşanma davası kesinleştikten sonra 1 yıl içerisinde açılmayan davalar daha sonra açılamaz.
Nafakayla ilgili davası açmak için illaki boşanma davası açma zorunluluğu bulunmamaktadır. Ayrı yaşama olması da gerekmemektedir. Eşiniz ile ayrı yaşamasınız bile eğer eşiniz eviniz ile ilgilenmiyorsa nafakayla ilgili dava açabilirsiniz. Ayrı yaşama durumunda da nafakaya yönelik dava açılabilir.
Nafakanın 4 farklı türü için dava açılabilir. Bunlar; Yoksulluk Nafakası, Tedbir Nafakası, İştirak Nafakası ve Yardım Nafakasıdır.
Yoksulluk Nafakası: Yoksulluk Nafakası boşanmadan sonra ekonomik olarak daha kötü durumu gelecek yani yoksulluğa düşecek olan ve boşanma daha ağır kusuru bulunmayan eşe, ekonomik durumu daha iyi olan eş tarafından ödenecek nafakanın farklı bir türüdür. Boşanma davası içerisinde talep edilebilir veya boşanma davası sonrasında bu dava açılabilir. Burada nafakaya yönelik talepte bulunacak eş için önemli olan boşanmada kusurunun olması değil kusurun diğer taraftan fazla olmamasıdır. Eğer iki tarafında kusuru yoksa kusurun diğer taraftan fazla olmaması sebebiyle yoksulluk nafakası istenebilir.
Tedbir Nafakası: Tedbir nafakası adı üzerinde olduğu gibi “Tedbir” amaçlı geçici bir nafakadır. Boşanma davalarında boşanma kararı verip karar kesinleşinceye kadar geçen sürede ekonomik durumu kötü olan eşin mağdur olmaması için mahkemeden talep edilmesi halinde verilir. Tedbir nafakası için boşanma davası açılmadan da talep te bulunulabilir. Haklı olarak ayrı yaşayan eş diğer eşten hem kendisi hem de varsa bakmakta olduğu çocukları için tedbir nafakası talebinde bulunabilir. Uygulama da en çok boşanma davası görülürken tedbir nafakasına hükmedilmektedir.
İştirak Nafakası: Eşlerin çocukları için talep edilebilecek nafaka türüdür. İştirak nafakası ortak çocuklar için ödeneceğinden bu tür nafakada tarafların herhangi bir kusuru aranmayacaktır. Velayete haiz eş ekonomik durum olarak diğer eşten her zaman iştirak nafakası isteyebilir.
Yardım Nafakası: Yardım nafakası birbirine bakma zorunluluğu olan birinci derece akrabalar için çıkarılmış bir kavramdır. Bu nafaka türü Medeni Kanun 364 maddesinin 1 fıkrasından doğmuştur. Maddeye göre; “Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür.” Bu madde dolayısıyla verilen nafakaya Yardım Nafakası denmektedir. Kardeşlerin nafaka borcunun doğması için kardeşin refah içerisinde yaşama zorunluluğu bulunmaktadır.
Aile Mahkemelerinde nafaka davası açabilmek için haklı bir neden bulunması gerekmektedir. Haklı nedenlerin en başında eşin evin ekonomik sorumluluklarını yerine getirmemesi ve evine özen göstermemesi söylenebilir. Boşanma aşamasında ise yoksulluğa düşecek eş diğerinden ağır kusurlu olmamak kaydıyla nafaka talep edebilir. Aile Mahkemelerinde Nafaka’nın ana mantığı evlilik içerisinde sorumluluklarını yerine getirmeyen eşlerin sorumluluklarını yerine getirmesini sağlamak, boşanma aşamasında ise evliliğin sona ermesi sebebiyle maddi durumunda kötüleşme olacak eşin evlilik içerisindeki maddi durumuna yakın bir duruma eriştirmektir.
Uygulamada çocukların yaşına göre değişmekle birlikte ortalama 200-600 TL arasında bir nafakaya hükmedilmektedir. Eşin ekonomik şartları normal vatandaşların oldukça üzerinde ise bu rakamda doğru orantılı olarak artacaktır. O yüzden Nafaka Miktarı nasıl belirlenir sorusuna verdiğimiz cevaba göre isteyeceğiniz nafaka miktarını belirleyebilirsiniz.
Nafaka miktarı belirlenirken mahkeme çeşitli kriterleri göz önüne alacaktır. Fakat nafakanın belirlenmesinde hakimin takdir hakkı çok büyüktür. Nafaka belirlenmesinde tarafların ekonomik ve sosyal durumları en belirgin kriterlerdir. Hakim nafaka miktarını belirlerken nafaka ödeyecek eşin iş durumu, çalıştığı pozisyon, ailenin daha önceki yaşam tarzı v.b hususları değerlendirerek hakkaniyete göre bir miktar belirler.
Eş mahkeme tarafından hükmedilmiş nafakayı ödemiyorsa bu durumda icra takibi yapılmalıdır. Nafaka için yapılacak tek bir icra takibi daha sonra doğacak nafakalar içinde geçerli olacaktır.
Ceza kanununda ana hüküm hiç kimse ekonomik sebeplerden dolayı özgürlüğünden mahrum bırakılamazdır. Fakat nafaka borcunu bu kuraldan müstesnadır. Nafaka borçları ödenmediği takdirde nafaka alacağı ödenmeyen eş tarafından şikayet hakkı vardır. Bu şikayet neticesinde mahkeme ödenmeyen her nafaka alacağı için ayrı ayrı cezaya hükmedecektir.
Nafaka davalarında mahkemeler sabit bir nafakaya hükmettiği takdirde enflasyon v.b nedenlerle belirli durumlarda nafaka miktarı günün koşullarına göre çok küçük rakamlarda kalmaktadır. Kanunda bu durumu engellemek adına iki çözüm getirilmiştir. Birincisi nafaka kararı alınırken nafakanın artan oranlı olarak belirlenmesidir. Fakat çoğu zaman mahkemeler uygulamada oluşan sorunlar sebebiyle bu şekilde bir karar vermezler. Nafaka alacaklısı eşin nafaka ücretinin günün ekonomik şartlarına göre az kalması sebebiyle açabileceği Nafaka Artırım davası mevcuttur. Nafakanın artırılması davasında hakim nafakayı günün koşullarına göre yeniden değerlendirip bir karar verecektir.
Nafakanın artırılması gibi düşürülmesi de mümkündür. Bunun için yeni bir dava açmanız gerekmektedir. Açılacak davanın adı nafakanın uyarlanmasıdır. Nafakanın uyarlanması davalarında öncelikli olarak hakimin takdir hakkı mevcuttur. Bu konuda objektif kriterler bulunmamaktadır. Hakim tarafların sosyo-ekonomik durumlarını değerlendirerek bir karar verecektir. Nafaka borçlusu ekonomik şartlarında bozulma olduğunu, nafaka miktarının çok yüksek oluşunu, kişisel ihtiyaçlarını nafaka borcu sebebiyle karşılayamaz hale geldiğini, nafaka alacaklısı eşin ekonomik durumunda ciddi artış olduğunu iddia ederek Nafakanın uyarlanmasını talep etmesi uygun olacaktır.
Nafaka her ay doğan bir borçtur. Kendiliğinden sona ermez. Nafakanın sona ermesi için; öncelikle nafaka çocuklara ödeniyorsa çocukların rüşte ermesinden başka bir deyişle 18 yaşını doldurmasından sonra çocuklar yönünden nafaka borcu sona ermektedir. Eş yönünden ise, eşin yeni bir evlilik yapması, ekonomik gelirinin çok iyi seviyeye gelmesi gibi durumlarda talep halinde nafakanın kaldırılması kararı verilebilir.
Medeni Kanun’a göre evlenme yaşı 17’dir. 17 yaşında olan henüz reşit olmamış bir genç aile izni ile evlenebilecektir.
Medeni Kanun’a göre evlenme için yetkili yerler belediyelerdir. Evlilik için başvuruları eşlerden birinin ikametgahının bulunduğu ilçe yada il belediyesine yapabilirsiniz.
Evlilik için başvurularda çiftlerden çeşitli evraklar istenmektedir. Belediyelerin ilgili bölümlerine sunulacak bu evraklar aşağıdaki listede bildirilmiştir.
Evlilik Başvurusu İçin Gereken Belgeler Listesi
Nikah şahitleri nikah töreni anında belirlenebilir. Nikah şahitlerinin TC numaralı kimlikleri, adresini beyan etmesi ve reşit olması zorunludur.
Türk Medeni Kanunu uyarınca 2 dereceye kadar kan bağı ile birbirine akraba olan kişiler evlenemez. Bunlara kardeşler, baba, torun, amca, dayı, yeğen, hala, teyze örnek gösterilebilir. Eğer eşler boşanmış ise boşanan eşlerden herhangi biri diğer eşin altsoyu ve üstsoyu ile evlenemezler. Türk Medeni kanununda evlenme yasağına ilişkin bir diğer hüküm ise evlatlıktır. Evlat edinen kişiler ile evlatlık arasında evlenme akdi kurulamaz.
Terk durumlarında eğer eş haksız yere birlikte yaşanılan konutu bırakıp gitmişse, öncelikli olarak yapmak gereken terk sebebiyle boşanma davası açmak olmalıdır. Terk edilmenin haksız olduğu ispatlandığı takdirde eşin kusurlu olduğu kabul edilecek ve talep halinde mahkemece takdir edilecek bir tazminata hükmedilecektir.
Evlilik birliği içerisinde eşlerden her biri aile birliğin bütün giderlerine katılmakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğüne yerine getirmeyen eş için Türk Medeni Kanunu 198 maddesi uyarınca mahkemeye başvurulabilir. Başvuruda eşin evle ilgili ekonomik giderlere katılmadığı bildirilmelidir. Bu durumda mahkeme hakimi evle ilgilenmeyen eş yönünden çeşitli yaptırımlar uygulanmasına karar verebilir.
Aile Hukuku ailenin devamının sağlanması ve evlilik sebebiyle eşlerden birinin zarar görmesini engellemek üzere doğmuş bir kavramdır. Eğer eşlerden biri Aile Hukuku kurallarına alenen aykırı davranıyorsa bu durumda mahkemeden tedbir talep edilebilir. Elindeki malvarlığını boşanma ihtimali sebebiyle satışa çıkaran eş için mahkemeden boşanma davası bile açmadan tedbir istenebilir. Zira Aile Mahkemelerinin var olma amacının ailenin ekonomik bütünlüğünü de korumak olduğunu düşündüğümüzde mahkeme bu yönde tedbir kararı verebilecektir. Türk Medeni Kanunu Madde 199 da geçen “Ailenin Ekonomik Varlığının Korunması” maddesi baz alınarak tedbir talebinde bulunulabilir. Bu tür bir dava da mahkeme öncelikle elden çıkarılan malların değerlerine bakacak ve buna göre bir karar verecektir. Fakat dava açılırken tedbir talebi ile birlikte açılırsa mahkeme dava sonuna kadar malvarlığı üzerine tedbir koyabilir. Dava sonunda mahkeme ailenin malvarlığının satışı hususunda kendisinin onayını arayabilir. Malvarlığını azaltan eşin malvarlığı üzerindeki tasarruf hakkını sınırlandırabilir.
Evliliğin sona erme hallerinden en bilineni boşanmadır. Fakat Medeni Kanunda tanımlanmış bir çok halde evlilik sona ermektedir. Ölüm evliliği kendiliğinden sona erdiren durumlardan biridir. Bunun yanında mahkemeler tarafından verilmiş boşanma kararı da evliliği sona erdirir. Eşlerden biri gaip olması yada ölüm karinesi sebebiyle kayıp olması halinde de evlilik belirli sürelerin sonunda kendiliğinden sona ermiş olacaktır. Ayrıca Evliliğin Butlanı hallerinde de evlilik kendiliğinden son bulacaktır. Evliliğin sona ermesinin bir diğer hali de evliliğin iptalidir. Evliliğin iptali de evliliğin sona erdiği hallerden biridir.
Boşanma Davaları iki ana türde açılır. Bunlardan birincisi Anlaşmalı Boşanma Davası ikincisi ise Çekişmeli (Anlaşmasız) Boşanma Davası dır. İki tarafın boşanmanın mevcut olan tüm esas hususlarında anlaşarak mahkemeye birlikte imzalanmış bir protokol ve bir tarafın dilekçesi sunularak açılır. Anlaşmalı boşanma davaları çekişmeli boşanma davalarına nazaran çok daha kısa sürmektedir. Anlaşmalı boşanma davasında taraflar maddi tazminat, manevi tazminat, nafaka, velayet, mal paylaşımı, eşya paylaşımı gibi esaslı konuların tamamında anlaşmış olmalıdır.
Anlaşmalı boşanma Türk Medeni Kanunu Madde 166 da açıklanmıştır. Anlaşmalı boşanmanın ilk şartı evliliğin en az bir yıl sürmüş olmasıdır. Bir yıldan önce anlaşmalı boşanma ile taraflar boşanamaz. Anlaşmalı boşanmanın diğer bir şartı da evliliğin temelinden sarsılmasıdır. Evliliğin temelinden sarsılması demek evliliğin taraflardan biri veya ikisi içinde ortak yaşamanın çekilmez hale gelmesi anlamına gelmektedir. Tarafların her konuda anlaşmaya varması da anlaşmalı boşanma davasının şartlarından biridir. Taraflar her konuda anlaşmaya varmamış ise anlaşmalı boşanma davası açılamaz. Anlaşmalı boşanma davası açılırken iki tarafça ortak olarak imzalanmış ve üzerinde anlaşılmış bir protokol de bulunması gerekmektedir.
Boşanma davalarında taraflar boşanmanın esas hususlarında anlaşamamışlarsa bu durumda açılacak dava Çekişmeli (Anlaşmasız) Boşanma Davasıdır. Tarafların üzerinde anlaşamadığı hususlarda mahkeme tarafların kusurları, ekonomik durumları, sosyal statüleri, tanık beyanları, deliller, bilirkişi raporları, uzman raporları v.b kriterlere göre karar verecektir.
Boşanma davalarında süre öncelikle davanın Anlaşmalı Boşanma Davası olarak mı, Çekişmeli Boşanma davası olarak mı açıldığına bağlı olarak değişmektedir. Anlaşmalı boşanma davaları tarafların duruşmaya gelmesi halinde çoğunlukla tek celsede bitmektedir. Çekişmeli Boşanma davalarında ise süre değişkendir. Süreyi etkileyen ana unsurlar davanın çekişmeli olan noktalarıdır. Çekişmeli Boşanma Davalarında süreyi etkileyen unsurlar genelde Maddi – Manevi Tazminat Talebi olup olmadığı, Nafaka Talebi olup olmadığı, Velayet Talebi olup olmadığı, Çeyiz ve Eşya talebi olup olmadığı, Tanık sayısı, bilirkişi incelemesine gerek olup olmadığı gibi konulardır. Ne kadar çok çekişmeli konu varsa sürenin uzama ihtimali o kadar artmaktadır. Ama ortalama olarak konuşmak gerekirse çekişmeli boşanma davaları 1-2 yıl arasında karara çıkmakta Yargıtay da geçecek süre ile birlikte bu süre 3-4 yıla kadar uzayabilmektedir.
Boşanma davaları Genel Dava Vekâletnamesi ile açılamaz. Kişiye sıkı sıkı bağlı bir hak olan boşanma hakkını kullanabilmek için özel türde bir vekâletname çıkarılmalıdır. Diğer birçok davanın aksine de dava dosyasına vekâletnamenin aslını sunmak gerekecektir. Vekâletin içeriğinde vekâlet çıkaran tarafın boşanma isteği açıkça yazmak zorundadır. Boşanma vekâletlerinde muhakkak fotoğraf olmalıdır. Bu şartları taşıyan vekâletname ile boşanma davası avukat aracılığıyla açılabilir.
Boşanma davalarında esas görevli mahkeme aile mahkemeleridir. Aile Mahkemelerinin olmadığı yerde boşanma davaları genel mahkeme olan asliye hukuk mahkemelerinde açılır. Asliye Hukuk Mahkemeleri boşanma davalarına Aile Mahkemesi sıfatıyla bakacaktır.
Bir davanın nerede açılacağı sorusu Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre cevaplanacaktır. HMK’ya göre boşanma davaları için yetkili mahkeme bir tane değildir. Boşanma davaları için davanın açılabileceği çeşitli yetkili mahkemeler bulunmaktadır. Bunlardan biri eşlerden birinin yerleşim yeri mahkemesidir. İkincisi ise eşlerin son 6 ayda birlikte ikamet ettikleri yer mahkemesidir. Son yetkili mahkeme ise davalı tarafın ikametgâhı mahkemesidir. Boşanma davası bu üç yetkili mahkeme alanından herhangi birinde açılabilir.
Boşanma davası için Kanunda birçok sebep sayılmıştır. Boşanma davalarındaki mantık ise sebebin taraflardan herhangi birinden “evliliğin devam ettirmesini” beklemeyecek derece de ağır olmasıdır. Boşanma davalarında en sık görülen uyuşmazlık “Şiddetli Geçimsizlik” tir. Eşlerin gerek mizacı gerekse kültür ve yaşam tarzları şiddetli geçimsizliğe sebep olabilir. Fakat bu geçimsizliğin evliliğin devamının beklenemeyecek derecede ağır olması gerekmektedir. Yeni HMK gereğince artık Anlaşmalı boşanma davalarında bile evliliğin devam ettirilmesinin beklenemeyeceği derecede olan tartışmalar belirtilmelidir. Özel boşanma gerekçeleri de boşanma davalarında geçerli olacaktır. Kanunda sayılan ve boşanma davalarında sıkça kullanılan boşanma gerekçelerine örnek olarak zina (suç olmaktan çıksa da aldatma hala geçerli bir boşanma sebebidir sadece ceza-i sonuçları yoktur.) hayata kast, haysiyetsiz yaşam sürme, kötü muamele, onur kırıcı davranışlar, suç işleme, eşe karşı şiddet uygulama sayılabilir.
Boşanma davasında mahkemece verilen karar taraflarca temyiz edilmezse dava kesinleşecektir. Taraflarca temyiz edilmesi halinde Yargıtay’dan gelecek onama kararıyla dava kesinleşir. Kesinleşmeden sonraki süreç ise Mahkeme Kalemi tarafından halledilir. Bu süreçte mahkeme kalemi kesinleşme şerhi içeren kararı kesinleşme sonrasında (30 günlük Kanuni süresi var) genelde bir hafta içerisinde Nüfus müdürlüğüne göndererek kararın nüfusa işlenmesini sağlar. Bu şekilde boşanma kararı kesinleşmiş ve nüfusa işlenmiş olur.
Eşiniz evliliği devam ettirmemeniz ve dava açmanız sebebiyle tarafınıza ağır hakaretlerde bulunuyorsa önünüzde iki ihtimal olacaktır. Birincisi eğer sizde boşanma taraftarı iseniz eşinizin size karşı yaptığı ağır hakaret, tehdit ve şiddet sebebiyle boşanma davası açmaktır. Bu şekilde eşinizin boşanmada ağır kusurlu olduğunu ispatlamış olarak manevi tazminata hak kazanmış olursunuz. Ayrıca davayı da istediğiniz şekilde boşanma ile gerçekleştirmiş olursunuz. Eğer boşanma taraftarı değil iseniz kavgalarınıza şahit olan kişileri de gösteren aile içi şiddeti engelleyen kanun çerçevesinde Aile Mahkemelerinden veya Cumhuriyet Savcılıklarından eşin evden belirli süreliğine uzaklaştırılmasını isteyebilirsiniz.
Boşanma davalarında ispat konusunda anlattığımız üzere boşanma davalarının temelinde evlilik birliğinin bir taraf için çekilmez hale geldiğini ispatlamak yatar. Boşanma davaları için birçok ispat yöntemi vardır. Bunların en başında tanıklar gelir. Tanıklar boşanma davalarında yaşanan olayları anlatarak eşinizin kusurunu ispatlayabilir. Burada önemli olan husus tanıkların olayları duyan kişilerden değil olaylara bizzat şahit olan kişilerden seçilmesidir. Tanıkların anlatacağı konular ise eşin kusurlu olduğu noktalara ilişkin olmalıdır.
Maddi konularda boşanma davalarında taraflara kusur yükleyebilir. Devamlı hesabını bilmeden yüksek harcamalar yapan eş evlilik ekonomik sebeplerden dolayı sona eriyorsa kusurlu sayılacaktır. Bunun için birçok ispat aracı mevcuttur. Banka Ekstreleri, Kredi kartı harcamaları, haciz işlemi yapılmışsa bilgisi, menkul – gayrimenkul satışı yapılmışsa bunların bilgisi boşanma davalarında kusurun ispatını sağlayabilecektir.
Davanın konusundan biri de şiddet ise bunun için tanık anlatımları önemlidir. Fakat tanık anlatımlarından daha önemli olan durum ise sağlık raporlarıdır. Şiddete maruz kalan eş konu ile ilgili olarak Polis merkezlerine şikayet ederek tutanak tutturmalı ve maruz kaldığı şiddetin boyutlarının tespiti için sağlık raporu almalıdır. Kişinin maruz kaldığı şiddetin boyutuna göre video kaydı ve fotoğraflarla da eşin kusuru ispatlanabilir.
Son zamanlarda çok sık gündeme gelen sosyal medya vakaları da boşanma için iyi birer delildir. Eşlerin Facebook, Twitter, Linkedin ve Google Plus gibi sosyal medya sitelerinde yaptığı paylaşımlar kusuru ispatlamak için iyi birer araç olabilir. Kişilerin bilgisayarındaki kayıtlar da bu delillerin arasında sayılabilir.
Boşanma davalarında avukatla takip zorunluluğu bulunmamaktadır. Fakat özellikle taleplerin çok olduğu boşanmaların işi bilen avukatlarca yöneltilmesi hem süre hem ekonomi açısından taraflara fayda sağlayacaktır. Davanın ispatı, usüli işlemler, Dilekçelerin zamanında sunulması, duruşma esnasındaki beyanlar gibi işin teknik kısımları avukatlar tarafından takip edildiğinde hak kaybına uğrama ihtimaliniz ortadan kalkmaktadır.
Boşanma davası kişinin sadece medeni hali ile ilgili durumunu değiştirecektir. Eski kanunda olan Dul hükmü kaldırılmış ve artık boşanan kişiler Bekar olarak Nüfus kayıtlarında görünmektedir. Boşanan kişi kadın ise kızlık soyadına geçebilir. Ama eğer kocasının soyadını kullanmakta haklılığını ispatlarsa soyadı değişmeden kalabilecektir. Boşanma sonrasında eşler birbirine karşı mirasçı olamazlar. Bu mirasçılık türü evlilik ile doğduğu için boşanma ile son bulacaktır. Boşanma davası sonunda mahkeme tazminatlara da hükmedebilir. Maddi Tazminat ve Manevi Tazminat konusunu ilerleyen bölümlerde bulabilirsiniz. Eşler arasında uygulanan mal rejimi de boşanma ile birlikte sona erecektir. Eşler Mal rejiminin tasfiyesini boşanma harici bir dava ile isteyebilirler. İlerleyen bölümlerde Mal Rejimleri başlığında bu konulardaki soruları da sizler için cevapladık.
Boşanma veya hukuk davalarında barolar ihtiyacı olan kişilere avukatlık hizmetini ücretsiz verebilirler. Fakat her hal ve karda kişiler mahkeme harçları ve masraflarını kendisi karşılamak zorundadır. Bulunduğunuz ildeki baroların adli yardım bölümüne başvurduğunuzda baro sizi bir avukata yönlendirecektir. Avukatın beyanı doğrultusunda kişinin ödeme gücü mevcut ise baro vekâlet ücreti için avukata ödediği bedeli Adli Yardımdan faydalana kişiden geri isteyecektir. Adli Yardım maddi imkanları yerinde olmayan kişilere sağlanan bir destektir.
Genel Kural olarak Boşanma Davalarında mahkeme masrafları sabittir. Hukukta buna matbu harç denir. Boşanmanın ferileri konumunda olan tazminat ve nafaka için ayrıca harç ödenmesi istenmez. Fakat bu taleplerinizin yanında çeyiz eşyası, ziynet eşyası veya ey eşyalarının da bedeli talep edilmişse bu bedeller üzerinden harç ödemesi ayrıca yapılacaktır. Talep ettiğiniz bedel doğrultusunda nispi harç belirlenecektir. Yeni HMK ile birlikte artık dava açılırken Tanık Sayısı, Bilirkişi Talebi, Keşif Talebi gibi unsurlar da ayrıca ücretlendirilecek ve dava açılırken peşin olarak davacıdan tahsil edilecektir.
Boşanma davası reddedilip kesinleşmesinden itibaren kanunen taraflar 3 yıl bir araya gelemiyorsa taraflardan birinin boşanma davası açması ile mahkeme “Eylemli Ayrılık” sebebi ile boşanma kararı verecektir. Bunun için ana kural tarafların boşanmanın reddedildiği tarihten sonra 3 yıl kesintisiz olarak ayrı yaşamalarıdır.
Boşanma davası kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan biridir. Bu hak kişilerin talebinden bağımsız olarak kullanılamaz. Fakat kişi davayı açtığı için boşanmayı talep etmiş sayılmaktadır. Bu durumda yasal mirasçılar boşanma davasına devam edebilir. Boşanma davasına devam etmenin mantığı ise karşı tarafın kusurunu ispatlamaktır. Karşı tarafın kusuru ispatlanırsa boşanma gerçekleşmeden davacı eş ölse bile boşanma gerçekleşmiş gibi kusurlu ve davalı eş mirastan mahrum kalacaktır.
Boşanma davasının kimin açtığının hukuken bir önemi yoktur. Sadece boşanma davasını açan taraf davasını ispatlayamazsa mahkeme boşanma kararı vermeyecektir. Boşanma davasını açan taraf boşanmanın gerçekleşmesi için ispat külfeti altındadır.
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunda yapılan tanımlara göre Kadın Karşı Şiddet; “kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile kadının insan hakları ihlaline yol açan… tutum ve davranışlardır.”
Aynı kanunda şiddet ise “Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranışı” olarak tanımlanmıştır.
Aile içi şiddet ise kişinin eşine, çocuklarına, annesine, babasına, kardeşlerine veya yakın akrabalarına yönelik olarak uyguladığı fiziki, cinsel, ekonomik veya psikolojik şiddettir. Aile içi şiddet konusunda kavram oldukça geniş tutulmuştur. Bu kanundan yararlanmak için illaki fiziki şiddete maruz kalmak gerekmemektedir. Aile içerisindeki bireylere yönelik olarak baskı mahiyetinde yapılan birçok eylem bu kanun çerçevesinde şiddet olarak görülmüş ve yasaklanmıştır. Aile içerisinde devamlı aşağılanma, ekonomik olarak kazandığı bütün paralara el konulması, bir davranışı yapmak yada yapmamak için tehdit edilme, zorla evlendirilme, zorla bir işin yaptırılması yada yaptırılmaması, özgürlüğün kısıtlanması gibi birçok davranışta bu kanun çerçevesinde şiddet sayılabilecektir.
Aile içi şiddet kavramı kanunda oldukça geniş tutulmuştur. Bu kavramları dört ana başlık halinde anlatmak anlaşılması için daha mantıklı olacaktır.
Fiziksel Şiddet: Aslında aile içi şiddetin en az görüleni olmasına rağmen zarar boyutları sebebiyle toplumda en çok dikkat çeken aile içi şiddet türüdür. Fiziksel şiddet kanunda açık bir şekilde tanımlanmamıştır ama kişinin bedeni üzerinde uygulanan korkutma, sindirme v.b amaçları bulunan her türlü şiddet eylemleri olarak adlandırılabilir. Fiziksel şiddetin birçok şekli vardır. Tokat atmak, boğazını sıkmak, tekme atmak, yumruk atmak, tartaklamak, bir uzvunu sıkmak, kolunu sıkmak, kolunu bükmek, saçını kesmek, saçını çekmek, herhangi bir cisim vasıtasıyla vücuda zarar vermek (Buna örnek olarak bıçaklamak, silahla ateş etmek, kezzap dökmek, kaynar su dökmek, vücutta sigara söndürmek gibi durumlar gösterilebilir.) işkence yapmak, sağlıksız ortamlarda yaşamaya mecbur bırakmak, sağlık kuruluşlarından yararlanması engellemek nedeniyle bedensel bir zarara maruz bırakmak örnek olarak gösterilebilir.
Psikolojik Şiddet: Aile içi şiddetin en çok rastlanılan türüdür. Psikolojik şiddet fiziki bir şiddet uygulamadan kişiyi korkutma veya yıldırma yoluyla bir şeyi yapmaya yada yapmamaya zorlamak olarak tanımlanabilir. Aile içinde sıkça yaşanan ve psikolojik şiddet sayılabilecek örnekler ise, bağırmak, küfür etmek, korkutmak, tehdit etmek, hakaret etmek, birileriyle görüştürmemek, eve kapatmak, insanların yanında küçük düşürmek, çocuklarını göstermemek, çocuklarından uzaklaştırmak, çeşitli sebepler baskı ve kontrol altında tutmak, bir yerlere gitmesini engellemek, başkalarıyla kıyaslamak, giyimine karışmak, gidilecek yerlere karışmak, görüşeceği insanları baskıyla belirlemek, kişisel gelişimine engel olmak gösterilebilir.
Ekonomik Şiddet: Türk toplumunda aile içi şiddetin en büyük sebebi olan ekonomi de bazen şiddet aracı olarak kullanılabilir. Aile içerisinde kişinin ekonomik özgürlüğünün her tür kısıtlanması, paranın baskı ve yaptırım aracı olarak kullanılması ekonomik şiddet olarak tanımlanabilir. Aile içinde sıkça yaşanan ve ekonomik şiddet sayılabilecek örnekler ise, maaşını vermemek, para vermemek, çok kısıtlı para vermek, ailenin ekonomik harcamaları veya tasarrufları konusunda bilgi vermemek, mallarını elinden almak, parasını elinden almak, takılarını almak, çalışmasına müsaade etmemek, zorla istemediği işlerde çalıştırmak, çalışan kadınların iş hayatını olumsuz etkileyecek kısıtlamalara mecburi tutmak (başörtüsü yasağı olan yere başörtüyle girmeyi zorunlu tutmak, pantolon giyilmesi gereken işte pantolon giymesine müsaade etmemek gibi), aileyi ilgilendiren her tür ekonomik konuda tek başına hareket etmek gösterilebilir.
Cinsel Şiddet: Aile içerisinde kişinin cinsel özgürlüğünün her tür kısıtlanması veya her tür cinsel zorlama ve cinselliğin baskı ve yaptırım unsuru olarak kullanılması cinsel şiddet olarak tanımlanabilir. Aile içinde sıkça yaşanan ve cinsel şiddet sayılabilecek örnekler ise, kadının istemediği yerde ilişkiye girmeye zorlamak, kadının istemediği anda ilişkiye zorla girmek, kadının istemediği biçimde ilişkiye zorlamak (anal seks ve oral seks buna örnek olarak gösterilebilir), başkalarıyla cinsel ilişkiye zorlamak, kadının cinsel organlarına bilerek zarar vermek, çocuk doğurmaya zorlamak, çocuk doğurmamaya zorlamak, kürtaja zorlamak, ensest ilişkiye zorlamak, fuhuşa zorlamak, istemediği biriyle evlendirmeye zorlamak, sözlü olarak cinsel içerikli tacizde bulunmak, cinsel içerikli rahatsızlık verici eylemlerde bulunarak cinsel organını göstermek, cinsel içerikli rahatsız edici yazılı, sözlü veya görsel baskıda bulunmak gösterilebilir.
Aile içi şiddete maruz kalan kişiler birçok imkândan faydalanabilirler. Toplumumuzda henüz tam anlamıyla bu kavram gelişmese de yakın zamanda daha yararlı ve aktif şekilde kullanılacağını ümit ettiğimiz yasal hakları ve imkânlarınızı bu başlık altına ayrıntılı anlatacağız.
Polis Merkezleri: Aile içi herhangi bir tür şiddete uğrayan kişiler öncelikle polis merkezlerine giderek konu hakkında şikâyette bulunmalı ve koruma talep etmelidir. Polis merkezine gitme imkânı olmayan kişiler telefon ile de başvurabilir. Yapılacak şikâyette şiddetin ayrıntıları açıklanmalı ve korkulan veya başına gelmesi muhtemel riskler açıkça ifade de belirtilmelidir. Devlet koruması istendiği ve şiddet uygulayan eş hakkında şikâyetçi olunduğu ifade de beyan edilirse kişiler için daha sağlıklı çözümler üretilebilmektedir. Polis merkezlerinde aile içi şiddete dair özel uygulamalar yapılmakta ve eğitici birçok broşür verilmektedir. Kullanabileceğiniz bütün yasal haklarınızı ayrıntılı olarak polis merkezlerinden öğrenebilirsiniz.
Cumhuriyet Savcılığı: Cumhuriyet Savcılığına verilecek bir dilekçe ile şiddete maruz kaldığınız için suç duyurusunda bulunabilirsiniz. Dilekçenizde ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanunda bulunan haklarınız için de talepte bulunabilirsiniz. Cumhuriyet savcılıkları konuya ilişkin tedbirleri alacak ve ivedi bir biçimde şiddeti uygulayan kişiye dair dava açacaktır. Tabiki Cumhuriyet Savcılıklarının dava açması için ana ölçüt şiddetin varlığıdır. Gerçek dışı iddialar dolayısıyla cumhuriyet savcılığına başvuru yapılırsa Cumhuriyet Savcılığı araştırma sonrasında takipsizlik kararı verecektir.
Barolar: Aile içi herhangi bir tür şiddete uğrayan kişiler için barolarda kadın hakları komisyonları kurulmuştur. Hukuki olarak ekonomik durumu olmayanlar için devlet harçları hariç ücretsiz işlemleri takip edecek ve yasal haklarınız konusunda size bilgi verecek birçok avukata ulaşabileceğiniz bir mercidir.
Sağlık Kuruluşları: Uğranılan şiddeti belgelendirmek açısından en yakınınızdaki sağlık kuruluşuna gidebilirsiniz. Alacak olduğunuz şiddete uğradığınıza dair rapor hukuki koruma için esas teşkil edecektir.
Sivil Toplum Kuruluşları: STK’lar kadın hakları konusunda oldukça faydalı çalışmalar yapmaktadır. Özellikle şiddete uğrayan kadınların haklarının korunması amacı ile birçok STK kurulmuştur. STK’larda şiddete maruz kalan kadınlar için çeşitli imkânlar sunulmaktadır. Hukuki hakların anlatımı, sığınma, danışmanlık ve yaşanılan şiddetle ilgili her türlü destek STK’lar tarafından verilmektedir.
Yardım alabileceğiniz başlıca STK’lar
Belediye Kadın Danışma Merkezleri: Birçok belediyede Kadın Haklarının korunması için Kadın Danışma Merkezleri kurulmuştur. Bu merkezlere kadınlara ekonomik, hukuksal, tıbbi ve danışmanlık destekleri verebilmektedir. Bazı belediyelerde sığınma evleri de bulunmaktadır. Belediyelerin bu imkanlarından faydalanmak için belediyeye gitmeniz ve telefonla belediye ile irtibata geçmeniz gerekmektedir.
İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü: İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü kadın haklarına yönelik olarak Kadın Konukevleri, Kadın Sığınma Evleri, Danışmanlık ve Rehberlik hizmetleri sunmaktadır. Konukevleri ve Sığınma evlerinde kalmak için yapılacak başvurular il sosyal hizmetleri müdürlüklerine yapılması gerekmektedir. Konukevlerinde gizlilik ve güvenlik oldukça üst düzeydedir. Kuruluşun adresi ve telefonları gizlidir. Konukevlerinde kalan kadınlarla ilgili olarak hiçbir bilgi ve belge hiç kimseye açıklanmaz. Kadınlara yönelik herhangi bir zorlama veya yaptırım yoktur. Kişilere hukuksal danışmanlık ve rehberlik hizmeti verilir ama kararı kişiye bırakılır. Sığınma evlerindeki kadınlar 0-12 yaş arasındaki çocuklarını yanında getirilebilirler. Gizlilik ve güvenlik çocuklar için de aynen geçerlidir. Eğer kalacak kişinin 12 yaşın üzerinde bir çocuğu bulunuyorsa çocuklar uzmanların görüşleri doğrultusunda kalacak uygun bir kuruluşa sevk edilir. Konukevlerinde kalma süresi 3 aydır. Fakat bu süreler uzatılabilmektedir. Konukevlerinde kalan kadınlar istediği anda kuruluşa bir dilekçe vererek konukevinden ayrılabilirler. Konukevlerinde birçok imkân mevcuttur. Psikolojik ve hukuksal destek, güvenlik, korunma, barınma, meslek edindirme, çocuk bakımı, küçük boyutlu ekonomik destek, sosyal yardım fonlarını kullanılması rehberliği, ev tutmak isteyenler için ev bulma konusunda yardım, sağlık hizmetleri ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme kurumunun kreş, ayni ya da maddi yardım gibi hizmetleri sunulur.
Alo 183: Şiddete uğrayanların başvurabileceği ücretsiz danışma hattıdır. Danışma hattında şiddete uğrayanlara her konuda rehberlik ve danışmanlık hizmetleri sunulmaktadır.
Şiddete uğrayan aile bireyleri için en etkili yöntem Aile Mahkemesi ve Cumhuriyet Savcılıklarına başvurudur. Aile Mahkemesine aile içi şiddet sebebiyle yapılacak bir başvuru neticesinde mahkeme hakimi Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun gereğince şiddeti uygulayan kişiye çeşitli cezalar verebilmektedir. Bu cezaların en başında müşterek evden uzaklaştırma ve eve belirli bir mesafeye kadar yaklaşmama cezası gelmektedir. Aile içi şiddeti uygulayan kişi bu cezaya uymadığı takdirde hapis cezası verilmektedir. Ayrıca aile içi şiddeti uygulayan kişiye Nafaka ödeme yükümlülüğü de verilebilmektedir. Şiddeti uygulayan kişi koruma süresi içerisinde ev eşyalarına zarar vermesi halinde hapis cezasına maruz kalacaktır. Ayrıca telefon yoluyla rahatsız etme, takip etme v.b durumlarda da ceza hapis cezasına çevrilecektir. Şiddet uygulayan kişinin adına kayıtlı silah olması halinde ceza süresi içerisinde silahını kolluk kuvvetlerine teslim etmesi zorunludur. Mahkeme hâkimi uygun göreceği tedbirleri dosyanın esasına girmeden ivedi bir şekilde verecektir. Bu dava harçsız açılmaktadır.
Özel Kanunlarda da hükümler olmasına karşın Aile İçi Şiddet dolayısıyla başvurulabilecek kanunlar aşağıdakilerdir.
6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun
5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu
Kısaca anlatmak gerekirse Aile hukuku anlamında velayet evlilikten doğan müşterek çocuğun 18 yaşını doldurana kadar idaresi hakkıdır.
Velayetin takdirinde mahkemenin göz önüne alacağı ana kriter “Çocuğun korunması”dır. Mahkemeler bunu çok geniş kapsamda değerlendirir. Çocuğun psikolojik ve ekonomik yönden korunması, korumanın başlıca kapsamlarındandır. Velayet hakimin talep olmasa dahi kendiliğinden takdir etmesi gereken bir işlemdir. Taraflar velayet konusunda anlaşmışlarsa mahkemeler çoğu zaman bu anlaşmaya uymaktadırlar. Ama Mahkeme annenin haysiyetsiz yaşam sürmesi durumunda, anneye kız çocuğun velayetini vermeyebilir. Yine buna benzer olarak, kız çocuğunu başka biriyle nikâhsız şekilde birlikte yaşayan anneye de vermeyebilir. Velayet Kamu düzenini ilgilendiren bir husus olduğu için hâkim bu konuda tarafların talepleriyle bağlı değildir. Re’sen karar verecektir. Mahkemenin vereceği kararın ana mantığı ise çocuğun her türlü menfaatinin korunması olacaktır. Uygulamada genellikle 12 yaşına kadar olan çocuklar anneye bırakılmaktadır. Bunun sebebi de çocuğun anne bakımına muhtaç olmasıdır. Annenin ekonomik durumu yerinde olmasa bile babadan alınacak nafaka ile bu ekonomi sağlanacaktır.
Çocuğun yaşı 12 den yukarı olduğu durumlarda hâkim çocuğun görüşüne de başvurabilir. 12 yaşın ilerisinde az da olsa hayatı kavramaya başlayan çocuğun talepleri de mahkeme hakimi için önem arzedebilir.
Boşanma davalarında eşlerden birinin yabancı olmasının Türkiye’de yapılan boşanmalarda hiçbir geçerliliği yoktur. Mahkeme Türklere yapılan boşanma davasındaki kuralların aynısını uygulayacaktır. Fakat tarafların ülke dışında yaşaması halinde mahkeme velayeti düzenlerken bu hususları da düşünüp karar verebilir. Çocuğun kaçırılması ihtimaline binaen görüşme günlerinde yatılı izin vermeyebilir. Böyle bir ihtimal yoksa yılda belirli bir süre yatılı görüşme ayarlanabilir. Bu durumlar tamamen tarafların yaşama şekillerine göre mahkemece değerlendirilerek karara bağlanır.
Boşanma davası içerisinde veya dava sonucunda mahkeme velayeti eşlerden birine verdiği takdirde velayeti vermediği eş için görüşme günleri düzenlemekle mükelleftir. Velayetin bulunmadığı eş ilgili görüş günlerinde çocuğu yanına alabilecek ve mahkemenin takdir ettiği şekilde yatılı yada belirli süreli olarak çocukları ile görüşebilecektir. Velayeti elinde bulunduran eş diğer eşe velayetin gereklerini uygulatmıyorsa başka bir deyişle çocuğun velayetine sahip eş diğer eşe çocuğu göstermiyor ise İcra Kanunu uyarınca icra takibi başlatılabilir. Çocuğun teslimine ve gösterilmesine yönelik icra takibi kesinleştirilince icra müdürlüğünden bir memur ile sosyal hizmetlerden bir memur ile çocuğun görülmesi için gidilebilir. Velayeti elinde bulunduran eş bu takibe rağmen çocuğu göstermemekte diretirse hakkında icra ceza mahkemesinde ceza davası açılabilir.
Velayet mahkeme kararı ile verildiği için ancak mahkeme kararı ile kaldırılabilir yada değiştirilebilir. Velayetin değiştirilmesi için açılacak davanın hukuktaki adı Velayetin Nez-i Davasıdır. Bu dava ile mahkeme şartları oluşması halinde velayetin değiştirilmesi kararı verebilir. Dava için çeşitli deliller ispat aracı olarak kullanılabilir. Velayetin kötüye kullandığının ispatlanması, Velayet Görevinin yapılmadığının ispatlanması, velayet görevine aykırı davranıldığının ispatlanması velayetin değiştirilmesi sebeplerinden bazılarıdır. Mahkeme çocuğu illaki eşlerden birine bırakmak zorunda değildir. Eğer mahkeme iki eşin de çocuğa veli olarak bakamayacağını düşünüyor ise 3. Bir kişiye velayeti verebilir. Ya da sosyal hizmetler bünyesinde çocuğa bakılmasına karar verebilir.
Uygulama alanı ve sınırları kanunlarla belirlenmiş hapis cezasına alternatif bir yöntem olarak modern hukuk sistemlerinden alınarak Türk Ceza Kanunu içerisine entegre edilmiş Şüpheli, Sanık veya Hükümlülerin Denetim altında tutulması, takip edilmesi ve ıslah edilmesini amaçlayan ceza uygulamalardır.
Son zamanlarda internetteki çeşitli sitelerimiz aracılığıyla sık sık aldığımız sorulardan biri de “Denetimli serbestlik 2 yıla çıkarıldı mı? yada “Denetimli Serbestlik Kaç Yıl” sorusu olmaktadır. Bu soruya şimdilik verebileceğimiz cevap hayırdır. Denetimli serbestlikten yararlanmak için alınacak ceza en fazla bir yıllık hapis cezası olmalıdır. Bu konuda mecliste yasa tasarısı bulunmakta olup henüz kanunlaşmamıştır.
Denetimli Serbestlik Hapis muadili bir tedbir olduğundan cezaevindekiler ve yeni ceza alanlar bu tedbirden faydalanabilir.
Yeni ceza alacak kişi için mahkeme kararı gereklidir. Eğer kişi cezaevinde ise
gerekmektedir.
Mahkeme hâkimince bazı suçları işlemiş kişilere hapis cezası yerine verilebildiği gibi cezaevlerindeki hükümlüler için de infaz hâkimince hükümlünün gerekli şartları taşıdığı durumlarda hükümlülere verilebilir.
Denetimli Serbestlikten yararlanmak isteyen hükümlülerin yasal temsilcileri tarafından İnfazı gerçekleştiren hâkimliğe bir dilekçe ile başvurulur
Matbu bir dilekçe örneği olmasa bile normal olarak başvuru yapmak için dilekçe istenecektir. Aşağıdaki bağlantıda örnek dilekçeyi görebilirsiniz.
Denetimli Serbestlik şartları aynı durumlardaki kişiye göre aynı şekilde uygulanmaktadır. Fakat kişilerin yaşları, konumları v.b durumlara göre denetimin uygulamasında farklılıklar görülebilir.
Her ne kadar bu konuda çok çeşitli spekülasyonlar yapılsa da 2016 Nisan 10 itibariyle böyle bir konu gündeme gelmemiştir. İlerleyen günler için denetimli serbestliğin 2 yıla çıkarılacağı hala kulisler de konuşulmaktadır.
Denetimli Serbestlik Hapis Cezasına alternatif olarak sunulan ve kişinin cezaevine girmeden cezasını çekmesini sağlayan bir cezalandırma yöntemidir.
Denetimli Serbestlik hizmetlerinin uygulanmasına dair 5402 Sayılı Denetimli Serbestlik Hizmetleri Kanunu Çıkarılmıştır. Kanun Metnine ve ilgili diğer kanunların metnine aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz.
5402 SAYILI DENETİMLİ SERBESTLİK HİZMETLERİ KANUNU
6291 SAYILI KANUN DEĞİŞİKLİĞİ DENETİMLİ SERBESTLİK
5275 SAYILI CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUN
5395 SAYILI ÇOCUK KORUMA KANUNU
05.03.2013 tarihli ve 28578 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmış Denetimli Serbestlik Hizmetlerinin Yönetmeliği mevcuttur. Her ne kadar ana yönetmelik bu olsa da denetimli serbestlikle ilgili birçok yönetmelik bulunmaktadır. Yönetmeliklere aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz.
DENETİMLİ SERBESTLİK HİZMETLERİ YÖNETMELİĞİ
ÇOCUK KORUMA KANUNUNUN UYGULANMASINA İLİŞKİN USÛL VE ESASLAR HAKKINDA YÖNETMELİK
DENETİMLİ SERBESTLİK MÜDÜR VE MÜDÜR YARDIMCILIĞINA ATAMA YÖNETMELİĞİ
ADALET BAKANLIĞI TEFTİŞ KURULU YÖNETMELİĞİ
CEZA İNFAZ KURUMLARININ YÖNETİMİ İLE CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA TÜZÜK
Herhangi bir suç işleyip de mahkemede yargılanan kişiler hakkında verilecek kararlar mahkeme takdirindedir. Mahkeme Hakimi kişiler hakkında suçun niteliğine göre 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 50,51 ve 191 maddeleri uyarınca, 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunu’nun 107 ve 110/2 maddeleri uyarınca denetimli serbestlik kararı verebilir. Burada önemli olan husus yargılama konusu suçun niteliği itibariyle denetimli serbestlikten yararlanılabilecek suçlardan olmasıdır. Eğer suçun mahiyeti denetimli serbestlik için gerekli şartları taşıyorsa mahkeme hakimi kişiyi cezaevine göndermeden alternatif olarak denetimli serbestlik kararı verebilir. Burada önemli olan mahkemenin takdiri ve denetimli serbestlik için bir yükümlülük yüklenen kişinin yükümlülüğüne harfiyen uymasıdır. Eğer bu şartlar oluşursa kişi cezaevine hiç girmeden cezasını çekebilir.
Denetimli serbestlik ile ilgili kanun gereği yükümlülük yüklenen kişilerin uyması gereken kurallar denetimli serbestlik hizmetleri yönetmeliği madde 42 de belirtilmiştir. Buna göre;
Madde açıklamalarında da görüleceği üzere denetimli serbestlik cezası verilen yükümlüler bu kurallara sıkı sıkıya uymak zorundadır. Uymadığı takdirde hakkında verilen denetimli serbestlik kararı kaldırılabilir.
Mahkemece verilen denetimli serbestlikle ilgili yükümlülükler kişinin hapis cezasının karşılığıdır. Eğer ceza alan kişinin cezası denetimli serbestlik kurallarına harfiyen riayet etmez ise cezası hapiste kısmen veya tamamen çektirilir. Hapis cezasının cezaevinde infaz edilmemesinin tek yolu vardır. Bu da denetim süresi içerisinde mahkemece yüklenen yükümlülüklere uygun olarak davranıldığının tespitidir.
Burada alınan suçun içeriği önemlidir. Eğer işlenen suç memuriyete engel suçlardan değilse kişinin denetimli serbestlikten ceza alması memur olmaya engel olmayacaktır.
Denetimli Serbestlik için matbu bir form yoktur. Genelgelerde belirtilen örnek formlar kurum yetkililerince düzenlenerek ilgili hakimliğe gönderilir. Örnek formlara genelgelerdeki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Bu konu ile ilgili çok fazla soru gelmekte ve kamuoyunda çok fazla spekülasyon yapılmaktadır. Nisan 2016 itibariyle henüz böyle bir karar olmamakla birlikte yakın zamanda bu hususta karar verileceğini düşünmekteyiz.
Denetimli serbestlikte hesaplar gün üzerinden yapılır. Ceza alınan gün sayısı bir günde çalışılması gereken 4 saatlik rakamla çarpılarak toplam çalışma saati bulunur. Bu saat doldurulduğunda verilen raporun olumlu olması halinde kişi cezaevine girmez ve suçunun karşılığı olan ceza infaz edilmiş sayılır.
Denetimli serbestlikte ana kural denetime sıkı sıkıya uyulmasıdır. İmza atmaya gitmeyen kişi imza atılmasını ihlal ettiği için bu konuda hakkında verilen ceza hapis cezası olarak infaz edilebilir. Burada önemli olan kişinin geçerli bir mazereti olup olmadığı ve bunu belgelendirebilip belgelendirmediğidir. Eğer kişi önemli bir mazereti olmasına karşın bunu belgelendiremiyorsa yine risk altındadır. O yüzden imza ihlali yapmamak en iyi yöntemdir.
Denetimli serbestliğin ihlal edilmesi kişinin hürriyetinden yoksun kalmasına ve cezanın kalanını cezaevinde geçirmesine sebep olacaktır. Bu sebeple kişiler hakkında verilen denetimli serbestlik kararına sıkı sıkıya riayet etmelidir.
Denetimli serbestlik ile ilgili kanun gereği Denetimli Serbestlik Müdürlükleri kurulmuştur. Denetimli serbestlik müdürlerine başvuru yapılarak uygulamadaki soru ve sorunlarınızı danışabilirsiniz. Denetimli Serbestlikte yetkili olan müdürlük ise kişinin ikamet ettiği il müdürlüğüdür. Bu sebeple ikametgâhınızın bulunduğu yerdeki denetimli serbestlik müdürlüğüne başvurabilirsiniz.
Kanun ile kurulan resmi makamlar aracılığıyla hükümlülerin suç işlemesine sebep olan davranış şekillerinin ortadan kaldırılarak ıslah edilmesini ve bu sayede suçun önlenmesini amaçlayan, cezaevlerinden şartlı olarak salıverilmiş hükümlülerin denetimini ve takibini yapan, uyuşturucu madde bağımlılarının bağımlılıktan kurtulmaları amacıyla tedavi ve kontrolünü sağlayan, suçtan zarar gören mağdurların psikolojik olarak uğradığı zararların bertaraf edilerek sosyal hayatla normal ilişkisinin sağlanmasını amaçlayan bir kurumdur.
Denetimli serbestlik müdürlükleri idari yönden ilgili adalet komisyonunun bulunduğu yerdeki Cumhuriyet Başsavcılığına bağlıdır.
Denetimli Serbestlik Müdürlüklerinin adres ve iletişim bilgilerine aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Hakkında mahkemece karar verilmiş kişiler, şartları taşıyan hükümlüler ve bunların yasal temsilcileri başvuruda bulunabilirler.
Denetimli Serbestlik Müdürlükleri ve bürolarının kurulma amacı bir nevi yardımcı da olmaktır. Özellikle küçük yaştaki çocukların suça sürüklenmesinin engellenmesi hükümlülülerin ıslah edilmesinde etkin bir denetim rolü oynarlar. Kurum çalışanları bu sebeplerle kişileri oldukça yönlendirici ve kişilere yardım edici konumdadır.
Denetimli serbestlik uygulanması için infaz hâkiminin yada mahkemenin bir kararı olması gerekmektedir. Bu karar dâhilinde Denetimli Serbestlik müdürlüğüne ve bürolarına başvuran hükümlü ya da kişiler alanında uzman bir personele yönlendirilecektir. Uzman personel kişi hakkında görüşlerini bildiren bir rapor düzenleyerek kişi ya da hükümlü hakkında psikolojik ve sosyolojik durum tespiti yapacaktır. Bu tespit doğrultusunda da kişi ya da hükümlü için bir denetim planı oluşturulacaktır. Bu denetim planı en geç 10 gün içerisinde oluşturulmak zorundadır. Bu plan doğrultusunda kişi ya da hükümlü hakkında eğitimine devam etmesi, psikolojik destek alması, ücretsiz olarak kamuya yararlı bir işte çalıştırılması, uyuşturucu madde bağımlısı ise hastanede tedavi görmesi gibi tedbirler yerine getirilir. Bu plan hazırlanırken hükümlü ya da kişi ile birlikte hareket edilir. Denetim planı hazırlandıktan sonra denetim müdürlüğünün ve kişinin ya da hükümlünün onayı ile uygulanmaya başlar. Denetim planı onaylandıktan sonra kişi ya da hükümlü bu plana tam riayet etmek zorundadır.
Eğer kişi ya da hükümlü çocuk ise denetim planı ile ilgili ayda 1 yetişkin ise 3 ayda bir mahkemesine denetim planına uyup uymadığına dair ayrıntılı bir rapor sunulur. Kişi ya da hükümlü denetim süresi içerisinde kendisine sunulan plana tam olarak riayet ederse kişinin ya da hükümlünün mevcut dosyası kapatılarak mahkemeye gönderilir. Mahkeme de kişi ya da hakkında verilen tedbiri sonlandırır. Kişi ya da hükümlü bu şekilde cezasını çekmiş sayılır.
Denetimli Serbestlik Müdürlüğünün hükümlü yada ceza alan kişinin denetim süresindeki davranışlarını ve denetim planına uyup uyulmadığına dair görüşlerini içeren bir rapordur. Bu rapor çocuklar için ayda 1 yetişkinler için 3 ayda bir düzenlenerek mahkemeye iletilir.
Denetimli serbestlik uygulaması çocuklar için daha hassastır. Mahkemece karar verilmesi halinde denetimli serbestlik çocuklara da uygulanabilir. Uygulama yapılırken
hizmetleri ile birlikte sunulmaktadır.
Denetimli serbestliğin amacı düşünüldüğünde bir ceza olmaktan ziyade kişinin sosyal ortamından koparılmadan denetime tabi tutularak ıslah edilmesini hedefleyen bir yaptırım olduğu açıkça görülmektedir. Bu sebeple özellikle küçük yaştaki çocuklar için denetimli serbestlik kuralları oldukça hassastır. Çocukların suç işlemeyi alışkanlık halinde getirmemesi yani devamlı suç işleyen biri haline dönüşmemesi için cezaevlerinden uzak tutulması gerekmektedir. Bu amaçla çocuklar hakkında uygulanan denetimli serbestlik denetimleri için uygulayıcı kurumlar oldukça hassas davranmaktadır.
Denetimli serbestlik tedbiri uygulanacak çocuklar için çeşitli imkânlar tanınmıştır. Bunların başında özellikle çocukların yeniden suç işlemesine imkân vermeme adına yani psikolojilerini düzeltme adına uzman personeller gelmektedir. Çocukların psikolojik testlere tabi tutulması, çocuklara psikolojik yönden destek verilmesi yeniden suç işlememesi için önemli bir husustur. Denetimli Serbestlik müdürlükleri bu amaçla kadrolarında psikologlar bulundurur. Ayrıca sadece psikolog tek başına yeterli değildir. Toplum psikolojisinden anlayan sosyologlar, çocuğun sosyal ortamından kopmaması için yardımda bulunan sosyal çalışmacılar, çocuğun eksik yönlerini tamamlamak, belirli yetenekler kazandırmak ve belirli bir mesleğe yönelik eğitim verilmesi amacıyla da öğretmenler bulunmaktadır. Bu kişiler denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacağı her çocuk için görevlendirilir. Kanunun ruhuna bakıldığında denetimli serbestlik kuralının uygulanırken en fazla dikkat edilmesi gereken kişiler olarak çocuklar olduğunu bize anlatmaktadır.
Çocukların ihtiyaçlarının karşılanması da denetimli serbestlik yaptırımı uygulanırken önem arz eden konulardır. Bu sebeple çocukların topluma kazandırılması amacıyla çocukların riskleri hesap edilir ve bu risklere göre ihtiyaçları değerlendirilerek karşılanır. Çocuklar için önemli olan diğer bir hususta eğitime devam etmesidir. Müdürlükler bu sebeple özellikle okul aile birliği ve çocuğun ailesi ile işbirliği içinde hareket etmektedir.
Çocuklar hususunda dikkat edilen diğer bir hususta denetimli serbestlik süresinin sonu beklenmeden sunulan raporlardır. Bu konuda denetimli serbestlik müdürlükleri çocuklar hakkında ayrıntılı raporlar oluşturur. Bu raporları mahkeme kararında belirtilmiş ise o sürede belirtilmemişse mümkün olduğu kadar sık şekilde düzenleyerek mahkeme hâkimine iletmektedir. Mahkeme hâkimi denetimli serbestlik raporlarını kontrol ederek çocuğun gelişimini ve denetimli serbestliğin çocuk için ne kadar faydalı olduğunu görebilecektir.
Mahkeme verilen hapis cezasının kanunda belirtilen şartlara uygun olması halinde konutta infaz edilmesi yönünde karar verebilecektir. Konutta İnfaz cezanın cezaevine girmeden denetimli serbestlik şeklinde konutta infaz edilmesidir.
Konutta infaza ilişkin şartlar 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 110. Maddesinde belirtilmiştir. Buna göre;
Cezanın konutta çektirilmesine dair karar verilebilir. Bu kararı ya hükmü veren mahkeme yada hükümlü başka bir yerde ise o yerde bulunan mahkeme verebilir. Bu karar ceza başlamadan verilebileceği gibi kişiler cezaevindeyken de verilebilir.
Konutta infaz şartlarını taşıyan kişiye mahkeme tarafından konutta infaz kararı verildiği zaman yapılabilir. Kamuoyunda ev hapsi olarak bilinen konutta infaz Türk Hukuku için uygulaması az ve oldukça yeni bir kavramdır. Konutta infaz cezası çektirilirken Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanuna göre elektronik kelepçe ile izleme yapılabilecektir. Bu sayede kişinin konutu terk edip terk etmediği yani denetimli serbestlik kuralını uyup uymadığı kontrol edilebilir hale gelecektir.
Kural olarak konutta infaz cezası alan kişi konutu terk edemez. Fakat kişinin eğitim iş gibi durumları da göz önüne alınacaktır. Eğer kişinin çalışmasına müsaade edilirse kişiye Denetimli Serbestlik Müdürlüğünce bir plan hazırlanacaktır. Bu plan doğrultusunda kişi işini de eğitimine de devam etme şansına sahip olacaktır. Fakat burada plana sıkı sıkıya riayet edilmesi gerekmektedir. İş yerinden çıkış saati, ders bitiş saati gibi zaman aralıkları elektronik kelepçe sayesinde devamlı kontrol edildiği için kişinin bu saatlerin dışına çıkması ihlal sayılacak ve cezanın kalanını ceza evinde geçirmek zorunda kalacaktır.
Konutta infaz ile ilgili bir karar verildiği takdirde cezasını konutunda çeken kişi haklı ve geçerli bir mazereti olmaksızın konutu terk edemez. Eğer kişinin haklı ve geçerli bir mazereti varsa bu durumda öncelikle konunun aciliyetine bakılır. Eğer konu acil bir durumsa bildirim yeterlidir. Fakat acil bir durum değilse denetimli serbestlik müdürlüğünden izin alınması gerekir. Kişi izin almadığı takdirde konutu terk etmesinden dolayı denetimli serbestlik şartlarına uymamış sayılacak ve cezasının tamamını cezaevinde geçirmek zorunda kalacaktır.
Mahkeme tarafından suç işlemiş kişilere yada hükümlülere belirli bir mesleğin öğrenilmesi şeklinde de ceza verilebilmektedir. Suç işlemiş kişileri yada hükümlüyü belirli bir mesleği öğrenmeye tabi tutan cezalandırma sistemine verilen genel addır.
Mahkeme tarafından suç işlemiş kişilere yada hükümlülere verilen bu cezanın uygulanmasında denetimli serbestlik müdürlükleri ve büroları yetkilidir. Bu cezayı alan kişiler ikametgahının bulunduğu denetimli serbestlik müdürlüğüne veya bürosuna giderek kendisi için bir denetimli serbestlik planı oluşturulacaktır. Bu denetimli serbestlik planında kişinin kabiliyetlerine uygun bir ve eğitim verilen bir meslek seçilecektir. Kişinin bu meslek eğitimine aksatma yapmadan devam etmesi zorunludur. Eğitim sonunda sınav gibi başarı ölçme kriterleri mevcutsa kişi bu başarı ölçme kriterlerini de başarı ile geçmelidir.
Mahkemece belirlenen sürede eğitime tabi tutulan kişinin dosyası Denetimli Serbestlik Müdürlüğü tarafından mahkemeye kapatılarak iade edilir. Kişi cezasını bu şekilde çekmiş sayılır.
Öncelikle bunun için suçun cezasının hapisle infazdan çıkarılarak denetimli serbestliğe tabii tutulması gerekmektedir. Eğer mahkeme hakimi cezayı denetimli serbestlik olarak belirlemişse veya infaz hakimi cezanın kalanının denetimli serbestlikle geçirilmesine karar vermişse yükümlülük olarak meslek edindirme kursuna gitme şartı getirebilir. Bu yükümlülüğün verildiği suçlular bu kapsam da meslek edindirme kurslarına katılabilmektedir.
Denetimli serbestliğin bir amacı da kişinin suç işlemesine sebep olan etkenleri ortadan kaldırmak ve kişiyi topluma yeniden kazandırmaktır. Bu amaçla yükümlülük olarak verilen meslek edindirme kurslarına katılarak cezanın infazı imkanında da amaç kişinin bir meslek edinmesi ve kendisini suça sürükleyen sebeplerden bir nebze olsun arındırılmasıdır. Meslek edindirme kursları bu amaçla sonuca yönelik hareket etmekte ve işçi ihtiyacı olan alanlarda bu tür kurslar açılmaktadır. Bu kursa katılan yükümlünün de bu kursu başarı ile bitirdiği takdirde iş bulma imkanı oldukça yüksek olacaktır.
Denetimli Serbestlik şeklinde verilen mesleki eğitimler geniş bir yelpazede verilmektedir. Birçok güncel meslek bu kurslar kapsamında öğretilmektedir. Amaç kişinin sıradan bir mesleği öğrenmesi değil ekonomik olarak hayatını idare edebileceği veya isteğe bağlı olarak kendi işini yapabileceği ve kimsenin desteğine ihtiyacı olmadan hayatını devam ettireceği bir mesleğin kişiye kazandırılmasıdır. Birçok meslek alanında eğitim verilmekle birlikte örnek olarak aşağıdaki liste gösterilebilir.
5237 Sayılı TCK da getirilen yeni bir hükümde kamuya yararlı işte çalışma cezası olmuştur. Türk Ceza Kanunu 50 maddesinde bu yeni durum belirtilmiştir. Bu maddenin 1 fıkrasının f bendinde görüleceği üzere; mahkeme hakkında hapis cezası verilen kişi hakkında kamuya yararlı bir işte ücretsiz çalışması karşılığında cezasını çekebileceğini karar verebilecektir. Bunun için kanunda belirtilen durumlar ise;
Bu şartlar var ise mahkeme hakimi kişinin kalan cezasının kamuya yararlı bir işte ücretsiz çalışma yöntemiyle denetimli serbestliğe tabi olarak çekmesine karar verebilir.
Bu konuda denetimli serbestlik müdürlüğünün belirlediği yetkili kurumlar vardır. Öncelikle çalışılacak kurum bir kamu kurumu veya kamuya yararlı hizmet veren özel bir kuruluş olmalıdır. Yapılacak işin niteliği de kamuya yararlı olmak zorundadır. Bu ceza Belediyenin temizlik işlerinde, park ve bahçe bakımı ve korunmasında, okulların temizlik, bakım ve onarım işlerinde, kaymakamlıklarda, karakollarda, kütüphanelerde ve buna benzer kamuya yararlı işlerde çektirilir.
Burada önemli olan diğer bir hususta kişinin yeteneği ve oturduğu yerdir. Bu cezanın verilebilmesi için kişinin verilecek işte çalışmayı kabul etmesi gerekir. Kişilerin niteliğine göre işler verilir. Mesela elektrik ustası, bilgisayar teknisyeni, terzi v.b meslekler için kişinin uzmanlığı alanında bir iş verilir. Bu işin belirlenmesinde Denetimli Serbestlik Müdürlüğü yetkilidir. Denetimli Serbestlik Müdürlüğü kişinin oturduğu yeri, yaptığı işi ve kişinin rızasını dikkate alarak karar verecektir.
Bunun için öncelikle cezanın açık ceza evinde geçirilmesi veya bölgede açık ceza evi yoksa açık cezaevi için gerekli şartları taşımak gereklidir. Açık cezaevinde cezanın son altı ayı kesintisiz olarak geçmelidir. (çocuk ise çocuk eğitim evinde toplam cezanın beşte birini tamamlaması ve şartlı salıvermeye bir yıl kalması şartı birlikte aranır.) Ayrıca hükümlünün bu konuda talebi olması gereklidir.
Eğer bu şartlar taşınıyorsa cezanın şartlı salıverme tarihine kadar olan kısmı için denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak infaz edilmesi infaz hakimi tarafından karara bağlanabilir. Burada infaz hakimin de hükümlünün koşullarını yerine getirip getirmediği ve tekrar suç işlemeyeceği yönünde kanaatinin oluşması gereklidir.
Burada şartlı tahliye tarihine kadar;
yükümlülüklerinden birine veya birden fazlasına tabi tutulabilir. Bu konuda infaz hakiminin takdiri ve denetimli serbestlik müdürlüğünün kararı gereklidir.
Bunun için önemli olan husus saat hesabıdır. Cezalar her ne kadar gün olarak verilse de buna yönelik kanuni mevzuatta bir gün karşılığı 4 saat olmaktadır. Yükümlünün kamuya yararlı bir işte dört saat boyunca çalışmış olması cezaevinde 1 günlük cezasını çekmiş olduğu anlamına gelir. Çalışma süresi bu şekilde hesaplanır. Kişinin aldığı ceza 1 yıl ise kanuna göre 1 yıl 360 gün sayıldığından bu rakam 4 ile çarpılarak toplam 1440 saat bulunur. Kişi 1440 saat kamuya yararlı bir işte çalışarak 1 yıllık hapis cezasını tamamlamış olacaktır.
Kanunda öğrenciler için cezanın çektirilmemesi yönünde bir istisna yoktur. Fakat öğrenciler için denetimli serbestlik olarak kamuya yararlı bir işte çalışma yükümlülüğü yüklenmişse Denetimli Serbestlik Müdürlüğü günde 2 saatten az 8 saatten fazla olmamak üzere öğrenciler için farklı bir program belirleyebilir. Fakat sonucunda çalışma süresi normal ceza alan kişilerle aynı saatte olacaktır.
Kamuya yararlı bir işte çalışma cezası ödül olarak değil kişinin topluma uyum sağlaması ve cezaevinin olumsuz koşullarından etkilenmemesi sebebiyle verilir. Bu sebeple kural olarak bu cezalarda herhangi bir yol ücreti, yemek ücreti, prim veya maaş ödenmez. Ancak yükümlüyü çalıştıracak kurum ve denetimli serbestlik müdürlüğü arasında imzalanacak çalışma protokolü ile yol ve yemek gibi ücretlerin hükümlülere ödenmesi veya bu ihtiyaçların kurumca servis ve yemek hizmeti verilerek karşılanması kararlaştırılabilir.
Bu konuda Denetimli Serbestlik Müdürlüğü ile çalışılacak kurum yöneticileri arasında bir çalışma protokolü imzalanır. Bu protokol gereğince Denetimli Serbestlik Müdürlüğü ve çalışılan kurum yöneticileri sizin cezanız sebebiyle çalıştığınızı bilirler. Bu konunun her ne kadar gizli kalacağı belirtilse de uygulama da çoğu çalışan da sizin aldığınız ceza sebebiyle çalıştığınızı bilecektir. Fakat her ne kadar uygulanmasa da genel prensip sizin hükümlü olduğunuzun gizli tutulmasıdır.
Bu konuda kanunda herhangi bir madde düzenlenmemiştir. Dolayısıyla kişi cezasını çektikten sonra bu işte ücretli olarak çalışmaya devam edemez. Fakat kamu kurumlarının personel alırken uyguladığı şartlara uygun ise kamu kurumunun talebi doğrultusunda çalışmaya devam edebilir. Burada kamu kurumunun ihtiyacına ve talebine göre karar verilir.
Bu soru sosyal medya üyeliklerimiz ve e-mail accountlarımız üzerinden sıkça sorulmaktadır. Öncelikle kamuya yararlı bir işte çalıştırılmanın bir ceza olduğu unutulmamalı. Bu cezanın amacı ise kişinin hürriyetinden alıkoymadan, kişi sosyal ortamından soyutlanmadan cezasını çekmesidir. Kanunda sigortalılık konusunda açık bir hüküm mevcuttur. 5402 sayılı Denetimli Serbestlik Hizmetleri Kanunu’nun 14 maddesi gereğince kamuya yararlı bir işte cezasını denetimli serbestlik hizmeti olarak ifa eden kişiler için sigorta yaptırılamaz.
Evet gece de çalışılabilir. Fakat gece çalışması yapılması için yükümlünün özel durumu kadar çalışılacak kurumun da gece çalışmasına ihtiyacı olması gerekmektedir. Bu sebeple iki tarafında ihtiyacı var ise sadece bu şartta gece çalıştırması yapılabilir.
Kamuya yararlı bir işte çalıştırma cezasının yerine getirilirken bir günün dört saat üzerinden hesaplanacağını ve bir yılın 360 gün olarak değerlendirileceğini, hesaplamaların da bu rakamlar üzerinden yapılacağını daha önce bildirmiştik.
Yükümlünün normal olarak bir gün için çalıştırılma süresi 4 saattir. Fakat yükümlünün özel bir durumu varsa veya kurumun ihtiyacı var bu çalışma saati değiştirilebilir. Minimum günlük 2 saat maksimum günlük 8 saat çalıştırılabilir. Bir hafta ise kanuna göre 5 gün olarak belirlenir. Günlük minimum tutarların hafta içi gün sayısı ile çarpımı ile haftalık minimum çalışma süresi 10 saat maksimum çalışma süresi 40 saat olarak belirlenir.
Bu çalışma sürelerinin haftaya veya günlere dağılımı yasal sınırlar içerisinde yükümlünün, Denetimli Serbestlik Müdürlüğünün ve çalışılacak kurumun istekleri doğrultusunda belirlenir.
Kişiler normal işlerde çalışırken nasıl işyerine rapor sunuyorsa kamuya yararlı bir işte çalışma cezası alan kişi de acil bir şekilde raporu ya çalıştığı kurumun yetkilisine yada işyerindeki sorumlu kişiye bildirmek zorundadır. Bu bildirimin ardından raporun denetim görevlisi yada denetim memuruna verilmesi gereklidir.
Kamuya yararlı işte çalışma cezası verilen kişi doğal afetler durumunda iş yerinde çalışma yapılamazsa otomatik izinli sayılır. Belgelendirmek şartı ile birinci dereceden bir yakınının vefatı halinde de izin alınabilir. Bu izinler için işyeri yetkilisine bildirim gerekir. Ayrıca belgenin de denetim görevlisi yada denetim memuruna teslimi gerekmektedir.
Rapor alınan veya birinci derecede yakınının ölümü, doğal afet v.b sebepler gibi zorunlu nedenlerle çalışılamayan durumlar infazdan sayılmazlar. Bu günler için tekrardan çalışma gerekecektir. Fakat bu haller denetimli serbestlik için olumsuz bir rapora konu edilmez.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması 5271 Sayılı Ceza Muhakemeleri Kanununda 2006 yılında eklenmiş bir kavramdır. 5271 Sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 231. Maddesi daha önce hükmün açıklanması başlığı taşımakta iken 2006 yılında getirilen ertelenme düşüncesi ile hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması olarak başlık değiştirilmiştir. Madde içeriği aynen şu şekilde ifade edilmiştir.
CMK 231. Maddesinin 5 fıkrasına göre HAGB kararı verilebilmesi için sanık hakkında verilen cezanın 2 yıl veya daha altında olması gerekmektedir. Aynı maddenin 6. fıkrasında HAGB kararı verilmesi için gerekli şartlara ayrıntılı olarak değinilmiştir. Buna göre HAGB kararı verilebilmesi için;
şartlarının bir arada olması gerekmektedir. Mağdura veya kamuya verilen zarar giderilmemiş ise mahkeme denetim hükmedip denetim süresi içerisinde bu zararın tazmin edilmesine karar vererek de HAGB kararı verebilecektir.
Kanuna 2006 eklenen 7 fıkra dolayısıyla HAGB kararı verilen cezalar ertelenemez ve para cezasına çevrilemez. Bu fıkranın kanuna girmesinin sebebi ise suç işlemeyeceği düşünülen ve kasıtlı suçlardan ilk defa ceza alan kişinin duruşma kendi isteği ile HAGB kararının verilmesi halinde kabul etmesini beyan etmesi sebebiyle bir daha suç işlemeyeceği taahhüdünde bulunmasıdır. Ve ayrıca verilen hüküm açıklanmadığı için henüz ortada verilmiş kesin bir hüküm yoktur. Ortada mevcut olmayan bir hüküm infaz edilemeyecektir. 5 yıllık denetim süresi içerisinde sanık kasıtlı bir suç işlerse HAGB kararı ortadan kalkacak ve yerel mahkeme tarafından açıklanacaktır. Hüküm ancak bu durumda infaz edilme şansına kavuşur. Bu sebeple HAGB kararı verilen hüküm ertelenemez ve para cezasına çevrilemez.
HAGB sonucunda denetim kavramı kanunumuza 2006 senesinde değişiklikle dahil edilmiştir. Buna göre hakkında HAGB kararı verilen sanık hakkında 1 yıldan fazla olmamak kaydıyla mahkemenin takdirine göre aşağıdaki konularda denetim serbestlik tedbiri uygulanabilir.
HAGB kararının kesinleşmesinden sonrasında 5 yıl boyunca kasıtlı bir suçtan dolayı ceza alınmadığı takdirde bu maddenin 10. Fıkrası gereğince açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verilecektir.
HAGB kararının kesinleşmesinden sonra 5 yıl içerisinde kasıtlı bir suç işlenmesi veya mahkeme tarafından verilen denetim tedbirlerine uyulmaması durumunda kararı veren mahkeme hükmü açıklayacaktır. Kasıtlı bir suç işlenmesi durumunda hem yeni işlenen suç aynen infaz edilecek hem de ertelenen hüküm açıklanarak infaz edilecektir. Denetim tedbirlerine uyulmaması durumunda mahkeme sanığın durumunu değerlendirerek cezanın yarısına kadar indirim yaparak infaz edilmesi sağlayabilir. Mahkeme bu durumda koşulları oluşması halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar verebilir.
HAGB kararına karşı itiraz hakkı tanınmış fakat temyiz hakkı tanınmamıştır. Temyiz hakkı sanığın başka bir suç işlediğinde ve önceki kararın açıklandığında kullanılabilecek bir yoldur. HAGB kararlarına karşı kararı veren mahkemenin bir üst numaralı mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz sonucunda verilen kararlar kesindir. İtiraz için bu maddede herhangi bir usul ve süre belirtilmediğinden CMK 267 v.d maddeleri uyarınca karara itiraz edilecektir. Buna göre itirazın süresi CMK 268 uyarınca 7 gündür. Yazılı veya tutanağa geçirilmek şartı ile sözlü olarak itiraz mahkemeye yapılabilir.
HAGB kararları CMK 231 maddesinin 13 fıkrası gereğince adli sicil kaydında görünmeyecektir. Bu kararlar HAGB kararlarına ait bir sisteme kayıt olunur. Bu kayıtlar sadece soruşturma ve kovuşturma sebebiyle Cumhuriyet Savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından kullanılabilir. Kararın açıklanmasının ardından 5 yıllık süre içerisinde kasıtlı bir suç işlenirse karar açıklanır. Bu karar temyiz edilebilir. Temyiz sonucunda ceza kesinleşirse sabıka kaydında görünecektir.
HAGB kararı verilmeden önce dava veya soruşturma aşamasında HAGB kararı verilebilecek başka bir suç işlendiği takdirde mahkeme önceki dava karara bağlanmadığında HAGB kararını yeniden verecektir. Başka bir deyişle HAGB kararı verilmeden HAGB kararı verilecek 4-5 suç bile işlense mahkemeler her karara ayrı ayrı HAGB uygulanabilecektir
Her ne kadar sosyal medya hukuku hakkında bir kanun çıkarılmasa da sahte profil kullanmak eylemi kanunen suç teşkil edecektir. Bu eylemin suç teşkil etmesi için kişinin özel bilgilerinin kullanılması gerekmektedir. Ceza kanununda “Kanunsuz Suç ve Ceza Olmaz” ilkesi dolayısıyla bu eylem profili taklit edilen kişilerin resimleri, özel bilgileri, mail adresleri gibi şahsa ait aldatıcı bilgiler girilmesi durumunda verilebilir. Yoksa sadece kişi adına açılmış bir hesap suç teşkil etmeyecektir. Suç teşkil edecek eylem; sahte hesap açılan kişinin kimlik bilgileri, adresi, resimleri, mesleki bilgileri, arkadaşlarıyla yaptıkları, doğum tarihi v.b açıklamalar yapılırsa meydana gelmiş olur. Burada mahkemenin baz aldığı kanun maddesi 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar” başlıklı dokuzuncu bölümünün 135 ve 136 maddesi uyarınca cezalandırılacaktır.