Yargıtay Kararı – Sahtecilik Suçunda Aldatma Kabiliyeti
T.C
YARGITAY
15. CEZA DAİRESİ
E. 2012/20340
K. 2013/18825
T. 2.12.2013
SAHTECİLİK (Aldatma Yeteneğinin Bulunup Bulunmadığının Takdir ve Tayininin Hakime Ait Olduğu – Söz Konusu Çekin Mahkeme Heyeti Tarafından İncelenip Aldatma Kabiliyeti Bulunup Bulunmadığının Tespiti Gerektiği)
ALDATMA KABİLİYETİ (Mahkeme Heyeti Tarafından İncelenip Aldatma Kabiliyeti Bulunup Bulunmadığının Tespiti Gerektiği – Sahtecilik Suçuna Konu Teşkil Eden Çekin Aslının Dosyaya Getirtileceği )
ÇEK ASLI (Sahtecilik Suçuna Konu Teşkil Eden Çekin Aslının Dosyaya Getirtileceği – Aldatma Yeteneğinin Bulunup Bulunmadığının Takdir ve Tayininin Hakime Ait Olduğu)
HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI (Karar Verilmesinde Mahkemece Kanaat Verici Basit Bir Araştırma İle Belirlenecek Maddi Zararların Esas Alınması ve Manevi Zararların Bu Kapsama Dahil Edilmemesi Gerektiği)
SABIKASIZ OLAN SANIK (“Kişilik Özellikleri İle Duruşmadaki Tutum ve Davranışları Göz Önünde Bulundurularak Yeniden Suç İşlemeyeceği Hususunda Kanaate Varılması” Koşulunun Oluşup Oluşmadığı Hususunun Değerlendirilmesi Gerektiği – Sahtecilik)
SANIĞIN KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ (“Duruşmadaki Tutum ve Davranışları Göz Önünde Bulundurularak Yeniden Suç İşlemeyeceği Hususunda Kanaate Varılması” Koşulunun Oluşup Oluşmadığı Hususunun Değerlendirileceği – Mağdurun Sahtecilik Suçundan Doğan Herhangi Bir Maddi Zararının Bulunmadığının da Gözetileceği)
5237/m.204,231/6
ÖZET: Sahtecilik suçuna konu teşkil eden çekin aslının dosyaya getirtilerek, aldatma kabiliyetinin bulunup bulunmadığının tespiti, yapılan sahtecilikte aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdir ve tayininin hakime ait olduğu da dikkate alınarak, söz konusu çekin mahkeme heyeti tarafından incelenip, aldatma kabiliyeti bulunup bulunmadığının tespiti, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinde mahkemece kanaat verici basit bir araştırma ile belirlenecek maddi zararların esas alınması, manevi zararların bu kapsama dahil edilmemesi gerektiği, olayda mağdurun tazminat talebi olmadığı gibi, dosya içerisindeki bilgi ve belgelerin incelenmesinde sanığa yüklenen sahtecilik suçundan doğan herhangi bir maddi zararının bulunmadığı da gözetilerek kayden suç tarihinden önce sabıkasız olan sanık hakkında 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 6. fıkrasının ( b ) bendinde belirtilen “sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” koşulunun oluşup oluşmadığı hususunun karar yerinde değerlendirilerek, sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesi gerekir.
DAVA: Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR: Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp,onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Bilişim sistemlerinin,banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de;“Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin,banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de,birinci fıkranın ( f ) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin,banka veya kredi kurumlarının,özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin,kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır. Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır. Bilişim sisteminden maksat, verileri toplayıp, yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü, yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle, klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır. Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için,dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların,ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.
M. B.’in 14/10/2004 tarihinde iki adet çek koçanının çalınmasının ardından, çalınan çek yapraklarının farklı il ve ilçelerde farklı kişiler tarafından kullanılmaya başlandığı, bu çalınan çek koçanına ait olan ve 1680827 seri numaralı 25/11/2005 keşide tarihli 8.500 TL tutarındaki çekin sanık tarafından mağdur M. A. C.’a verildiği, mağdurun, çeki Ceyhan Şekerbank şubesine ibraz etmesi üzerine çalıntı olduğunun anlaşıldığı, mağdurun, iki yıl önce sanığa bir araç sattığı, sanığın, bu satış nedeniyle önce mağdura bir senet verdiği, uzun bir süre sonra da bu borca karşılık suça konu çeki verdiği, sanığın, bu çeki M. B.’den aldığını, Muhammet’in acil paraya ihtiyacı olduğunu söylemesi üzerine 5.000 TL borç para verdiğini, karşılığında da suça konu boş çeki aldığını, çekteki yazı ve imzaların kendisine ait olduğunu, daha sonra da bu çeki mağdura verdiğini belirttiği, yapılan incelemede çekin ön yüzünde yer alan yazıların ve imzanın sanığa ait olduğunun belirlendiği, böylece sanığın sahte çek düzenleyerek resmi belgede sahtecilik, sahte çeki mağdura borcu karşılığında vererek de nitelikli dolandırıcılık suçun işlediğinin iddia edildiği olayda,
1-Nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen mahkumiyet kararına yönelik temyiz incelemesinde;
a-Sanığın, mağdura çek verdikten iki yıl önce mağdura borçlandığı, bu borç nedeniyle önce senet verdiği, senedin ödenmemesi nedeniyle, borca karşılık olmak üzere suça konu çeki vererek baştan dolandırıcılık kastıyla hareket etmediği dikkate alınarak, sanığın, önceden doğmuş bir zarar veya doğmuş bir borç için hileli davranışlarda bulunması halinde zarar veya borç, kandırıcı nitelikteki davranışlar sonucu doğmayacağından dolandırıcılık suçunun oluşmayacağı anlaşılmakla, sanığın 5271 sayılı CMK’nın 223/2-a maddesi gereğince beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
b-Kabule göre de; 5237 sayılı Kanun’da 765 sayılı Kanun’dan farklı olarak “gün para cezası sistemi” kabul edildiği için bu sistemde nispi para cezasına yer verilmemiştir. İlgili maddelerin gerekçe bölümlerinde de 5237 sayılı TCK sisteminde nispi para cezasının öngörülmediği açıkça belirtilmektedir. Ancak, 5237 sayılı Kanun’un 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra 29.06.2005 gün ve 5377 sayılı Kanun’un 19. maddesi ile değişik TCK’nın 158/1. fıkrasına eklenen “…Ancak, ( e ), ( f ) ve ( j ) bentlerinde sayılan hallerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katında az olamaz.” cümlesi ile getirilen yeni değişikliğe ilişkin gerekçede de belirtildiği üzere, 158. maddenin 1. fıkrasına eklenen son cümledeki “…adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.” hükmünün uygulanabilmesi için öncelikle suçtan elde edilen haksız menfaat miktarının belli olması gerekmektedir. 5237 sayılı TCK’nın 52. maddesinin 1.fıkrası “Adli para cezası, beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde yediyüz otuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan paranın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir.” şeklindeki adli para cezasının tanımı yapıldıktan sonra aynı maddenin 3. fıkrasında “Kararda, adli para cezasının belirlenmesinde esas alınan tam gün sayısı ile bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ayrı ayrı gösterilir.” ve aynı Kanunun 61. maddesinin 8. fıkrasında ise “Adli para cezası hesaplanırken, bu madde hükmüne göre cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine yönelik artırma ve indirimler, gün üzerinden yapılır. Adli para cezası, belirlenen sonuç gün ile kişinin bir gün karşılığı ödeyebileceği miktarın çarpılması suretiyle bulunur.” hükümleri ile yasa koyucu adli para cezasının mutlaka gün üzerinden tayin edilmesi gerektiğini belirtmektedir. 5237 Sayılı TCK’nın 158. maddesinin 1. fıkrasının ( e ), ( f ) ve ( j ) bentlerinde sayılan hallerde adli para cezasının tayininde öncelikle suçtan elde edilen haksız menfaat miktarının belli olup olmadığına bakılacaktır. Eğer suçtan elde edilen haksız menfaat miktarı belli değil ise, 5 ila 5.000 tam gün arasında TCK’nın 61. maddesi hükmü göz önünde bulundurularak takdir edilen gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezası belirlenecektir. Eğer suçtan elde edilen haksız menfaat miktarı belli ise;o takdirde tespit olunacak temel gün,suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katından az olmayacak şekilde asgari bu miktara yükseltilerek belirlenecek gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezası belirlenecektir.
Bu açıklama kapsamında, 5237 sayılı TCK’nın 158/1, f, son maddesi gereğince haksız menfaat miktarının 8.500 TL, haksız menfaatin iki katının 17.000 TL olduğu dikkate alınarak, temel cezanın bu miktardan az olmayacak şekilde belirlenip sanığın 850 gün adli para cezasıyla cezalandırılmasına, aynı Kanun’un 62. maddesi gereğince cezasından 1/6 oranında indirim yapılarak 708 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanun’un 52. maddesi gereğince günlüğü 20.00 TL den hesap edilmek suretiyle netice olarak 14.160 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, temel cezanın 180 gün olarak belirlenip, sonuç olarak sanığa 3.600 TL adli para cezası verilerek eksik ceza tayini,
c-Sanığın serbest meslek sahibi olmadığı, bu nedenle 5237 sayılı TCK’nın 158/1-i maddesinin yasal koşullarının oluşmadığı gözetilmeden, TCK’nın 158/1-i maddesi gereğince de hüküm kurulması,
d-Mağdur M. A. C., 25/09/2008 tarihli duruşmada, çek bedelinin kendisine ödendiğini belirtmesi karşısında, sanık tarafından zararın tamamen veya kısmen giderilip giderilmediği, kısmi ödeme varsa; 5237 sayılı TCK’nın 168/4. maddesi kapsamında, bu kısmi ödemeye rızası olup olmadığının sorulup araştırılarak, sonucuna göre sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 168/2. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
2-Resmi belgede sahtecilik suçundan verilen mahkumiyet kararına yönelik temyiz incelemesinde;
a-Sahtecilik suçuna konu teşkil eden çekin aslının dosyaya getirtilerek, aldatma kabiliyetinin bulunup bulunmadığının tespiti, yapılan sahtecilikte aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdir ve tayininin hakime ait olduğu da dikkate alınarak, söz konusu çekin mahkeme heyeti tarafından incelenip, aldatma kabiliyeti bulunup bulunmadığının tespiti, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
b-Kabule göre de; kambiyo senetlerinde yapılan sahteciliğin, resmi belgede yapılmış sayılabilmesi için, ilgili kambiyo senedinin Türk Ticaret Kanunu’nda öngörülen bütün unsurlarını taşıması gerekli olup, 6762 sayılı TTK’nın 692. maddesi gereğince çeklerde bulunması zorunlu olan keşide yerinin bir duraksamaya meydan vermeyecek biçimde açık ve anlaşılır olması gerektiği, aynı Kanun’un 693. maddesine göre ise de, keşide yeri gösterilmemiş olan çekin, keşidecinin ad ve soyadı yanında yazılı olan yerde keşide edilmiş sayılacağının belirtildiği dikkate alınarak, suça konu çekte keşide yeri ve keşidecinin ad ve soyadı altında yazılı bir yer bulunmadığı, bu nedenle özel belge niteliğinde bulunduğu dikkate alınarak, özel belgede sahtecilik suçundan mahkumiyet kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşmek suretiyle, resmi belgede sahtecilik suçundan hüküm kurularak fazla ceza tayini,
c-Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.02.2009 tarih ve 2008/11-250 Esas ve 2009/13 Karar sayılı kararında da kabul edildiği gibi, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinde mahkemece kanaat verici basit bir araştırma ile belirlenecek maddi zararların esas alınması, manevi zararların bu kapsama dahil edilmemesi gerektiği, olayda mağdurun tazminat talebi olmadığı gibi, dosya içerisindeki bilgi ve belgelerin incelenmesinde sanığa yüklenen sahtecilik suçundan doğan herhangi bir maddi zararının bulunmadığı da gözetilerek kayden suç tarihinden önce sabıkasız olan sanık hakkında 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 6. fıkrasının ( b ) bendinde belirtilen “sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” koşulunun oluşup oluşmadığı hususunun karar yerinde değerlendirilerek, sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, zararın giderilmediği gerekçesi ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,
SONUÇ: Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 02.12.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.