T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/11774
K. 2011/12474
T. 10.10.2011
• İHTİYATİ HACİZ İSTEMİ (Bonolarda da Uygulanabilen TTK 613/3. Md.sine Göre Keşidecinin İmzası Dışındaki Her İmza Aval Şerhi Sayılacağı – Aval Veren Kimin İçin Taahhütte Bulunmuş İse Tıpkı Onun Gibi Sorumlu Olduğu)
• AVAL ŞERHİ (İhtiyati Haciz İstemi – Bonolarda da Uygulanabilen TTK 613/3. Md.sine Göre Keşidecinin İmzası Dışındaki Her İmza Aval Şerhi Sayılacağı/Aval Veren Kimin İçin Taahhütte Bulunmuş İse Tıpkı Onun Gibi Sorumlu Olduğu)
• AVAL VERENİN SORUMLULUĞU (İhtiyati Haciz İstemi – Bonolarda da Uygulanabilen TTK 613/3. Md.sine Göre Keşidecinin İmzası Dışındaki Her İmza Aval Şerhi Sayılacağı/Aval Veren Kimin İçin Taahhütte Bulunmuş İse Tıpkı Onun Gibi Sorumlu Olduğu)
6762/m.613/3
818/m.486/1
ÖZET : Dava, ihtiyati haciz istemine ilişkin olup; mahkemece, borçlular M. ve Y. Z. Ş.’in senedi kefil sıfatıyla imzaladığı, müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatlarının bulunmadığı gerekçesiyle, anılan borçlular yönünden ihtiyati haciz isteminin reddine karar verilmiş ise de bonolarda da uygulanabilen TTK 613/3. maddesine göre, keşidecinin imzası dışındaki her imza, aval şerhi sayılır. Aval veren kimin için taahhütte bulunmuş ise, tıpkı onun gibi sorumludur. Bonoyu düzenleyen ve onun lehine aval verene noter protestosu göndermeden ihtiyati haciz kararı verilmesi isteminde bulunulabilir. Mahkemece, borçlular M. ve Y. Z. Ş. yönünden de ihtiyati haciz isteminin kabulüne karar vermek gerekirken, hatalı gerekçeyle yazılı olduğu şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 20/07/2011 tarih ve 2011/136-2011/136 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi ihtiyati haciz talep eden vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Erhan Köse tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : İhtiyati haciz talep eden vekili, borçlulardan 6 adet senetten dolayı 194.000 TL alacakları olduğunu, senetlerin vadesi gelmesine rağmen ödemede bulunmadıklarını, mal kaçırma ihtimallerinin olduğunu ileri sürerek, taşınır ve taşınmaz malları üzerine ihtiyati haciz konulmasını talep ve etmiştir.
Mahkemece, evrak üzerinden yapılan inceleme sonunda, hakkında ihtiyati haciz talep edilen M. ve Y. Z. Ş.’in senedi kefil sıfatıyla imzaladığı, müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatlarının bulunmadığı, BK’nun 486/1. maddesinde öngörülen şartların oluşmadığı, kefillere ödememe protestosu gönderilmediği gerekçesiyle, ihtiyati haciz isteminin M. ve Y. Z. Ş. yönünden reddine, Ş… Tarım Ltd. Şti. ve C. Ş. yönünden kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, ihtiyati haciz talep eden vekili temyiz etmiştir.
Dava, ihtiyati haciz istemine ilişkin olup; mahkemece, borçlular M. ve Y. Z. Ş.’in senedi kefil sıfatıyla imzaladığı, müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatlarının bulunmadığı gerekçesiyle, anılan borçlular yönünden ihtiyati haciz isteminin reddine karar verilmiş ise de bonolarda da uygulanabilen TTK 613/3. maddesine göre, keşidecinin imzası dışındaki her imza, aval şerhi sayılır. Aval veren kimin için taahhütte bulunmuş ise, tıpkı onun gibi sorumludur. Bonoyu düzenleyen ve onun lehine aval verene noter protestosu göndermeden ihtiyati haciz kararı verilmesi isteminde bulunulabilir.
Bu itibarla mahkemece, borçlular M. ve Y. Z. Ş. yönünden de ihtiyati haciz isteminin kabulüne karar vermek gerekirken, hatalı gerekçeyle yazılı olduğu şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, ihtiyati haciz talep eden alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın anılan taraf yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 10.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/18233
K. 2010/30
T. 11.1.2010
• BORÇTAN SORUMLULUK ( Zorunlu Olmadığı Halde Şirket Temsilcisinin Bono Üzerine Attığı İkinci İmza Aval Hükmünde Olup Ayrıca İsim Yazılması Koşul Olmadığından Borçtan Keşideci Gibi Sorumlu Olacağı )
• ŞİRKET TEMSİLCİSİNİN SORUMLULUĞU ( Bono Üzerine Attığı İkinci İmza Aval Hükmünde Olup Ayrıca İsim Yazılması Koşul Olmadığından Borçtan Keşideci Gibi Sorumlu Olacağı )
• TAKİBİN İPTALİ ( Şirket Temsilcisi Sıfatı Dışında Attığı İkinci İmzalar Kendisini Bağlayacağından Aynen Borçlu Gibi Sorumlu Olacağı – İkinci İmzada İsim Bulunmadığı Gerekçesi İle Şirket Temsilcisi Yönünden İptaline Karar Verilemeyeceği )
• AVAL HÜKMÜNDE OLMA ( Zorunlu Olmadığı Halde Şirket Temsilcisinin Bono Üzerine Attığı İkinci İmza Aval Hükmünde Olup Ayrıca İsim Yazılması Koşul Olmadığından Borçtan Keşideci Gibi Sorumlu Olacağı )
2004/m.168
6762/m.688
ÖZET : Dava, icra takibine itiraza ilişkindir. Zorunlu olmadığı halde şirket temsilcisi tarafından bono üzerine atılan ikinci imza aval hükmünde olup ayrıca isim yazılması koşul olmadığından borçtan keşideci gibi sorumlu olur. Eldeki davada, şirket temsilcisi takibe konu bonolar üzerine iki imza atmıştır. Şirket temsilcisi sıfatı dışında attığı ikinci imzalar kendisini bağlayacağından aynen borçlu gibi sorumlu olur. Açıklanan hususlar dikkate alınmaksızın ikinci imzada isim bulunmadığı gerekçesi ile şirket temsilcisi yönünden takibin iptaline karar verilmesi isabetsizdir.
DAVA : Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki her iki taraf vekilleri tarafından istenmesi üzerine, bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Alacaklı tarafından borçlular Nurgül ve T… Özel Sağlık Hiz. Dan. Dış. Tic. Ltd. Şti. aleyhine kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile yapılan takibe ilişkin olarak borçlular, senet bedellerinin ödendiğini, senetlerde tanzim tarihlerinin bulunmadığını geçersiz ciro yapıldığını belirterek takibin iptalini talep etmişlerdir. Mahkemece diğer itirazlar yerinde görülmeyerek yalnızca borçlu Nurgül açısından 6 adet bonoda ismi bulunmadığından bu bonolara ilişkin olarak takibin iptaline karar verilmiştir.
Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
TTK’nun 688/7. maddesi gereğince bonoda tıpkı poliçede olduğu gibi tanzim edenin imzasının, metni örter şekilde yani metnin altına atılması zorunludur. Bonoda aynı şahıs tarafından birden fazla imza atılmış olması halinde senedin geçerliliğine etki yapmaz ise de, bonoda sorumluluğun tek imza ile doğduğu dikkate alındığında birden fazla atılan imzaların sahipleri durumuna göre asıl borçlu veya aval veren olarak nitelemek mümkündür. Sadece imzadan ibaret aval mümkündür. Muhatap veya keşideci imzaları dışında bononun ön yüzüne konan her imza aval beyanı sayılır. Bu açıklamalar karşısında, bonoda sorumluluğun doğması için keşidecinin atacağı tek imza yeterli olup bononun ön yüzündeki ikinci imzanın atılması zorunlu olmadığından aval olarak değerlendirilir.
Takip konusu bonoda keşideci, T. …Özel Sağlık Hiz. Dan. Dan. Ltd. Şti. olup şirket yetkilisinin şirketi temsilen atacağı tek imza ile şirket senetteki borçtan sorumlu olur. Ancak zorunlu olmadığı halde şirket temsilcisinin bono üzerine attığı ikinci imza kendisini avalist konumuna sokacağından ve de sadece imza etmek yeterli olacağından ( borçlu ismi zorunlu unsur olmadığından ) bonodaki borçtan aynen keşideci gibi sorumlu olur. Bu durumda mahkemece iptaline karar verilen 6 adet senede ilişkin olarak borçlu Nurgül’ün şirket yetkilisi sıfatı ile attığı imza dışındaki ikinci imzalar kendisini bağlayacağından aynen borçlu gibi sorumlu olur. Mahkemece bu durumda itiraza konu 6 adet senede ilişkin olarak da itirazın reddine karar vermek gerekir iken atılan ikinci imzada borçlu ismi bulunmadığından bahisle takibin iptaline karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ : Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda belirtilen nedenle ( BOZULMASINA ), bozma nedenine göre borçlu Nurgül vekilinin temyiz itirazlarının reddine, 11.01.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/13618
K. 2008/17551
T. 16.10.2008
• YETKİSİZ TEMSİL ( Bonoda İmzası Olan Şirket Temsilcisi Olmadığı Halde Şirket Adına İmza Attığından Dolayı Aval Veren Sıfatıyla Sorumluluğu Bulunmakla Birlikte Temsile Yetkisi Olmadığı Halde İmza Koyduğu Poliçeden Bizzat Sorumlu Olduğu )
• AVAL VERME ( Bonoda İmzası Olan Şirket Temsilcisi Olmadığı Halde Şirket Adına İmza Attığından Dolayı Aval Veren Sıfatıyla Sorumluluğu Bulunmakla Birlikte Temsile Yetkisi Olmadığı Halde İmza Koyduğu Poliçeden Bizzat Sorumlu Olduğu )
• BONODA SORUMLULUK ( Doğması İçin Tek İmza Yeterli Olup Bononun Ön Yüzündeki İkinci İmzanın Atılmasının Zorunlu Olmadığından Aval Olarak Değerlendirileceği )
• POLİÇEDEN SORUMLULUK ( Bonoda İmzası Olan Şirket Temsilcisi Olmadığı Halde Şirket Adına İmza Attığından Dolayı Aval Veren Sıfatıyla Sorumluluğu Bulunmakla Birlikte Temsile Yetkisi Olmadığı Halde İmza Koyduğu Poliçeden Bizzat Sorumlu Olduğu )
6762/m.590, 613, 688, 690
ÖZET : Bonoda sorumluluğun doğması için tek imza yeterli olup, bononun ön yüzündeki ikinci imzanın atılması zorunlu olmadığından aval olarak değerlendirilir.
Bonoda imzası olan şirket temsilcisi olmadığı halde şirket adına imza attığından dolayı aval veren sıfatıyla sorumluluğu bulunmakla birlikte, temsile yetkisi olmadığı halde imza koyduğu poliçeden bizzat sorumludur.
DAVA : Mahalli mahkemece verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki borçlular vekili tarafından istenmesi üzerine, bu işle ilgili dosya mahallinden Daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1 ) İşin niteliği bakımından temyiz tetkikatının duruşmalı olarak yapılmasına HUMK’nın 438. ve İİK’nın 366. maddeleri hükümleri müsait bulunmadığından, bu yoldaki isteğin reddi oybirliğiyle kararlaştırıldıktan sonra işin esası incelendi;
2 ) Takip dayanağı 15.03.2007 vade tarihli ve 166.300 YTL bedelli senedin B … Dış Ticaret A.ş. temsilcisi olarak Bedri tarafından imzalandığı ve aynı kişinin senet üzerinde aval veren sıfatıyla da imzasının bulunduğu anlaşılmaktadır.
15.06.2006 tarihli şirket genel kurulunda şirketi münferit imza ile temsil etmeye Talip ve NurCihan’ın 3 yıl süre ile seçildikleri anlaşılmaktadır. Bu durumda, takip dayanağı 11.06.2006 tanzim tarihli şirket temsilcisi olarak imzalayan Bedri’nin yetkisi olmadan B … Dış Ticaret A.Ş. adına düzenlemiş olduğu bu senet şirketi bağlamaz. TTK’nın 688/7. maddesi gereğince, bonoda tıpkı poliçede olduğu gibi tanzim edenin imzasının, metni örter şekilde yani metnin altına atılmış olması zorunludur. Bonoda birden fazla imza atılmış ise, bu senedin geçerliliğine etki yapmaz ise de, bonoda sorumluluğun tek bir imza ile doğduğu (Dairemizin süregelen içtihatlarında benimsendiği üzere) birden fazla atılan imzaların sahipleri durumuna göre asıl borçlu veya aval veren olarak nitelemek mümkündür.
Sadece imzadan ibaret aval mümkündür. Muhatap veya keşidecinin imzaları dışında bononun ( poliçenin ) ön yüzüne konan her imza aval beyanı sayılır. Bu nedenledir ki, yalnız imzadan ibaret olan aval sadece bononun ön yüzünde mümkündür. Atılma maksadı ne olursa olsun, bononun ön yüzündeki imza muhataba ( poliçede ) veya keşideciye ait değilse, bu imza sahibini avalist durumuna getirir. İmza sahibi herhangi bir taahhüt altına girmeyi düşünmediğini ileri süremez. Zira, 613. maddenin 3. fıkrası; “aksinin ispatı caiz olmayan bir karinedir.” ( Prof. Dr. Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, sh. 805 ).
Yukarıda da açıklandığı üzere, bonoda sorumluluğun doğması için keşidecinin atacağı tek imza yeterli olup, bononun ön yüzündeki ikinci imzanın atılması zorunlu olmadığından aval olarak değerlendirilir.
Somut olayda Bedri şirket temsilcisi olmadığı halde şirket adına imza attığından dolayı aval veren sıfatıyla sorumluluğu bulunmamakla birlikte, TTK’nın 690. maddesinin göndermesiyle aynı Yasa’nın 590. maddesinde belirtildiği üzere, “temsile selahiyet; olmadığı halde bir şahsın temsilcisi sıfatıyla bir poliçeye imzasını koyan kimse, o poliçeden dolayı bizzat mesul olacağı” düzenlenmiştir. Bu durumda, yetkisiz temsilci Bedri’nin düzenlemiş olduğu senetten dolayı B … Dış Tic. A.Ş. sorumlu olamayacağından, şirket yönünden itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm verilmesi isabetsizdir.
SONUÇ : 1- Bedri vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE,
2- B … Dış Tic. A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK.’nun 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 16.10.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/9245
K. 2008/11969
T. 20.10.2008
• BONO ( Üç Yıllık Sürenin Dolması İle Zamanaşımına Uğrayan Alacaklar – Bir Yıl İçinde Sebepsiz Zenginleşme Hükümlerine Dayanılarak Dava Açılabileceğinin Gözetilmesi Gerektiği )
• SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME ( Bono/Üç Yıllık Sürenin Dolması İle Zamanaşımına Uğrayan Alacaklar – Bir Yıl İçinde Sebepsiz Zenginleşme Hükümlerine Dayanılarak Dava Açılabileceğinin Gözetilmesi Gerektiği )
• ZAMANAŞIMI ( Bono/Üç Yıllık Sürenin Dolması – Bir Yıl Boyunca Muhatabın Sebepsiz Zenginleşme Hükümleri Çerçevesinde Sorumlu Olacağının Gözetilmesi Gerektiği )
• AVAL ( Muhatap/Keşidecinin İmzalan Dışında Poliçenin Ön Yüzüne Atılan İmza – İmzanın Aval Anlamına Geleceği )
• ÖDEME EMRİNİN TEBLİĞ EDİLMEMESİ ( Bono/İcra Dosyasında Tebliğ Edilmemesi – Açılan Dava Dosyasında Karar Verilmesine Yer Olmadığına Dair Karar Verilmesi Gerektiği )
818/ m.61
6762/m. 644,690,730
ÖZET : Bonoda keşideciye karşı açılacak davalar, vade tarihinden itibaren üç yıl geçtikten sonra zamanaşımına uğrar. Ancak, hamil zamanaşımı süresi dolduktan sonra bir yıl içinde sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre keşideciye müracaat edebilir. Cirantalara. kefile ve aval verene karşı sebepsiz zenginleşme davası açılamaz. Muhatap veya keşidecinin imzalan dışında poliçenin ön yüzüne atılan imza, aval verildiği anlamındadır. Keşideci ve poliçeyi kabul etmiş olan muhatabın, zamanaşımı sebebiyle poliçeden doğan borçları düşmüş olsa bile hamilin zararına ve sebepsiz olarak iktisap etmiş olduğu miktar oranında ona karşı borçlu kalacağı hüküm altına alınmıştır. Sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre başvuru hakkına sahip olup, davalı keşideciler, genel hükümler çerçevesinde sebepsiz zenginleşmediklerini kanıtlamakla yükümlüdürler. Mahkemece taraflardan bu hususa ilişkin delilleri sorularak, yapılacak inceleme ve değerlendirme sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Sebepsiz zenginleşmeye ilişkin hüküm gözardı edilmek suretiyle, senedin üç yılık zamanaşımı süresinin geçmiş olduğundan bahisle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalılardan Abdülhay’a vermiş olduğu ödünç karşılığında, adı geçen kişi tarafından, alacaklısı Abdülhay, borçluları da diğer davalılar olan 01.05.1999 tanzim ve 01.06.1999 vade tarihli 15.000.000.000 TL bedelli bononun imzalanarak kendisine verildiğini, vadesinde ödenmeyen bonodan kaynaklanan alacağının tahsili için başlatmış olduğu icra takibine ise itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptaline, %40 inkar tazminatının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar Sadık, Ömer ve Fatma, davacıya senetli veya senetsiz herhangi bir borçları bulunmadığını, davanın sadece davacı ile ödünç ilişkisi bulunduğu iddia edilen Abdülhay’a karşı açılabileceğini, kendilerine karşı dava açılamayacağını, böyle bir senet de imzalamadıklarını, kaldı ki senedin de zamanaşımına uğradığını savunarak, davanın reddini dilemişler, diğer davalı Abdülhay ise davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, davalılardan Abdülhay hakkında açılan dava yönünden, icra takip dosyasında adı geçen kişiye ödeme emrinin tebliğ edilemediği, dolayısıyla takibe itirazının da bulunmadığı gerekçesiyle davanın husumet nedeniyle reddine, diğer davalılar hakkında açılan davada ise, takibe dayanak yapılan kambiyo senedinde üç yıllık zamanaşımı süresinin dolmuş olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1- 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun ( TTK ), Üçüncü Kitabının “Dördüncü Faslı”nı oluşturan kambiyo senetlerinin düzenlendiği “Birinci Kısım”da, poliçeler hakkında ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiş, bono ve çeklere ilişkin hükümlerde ise genelde poliçe ile ilgili düzenlemelere atıflarda bulunulmuştur. TTK’nın 690. maddesindeki gönderme gereğince bonolarda da uygulanması gereken aynı Kanun’un 661. maddesinde, poliçeyi kabul edene ( bonolarda keşideciye ) karşı açılacak davaların vade tarihinden itibaren üç yıl geçtikten sonra zamanaşımına uğrayacağı öngörülmüştür. Bu hükme göre senet borçlusu keşideciye karşı senetten doğan alacak hakkını vadeden itibaren 3 yıl içinde kullanmayan hamil, borçluya karşı kambiyo senedine dayalı müracaat hakkını kaybedecektir. Ancak TTK’nın 644. maddesinde, keşideci ve poliçeyi kabul etmiş olan muhatabın, zamanaşımı sebebiyle poliçeden doğan borçları düşmüş olsa bile hamilin zararına ve sebepsiz olarak iktisap etmiş olduğu miktar oranında ona karşı borçlu kalacağı hüküm altına alınmıştır. Çeklerle ilgili TTK’nın 730. maddesinde sözü edilen TTK’nın 644. maddesine göndermede bulunulmasına rağmen, bonolara ilişkin TTK’nın 690. maddesinde böyle bir göndermede bulunulmamışsa da, gerek doktrinde ve gerekse Yargıtay uygulamalarında, bono hamilinin de Borçlar Kanunu’nun 61 ve devamı maddeleri uyarınca sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre keşideciye müracaat edebileceği, dolayısıyla TTK’nın 644. maddesinin bonolarda da uygulanması gerektiği kabul edilmektedir. ( Bkz. YHGK 2008/12-542 E. 2008/521 K.; YHGK 2007/19-132 E. 2007/153 K.; YHGK, 28.03.2001, 2001/19-230 E., 2002/310 K. )
Bu açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında; davalılardan Abdülhay adına Fatma ve Sadık tarafından keşide edilen, H.Ömerin de “kefil” ibaresinin yazılı olduğu bölümü imzaladığı 01.05.1999 tanzim ve 01.06.1999 vade tarihli bononun, lehdar tarafından davacıya ciro edildiği, davacı tarafından 24.06.2002 tarihinde davalılar hakkında takip başlatıldığı, takibe itiraz üzerine de “itirazın iptali” istemiyle eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Vade tarihinden itibaren üç yıllık sürenin geçmiş olması nedeniyle davacının senet borçlularına karşı kambiyo senedine dayalı müracaat hakkı kalmamıştır. Bononun ciro yoluyla hamili bulunan davacı ile Abdülhay dışındaki diğer davalılar arasında temel ilişki de mevcut değildir. Nitekim davacı da, adı geçen davalıların sadece senette imzaları bulunması nedeniyle onlara karşı da takip başlattığını 02.06.2005 tarihli celsede açıkça belirtmiştir. HUMK’nın 76. maddesi uyarınca davada maddi olguların açıklanması taraflara, ileri sürülen maddi olguların hukuki nitelendirilmesi ve uygulanacak yasa maddelerinin tespit edilmesi ise hakime ait bir görevdir. O halde, dava konusu bonoyu ciro yoluyla ele geçirmiş olan davacı ile bono borçluları Abdülhay dışındaki davalılar arasındaki uyuşmazlığın, az yukarıda değinilen TTK’nın 644. maddesinde düzenlenen sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre çözümlenmesi gereklidir.
Bu noktada bonoda borçlu sıfatıyla imzaları bulunan davalıların hukuki durumları ile anılan hükmün tüm davalılar yönünden uygulanmasının mümkün olup olmadığı da tartışılmalıdır.
Davalılardan Fatma ( Fadime ) ve Sadık’ın ( Şaban ) bononun ön yüzünde “ödeyecek” yazılı kısmın karşısında birlikte isim ve imzaları bulunduğundan, adı geçen kişilerin bononun müşterek keşidecileri olduğu kabul edilmelidir ( Bkz. Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, 1997, 2. Baskı, sh. 801 ). Buna karşılık takip konusu bonoda H.Ömer’in isim ve imzası ise bonoda “kefil” yazılı kısmın karşısında bulunmaktadır. TTK’nın 613/1. maddesi gereğince muhatap veya keşidecinin ( veya keşidecilerin ) imzaları dışında poliçenin ön yüzüne konan her imza, avali gösteren herhangi bir kayıt ( şerh ) bulunmasa da, aval verildiği anlamındadır ( Bkz. Aynı yönde; 11. HD 06.10.1986 E. 1986/4563, K. 1986/4992; 12. HD 26.03.1987 E. 1986/8472 K. 4141, Fırat Öztan, age, sh. 801; Ertan Demirkapı, Kambiyo Senetlerinin Ava i Yoluyla Temini, İzmir 2005, sh. 62 ). Bu nedenle bononun ön yüzünde “kefil” yazılı kısmın karşısında imzası bulunan kişinin, gerçekte aval verme iradesiyle hareket ettiği, dolayısıyla aval veren olarak kabulü gerektiği, gerek doktrinde gerekse Yargıtay uygulamalarında benimsenmiştir ( Bkz. Hayri Domaniç, Kıymetli Evrak Hukuku ve Uygulaması, TTK Şerhi IV, İstanbul 1990, sh. 235; Ertan Demirkapı, age, sh. 63; Yargıtay 12. HD 1999/11398 E. 1999/12463 K. 18.10.1999, YKD 2000/1, sh. 61; 19. HD 25.06.2001 T. 2001/1283 E. 2001/4938 K.; 11. HD 1987/1185 E. 1987/2184 K. ). O halde dava konusu olayda da takip konusu bononun ön yüzünde “kefil” yazılı kısmın karşısında isim ve imzası bulunan davalılardan H.Ömer’in, bonoda aval veren sıfatında bulunduğunu kabul etmek gerekir.
Bonoda imzaları bulunan davalıların kambiyo senedindeki hukuki sıfatlarının bu şekilde tespitinden sonra, TTK’nın 644. maddesinin, tüm davalılar yönünden uygulanıp uygulanamayacağının incelenmesine gelince; TTK’nın 644. maddesine göre sebepsiz zenginleşme davasında davalılar kural olarak keşideci veya muhatap veya her ikisidir. Keşideci kavramına, hesabına poliçe çekilen şahıs veya ticarethane, muhatap kavramına, ikametgahlı poliçeyi ödeyecek kişi de dahildir ( TTK 644/2 ). Bu kişilerin ortak yönleri, senedin zamanaşımına uğraması sonucunda malvarlıklarında hamilin zararına sebepsiz bir zenginleşmenin meydana gelmiş olmasıdır. TTK’nın 644. maddesinde davanın yöneltilebileceği kimseler tahdidi olarak belirtilmiş olduğundan, cirantalara, kefile, aval verene karşı sebepsiz zenginleme davası açılamaz ( Ertan Demirkapı, age, sh. 200; Kazım Menderes Uslu, Kambiyo Senetlerinde Zamanaşımı, Ankara 2006, sh. 324, davanın kefile karşı açılamayacağı ile ilgili bkz. Yargıtay 1. HD 04.07.2002, 2002/3093 E. 2002/7001 K. ). O halde, somut olayda da takip konusu bonoda aval veren durumunda olan davalılardan H.Ömer’e karşı TTK’nın 644. maddesi gereğince sebepsiz zenginleşme davası açılması mümkün değildir. Adı geçen davalıya karşı açılan davanın bu gerekçeyle reddine karar verilmesi gerektiğinden, davacının bu davalı yönünden sonucu itibariyle doğru olan hükme yönelik temyiz itirazlarının bu nedenle reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Davalılardan Abdülhay’a icra takip dosyasında ödeme emrinin tebliğ edilemediği, adı geçenin, takibe karşı bir itirazının da bulunmadığı anlaşılmakla, mahkemece anılan davalı yönünden “karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
3- Davalılardan Fatma ( Fadime ) ve Sadık ( Şaban ) hakkında verilen hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Yukarda ( 2 ) no’lu bentte açıklandığı üzere, bononun vade tarihinden itibaren üç yıllık zamanaşımı süresi dolduktan sonraki bir yıl içinde açılan bu davada davacı, senedi keşideci olarak imzalamış olan davalılara karşı TTK’nın 644. maddesinde düzenlenen sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre başvuru hakkına sahip olup, davalı keşideciler, genel hükümler çerçevesinde sebepsiz zenginleşmediklerini kanıtlamakla yükümlüdürler. Mahkemece taraflardan bu hususa ilişkin delilleri sorularak, yapılacak inceleme ve değerlendirme sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, davada ileri sürülen maddi olgulara uygulanacak yasa maddelerinin tespitinde yanılgıya düşülerek, TTK’nın sebepsiz zenginleşmeye ilişkin 644. maddesi hükmü gözardı edilmek suretiyle, senedin üç yılık zamanaşımı süresinin geçmiş olduğundan bahisle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ : 1. bentte açıklanan nedenlerle davacı tarafın davalılardan H.Ömer hakkında verilen hükme yönelik temyiz itirazlarının reddine, diğer davalılar hakkında verilen karar yönünden ise temyiz edilen hükmün 2. ve 3. bentler gereğince temyiz eden davacı taraf yararına ( BOZULMASINA ), peşin alınan temyiz harcının istek halinde iadesine, 20.10.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/24220
K. 2011/4756
T. 28.3.2011
• AVAL VERENİN SORUMLULUĞU ( Senedi Kefil Sıfatıyla İmzalayanın Aval Veren Sıfatı Taşıdığı – Aval Verenin Temin Ettiği Borç Şekil Noksanından Başka Bir Nedenle Batıl Olsa Bile İmzaların Baımsızlığı İlkesine Uygun Olarak Geçerli Olduğu )
• İMZALARIN BAĞIMSIZLIĞI İLKESİ ( Aval Vermenin Müstakil Bir Kambiyo Taahhüdü Olduğu – Aval Verenin Taahhüdünün Kambiyo Taahhütlerindeki İmzaların Bağımsızlığı İlkesine Uygun Olarak Geçerli Olduğu )
• KAMBİYO SENEDİNİ KEFİL SIFATIYLA İMZALAMA ( Aval Veren Sıfatı Taşıdığı Müstakil Bir Kambiyo Taahhüdü Olduğu – Aval Verenen Temin Ettiği Borcun Şekle Ait Noksandan Başka Sebeple Batıl Olsa Dahi Aval Verenin Kambiyo Sorumluluğunun Geçerli Olduğu )
6762/m. 589, 613, 614, 689, 690
ÖZET : Aval şekil bakımından asıl borca bağlı olmakla birlikte müstakil bir kambiyo taahhüdü niteliğinde olup, aval veren kimsenin temin ettiği borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa dahi, aval verenin taahhüdü, kambiyo taahhütlerindeki imzaların bağımsızlığı ilkesine de uygun olarak geçerlidir.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Takibin dayanağı olan bonoda keşideci olarak D… Sağlık Hiz. A.Ş. kefil olarak da davacı M. K., M. Y. ve L. A. A. yazılıdır.
T.T.K.nun 690/3. maddesi yollaması ile bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı yasanın 613/3. maddesine göre: “Muhatap veya keşidecinin imzaları müstesna olmak üzere poliçenin ( bononun )yüzüne konan her imza aval şerhi sayılır.” Dolayısıyla senedi kefil sıfatı ile imzalayan kişi de aval veren sıfatını taşır.
T.T.K.nun 614/1. maddesinde ise aval veren kimsenin, kimin için taahhüt altına girmişse tıpkı onun gibi mesul olacağı belirtildikten sonra, aynı maddenin 2. fıkrasında “Aval veren kimsenin temin ettiği borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa dahi aval verenin taahhüdü muteberdir.”hükmüne yer verilmiştir. Buna göre aval şekil bakımından asıl borca bağlı olmakla birlikte. T.T.K.nun 689. maddesi anlamında müstakil bir kambiyo taahhüdü niteliğinde olup, aval veren kimsenin temin ettiği borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa dahi, aval verenin taahhüdü, kambiyo taahhütlerindeki imzaların bağımsızlığı ilkesine de (T.T.K.589. madde) uygun olarak T.T.K.nun 614/2. maddesi hükmü gereğince geçerlidir.
Somut olayda takibe konu senetlerde, keşideci konumunda bulunan D… Sağlık Hiz. A.Ş. ‘ni ilzam edecek yeterli imzanın bulunmaması sebebiyle keşideci şirketin borçtan sorumlu olmaması, aval verenlerin sorumluluğunu etkilemez. Bir başka ifadeyle keşideci şirket belirtilen sebeple borçtan sorumlu olmasa bile aval veren M. K. takibe konu senetlerdeki borçtan sorumludur. O halde avalist ( borçlu )M. K.’nın borca itirazının reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile itirazın kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kısmen kabulüyle mahkeme kararının yukarda yazılı sebeplerle İ.İ.K. 366 ve H.U.M.K.nun 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 28.3.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/1110
K. 2008/4016
T. 4.3.2008
• AVAL ( Bononun Ön Yüzüne Atılan Her İmza Aval Niteliğinde Olduğu – Bonoda Sorumlu Olarak Görülmeyen Kişi İçin Verilen Avalın Geçersiz Olduğu )
• BONO ( Sorumlu Olarak Görülmeyen Kişi İçin Verilen Avalın Geçersiz Olduğu )
• KEŞİDECİ İMZASI ( İtiraz Eden Borçlu Bonoda Keşidecinin İmzasının Bulunmadığını İddia Ettiği – Keşidecinin İmzasının Bulunmaması Halinde Keşideci Lehine Verilen Avalın Geçersiz Olduğu )
• KEŞİDECİ LEHİNE VERİLEN AVAL ( İtiraz Eden Borçlu Bonoda Keşidecinin İmzasının Bulunmadığını İddia Ettiği – Keşidecinin İmzasının Bulunmaması Halinde Keşideci Lehine Verilen Avalın Geçersiz Olduğu )
6762/m.613,614
ÖZET : Bononun ön yüzüne atılan her imza aval niteliğindedir. Aval veren kimin için taahhüt altına girmişse onun gibi sorumlu olur. Bonoda lehine aval verilen kimsenin mutlaka bono borçlusu olması gerekir. Bonoda sorumlu olmayan kişi lehine verilen aval geçersizdir. Somut olayda itiraz eden borçlu, bonoda keşidecinin imzasının bulunmadığını iddia etmektedir. Keşidecinin imzasının bulunmaması halinde, keşideci lehine verilen aval geçersizdir.
DAVA : Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Takibe dayanak yapılan 31.08.2006 vade tarihli 6.750,00 YTL. bedelli bonoda keşideci olarak S.P.’nin adının yazılı olduğu, şikayetçi H.P.’nin ise kefil olarak adının yazılı olduğu, senette birbirinin aynı olan iki adet imzanın bulunduğu görülmektedir.
TTK.’nun 613. maddesine göre bononun yüzüne konulan her imza aval niteliğinde olduğundan ve bono üzerine “kefil” ibaresi konsa dahi bu, aval olarak nitelendirileceğinden, takip dayanağı senedi kefil sıfatıyla imzalayan muteriz borçlu da aval veren sıfatını taşır.
TTK.’nun 614. maddesi hükmüne göre aval veren kimin için taahhüt altına girmiş ise tıpkı onun gibi sorumludur. Ayrıca, bonoda lehine aval verilen kimse mutlaka bono borçlusu olmalıdır. Bonoda sorumlu olarak görülmeyen bir kimse için verilen aval geçersizdir ( Prof. Dr. Fırat ÖZTAN, Kıymetli Evrak Hukuku, sayfa 802 ). Somut olayda, muteriz borçlu senette keşidecinin imzasının bulunmadığını ileri sürmektedir. Keşidecisinin imzasının bulunmaması halinde, keşideci için aval vermiş olan şikayetçi senet bedelinden dolayı sorumlu tutulamaz.
O halde mahkemece takip dayanağı senette keşideci S.P.’nin imzasının bulunup bulunmadığı tespit edilerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366. ve HUMK. 428. maddeleri uyarınca BOZULLMASINA, 04.03.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2008/12-475
K. 2008/462
T. 2.7.2008
• KAMBİYO SENETLERİNE MAHSUS TAKİP ( Aval Niteliğinde Olmayan Şahit Olarak Konulduğu Senet Alacaklısının da Kabulünde Bulunan Kaydın İmzacısının Senet Bedelini Hamiline Karşı Ödeme Yükümlülüğünün de Olmayacağı )
• AVAL NİTELİĞİ ( Senedin Huzurunda İmzalandığını Tevsik Anlamında Konulan “Şahit” İbaresi İle Karşısındaki İsim ve İmzanın Senet Bedelinin Kısmen veya Tamamen Vade Tarihinde Hamile Karşı Ödeme Yükümlüğünü İçerdiğinden Aval Olmadığı )
• ŞAHİT ( Kambiyo Senetlerine Mahsus Takip – Aval Niteliğinde Olmayan Şahit Olarak Konulduğu Senet Alacaklısının da Kabulünde Bulunan Kaydın İmzacısının Senet Bedelini Hamiline Karşı Ödeme Yükümlülüğünün de Olmayacağı )
• SENET BEDELİNİ ÖDEME YÜKÜMLÜLÜĞÜ ( Aval Niteliğinde Olmayan Şahit Olarak Konulduğu Senet Alacaklısının da Kabulünde Bulunan Kaydın İmzacısının Senet Bedelini Hamiline Karşı Ödeme Yükümlülüğünün de Olmayacağı )
• MATBU KEFİL ( Matbu Senet Metninde Yer Alan Matbu Kefil İbaresinin Silinip Açıkça Elle Şahit Yazılmış Olması da HUMK. Md. 298 Karşısında Ayrıca Tasdiki Gerektiren Bir Hal Olmadığı )
1086/m.298
6762/m.612,613
ÖZET : İstek, kambiyo senetlerine özgü yolla yapılan icra takibine konu bononun şahit sıfatıyla imzalanmakla sorumlu olunamayacağından takibin iptaline ilişkindir.
Bir kaydın aval olduğunun kabulü için yoruma muhtaç olmaması gerekir. Senedin huzurunda imzalandığını tevsik anlamında konulan “şahit” ibaresi ile karşısındaki isim ve imzanın; senet bedelinin kısmen veya tamamen vade tarihinde hamile karşı ödeme yükümlüğünü içerdiğini, dolayısıyla aval anlamına geldiğini kabul etmek olanaklı değildir. Matbu senet metninde yer alan matbu kefil ibaresinin silinip açıkça elle şahit yazılmış olması da HUMK. 298 maddesi karşısında ayrıca tasdiki gerektiren bir hal değildir. Aval niteliğinde olmayan, şahit olarak konulduğu senet alacaklısının da kabulünde bulunan kaydın imzacısının senet bedelini hamiline karşı ödeme yükümlülüğünün de olmayacağı açıktır. Mahkemenin sonuçta şikayeti kabulle, senede şahit sıfatıyla imza koyduğu belirgin olan şikayetçi yönünden takibin iptaline karar vermiş olması usul ve yasaya uygun olup, kararın onanması gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki takibin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şanlıurfa 2.İcra Mahkemesince takibin iptaline dair verilen 15.11.2007 gün ve 2007/293-274 sayılı kararın incelenmesi Karşı taraf/alacaklı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 31.01.2008 gün ve 2007/23203-2008/1584 sayılı ilamı ile;
( … Takip dayanağı senet lehtarı Fethi Babacan tarafından keşideci Hüseyin Doğan ve Salih Kaplan hakkında kambiyo senetlerine mahsus yolla takip yapılmaktadır. Muteriz borçlu Salih Kaplan’ın senet üzerinde imzası bulunmaktadır. Adı geçenin isminin yanında yazılı “kefil” ibaresinin çizilerek üzerine “şahit” yazılmış ise de bu ibarede herhangi bir paraf veya imza bulunmamaktadır. TTK.nun 613. maddesinde avalın “aval içindir” tabiri ile veya bununla aynı anlamda herhangi bir ibareyi de ifade ve avali veren kimse tarafından imza edileceği düzenlenmiştir. Kanunun bu ibaresinden de anlaşılacağı gibi, avali belirtmek için belli bir kavram yoktur. Avali gösteren herhangi bir kayıt ( şerh ) konulmadan senedin ön yüzüne atılan imzada tereddütsüz, aval verildiği anlamına gelir. ( Prf.Dr.Fırat Özkan.Kıymetli Evrak Hukuku 2.Bası sh.800 vd ) Bu durumda, senedin ön yüzünün şahit sıfatıyla imzalandığını ileri süren Salih Kaplan, aval veren sıfatı ile asıl borçlu gibi borçtan sorumlu olacağından, şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde takibin iptaline dair hüküm tesisi isabetsizdir… ), Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : İstek, kambiyo senetlerine özgü yolla yapılan icra takibine konu bononun şahit sıfatıyla imzalanmakla sorumlu olunamayacağından takibin iptaline ilişkindir.
Şikayetçi/borçlu vekili 12/11/2007 tarihli dilekçesiyle; Şanlıurfa 2. İcra Müdürlüğünün 2007/3576 Esas sayılı dosyası üzerinde müvekkili aleyhine kambiyo senetlerine özgü yolla icra takibinde bulunulduğunu, müvekkilinin takibe konu bonoyu şahit sıfatıyla imzaladığından borçtan sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, ifadeyle takibin müvekkili yönünden iptali ile alacaklının %40 İcra İnkar Tazminatına mahkum edilmesini talep ve şikayet etmiştir.
Mahkemece evrak üzerinde yapılan inceleme sonunda; davanın kabulüne karar verilmiş; karşı taraf/alacaklının temyizi üzerine Özel Dairece (itiraz eden borçlunun senet üzerinde imzasının bulunduğunu, isminin yanında yazılı bulunan “kefil” ibaresini silerek “şahit” yazılmış ise de her hangi bir paraf veya imzanın bulunmadığı, TTK.nun 613. maddesinde avalın “aval içindir” tabiriyle veya bununla aynı anlamda herhangi bir ibareyi de ifade ve avalı veren kimse tarafından imza edileceğini düzenlendiği gibi, avalı belirtmek için belli bir kavram bulunmadığı, avalı gösteren herhangi bir kayıt konulmadan senedin ön yüzüne atılan imzada tereddütsüz aval verildiğinin anlamına geleceği, bu durumda davacının senet metnindeki imzasının aval niteliği taşıdığından mahkeme hükmünün yasaya aykırı olduğu) gerekçesiyle karar bozulmuştur. Mahkemece önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize karşı taraf/alacaklı getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; senedin düzenlenip alacaklıya teslimi sırasında ön yüzde borçludan sonra imza koyan kişi tarafından matbu kefil ibaresi çizilerek elle yazılan “şahit” ibaresinin yanında ayrıca paraf veya imza bulunmamasının, bu kişinin aval veren sıfatı ile asıl borçlu gibi borçtan sorumlu olacağını kabule yeterli olup olmadığı, noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtmekte yarar vardır ki, kambiyo senetleri kambiyo taahhüdünün bir ürünüdür ve bu senetlere imza koymak borç nedenine bağlı olmaksızın sonuçlarını kambiyo hukukundan alan bir yükümlülük doğurur. Keşidecinin, kabul edenin, aval verenin ya da cirantanın yükümlülükleri bu türdendir. Senedin zorunlu geçerlilik unsurlarını taşıması halinde üzerinde bulunan geçersiz bir imzanın varlığı dahi geçerli olan diğer imza sahiplerinin sorumluluğuna etkili olamayacaktır. Senet üzerine yazılan bir takım kayıtlar gerçekleştirilmek istenen hukuksal işlemin niteliğine göre senette bulunması zorunlu olanlar ve yanların seçimine bırakılanlar olmak üzere iki gruba ayrılmıştır.
Seçimlik kayıtlardan bir tanesi de aval olup, senet bedelinin kısmen veya tamamen vade tarihinde üçüncü şahıs tarafından hamile karşı ödeme yükümlüğünü ifade eder. Aval “aval içindir, kefilim, kefalettir, temin ediyorum” gibi belli bir deyimle ifade edilmeli, mutlaka yazılı olmalı ve imza taşımalı, sadece bir kısım borç için verilmişse bu gösterilmelidir.
Daha açık ifade edilecek olursa, bir poliçe borcunun ödenmesi o poliçe üzerindeki bir beyan ile tekeffül edilmişse bu durumda aval söz konusu olur ve Türk Ticaret Kanunu’nun 612. ve müteakip maddelerindeki hükümler uygulanır.
Türk Ticaret Kanunu’nun 613. maddesi hükmüne göre aval poliçe veya alonj üzerine “aval içindir” veya buna benzer diğer bir ibare konulmak ve avali veren kimse tarafından imzalanmak suretiyle verilebilir. Ayrıca, aval şerhinde hangi şahsın borcunun tekeffül edilmesi amacıyla aval verildiği yazılmamışsa, keşidecinin yararına kabul edilir.
Aval şekli yönden asıl borca bağlı ise de maddi hukuk yönünden ondan tamamen bağımsızdır.
Hemen ifade edilmelidir ki, aval kaydının içeriğinden bunun kambiyo için olduğu anlaşılmalı, bir nevi kendine özgü kefaleti ortaya koymalıdır. Senet üzerine konulan her imza kural olarak, aval hükmünde ise de yorumu gerektirmemelidir. Dolayısıyla, ancak yorumu gerektirmeyen bir imza aval sayılır.
Diğer taraftan, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 298. maddesine göre; Senette mevcut bulunan çıkıntı ve kezalik senedin metninde veya hamişindeki hak ve silinti ayrıca tasdik edilmemiş ise inkar halinde keenlemyekündur. Yalnız bu kabil çıkıntı, hak ve silinti mahkemece senedin sıhhat veya manasına müessir olacak mahiyette görülürse senet kısmen veya tamamen hükümsüz addolunabilir.
Senede zorunlu unsurlar dışında konulan seçimlik imza ve kayıtlar olmazsa olmaz şartlardan değildir. Senede şahit sıfatıyla imza konulmasını engelleyen bir hüküm bulunmadığı gibi, seçimlik bu kayıt senet metnine etkili olmayacak ve senedin geçersizliğini de gerektirmeyecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay ele alındığında;
Senet metninde borçlu Hüseyin’in imzasından sonra matbu “kefil” ibaresi çizilerek el yazısı ile “Şahit” Salih Kaplan isim ve karşısında da imzasının bulunduğu, senetteki yazının Salih Kaplan’a ait olup, alacaklının bu şekliyle senedi kabul ve takibe koyduğunda uyuşmazlık bulunmadığı gibi, alacaklı asıl ilk kararı temyizinde aynen “şahit ibaresi nedeniyle Bono’nun hukuki niteliği değişime uğramaz.” İbaresine yer vererek ve aşamalardaki beyanlarında, senetteki “şahit” ibaresinin Salih Kaplan tarafından yazıldığını kabul etmiş; adı geçen takip borçlusunun vekili de bu yazının müvekkilinin eli mahsulü olduğunu aşamalarda beyan etmiştir.
Bu da göstermektedir ki, takip borçlusu Salih Kaplan’ın senede imzasını “şahit” sıfatıyla koyduğu hususu senet alacaklısının da kabulündedir. Öyle ise, şahit sıfatıyla senet ön yüzüne konulan imzanın aval olarak kabulünün mümkün olup olmadığı irdelenmelidir.
Yukarıda da açıkça vurgulandığı üzere bir kaydın aval olduğunun kabulü için yoruma muhtaç olmaması gerekir. Senedin huzurunda imzalandığını tevsik anlamında konulan “şahit” ibaresi ile karşısındaki isim ve imzanın; senet bedelinin kısmen veya tamamen vade tarihinde hamile karşı ödeme yükümlüğünü içerdiğini, dolayısıyla aval anlamına geldiğini kabul etmek olanaklı değildir. Matbu senet metninde yer alan matbu kefil ibaresinin silinip açıkça elle şahit yazılmış olması da HUMK. 298 maddesi karşısında ayrıca tasdiki gerektiren bir hal değildir. Aval niteliğinde olmayan, şahit olarak konulduğu senet alacaklısının da kabulünde bulunan kaydın imzacısının senet bedelini hamiline karşı ödeme yükümlülüğünün de olmayacağı açıktır.
Mahkemenin sonuçta şikayeti kabulle, senede şahit sıfatıyla imza koyduğu belirgin olan şikayetçi Salih Kaplan yönünden takibin iptaline karar vermiş olması usul ve yasaya uygun olup, kararın yukarıdaki gerekçelerle onanması gerekir.
SONUÇ : Karşı taraf/alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 02.07.2008 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/870
K. 2007/3283
T. 26.2.2007
• BONO NİTELİĞİNİN BULUNMAMASI ( Tanzim Yeri Bulunmayan Senet/Kambiyo Senetlerine Özgü Yolla Takip Yapılamaması – Aval Verenlerin Adreslerinin Senette Yazılı Olmasının Bu Eksikliği Gidermeyeceği )
• TAKİBİN RE’SEN İPTALİ GEREĞİ ( Tanzim Yeri Bulunmayan Senedin Bono Niteliğinin Bulunmaması – Aval Verenlerin Adreslerinin Senette Yazılı Olmasının Bu Eksikliği Gidermeyeceği )
• TANZİM YERİ BULUNMAYAN SENET ( Aval Verenlerin Adreslerinin Senette Yazılı Olmasının Bu Eksikliği Gidermeyeceği – Bono Niteliğinde Olmaması ve Kambiyo Senetlerine Özgü Yolla Takibe Konulamayacağı )
• KAMBİYO SENETLERİNE ÖZGÜ TAKİP ( Tanzim Yeri Bulunmayan Senet – Kambiyo Senetlerine Özgü Yolla Takip Yapılamaması )
• AVAL VERENLERİN ADRESLERİNİN SENETTE YAZILI OLMASI ( Tanzim Yeri Bulunmayan Senetde Bu Eksikliği Gidermeyeceği – Kambiyo Senetlerine Özgü Yolla Takip Yapılamayacağı )
6762/m. 614, 688/6, 689/4
2004/m. 170/a-2
ÖZET : Takip dayanağı bonoda tanzim yeri yazılmadığı gibi keşidecinin ad ve soyadının yanında da yazılı bir yer ismi bulunmamaktadır. Bu durumda bono, tanzim yeri-ödeme yeri unsurunu ihtiva etmediğinden kambiyo senedi vasfı taşımaz. Aval verenlerin adreslerinin senette yazılı olması bu eksikliği gidermez. Bu durum mahkemece re ‘sen dikkate alınarak takibin iptaline karar verilmesi gerekir.
DAVA : Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlular tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1 – Şikayetçi Ö. takipte taraf olmadığından yapılan takibe karşı itirazın aktif husumet sebebiyle reddine karar vermek gerekirken bu şikayetçi yönünden de işin esasının incelenmesi isabetsiz olup aleyhe temyiz olmadığından bu husus bozma sebebi yapılmamıştır.
2- Borçlu R.’nin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Takip konusu yapılan bono incelemesinde TTK’nun 688/6. maddesi uyarınca senedin tanzim yeri unsurunu taşımadığı, ayrıca TTK’nun 689/4. maddesi hükmü gereğince tanzim edenin ad ve soyadının yanında yazılı bir yer ismi de bulunmadığından senet, tanzim yeri-ödeme yeri unsurunu ihtiva etmediğinden bono vasfında sayılmaz. Senette bulunması zorunlu olan tanzim yeri ve tanzim edenin adresi senet keşidecisi için geçerli olup TTK’nun 614. maddesi hükmüne göre kimin için taahhüt altına girilmişse tıpkı onun gibi senetteki borçtan sorumlu olan avalistlerin adreslerinin senette yazılı olması hali, yukarıda açıklanan zorunluluğu gidermez. Bu durumda keşidecinin ad ve soyadının yanında yazılı bir yer ismi de bulunmadığından ( HGK’nun 02.10.1996 tarih ve 1996/12-590 Esas sayılı kararında belirtildiği üzere ) bu senet kambiyo senedi vasfında sayılamaz. Bu husus mahkemece re’sen dikkate alınarak İİK’ nun 170/a-2. maddesi gereğince takibin iptaline karar vermek gerekirken işin esası incelenerek karar verilmesi isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlu R.’nin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda ( 2 ) numaralı bentte yazılı nedenlerle bu borçlu yararına İİK. 366. ve HUMK. 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 26.02.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.