Yargıtay Kararı – Boşanma ve İstihkak Davası
T.C
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/6755
K. 2012/8022
T. 26.6.2012
DAVA: Taraflar arasındaki istihkak davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR: Davacı 3.kişi, İstanbul 11.İcra Müdürlüğü’nün 2009/11084 Takip, Çorlu 2.İcra Müdürlüğünün 2009/565 talimat sayılı dosyasından 29.4.2009 tarihinde haczedilen menkullerin kendisine ait olduğunu belirterek istihkak iddiasının kabulü ile haczin kaldırılmasını, %40 tazminatın tahsilini dava ve talep etmiştir.
Davalı alacaklı vekili, haczin borçlunun adresinde yapılmış olması nedeniyle İİK 97/a maddesindeki mülkiyet karinesinin borçlu dolayısıyla alacaklı yararına olduğunu, davacı ile borçlu arasındaki boşanma davasının muvazaalı olup haciz adresinde birlikte yaşadıklarını, borçlunun boşanma protokolü ile alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla tüm malvarlığını davacıya devrettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece iddia, savunma, toplanan delillere göre; haciz adresinin davacıya ait olduğu, borçlu ile bir ilgisinin bulunamadığı bu konuda resmi belge de ibraz edilemediği gerekçesiyle şikayetin kabulüne icranın geri bırakılmasına karar vermek gerektiği kanısıyla davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava İİK 96 ve devamı maddeleri gereğince 3.kişi tarafından açılmış istihkak davasına ilişkindir.
Takip konusu borç 25.2.2009 keşide tarihli çekten kaynaklanmaktadır. Davacı ile dava dışı borçlu 26.2.2009 tarihinde kesinleşen ilam ile anlaşmalı olarak boşanmış boşanma protokolü gereğince dava konusu haczin yapıldığı mesken ile bunun dışında bir ev, bir araba borçlu tarafından davacı 3.kişiye 13.1.2009 ve 19.1.2009 tarihlerinde devredilmiştir. Takip dosyası kapsamından borçlunun davacı 3.kişiye devrettiği malları dışında başka malvarlığının olmadığı, boşanma ilamının kesinleşmesinden sonra borçlu koca hakkında 2.3.2009 tarihinden itibaren 10’a yakın icra takibinin başladığı, takip konusu borçların bir kısmının boşanmadan önce doğduğu, dava konusu mahcuzların 29.3.2010 tarihindeki muhafaza işlemlerine engel olmak amacıyla borçlunun borca mansuben 3.000,00 TL yatırdığı anlaşılmaktadır. Dava konusu mahcuzların bulunduğu ve haczedildiği mesken borçlu kocaya ait iken 13.1.2009 tarihinde davacı eşe devredilen ve boşanmadan önce davacı ile borçlu kocanın birlikte oturduğu ev olduğundan İİK 97/a maddesindeki mülkiyet karinesinin borçlu dolayısıyla alacaklı yararına olduğu, karine aksinin davacı 3.kişi tarafından kesin ve güçlü delillerle ispatlanması gerektiği, davacının delil olarak sunduğu elektrik, telefon ve doğalgaz faturalarının haciz tarihinden sonraki tarihlere ilişkin olması, Çorlu 2.İcra Müdürlüğünün 2009/3300 Takip sayılı dosyasından aynı adreste yapılan 31.3.2009 tarihli haczin İİK 99.madde gereğince yapıldığı, alacaklı Yapı Kredi Bankası tarafından 3.kişi Funda Güvener’in istihkak iddiasının kaldırılması amacıyla açılmış bir dava bulunmadığı ve anılan dosyanın takipsizlik nedeniyle 16.3.2011 tarihinde işlemden kaldırılması ve her dosyanın mevcut delil durumuna göre değerlendirilmesi gerektiğinden karine aksinin ispatı bakımından kesin ve güçlü delil olarak kabul edilemiyeceği, haciz sırasında borçlu adına düzenlenmiş 21.3.2009 tarihli elektrik borç listesi ile 31.3.2008 tarihli Arçelik servis belgesinin bulunması, davacının dava konusu malların kendisi tarafından alındığını gösterir herhangi bir belge ile bu malları alabilecek ekonomik güce sahip olduğunu ispata yarar delil sunamadığı, dosya kapsamından davacı ile davalı borçlu eşin borcun doğumundan sonra kesinleşen ilamla alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla anlaşmalı olarak boşandıkları anlaşıldığından ispatlanamayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken dosya kapsamı ve mevcut delil durumuna uygun düşmeyen gerekçeyle davanın kabulü isabetli görülmemiştir.
HMK’nun 266 maddesi;” Mahkeme, çözümü hukuk dışında,özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde taraflardan birinin talebi üzerine veya kendiliğinden bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvuralamaz hükmünü içermektedir”. Somut olayda bilirkişi incelemesini gerektirir bir durum olmamasına rağmen gereksiz zaman kaybı ve masrafa neden olacak şekilde HMK’nun 266 maddesine aykırılık oluşturacak şekilde bilirkişi incelemesi yaptırılması da doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalı alacaklıya geri verilmesine 26.6.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.