Aile Hukuku Hakkında Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/8644
K. 2012/10983
T. 21.6.2012
• TRAFİK KAZASI NEDENİYLE MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI ( Davacının Dava Dilekçesinde Aile Başkanının Sorumluluğuna Dayandığı – Eldeki Davada Görevli Mahkemenin Aile Mahkemeleri Olacağı/Dava Dilekçesinin Görev Nedeni ile Reddi Gereği )
• AİLE MAHKEMESİNİN GÖREVLİ OLMASI ( Trafik Kazası Nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat Davası – Davacının Dava Dilekçesinde Aile Başkanının Sorumluluğuna Dayandığı/Eldeki Davada Görevli Mahkemenin Aile Mahkemeleri Olacağı/Görevsizlik Kararı )
• AİLE BAŞKANININ SORUMLULUĞU ( Davacının Bu Sorumluluğa Dayanması Nedeniyle Görevli Mahkemenin Aile Mahkemeleri Olacağı – Davacının Dava Dilekçesinin Görevsizlik Nedeniyle Reddi Gerektiği/Trafik Kazası Nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat Davası )
4721/m. 369
ÖZET : Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacının dava dilekçesinde aile başkanının sorumluluğuna da dayandığından davaya bakma görevi Aile Mahkemesinindir.Dava dilekçesinin görevsizlik nedeni ile reddine karar vermek gerekir.
DAVA : Davacı vekili tarafından, davalı E.Ç.’ye velayeten kendine asaleten F. Ç. aleyhine 25/04/2006 gününde verilen dilekçe ile maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 06.01.2011 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, trafik kazasından kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Yerel mahkemece açılan davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, meydana gelen trafik kazasında davalıların kusurlu olduğunu davalı Faik’in ise aynı zamanda aile babası olarak sorumlu olduğunu oğluna gerekli terbiyeyi vermediğini beyanla uğradığı zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar, kusursuz olduklarını beyanla davanın reddini talep etmişlerdir. Mahkemece açılan davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davacı, dava dilekçesinde aile başkanının sorumluluğuna da dayandığından Türk Medeni Kanunu 369. maddesi de göz önüne alınarak davaya bakma görevi Aile Mahkemesinindir. Mahkemelerin görevine dair kurallar kamu düzenine ilişkin olup, taraflarca ileri sürülmese dahi yargılamanın her aşamasında mahkemece resen dikkate alınması gerektiğinden, dava dilekçesinin görevsizlik nedeni ile reddine karar vermek gerekirken işin esastan incelenmesi doğru bulunmamış ve kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 21.06.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/3430
K. 2011/6636
T. 18.4.2011
• AİLE BAŞKANININ SORUMLULUĞU ( Çocuğunun Yangın Çıkarması Nedeniyle Aile Başkanından Tazminat Talebi – Davanın Aile Mahkemesinde Görüleceği )
• ÇOCUĞUN YANGIN ÇIKARMASI NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASI ( Aile Başkanından Sorumluluğu Nedeniyle Tazminat Talep Edildiği – Aile Mahkemesinin Görevli Olacağı )
• GÖREVLİ MAHKEME ( Çocuğunun Yangın Çıkarması Nedeniyle Aile Başkanından Tazminat Talebi – Davanın Aile Mahkemesinde Görüleceği )
4721/m. 369
4787/m. 4
ÖZET : Dava, davalıların çocuğunun yangın çıkarması nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Dava dilekçesindeki açıklamalardan, davalıların aile başkanı olarak sorumluluğunun istendiği anlaşılmaktadır. Böyle bir davanın Aile Mahkemesinde incelenip sonuçlandırılması gerekir.
DAVA : Dava dilekçesinde 2500 lira tazminatın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup, gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, davalıların çocuğunun yangın çıkarması nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Dava dilekçesindeki açıklamalardan, davalıların aile başkanı olarak sorumluluğunun istendiği anlaşılmaktadır.
Aile başkanının sorumluluğunun yasal dayanağı, MK’nın 369. maddesinde bulunmaktadır. 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş Yasası’nın 4. maddesinde, MK’nın 2. kitabından doğan dava ve işlerin Aile Mahkemesinde çözümleneceği belirtilmektedir. Somut olayda MK’nın 369. maddesine dayanılarak tazminat istendiğine göre, böyle bir davanın Aile Mahkemesinde incelenip sonuçlandırılması gerekmektedir. Mahkemece, görev yönü gözetilmeksizin işin esasının incelenmiş olması bozma nedenidir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK’nın 428. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ) ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 18.04.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/14239
K. 2009/16080
T. 19.10.2009
• ÇOCUĞUN BAŞKASINA AİT ARACA ZARAR VERMESİ ( Aile Başkanının Sorumluluğu Nedeniyle Tazminat İstemi – Aile Mahkemesinin Davada Görevli Olduğu )
• AİLE BAŞKANININ SORUMLULUĞU ( Davalının Küçük Yaştaki Çocuğunun Davacıya Ait Otomobile Hasar Vermesi Nedeniyle Tazminat İstemi – Aile Mahkemesinin Görevli Olduğu )
• GÖREV ( Davalının Küçük Yaştaki Çocuğunun Davacıya Ait Otomobile Hasar Vermesi Nedeniyle Tazminat İstemi – Aile Başkanının Sorumluluğu Nedeniyle Aile Mahkemesinin Görevli Olduğu )
• TAZMİNAT DAVASI ( Davalının Küçük Yaştaki Çocuğunun Davacıya Ait Otomobile Hasar Vermesi Nedeniyle – Aile Başkanının Sorumluluğu Nedeniyle Aile Mahkemesinin Görevli Olduğu )
4721/m.369
4787/m.4
ÖZET : Dava, davalının küçük yaştaki çocuğunun davacıya ait otomobile hasar vermesi nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Aile başkanının sorumluluğu nedeniyle tazminat istemine ilişkin davaya, Aile Mahkemesi bakmakla görevlidir.
DAVA : Dava dilekçesinde, 4780 YTL tazminatın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalılardan Teyfik vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra, dosyadaki bütün kağıtlar okunup, gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, davalının küçük yaştaki çocuğunun davacıya ait otomobile hasar vermesi nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Dava dilekçesindeki açıklamalardan, davalının aile başkanı olarak sorumluluğunun istendiği anlaşılmaktadır.
Aile başkanının sorumluluğunun yasal dayanağı, MK’nın 369. maddesinde bulunmaktadır. 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş Yasası’nın 4. maddesinde, MK’nın 2. kitabından doğan dava ve işlerin Aile Mahkemesinde çözümleneceği belirtilmektedir. Somut olayda MK’nın 369. maddesine dayanılarak tazminat istendiğine göre, böyle bir davanın Aile Mahkemesinde incelenip sonuçlandırılması gerekmektedir. Mahkemece, görev yönü gözetilmeksizin işin esasının incelenmiş olması bozma nedenidir.
SONUÇ : Bu itibarla, yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK’nın 428. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ) ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 19.10.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/4448
K. 2007/3006
T. 12.3.2007
• HAKSIZ EYLEM ( Fiil Ehliyetine Sahip Olmayan Küçük Tarafından İşlendiği – Küçüğün Fail Olarak Aile Başkanının da Aile Başkanı Olması Nedeniyle Sorumlu Olduğu/Her İkisinin de Kendi Malvarlıkları İle Ayrı Ayrı Sorumlu Oldukları )
• KÜÇÜK TARAFINDAN İŞLENEN HAKSIZ EYLEM ( Kendisinin Fail Olarak Aile Başkanının da Aile Başkanı Olması Nedeniyle Sorumlu Olduğu – Her İkisinin de Kendi Malvarlıkları İle Ayrı Ayrı Sorumlu Oldukları/Tekerrüre Sebebiyet Vermemek Kaydıyla )
• VELAYET NEDENİYLE SORUMLULUK ( Küçüğün İşlediği Haksız Eylem Nedeniyle Kendi Malvarlığı İle Sorumlu Olduğu/Küçüğün de Fail Olarak Kendi Malvarlığıyla Sorumlu Olduğu – Tazminde Tekerrüre Sebebiyet Verilmemesi Gereği )
• AİLE BAŞKANININ SORUMLULUĞU (Küçüğün İşlediği Haksız Eylem Nedeniyle – Küçüğe Ayrı Kendisine Ayrı Dava Açılabileceği/Tahsilde Tekerrüre Sebebiyet Verimemek Kaydıyla İki Ayrı Davada Tazmine Hükmolunabileceği)
• ZARAR GÖREN ( Küçüğün Haksız Fiili Nedeniyle – Küçüğe ve Aile Başkanına Ayrı Davalara Açabileceği/Tahsilde Tekerrüre Sebebiyet Verimemek Kaydıyla İki Ayrı Davada Tazmine Hükmolunabilmesinin Mümkün Olduğu )
• AYNI ZARARDAN AYRI DAVALAR AÇILMASI ( Küçüğün İşlediği Haksız Eylem Nedeniyle Hem Kendisine Hem Aile Başkanına Mümkün Olduğu – Tahsilde Tekerrüre Sebebiyet Verimemek Kaydıyla Her İki Davada da Tazmine Hükmolunabileceği )
• HUKUKİ NEDEN ( Fiil Ehliyeti Olmayan Küçüğün İşlediği Haksız Eylem – Küçüğün Fail Olarak Aile Başkanının Aile Başkanı Olması Nedeniyle Sorumlu Oldukları/Farklı Olduğunun Kabulü )
818/m. 41
4721/m. 369
ÖZET : Dava, tazminat istemine ilişkindir. Fiil ehliyetine sahip bulunmayan küçükler tarafından haksız eylem işlenmesi durumunda sorumluluk iki çeşittir. Küçük haksız eylemin faili olarak, aile başkanı ise zarar görene karşı aile başkanı olması nedeniyle sorumludurlar. Her iki sorumluluk da birbirinden farklı hukuki nedenlere dayalı olup, zarar gören küçüğe ve aile başkanına karşı birlikte veya ayrı ayrı davalar açabilir. Aynı zarardan her ikisi de kendi malvarlıkları ile ayrı ayrı sorumlu olurlar. Bir davada zarara hükmolunması diğer dava yönünden, zarar ödenmiş olmadıkça, hukuki önem taşımaz. Tahsilde tekerrüre sebep olunmaksızın aynı zarara iki ayrı davada hükmolunması olanaklıdır. Somut olayda aile başkanına husumet yöneltilerek sorumluluğu istendiğine göre; dosya içeriği itibariyle tahsilde tekerrüre sebebiyet verilmemek kaydıyla davalının sorumluluğuna karar verilmesi gerekir.
DAVA : Davacı Orman Genel Müdürlüğü vekili Avukat tarafından, davalı Mustafa ve Sercan aleyhine 18.11.2002 gününde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; talep hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına dair verilen 26.12.2005 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, tazminat istemine ilişkindir. Davalı Mustafa’un çocuğu olan Sercan’un Çocuk Mahkemesinde yargılanarak cezalandırıldığı ve o davada davacının uğradığı zararın çocuktan tahsiline karar verildiği anlaşılmaktadır. Davacı, 18/11/2002 günlü dava dilekçesinde aile başkanı olan Mustafa’a husumet yönelterek aynı zararını dava konusu etmiştir. Mahkemece, istenen tazminatın Çocuk Mahkemesinde hüküm altına alındığı belirtilerek konusu kalmayan istem hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, karar başlığında küçüğün de davalı olduğu yazılmıştır.
Fiil ehliyetine sahip bulunmayan küçükler tarafından haksız eylem işlenmesi durumunda sorumluluk iki çeşittir. BK.nun 41. maddesi uyarınca küçük haksız eylemin faili olarak, aile başkanı ise MK.nun 369. maddesi uyarınca zarar görene karşı sorumludurlar. Her iki sorumluluk da birbirinden farklı hukuki nedenlere dayalı olup, zarar gören küçüğe ve aile başkanına karşı birlikte veya ayrı ayrı davalar açabilir. Aynı zarardan her ikisi de kendi malvarlıkları ile ayrı ayrı sorumlu olurlar. Bir davada zarara hükmolunması diğer dava yönünden ( zarar ödenmiş olmadıkça ) hukuki önem taşımaz. Tahsilde tekerrüre sebep olunmaksızın aynı zarara iki ayrı davada hükmolunması olanaklıdır.
Somut olayda aile başkanına husumet yöneltilerek sorumluluğu istendiğine göre; dosya içeriği itibariyle MK.nun 369. maddesi uyarınca tahsilde tekerrüre sebebiyet verilmemek kaydıyla davalının sorumluluğuna karar verilmesi gerekirken mahkemece karar verilmesine yer olmadığına biçiminde hüküm kurulması ve ayrıca davada taraf durumunda olmayan küçük Sercan’un karar başlığında davalı olarak gösterilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve temyiz eden davacı kurum 5018 sayılı yasa gereğince harçtan muaf olduğundan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 12.03.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/18379
K. 2010/21079
T. 15.12.2010
• ELATMANIN ÖNLENMESİ VE ECRİMİSİL ( Davacının Oğlu ve Gelinine Karşı Açtığı Davada Aile Mahkemesi Değil Genel Mahkemeler Görevli Olduğu )
• GÖREV ( Davacının Oğlu ve Gelinine Karşı Açtığı Elatmanın Önlenmesi ve Ecrimisil Davasında Aile Mahkemesi Değil Genel Mahkemeler Görevli Olduğu )
• AİLE BİREYLERİ ARASINDAKİ TAŞINMAZA ELATMA ( Davacının Oğlu ve Gelinine Karşı Açtığı Elatmanın Önlenmesi ve Ecrimisil Davasında Aile Mahkemesi Değil Genel Mahkemeler Görevli Olduğu )
4721/m.683
4787/m.4/1
ÖZET : Dava konusu taşınmazın kayden davacıya ait olduğu anlaşılmaktadır. Davacı, Türk Medeni Kanununun 683.maddesinden kaynaklanan mülkiyet hakkına dayanarak oğlu ve gelinin taşınmaza elatmalarının önlenmesine ve ecrimisile karar verilmesini istemektedir. Davacı ile bu davalılar arasındaki uyuşmazlığın çözümü genel hükümlere tabi olup, aile mahkemesi görevli değildir Öyleyse davalılar hakkındaki davanın tefrik edilip, taşınmazın değeri dikkate alınarak genel görevli mahkeme belirlenmelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalılardan Nuren’in karısı, diğer davalılar Metehan ve Elif’ ise oğlu ve gelini olduklarını, eşi Nuren’le aralarında devam eden boşanma davası bulunduğunu, tapuda kendi adına kayıtlı olan ( 27 ) parsel numaralı “mesken” niteliğindeki taşınmazı davalıların fuzuli işgal ettiklerini ileri sürerek davalıların müdahalesinin men’ine ve ecrimisile karar verilmesini istemiş; mahkemece; “davada aile mahkemesinin görevli olduğu” belirterek görevsizlik kararı verilmiş, kararı davacı temyiz etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre mahkemece verilen görevsizlik kararı davacının eşi Nuren bakımından doğrudur. Davacının, davalı Nuren hakkındaki temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmemiştir..
2-Davacının, diğer davalılara ilişkin temyiz itirazlarına gelince;
Davalılardan Metehan davacının oğlu, Elif ise gelinidir. Dava konusu taşınmazın kayden davacıya ait olduğu anlaşılmaktadır. Davacı, Türk Medeni Kanunu’nun 683.maddesinden kaynaklanan mülkiyet hakkına dayanarak oğlu ve gelinin taşınmaza elatmalarının önlenmesine ve ecrimisile karar verilmesini istemektedir. Davacı ile bu davalılar arasındaki uyuşmazlığın çözümü genel hükümlere tabi olup, aile mahkemesi görevli değildir ( 4787 s.K.md.4/1 ). Öyleyse davalılar Metehan ve Elif hakkındaki davanın tefrik edilip, taşınmazın değeri dikkate alınarak genel görevli mahkemenin belirlenmesi gerekirken, bu husus gözetilmeden bunlara karşı açılan dava yönünden de aile mahkemesine görevsizlik kararı verilmesi doğru bulunmamıştır.
SONUÇ : Temyiz edilen kararın yukarıda 2.bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, davacının, davalı Nuren hakkındaki temyiz itirazlarının yukarıda 1.bentte gösterilen sebeple reddiyle davalı Nuren yönünden usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, istek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, 15.12.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY
4. CEZA DAİRESİ
E. 2008/7450
K. 2010/855
T. 28.1.2010
• AİLE BİREYLERİNE KÖTÜ DAVRANMA ( Merhamet ve Şefkatle Bağdaşmayan Eylemleri Kapsadığı – Sanığın Tehdit Eylemi İçin de Ek Savunma Hakkı Verilerek Ayrıca Hüküm Kurulması Gereği )
• MERHAMET VE ŞEFKATLE BAĞDAŞMAYAN EYLEMLER ( Aile Bireylerine Kötü Davranma Suçunu Oluşturduğu – Tehdit Eyleminden de Ayrıca Dava Açılıp Hüküm Kurulacağı )
• TEHDİT ( Aile Bireylerine Kötü Davranma Suçu İçinde Değerlendirilemeyeceği – Sanığın Tehdit Eylemi İçin de Ek Savunma Hakkı Verilerek Ayrıca Hüküm Kurulması Gereği )
5237/m. 106/1, 232/1
ÖZET : Aile bireylerine kötü davranma suçu Yasanın başka maddelerinde açıkça düzenlenmiş suçlar dışında kalan merhamet ve şefkatle bağdaşmayan eylemleri kapsadığından, sanığın tehdit eyleminde de bulunduğu anlaşıldığından, ek savunma hakkı verilerek tehdit suçundan ayrıca hüküm kurulması gerekir.
DAVA : Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
765 sayılı TCY 478/1, 5237 sayılı TCY 232/1 maddesinde düzenlenen aile bireylerine kötü davranma suçu; yaralama, tehdit, sövme gibi Yasa’nın başka maddelerinde açıkça düzenlenmiş suçlar dışında kalan, çıplak gezdirme, aç bırakma, sürekli alay etme, korkutma gibi merhamet ve şefkatle bağdaşmayan eylemleri kapsar. Somut olayda; iddianamedeki açıklamalara göre sanığın tehdit eyleminden de dava açılması ve sanığın eşi olan katılanı olay günü evden kovma dışında tehdit ettiği katılanın beyanı ile tanık Gamze’nin anlatımından anlaşılması karşısında, ek savunma hakkı verilerek tehdit suçundan ayrıca hükmün kurulması gerekirken, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle aile bireylerine kötü davranma suçundan beraat kararı verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı ve katılan Fatma vekilinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden ( HÜKMÜN BOZULMASINA ), yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 28.01.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
4. CEZA DAİRESİ
E. 2002/1885
K. 2002/4620
T. 25.3.2002
• AİLE BİREYLERİNE KÖTÜ DAVRANMA ( Sanığın Yeni Evlendiği Ancak Babaevinde Kalmakta Olan Resmi Nikahlı Karısını Öbür Sanıklarla Birlikte Zorla Kaçırıp Cinsel İlişkide Bulunması )
• SANIĞIN EŞİNİ ZORLA KAÇIRMASI VE ZORLA CİNSEL İLİŞKİDE BULUNMASI ( Aile Bireylerine Kötü Davranma Suçunun Oluşması )
765/m.478/1
ÖZET : Sanığın yeni evlendiği ancak babaevinde kalmakta olan resmi nikahlı karısını öbür sanıklarla birlikte zorla kaçırdığı ve bir hafta süreyle zorla cinsel ilişkide bulunduğu, sanığın mahkemede doğruladığı hazırlık anlatımı ve kaçırma olayını görüp anında karakola haber veren tarafsız görgü tanığının anlatımından anlaşılması karşısında, sanıkların eylemlerin kül halinde aile bireylerine kötü davranma suçunun oluşturması nedeniyle öbür sanıklarında cezalandırılmaları gerekirken, yerinde olmayan gerekçelerle beraat kararları verilmesi hatalıdır.
DAVA : Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak, sanık İdris’in yeni evlendiği ancak babaevinde kalmakta olan resmi nikahlı karısını öbür sanıklarla birlikte zorla kaçırdığı ve bir hafta süreyle zorla cinsel ilişkide bulunduğu, İdris’in mahkemede doğruladığı hazırlık anlatımı ve kaçırma olayını görüp anında karakola haber veren tarafsız görgü tanığı Kemal’in anlatımından anlaşılması karşısında; sanıkların eylemlerin kül halinde aile bireylerine kötü davranma suçunun oluşturması nedeniyle TCY.nın 478/1.maddesi uyarınca öbür sanıklarında cezalandırılmaları gerekirken, yerinde olmayan gerekçelerle beraat kararları verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı ve katılan Cihan vekilinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 25.3.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
4. CEZA DAİRESİ
E. 2007/213
K. 2009/5127
T. 18.3.2009
• AİLE BİREYLERİNE KÖTÜ DAVRANMA ( Sanık Suç Tarihinde Boşanma Davası Açsa Bile Bu Dava Sonuçlanana Kadar Eş ve Çocukların Barınma ve Yaşamaları İçin Ortak Konut Olan Aile Konutunun Anahtarını Değiştirerek Eşini Eve Almamasında Suçun Oluştuğu )
• AİLE KONUTU ( Sanığın Boşanma Davası Sonuçlanana Kadar Konutun Anahtarını Değiştirerek Eşini Eve Almaması – Aile Bireylerine Kötü Davranma Suçunu Oluşturduğu )
• EŞ VE ÇOCUKLARI KONUTA ALMAMA ( Sanığın Boşanma Davası Aşamasında Aile Konutunun Anahtarını Değiştirerek Eve Almaması – Aile Bireylerine Kötü Davranma Suçunu Oluşturduğu )
• BOŞANMA AŞAMASINDA EŞ VE ÇOCUKLAR ( Sanığın Dava Sonuçlanana Kadar Konutun Anahtarını Değiştirerek Eşini Eve Almaması – Aile Bireylerine Kötü Davranma Suçunu Oluşturduğu )
5237/m.232/1
4721/m.169,185/3,186/1,194
ÖZET : Sanığın suç tarihinde, boşanma davası açılmış olsa bile, bu dava sonuçlanana kadar eş ve çocukların barınma ve yaşamaları için ortak konut olan aile konutunun anahtarını değiştirerek eşini eve almama biçiminde gerçekleşen merhamet ve şefkatle bağdaşmaz nitelikteki eylemi, aile bireylerine kötü davranma suçunu oluşturur.
DAVA : Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi:
KARAR : Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
4721 sayılı Türk Medeni Yasası’nın 185/3. maddesine göre “birlikte yaşamak … zorunda” bulunan eşler, aynı Yasa’nın 186/1. maddesi gereği “oturacakları konutu birlikte seçerler”. Türk Medeni Yasası’nın 194. maddesinde ise, “aile konutu” düzenlenmiş ve madde gerekçesinde aile konutu; “eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı, anılarla dolu bir alan” olarak tanımlanıp, aile konutuyla ilgili işlemlerde “eşlerin serbestliği ilkesi”ne istisna getirilerek, mülkiyeti diğer eşe ait olsa dahi, aile konutuyla ilgili hukuksal tasarruflar bakımından eşin rızası aranmıştır. Doktrinde de aile konutu; “sürekli olarak barınmak üzere kullanılan ve aile yaşamının yoğunlaştığı oturma yeri” biçiminde tanımlanmış ve aile konutunun varlığı için; evlilik birliğinin kurulması ve aile yaşamının yoğunlaştığı bir konutun bulunması gerektiği belirtilmiştir ( Bkz. Ömer U. Gençcan, Mal Rejimleri Hukuku, Ankara 2007, s. 199, 204 ). Böylece yasa uyarınca aile konutu, eşlerin müşterek yaşamlarını sürdürmeleri için ayrılan ve aynı konutta iki tarafın da yaşama hakkını güvenceye alan hukuksal bir kurum olarak kabul edilmiştir.
Boşanma davasının açılması halinde eşlerin ayrı yaşama hakları bulunmakla birlikte, 4721 sayılı TMY’nin 169. maddesi gereğince, “boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alır”. Dolayısıyla, boşanma davasının açılması üzerine, aile hakimi tarafından eşlerin barınmalarıyla ilgili olarak bir tedbir kararı bulunmaktaysa, ayrı konutta yaşama hakkının bu karar doğrultusunda düşünülmesi, aksi takdirde, yani eşlerin barınacakları konutla ilgili bir karar alınmaması durumunda, boşanma davası sonuçlanana kadar aile konutunun eş ve çocukların barınma ve yaşamaları için ortak konut olma niteliğinin sürdüğünün kabul edilmesi gerekmektedir. Ayrıca, incelenen olayda sanığın 03.01.2005 tarihinde açtığı boşanma davasından sonra katılanın başvurusu üzerine Aile Mahkemesince 4320 sayılı Kanun uyarınca 04.02.2005 tarihinde verilen, sanığın ortak konuta sarhoş halde gelmemesi ve şiddet kullanmaması yolundaki altı ay süreyle koruma kararı da, katılanın ortak konuttan yararlanma hakkının bulunduğunu göstermektedir.
Açıklanan yasal gerekler karşısında, sanığın suç tarihinde aile konutunun anahtarını değiştirerek eşini eve almama biçimindeki gerçekleşen ve merhamet ve şefkatle bağdaşmaz nitelikteki eyleminin, TCY’nin 232/1. maddesinde öngörülen aile bireylerine kötü davranma suçunu oluşturacağı gözetilmeden ve eşlerin müşterek konuttan yararlanmasını farklı şekilde düzenleyici nitelikte karar verildiğine ilişkin bir kanıt da gösterilmeden, yetersiz gerekçe ile beraat hükmü kurulması,
SONUÇ : Yasaya aykırı ve katılan Huriye vekilinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle ( HÜKMÜN BOZULMASINA ), yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 18.03.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
4. CEZA DAİRESİ
E. 2006/4590
K. 2007/9085
T. 12.11.2007
• AİLE BİREYLERİNE KÖTÜ DAVRANMA ( Yakınmaya Bağlı Suçlardan Olduğundan Uzlaşma Hükümleri Uygulanarak Hükümlülük Kararı Verilmesi Gereği )
• KOVUŞTURULMASI YAKINMAYA BAĞLI SUÇ ( Aile Bireylerinden Eşe Kötü Davranma – Takibi Yakınmaya Bağlı Olduğundan Uzlaşma Hükümlerinin Uygulanması Gereği )
• ÖDENMEYEN PARA CEZALARI ( Gecikme Cezası Uygulanmayacağı )
5237/m. 232
5271/m. 253
5275/m. 122
ÖZET : Sanığa yükletilen aile bireylerinden eşine kötü davranma suçunun, kovuşturulması yakınmaya bağlı suçlardan olduğu ve bu nedenle 5271 sayılı CYY.nın 253. maddesi uyarınca uzlaşma hükümlerinin uygulanmasının olanaklı bulunduğu gözetilip bu hususta gereği yapılmadan hükümlülük kararı verilmesi yasaya aykırıdır.
DAVA : Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- Sanığa yükletilen aile bireylerinden eşine kötü davranma suçunun, kovuşturulması yakınmaya bağlı suçlardan olduğu ve bu nedenle 5271 sayılı CYY.nın 253. maddesi uyarınca uzlaşma hükümlerinin uygulanmasının olanaklı bulunduğu gözetilip bu hususta gereği yapılmadan hükümlülük kararı verilmesi,
2- Kabule göre ;
a- Uygulanan maddedeki hapis cezası yerine hafif hapis cezasının hükmolunması,
b- Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 5275 sayılı “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Yasa’nın 122. maddesinin 647 sayılı “Ceza İnfaz Yasası’nı yürürlükten kaldırılması aynı Yasanın para cezalarının ödenmesi” başlıklı 106. maddesinin süresinde ödenmeyen para cezalarına gecikme zammı öngörülmemesine karşın gecikme zammı uygulanmasına karar verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı ve sanık Hasan Hüseyin Işıklı müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 12.11.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
4. CEZA DAİRESİ
E. 2007/5591
K. 2009/80
T. 19.1.2009
• AİLE BİREYLERİNE KÖTÜ DAVRANMA ( Yaralama Tehdit ve Sövme Gibi Yasanın Başka Maddelerinde Açıkça Düzenlenmiş Suçlar Dışında Kalan Eşe Karşı İşlenen Eylemleri Kapsadığı )
• YARALAMA EYLEMİ ( Tanık Anlatımları ve Doktor Raporu İle Kanıtlanan Sanığın Eşini Yaralaması Nedeniyle TCY’nın Md.86/2 Yerine Öğeleri Oluşmayan 232. Md. İle Hüküm Kurulmasının Yasaya Aykırılığı )
• TEHDİT / SÖVME ( TCY’nin 232. Md.si Yasanın Başka Maddelerinde Açıkça Düzenlenmiş Suçlar Dışında Kalan Eşe Karşı İşlenen Eylemleri Kapsadığı )
• EŞE KÖTÜ MUAMELE ( Sanığın Eşini Yaralaması Nedeniyle TCY’nın Md. 86/2 Yerine Öğeleri Oluşmayan 232. Md. İle Hüküm Kurulmasının Yasaya Aykırılığı )
5237/m.86/2,232
ÖZET : TCY.nın 232. maddesi, yaralama, tehdit ve sövme gibi Yasanın başka maddelerinde açıkça düzenlenmiş suçlar dışında kalan eşe karşı işlenen eylemleri kapsamaktadır. ( çıplak gezdirme, aç bırakma, sürekli alay etme, korkutma gibi ) Ayrı bir suç oluşturan tehdit eylemi için yeterli kanıt bulunmadığı, iddianamede sanığın kötü muamele suçunu oluşturacak eylemlerinden söz edilmediği gibi buna ilişkin kanıt da bulunmadığının anlaşılması karşısında, tanık anlatımları ve doktor raporu ile kanıtlanan sanığın eşini yaralaması nedeniyle TCY.nın 86/2. maddesi yerine öğeleri oluşmayan 232. maddesi ile hüküm kurulması, yasaya aykırıdır.
DAVA : Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- TCY.nın 232. maddesi, yaralama, tehdit ve sövme gibi Yasanın başka maddelerinde açıkça düzenlenmiş suçlar dışında kalan eşe karşı işlenen eylemleri kapsamaktadır. ( çıplak gezdirme, aç bırakma, sürekli alay etme, korkutma gibi ) Ayrı bir suç oluşturan tehdit eylemi için yeterli kanıt bulunmadığı, iddianamede sanığın kötü muamele suçunu oluşturacak eylemlerinden söz edilmediği gibi buna ilişkin kanıt da bulunmadığının anlaşılması karşısında, tanık anlatımları ve doktor raporu ile kanıtlanan sanığın eşini yaralaması nedeniyle TCY.nın 86/2. maddesi yerine öğeleri oluşmayan 232. maddesi ile hüküm kurulması,
2- Kabule göre de;
a ) Sanığın tekerrüre esas alınan sabıka kaydındaki cezasının 01.06.2005 tarihinden önce işlenip kesinleştiği anlaşıldığından TCY.nın 58. maddesinin uygulanmayacağının gözetilmemesi,
b ) TCY.nın 53/3. maddesi uyarınca 53/1-c bendindeki sanığın kendi altsoyu üzerindeki velayet vesayet ve kayyımlık yetkilerini koşullu salıvermeye kadar kullanmayacağının gözetilmemesi,
c ) Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilirken süre belirlenmeyeceğinin gözetilmemesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı ve sanık Hayati I.’ın temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 19.01.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/8234
K. 2012/11665
T. 2.5.2012
• NİŞANI BOZMADAN KAYNAKLANAN TAZMİNAT DAVASI ( Maddi ve Manevi Tazminat/Hediyelerin İadesi İstemi – Eldeki Davanın Aile Hukuku Kaynaklı Olması Nedeniyle Aile Mahkemesi’nde Görüleceği/Yerel Mahkemenin Görevsizlik Kararı Vermesi Gerektiği )
• HEDİYELERİN İADESİ TALEBİ ( Nişanı Bozmadan Kaynaklanan Tazminat Davası – Davanın Aile Mahkemesinde Görüleceğinin Yerel Mahkemece Gözetilmesi Gereği/Taraflar Arasındaki Uyuşmazlığın Aile Hukuku İle İlgili Olduğu/Görevsizlik Kararı Verileceği )
• AİLE HUKUKU İLE İLGİLİ DAVA ( Aile Mahkemesinin Görevli Olduğu – Yerel Mahkemece Görevsizlik Kararı Verilmesi Gereği )
• AİLE MAHKEMESİNİN GÖREVLİ OLMASI ( Nişanı Bozmadan Kaynaklanan Tazminat Davası – Davanın Aile Hukuku İle İlgili Olduğu )
• GÖREV ( Eldeki Davanın Aile Hukuku ile İlgili Olması Nedeniyle Aile Mahkemelerinin Görevli Olduğu – Yerel Mahkemece Görev Hususunun Yargılamanın Her Safhasında Re’sen Araştırılacağı/Görevsizlik Kararı Verilmesi Gereği/İşin Esasına Girilememesi )
4787/m. 4
ÖZET : Nişan bozmadan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat ve hediyelerin iadesi istemine ilişkin davanın Aile Hukukundan doğduğu gözetilerek, mahkemece, Aile Mahkeme’sinin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesi gerekir.
DAVA : Dava dilekçesinde 12.000 TL manevi tazminatın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, nişan bozmadan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine dair olup, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un 4. maddesine göre: “Aile Mahkemeleri, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 3. kısım hariç olmak üzere İkinci Kitabı ile 3.12.2001 tarihli ve 4722 Sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna göre. Aile Hukukundan doğan dava ve işleri görür hükmü getirilmiştir.
Dava konusu nişanın bozulması sebebiyle maddi ve manevi tazminatla hediyelerin iadesine dair hükümler 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun Aile Hukukuna dair İkinci Kitabın 1.kısmın, 1.bölümünde düzenlenmiştir.
Bu durumda davanın Aile Mahkemesinde görülmesi gerekmektedir. Görev kamu düzeniyle ilgili olup, davanın her aşamasında re’sen araştırılmalı ve gözetilmelidir. Mahkemece, davada Aile Mahkemesi’nin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, davanın esası hakkında hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, ve şimdilik diğer yönlerin incelenmesine mahal olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde temyiz edene iadesine, 02.05.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
20. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/3555
K. 2005/3997
T. 4.4.2005
• ALACAK DAVASI ( Çeyiz ve Ziynet Eşya Bedeli İstemi-Davanın Değer Artış Payı ile İlgili Olması Nedeniyle Aile Mahkemesinde Görülmesinin Gerekmesi )
• GÖREV ( Aile Hukukundan Doğan Dava ve İşlerin Aile Mahkemesinde Görülmesinin Gerekmesi )
• MAL REJİMİ ( Eşler Arasında Doğan Bu Uyuşmazlığın Aile Mahkemesinde GörülÜp Sonuçlandırılmasının Gerekmesi )
• AİLE HUKUKU ( Medeni Kanunun Bu Bölümünden Doğan Davaların Aile Mahkemesinde Çözümlenmesinin Gerekmesi )
4721/m.226,227
4722/m.4,10
ÖZET : Aile hukukundan doğan dava ve işlerde görevli mahkeme aile mahkemesidir.Somut olayda davanın Türk Medeni Yasasının yürürlük tarihi olan 01.01.2002 tarihinden sonra açıldığı, uyuşmazlığın çözümünde eşler arasındaki mal rejimi ile değer artış payınının tartışılması gerektiği, bu konuların da Türk Medeni Yasasının 2. kitabında yer aldığı ve aile mahkemesinin görevi kapsamında olduğu anlaşılmakta, davanın aile mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak hukukuna ilişkin davada İzmir 12. Asliye Hukuk ve 2. Aile Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belli edilmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı, 07.04.2004 tarihli dilekçesinde davalı ile 2002 yılında evlendiklerini belirtip, çeyiz ve ziynet eşya bedelini talep etmektedir.
TMY.’nın 226. maddesinde “her eş, diğer eşte bulunan mallarını geri alır.” TMY.’nın 227. maddesinde “eşlerden biri diğerine ait bir malın edinilmesine iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık olmaksızın katkıda bulunmuşsa tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında alacak hakkına sahip olur ve bu alacak o malın tasfiyesi sırasındaki değerine göre hesaplanır; bir değer kaybı söz konusu olduğunda katkının başlangıcındaki değeri esas alınır.”
Türk Medeni Yasasının yürürlüğü ve uygulama şekli hakkındaki 4722 Sayılı Yasanın 10. maddesinde “TMY.’nın yürürlüğe girdiği tarihten önce evlenmiş olan eşler arasında bu tarihe kadar tabi oldukları mal rejimi devam eder. Eşler kanunun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıl içinde başka bir mal rejimi seçmedikleri taktirde bu tarihten geçerli olmak üzere yasal mal rejimini seçmiş sayılırlar.” hükümleri yer almaktadır.
4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yargılama Usullerine Dair Yasaya 5133 Sayılı Yasa ile ekleme yapılan 4/2. maddesinde “22.11.2001 tarihli 4721 Sayılı Türk Medeni Yasasının 3. kısmı hariç olmak üzere 2. kitabı, 03.12.2001 tarihli ve 4722 Sayılı Türk Medeni Yasasının Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasaya göre aile hukukundan doğan dava ve işlerin” aile mahkemesi görevinde olduğu açıklanmıştır.
Somut olayda davanın Türk Medeni Yasasının yürürlük tarihi olan 01.01.2002 tarihinden sonra açıldığı, uyuşmazlığın çözümünde eşler arasındaki mal rejimini düzenleyen Türk Medeni Yasasının 202 ve devamı maddeleri ile değer artış payını düzenleyen aynı yasanın 227. maddesinin de tartışılması gerektiği, bu maddelerin de Türk Medeni Yasasının 2. kitabında yer aldığı ve aile mahkemesinin görevi kapsamında olduğu anlaşılmakta, davanın aile mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekir.
SONUÇ : Yukarıda belirtilen nedenlerle; HYUY.’nın 25. ve 26. maddeleri gereğince İzmir 2. Aile Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 04.04.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/14707
K. 2005/17468
T. 13.12.2005
• AİLE HUKUKUNDA GÖREV ( Türk Medeni Kanunu’nun İkinci Kitabından Üçüncü Kısım Hariç Olmak Üzere Kaynaklanan Bütün Davaların Aile Mahkemesinde Bakılması )
• GÖREV ( Kamu Düzenine İlişkin Olması-Mahkemece Yargılamanın Her Aşamasında Kendiliğinden Dikkate Alınmasının Gerekmesi )
• AİLE MAHKEMESİ ( Bu Mahkeme Kurulmayan Yerlerde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca Belirlenen Asliye Hukuk Mahkemelerinde Davanın Aile Mahkemesi Sıfatı ile Görülüp Karara Bağlanamsının Gerekmesi )
4787/m.4
ÖZET : Görev kamu düzenine ilişkindir. Mahkemece yargılamanın her aşamasında kendiliğinden dikkate alınması gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Görev kamu düzenine ilişkindir. Mahkemece yargılamanın her aşamasında kendiliğinden dikkate alınması gerekir. 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4, maddesi; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun ikinci kitabından üçüncü kısım hariç olmak üzere ( TMK. m.118-395 ) kaynaklanan bütün davaların Aile Mahkemesinde bakılacağını hükme bağlamıştır.
Şu halde Aile Mahkemesi kurulmayan yerlerde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen Asliye Hukuk Mahkemelerinde davanın Aile Mahkemesi sıfatı ile görülüp karara bağlanması gerekir. ( HGK. 16.11.2005 tarih ve 2/673-617 sayılı kararı ) Bu açıklama karşısında; davaya Aile Mahkemesi sıfatıyla bakılması gerekirken, bu husus düşünülmeden Asliye Hukuk Mahkemesi olarak yargılamaya devam edilip, ya/ılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma nedenine göre de diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin haremin yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.12.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/611
K. 2009/9872
T. 25.5.2009
• VELAYETİN KALDIRILMASINA YÖNELİK YABANCI İLAMIN TANINMASI VE TENFİZİ ( Aile Hukukundan Doğan Dava ve İşlerin Aile Mahkemelerince Bakılacağı )
• TANIMA VE TENFİZ ( Velayetin Kaldırılmasına Yönelik Yabancı İlamın Tanınması ve Tenfizi – Aile Hukukundan Doğan Dava ve İşlerin Aile Mahkemelerince Bakılacağı )
• AİLE HUKUKUNDAN DOĞAN DAVA VE İŞLER ( Velayetin Kaldırılmasına Yönelik Yabancı İlamın Tanınması ve Tenfizi – Aile Mahkemelerince Bakılacağı )
• GÖREV ( Velayetin Kaldırılmasına Yönelik Yabancı İlamın Tanınması ve Tenfizi – Aile Hukukundan Doğan Dava ve İşlerin Aile Mahkemelerince Bakılacağı )
4787/m.4/2
ÖZET : 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun, 5133 sayılı Kanunla değişik 4/2. maddesi uyarınca 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul hukuku Hakkındaki Kanuna göre aile hukukundan doğan dava ve işlerin aile mahkemelerince bakılacağını hükme bağlamıştır. Gerçekleşen bu durum karşısında işin esasının incelenmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Olayları açıklamak taraflara hukuki nitelendirme hakime aittir. ( HUMK. mad. 76. )
Dava, velayetin kaldırılması ve vasi atanmasına ilişkin yabancı mahkeme ilamının tanınması ve tenfizine ilişkindir.
1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacının vasi atanmasına ilişkin kararın tanınmasına yönelik temyiz itirazları yersizdir.
2-Velayetin kaldırılmasına yönelik yabancı ilamın tanınması ve tenfizine yönelik görevsizlik kararının temyizinin incelenmesine gelince;
4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun, 5133 sayılı Kanunla değişik 4/2. maddesi uyarınca 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul hukuku Hakkındaki Kanuna göre aile hukukundan doğan dava ve işlerin aile mahkemelerince bakılacağını hükme bağlamıştır.
Görev kamu düzenine ilişkindir. Mahkemece yargılamanın her aşamasında dikkate alınması da zorunludur. Gerçekleşen bu durum karşısında işin esasının incelenmesi gerekirken yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerin yukarıda 1. bentte gösterilen nedenlerle ONANMASINA, 25.05.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/906
K. 2012/1028
T. 30.1.2012
• HAKSIZ EYLEM NEDENİYLE MANEVİ TAZMİNAT ( Davacı Kadının Davalı Tarafından Evlilik Vaadi İle Kandırıldığı İddiası – Davanın Aile Hukuku Hükümlerine Göre Değil Borçlar Hukuku Hükümlerine Göre Çözümleneceği )
• KADININ EVLİ ERKEKLE YAŞAMASI ( Birlikte Yaşadığı Erkeğe Evlilik Vaadi İle Kandırıldığı Gerekçesiyle Manevi Tazminat Davası Açtığı – Tarafların 3 Çocuğu Olduğu/Uzunca Süre Birlikte Yaşamaları Nedeniyle Davacının Evlilik Vaadi İle Kandırıldığının Kabul Edilmeyeceği )
• AİLE HUKUKUNUN UYGULAMA ALANI ( Davacı Kadının Davalı Tarafından Evlilik Vaadi İle Kandırıldığı İddiası – Evlilik Dışı İlişki Söz Konusu Olduğundan Davanın Aile Hukuku Hükümlerine Göre Değil Borçlar Hukuku Hükümlerine Göre Çözümleneceği )
• EVLİLİK VAADİ İLE KANDIRILMAK ( Davacı Kadının Davalı Tarafından Evlilik Vaadi İle Kandırıldığı İddiasına Dayalı Manevi Tazminat Talebi – Tarafların 3 Çocuğu Olduğu/Uzunca Süre Birlikte Yaşamaları Nedeniyle Davacının Evlilik Vaadi İle Kandırıldığının Kabul Edilmeyeceği )
818 /m. 41
ÖZET : Dava, haksız eylem nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı ile davalı arasındaki gayri resmi birliktelik, Türk Medeni Kanunu anlamında gerçekleşen ve hukuk alanında geçerlilik taşıyan bir evlilik olmayıp; taraflar arasında bir evlilik ilişkisi de doğurmamaktadır. Bu nedenle, aralarındaki ilişkinin aile hukuku kurallarına göre değil; Borçlar Hukuku ‘na ve özellikle de haksız eylem hükümlerine göre değerlendirilmesi gerekir.
Davacı kadın, davalı ile rızası ile birlikte olmuş ve evlilik vaadi ile kandırıldığını da kanıtlayamamıştır. Getirtilen aile nüfus kayıt tablosuna göre davalı davacı ile birlikte olduğu zaman diliminde evli olarak görülmektedir. Bu duruma razı olan davacının ortak üç çocukları olduğu da gözetildiğinde 19 yıl süre ile evlilik vaadi ile kandırıldığından söz edilemez. Davanın reddi gerekir.
DAVA : Davacı H. vekili tarafından, davalı D. aleyhine 07.07.2009 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 12.04.2011 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, haksız eylem nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz olunmuştur.
Dosya kapsamından; tarafların uzun süre birlikte yaşadıkları ve üç çocuklarının olduğu; davalının birlikte yaşama son verdiği ve bir başkası ile resmi nikah yaptığı anlaşılmaktadır.
Davacı ile davalı arasındaki gayrı resmi birliktelik, Türk Medeni Kanunu anlamında gerçekleşen ve hukuk alanında geçerlilik taşıyan bir evlilik olmayıp; taraflar arasında bir evlilik ilişkisi de doğurmamaktadır. Bu nedenle, aralarındaki ilişkinin aile hukuku kurallarına göre değil; Borçlar Hukuku’na ve özellikle de haksız eylem hükümlerine göre değerlendirilmesi gerekir.
Davacı kadın, davalı ile rızası ile birlikte olmuş ve evlilik vaadi ile kandırıldığını da kanıtlayamamıştır. Getirtilen aile nüfus kayıt tablosuna göre davalı davacı ile birlikte olduğu zaman diliminde evli olarak görülmektedir. Bu duruma razı olan davacının ortak üç çocukları olduğu da gözetildiğinde 19 yıl süre ile evlilik vaadi ile kandırıldığından söz edilemez.
Davacı bu hususu da kanıtlamış değildir. İstemin tümden reddedilmesi gerekirken mahkemece kısmen kabul kararı verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda gösterilen nedenlerle ( BOZULMASINA) ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 30.01.2012 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY : Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün onanması görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum.
KARŞI OY : Dava dilekçesi ve dosya bilgilerinden tarafların uzun zamana yayılan cinsel beraberliklerinin olduğu ve bundan tarafların çocuklara sahip oldukları görülmektedir. Davalı erkek kendine yeni bir cinsel arkadaş bulmakla davacı ile ilişkisine son vermiştir. Davacı tazminat isterken evliliğe değil, geçmişe ve yıllara dayalı cinsel beraberliğe dayanmaktadır. Bir anlamda davacı davalıya cinsel anlamda yıllarını vermiştir. CEDAVV ( Uluslararası Kadınların İnsan Haklarının Korunmasına Dair Sözleşme) hükümlerine göre açıklarsak, davalı davacıyı yıllarca cinsel olarak onun iyiniyetini kötüye-boşa çıkararak sömürmüştür. Kanun maddelerinin yetmemesine karşı CEDAVV hükümleri davalının bu davranışını yasaklamakta ve Sözleşmenin tarafı devletleri cinsiyet sömürüsüne karşı uyarmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti bu sözleşmeye taraf olmakla davacının tazminat hakkını korumakla görevlidir. İlk derece mahkemesi kararı tam bu anlamda yerindedir. Bundan dolayı kararın onanması görüşünde olduğumdan çoğunluk görüşüne katılmamaktayım.
T.C.
YARGITAY
4. CEZA DAİRESİ
E. 2011/3896
K. 2011/4992
T. 13.4.2011
• AİLE İÇİ CİNSEL TACİZ ( Koruma Altındaki Çocuğun Ailesinin Yanına Süresi Belirsiz İzne Gönderilmesi İşleminin Hukuka Uygunluğunun Araştırılması Gereği )
• CİNSEL TACİZ (Aile İçi – Koruma Altındayken Ailesinin Yanına İzne Gönderilen Çocuğun Yurda Getirilmesini Sağlamak İçin Hangi Kamu Görevlileri Tarafından Hangi Yasal Girişimlerde Bulunulması Gerektiğinin Araştırılacağı)
• KORUMA ALTINDAKİ ÇOCUĞUN AİLESİNİN YANINA SÜRESİZ İZNE GÖNDERİLMESİ ( Aile İçi Cinsel Taciz – Ailesinin Yanına Süresi Belirsiz İzne Gönderilmesi İşleminin Hukuka Uygunluğunun Araştırılması Gereği )
5237/m.105
ÖZET : Aile içi cinsel taciz suçunda; aile içi cinsel taciz olayları dikkate alınmadan, koruma altındaki çocuğun, ailesinin yanına süresi belirsiz izne gönderilmesi işleminin hukuka uygunluğunun ve izin bittikten sonra yurda getirilmesini sağlamak için hangi kamu görevlileri tarafından hangi yasal girişimlerde bulunulması gerektiğinin yurt müdürlüğü yönetmeliği ve ilgili mevzuat hükümleri de incelenerek araştırılması gerekir.
DAVA : Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
İstanbul 1. Çocuk Mahkemesince verilen 17.1.2003 tarihli koruma kararına dayanak oluşturan aile içi cinsel taciz olayları dikkate alınmadan, koruma altındaki çocuğun, ailesinin yanına süresi belirsiz izne gönderilmesi işleminin hukuka uygunluğunun ve izin bittikten sonra yurda getirilmesini sağlamak için hangi kamu görevlileri tarafından hangi yasal girişimlerde bulunulması gerektiğinin yurt müdürlüğü yönetmeliği ve ilgili mevzuat hükümleri de incelenerek araştırılması, mağdure F. G.’nun izin döneminde ağabeylerinin tacizinin sürdüğü ve yurda dönmek istediğine, tanık R. G.’nun ise koruma altındaki kızının yanında kaldığı yaklaşık altı aylık sürede yetiştirme yurdu ya da başka bir kamu görevlisinin köye gelmediği, arayıp sormadığına ilişkin anlatımlarının yöntemince irdelenmesi, koruma altındaki çocuğun yetiştirme yurduna getirilmesi için gerekenleri yapmadan yalnızca koruma kararının kaldırılması konusunda yetkili makamlarla resmi yazışma yapmanın cezai sorumluluğu ortadan kaldıran göreve uygun bir davranış olarak kabul edilip edilmeyeceğinin tartışılması ve tüm kanıtlar birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik soruşturma ve yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması,
SONUÇ : Yasaya aykırı ve katılan Konya Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü vekilinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 13.4.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2008/9274
K. 2009/11139
T. 6.10.2009
• ÇOCUĞUN BASİT CİNSEL İSTİSMARI ( Sanığın Aile İçi İlişkiden Kaynaklanan Nüfuzunu Kötüye Kullanmak Suretiyle Eylemini Gerçekleştirdiği – Bu İtibarla 5237 S. Yasanın 105/1. Md. Gereğince Hüküm Kurulup 105/2. Md.nin 1. Cümlesi Gereğince Artırım Yapılması Gerektiği )
• AİLE İÇİ İLİŞKİDEN KAYNAKLANAN NÜFUZUN KÖTÜYE KULLANILMASI ( 5237 S. Yasanın 105/1. Md. Gereğince Hüküm Kurulup 105/2. Md.nin 1. Cümlesi Gereğince Artırım Yapılması Gerektiği – Çocuğun Basit Cinsel İstismarı )
5237/m.105/1
ÖZET : Mağdurenin aşamalardaki beyanları ve tüm dosya kapsamına göre sanığın vaki eylemlerinin mağdurenin ailesinden ayrılmasına neden olmadığı, buna karşılık sanığın aile içi ilişkiden kaynaklanan nüfuzunu kötüye kullanmak suretiyle eylemini gerçekleştirdiğinin anlaşıldığı, bu itibarla 5237 sayılı Yasanın 105/1. maddesi gereğince hüküm kurulup aynı Yasanın 105/2. maddenin 1. cümlesi gereğince artırım yapılması gerekir.
DAVA : Çocuğun basit cinsel istismarı suçundan sanık M. K.’ın yapılan yargılanması sonunda; eyleminin cinsel taciz suçunu oluşturduğunun kabulü ile mahkümiyetine dair, Tarsus Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 30.01.2007 gün ve 2006/312 Esas, 2007/22 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi sanık müdafii tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı Yargıtay C. Başsavcılığının tebliğnamesiyle Daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Mağdurenin aşamalardaki beyanları ve tüm dosya kapsamına göre sanığın vaki eylemlerinin mağdurenin ailesinden ayrılmasına neden olmadığı, buna karşılık sanığın aile içi ilişkiden kaynaklanan nüfuzunu kötüye kullanmak suretiyle eylemini gerçekleştirdiğinin anlaşıldığı, bu itibarla 5237 sayılı Yasanın 105/1. maddesi gereğince hüküm kurulup aynı Yasanın 105/2. maddenin 1. cümlesi gereğince artırım yapılması gerekirken 105/2. maddesinin 2. cümlesi gereğince doğrudan hüküm kurulması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK.nun 321 maddesi uyarınca BOZULMASINA, 06.10.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/6474
K. 2002/7945
T. 13.6.2002
• AİLEYİ KORUYUCU TEDBİRLER ( Sulh Hukuk Hakimi Tarafından Resen Gözönünde Bulundurma )
• SULH HUKUK MAHKEMESİ ( Tarafın Dinlenmesine Gerek Olmadan Tedbir Kararı Vermesi )
• MAHKEMECE VERİLEN NİHAİ KARARLAR ( Temyiz Yoluna Başvurulabileceği – Şiddete Uğrama )
• AİLE İÇİ ŞİDDET ( Mahkeme Kararında 6 Ayı Geçmemek Üzere Verilen Tedbir )
• TEDBİRE AYKIRI DAVRANIŞ ( Tutuklanacağı Ve Hürriyeti Bağlayıcı Cezaya Mahkum Edileceği )
• KUSURLU EŞ ( Tedbir Kararının Nihai nitelikte Olmadığı Sürekli Sonuç Doğurmayacağı )
• TEDBİR KARARINA İTİRAZ ( Tefhim Veya Tebliğinden İtibaren Üç Gün – Asliye Hukuk Mahkemesine )
1086/m.105, 106, 107, 108, 109
ÖZET : 4320 sayılı kanun ile aileyi koruyucu tedbirlerin Sulh Hukuk Hakimi tarafından resen alınması hükme bağlanmıştır. Bu kanunun amacı aile içi şiddeti durdurma, özellikle kadını ve çocukları koruma olduğu sevk gerekçesinde açıklanmıştır. Hatta ” Sulh Hukuk Mahkemesi mağdurların tekrar şiddete uğrama ihtimalini gözönüne alarak başvurusunun hemen ardından tanık yada karşı tarafın dinlenmesine gerek olmadan bu kararı verebilecektir. Şiddete uğrayanların mahkemede şiddete uğrama ihtimallerini kanıtlama yükümlülüğü de bulunmamaktadır. Mahkeme kararında 6 ayı geçmemek üzere tedbirin uygulama süresi belirtilecek ve tedbire aykırı davranışta bulunulması halinde tutuklanacağı ve hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum edileceği kusurlu eşe ihtar olacaktır
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm esas ve hakimin reddi yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : “Mahkemelerden verilen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir” ( HUMK. md. 427 ). Şu halde incelenen kararın niteliği ortaya konularak öncelikle kararın temyizinin kabil olup olmadığının çözümlenmesi gerekmektedir.
4320 sayılı kanun ile aileyi koruyucu tedbirlerin Sulh Hukuk Hakimi tarafından resen alınması hükme bağlanmıştır. Bu kanunun amacı aile içi şiddeti durdurma, özellikle kadını ve çocukları koruma olduğu sevk gerekçesinde açıklanmıştır. Hatta ” Sulh Hukuk Mahkemesi mağdurların tekrar şiddete uğrama ihtimalini gözönüne alarak başvurusunun hemen ardından tanık yada karşı tarafın dinlenmesine gerek olmadan bu kararı verebilecektir. Şiddete uğrayanların mahkemede şiddete uğrama ihtimallerini kanıtlama yükümlülüğü de bulunmamaktadır. Mahkeme kararında 6 ayı geçmemek üzere tedbirin uygulama süresi belirtilecek ve tedbire aykırı davranışta bulunulması halinde tutuklanacağı ve hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum edileceği kusurlu eşe ihtar olacaktır ” açıklamaları yapılmıştır.
Görüldüğü üzere bu karar kusurlu eşin saldırılarına son verilmesinin kendisine ihtarından ibaret kısa süreli bir tedbir niteliğindedir. Bu açıklamalar kararın nihai nitelikte olmadığını sürekli sonuç doğurmayacağını göstermektedir.
Öte yandan kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonunda müzakeresi sırasında 1/2. maddeye ” Bu karara karşı tefhim veya tebliğinden itibaren üç gün içinde aynı yer Asliye Hukuk Mahkemesine itiraz edebilir. Asliye Hukuk Mahkemesi itirazı üç gün içinde sonuçlandırır. Bu karar kesindir. İtirazlar verilen tedbir kararının uygulanmasını tehir etmez ” biçimindeki eklemeye genel kurul müzakerelerinde karşı çıkılmış ve bu ekleme kanun metninden çıkarılmıştır. Bu konunun müzakereleri sırasında konuşmacılar kanunun ön gördüğü kararın tedbir niteliğinde olduğunu hemen uygulanarak aile içi şiddetin bıçakla keser gibi kesilmesi ve ortadan kaldırılması gereğine işaretle ” onun için Sulh Hukuk Mahkemesi kararı kesin olmalıdır ” demişlerdir. Bu görüşlere cevap veren ilgili Bakan ” Adalet Komisyonunda yapılan değişiklik ve ilavelerin taslaktan çıkarılmasını talep ediyoruz; Çünkü bunlar taslakta yer aldığı müddetçe, kanunun ruhuna aykırı olacaktır…. Kusurlu eşin genel hüküme göre itiraz hakkı vardır; yani Sulh Hukuk Mahkemesine itiraz edilebilir. Asliye Hukuk Mahkemesine ittiraz hakkı sağlamak, kusurlu eşe ek bir itiraz hakkı sağlamak anlamını taşımakta, zaten şiddet mağduru olan kadın ve çocukların bu süre zarfında daha çok mağdur olmalarına sebep olmaktadır ” demiştir. Bu açıklamalardan sonra tasarıya Adalet Komisyonunda yapılan itiraza ilişkin eklemeler çıkarılmış; kanun bu hali ile kesinleşmiştir.
Şu halde 4320 sayılı kanun uyarınca oluşturulan kararları, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 105, 106, 107, ve 108. maddelerinde belirlenen prosedür uyarınca ittihaz olunan ve bu kanunun 109. maddesi uyarınca 10 gün içinde dava açılması şartıyla değil hakimin tayin ettiği süre ile geçerli ve temyiz incelenmesine tabi bulunmayan geçici tedbir niteliğinde kabul etmek, kanunun tedvin amacına uygun düşecektir.
Temyiz isteğinin bu sebeplerle reddi gerekmiştir.
SONUÇ : Açıklanan sebeplerle temyizi kabil olmayan karara karşı vaki temyiz isteğinin REDDİNE, temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine 13.06.2002 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY : 4320 sayılı yasa gereğince verilecek tedbir kararlarında Hakim duruşma yapma zorunluluğunda değildir. Yasa zaten bu hususu Hakimin takdirine bırakmıştır. Bu sebeple Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 105/1. maddesinin bu yasaya tabi işlerde uygulama olanağı yoktur. Açıklanan bu nedenle sayın çoğunluğun kararının gerekçesine iştirak etmiyorum.
KARŞI OY : Hakimin reddi isteği Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 35. maddesi uyarınca bizzat ret edilen hakim tarafından ret edilmiştir. Bu karar refık hakim tarafından da incelenmediğine göre denetimsiz kalmaması bakımından reddi hakim yönünden temyiz isteğinin incelenmesi gerekir. Öte yandan asıl hükme yönelik temyiz isteğinin ret edilmesi reddi hakim konusundaki temyizin incelenmeyeceği anlamınada gelmez. Çoğunluk görüşüne bu sebeple katılamıyorum.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/14276
K. 2003/344
T. 16.1.2003
• AİLENİN KORUNMASINA DAİR KANUN ( Tedbirlerin Hakimin Tayin Ettiği Süre İle Geçerli ve Temyiz İncelenmesine Tabi Bulunmayan Geçici Tedbir Niteliğinde Kabul Edilmesi Gereği )
• TEMYİZ İNCELENMESİNE TABİ BULUNMAYAN KARARLAR ( Ailenin Korunmasına Dair Kanun – Tedbirlerin Hakimin Tayin Ettiği Süre İle Geçerli Geçici Tedbir Niteliğinde Kabul Edilmesi Gereği )
• AİLE İÇİ ŞİDDETİ DURDURMA TEDBİRLERİ ( Hakimin Tayin Ettiği Süre İle Geçerli ve Temyiz İncelenmesine Tabi Bulunmayan Geçici Tedbir Niteliğinde Kabul Edilmesi Gereği )
4320/m.1
1086/m.105, 106, 107, 108, 109, 427
ÖZET : 4320 sayılı kanun uyarınca oluşturulan kararları, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 105, 106, 107, ve 108. maddelerinde belirlenen prosedür uyarınca ittihaz olunan ve bu kanunun 109. maddesi uyarınca 10 gün içinde dava açılması şartıyla değil hakimin tayin ettiği süre ile geçerli ve temyiz incelenmesine tabi bulunmayan geçici tedbir niteliğinde kabul etmek, kanunun tedvin amacına uygun düşecektir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : “Mahkemelerden verilen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. ” ( HUMK. md. 427 ). Şu halde incelenen kararın niteliği ortaya konularak öncelikle kararın temyizinin kabil olup olmadığının çözümlenmesi gerekmektedir.
4320 sayılı kanun ile aileyi koruyucu tedbirlerin Sulh Hukuk Hakimi tarafından resen alınması hükme bağlanmıştır. Bu kanunun amacı aile içi şiddeti durdurma, özellikle kadını ve çocukları koruma olduğu sevk gerekçesinde açıklanmıştır. Hatta “Sulh Hukuk Mahkemesi mağdurların tekrar şiddete uğrama ihtimalini gözönüne alarak başvurusunun hemen ardından tanık ya da karşı tarafın dinlenmesine gerek olmadan bu kararı verebilecektir. Şiddete uğrayanların mahkemede şiddete uğrama ihtimallerini kanıtlama yükümlülüğü de bulunmamaktadır. Mahkeme kararında 6 ayı geçmemek üzere tedbirin uygulama süresi belirtilecek ve tedbire aykırı davranışta bulunulması halinde tutuklanacağı ve hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum edileceği kusurlu eşe ihtar olacaktır” açıklamaları yapılmıştır.
Görüldüğü üzere bu karar kusurlu eşin saldırılarına son verilmesinin kendisine ihtarından ibaret kısa süreli bir tedbir niteliğindedir. Bu açıklamalar kararın nihai nitelikte olmadığını sürekli sonuç doğurmayacağını göstermektedir.
Öte yandan kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonunda müzakeresi sırasında 1/2. maddeye ” Bu karara karşı tefhim veya tebliğinden itibaren üç gün içinde aynı yer Asliye Hukuk Mahkemesine itiraz edebilir. Asliye Hukuk Mahkemesi itirazı üç gün içinde sonuçlandırır. Bu karar kesindir. İtirazlar verilen tedbir kararının uygulanmasını tehir etmez” biçimindeki eklemeye genel kurul müzakerelerinde karşı çıkılmış ve bu ekleme kanun metninden çıkarılmıştır. Bu konunun müzakereleri sırasında konuşmacılar kanunun ön gördüğü kararın tedbir niteliğinde olduğunu hemen uygulanarak aile içi şiddetin bıçakla keser gibi kesilmesi ve ortadan kaldırılması gereğine işaretle “onun için Sulh Hukuk Mahkemesi kararı kesin olmalıdır ” demişlerdir. Bu görüşlere cevap veren ilgili Bakan “Adalet Komisyonunda yapılan değişiklik ve ilavelerin taslaktan çıkarılmasını talep ediyoruz; Çünkü bunlar taslakta yer aldığı müddetçe, kanunun ruhuna aykırı olacaktır…. Kusurlu eşin genel hükme göre itiraz hakkı vardır; yani Sulh Hukuk Mahkemesine itiraz edilebilir. Asliye Hukuk Mahkemesine itiraz hakkı sağlamak, kusurlu eşe ek bir itiraz hakkı sağlamak anlamını taşımakta, zaten şiddet mağduru olan kadın ve çocukların bu süre zarfında daha çok mağdur olmalarına sebep olmaktadır” demiştir. Bu açıklamalardan sonra tasarıya Adalet Komisyonunda yapılan itiraza ilişkin eklemeler çıkarılmış; kanun bu hali ile kesinleşmiştir.
Şu halde 4320 sayılı kanun uyarınca oluşturulan kararları, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 105, 106, 107, ve 108. maddelerinde belirlenen prosedür uyarınca ittihaz olunan ve bu kanunun 109. maddesi uyarınca 10 gün içinde dava açılması şartıyla değil hakimin tayin ettiği süre ile geçerli ve temyiz incelenmesine tabi bulunmayan geçici tedbir niteliğinde kabul etmek, kanunun tedvin amacına uygun düşecektir.Temyiz isteğinin bu sebeplerle reddi gerekmiştir.
SONUÇ : Açıklanan sebeplerle temyizi kabil olmayan karara karşı vaki temyiz isteğinin REDDİNE, temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
4320 sayılı Ailenin Korunmasına dair kanunun amacı, aile içerisindeki bireylerin birbirlerine yönelik fiziki, sözel ve duygusal kötü davranışları önlemektir. Yasanın hükümet gerekçesinde; Sulh Hukuk Hakiminin, mağdurun tekrar şiddete uğrama ihtimalini göz önüne alarak başvurunun hemen ardından, tanık ya da karşı tarafın dinlenmesine gerek olmadan kararını verebileceğini, şiddete uğrayanın mahkemede şiddete uğrama ihtimalini kanıtlama yükümlülüğü altında da bulunmadığını belirtmiştir. Nitekim bu düşünce altında karara karşı itiraza ilişkin Adalet Komisyonunda yapılan değişiklik meclis genel kurulunda kabul görmemiş ve metinden çıkartılmıştır. Hakimin bu şekilde derhal ( herhangi bir gecikmeye meydan vermeden ) tedbir alması sağlanmıştır.
Çoğunluk gerekçesinde, Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 105. maddesinin uygulanabileceğine işaret olunmuştur. Sözü edilen madde duruşma açılması ile ilgilidir. Duruşma açılması demek, davanın taraflarına mürafaa gününün bildirilmesi demektir. Mürafaa günü taraflara çıkartılacak davetiye ile bildirilir. Masraflarının da dava açandan alınması zorunludur. Masrafların yatırılmaması talepten sarfınazar anlamına gelir ( Tebligat. Kanunu. m.5, Tebligat Tüzüğünün 6. maddesi ).
Yasanın birinci maddesinde, başvurudan herhangi bir harç alınmayacağını vurgulamıştır. Amacı başvuruda bulunan aile bireyine kolaylık sağlamaktır. Onu bir yük altına sokmamaktadır. Mürafaa açmak için gider istenilmesi caydırıcı unsur teşkil edecektir. Yasanın esprisi ile bağdaşmayacaktır.
Yine Tebligat Yasasının 9. ve Tüzüğün 8. ve 12. maddesi, tebligat evrakını gönderen merciinin gönderilen yerin uzaklığını, mevsim şartlarını nakil vasıtalarının durumunu nazara alacağını, murafaa gününün tebligatın belediye hudutları içersinde yapılacaksa üç günden köyde veya, vilayetin diğer bir kazasında yapılacaksa on beş günden, diğer bir vilayet içinde yapılacaksa bir aydan az olamayacağını vurgulamıştır. Tebligatın yurt dışında yapılması durumunda sürenin daha da uzayacağı tartışmasızdır. Bu şekilde, aradan çok uzun zaman geçtikten sonra alınan tedbirin, tedbir olma özelliği de ortadan kalkacaktır.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 107. maddesi ise itirazla ilgilidir. İtiraz üzerine duruşma açılması zorunludur. Yukarıda mürafaa ile ilgili yapılan açıklamalar burada da tekrarlanacaktır. Kanun koyucunun kapattığı bir yol, dolaylı olarak gündeme gelecektir.
Tedbir kararı verilebilmesi için Sulh Hakiminin tam bir kanaate sahip olmasına da gerek yoktur. Şiddete uğrama ihtimalini sezinlemesi yeterlidir.
Bu açıklamalar karşısında hakimi evrak üzerinde, duruşma açmadan birinci maddede gösterilen tedbirlerden birini, bir kaçını yahut duruma uygun benzer önlemi almakla mükelleftir. Verilecek karar yasanın amacına, ailenin durumuna, somut olayın özelliğine uygun, objektif ve herkesçe kabul edilebilir olmalıdır. Kesindir. Açıklanan sebeple de değerli çoğunluğun gerekçesine iştirak edilmemiştir.
Üye
Hakkı Dinç
( NOT : 9.1.2003 tarih ve 4787 sayılı Kanun’un 9. Maddesi ile “Aile Mahkemesi Hakimi” görevli kılınmıştır. )