Hukuk Genel Kurulu Kararı – Aile Konutu
T.C
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2009/1-401
K. 2009/473
T. 04.11.2009
KAVRAMLAR
AİLE KONUTU
EL ATMANIN ÖNLENMESİ
4721 S. TÜRK MEDENİ KANUNU Madde 683
6570 S. GAYRİMENKUL KİRALARI HAKKINDA KANUN Madde 12
ÖZET: Taraflar arasındaki “fuzuli işgal nedeniyle tahliye ve ecrimisil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Çerkezköy 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 27.12.2006 gün ve 2005/619-2006/1388 sayılı kararın incelenmesinin davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 21.06.2007 gün ve 2007/6328-7159 sayılı ilamı ile; (……Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, çekişme konusu üzerinde “kargir ev” niteliğinde bina bulunan 437 ada 16 parsel sayılı taşınmazın kayden davacıya ait olduğu, davalının kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkı bulunmamakla beraber binadaki bir bölümü kullandığı anlaşılmaktadır. Davacı, davalının gelini olduğunu, oğlu ile birlikte oturmasına dair verdiği izne dayalı olarak taşınmazı kullandıklarını, ancak oğlunun gelini ile aralarının açılması nedeniyle oğlunun davalı aleyhine aynı yer mahkemesinde açtığı boşanma davasının redle sonuçlanıp kesinleştiğini ve bunun üzerine oğlunun çekişmeli yeri terk ederek davalı ile ayrı yaşadıklarını, taşınmazı terk etmesi için davalıya ihtar çekmesine rağmen tasarrufunu sürdürdüğünü ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki, davacı kayıt maliki olup, Türk Medeni Kanununun 683. maddesinden kaynaklanan mülkiyet hakkına dayanmaktadır. Taraflar arasında bir kira ilişkiside bulunmamaktadır. Esasen davalı ile birlikte davacının oğlunun taşınmazı muvafakata dayalı olarak tasarruf ettikleri dosya kapsamı ile sabittir.
Dava açılmış olmakla muvafakatin geri alındığının kabulü gerekir. Kaldı ki, davacının davalıya ihtar çekerek taşınmazı boşaltmasını istediği de sabittir. Öte yandan, davalının taşınmazın aile konutu olduğu yolundaki savunmasına kayıt maliki davacı ile davalının (ve eşiyle) arasında hukuki bir ilişki kurulmadığına göre davacıyı bağlamayacağı ve önem ifade etmeyeceği de tartışmasızdır. Bir başka ifade ile somut olayda 6570 Sayılı Yasanın 12. maddesi hükmünün uygulama yeri yoktur. O halde, davalının taşınmazı kullanmasının haklı ve geçerli bir nedeninin bulunduğu söylenemez. Diğer taraftan, davacının oğlu ile davalının ayrı yaşamakla birlikte evliliklerinin devam etmekte olmasının davacının mülkiyet hakkı karşısında taşınmazı davalının kullanmasının haklı ve geçerli nedeni olarak kabul edilemez. Hal böyle olunca; elatmanın önlenmesi isteğiyle birlikte davacının davalıya çektiği ihtarname de gözetilmek suretiyle belirlenecek ecrimisile hükmedilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir……) gerekçesiyle oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI: Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 04.11.2009 gününde ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı tarafından dayalı aleyhine açılan el atmanın önlenmesi davası sonucu mahkemece davanın reddine dair verilen karar özel tarafından gerekçesinde belirtilen nedenlerle bozulmuş, direnme kararı üzerine Yüksek Kurul tarafından aynı gerekçelerle yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir. Aşağıda açıklanan nedenlerle bozma kararına katılamıyorum:
Davacı ve taşınmazın maliki olan kişi gelini olan dayalı aleyhine eldeki davayı açarak taşınmaza olan haksız el atmasının önlenmesini istemiştir.Doğal olarak T.M.Y. 683. maddesine göre mülkiyet hakkına tecavüzde bulunulan kişinin bu davayı açmakta hukuki yararı vardır.Ancak böyle bir davanın dinlenebilmesi için kullanımın haksız olması gerekir.Dosyada bulunan delillere göre davalının böyle bir haksız kullanımı yoktur.Çünkü bu taşınmazın dava dışı davacının oğlu davalının kocası olan kişiye ailesi yani dayalı ile birlikte bedelsiz oturmak üzere verildiği gerek tarafların,gerek mahkemenin gerekse dairenin kabulündedir.Bu durumda kullanımın haksız olması için gereken koşul davalının eşine verilen onayın bir uyarı ile geri alındığının bildirilmesi veya onay verilen kişi aleyhine dava açılmasıdır.Somut olayda ne davacının dava dışı oğluna verdiği onayı alması ne de onun hakkında bir dava açması söz konusudur.
Yüksek Özel Daire bozma kararında dava açılması ile onayın alındığını,bu nedenle davalının kullanımının haksız fil durumuna düştüğünü belirtmektedir. Dava açılması ile onayın geri alındığının kabul edilebilmesi için davanın onay verilen kişiye karşı açılması gerekir,oysa burada onay verilen oğla karşı davacının açtığı bir dava bulunmadığından kendisine onay verilen kişiye tebaan taşınmazı kullanan kişinin kullanımının haksız fil durumuna düşmesi mümkün değildir.
İlke olarak şu hususu belirtmekte yarar vardır; bir kişiye taşınmazın kullanımı için onay verildiğinde ona tebaan kullanacak kişilere de onay verilmiş sayılır. Örneğin Babanın kullanımına onay verildiğinde yasal olarak onunla birlikte oturması gereken velayeti altındaki çocuğunun da oturmasına onay verilmiştir.Bu nedenle babaya verilen onay kaldırılmadıkça velayeti altında ve babaya tebaan oturan çocuklar aleyhine açılacak bir el atmanın önlenmesi davası dinlenemez.Keza gerek Anayasaya gerekse yasalara göre aile toplumun temelidir ve yasal olarak karı-koca aynı yerde birlikte otururlar.Olayımızda olduğu gibi kocaya verilen onay kaldırılmadığı sürece ona tebaan oturan eşi aleyhine açılan boşanma davası dinlenemez.
Somut olaya gelince:Kendisine oturma izni verilen dava dışı ve davacının oğlu ile dayalı evlidir,ancak aralarında boşanma davası vardır.Bilindiği gibi boşanma davasının varlığı tarafların birlikte oturdukları konutu ortak konut olmaktan çıkarmaz,ancak isteyen boşanma davası devam ettiği sürece ortak konuttan ayrılabilir.Bu ayrılma hukuki ayrılma değil fiili ayrılmadır ve ortak konutu ortak konut olmaktan çıkarmaz.Olayımızda da dava dışı koca boşanma dav ası nedeniyle fiili olarak konuttan ayrılmıştır.Yukarıda açıklanan ilkeye göre taşınmaz halen karı-koca yönünden ortak konut olmaya devam ettiğinden ve dayalı kadının kullanımı kocaya tebaan olduğundan kullanımının haksız olduğu söylenemez.Çünkü koca bu eve boşanma davası devam ettiği sürece her zaman geri dönme hakkına sahiptir.Kaldı ki eldeki davanın devamı sırasında karı-koca arasında görülen boşanma davası ret ile sonuçlanmış ve kesinleşmiştir,konut ortak konut (özelde aile konutu) olmaya devam etmektedir.Eldeki bu dava kabul edilip kesinleştiğinde şöyle bir durum ortaya çıkacaktır; koca eve gelmiştir, eşi olan kadın da kocası ile birlikte oturmak için eve geldiğinde hakkındaki kesin hüküm nedeniyle bu eve giremeyecektir.Böylelikle toplumun temeli olan aile birliği kesin mahkeme kararı ile fiilen ortadan kaldırılmış olacaktır.Böyle bir durumun hukuki olduğunu söylemek mümkün değildir.
Görüşmeler sırasında taşınmazın aile konutu olmasının mülkiyet hakkı sahibi davacıyı ilgilendirmeyeceği bu nedenle el atmanın önlenmesi davasının kabulü gerektiği yolunda görüşler ileri sürülmüştür.Bu görüş ilke olarak doğrudur.Ancak olayımızın bu ilke ile ilgisi yoktur.Aile konutu karı-koca arasında birlikte oturdukları konutla ilgilidir,oysa burada tartışılması gereken şey sadece ve sadece davacının verdiği onayın halen ayakta olup olmadığıdır.Kullanımı için onay verilen taşınmaz dayalı ve eşinin aile konutu olarak oturdukları yer olmayıp örneğin bir yazlık da olabilirdi.
Görüşmeler sırasında ileri sürülen düşüncelerden birisi de mülkiyet hakkının kutsal olduğu davacının bu hakkı kullanmasına engel olunamayacağı hususudur. Bu düşünce olarak doğrudur,ancak mülkiyet hakkı sahibinin onayı ile taşınmazın kullanımının haksız fil oluşturduğunu söylemek hukuken mümkün değildir ve en azından bunun ileri sürülmesi hakkın kötüye kullanılmasıdır.
Açıklanan bu nedenlerle yerel mahkeme kararının onanması görüşündeyiz.