Yargıtay Kararı – Aylık (Ölüm Aylığı)
T.C
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
E. 2013/11595
K. 2013/15652
T. 9.9.2013
KAVRAMLAR
Aylık
Ölüm Aylığı
Aylığın İptali
Yetim Aylığı
Sahte Boşanma Sebebiyle Aylık Kesilmesi
DAVA: Dava, Kurumun ölüm aylığının iptaline yönelik işlemin iptaliyle ödenmeyen aylıkların faiziyle ödenmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
KARAR: Davacıya murisi babasından yetim aylığı bağlandığı, Sosyal Güvenlik Kontrol Memuru tarafından yapılan araştırmalar sonucu davacının boşanmış olduğu eşi ile birlikte fiilen yaşamakta olduğu tespit edilerek 1.8.1998-30.11.2008 tarihleri arasında almakta olduğu maaşı kesilerek adına borç kaydedildiği anlaşılmaktadır.
506, 1479, 2925, 2926, 5434 Sayılı Kanunlarda yer almamakla birlikte ilk kez 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun “Gelir ve aylık bağlanmayacak haller” başlığını taşıyan 56. maddesinin 2. (son) fıkrasında düzenlenen davanın yasal dayanağı niteliğindeki norm 1.10.2008 tarihinde yürürlüğe girmiş, fıkrada ‘Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96. madde hükümlerine göre geri alınır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Öncelikle belirtilmelidir ki, inceleme konusu hükmün Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istemiyle yapılan başvurunun, Anayasa Mahkemesi’nin 15.12.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 28.4.2011 gün ve 2009/86 Esas-2011/70 Karar sayılı kararıyla reddedildiği, dolayısıyla iptal edilmeyen fıkranın yürürlükte olduğu belirgindir.
Anılan 56. maddede yalın olarak “eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen” ibareleri yer almakta olup, kanun koyucu tarafından örneğin; “sosyal güvenlik kanunları kapsamında ölüm aylığına hak kazanmak amacıyla eşinden boşanan”, “hak sahibi sıfatını haksız yere elde etme amacıyla eşinden boşanan”, “gerçek boşanma iradesi söz konusu olmaksızın (muvazaalı olarak) eşinden boşanan” veya bunlara benzer ifadelere yer verilmemiş, sade olarak kaleme alınan metinle uygulama alanı genişletilmiştir. Maddede boşanma amacına/saikine yönelik herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğinden, gerek Kurumca, gerekse yargı organlarınca uygulama yapılırken; eşlerin boşanma iradelerinin gerçekliğinin/samimiliğinin araştırılıp ortaya konulması söz konusu olmamalı, boşanmanın muvazaalı olup olmadığına dair herhangi bir araştırma/irdeleme ve boşanma yönündeki kesinleşmiş yargı kararının geçerliliğinin sorgulaması yapılmamalı, özellikle, kesinleşmiş yargı organının verdiği karara dayanan “boşanma” hukuki durum ve sonucunun eşlerin gerçek iradelerine dayanıp dayanmadığının araştırılmasının bir başka organın yetki ve görevi içerisinde yer almadığı, kaldı ki, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununda “anlaşmalı boşanma” adı altında hukuki bir düzenlemenin de bulunduğu dikkate alınmalıdır. Şu durumda sonuç olarak belirtilmelidir ki, boşanma tarihi itibarıyla gerçek/samimi boşanma iradelerine sahip olan (evlilik birliği temelinden sarsılan) veya olmayan tüm eşlerin, maddenin yürürlük tarihi olan 1.10.2008 tarihinden itibaren her ne sebeple olursa olsun eylemli olarak birlikte yaşadıklarının saptanması durumunda gelirin/aylığın kesilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
Mahkeme tarafından 1.10.2008 sonrası Kurum işleminin iptali ve ödenmeyen aylıkların ödenmesi talebinin reddi kararı yerindedir. 1.10.2008 tarihinden önceki talepler yönünden ise verilen hüküm isabetli değildir.
Davacı murisi A. D., dosya içeriğine göre SGK Kamu Görevlileri Emeklilik İşlemler Dairesi Başkanlığıyla yazışma yapıldığından Emekli Sandığı mensubu iken öldüğü ve davacıya yetim aylığı bağlandığı anlaşılmaktadır.
5510 Sayılı Kanunun 56. maddesi, 5434 Sayılı Emekli Sandığı Kanununda yer almamakla birlikte ilk kez 5510 Sayılı Kanunla getirilen bir hüküm olması, taraflar arasındaki çekişmenin 5510 Sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasından kaynaklanması, “uyuşmazlıkların çözüm yeri” başlıklı 101. maddesinde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceğinin belirtilmiş olması karşısında 1.10.2008 sonrası aylık kesme işlemine karşı davalarda adli yargının görevli olduğu dairemizin yerleşik görüşüdür.
5434 Sayılı Yasaya tabi yetim aylığının 1.10.2008 öncesine ait kesilme işlemi yönünden ise:
İş Mahkemeleri, 5521 Sayılı Kanunla kurulmuş istisnai nitelikte özel mahkemeler olup, 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 106. maddesiyle mülga 506 Sayılı Kanunda, bu Kanun uygulamasından doğan uyuşmazlıkların yetkili iş mahkemelerinde görüleceği, 5510 Sayılı Kanun’un 101. maddesinde de, aksine hüküm bulunmayan hallerde, 5510 Sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği düzenlenmiştir. 5510 Sayılı Kanun’un geçici 4. maddesinde ise; “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla 8.6.1949 tarihli ve 5434 Sayılı Yasaya göre; aylık, tazminat, harp malullüğü zammı, diğer ödemeler ve yardımlar ile 8.2.2006 tarihli ve 5454 Sayılı Kanunun 1. maddesine göre ek ödeme verilmekte olanlara, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 Sayılı Kanunda kendileri için belirtilmiş olan şartları haiz oldukları müddetçe bunların ödenmesine devam olunur. Ancak, 5 ila 10 yıl arasında fiili hizmet süresi olan iştirakçilerden dolayı dul ve yetim aylığı almakta olanların, aylık ve diğer ödemeleri, bu Kanunun 32 nci, 34. ve 37. maddelerindeki şartları haiz oldukları müddetçe devam edilir… Bu madde kapsamına girenlerin aylıklarının bağlanması, artırılması, azaltılması, kesilmesi, yeniden bağlanması, toptan ödemeleri, ilgi devamı, ihya ve borçlanmaları, diğer ödemeler ve yardımlarla emeklilik ikramiyeleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 Sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır ve bu maddenin uygulanmasında mülga 2829 Sayılı Kanun hükümleri ayrıca dikkate alınır.” hükmü öngörülmüştür.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında yapılan değerlendirmeye göre; 5434 Sayılı Kanun hükümlerince bağlanan davaya konu aylığın kesilmesi de 5434 Sayılı Kanun hükümlerine tabi olduğundan, uyuşmazlığın çözümünde ne 506 Sayılı Kanun ne de 5510 Sayılı Kanun’un uygulama yeri bulunmamaktadır. Bu durumda sözü edilen 101. madde hükümlerine göre, sınırlı yetkiyle donatılmış İş Mahkemesi görevli olmayıp idari yargı görevlidir.
Kabule göre davanın kısmen kabulüne kara verilmesi halinde davalı Kurum lehine vekalet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmemesi de hatalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 9.9.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.