Anayasal Düzeni Değiştirme Hakkında Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2003/9-24
K. 2003/20
T. 4.3.2003
• ANAYASAL DÜZENİ DEĞİŞTİRMEYE TEŞEBBÜS ( Sanıklar Hakkında Verilen İdam Cezasının Müebbet Hapse Dönüştürülmesi )
• DURUŞMA İLE VERİLECEK KARARLAR ( İdam Cezasının Müebbet Hapse Dönüştürülmesi )
• İDAM CEZASININ MÜEBBET HAPSE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ ( Sanıklar Hakkında Anayasal Düzeni Silah Zoruyla Değiştirmeye Kalkışmak Suçlarından Verilen İdam Cezasının Müebbet Hapse Dönüştürülmesi )
• ACELE İTİRAZ ( İdam Cezasının Müebbet Hapse Dönüştürülmesi İnfaza İlişkin Olup Bu Karara Karşı Acele İtiraz Yoluna Başvurulabilmesi )
• HÜKÜM NİTELİĞİNİN DEĞİŞMESİ ( İdam Cezasının Müebbet Hapse Çevrilmesinde Önceki Hükmün Niteliğinin Değişmesi )
• ÇOK YAKIN SAVAŞ TEHDİTİ ( İdam Cezasının Müebbet Hapse Çevrilmesinin Savaş Veya Çok Yakın Savaş Tehditi Durumlarını Kapsamaması )
• DURUŞMA AÇILARAK KARAR VERİLMESİ ( İdam Cezasının Müebbet Hapis Cezasına Çevrilmesi )
765/m.2,146,451,452,462,463
1412/m.304
4771/m.1,2
2709/m. 38
2253/m. 12
ÖZET : Somut olaya bakıldığında sanıklar hakkında verilen idam hükümleri müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülmüştür. Verilen yeni kararlar önceki hükümlerin niteliğini değiştirmiştir. Hükümlerin aslı ve sonucu değiştiğinden bu tür kararların duruşma açılmadan yapılması konusunda ayrıksı bir düzenleme de olmadığından genel esaslar çerçevesinde duruşma açılarak verilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
DAVA : Türkan ile Hasan’ın Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye kalkışmak suçlarından TCY’nın 146/1. maddesi uyarınca idam cezasıyla cezalandırılmalarına ilişkin, İstanbul 6 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinden verilen 19.10.2001 gün ve 128-317 sayılı hükmün, Yargıtay 9. Ceza Dairesince 8.4.2000 gün ve 288-800 sayı ile onanarak kesinleşmesinden sonra, 4771 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesi üzerine İstanbul DGM. C.Başsavcılığınca hükümlülerin idam cezalarının müebbet ağır hapse dönüştürülmesi ve cezanın infaz yönteminin belirlenmesi konusunda talepte bulunulması üzerine, dosya üzerinden inceleme yapan İstanbul 6 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesince hükümlüler hakkında 24.9.2002 gün ve 476 ve 477 Müt. sayılı kararlar ile; “yüklenen suçların savaş ve çok yakın savaş tehdidi altında işlenen suçlardan olmaması nedeniyle, 4771 sayılı Yasanın 1/A maddesi gereğince yapılan lehe değişiklik nedeniyle TCK.nun 2. maddesinin gözönünde bulundurarak her iki hükümlü hakkındaki idam cezalarının kaldırılarak müebbet ağır hapis cezasıyla cezalandırılmalarına ve 4771 sayılı Yasanın 1. maddesinin ( B/2 ) fıkrası gereğince müebbet ağır hapis cezasının ölünceye kadar sürdürülmesine karar verilmiştir.
Hükümlüler Hasan ile Türkan vekilleri ve Hazine vekili tarafından kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesi 17.12.2002 gün ve 2555-2539 sayı ile;
“Hazine vekilinin davanın niteliği itibariyle davaya katılma hakkı bulunmadığı gibi usulen müdahilliğine de karar verilmemiş olması ayrıca; 4771 sayılı Yasanın 1/A maddesi uyarınca temel cezanın idamdan, müebbet ağır hapse dönüştürülmesine ilişkin, evrak üzerinde yapılan inceleme ile verilen ek kararın niteliği itibariyle itiraza tâbi olup, temyizi mümkün bulunmaması nedeniyle Hazine vekili ve hükümlüler vekilinin temyiz itirazlarının CMUK.nun 317. maddesi uyarınca reddine, gereği itiraz merciince yapılmak üzere dosyanın Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine” karar vermiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı 14.1.2003 gün ve 183001 sayı ile;
“Çözümlenmesi gereken sorun sanıklar hakkındaki kararların duruşma yapılarak mı yoksa evrak üzerinden mi hükme bağlanacağı ve buna ilintili olarak temyizinin olanaklı olup olmadığı hususlarının açıklığa kavuşturulması noktasındadır.
Ceza yargılamasında amaç maddi gerçeği kuşkuya yer vermeksizin açığa çıkarmaktır. Sanık hakkında kamu davası açıldığında CMUK.nun 206, 207, 223/1, 236 ve 135. maddeleri uyarınca davaya bakan mahkemece duruşma günü belirlenecek, taraflar ve tanıklar davet edilecek, belirlenen günde sanığın sorgusu yapılarak toplanan kanıtlar değerlendirilerek karar verilecektir. Yargılama yapılırken “sanığın duruşmada hazır edilmesi”, “yargılamanın yüze karşı olması”, “savunma hakkının kısıtlanmaması”, “cezanın kişiselleştirilmesi” gibi ilkeler gözönünde bulundurulacaktır.
CMUK.nun hükümleri çerçevesinde kural olarak ayrık hükümler dışında duruşma açılmaksızın ve sanığın sorgusu yapılmaksızın karar vermek olanaksızdır. Yasakoyucu, gerçeğin daha iyi ortaya çıkartılması, savunma olanağının sağlanması, cezaların kişiselleştirilmesi için sanığın sorgusunun yapılması gereğini kabul etmiştir.
Sanığın sorgusu yapılmaksızın karar verilebilecek ayrıksı durumlar yasada açıkça düzenlenmiştir. Bunlara örnek olarak CMUK.nun 223/1, 224, 225, 226, 253/son ve 379/2. maddeleri gösterilebilir. Yine duruşma açmaksızın karar verilebilecek durumlarda da yasanın 386 ve devamı maddelerindeki ceza kararnamesi ile karar verme, 392/2. maddesindeki müsadere ile ilgili hükümler, 402. maddesindeki infaz ile ilgili düzenleme ve 297 ve devamı maddelerinde düzenlenen itiraz müessesesi örnek olarak gösterilebilir. Görüldüğü üzere yasakoyucu duruşma açmaksızın karar verilebilecek durumların ayrıksı durumlar olduğunu kabul ederek bu hususları açıkça yasada belirtmiştir. Bunun dışındaki yargılamaların duruşma açılarak yapılmasında zorunluluk bulunmaktadır. 4771 sayılı Yasa da uygulama yapılırken duruşma açılıp açılmayacağı konusunda özel bir düzenleme getirmemiştir. CMUK.nun hükümleri çerçevesinde değerlendirme yapıldığında, sanıklar hakkındaki kararların önceki hükmün aslını ve sonucunu değiştirmiş olması sebebiyle ayrıksı düzenlemeler içerisinde nitelendirmenin mümkün olmayacağı, duruşma açılarak karar verilmesi zorunluluğu gözetilmelidir. Nitekim Yüksek Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 17.03.1997 gün ve 3362/3286 sayılı ve 06.12.1993 gün ve 12324/1556 sayılı kararlarında açıklandığı üzere “hükmün aslını ve sonucunu değiştirecek nitelikteki kararların duruşma açılarak verilmesi gerektiği ve bu tür kararların temyiz olanağının bulunduğu” kabul edilmiştir. Ayrıca benzer olaylar irdelendiğinde, Yüksek Yargıtay 9. Ceza Dairesinin terör suçlarında kesinleşmiş hükümlere Pişmanlık Yasaları uygulanırken duruşma açılarak karar verilmesi gerektiği yönünde istikrar kazanmış ilamları bulunmaktadır. Somut olaya bakıldığında sanıklar hakkında verilen idam hükümleri müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülmüştür. Verilen yeni kararlar önceki hükümlerin niteliğini değiştirmiştir. Hükümlerin aslı ve sonucu değiştiğinden bu tür kararların duruşma açılmadan yapılması konusunda ayrıksı bir düzenleme de olmadığından genel esaslar çerçevesinde duruşma açılarak verilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Anılan hususlar nazara alınarak sanıklar hakkında verilen kararların temyizi kabil kararlar olarak kabulü ile süresinde yapılan sanıklar vekilinin temyiz istemi hakkında esastan bir karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.” görüşüyle “Özel Dairenin hükümlüler vekilinin temyiz isteminin reddine ilişkin kararının kaldırılmasına, 4771 sayılı Yasanın 1/A maddesi ve Geçici madde 1. uyarınca sanıklar hakkında verilen kararların temyiz kaabiliyeti bulunduğu nazara alınıp, hükmün zat ve mahiyetini değiştiren kararların duruşma açılarak verilmesi gerektiği gözetilmeksizin evrak üzerinden inceleme yapılarak yazılı şekilde hüküm kurulmasının da sonuca etkili olmaması, verilen kararların niteliği ve sanıkların lehine olması nazara alınarak sanıklar hakkındaki hükümlerin onanmasına” karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : 4771 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesi üzerine kesinleşmiş ilam ile anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışmak suçundan dolayı TCY’nın 146/1. maddesi uyarınca idam cezasına hükümlü olan Hasan ve Türkan haklarında hükmü veren mahkemeye başvuran İstanbul DGM. C.Başsavcılığı, anılan yasa uyarınca hükümlülerin idam cezalarının müebbet ağır hapse dönüştürülmesi ve cezanın infaz yönteminin belirlenmesi konusunda talepte bulunmuş, dosya üzerinden inceleme yapan Yerel Mahkeme bir ek karar ile; yüklenen suçların savaş ve çok yakın savaş tehdidi altında işlenen suçlardan olmadığını belirterek, 4771 sayılı Yasanın 1/A ve TCY’nın 2. maddesi uyarınca hükümlülerin idam cezalarını müebbet ağır hapse dönüştürmüş ve cezanın 4771 sayılı Yasanın 1. maddesinin ( B/2 ) fıkrası gereğince ölünceye kadar sürdürüleceğine işaret etmiştir.
Kararın temyiz edilmesi üzerine Özel Daire; 4771 sayılı Yasanın 1/A maddesi uyarınca temel cezanın idamdan müebbet ağır hapse dönüştürülmesine ilişkin olarak evrak üzerinde yapılan inceleme ile verilen ek kararın niteliği itibariyle itiraza tâbi olduğunu belirterek temyiz inceleme isteminin reddine karar vermiş, Yargıtay C.Başsavcılığı ise 4771 sayılı Yasa uyarınca verilecek kararların duruşmalı inceleme sonunda verilmesi gerektiğini ve temyizi mümkün kararlardan olduğunu belirterek itiraz etmiştir.
Görüleceği üzere Özel daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, kesinleşmiş idam cezası ile hükümlü olanların cezalarının 4771 sayılı Yasa gereği müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülmesi işlemine ilişkin incelemenin evrak üzerinden mi yoksa duruşma açılarak mı yapılacağı ve buna ilişkin karara karşı temyiz veya itiraz yasa yollarından hangisine başvurulabileceğine ilişkindir.
3.1.2001 tarihinde kabul edilip 17.10.2001 gün ve 24556 sayılı Mükerrer Resmi Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 4709 sayılı Yasanın 15. maddesi ile Anayasanın 38. maddesine eklenen ek fıkrada; “savaş, çok yakın savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışında ölüm cezasının verilemeyeceği” Anayasal bir norm olarak kabul edilmiştir.
Bu düzenleme doğrultusunda 3.8.2002 tarihinde kabul edilip, 9.8.2002 gün ve 24881 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 4771 sayılı Yasanın 1/A madde ve fıkrası ile; savaş ve çok yakın savaş tehdidi hallerinde işlenmiş suçlar için öngörülen idam cezaları hariç olmak üzere, Türk Ceza Yasası, Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Yasa ve Orman Yasasında yer alan idam cezaları müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülmüş, fıkranın ( a ) bendinde ise, TCY’nın 47, 50, 51, 55, 58, 59, 61, 62, 64, 65, 66, 451, 452, 462 ve 463. maddeleri ile 2253 sayılı Yasanın 12. maddelerinin idam cezalarına ilişkin hükümlerinin saklı olduğu hükme bağlanmıştır.
Yasa koyucu, fıkranın ( a ) bendinde tek tek saydığı indirim nedenleri yönünden önceki miktarların korunduğunu belirtmekle, sadece temel cezayı dönüştürme iradesini taşıdığını ortaya koymuş, böylelikle temel cezada yapılacak indirimlerde müebbet ağır hapis cezasının esas alınmasını ve dolayısıyla sonuç cezanın değişmesini önleyerek, önceden yaptırımını idam cezası olarak öngördüğü suçlar ile müebbet ağır hapis olarak belirlediği suçlar ve cezaları arasında var olan dengeyi korumak istemiştir. Bu düzenlemenin doğal sonucu olarak, temel ceza idam olarak belirlendikten sonra yapılan indirimler nedeniyle sonuç cezanın müebbet veya muvakkat hürriyeti bağlayıcı ceza olarak tayin edildiği kesinleşmiş hükümlerde, 4771 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması sonuç ceza üzerinde bir değişiklik meydana getirmeyeceğinden, bu durumda, mahkemesinden yeni bir karar istenmesine gerek bulunmamaktadır.
Sonuç cezanın “idam” olarak belirlendiği kesinleşmiş hükümler bakımından TCY’nın 2/2. maddesi ve 4771 sayılı Yasa uyarınca mahkemelerce yapılacak dönüştürme işlemi ise, esas itibariyle herhangi bir incelemeyi, araştırmayı, kanıt tartışmasını ve takdir hakkının kullanılmasını gerektirmemektedir. Kuşkusuz, biri müebbet ağır hapse dönüşmesi gereken idam cezası olmak üzere, başkaca hürriyeti bağlayıcı cezaya da mahkumiyet söz konusu ise, bu takdirde TCY’nın 70. ve 73. maddelerine göre yapılacak içtima işlemi sonunda, hükümlünün müebbet hürriyeti bağlayıcı cezasının hücrede geçirmesi gereken kısmı belirleneceğinden ve bu halde takdir kullanılması gerektiğinden, yerleşmiş yargısal kararlar gereğince bu durumda inceleme duruşmalı olarak yapılacak ve verilecek karar da temyiz incelemesine tabi bulunacaktır.
Ancak bu ayrıksı durum dışında yapılacak işlem sadece, kesinleşmiş hükümdeki “idam cezasının” Yasa değişikliği nedeniyle “müebbet ağır hapse” dönüştürülerek, hükmün sair bölümleri ile sonuç cezanın geçerliliğine karar vermekten ibarettir. Bu nedenle, incelemenin evrak üzerinden yapılarak, konu infaza da ilişkinse acele itiraza, değilse itiraza tabi nitelikte ek karar verilmesi gereklidir.
Öte yandan, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazında, Bazı Suç Failleri Hakkında Hükümlere Dair 3419 sayılı Yasa hükümleri uyarınca yapılan başvurular üzerine gerçekleştirilen incelemelerin duruşmalı yapıldığı belirtilerek bu uygulama emsal olarak gösterilmişse de, hükümlülerin 3419 sayılı Yasada belirtilen koşulları taşıyıp taşımadıklarının belirlenmesi inceleme ve araştırmayı zorunlu kıldığı gibi, anılan Yasa uyarınca cezalarında yapılacak indirim miktarının tayini de takdiri gerektirdiğinden, bu uygulamanın 4771 sayılı Yasa gereğince yapılan dönüştürme işlemi yönünden örnek oluşturmayacağı açıktır.
İnceleme konusu olayda;
Anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışmak suçundan TCY’nın 146/1. maddesi uyarınca kesinleşmiş idam cezası ile hükümlü Hasan ile Türkan’ın bu cezalarının sonradan yürürlüğe giren 4771 sayılı Yasa uyarınca dönüştürülmesi ve cezalarının infaz süresi ile ilgili olarak bir karar verilmesi istemiyle başvuruda bulunulması üzerine, Yerel Mahkemenin: hükümlülerin idam cezalarının müebbet ağır hapis cezalarına dönüştürülmesine ve cezalarının infaz süresinin belirlenmesine ilişkin olarak evrak üzerinde yaptığı inceleme sonucunda temyiz yasa yolunun açık olduğuna işaret ederek verdiği karar, niteliği itibariyle infazı da ilgilendirdiği cihetle CYUY’nın 304. maddesi uyarınca acele itiraza tabi kararlardandır. Yerel Mahkemenin yasa yolunu tayinde yanılgı sonucu temyiz yasa yolunun açık olduğunu bildirmesi de işin tabi bulunduğu olağan yasa yolunu değiştirmez. Bu itibarla, hükümlüler vekilinin temyiz inceleme isteminin reddine dair Özel Daire kararı isabetli olup, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının REDDİNE, dosyanın merciince incelenip karara bağlanması için yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 4.3.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
9. CEZA DAİRESİ
E. 2007/1797
K. 2007/2453
T. 22.3.2007
• KAÇIRMA VE ALIKOYMA ( Anayasal Düzeni Cebren Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Suçuna Vücut Veren Eyleme İştirak – 765 S. TCK’nun 146/1 ve Suç Tarihinden Sonra Yürürlüğe Giren 5237 S. TCK’nun 309/1. Md. Kapsamında Değerlendirilmesi Gerektiği )
• ANAYASAL DÜZENİ CEBREN ORTADAN KALDIRMAYA TEŞEBBÜS ( Eyleme İştirak – 765 S. TCK’nun 146/1 ve Suç Tarihinden Sonra Yürürlüğe Giren 5237 S. TCK’nun 309/1. Md. Kapsamında Değerlendirilmesi Gerektiği )
• ZORALIM ( Sanıkta Ele Geçen ve Örgüte Ait Olduğu Anlaşılan Emanetin Kayıtlı Tabancanın Zoralımına Karar Verilmesi Gerektiği )
765/m.146/1
5237/m.309/1
ÖZET : a- Sanığın A’nın kaçırılması ve alıkonulması şeklinde gerçekleşen ve Anayasal düzeni cebren ortadan kaldırmaya teşebbüs suçuna vücut veren eyleme iştirak ettiği dosya kapsamına uygun olarak kabul edilmiş olması karşısında, hukuki durumunun suç tarihinde yürürlükte olan 765 Sayılı TCK’nun 146/1 ve suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK.nun 309/1. maddeleri kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gözetilmelidir.
Sanıkta ele geçen ve örgüte ait olduğu anlaşılan emanetin … kayıtlı tabancanın zoralımına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, yasaya aykırıdır.
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : 1- Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık Necmettin Şimşek’in suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, müdafinin bu sanığa yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,
2- Sanık Ferhat Ek hakkındaki temyize gelince;
a- Sanığın 16.7.1998 tarihinde Ali Çiftçi’nin kaçırılması ve alıkonulması şeklinde gerçekleşen ve Anayasal düzeni cebren ortadan kaldırmaya teşebbüs suçuna vücut veren eyleme iştirak ettiği dosya kapsamına uygun olarak kabul edilmiş olması karşısında, hukuki durumunun suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK.nun 146/1 ve suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK.nun 309/1. maddeleri kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm tesisi,
b- Kabul ve uygulamaya göre de;
Sanıkta ele geçen ve örgüte ait olduğu anlaşılan emanetin 2000/167 sırasında kayıtlı tabancanın zoralımına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, CMUK.nun 326/son maddesi uyarınca sonuç cezada kazanılmış hak saklı tutulmak kaydıyla hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 22.03.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2011/11-30
K. 2011/101
T. 17.5.2011
• ANAYASAL DÜZENİ ORTADAN KALDIRMAK ( Zorunlu Müdafii Hazır Olmaksızın Duruşma Yapılarak Hüküm Tefhim Edilmesinin Hukuka Aykırı Olduğu )
• ALT SINIRI BEŞ YILDAN FAZLA HAPİS CEZASINI GEREKTİREN SUÇ ( Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmak – Zorunlu Müdafii Hazır Olmaksızın Duruşma Yapılarak Hüküm Tefhim Edilmesinin Hukuka Aykırı Olduğu )
• ZORUNLU MÜDAFİİ ( Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmak – Zorunlu Müdafii Hazır Olmaksızın Duruşma Yapılarak Hüküm Tefhim Edilemeyeceği )
765/m.168
1402 /m.17
5237/m.314
5271/m.150
ÖZET : Anayasal düzeni ortadan kaldırmak suçunda; uyuşmazlık; Anayasal düzeni ortadan kaldırmak suçundan hükümlülüklerine karar verilen sanıklar hakkında görevlendirilen zorunlu müdafileri olmaksızın hüküm kurulmasının olanaklı olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir. Alt sının beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren Anayasal düzeni ortadan kaldırmak suçundan yargılanan sanık için 5271 Sayılı CYY’nın 150/3. görevlendirilen zorunlu müdafii hazır olmaksızın duruşma yapılarak hüküm tefhim edilmesi yasaya aykırıdır.
DAVA : Anayasal düzeni ortadan kaldırmak suçundan, sanıklar Celal M., Mehmet H., Murat P., Atalay D., Nurettin A., Yusuf Y., Hilmi İ. ve Yaşar K. hakkında yapılan yargılama sonucunda sanıklar Celal M. ve Hilmi İ.’nin 765 Sayılı T.C.K.nın 168/2. maddesi uyarınca 5 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmalarına, sanık Murat P.’ın 765 Sayılı T.C.K.nın 168/1 ve 1402 Sayılı Kanunun 17. maddeleri uyarınca 13 yıl 4 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanık Mehmet H.’un 765 Sayılı T.C.K.nın 146/3 ve 1402 Sayılı Kanunun 17. maddeleri uyarınca 9 yıl 4 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanık Yusuf Y.’ın 765 Sayılı T.C.K.nın 146/3. maddesi uyarınca 7 yıl ağır hapis cezası ile 765 Sayılı T.C.K.nın 448 ve 51/2. maddeleri uyarınca 12 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanıklar Nurettin A., Atalay D. ve Yaşar K.’un ise, 765 Sayılı T.C.K.nın 146/3. maddesi uyarınca 15 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmalarına ilişkin, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Numaralı Askeri Mahkemesince verilen 19.07.1989 gün ve 50-14 Sayılı hüküm katılan vekili, Askeri savcı, sanıklar ve müdafileri tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 27.12.1995 gün ve 8-14 sayı ile;
“… Sanıkların eylemlerinin 765 Sayılı T.C.K.nın 146/1. maddesinde düzenlenen suçu oluşturmasına rağmen, yazılı şekilde uygulama yapılması…”,
İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyarak yargılama yapan Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesince 16.07.2002 gün ve 52-267 sayı ile; tüm sanıkların eylemlerine uyan 765 Sayılı T.C.K.nın 146/1 ve 59. maddeleri uyarınca müebbet ağır hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
Hükmün sanıklar ve müdafileri tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 28.5.2004 gün ve 14324-4979 sayı ile;
“… Sanıklar hakkında T.C.K.nın 146/1. maddesi uyarınca temel ceza olarak belirlenen ve T.C.K.nın 55/1 ve 59/1. maddelerinin uygulanması sırasında esas alınan idam cezasının; hükümden sonra 22.5.2004 gün ve 25469 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5170 Sayılı Kanunun 5. maddesiyle Anayasanın 38. maddesinin 10. fıkrası değiştirilerek ölüm cezasının kaldırılmış olması karşısında, T.C.K.nın 2/2. maddesi gereğince 4771 Sayılı Kanunun idam cezasını saklı tutan hükümlerinin yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması…” isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.
Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesince 3.10.2006 gün ve 326-388 sayı ile; sanıkların eylemlerine uyan 5218 Sayılı Kanunun 1 ve 765 Sayılı T.C.K.nın 146/1 ve 59. maddeleri uyarınca ayrı ayrı müebbet ağır hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmiş,
Sanıklar ve müdafileri tarafından temyizi Üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 30.6.2009 gün ve 6978-8451 sayı ile;
“… B- l- Sanıklar Cahit A., Halil Yasin K., Bünyamin İ., Murat P., Turhan Y. B., Erdoğan G., Nuri Ö., Hıdır A., Nurettin A.. Emin K., Hasan E., Yaşar K., Atalay D., Mehmet Akın D., Melih B., Celal M., Mehmet H., Yusuf Y., Veli Y., Hüseyin A. ve Hilmi İ. haklarındaki hükümlere yönelik temyizlerinde:
Sanıklara yüklenen suçun yasada öngörülen cezası itibariyle 5271 Sayılı CYY’nın 150/3 ve 151/1. maddeleri uyarınca sanıklar Nurettin A., Murat P., Atalay D., Celal M., Hilmi İ. Mehmet H., Yusuf Y. ile Yaşar K. müdafilerinin kararın tefhim olunduğu oturumda hazır bulunmaları sağlanmadan hüküm kurulması suretiyle savunma haklarının kısıtlanması” isabetsizliğinden diğer yönleri İncelenmeyen hükümün bozulmasına karar verilmiştir.
Sanıklar Nurettin A., Murat P., Celal M., Hilmi İ. ve Mehmet H. müdafilerinin de hazır bulunduğu duruşmada hükmü tefhim eden Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesince 29.06.2010 gün ve 371-267 sayı ile;
“… Öncelikle mahkememizin daha önce vermiş olduğu 03.10.2006 tarihli kararının resen temyizi ve taraflarca temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 2007/6978 esas, 2009/8451 karar sayılı 30.06.2009 tarihli kararı ile bozma kararı verilmiş ise de: bozma kararında sanıklar Nurettin A., Murat P., Atalay D., Celal M., Hilmi İ., Mehmet H., Yusuf Y. ile Yaşar K. yönünden C.M.K.nun 150/3, ve 151/1. maddeleri gereğince savunma haklarının kısıtlandığından bahisle bozma kararı verilmiş olup, diğer sanık Osman Nuri R.’nun vefatı nedeni ile bozma kararı verilmiş sözkonusu Osman Nuri R. yönünden bozma kararına uyularak hüküm kısmında görüldüğü üzere, bu sanık yönünden kamu davasının düşürülmesine karar verilmiştir. Fakat sanıklar Nurettin, Murat, Atalay, Celal, Hilmi, Mehmet, Yusuf ve Yaşar yönünden savunma haklarının kısıtlandığından bahisle bozma kararı verilmiş ise de, bu sanıklar yönünden yukarda da açıklandığı üzere mahkememizin emsal 2004/352 esas, 2004/315 karar sayılı 13.10.2004 tarihli sanığı Mehmet G. olan dava dosyamızla ilgili verilen 765 Sayılı T.C.K. nun 450/7. maddesi kapsamındaki uygulama sonucu 13.10.2004 tarihinde verilen kararımız temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C. Başsavcılığına gönderildiği, Yargıtay C.Başsavcılığının dosyada sureti bulunan 27.1.2005 tarihli 2004/243304-6 Sayılı yazıları ile dosyanın iade edildiği 5218 Sayılı Ölüm Cezalarının Kaldırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunun 1. maddesinin E bendinin 5 alt bent ile 647 Sayılı Yasaya eklenen geçici 12. maddesi gereğince mahallinde gereği yapılmak üzere dosyanın gönderildiği bu gönderme sonrasında mahkememizce 16.3.2005 tarihinde sanık yönünden duruşma açılmaksızın dosya üzerinde ek karar verildiği, bu ek karar sonrasında Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 2005/1207 esas 2005/1238 karar sayılı 12.05.2005 tarihli kararları ile dosya üzerinde verilen ek kararda incelenerek kararın onanmasına karar verildiği, bu şekilde duruşma açılmaksızın emsal dosyada kararının verildiği, ve kararın onandığı, iş bu mahkememizin sanıklarla ilgili dosyasında Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 28.05.2004 tarihli bozma kararlan üzerine mahkememizce ölüm cezasının kaldırılmış olması nedeni ile duruşma açılmış, taraflar usulüne uygun celb edilmiş tüm sanıklar ve sanık müdafilerinin beyan ve diyecekleri sorulmuş 25 yılı aşkın yargılama safahatı bulunan dava dosyasında gerek önceki mahkemeler, gerekse mahkememizce yıllar süren yargılama aşamasında beyanlar, savunmalar, müteaddit defalar alınmış, sorulmuş, hiçbir savunma hakkı kısıtlanmadığı gibi kaldı ki tarafların ve müdafılerin zaman zaman vermiş oldukları mazeretler, mehil talepleri, kabul edilerek duruşmalar talik edilmiş, buna rağmen kendi talepleri doğrultusunda mazeretler ve mehiller kabul edildiği halde, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığı gerekçesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine dava açılarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine tazminatlar dahi alındığı, daha sonra da yukarda açıklandığı üzere bu bozmada sayılan sanıklar içerisinde bazı sanık müdafilerinin duruşmaya katılmaması, bazı sanık müdafisinin son söz sorulacağı celsede beyanda bulunmaksızın duruşma salonunu terk etmesi, mahkemece savunma hakkının kısıtlandığı şeklinde yorumlanamayacağı yasaların verdiği hakkın iyiye kullanılmamasından sanık ve müdafilerinin kendilerinin sorumlu olacağı, sanık da gerek kendi gerekse müdafisinin yapmış olduğu işlem ve eylemlerden sorumlu olmak kaydı ile mahkeme gereğini yapmak mecburiyetinde olup mahkemelerin görevi yargılamanın gerekli şekilde yapılıp kararını vermek olduğu ve bu olayda da mahkememiz kararını vermek için yasalar çerçevesinde çaba sarf etmiş, hiçbir şekilde savunma hakkı kısıtlanmadığı kanaatine varılmış olup yukarda belirtilen emsal kararda da görüldüğü üzere dosya üzerinden ölüm cezasının kaldırılmasına dahi ek uyarlama kararı verilerek Yargıtay 1. Ceza Dairesinin onama kararı olduğu, bu dosyamızda özellikle mahkememiz bozmaya uyularak yargılama yapılmış ve ölüm cezasının kaldırılması nedeni ile yeniden 2006 tarihli direnme kararı verilen kararımız hüküm altına alınmıştır. Bu emsal karar ve gerekçelere göre ayrıca yargılama safahatındaki süre, 25 yılı aşkın bir süre olup bu zaman zarfında tüm sanıklar ve sanık müdafileri defalarca savunmalarını beyanları, talep ve diyeceklerini müteaddit defalar bildirmiş olduklarından, sanıklar Nurettin A., Murat P., Atalay D., Celal M., Hilmi İ., Mehmet H., Yusuf Y. ve Yaşar K. yönünden bozma kararında hüküm kısmında belirtildiği üzere C.M.K.’nun 307/3. maddesi gereğince direnilmesine, bu sanıklar dışında ve vefatı nedeni ile bozma kararına uyulan sanık Osman Nuri R. dışındaki Nuri Ö., Emin K., Veli Y., Bünyamin İ., Cahit A., Halil Yasin K., Turhan Y. B., Erdoğan G., Hıdır A., Hasan E., Hüseyin A., Mehmet Akın D., Melih B. haklarında Yargıtay İL Ceza Dairesinin 30.6.2009 tarihli kararında bozma nedeni gösterilmediği bu sanıklar yönünden ( yukarda belirtilen gerekçelere göre mahkememizce savunma hakkı kısıtlandığı yönünde gerekçe kabul edilmemekle birlikte ) savunma hakkı kısıtlandığı şeklinde herhangi bir bozma kararında gerekçe olmadığı gibi başka bir gerekçe de bulunmadığı, bu sanıklar yönünden mahkememizin 3.10.2006 tarihli 2004/326 esas, 2006/388 karar sayılı kararlarımızın onanması gerektiği halde, bu yönde de bozma kararı verilmesine yönelik karara karşı hüküm kısmında belirtildiği üzere C.M.K.nun 307/3. maddesi gereğince direnilmesine karar verilmesi gerektiği, bu nedenlerden dolayı da aşağıda belirtildiği üzere ve önceki kararımızda açıklanan deliller, delillerin değerlendirilmesi ve gerekçe gereğince sanıklardan Osman Nuri R. dışındaki sanıklar yönünden direnme kararı verilerek, önceki kararımızın aynen hüküm altına alınmasına Osman Nuri R. hakkında kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi gerekmiştir…”,
Gerekçeleriyle direnilerek, önceki hükümdeki gibi karar verilmiştir.
Bu hükümün de sanıklar müdafi ileri tarafından temyizi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının 2.2.2011 gün ve 54837 Sayılı kısmen zamanaşımı sebebiyle düşme, kısmen de bozma istemli tebliğnamesiyle, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : İnceleme, sanıklar Celal M., Mehmet H., Murat P., Atalay D., Nurettin A., Yusuf Y., Hilmi İ. ve Yaşar K. hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Anayasal düzeni ortadan kaldırmak suçundan hükümlülüklerine karar verilen sanıklar hakkında 5271 Sayılı CYY’nın 150/3. maddesi uyarınca görevlendirilen zorunlu müdafileri olmaksızın hüküm kurulmasının olanaklı olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; yerel mahkeme direnme hükmünün sanıklar Nurettin A., Murat P., Celal M., Hilmi İ. ve Mehmet H. yönünden eylemli uyma sonucu verilmiş yeni bir hüküm olup olmadığı ve sanıklar Atalay D. ve Yusuf Y. yönünden ise dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği hususları Öncelikle değerlendirilecektir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Sanık Yusuf Y. 26.9.1980 tarihinde, sanık Atalay D.’nin ise 16.02.1981 tarihinde yakalandıkları, yerel mahkeme hükmünü sanıklar Atalay D., Yusuf Y. ve Yaşar K. müdafilerinin hazır olmadığı, sanıklar Nurettin A., Murat P., Celal M., Hilmi İ. ve Mehmet H. müdafilerinin ise hazır bulunduğu duruşmada tefhim ettiği anlaşılmaktadır.
Yerel mahkeme direnme hükmünün sanıklar Nurettin A., Murat P., Celal M., Hilmi İ. ve Mehmet H. yönünden eylemli uyma sonucu verilmiş yeni bir hüküm olup olmadığının belirlenmesine ilişkin uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesinde;
Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre, şeklen ısrar kararı verilmiş olsa dahi;
Bozma karan doğrultusunda işlem yapmak,
Bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak,
c- ) Bozma sonrasında yapılan araştırmaya, incelemeye, toplanan yeni kanıtlara dayanmak,
d- ) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurmak,
Suretiyle verilen karar; Özde direnme niteliğinde olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki bir hükümün temyiz edilmesi halinde ise incelemenin Yargıtay’ın ilgili dairesi tarafından yapılması gerekir.
Somut olayda, bozmadan sonraki yargılamada 5271 Sayılı CYY’nın 150/3. maddesi uyarınca görevlendirilen sanıklar müdafileri kararın tefhim olunduğu oturumda hazır bulundurulmak suretiyle bozma ilamının gereğinin eylemli olarak yerine getirilmiş bulunması karşısında, verilen kararın sanıklar Nurettin A., Murat P., Celal M., Hilmi İ. ve Mehmet H. yönünden direnme hükmü niteliğinde olduğunun kabulü olanaksızdır.
Bozma nedenine karşı kısmen eylemli uyularak gereğinin yerine getirilmesi nedeniyle, sanıklar Nurettin A., Murat P., Celal M., Hilmi İ. ve Mehmet H. yönünden bu bozma nedeni ile ilgili olarak Ceza Genel Kurulunca herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın, bu sanıklar yönünden dosyanın eylemli uyma sebebiyle incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Sanıklar Atalay D. ve Yusuf Y. yönünden dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesine ilişkin uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesinde;
Sanık Yusuf Y. 26.9.1980, sanık Atalay D. ise 16.02.1981 tarihinde yakalanmış olup, dava zamanaşımın belirlenmesinde sanıkların en aleyhine olan yakalanma tarihlerinin esas alındığı somut olayda; sanıkların işlediği iddia olunan ve 765 Sayılı T.C.K.nın 146. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenmiş olan Anayasal düzeni ortadan kaldırmak suçunun ağırlaştırılma müebbet hapis cezasın, gerektirmesi, 765 Sayılı T.C.K.nın 102. maddesinin 1 fıkrasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda dava zamanaşımı süresinin 20 yıl olarak belirlenerek, aynı Yasanın 104/2. maddesinde ise bu sürenin kesen nedenlerin varlığı halinde en fazla 30 yıl olabileceğinin hüküm altına alınmış olması karşısında, 765 Sayılı T.C.K.nın 102/1 ve 104/2. maddeleri uyarınca yakalanma tarihleri olan 26.9.1980 ve 16.2.1981 tarihlerinden itibaren kesintili dava zamanaşımı süresinin sanık Yusuf yönünden 26.09.2010 tarihinde, sanık Atalay yönünden ise 16.2.2011 tarihinde dolduğu anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, sanıklar Yusuf Y. ve Atalay D. hakkındaki direnme hükmünün bozulmasına ve bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 1412 Sayılı CYUY’nın 5320 Sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak kamu davasının zamanaşımı sebebiyle düşmesine karar verilmelidir.
Anayasal düzeni ortadan kaldırmak suçundan hükümlülüğüne karar verilen sanık Yaşar K. yönünden ise, 5271 saydı CYY’nın 150/3. maddesi uyarınca görevlendirilen zorunlu müdafi olmaksızın hakkında hüküm kurulmasının olanaklı olup olmadığının belirlenmesine ilişkin uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesine gelince;
01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 Sayılı CYY’nın 150/3. maddesinde, üst sınırı en az beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada, şüpheli veya sanığın müdafisinin bulunmaması halinde istemi aranmaksızın kendisine müdafii atanacağı hüküm altına alınmış iken, 19.12.2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 Sayılı Kanunun 21. maddesiyle 5271 Sayılı CYY’nın 150. maddesinde değişiklik yapılarak bu zorunluluk, alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlara şamil kılınmış, bu şekilde daha önce üst sınırı en az 5 yıl hapis cezası gerektiren suçlarda sanıklar için zorunlu müdafi atanması sistemi, alt sının 5 yıldan daha fazla hapis cezası gerektiren suçlardan yargılanan sanıklarla sınırlandırılmıştır.
5271 Sayılı CYY’nın “Duruşmada hazır bulunacaklar” başlıklı 188. maddesinin 1. fıkrası ” ( J ) Duruşmada, hükme katılacak hâkimler ve Cumhuriyet savcısı ile zabıt kâtibinin ve Kanunun zorunlu müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafiin hazır bulunması şarttır” şeklinde düzenlenmiş olup, Yasanın zorunlu müdafiliği kabul ettiği hallerde müdafiin karar duruşması da dahil tüm duruşmalarda hazır bulunması şarttır.
5320 Sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 Sayılı CYUY’nın 308 maddesinin 5. fıkrası ile 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 Sayılı CYY’nın hukuka kesin aykırılık hallerini düzenleyen 289. maddesinin 1. fıkrasının ( e ) bendi uyarınca Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması durumunda da hukuka kesin aykırılık hali bulunduğu kabul edilmiştir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Alt sının beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren Anayasal düzeni ortadan kaldırmak suçundan yargılanan sanık Yaşar K. için 5271 Sayılı CYY’nın 150/3. maddesi uyarınca görevlendirilen zorunlu müdafii hazır olmaksızın duruşma yapılarak hüküm tefhim edilmesi usul ve yasaya aykırı olup, sanık Yaşar K. yönünden isabetsiz olan yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1 ) Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 29.06.2010 gün ve 371-267 Sayılı direnme hükmünün sanık Yaşar K. yönünden saptanan usul yanılgısı sebebiyle diğer yönleri incelenmeksizin, sanıklar Yusuf Y. ve Atalay D. yönünden ise gerçekleşen dava zamanaşımı sebebiyle BOZULMASINA,
2 ) 1412 Sayılı CYUY’nın 5320 Sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, sanıklar Yusuf Y.ve Atalay D. hakkında Anayasal düzeni ortadan kaldırmak suçundan açılmış olan kamu davasının, 765 Sayılı T.C.K.nın 102/1,104/2 ve 5271 Sayılı CYY’nın 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
3- ) Sanıklar Nurettin A., Murat P., Celal M., Hilmi İ. ve Mehmet H. yönünden saptanan eylemli uyma sebebiyle, yerel mahkemenin son uygulamasının yeni hüküm niteliğinde olduğu nazara alınarak dosyanın, inceleme dışı bırakılan sanıklar Cahit A., Halil Yasin K., Bünyamin İ., Turhan Y. B., Erdoğan G., Nuri Ö., Hıdır A., Emin K., Hasan E., Mehmet Akın D., Melih B., Veli Y. ve Hüseyin A. hakkındaki hükümlerde dahil olmak üzere temyiz incelemesi için Yargıtay 11. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.05.2011 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2006/9-153
K. 2006/310
T. 19.12.2006
• ANAYASAL DÜZENİ SİLAH ZORUYLA DEĞİŞTİRMEYE KALKIŞMA SUÇU ( Terör Örgütü Kurmak ve Buna Üye Olmak Suretiyle )
• PİŞMANLIK YASASI ( Terör Örgütlerinin İnsan Kaynağının Kurutulabilmesi-Alınabilecek Diğer Tedbirlerle Birlikte Bu Örgütlerin Etkisizleştirilip Ortadan Kaldırılmaları-Geçmişte Meydana Gelen Terör Eylemlerinin Aydınlatılabilmesi-Gelecekte İşleyebilecekleri Suçların Engellenmesi ve Terör Örgütüne Üye Olanların Tekrar Topluma Kazandırılabilmeleri Bakımından Çıkarılması )
• TOPLUMA KAZANDIRMA KANUNU UYGULAMASI ( Yasa Yürürlüğe Girmeden Önce Yakalanan Hükümlünün Örgüt İçindeki Konum ve Faaliyetleriyle Uyumlu Şekilde Bilgi Vermek Suretiyle Örgütün Dağılmasına veya Meydana Çıkarılmasına Yardım Ettiğine yada Bilgi ve Belge Vererek yahut Bizzat Çaba Göstererek Örgütün Amaçladığı Suçun İşlenmesine Engel Olduğuna Dair Yeterli Delil Bulunmaması Bu Nedenle de Yasada Aranan Koşulların Oluşmamış Olması )
765/m.59,146
4959/m.4
ÖZET : 4959 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce yakalanan hükümlünün örgüt içindeki konum ve faaliyetleriyle uyumlu şekilde bilgi vermek suretiyle örgütün dağılmasına veya meydana çıkarılmasına yardım ettiğine yada bilgi ve belge vererek, yahut bizzat çaba göstererek örgütün amaçladığı suçun işlenmesine engel olduğuna dair yeterli delil bulunmadığı, bu nedenle de yasada aranan koşulların oluşmadığı gözetilmeden, hakkında anılan yasa hükümlerinin uygulanması isabetsizdir.
DAVA : Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye kalkışma suçundan 765 sayılı TCY’nın 146/1 ve 59. maddeleri uyarınca kesinleşmiş müebbet ağır hapis cezasına hükümlü Semra P. ( Duyar )’ın 4450 sayılı yasa hükümlerinden faydalanmasına, cezasının 4450 sayılı Yasanın 1/B-a bendi uyarınca 10 yıl ağır hapis cezasına çevrilmesine ilişkin olarak Yerel Mahkemeden verilen 18.01.2001 gün ve 134-120 sayılı ek karar C.savcısının temyizi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 28.05.2001 gün ve 1421-1782 sayılı ilamıyla bozulmasından sonra direnmeye ilişkin Yerel Mahkeme hükmü de Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 05.03.2002 gün ve 53-180 sayılı kararıyla, “silahlı olarak bir kişinin öldürülmesinden suçlu bulunduğu anlaşılan ve hakkında Yasanın aradığı diğer koşulların da gerçekleşmediği saptanan hükümlü Semra P.’ın 4450 sayılı Yasadan yararlanmasının olanaklı bulunmadığı” gerekçesiyle bozulmuştur.
Hükümlü Semra P.’ın bu kez 4959 sayılı Topluma Kazandırma Yasasının yürürlüğe girmesinden sonra anılan yasadan yararlanma isteminde bulunması üzerine, yargılamayı sürdüren Yerel Mahkemeden verilen ve hükümlünün kesinleşmiş müebbet ağır hapis cezasının 4959 sayılı Topluma Kazandırma Yasasının 4/C-1 maddesi gereğince 14 yıl ağır hapis cezasına çevrilmesine ilişkin 13.07.2004 gün ve 108-98 sayılı kararın hükümlü ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesi 21.02.2005 gün ve 802-782 sayı ile;
“… 4959 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce yakalanan hükümlünün örgüt içindeki konum ve faaliyetleriyle uyumlu şekilde bilgi vermek suretiyle örgütün dağılmasına veya meydana çıkarılmasına yardım ettiğine yada bilgi ve belge vererek, yahut bizzat çaba göstererek örgütün amaçladığı suçun işlenmesine engel olduğuna dair yeterli delil bulunmadığı, bu nedenle de yasada aranan koşulların oluşmadığı gözetilmeden, hakkında anılan yasa hükümlerinin uygulanması…” isabetsizliğinden hükmü bozmuştur.
Yerel Mahkeme 08.09.2005 gün ve 94-161 sayı ile;
“… 4959 sayılı Topluma Kazandırma Yasasının 3. maddesinde, bu yasadan yararlanmak için sadece yasadışı örgütün üst seviyesinde yönetim biriminde yer almamak ve örgütün tamamı üzerinde etkili olabilecek konumda bulunmamak, hakim önünde beyanlarını red etmemek ve daha önce çıkarılan bu tarz yasalardan istifade edip bu tür suçları yeniden işlememe şartlarının getirildiği, örgütsel nitelikli bir öldürme eylemine katılmanın yasadan istifadeye engel olmadığı belirlenmiştir.
Hükümlü Semra P. ( Duyar ), yasa dışı DHKP/C örgüt üyesi olup, Handan/Duygu kod adları ile çeşitli izinsiz gösterilere ve örgütsel propaganda faaliyetlerine, bir şahsın tehditle parasının alınması, bir şahsın da öldürülmesi olayına diğer örgüt üyeleri ile beraber iştirak etmiş, yargılama sonucunda müebbet ağır cezasına mahkum edilmiştir.
Hükümlü yakalandıktan sonra, mahkeme aşamasında yasadışı örgütle ilgili tüm bildiklerini açık, teferruatlı ve samimi bir şekilde açıklamış bu açıklamalar doğrultusunda Emniyet Genel Müdürlüğünün yazısı içeriğinde de belirtildiği üzere bazı örgüt mensupları yakalanmış, bir miktar silah, mühimmat ve örgütsel doküman ele geçirilmiştir. Hükümlünün bu açıklamaları sebebi ile itirafçı konumuna girmesinden dolayı uzun süre cezaevinde duruşmalara gelmesi engellenmiş, cezaevinde diğer örgüt mensupları tarafından sorgulanmış ve çeşitli işkencelere tabi tutulmuştur. Böylesi zorlamalarla mahkeme huzurundaki beyanlarının geri alınması istenmiş, buna rağmen örgütle ilgili tüm bildiklerini açıklamaya devam etmiştir.
Hükümlü Semra P. ( Duyar ) yasadışı örgütte üst düzeyde ve yönetici konumunda bulunmamaktadır. Örgütünün tamamı üzerinde etkili olacak bir şekilde sevk ve idare eden konumunda da değildir. Sadece yasadışı örgütün silahlı bir biriminde görev yapan ve bu doğrultuda eylemlere katılan örgüt üyesi konumundadır. Bu konumda olan hükümlüden konumu itibarı ile silahlı çetenin dağılması ve gaye edindiği suçun işlenmesine engel olacak bilgi vermesinin istenemeyeceği, kaldı ki, hükümlünün çok uzun süre çizgisini değiştirmeden ve Topluma Kazandırma Yasası şeklinde çıkarılan yasaların da yürürlükte olmadıkları dönemlerde bile itirafçı konumunu sürdürdüğü, cezaevinde evlendiği, bir çocuğunun olduğu ve onunla birlikte cezaevinde bulunduğu, daha sonra çeşitli cezalara çarptırılan örgüt arkadaşları tarafından dışlandığı, her türlü tehdite maruz kaldığı, yasadışı örgütün hükümlü hakkında ölüm kararı aldığı ve bu kararın örgütün yayın organları olan dergi ve gazetelerde açıklandığı anlaşılmıştır.
Hükümlü Semra P. ( Duyar ) cezaevinde bulunduğu süre içersinde örgütle ilgili bilebildiklerini mahkemede anlatmasına karşın, ayrıca bunları yazıya da döküp kitap haline dönüştürmüştür. Emniyet Genel Müdürlüğünün 18.05.2004 tarihli yazısında, örgüt mensuplarının yakalanması, 7 adet silah ve bol miktarda mühimmat ile örgütsel dokümanın ele geçirilmesine ilaveten 2001 yılında yazmış olduğu “cezaevi ortamında bir terör örgütünün içyüzü” isimli kitapçıkla da güvenlik kuvvetlerine yardımcı olarak psikolojik harekat faaliyetlerine katıldığı, eylem ve faaliyetleri hakkında vermiş olduğu bilgilerin mevcut bilgilerle örtüştüğü şeklinde değerlendirme yapılmıştır.
Pişmanlık yasalarının çıkarılış amacının, bir şekilde yasadışı örgütlere katılıp çeşitli örgütsel faaliyette bulunan kişilerin yakalanıp veya teslim olduktan sonra örgütsel faaliyetlerinden dolayı pişmanlık duyarak örgüt içerisindeki konumları ve eylemleri ile ilgili bilebildikleri bilgi ve belgeleri açıklamak, bu doğrultuda yasadışı örgüt faaliyetlerinin kısmen de olsa engellenmesine yardımcı olmak sureti ile pişmanlıklarını göstererek daha sonraki yaşamlarını düzene koymak ve ıslah olmaya karar vermiş ve bu yöndeki kararında samimi davranan kişilerin topluma yeniden kazandırılmasını sağlamak ve bu şekilde toplumsal huzur ve dayanışmanın güçlendirilerek devam ettirilmesi olduğu, hükümlü Semra P. ( Duyar )’ın, tüm dosya kapsamı irdelendiğinde yasanın çıkış amacı doğrultusunda uzun zamandır faaliyet içerisinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki, örgütün içindeki konumu itibarı ile 1995 yılından bu yana cezaevinde bulunan hükümlü Semra P. ( Duyar )’ın bulunduğu ortamda örgütün çökertilmesini sağlayacağının da beklenemeyeceği aşikardır.
Açıklandığı şekilde Topluma Kazandırma Yasasının, yasadışı örgütlerden kopan, daha önce içinde bulunduğu örgütler hakkında örgütsel konumları itibarı ile bilebildikleri şeyleri anlatarak belirli ölçülerde yasadışı örgütlere darbeler vuran kişilerin bu pişmanlıklarının karşılığında topluma yeniden kazandırılmaları ve bu şekilde topluma kazandırılan kişilerin varlıkları bile yasadışı örgüt üyeleri üzerinde kaçışa yönelik etki yapacağı ve nitekim bu tarzda örgütten ayrılıp örgütü hakkında beyanlarda bulunan kişilerle ilgili o örgütün yayın organlarında çok ağır suçlamalar aşağılamalar ve hakaretamiz kelimeler kullanılarak küçük düşürülmeye ve bunlar hakkında itirafçı değil iftiracı olarak bahis edilerek toplumda yeniden bir yer edilmelerine engel olunmaya çalışıldığı bilinen bir gerçektir.
Hükümlü Semra P. ( Duyar )’ın hakkında da dosyada mevcut belgeler dikkate alındığında, bu yol açık bir şekilde denenmiş ve halen de örgütün yayın organlarında denenmeye devam etmekte olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durum bile hükümlü Semra P. ( Duyar )’ın 1995 yılından itibaren açıklamaları ile yasadışı örgütte meydana getirdiği sarsıntıyı açıkça göstermekte olup, böyle bir konumda olan kişinin çıkarılış amacı doğrultusunda Topluma Kazandırma Yasasından istifade etmesi gerektiği netice ve kanaatine varılmıştır…” gerekçesi ile önceki hükmünde direnmiş, infazın durdurulmasına, hükümlünün tahliyesine, hakkında yurt dışına çıkış yasağı konulmasına, tahliyesini takiben oturduğu yer ilçe emniyet müdürlüğüne ayda bir kez düzenli olarak başvurmasının sağlanmasına karar vermiştir.
Bu hükmün de süresi içinde C.savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay C.Başsavcılığının 02.05.2006 gün ve 67716 sayılı “hükmün düzeltilerek onanması” görüşünü içeren tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye kalkışma suçundan 765 sayılı TCY’nın 146/1 ve 59. maddeleri uyarınca kesinleşmiş müebbet ağır hapis cezasına hükümlü Semra P. ( Duyar )’ın bu cezasının 4959 sayılı Topluma Kazandırma Yasasının 4/C-1 maddesi gereğince 14 yıl ağır hapis cezasına çevrilmesine karar verilen olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, hükümlünün 4959 sayılı Yasadan yararlanıp yararlanamayacağına ilişkindir.
Hukuki sorunun sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, öncelikle 4959 sayılı Topluma Kazandırma Yasası ile öncesindeki yasal düzenlemelerin süreç içinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Terör örgütlerinin insan kaynağının kurutulabilmesi, alınabilecek diğer tedbirlerle birlikte bu örgütlerin etkisizleştirilip ortadan kaldırılmaları, geçmişte meydana gelen terör eylemlerinin aydınlatılabilmesi, gelecekte işleyebilecekleri suçların engellenmesi ve terör örgütüne üye olanların tekrar topluma kazandırılabilmeleri bakımından 05.06.1985 tarihli ve 3216 sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Yasa kabul edilerek yürürlüğe konulmuştur. Bu yasanın iki yıllık yürürlük süresinin bitmesi üzerine aynı amaçlara yönelik olarak 25.03.1988 tarihli ve 3419 sayılı Yasa çıkarılmış, Yasanın 1. maddesi süreli, diğer maddeleri ise süresiz olarak yürürlüğe girmiştir. Anılan 1. maddenin sona eren yürürlük süresi zaman içinde 3618, 3853, 4085, 4450 ve 4537 sayılı yasalarla uzatılmış ve nihayet 29.08.2000 tarihinde uygulaması sona ermiş ise de, bu süre içinde beklenen amaca ulaşılamaması nedeniyle bu kez benzer amaçlarla 29.07.2003 tarihinde kabul edilen 4959 sayılı Topluma Kazandırma Yasası 06.08.2003 tarihinde yürürlüğe konulmuştur.
4959 sayılı Yasanın Genel Gerekçesinde; “… Yakalandıktan sonra bilgi verme eğilimindeki bir çok örgüt mensubu nedamet eğiliminde olmasına rağmen herhangi bir ceza indiriminden yararlanma ihtimali bulunmadığından nedametini açıkça dile getirmemekte ve bilgi vermekten kaçınmaktadır. Oysa önemli konumdaki bir örgüt mensubunun, örgütle ilgili olarak verdiği bilgilerle, faili meçhul kalmış suçlar aydınlatılabilmekte ve örgüt mensuplarının yakalanabilmesi sağlanabilmektedir…” denilerek, Yasanın çıkarılma amacının, yakalanan örgüt mensuplarının bilgi vermeleri, bu suretle faili meçhul kalmış olayların aydınlatılması ve örgüt mensuplarının yakalanabilmesi olarak açıklanmıştır.
Yasanın 3. maddesinde; yasadan yararlanamayacak kişiler sayılmıştır. Buna göre; tamamı üzerinde etkili olabilecek şekilde terör örgütünü sevk ve idare edenler, hükmü kesinleşmeden önce hakim huzurunda önceki beyanlarını reddeden veya bu yasa hükümlerinden yararlanmak istemediğini beyan eden failler ve 3216, 3419, 3618, 3853, 4085, 4450 ve 4537 sayılı yasa hükümleri uygulanmış bulunanlardan, anılan yasaların kapsamına giren suçları yeniden işleyenler, 4959 sayılı Topluma Kazandırma Yasasından yararlanamayacak kişilerdir.
4. maddesinde ise; yasanın uygulanma koşulları ve esasları düzenlenmiş, terör örgütü mensubu olup da bu yasadan yararlanabileceklere uygulanacak cezasızlık hali ile ceza indirimi miktarları ve bunların koşulları belirtilmiştir. Maddenin ( a ) bendinde; terör örgütü tarafından işlenen suçlara iştirak etmemiş bulunanların kendiliklerinden veya dolaylı teslim olmaları halinde veya bunların kendiliklerinden örgütten çekildiği anlaşıldığında, ceza verilmeyeceği hükme bağlanmıştır. Bunların cezasızlık halinden yararlanmaları için örgütün faaliyetleri hakkında herhangi bir bilgi vermeleri de gerekmemektedir.
Maddenin ( b ) bendinde, terör örgütü tarafından işlenen suçlara iştirak etmiş olup da silahlı mukavemet göstermeksizin kendiliklerinden veya dolaylı teslim olanların yahut kendiliklerinden örgütten çekildiği anlaşılıp da bu yasadan yararlanmak istediğini açıklayanların hangi koşullar altında ceza indiriminden yararlanabilecekleri düzenlenmiştir. Buna göre, terör örgütü mensubu bu kişilerin, örgüte girişleri, örgüt içindeki faaliyetleri, bu sırada tanıdığı diğer örgüt mensupları, amirleri ve örgütün eylemleri hakkında bilgi vermeleri ve bu bilgilerin kendilerinin örgüt içindeki konum ve faaliyetleri ile uyumlu olması, ayrıca bu bilgilerin doğruluğunun da saptanması gerekmektedir.
Maddenin, olayımızı ilgilendiren ( c ) bendinde ise; yakalanan örgüt mensuplarının durumu düzenlenmiştir. Bu bentte de bilgi verme koşulu aranmış, bilgi vermenin, hükmün kesinleşmesinden önce veya sonra olmasına göre ikili bir ayrıma gidilmiş ve bu ayrıma göre yapılacak ceza indirimleri farklı şekilde düzenlenmiştir. İradeleriyle teslim olmayan veya kendiliklerinden örgütten çekilmeyen bu kişiler güvenlik güçlerinin özel çabası sonucu ele geçirildiklerinden, bunlar hakkında ceza indirimine gidilebilmesi için ( b ) bendinden farklı olarak, verdikleri bilgilerin terör örgütünün dağılmasına veya meydana çıkarılmasına yardım etmesi veya verdikleri bilgi ve belgelerle yada bizzat gösterecekleri çaba ile örgütün amaçladığı suçun işlenmesine engel olması koşulu aranmıştır.
İncelenen olayda;
07.07.1994 tarihinde DHKP-C örgütüne yönelik bir operasyonda yakalanan Doğan Güner ve Murat Kaplan isimli kişiler kollukta verdikleri ifadelerde, DHKP-C örgütünün Topkapı Milis Birimi’nde faaliyet gösterdiklerini, 1994 yılı Nisan ayında Ali Rıza isimli bir şahıstan örgüt adına zorla para istenmesi eylemine ve Yenikapı’da bir şahsın işyerine silahlı baskın yapılması eylemlerine kendileriyle birlikte Handan Kod adlı Semra P.’ın da katıldığını, daha sonra bu şahsın uyum sağlayamadığı ve disiplinsiz davrandığı için milis grubundan alındığını belirtmişler, böylece DHKP-C örgütünde ( Handan ) kod adı ile faaliyet göstermekte olan Semra P. güvenlik kuvvetlerince deşifre hale gelmiştir.
Dosyada mevcut, kolluğun düzenlediği 13 Haziran 1995 tarihli tutanağa göre; istihbari kaynaklardan, DHKP-C örgütü mensuplarının Gaziosmanpaşa ilçesindeki bir konfeksiyon atölyesinde bulunduğu, zaman zaman buraya çanta getirdikleri bilgisinin alınması üzerine adrese gidilip işyeri sahibi Zeynel Akgün’ün yakalandığı, işyerinde suç unsuru bulunamadığı, ancak bu şahsın beyanı üzerine aynı binada bulunan konutunda yapılan aramada, 2 çanta içinde 3 adet kalashnikof marka otomatik tüfek, 4 adet yarı otomatik tabanca, çok sayıda şarjör ve mermiler ile örgüte ait pankart ve eylemlerde kullanılan 4 adet maskenin ele geçirildiği anlaşılmaktadır.
Aynı tarihli bir başka tutanakta ise; istihbari kaynaklardan, DHKP-C adlı örgütün Silahlı Propaganda Birliği içerisinde faaliyet gösteren bir bayanın Bağcılar’da bir apartmanda oturduğu bilgisinin alınması üzerine bu adrese gidildiği, İnci Kesmen adına düzenlenmiş sahte kimlik ibraz eden Semra P.’ın kuşkulanılarak göz altına alınmak istendiği sırada DHKP-C örgütü ve bu örgütün lideri olan Dursun Karataş lehine slogan atıp direndiği belirtilmektedir.
Aynı gün yakalananlardan Zeynel Akgün’ün, evindeki silahları Ahmet Kod adlı şahsın getirdiğini, bu şahsın yarın atölyesine gelebileceğini söylemesi üzerine burada önlem alan görevliler, 14.06.1995 günü eve gelen Ahmet Kod adlı Alaaddin Gündoğdu isimli kişiyi yakalamışlardır. Alaaddin Gündoğdu’nun, Topkapı Silahlı Propaganda Birliğinde görev alanlar arasında İsmet Sınağ’ın da bulunduğunu resimlerden teşhis etmesi üzerine Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü görevlilerince önceden tanındığı ve bilindiği tutanaklardan anlaşılan İsmet Sınağ isimli örgüt mensubu da takibe alınmış ve saklanabileceği bölgelerde yapılan araştırma sırasında 18.06.1995 günü yolda giderken üzerinde sahte kimlikle yakalanmıştır.
İsmet Sınağ isimli örgüt mensubunun, 10.10.1994 tarihinde Altınşehir Şamlar köyü yolu üzerinde öldürülmüş olarak bulunan Ekrem Akkılıç isimli kişiyi Handan Kod adlı Semra P. ile birlikte evinden dışarı çıkarttıklarını, kendisinin kullandığı bir arabayla ormanlık alana götürdüklerini, burada Ekrem Akkılıç’ı tabancayla öldürdüğünü itiraf etmesi ve öldürülenin yakınları olan Kahraman Akkılıç, Gülhayat Akkılıç ve Ceyran Akkılıç’ın Emniyet Müdürlüğünde 20.06.1995 tarihinde gerçekleştirilen teşhis işlemi sırasında Semra P.’ı da teşhis etmeleri üzerine, Semra P.’ın da 21.06.1995 tarihli yer gösterme işlemi sırasında, aleyhinde mevcut kanıtları doğrular biçimde, DHKP-C üyesi olduğunu, Ekrem Akkılıç’ı örgüt mensubu Rıza Güneşer’in ölümüne sebep olduğu için öldürdüklerini, cesedin üzerine cephe bayrağını bıraktığını beyan ettiği tutanaklardan anlaşılmaktadır.
Sanık Semra P. ( Duyar ) kollukça alınan 22.06.1995 günlü ifadesinde; örgütün amaç ve stratejisi ile kendisinin katılma sürecini anlattıktan sonra, 1994 yılı Nisan ayında Bahçelievler’de Ali Rıza isimli kişinin tehdit edilmesi ve Yenikapı’da bir esnafın işyerinin silahlı olarak basılması eylemlerine katıldığını, ardından Cemil Kod isimli kişinin yazılı talimatı üzerine, Rıza Güneşer isimli örgüt mensubunun öldürülmesinden sorumlu tutulan Ekrem Akkılıç’ın öldürülmesi eylemine katıldığını, sonraki süreçte Cemil Kod isimli kişinin talimatıyla askeri bir yapılanmaya gittiklerini, Cemil Kod isimli şahıs tarafından kendisine değişik tarihlerde verilen çantaları Ahmet Kod adlı Alaaddin Gündoğdu’ya teslim ettiğini, kendilerinin yakalandığı operasyonda bu çantaların da ele geçirildiğini, böylece içinde silah olduğunu öğrendiğini belirtmiş,
İstanbul DGM C.Savcısı tarafından alınan 26.06.1995 günlü ifadesinde; kolluktaki anlatımlarını reddederek, okumadan imzaladığını, DHKP-C üyesi olmadığını, örgütsel eylemler ile öldürme olayına katılmadığını, ayrıca mahalledeki Cemil isimli arkadaşının içinde porselen tabak olduğunu söyleyerek verdiği çantayı Alaaddin Gündoğdu’ya teslim ettiğini, İsmet Sınağ isimli kişiyi gözaltında iken tanıdığını, yer gösterme tutanaklarını kabul etmediğini söylemiş,
Hakim tarafından sorguya çekildiğinde de; kolluk anlatımını ve suçlamayı reddetmiştir.
Semra P., hakkında kamu davası açıldıktan sonra tutuklu olarak kaldığı Bayrampaşa Cezaevinden yaklaşık bir buçuk yıl süreyle duruşmalara gelmemiş, cezaevinden gönderdiği dilekçelerde duruşmaya gelmek istemediğini, emniyette yapılan işkenceler nedeniyle ifadeyi imzalamak zorunda kaldığını, suçlamaları kabul etmediğini belirtmiş, 1996 yılı Kasım ayında Kırklareli E Tipi Cezaevine nakledildikten sonra mahkemeye verdiği 20.12.1996 tarihli bir dilekçede; uzun süredir vicdani hesaplaşma yaptığını, bu süre içinde örgütün gerçek yüzünü ve netliğini anlamaya, çözmeye başladıktan sonra örgütten ayrılmaya kesin olarak karar verdiğini, ancak örgütün psikolojik baskıları ve ölüm tehditleri nedeniyle fırsat yaratana kadar beklemek zorunda kaldığını, bu hususta ayrıntıları mahkemeye rapor olarak sunacağını belirtip, pişmanlığını ve samimiyetini ortaya koymak için bundan sonra mahkeme ve emniyet güçlerine elinden geldiği kadar yardımcı olmak istediğini, 3419 sayılı Yasadan yararlanmak istediğini belirtmiş,
Mahkemeye verdiği 20.12.1996 tarihli bir başka dilekçede; Bayrampaşa cezaevine getirildikten bir hafta sonra örgütten ayrılmak istediğini açıkladığı için ajan ve işbirlikçi olduğu söylenip örgüt tarafından gözaltına alındığını, psikolojik ve fiziksel işkencelere maruz kaldığını, bu süre içinde duruşmalara gönderilmediğini, ailesiyle görüştürülmediğini, işkencelerden dolayı Kasım ayında bilinç kaybına uğradığını, 43 gün zorla açlık grevi yaptırıldığını, bundan bir hafta kadar sonra da 22 gün süreyle su ve yemek verilmediğini, gece gündüz uyutulmadığını, yaşadıkları nedeniyle bir buçuk yıldır duruşmaya gelemediğini, durumun basına yansımasıyla örgüt tarafından “mahkemede açıklama yapmamak ve Bayrampaşa Özel Tip Cezaevinde kalmak” koşuluyla serbest bırakıldığını, günlerce koğuşun arka tarafında tecrit edildiğini, tehdide maruz kaldığını belirterek, kendisine işkence yapan örgüt mensuplarından yaklaşık 30 kadar kişinin ismini vermiş, duruşmalara gönderilen dilekçeleri örgüt baskısıyla imzaladığını, Kurtuluş Gazetesinde kendisi adına açıklamalar yaptıklarını, kolluktaki ifadesini kabul ettiğini, ancak bu ifadenin siyasi savunmalara ilişkin bölümlerini kabul etmediğini, zira örgütün gerçek yüzünü cezaevinde iken öğrendiğini, emniyetten DGM’ye çıktığında verdiği ifadeleri kabul etmediğini, Halkın Bürosu avukatlarından Ahmet Düzgün Yüksel’in polisteki ifadesini reddetmesini söylemesi nedeniyle bu şekilde ifade verdiğini belirtmiş,
Yine mahkemeye hitaben verdiği 20.12.2006 tarihli 3 sayfadan ibaret dilekçede; örgüte sempati duyduğu dönemdeki faaliyetlerini, örgüte kazandırılma süreci ve örgütteki konumu ile gerçekleştirdiği eylemleri kolluk ifadesindekine benzer biçimde açıklamış,
20.06.1996 tarihli duruşmadaki sorgusunda; emniyet ifadesinin doğru olduğunu, Savcılık ve Yedek Hakimlik ifadelerini kabul etmediğini, avukatın önerisi üzerine o şekilde ifade verdiğini belirtmiş ve yukarıda özetlenen dilekçelerini ibraz etmiştir.
Hükümlü Semra Duyar, bunun dışında çeşitli tarihlerde gerçekleştirilen yasal düzenlemelerden yararlanmak amacıyla çok sayıda dilekçe vermiş olup, bunlarda, kendisinin örgütle ilgili bildiklerini aktardığını, açıklamalarının Kadınlar Derneği’nin internet sitesinde yayınlandığını, bu açıklamalarında örgütün içyüzünü anlattığını, bu sayede birçok gencin örgüte katılmasının engellendiğini, bu yöntemle örgüte karşı psikolojik mücadele verdiğini belirtmiş ise de, bu açıklamalarının, cezaevinde bulunduğu süre içinde örgüt mensupları tarafından kendisine yöneltilen baskılara ilişkin bulunduğu, yakalandığı sırada silahlı çatışmaya girmemesi ve kolluk ifadesindeki açıklamaları nedeniyle örgütün kendisini işbirlikçi ve hain olarak nitelendirdiği, bu yolda kendisinden itiraf elde edilmesi bakımından cezaevin koğuşunda çeşitli baskılara maruz kaldığı yolundaki bir takım bilgileri içerdiği anlaşılmaktadır.
Hükümlünün 4450 sayılı Yasa ile değişik 3419 sayılı Yasadan yararlanmak için başvuruda bulunması üzerine mahkemece sorulan hususlara cevaben İçişleri Bakanlığınca gönderilen 25.04.2000 gün ve 101273 sayılı yazıda, Semra P.’ın örgüte katılım süreci ve örgüt içinde iken katıldığı eylemler sayıldıktan sonra; “c gerek kollukta gerekse mahkemede örgütsel tavır takınarak ifadelerini kabul etmediği, daha sonra Bayrampaşa E Tipi Kapalı Cezaevinde iken pişmanlığını dile getirerek Kırıkkale E Tipi Cezaevine nakledildiği belirlenmiş, verdiği ifadeler neticesinde ( 3 ) örgüt mensubu yakalanmış, ( 7 ) adet silah ve bol miktarda mühimmat ve örgütsel doküman ele geçirilmiştir.
Adı geçen şahsın ifadesinde, mensubu olduğu örgütün dağılmasına neden olabilecek yeterli bilgi ve belge vermediği, örgütün amaçladığı suçun işlenmesine engel olacak mahiyette çaba göstermediği anlaşılmıştır.” denilmektedir.
Hükümlünün ileriki aşamalarda bu kez 4959 sayılı Topluma Kazandırma Yasası’ndan yararlanma başvurusunda bulunması üzerine İçişleri Bakanlığınca mahkemeye cevaben gönderilen diğer bir yazıda da; “Şahıs, 13.06.1995 tarihinde İstanbul ilinde İnci Kesmen adına kendisi tarafından düzenlenmiş sahte kimlikle, güvenlik kuvvetleri tarafından yakalanmış, örgütte kaldığı süre içinde militan-Topkapı Silahlı Propaganda Birliği sorumlusu olarak görevler üstlenmiştir. Adı geçenin verdiği ifadeler neticesinde ( 3 ) örgüt mensubu, ( 7 ) adet silah ele geçirilmiş ve 2001 yılında yazmış olduğu “Cezaevi Ortamında Bir Terör Örgütünün İç Yüzü” isimli kitapçıkla güvenlik kuvvetlerine yardımcı olarak psikolojik harekat faaliyetlerine katılmıştır. Terör örgütü içindeki konum ve faaliyetleriyle uyumlu şekilde katıldığı eylem ve faaliyetler hakkında vermiş olduğu bilgilerin mevcut bilgilerle örtüştüğü değerlendirilmektedir. Ayrıca adı geçen şahsın 3419 sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında uygulanacak Hükümlere Dair Kanun hükümlerinden yararlanıp yararlanmayacağı hakkındaki Bakanlık kanaatimiz daha önceki yazılarımızla mahkemeye bildirilmiştir.” denilmektedir.
Dosyadaki tüm kanıtlar birlikte değerlendirildiğinde;
Somut olayda, kolluk tarafından düzenlenen tutanaklardaki bilgiler kronolojik olarak değerlendirildiğinde, direnme hükmünde gösterilen gerekçe ve İçişleri Bakanlığının cevabi yazılarında belirtilenin aksine, diğer kişilerin yakalanma veya gözaltına alınmalarının hükümlü Semra P.’ın beyanlarıyla ilişkili olmadığı, istihbari bilgi sonucunda yakalanıp gözaltına alınan Zeynel Günal’ın yaptığı açıklama ve verdiği bilgiler üzerine önce Alaaddin Gündoğdu’nun, onun verdiği bilgi üzerine de İsmet Sınağ’ın yakalanıp gözaltına alındıkları, ele geçirilen silahların yerini ise Zeynel Günal’ın gösterdiği anlaşılmaktadır. Öte yandan, hükümlü Semra P.’ın kolluk aşamasında verdiği bilgiler, sadece kendisinden önce beyanda bulunanların açıklamalarını doğrular niteliktedir; başka deyimle bilinenlerin tekrarı biçiminde ve bunlarla sınırlıdır. Yakalanıp gözaltına alındığı sırada örgütten ayrılmayı düşünmediği, başlangıçta örgütsel tavır gösterip duruşmalara gelmediği, hakkındaki suçlamaları kabul etmediği, ancak kendisinden kuşkulanan bazı örgüt mensuplarının cezaevinde iken olumsuz tutum ve davranışlarda bulunmaları karşısında örgütü sorgulamaya başlayıp ayrılmayı düşündüğü, daha sonra da cezaevi ortamında yaşadıklarını anılaştırıp kendisine olumsuz davranan örgüt mensubu otuz tutuklu ve hükümlünün ismini bildirdiği anlaşılmaktadır. Sanık Semra P.’ın ifadelerinde geçen hususlar ile sonradan cezaevinde iken yayınladığı anılarının, terör örgütünün dağılmasına veya faili meçhul kalmış suç ve suçlarla faillerinin meydana çıkarılmasına yardım eder nitelikte olmadığı, yine bu bilgi ve belgeler ya da hükümlünün gösterdiği çaba sayesinde örgütün amaçladığı herhangi bir suçun işlenmesinin engellenmediği de açıktır.
Bu itibarla, hükümlü Semra P.’ın 4959 sayılı Topluma Kazandırma Yasası’ndan yararlanması koşulları oluşmadığından, yerel mahkemenin, 4959 sayılı Yasaya uygun bulunan Yargıtay 9. Ceza Dairesinin anılan bozma kararına uymaması usul ve yasaya aykırı bulunduğundan direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.12.2006 günü oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
9. CEZA DAİRESİ
E. 2009/17056
K. 2011/27812
T. 10.10.2011
• ANAYASAL DÜZENİ ZORLA DEĞİŞTİRMEYE KALKIŞMAK ( Eylemi Sırasında Ruhsatsız Tabancayla Yağma Suçu İşlediği – Ayrıca Bu Suçlardan da Hüküm Kurulması Gerektiği Dikkate Alındığında Kesinleşen Hükmün Lehe Olup Uyarlama Talebinin Reddi Gerektiği )
• ANAYASAYI İHLAL SUÇUNUN İŞLENMESİ SIRASINDA BAŞKA SUÇUN İŞLENMESİ ( Bu Suçlardan da Hüküm Kurulması Gerektiği Dikkate Alındığında Kesinleşen Hükmün Lehe Olup Uyarlama Talebinin Reddiyle Müebbet Ağır Hapis Cezasının Müebbet Hapis Cezasına Çevrileceği )
• KESİNLEŞEN HÜKMÜN LEHE OLMASI ( Anayasayı İhlal Suçunun İşlenmesi Sırasında Başka Suçun da İşlendiği – Uyarlama Talebinin Reddiyle Müebbet Ağır Hapis Cezasının Müebbet Hapis Cezasına Çevrileceğinin Gözetileceği )
5237/m.7, 309/2
5252/m.9/3
ÖZET : Hükümlünün sabit kabul edilen eylemi sırasında iki ayrı silahla yağma suçlarını işlediği, yine olaylar sırasında ruhsatsız tabanca da kullandığı kabul edilmekle, 5237 Sayılı T.C.K.nın 309/2 nci maddesi gereğince ayrıca bu suçlardan da hüküm kurulması gerektiği dikkate alındığında kesinleşen hükmün lehe olup uyarlama talebinin reddiyle sadece müebbet ağır hapis cezasının müebbet hapis cezasına çevrilmesine karar verilmesi gerekir.
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : 5237 Sayılı T.C.K.nın 7/2, 5252 Sayılı Kanunun 9/3. maddeleri uyarınca, hükümlünün sabit kabul edilen eylemi sırasında iki ayrı silahla yağma suçlarını işlediği, yine hükümlünün olaylar sırasında ruhsatsız tabanca da kullandığı kabul edilmekle, 5237 Sayılı T.C.K.nın 309/2 nci maddesi gereğince ayrıca bu suçlardan da hüküm kurulması gerektiği dikkate alındığında kesinleşen hükmün lehe olup uyarlama talebinin reddiyle sadece müebbet ağır hapis cezasının müebbet hapis cezasına çevrilmesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması.
SONUÇ : Kanuna aykırı, hükümlü müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden re’sen de temyize tabi olan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 10.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
9. CEZA DAİRESİ
E. 2006/1278
K. 2006/3390
T. 13.6.2006
• ANAYASAL DÜZENİ ZORLA DEĞİŞTİRMEYE KALKIŞMAK ( Sanığın Örgütçe Sorgulanıp Sonra Öldürülen Şahısların Sorgu Evlerine Getirilerek Bağlanıp Zorla Alıkonulmaları )
• ADAM ÖLDÜRME ( Sanığın Örgütçe Sorgulanıp Sonra Öldürülen Şahısların Sorgu Evlerine Getirilerek Bağlanıp Zorla Alıkonulmaları – Anayasal Düzeni Zorla Değiştirmeye Kalkışmak )
765/m.146
ÖZET : Sanığın, örgütçe sorgulanıp sonra öldürülen şahısların sorgu evlerine getirilerek bağlanıp zorla alıkonulmaları eylemine katıldığı somut olayda suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’nın 146/1. maddesinde tanımlanan suçun oluştuğu gözetilerek, sanıkların hukuki durumlarının buna göre tayin ve takdiri gerekir.
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Koşulları bulunmadığından sanıklar ile sanık Ali müdafiinin duruşmalı inceleme taleplerinin CMUK’nın 318. maddesi gereğince reddine,
Sanıklar ile sanıklar müdafiilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, C. Savcısının temyizine gelince;
Oluşa ve dosya kapsamına göre sanıklardan Mehmet’in örgütçe sorgulanıp bilahare öldürülen Ramazan ve İlyas ile akıbeti halen belli olmayan Hüseyin adlı şahısların kandırılıp sorgu evlerine getirilerek ellerinin, ayaklarının ve gözlerinin bağlanarak zorla alıkonulmaları eylemlerine katıldığının; sanık Ali’nin de Ramazan ve Hüseyin’e karşı aynı şekilde gerçekleştirilen eylemlere katıldığının anlaşılması kabulün de bu şekilde olması karşısında eylemlerinin kül halinde suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’nın 146/1. maddesinde tanımlanan suçu oluşturduğu, hukuki durumlarının da buna göre tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden, oluş ve kabule uygun düşmeyecek şekilde suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm tesisi,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup C. Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı ( BOZULMASINA ), 13.06.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
9. CEZA DAİRESİ
E. 2009/11204
K. 2010/855
T. 25.1.2010
• ANAYASAL DÜZENİ ZORLA DEĞİŞTİRMEYE TEŞEBBÜS ( Fail Tarafından Bu Amaçla Silahlı Örgüt Kurulmasının Yeterli Olmadığı – Örgütün Suçun İşlenmesi Doğrultusunda Ülke Genelinde Bu Amacı Gerçekleştirme Tehlikesi Yaratabilecek Nitelikte Cebir ve Şiddet İçeren ve Ağır Suç Teşkil Eden İcra Hareketlerine Girişmiş Olması da Gerektiği )
• SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ KURMAK VE YÖNETMEK ( Anayasal Düzeni Zorla Değiştirmeye Teşebbüs – Fail Tarafından Bu Amaçla Silahlı Örgüt Kurulmasının Yeterli Olmadığı – Örgütün Cebir ve Şiddet İçeren ve Ağır Suç Teşkil Eden İcra Hareketlerine Girişmiş Olması da Gerektiği )
• ÖRGÜTÜN ŞİDDET İÇEREN İCRA HAREKETLERİNE GİRİŞMİŞ OLMASI ( Anayasal Düzeni Zorla Değiştirmeye Teşebbüs – Fail Tarafından Bu Amaçla Silahlı Örgüt Kurulmasının Yeterli Olmadığı/Örgütün Cebir ve Şiddet İçeren ve Ağır Suç Teşkil Eden İcra Hareketlerine Girişmiş Olması da Gerektiği )
• CEBİR VE ŞİDDET UNSURU ( Anayasal Düzeni Zorla Değiştirmeye Teşebbüs – Fail Tarafından Bu Amaçla Silahlı Örgüt Kurulmasının Yeterli Olmadığı/Örgütün Cebir ve Şiddet İçeren ve Ağır Suç Teşkil Eden İcra Hareketlerine Girişmiş Olması da Gerektiği )
5237/m.309/1, 314/1
765/m.146/1, 168/1
ÖZET : Anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışma suçunun oluşabilmesi için fail tarafından bu amaçla silahlı örgüt kurulması yeterli olmayıp, kurulan örgütün amaç suçun işlenmesi doğrultusunda ülke genelinde bu amacı gerçekleştirme tehlikesi yaratabilecek nitelikte cebir ve şiddet içeren ve ağır suç teşkil eden icra hareketlerine girişmiş olması da gerekir. Sanığın yönettiği örgütün silahlanması ve amaca yönelik vahim eylemler planlaması suça hazırlık hareketi niteliğinde olup icra hareketine dönüşmediği, bu aşamada eylemin silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek suçunu oluşturduğu gözetilmelidir.
DAVA VE KARAR : Suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK’nın 146/1 ve suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 309/1. maddesinde tanımlanan Anayasa’yı ihlal suçunun işlenebilmesi için fail tarafından cebir ve şiddet kullanılması gerekir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmak veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmek amacıyla silahlı örgüt kurulması yeterli olmayıp, kurulan örgütün amaç suçun işlenmesi doğrultusunda ülke genelinde bu amacı gerçekleştirme tehlikesi yaratabilecek nitelikte cebir ve şiddet içeren ve ağır suç teşkil eden icra hareketlerine girişmiş olması da gerekir.
Somut olayda sanığın, Anayasal düzeni yıkıp yerine teokratik esaslara dayalı bir devlet kurmak amacıyla oluşturup yönettiği örgütün silahlanması ve amaca yönelik vahim eylemler planlaması suça hazırlık hareketi niteliğinde olup icra hareketine dönüşmediği, bu aşamada eylemin Anayasa’yı ihlal suçunu oluşturmayacağı ancak, sanığın tamam olan ve esasen suç oluşturan eyleminin silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek suçunu oluşturup hukuki durumunun suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK’nın 168/1 ve suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 314/1. maddesi kapsamında değerlendirilmesi ve tayin olunacak cezanın teşdiden uygulanması suretiyle lehe yasanın belirlenmesi gerektiği gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz dilekçesi ile duruşmalı inceleme sırasında ileri sürdüğü temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, re’sen de temyize tabi hükmün bu sebepten dolayı ( BOZULMASINA ), 25.01.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.