Asgari Ücret Hakkında Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/22865
K. 2008/16537
T. 19.6.2008
• İHBAR VE KIDEM TAZMİNATI ( Davacı İşçinin Kıdemi Yaptığı İş ve Diğer Vasıfları Belirtilerek Meslek Odalarından Davacının Alabileceği Emsal Ücret Araştırması Yapılması Gerektiği )
• KIDEM TAZMİNATI ( Davacı İşçinin Kıdemi Yaptığı İş ve Diğer Vasıfları Belirtilerek Meslek Odalarından Davacının Alabileceği Emsal Ücret Araştırması Yapılması Gerektiği )
• ÜCRETİN TESPİTİ ( Davacı Aylık Net Ücretinin Asgari Ücretin Üstünde Olduğunu İleri Sürdüğü/Davacı İşçinin Kıdemi Yaptığı İş ve Diğer Vasıfları Belirtilerek Meslek Odalarından Davacının Alabileceği Emsal Ücret Araştırması Yapılması Gerektiği – İhbar ve Kıdem Tazminatı )
• EMSAL ÜCRET ARAŞTIRMASI ( Davacı İşçinin Kıdemi Yaptığı İş ve Diğer Vasıfları Belirtilerek Meslek Odalarından Davacının Alabileceği Emsal Ücret Araştırması Yapılması Gerektiği )
• ASGARİ ÜCRET ( Davacı Aylık Net Ücretinin Asgari Ücretin Üstünde Olduğunu İleri Sürdüğü – Davacı İşçinin Kıdemi Yaptığı İş ve Diğer Vasıfları Belirtilerek Meslek Odalarından Davacının Alabileceği Emsal Ücret Araştırması Yapılması Gerektiği )
4857/m.8,32,37
1475/m.14
ÖZET : Davacı, ihbar, kıdem tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla mesai ile hafta ve genel tatil gündeliklerinin ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Somut olayda uyuşmazlık davacı işçinin aylık ücret miktarına ilişkindir. Davacı aylık net ücretinin asgari ücretin üstünde olduğunu ileri sürmüştür. Davacı taraf bu konuda tanık dinletmemiştir. Bu durumda davacı işçinin kıdemi, yaptığı iş ve diğer vasıfları belirtilerek meslek odalarından davacının alabileceği emsal ücret araştırması yapılarak sonuca gidilmesi gerekir.
DAVA : Davacı, ihbar, kıdem tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla mesai ile hafta ve genel tatil gündeliklerinin ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi K.Keleş tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununda 32. maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
Ücret kural olarak dönemsel ( periyodik ) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine; dönemlere uyularak ödenmelidir. 4857 sayılı İş Kanununun 32. maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir.
İş sözleşmesinin tarafları, asgari ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmiş olması taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323. maddesinin 2.fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki yada meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçiler o işyerinde yada başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
4857 sayılı İş Kanununun 8. maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37. maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi yada banka hesabına yatırılması hallerinde ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün yada sürülmesin, muvazaa olgusunun mahkemece resen araştırılması gerekmekle, mahkemenin belgeye değer vermeden önce muvazaa şüphesini ortadan kaldırması ve kendiliğinden gerekli araştırmaya gitmesi gerekir.
Çalışma belgesinde yer alan bilgilerin gerçek dışı olmasının da yaptırıma bağlanmış olması, belgenin ispat gücünü arttıran bir durumdur.
Asıl sorun, yasal yükümlülüğe ve cezai yaptırıma rağmen 8. ve 37. madde hükümlerine aykırı şekilde belgelerin hiç verilmemesi noktasında ortaya çıkar. Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı İş Kanununun 8 ve 37. maddelerinin işverene bu konuda bazı yükümlülükler de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, İş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümüne yardımcı nitelikte olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmiş olması, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında taraflar delillerinin değerlendirilmesi sırasında, işverence düzenlenmesi gereken bu tür belgelerin düzenlenmiş olup olmamasının da gözetilmesi gerekir.
Çalışma yaşamında daha az vergi yada sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir. Somut olayda uyuşmazlık davacı işçinin aylık ücret miktarına ilişkindir. Davacı aylık net ücretinin asgari ücretin üstünde olduğunu ileri sürmüş, davalı ise net 102.405.000 TL. olduğunu savunmuştur. Davacı taraf bu konuda tanık dinletmemiştir. Bu durumda davacı işçinin kıdemi, yaptığı iş ve diğer vasıfları belirtilerek meslek odalarından davacının alabileceği emsal ücret araştırması yapılarak sonuca gidilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması hatalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 19.06.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/30615
K. 2010/1332
T. 26.1.2010
• ŞÖFÖRÜN ALDIĞI ÜCRETİN BELİRLENMESİ ( Davacının İş Yerinde 5 Yıldan Fazla Çalıştığı/Meslek Odasından Maaş Tutarının Talep Edilen Bedel Olabileceği Yönünde Görüş Bildirildiği – Davacının Başka Bir Davada Asgari Ücret Aldığına Yönelik Beyana Dayanarak Hüküm Kurulmaması Gerektiği )
• ASGARİ ÜCRET ( Davacının İş Yerinde 5 Yıldan Fazla Çalıştığı/Meslek Odasından Maaş Tutarının Talep Edilen Bedel Olabileceği Yönünde Görüş Bildirildiği – Asgari Ücret Aldığına İlişkin İmzalı Bordrolar Esas Alınarak Karar Verilemeyeceği )
• DAVACI İŞÇİNİN BAŞKA BİR DAVADA ASGARİ ÜCRET ALDIĞINI BEYAN ETMESİ ( Şöför Olan Davacının İş Yerinde 5 Yıldan Fazla Çalıştığı/Meslek Odasından Maaş Tutarının Talep Edilen Asgari Ücretin 1.45 Katı Üzerindeki Bedel Olabileceği Yönünde Görüş Bildirildiği – Tanık Olarak Verdiği Beyana Dayanarak Hüküm Kurulamayacağı )
• MAAŞ BORDROSU ( Şöför Olan Davacının İş Yerinde 5 Yıldan Fazla Çalıştığı/Meslek Odasından Maaş Tutarının Talep Edilen Asgari Ücretin 1.45 Katı Üzerindeki Bedel Olabileceği Yönünde Görüş Bildirildiği – Asgari Ücret Aldığına İlişkin İmzalı Bordrolar Esas Alınarak Karar Verilemeyeceği )
4857/m. 8, 32, 37
818/m. 323
ÖZET : Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Somut olayda davacı işçi işyerinde 5 yılı aşkın süreyle şoför olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin feshedildiği ileri sürerek istekte bulunmuş, davalı işveren asgari ücret ödendiğini savunmuştur. Davacının imzasının taşıyan aylık ücret bordroları da asgari ücretten düzenlenmiştir. Yine belirtmek gerekir ki davacı işçi iş mahkemesinde çalıştığı sırada yapmış olduğu tanıklığında, iş sözleşmesi feshedilen bir işçinin asgari ücret aldığını belirtmiştir. Mahkemece, asgari ücreti gösteren ücret bordrolarının imzalı olması ve davacı işçinin İş Mahkemesinde tanık olarak yapmış olduğu açıklama karşısında asgari ücret aldığı kabul edilerek davaya konu işçilik alacakları hüküm altına alınmıştır.
Davacının iddia ettiği ücret asgari ücretin 1,45 katı olup, ağır vasıta ehliyetli ve işyerinde 5 yılı aşkın süreyle çalışan davacı işçi yönünden gerçek ücreti davacının belirttiği tutar ( 850,00 TL ) olarak kabul edilmelidir. Meslek kuruluşu da iddia edilen ücreti doğrulamış ve davacı tanıkları kısmen iddiayı doğrulayan anlatımlarda bulunmuşlardır. Bu husus dikkate alınmalıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki, kıdem, ihbar tazminatı, fazla çalışma ücreti, hafta tatili ücreti, bayram ve genel tatil ücreti ve ücret alacaklarının ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi taraflar avukatlarınca istenilmesi ve davacı avukatınca da duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 26.1.2010 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davacı adına Avukatı ile karşı taraf adına Avukatı geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek Tetkik Hakimi Ş. Çil tarafından düzenlenen, rapor sunuldu, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : 1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununda 32. maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
Ücret kural olarak dönemsel ( periyodik ) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine; dönemlere uyularak ödenmelidir. 4857 sayılı İş Kanununun 32. maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir.
İş sözleşmesinin tarafları, asgari ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanununun 323. maddesinin 2.fıkrasına göre tespit olunmalıdır, iş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçiler o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
4857 sayılı iş Kanununun 8. maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37. maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusunun mahkemece resen araştırılması gerekmekle, mahkemenin belgeye değer vermeden önce muvazaa şüphesini ortadan kaldırması ve kendiliğinden gerekli araştırmaya gitmesi gerekir ( Yargıtay 9.HD. 23.9.2008 gün 2007/27217 E, 2008/24515 K. ).
Çalışma belgesinde yer alan bilgilerin gerçek dışı olmasının da yaptırıma bağlanmış olması, belgenin ispat gücünü arttıran bir durumdur.
Asıl sorun, yasal yükümlülüğe ve cezai yaptırıma rağmen 8. ve 37. madde hükümlerine aykırı şekilde belgelerin hiç verilmemesi noktasında ortaya çıkar. Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı İş Kanununun 8 ve 37. maddelerinin işverene bu konuda bazı yükümlülükler de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümüne yardımcı nitelikte olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmiş olması, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında taraflar delillerinin değerlendirilmesi sırasında, işverence düzenlenmesi gereken bu tür belgelerin düzenlenmiş olup olmamasının da gözetilmesi gerekir.
Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Somut olayda davacı işçi işyerinde 5 yılı aşkın süreyle şoför olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin feshedildiği 2007 yılında aylık ücretinin 850,00TL olduğunu ileri sürerek istekte bulunmuş, davalı işveren asgari ücret ödendiğini savunmuştur. Davacının imzasının taşıyan aylık ücret bordroları da asgari ücretten düzenlenmiştir. Yine belirtmek gerekir ki davacı işçi Ankara 7. iş mahkemesinde çalıştığı sırada yapmış olduğu tanıklığında, 2005 yılında işyerinde iş sözleşmesi feshedilen bir işçinin asgari ücret aldığını belirtmiştir. Mahkemece, asgari ücreti gösteren ücret bordrolarının imzalı olması ve davacı işçinin Ankara 7. İş Mahkemesinde tanık olarak yapmış olduğu açıklama karşısında asgari ücret aldığı kabul edilerek davaya konu işçilik alacakları hüküm altına alınmıştır.
Mahkemece ücret araştırması da yapılmış ve Ankara Ticaret Odasının cevabi yazısında 850,00TL net ücret alabileceği bildirilmiştir. Davacının tanık olarak dinlendiği Ankara 7.İş Mahkemesinde yapılan yargılamada da davacı ile aynı konumda çalışan işçi yönünden asgari ücret yerine 2005 yılı için 500,00TL net ücret kabul edilmiş ve Dairemizce sözü edilen karar onanmıştır ( Yargıtay 9.HD. 30.10.2008 gün 2008/25555E, 2008/29514 K. ).
Davacının iddia ettiği ücret asgari ücretin 1,45 katı olup, ağır vasıta ehliyetli ve işyerinde 5 yılı aşkın süreyle çalışan davacı işçi yönünden gerçek ücret 850,00TL olarak kabul edilmelidir. Meslek kuruluşu da iddia edilen ücreti doğrulamış ve davacı tanıkları kısmen iddiayı doğrulayan anlatımlarda bulunmuşlardır. Böyle olunca davacının aylık ücretinin 850,00TL olarak kabul edildiği bilirkişi raporu bir değerlendirmeye tabi tutularak bir karar verilmelidir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, Davacı yararına takdir edilen 750.00 TL.duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 26.01.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/28136
K. 2008/25786
T. 7.10.2008
• İŞ KAYBI TAZMİNATI ( 03.07.2005 Tarihinden Önceki Dönem İçin 506 S.Y’nın Md. 77 ve 78’e Göre Belirlenmeli Daha Sonraki Tarihler İçin Asgari Ücretin İki Katı Tutarının Esas Alınması Gereği )
• ASGARİ ÜCRET ( İş Kaybı Tazminatı – 03.07.2005 Tarihinden Sonraki Tarihler İçin Asgari Ücretin İki Katı Tutarı Esas Alınması Gereği )
• İŞÇİNİN O AY İÇİN HAK ETTİĞİ ÜCRETİ / PRİM / İKRAMİYE GİBİ İFADELER ( Son Ay Ödenen Miktar Yerine O Ay İçin Hak Kazanılan ve Son Ay Çalışma Süresine Göre Ödenmesi Gereken Miktar Anlaşılması Gerektiği )
4046/m.21
506/m.77,78
ÖZET : Davacı, iş kaybı tazminatının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. 03.07.2005 tarihinden önceki dönem için iş kaybı tazminatı 506 sayılı yasa’nın 77 ve 78. maddelerine göre belirlenmeli; daha sonraki tarihler için iş kaybı tazminatı hesabında, asgari ücretin iki katı tutarı esas alınmalıdır.
506 sayılı yasa’nın 77, maddesinde yer alan “işçinin o ay için hak ettiği ücreti, prim ikramiye gibi” sözcüklerinden, son ay ödenen miktar yerine, o ay için hak kazanılan ve son ay çalışma süresine göre ödenmesi gereken miktar anlaşılmalıdır.
DAVA : Davacı, iş kaybı tazminatının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya İncelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : 1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Davacı, özelleştirme sebebiyle iş sözleşmesinin feshedildiğini ileri sürerek Türkiye İş Kurumu hakkında açtığı bu davada iş kaybı tazminatı isteğinde bulunmuştur.
İş kaybı tazminatının yasal dayanağı 4046 sayılı Yasa’nın 21. maddesi hükmüdür. Sözü edilen hükümde, “Bu Kanuna göre özelleştirme kapsamına alınan kuruluşların ( iştirakler hariç ) özelleştirmeye hazırlanması, özelleştirilmesi, küçültülmesi veya faaliyetlerinin kısmen ya da tamamen durdurulması, süreli ya da süresiz kapatılması veya tasfiye edilmesi nedeniyle; bu kuruluşlarda iş sözleşmesine dayalı olarak ücret karşılığı çalışanlardan iş sözleşmeleri tabi oldukları iş kanunları ve toplu iş sözleşmeleri gereğince tazminata hak kazanacak şekilde sona ermiş olanlara, kanunlardan ve yürürlükteki toplu iş sözleşmelerinden doğan tazminatları dışında ilave olarak iş kaybı tazminatı ödenir” şeklinde kurala yer verilmiştir. Aynı maddenin 3. fıkrasında iş kaybı tazminatına haz kazanma koşulları gösterilmiş ve “İş kaybı tazminatı, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 77 ve 78. maddesindeki usul ve esaslar çerçevesinde belirlenecek günlük net kazanç tutarıdır” demek suretiyle hesap yöntemi açıklanmıştır. 4046 sayılı Yasa’da değişikliğin yapıldığı 5398 sayılı Yasa ile sözü edilen metin maddeden çıkarılmış ve yerine, iş kaybı tazminatının asgari ücretin 2 katı tutarında belirleneceği hükme bağlanmıştır. O halde 5398 sayılı Yasa ile 03.07.2005 tarihinde yapılan değişiklik öncesinde iş sözleşmesi 4046 sayılı Yasa’nın 21. maddesi uyarınca feshedilen işçiler yönünden iş kaybı tazminatı 506 sayılı Yasa’nın 77 ve 78. maddelerine göre belirlenmeli, 03.07.2005 tarihi sonrasında yapılan fesihler bakımından ise, iş kaybı tazminatı hesabında asgari ücretin iki katı tutarı esas alınmalıdır.
506 sayılı Yasa’nın 77. maddesi işverenlerin ödeyecekleri sigorta priminin belirlenmesine dair olup, işçinin o ay için hak ettiği ücreti, prim ikramiye gibi her çeşit istihkakların ve idare ya da yargı makamları tarafından verilen karar gereğince aynı türdeki ödemelerin prime esas alınacağı belirlenmiştir. Buna göre ücretin yanı sıra akdi ikramiye, prim, ilave tediye gibi ödemelerin bu hesaplamada dikkate alınması gerektiği açıktır. O halde 03.07.2005 tarihine kadar yapılacak olan fesihler yönünden iş kaybı tazminatının hesabında ücret, ikramiye, ilave tediye ve prim gibi ödemeler dikkate alınmalıdır. 506 sayılı Yasa’nın 77. maddesinin 2. fıkrasından yola çıkılarak, yolluk, çocuk ve aile yardımı. Ölüm, doğum, evlendirme yardımları, ayni ve sosyal yardımların bu hesaplamada gözetilemeyeceği belirtilmelidir. Yine 506 sayılı Yasa’nın 78. maddesinde öngörülen yasal sınırlamaların dikkate alınması gerekir.
Somut olayda özelleştirme işlemi ve davacının iş sözleşmesinin feshi 2003 yılında gerçekleşmiş olmakla 4046 sayılı Yasa’nın 5398 sayılı Yasa ile değiştirilmeden önceki 21. maddesi hükmüne göre iş kaybı tazminatı belirlenmesi gerekir. Anılan hükme göre ve 506 sayılı Yasa’nın 77. maddesi uyarınca, işçiye son ay içinde ödenen ücret, prim, ikramiye gibi her çeşit istihkaklar ile idare ya da yargı makamları tarafından verilen karar gereğince aynı türdeki ödemelerin prime esas tutarına göre iş kaybı tazminatının hesaplanması gerekir. İlgili hükümde yer alan “işçinin o ay için hak ettiği ücreti, prim ikramiye gibi” sözcüklerinden son ay ödenen miktar yerine, o ay için hak kazanılan ve son ay çalışma süresine göre Ödenmesi gereken miktar anlaşılmalıdır. İşçinin son birkaç yıl için hak kazandığı ancak ödenmemiş olan ücret, akdi ikramiye, ilave tediye, izin ücreti ve benzeri işçilik alacaklarının iş sözleşmesinin özelleştirme uygulamaları sebebiyle feshedildiği son ay için ödenmiş olması durumunda, toplam ödeme tutarına göre iş kaybı tazminatı hesaplaması doğru olmaz. İşverenin söz konusu ödemeleri son ay yerine bir önceki ay yapmış olması durumunda ise, son ay ödeme miktarını azaltır ve bu yorum tarzı, yapılan uygulamaya göre işçi aleyhine sonuçlar da doğurabilir. 506 sayılı Yasa’nın 77. maddesi hükmü uyarınca “işçinin o ay için hak ettiği” miktar belirlenmeli ve iş kaybı tazminatı buna göre hesaplanmalıdır.
Mahkemece hükme esas alman bilirkişi raporunda, yukarıda belirlenen açıklama ve yasal esaslar çerçevesinde hesaplama yapılmış olmakla, davacı vekilinin hesaba yönelik temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Dairemizden daha önce geçen benzer bazı davalarda daha önceki dönemler için hak edilmiş olsa da, son ay içinde yapılan ödeme tutarlarını esas alan bilirkişi raporlarına göre hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. İş kaybı tazminatı hesabına dair bu konunun kamu düzenini ilgilendirmediği anlaşılmakla, davalı tarafın bilirkişi raporlarına karşı hesap yöntemine dair açıkça itirazda bulunmadığı benzer nitelikte dosyalarda verilen ve daha önceye ait olsa da son ay için yapılan ödemeleri esas alan hesap yönteminin benimsendiği kararların bu yönde emsal oluşturması da düşünülemez.
Öte yandan karar başlığında hakim ve katip adı ile sicil numaralarına yer verilmemiştir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388. maddesine göre kararı veren mahkeme hakimi ile katibin adı, soyadı ve sicil numaralarının kararda yer alması gerekir. Kamu düzenini ilgilendiren bu eksiklik bozma nedenidir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten ( BOZULMASINA ), peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 07.10.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
22. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/1933
K. 2012/6508
T. 6.4.2012
• İTİRAZIN İPTALİ DAVASI ( İşçilik Alacağı/Tanıkların Davacının Asgari Ücretten Biraz Daha Yüksek Ücret Aldığını Beyan Ettiği – Ticaret Odasına Yazılan Yazının Cevabında Davacının Asgari Ücret Aldığının Belirtildiği/Müzekkerede Davacının Nitelikleri Belirtilmediğinden Cevaplar Arasında Çelişki Olmadığı )
• EMSAL ÜCRET ARAŞTIRMASI ( İşçilik Alacağından Kaynaklanan İtirazın İptali Davası – Tanık Beyanları ve Ticaret Odasına Yazılan Yazının Cevabı Gözetildiğinde Davacı İşçinin Ücretinin Asgari Ücretin %10 fazlası Olarak Kabul Edileceği )
• İŞE BAŞLATMAMA TAZMİNATI ( İşçilik Alacağından Kaynaklanan İtirazın İptali Davası – Tanık Beyanları ve Ticaret Odasına Yazılan Yazının Cevabı Gözetildiğinde Davacı İşçinin Ücretinin Asgari Ücretin %10 fazlası Olarak Kabul Edileceği )
• ASGARİ ÜCRET ( İşçilik Alacağından Kaynaklanan İtirazın İptali Davası/Tanıkların Davacının Asgari Ücretten Biraz Daha Yüksek Ücret Aldığını Beyan Ettiği – Ticaret Odasının Cevabında Davacının Asgari Ücret Aldığının Belirtildiği/Müzekkerede Davacının Nitelikleri Belirtilmediğinden Cevaplar Arasında Çelişki Olmadığı )
2004/m.67
ÖZET : Davacı işçilik alacağından kaynaklanan itirazın iptali, icra – inkar tazminatının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Somut olayda, davalı tanıkları kendilerinin asgari ücret ile çalıştıklarını, davalıya ait işyerinde müdür yardımcısı olarak çalışan davacının ise kendilerinden biraz daha yüksek ücret aldığını beyan etmişlerdir. Mahkemece, ayrıntılı müzekkere yazılarak, davacının eğitim durumu ( lise ), çalıştığı süre ( 1,5 yıl ) ve unvanı ( mağaza müdür yardımcısı ) belirtilerek, emsal ücret araştırması yapılması istenmesi üzerine, Ticaret Odası’nın verdiği cevabi yazısında, davacının alabileceği ücretin asgari ücretin %10 fazlası olduğu belirtilmiştir. Her ne kadar, Ticaret Odası cevabi yazısında, emsal ücretin asgari ücret olduğunu bildirilmiş ise de, anılan cevap, davacının özelliklerinin bildirilmediği mahkeme müzekkeresi üzerine verilmiş olup, iki cevap arasında çelişki bulunmamaktadır. Bu durumda, asgari ücretin %10 fazlası ücret esas alınarak davacının işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süreye ait en çok dört aya kadar ücret ve diğer hakları hesaplanması gerekir.
DAVA : Davacı, icra takibine yapılan itirazın iptali, icra, inkar tazminatının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, isteğin reddine karar vermiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Z. Ayan tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı işçi, işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen dört aylık süre ücretinin tahsili için yaptığı takibe itirazın iptalini istemiştir.
Davalı işveren, işe iade edilmeme tazminatına ilişkin ödemeleri gereken meblağın 2.419,00.-TL olduğunu, 2.917,00.-TL olarak ödeme yaptıklarını, daha önce de posta ile dört aylık çalışılmayan süre ücretinin de ödendiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı yasal süresi içinde davacı temyiz etmiştir.
Hükme esas alınan 12.09.2011 tarihli bilirkişi raporunda, kesinleşen işe iade davası ile geçersiz olduğu tespit edilen fesih tarihindeki ( yani 21.06.2008 tarihindeki ) asgari ücrete göre davacının işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süreye ait en çok dört aya kadar ücret ve diğer hakları hesaplanmıştır. Oysa, işçinin işe iade sonrasında başvurusuna rağmen işe başlatılmaması halinde, işe başlatılmayacağının sözlü ya da eylemli olarak açıklandığı tarihte veya bir aylık başlatma süresinin sonunda iş sözleşmesi işverence feshedilmiş sayılır. İşe başlatmama tazminatının da fesih tarihindeki ücrete göre hesaplanması gerekir. Ayrıca, boşta geçen süreye ait en çok dört aya kadar ücret ve diğer haklar için ise, feshi izleyen dönem ücretlerine göre hesaplama yapılmalıdır. Geçersiz sayılan fesih tarihinden sonra boşta geçen en çok dört aylık sürede işçinin çalışması devam ediyormuş gibi ücret ve diğer haklar belirlenmelidir. Boşta geçen en çok dört aya kadar süre içinde ücret zammı ya da yeni bir toplu iş sözleşmesi yürürlüğe girdiğinde, her iki dönem için ayrı ayrı hesaplamaya gidilmelidir.
Öte yandan, taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda da uyuşmazlık bulunmaktadır. Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Somut olayda, davalı tanıkları kendilerinin asgari ücret ile çalıştıklarını, davalıya ait işyerinde müdür yardımcısı olarak çalışan davacının ise kendilerinden biraz daha yüksek ücret aldığını beyan etmişlerdir. Mahkemece, ayrıntılı müzekkere yazılarak, davacının eğitim durumu ( lise ), çalıştığı süre ( 1,5 yıl ) ve unvanı ( mağaza müdür yardımcısı ) belirtilerek, emsal ücret araştırması yapılması istenmesi üzerine, Ankara Ticaret Odası’nın verdiği 12.08.2011 tarihli cevabi yazısında, davacının alabileceği ücretin asgari ücretin %10 fazlası olduğu belirtilmiştir. Her ne kadar, Ankara Ticaret Odası 02.12.2010 tarihli cevabi yazısında, emsal ücretin asgari ücret olduğunu bildirilmiş ise de, anılan cevap, davacının özelliklerinin bildirilmediği mahkeme müzekkeresi üzerine verilmiş olup, iki cevap arasında çelişki bulunmamaktadır. Bu durumda, asgari ücretin %10 fazlası ücret esas alınarak davacının işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süreye ait en çok dört aya kadar ücret ve diğer hakları hesaplanması gerekirken, asgari ücrete itibar edilerek yapılan hesaplama doğrultusunda hüküm kurulması da hatalıdır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 06.04.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2004/10-24
K. 2004/47
T. 28.1.2004
• İŞ KAZASI NEDENİYLE RÜCUAN TAZMİNAT ( Hesaplanmasında Hüküm Tarihine En Yakın Asgari Ücretin Esas Alınması Gereği – Asgari Ücret Kamu Düzenine İlişkin Olduğundan Usuli Kazanılmış Hak Doğurmayacağı )
• ZARARLANDIRICI SİGORTA OLAYINA MARUZ KALAN SİGORTALI ( Gerçek Zararlarının Hesaplanmasında Hükme En Yakın Tarihteki Asgari Ücretin Esas Alınması Gereği – Asgari Ücretin Usuli Kazanılmış Hak Doğurmayacağı )
• ASGARİ ÜCRET ( Kamu Düzenine İlişkin Olduğundan Usuli Kazanılmış Hak Doğurmayacağı – İş Kazası Nedeniyle Rücuan Tazminat/Hesaplanmasında Hüküm Tarihine En Yakın Asgari Ücretin Esas Alınması Gereği )
• RÜCUAN TAZMİNAT ( İş Kazası Nedeniyle/Hesaplanmasında Hüküm Tarihine En Yakın Asgari Ücretin Esas Alınması Gereği – Asgari Ücret Kamu Düzenine İlişkin Olduğundan Usuli Kazanılmış Hak Doğurmayacağı )
• USULİ KAZANILMIŞ HAK ( İş Kazası Nedeniyle Rücuan Tazminat/Hesaplanmasında Hüküm Tarihine En Yakın Asgari Ücretin Esas Alınması Gereği – Kamu Düzenine İlişkin Olduğundan Usuli Kazanılmış Hak Doğurmayacağı )
506/m.26
4857/m.39,102
ÖZET : Asgari ücretteki değişiklikler usuli kazanılmış hakkın istisnası niteliğinde bulunup, aynı davada ve yargılamanın her aşamasında hakim tarafından re’sen gözetilmesi gerekir.
Zararlandırıcı sigorta olayına uğrayan sigortalının ya da hak sahiplerinin gerçek zararlarının hesaplanmasında hükme en yakın tarihte belli olan asgari ücretin esas alınması gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki “”rücuan alacak”” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şırnak Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 18.6.2002 gün ve 2000/84 E – 2002/71 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onuncu Hukuk Dairesi’nin 26.11.2002 gün ve 2002/8508-9248 sayılı ilamiyle; ( 1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 26. maddesi olup Dairemizin önceki bozma kararında dış tavan hesabına yönelik herhangi bir bozma nedeni öngörülmemesi karşısında, bozma kararı öncesinde alınarak karara dayanak yapılmış olan 4.2.2000 tarihli hesap raporunda belirlenmiş olan tavan değerlerinin taraflar yararına usuli kazanılmış hak durumu oluşturduğu gözetilmeksizin, uyulan bozma doğrultusunda sürdürülen yargılama sürecinde değişen asgari ücret değerleri de gözetilmek suretiyle düzenlenmiş olan 15.4.2002 tarihli hesap raporunun esas alınması usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir… ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Edenler: 1- Davalı Cemil Kardeşler
2- Davalı M… Kardeşler Ltd. Şti.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, iş kazası sonucu vefat nedeniyle rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece istemin kabulüne karar verilmiş, hüküm Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Davacı Kurum davasında; 15.5.1997 tarihinde meydana gelen iş kazasında vefat eden sigortalısının hak sahiplerine bağlanan peşin değerli gelirler nedeniyle uğranan Kurum zararından bir bölümünün tahsilini istemektedir.
Mahkemece, aldırılan kusur ve sigortalının asgari ücretten gelir elde ettiğinin kabulü ile düzenlenen hesap raporunda, sigortalının ölümü ile hak sahiplerinin destekten yoksun kaldıkları tavan zarar miktarları belirlenerek verilen ilk hüküm, tarafların temyizi üzerine, Yüksek Özel Dairece; “”hükme esas alınan kusur bilirkişi raporunun oluşa uygun bulunmadığı”” gerekçesiyle bozulmuştur.
Yerel mahkemece uyulan bozma kararı doğrultusunda düzenlenen kusur raporu ve bozmadan sonra davanın devamı sırasında yürürlüğe giren yeni Asgari ücret dikkate alınmak suretiyle yaptırılan bilirkişi raporu sonucunda bulunan miktar dikkate alınarak karar verilmiş, hüküm özel dairece yukarıda yazılı gerekçe ile bozulmuş, yerel mahkeme önceki kararda direnmiştir.
Mahkeme ile özel daire arasındaki uyuşmazlık, aynı davada bozma nedeni yapılmayan hesap raporuna rağmen asgari ücretin artması halinde bu asgari ücret artışı gözönünde bulundurularak gerçek zarar dış tavan hesabının yaptırılıp yaptırılamayacağı giderek bu hususun davalı yararına oluşan usuli kazanılmış hakkı ortadan kaldırıp kaldırmayacağı noktasında toplandığı anlaşılmaktadır.
Beden tamlığına karşı işlenen haksız fiillerde zararın gerçek miktar ve kapsamı zamanla daha iyi anlaşılabileceğinden mümkün olduğu kadar geç bir tarihin esas alınması gereği ortadadır. BK.nun 46/2. maddesinde cismani zararın hangi tarih esas alınarak hesaplanacağı hakkında yeterli açıklık bulunmakta, cismani zararın hüküm tarihine en yakın tarihteki verilere göre hesaplanması kabul edilmektedir ( Prof. Dr. S. S. Tekinay, Ölüm sebebiyle destekten yoksun kalma tazminatı İst. 1963 s. 201-202 ). Asgari ücretin kamu düzeni ile ilgili olduğu açıktır. Aynı davada, bozmadan sonra da olsa asgari ücretin artması halinde bunun mahkemece kendiliğinden dikkate alınacağı belirgindir. Hatta davacının ilk asgari ücrete göre yapılan hesaba itiraz etmemesi, o günkü verilerin doğru olduğuna inandığı içindir. Bu durum sonraki gelişmeler nedeniyle asgari ücretlerdeki artışlardaki hakkını istemesine engel olamaz.
İş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerine kurumca yapılan sosyal sigorta yardımlarının rücuan ödetilmesi davalarında asgari ücretin artışının, yargılamanın her aşamasında gözetilmesinin mümkün olduğunun kabulü halinde bunun usuli kazanılmış haktan söz edilip sınırlandırılabileceğini ileri sürmek asgari ücretin kamu düzeni amacının boşa çıkarılmasına neden olacaktır.
Söylenen hususlar Yargıtay tarafından kararlılıkla uygulanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.2.1996 gün E: 1995/21-1059, K: 1996/104, aynı kurulun 17.9.1997 gün, E: 1997/10-474 K: 1997/653, 17.12.1997 gün E.1997/10-820 K.1997/1074, 21.12.1998 gün E.1998/10-816 K.1998/844, 9.7.2003 gün, E.2003/21-465, K.2003/472 sayılı kararları.
Durumun maddi hukuk bakımından irdelenmesi yanında, usul hukuku yönünden duruma bakıldığında; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “”Usuli kazanılmış hak”” olarak tanımlayacağımız bu müessese, mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararındaki esas çerçevesinde işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirir ( 9.5.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK ).
Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası’nda anılan ilkeye ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Ne var ki, “”Usuli Kazanılmış Hak”” davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ve öğretide kabul görmüş usul hukukunun vazgeçilmez ana temellerinden olup, bir davada, mahkemenin yada tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade eder.
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile, bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak durumu oluşabilir.
Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur. ( 4.2.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK ).
Yargıtay içtihatları ile kabul edilmiş olan “”usuli müktesep hak”” kurumunun bir Çok hukuk kuralında olduğu gibi, özellikle kamu düzeni düşüncesi ile, yine Yargıtay içtihatları ile getirilmiş istisnaları vardır:
Mahkemenin bozmaya uymasından sonra bir içtihadı Birleştirme Kararı çıkarsa, bu yeni içtihadı Birleştirme Kararının mahkemede ve Yargıtay’da görülmekte olan bütün işlere uygulanması gerekir. Buna karşı usuli kazanılmış hak iddiasında bulunulamaz ( 9.5.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK ) içtihadı Birleştirme Kararında olduğu gibi, bozmadan sonra yürürlüğe giren ve geçmişe etkili bir yeni kanun karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla meydana gelen usuli kazanılmış hak, hukukça değer taşımaz.
Benzer şekilde; uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilirse, artık usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir ( HGK.nun 21.1.2004 gün, 2004/10-44 E, 19 K. ).
Bu sayılanların dışında ayrıca; görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi, “”kamu düzeni”” ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez ( Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü-6. Baskı, cilt 5, 2001 ).
Bu noktada “”kamu düzeni”” kavramına açıklık getirilmesinde yarar bulunmaktadır. Kamu düzeni; kamunun ( toplumun ) her bakımdan genel çıkarlarını koruyucu hükümlerin tümü; bir ülkede kamu hizmetlerinin iyi yapılmasını, devletin güvenliğini ve düzenini ve bireyler arasındaki ilişkilerde hukuku, huzuru ve ahlak kuralılarına uygunluğu sağlamaya yarayan kurum ve kuralların tümü; devletin ve devlet yapısının korunmasını hedef tutan, toplumun her alanındaki düzenin temelini oluşturan bütün kuralları ifade eder ( Ejder Yılmaz-Hukuk Sözlüğü, Türk Hukuk Lügatı, Büyük Larousse, vs. ).
Asgari ücret de kamu düzeni ile ilişkilendirilen kavramların başında gelmektedir.
Gerçekten de 1475 sayılı İş Kanunun 33, 99 ve 4857 sayılı İş Kanununun 39 ve 102. maddelerinin içeriğinden elde edilen hukuki verilerde gözetildiğinde, işçinin taban ücretini belirleyen asgari ücretin, işçilerin yaptıkları işe uygun ve insanlık onuruna yaraşır bir yaşam seviyesini sağlamaları için gerekli olan en az ücreti ifade etmektedir. Adil bir ücret elde edilmesini, böylece çalışanların ekonomik ve sosyal durumlarının düzeltilmesi amacına yönelik olarak yapılmakta olan asgari ücret değişikliklerinin kamu düzeni düşüncesi ile ilgili olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Kamu düzeniyle ilgili bu durumlarda, kazanılmış usuli haktan söz edilemeyecektir.
Bu niteliği dikkate alındığında asgari ücretteki değişikliklerde usuli kazanılmış hakkın istisnası niteliğinde bulunup, aynı davada ve yargılamanın her aşamasında hâkim tarafından re’sen gözetilmesi gerekir.
Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular karşısında, zararlandırıcı sigorta olayına uğrayan sigortalının yada hak sahiplerinin gerçek zararlarının hesaplanmasında hükme en yakın tarihte belli olan asgari ücretin esas alınması gerekeceğinden, bu gerekçeler ile doğru bulunan yerel mahkeme direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ : Davalılar Cemil M… ve M… Kardeşler Limited Şirketinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ( ONANMASINA ) ve temyiz ilam harcının temyiz edenlerden alınmasına, 28.1.2004 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI :
Dava, iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirler nedeni ile oluşan Sosyal Sigortalar Kurumu zararının rücuan tazmini istemine yönelik olup, yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 26. maddesidir.
Özel Daire ile yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık bozma kararından önce tazminat hesabına esas tutulan asgari ücret bozma dışında kalmışsa, bozmadan sonra yürürlüğe giren asgari ücret artışları tazminat hesabında gözetilmesi gerekip gerekmeyeceği noktasındadır.
Özel Daire 12.7.2000 tarihli ilk bozma kararında Kurumun rücu alacağının tavanını belirleyen hesap raporuna yönelik herhangi bir bozma nedeni öngörülmemiştir. Bozma kararı tamamen kusura yönelik olup tarafların kusura yönelik temyiz itirazları kabul edilmiştir. Bu nedenle tavan hesap raporu kesinleşmiş ve davalı lehine usuli müktesep hak durumu oluşmuştur. Yerel Mahkemenin bozma kararından sonra yapacağı iş, davalıların yeniden saptanan kusur paylarını ilk hesap raporundaki maddi zarar miktarlarına uygulamaktan ibarettir. Bozmadan sonra değişen asgari ücretlere göre yeniden tavan hesabı yapılamaz. Asgari ücret kamu düzeni ile ilgili ise de usuli müktesep hakta kamu düzeni ile ilgilidir. Asgari ücretlerdeki artışlar dikkate alınıp yeniden hesap raporu alındığında tazminat miktarı yükseleceğinden bu husus davacı Kurumun yararına davalı işverenin aleyhine olacaktır ve davalı işverenin usuli müktesep hakkı ihlal edilmiş olacaktır.
Öte yandan maddi tazminat bir takım faraziyelere göre hesaplanan miktardır. Bu miktarın birde bozma dışında kalan asgari ücret artışlarıyla yükseltilmesi işverenlerin sorumluluklarını daha da ağırlaştıracaktır.
Bu nedenle tavan hesabı bozma kararı dışında tutulduğuna göre bu yön taraflar bakımından usuli kazanılmış hak durumunu oluşturur. Bozmadan sonra yürürlüğe giren asgari ücretlerdeki artışlar tazminat hesabında dikkate alınamaz.
Açıklanan nedenlerle Onuncu Hukuk Dairesinin bozma kararı doğru olup, Sayın çoğunluğun onama görüşüne katılamıyoruz.
İhsan ULUSOY Coşkun ERBAŞ Coşkun ÖZTÜRK
15. H. Dairesi Başk. 10. H. Dairesi Başk. 10. H. Dairesi Üyesi
T.C.
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/3106
K. 2011/4921
T. 17.5.2011
• TRAFİK KAZASINDAN KAYNAKLANAN MADDİ TAZMİNAT ( Davacının Düzenli ve Sürekli Gelirine Dair Başkaca Deliller Usulünce Toplanmadan İlgili Meslek Kuruluşundan Emsal Gelir Araştırılmadan İş Gücü Kaybı Tazminatına Hükmedilmesinin İsabetli Olmadığı )
• EMSAL GELİR ARAŞTIRILMASI ( Trafik Kazasından Kaynaklanan Maddi Tazminat – İlgili Meslek Kuruluşundan Emsal Gelir Araştırılmadan Asgari Ücretin 2 Katı Olan Aylık Gelire Göre Hesaplanan Rapora İtibar Edilerek İş Gücü Kaybı Tazminatına Hükmedilmesinin İsabetli Olmadığı )
• ASGARİ ÜCRET ( Trafik Kazasından Kaynaklanan Maddi Tazminat – Sosyal Güvenlik Kurumdan Davacıya Ait Kayıtlar ve Varsa Ödemelere Ait Belgeler İstenmeden Asgari Ücretin 2 Katı Olan Aylık Gelire Göre Hesaplanan Rapora İtibar Edilerek İş Gücü Kaybı Tazminatına Hükmedilmesinin İsabetli Olmadığı )
• İŞ GÜCÜ KAYBI TAZMİNATI ( Davacının Düzenli ve Sürekli Gelirine Dair Başkaca Deliller Usulünce Toplanmadan İlgili Meslek Kuruluşundan Emsal Gelir Araştırılmadan Hükmedilmesinin İsabetsizliği – Trafik Kazasından Kaynaklanan Maddi Tazminat )
2918/m.95
ÖZET : Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir. Aktüerya raporunda, muhtarlık yazısına göre davacının inşaat işçisi olup aylık 900 TL kazancı olduğu ve bunun da 481 TL olan asgari ücretin yaklaşık 2 katı olduğundan, yapılan hesaplamada davacının geliri asgari ücretin 2 katı olarak kabul edilmiştir. Yapılan ekonomik ve sosyal durum araştırmasında ise, davacının hamallık yaptığı bildirilmiştir. Davacının düzenli ve sürekli gelirine dair başkaca deliller usulünce toplanmadan, ilgili meslek kuruluşundan emsal gelir araştırılmadan Sosyal Güvenlik Kurumdan davacıya ait kayıtlar ve varsa ödemelere ait belgeler istenmeden asgari ücretin 2 katı olan aylık 900 TL gelire göre hesaplanan rapora itibar edilerek eksik inceleme ile iş gücü kaybı tazminatına hükmedilmesi isabetli değildir.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalı tarafa zorunlu mali sorumluluk sigortası ile sigortalı araç sürücüsünün kusurlu hareketiyle meydana gelen kazada davacının yaralandığını açıklayıp, fazlaya dair haklarını saklı tutarak 17.782 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı sigorta şirketi vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre; davanın kısmen kabulü ile, 17.782 TL’nin davalıdan tahsiline. 7100 TL için temerrüt tarihi olan 22.11.2008 tarihinden yasal faiz işletilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- ) Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- ) Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir. Davacının trafik kazası sonucu yaralanması nedeni ile daimi maluliyete uğradığı ileri sürülmüş, mahkemece Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesinden alınan 6.11.2008 tarihli sağlık kurulu raporuna itibar edilerek maddi tazminata hükmedilmiştir. Oysa, daimi maluliyete dair alınacak raporun. Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğüne uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
O halde, mahkemece, Adli Tıp Kurumu ihtisas dairesinden, davacının maluliyet durumuna dair tüzüğe uygun yeni bir rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yetersiz sağlık kurulu raporuna itibar edilerek hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
3- ) Hükme esas alınan Avukat V. K.’ın 24.11.2009 tarihli aktüerya raporunda, muhtarlık yazısına göre davacının inşaat işçisi olup aylık 900 TL kazancı olduğu ve bunun da 481 TL olan asgari ücretin yaklaşık 2 katı olduğundan, yapılan hesaplamada davacının geliri asgari ücretin 2 katı olarak kabul edilmiştir. Yapılan ekonomik ve sosyal durum araştırmasında ise, davacının hamallık yaptığı bildirilmiştir. Davacının düzenli ve sürekli gelirine dair başkaca deliller usulünce toplanmadan, ilgili meslek kuruluşundan emsal gelir araştırılmadan. Sosyal Güvenlik Kurumdan davacıya ait kayıtlar ve varsa ödemelere ait belgeler istenmeden asgari ücretin 2 katı olan aylık 900 TL gelire göre hesaplanan rapora itibar edilerek yazılı şekilde eksik inceleme ile iş gücü kaybı tazminatına hükmedilmesi isabetli değildir.
SONUÇ : Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2 ve 3 numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istenmesi halinde temyiz eden davalı Finans Sigorta aş’ye iadesine, 17.05.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/7160
K. 2011/3496
T. 14.4.2011
• TRAFİK KAZASINDAN KAYNAKLANAN BEDENSEL ZARARIN TAZMİNİ ( Davacının Yaptığı İş Çalışma Şekli ve Geliri Araştırılması Gerektiği )
• ÇALIŞMA ŞEKLİNİN ARAŞTIRILMASI GEREĞİ ( Davacının Pazarcılık Yaptığının Kabulü Halinde Yılın Tamamında Her Gün Gelir Elde Edemeyeceği Dikkate Alınarak Belirlenecek Gelir Esas Alınmalı ve Gelirin Kanıtlanamaması Halinde Asgari Ücret Düzeyinde Gelir Elde Edeceğinin Kabulü Gerektiği )
• ASGARİ ÜCRET DÜZEYİNDE GELİR ( Trafik Kazasından Kaynaklanan Bedensel Zararın Tazmini – Davacının Pazarcılık Yaptığının Kabulü Halinde Yılın Tamamında Her Gün Gelir Elde Edemeyeceği Dikkate Alınarak Belirlenecek Gelir Esas Alınmalı ve Gelirin Kanıtlanamaması Halinde Asgari Ücret Düzeyinde Gelir Elde Edeceğinin Kabulü Gerektiği )
818/m.46
ÖZET : Dava, trafik kazasından kaynaklanan bedensel zararın tazmini istemine ilişkindir. Davacı, kaza sonucunda %22,2 oranında daimi işgücü kaybına uğramıştır. Mahkemece, davacının uğradığı zararın belirlenmesi için alınan bilirkişi raporunda, muhtarlık belgesi esas alınarak davacının pazarcılık yaptığı ve günlük 50 TL kazandığı, asgari ücretin 3,11 katı oranında gelir elde ettiği kabul edilmiştir. Ancak, bu araştırma hüküm kurmaya yeterli değildir. Davacının bu konudaki tüm delilleri toplanarak, yaptığı iş, çalışma şekli ve geliri araştırılmalı, pazarcılık yaptığının kabulü halinde de, yılın tamamında, her gün gelir elde edemeyeceği dikkate alınarak belirlenecek gelir, esas alınmalı, gelirin kanıtlanamaması halinde asgari ücret düzeyinde gelir elde edeceğinin kabulü gerekmektedir.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükümün süresi içinde, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalının zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olduğu aracın sebep olduğu kazada müvekkillerinin yaralandığını ileri sürerek, ıslah dilekçesi ile 53.396,84 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- ) Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- ) Dava, trafik kazasından kaynaklanan bedensel zararın tazmini istemine ilişkindir. Davacı, kaza sonucunda %22,2 oranında daimi işgücü kaybına uğramıştır. Mahkemece, davacının uğradığı zararın belirlenmesi için alınan bilirkişi raporunda, muhtarlık belgesi esas alınarak davacının pazarcılık yaptığı ve günlük 50 TL kazandığı, asgari ücretin 3,11 katı oranında gelir elde ettiği kabul edilmiştir. Ancak, bu araştırma hüküm kurmaya yeterli değildir. Davacının bu konudaki tüm delilleri toplanarak, yaptığı iş, çalışma şekli ve geliri araştırılmalı, pazarcılık yaptığının kabulü halinde de, yılın tamamında, her gün gelir elde edemeyeceği dikkate alınarak belirlenecek gelir, esas alınmalı, gelirin kanıtlanamaması halinde asgari ücret düzeyinde gelir elde edeceğinin kabulü gerekmektedir. Mahkemece anılan husus gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2 numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükümün davalı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istenmesi halinde temyiz eden davalıya iadesine, 14.4.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/20814
K. 2012/3063
T. 13.2.2012
• YOKSULLUK NAFAKASININ KALDIRILMASI TALEBİ ( Davalının Çalışmaya Başladığı İşin Her An Sona Erebileceği Sabit ve Güvenceli Olmadığı – Asgari Ücret Düzeyinde Sürekli ve Güvenceli Gelire Sahip Olunması Bile Yoksulluğu Ortadan Kaldırmadığına Göre Davanın Reddedileceği)
• ASGARİ ÜCRET DÜZEYİNDE SÜREKLİ VE GÜVENCELİ GELİRE SAHİP OLUNMASI ( Yoksulluğu Ortadan Kaldırmadığından Yoksulluk Nafakasının Kaldırılmasını Gerektirmediği)
• İŞE GİREN KADININ ALDIĞI YOKSULLUK NAFAKASININ KALDIRILMASI TALEBİ ( Günün Ekonomik Koşulları İle Tarafların Ekonomik Durumları ve Yaşam Tarzları Değerlendirilerek Takdir Edileceği – Davalının Çalışmaya Başladığı İş Sabit ve Güvenceli Olmadığından Talebin Reddi)
4721/m.176
ÖZET : Davacı, yoksulluk nafakasının kaldırılmasını talep etmiştir. Davalının yoksulluk durumu, günün ekonomik koşulları ile tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları birlikte değerlendirilerek takdir edilmelidir. Çalışmaya başladığı iş her an için sona erebilecek nitelikte olup, sabit ve güvenceli değildir.Asgari ücret düzeyinde sürekli ve güvenceli bir gelire sahip olunması bile yoksulluğu ortadan kaldırmadığına göre dava reddedilmelidir.
DAVA : Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda, mahalli mahkemece verilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili; müvekkili ile davalının boşandıklarını, davalı lehine aylık 150,00.-TL yoksulluk nafakasının hüküm altına alındığını, davalının işe girdiğini, yoksulluğun ortadan kalktığını belirterek, yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, yoksulluk nafakasının dava tarihi itibariyle kaldırılmasına karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
TMK’nun 176. maddesine göre, yoksulluğun ortadan kalkması halinde mahkemece nafaka kaldırılabileceği gibi, tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması ya da azaltılmasına da karar verilebilir.
Ancak, HGK’nun yerleşik kararlarında asgari ücretle çalışılmakta bulunulması, yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmediği gibi, yoksulluğu ortadan kaldıran bir durum olarak da kabul edilmemiştir.
Somut olayda, davalının fahri öğretici olarak yaz Kur’an kursunda çalıştığı anlaşılmaktadır.
Davalının yoksulluk durumu, günün ekonomik koşulları ile tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları birlikte değerlendirilerek takdir edilmelidir.
Mahkemece, davalının işe girdiği belirtilerek yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmiş ise de; bu miktarın günümüz koşullarında davalının geçinmesine yetip yetmeyeceği tartışılmadığı gibi, davalının işin geçici olduğu yönündeki beyanı üzerine bu konuda bir araştırma yapılmamıştır.
Davalının aldığı nafaka ile geçinmesi günümüz ekonomik koşullarında mümkün görülmediğine göre, 2006 doğumlu çocuğu ile birlikte yaşamını sürdürebilmesi için işe girip çalışması da zorunluluk arzetmektedir. Çalışmaya başladığı iş ise her an için sona erebilecek nitelikte olup, sabit ve güvenceli de değildir.
Yukarıda açıklandığı üzere asgari ücret düzeyinde sürekli ve güvenceli bir gelire sahip olunması bile yoksulluğu ortadan kaldırmadığına göre davanın reddine karar verilmesi gerekirken itibar edilmeyen gerekçeler ile kabulü cihetine gidilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 13.02.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/11068
K. 2005/5074
T. 9.5.2005
• HAKSIZ EYLEM ( Maddi Ve Manevi Tazminat – Olay Tarihinde Geçerli Bulunan Asgari Ücret Miktarının Yanlış Hesaplanmasının Yeniden Yargılamayı Gerektirmediği )
• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Haksız Eylem – Olay Tarihinde Geçerli Bulunan Asgari Ücret Miktarının Yanlış Hesaplanmasının Yeniden Yargılamayı Gerektirmediği )
• ASGARİ ÜCRET MİKTARI ( Yanlış Hesaplanmasının Yeniden Yargılamayı Gerektirmediği – Haksız Eylem Nedeniyle Maddi Ve Manevi Tazminat )
1086/m.438
818/m.41
ÖZET : Dava, haksız eylem nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Olay tarihinde geçerli bulunan asgari ücret ( 180.000.000 )-TL olarak kabul edilmiş ve buna göre maddi tazminat hesabı yapılmıştır. Oysa ki, hesaplamaya esas asgari ücret miktarı aylık net dir.Ancak, yanılgının giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmez.
DAVA : Davacı Hüseyin Söğüt vekili Avukat İsmail Çömlekçioğlu tarafından, davalılar Suat Yılmaz ve Mehmet Fehiman Erkal aleyhine 30.11.2001 gününde verilen dilekçe ile maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 24.12.2003 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılar Suat Yılmaz ve Mehmet Fehiman Erkal tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR : 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Davalıların diğer temyiz itirazlarına gelince; dava, haksız eylem nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz olunmuştur.
Mahkemece, olay tarihinde geçerli bulunan asgari ücret ( 180.000.000 )-TL olarak kabul edilmiş ve buna göre maddi tazminat hesabı yapılmıştır. Oysa ki, hesaplamaya esas asgari ücret miktarı aylık net ( 86.922.500 )-TL olup; davacının maddi zararı da ( 18.108.854 )-TL’dir. Ancak, yanılgının giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden; hükmün, HUMK.m.438 uyarınca düzeltilerek onanması gerekmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda ( 2 ) nolu bentte gösterilen nedenle hüküm bölümünün 1. fıkrasının çıkarılarak yerine: “Maddi tazminat yönünden davanın kısmen kabul kısmen reddine; 18.108.854-TL maddi tazminatın kabulüne, 81.891.146-TL’nin reddine” biçimindeki sözcük dizisinin yazılmasına; diğer temyiz itirazlarının ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle reddine ve kararın düzeltilmiş bu biçiminin ONANMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 9.5.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2009/3-165
K. 2009/186
T. 13.5.2009
• YOKSULLUK NAFAKASININ KALDIRILMASI ( Davalı Kadının Sabit ve Güvenceli Bir İşi Bulunmadığı – Asgari Ücretin Yoksulluk Nafakası Bağlanmasına Engel Olmayacağı/Davacı Eşin Maddi Durumu da Daha İyi Olduğundan Davanın Reddi Gerektiği )
• ASGARİ ÜCRET İLE ÇALIŞAN KADININ YOKSULLUK NAFAKASININ KALDIRILMASI ( Asgari Ücretin Yoksulluk Nafakası Bağlanmasına Engel Olmayacağı )
• NAFAKANIN KALDIRILMASI TALEBİ ( Davalı Kadının Sabit ve Güvenceli Bir İşi Bulunmadığı/Asgari Ücretin Yoksulluk Nafakası Bağlanmasına Engel Olmayacağı – Davacı Eşin Maddi Durumu da Daha İyi Olduğundan Davanın Reddi Gerektiği )
4721/m.176
ÖZET : Nafakanın Kaldırılması davasında; “asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması” yoksulluk nafakasının bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemektedir. Davalının çalıştığı işin sabit ve güvenceli bir iş olmaması, davacının maddi durumu itibarıyla davalıya nazaran çok daha iyi bir durumda bulunması nedeniyle, davalı lehine hükmedilen aylık yoksulluk nafakasının kaldırılması şartlarının gerçekleştiğinden söz edilmesi olanaklı bulunmamaktadır. Direnme kararı hukuka aykırıdır.
DAVA : Taraflar Arasındaki “Nafakanın Kaldırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Küçükçekmece 3. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 21.01.2008 gün ve 2007/1069 E. 2008/17 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 22.04.2008 gün ve 5314-7096 sayılı ilamı ile;
( … Davacı vekili dilekçesinde, müvekkilinin davalı eski eşine ödediği yoksulluk nafakasını ödeme gücünün bulunmadığını beyan ederek, yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, davalı kadının çalışmaya başladığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosyanın incelenmesinden, tarafların anlaşmalı olarak boşandıkları, davacının anlaşma protokolü ile davalı eşe 250 YTL. yoksulluk nafakası ödemeyi kabul ettiği, 06.12.2006 tarihinde de tarafların boşanmalarına karar verildiği görülmüştür.
4721 sayılı yasa 176.maddesinin üçüncü fıkrasına göre -sözleşme veya hüküm ile kendisine maddi tazminat veya nafaka olarak bir irat tahsis edilmiş eşin yoksulluğunun zail olması haysiyetsiz hayat sürmesi, bir evlenme akdi olmadan fiilen karı koca gibi yaşaması yeniden evlenmesi veya eşlerden birinin ölmesi halinde, aksi taraflarca kararlaştırılmadıkça bu irat kesilir.
İrat şeklinde maddi tazminat veya nafakayı gerektiren sebep ortadan kalkar ya da önemli ölçüde azalır veya borçlunun mali gücü önemli ölçüde eksilirse iradın indirilmesine veya kaldırılmasına karar verilebileceği gibi değişen durumlara göre ve hakkaniyet gerektiriyorsa iradın artırılması da istenebilir.-
Somut olayda davalı eşe 250 YTL. yoksulluk nafakası verilmiş olup, davalı daha sonra bir tekstil firmasında 700 YTL. ücret ile çalışmaya başlamıştır. Davacı kocanın ise oto yedek parça dükkanı olup, aylık 3000 YTL. geliri olduğu yaptırılan zabıta araştırmasından anlaşılmıştır.
Her ne kadar davalının aldığı 700 YTL. ücret asgari ücretin üzerinde olup, bir ölçüde davalının hayatını idame ettirmeye yeterli olabileceği düşünülse bile, davacının geliri itibariyle, hali refah içinde bulunması ve davalının elde ettiği iş ve gelirin sabit ve güvenceli olması açısından yoksulluk nafakasının kaldırılması kararında bir isabet görülmemiştir. Kaldı ki diğer yandan, davacı boşanma protokolü ile yoksulluk nafakası ödemeyi kabul etmesinden 1 yıl gibi kısa bir süre sonra, bu nafakanın kaldırılmasını istemesi de objektif iyiniyet kuralları ile de bağdaşmaz.
Öyle ise mahkemece, yukarıdaki ilke ve esaslar gereğince, yapılacak yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanlış gerekçeler ile davanın kabulüne karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Yargıtay’ın yerleşik kararlarında “asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması” yoksulluk nafakasının bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemektedir. ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.10.1998 gün ve 1998/2-656-688 sayılı kararı, 26.12.2001 gün ve 2001/2-1158-1185 sayılı kararı, 01.08.2002 gün ve 2002/2-397-339 sayılı kararı, 28.02.2007 gün ve 2007/3-84-95; 16.05.2007 gün ve 2007/2-275-275 sayılı kararı, 11.03.2009 gün ve 2009/2-73-118; sayılı kararı ).
Yoksulluk durumu günün ekonomik koşulları ile birlikte, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir. Yoksulluk nafakası ahlaki ve sosyal düşüncelere dayanır. Onun içindir ki, bilimsel öğretide; evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olduğu” belirtilmektedir.
Somut olayda, her ne kadar davalı kadının 700 TL aylık ücretle bir işyerinde çalıştığı ve aldığı bu ücretin onu yoksulluktan kurtaracağı iddia edilmişse de; davalının çalıştığı işin sabit ve güvenceli bir iş olmaması, davacının oto yedek parçacılığı yapıp maddi durumu itibarıyla davalıya nazaran çok daha iyi bir durumda bulunması nedeniyle, davalı lehine hükmedilen aylık 250 TL yoksulluk nafakasının kaldırılması şartlarının gerçekleştiğinden söz edilmesi olanaklı bulunmamaktadır.
Dosyada sözü edilen, tarafların sosyal ve ekonomik hayatlarında meydana gelen değişikliklerin eğer koşulları varsa nafakanın arttırılmaması yada indirilmesi nedeni olarak da dikkate alınabilmesinin olanaklı bulunmasına göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı HUMK.’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 13.05.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.