Yargıtay Kararı – Emniyeti Suistimal Sigorta Poliçesi
T.C
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2013/10070
K. 2014/114
T. 6.1.2014
DAVA: Taraflar arasında görülen davada İstanbul 36. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 28.3.2013 tarih ve 2011/321-2013/55 Sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi tarafların vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşüldü düşünüldü:
KARAR: Davacı vekili, davalının “emniyeti suistimal sigorta poliçesi” ile müvekkili şirketi sigortaladığını, müvekkilinin mali işlerden sorumlu genel müdür yardımcısı B. T. ile muhasebe birimi çalışanı O. L. G.’nin 30.7.2008 ila 2.10.2010 tarihleri arasında birlikte hareket ettikleri kişilerin yardımıyla müvekkiline ait kaynakları internet bankacılığı yöntemiyle kendilerinin ve başkalarının hesabına para aktarmak suretiyle 6.213.050,00 TL zarara sebebiyet verdiklerini, anılan zararın poliçe kapsamında bulunduğunu ileri sürerek şimdilik 60.000,00 TL’nin ihbar tarihi olan 30.3.2010 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi oranında temerrüt faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir. Dava konusu alacak, TMSF tarafından temlik alınmıştır.
Davalı vekili, fail B. T.nin 29.2.2008 tarihinde şirket yönetim kurulu başkan vekilinin onayıyla muhasebe müdürü olarak davalı şirkette göreve başladığını 10.3.2008 tarihinde genel müdür yardımcılığına terfi ettiğini, şirket içi zimmet operasyonlarının bu tarihten sonra yapıldığını, denetim raporuna göre 2008 yılında 940.000,00 TL zimmetin oluştuğunun ileri sürüldüğünü, profesyonel turizm hizmeti veren ve TMSF’nin gözetimindeki bir şirketçe bu denli bütçe açığının ilk yılında tespit edilememesinin ticaretin ve hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, bu bütçe açıkları ortaya çıkınca davacının poliçeleri akdettiğini, sözleşme öncesi ihbar yükümüne aykırı davranıldığını, bu kapsamda mahkeme aracılığıyla cayma haklarını kullandıklarını, davacının kast derecesinde ağır kusurunun bulunduğunu, ihbarın süresinde yapılmadığını, denetim raporunun müvekkiline tebliğ edilmediğini, failler hakkındaki ceza dosyasının bekletici mesele yapılması gerektiğini, yasal faiz istenebileceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; taraflar arasında sigorta ilişkisinin bulunduğunun ve şirket çalışanlarının emniyeti suistimalleri sonucu şirketin zarara uğradığının sabit olduğu, davaya konu suistimalin boyutunun büyüklüğü ve kapsadığı süre gözetildiğinde, hasar talebinde faillerle kamu davası bilgilerine yer verilmek suretiyle ancak davalının kapsamlı bilgi ve belgeye ulaşmasının mümkün olması karşısında talebin davalı tarafından red tarihinin temerrüt tarihi olarak esas alındığı, davacının müterafik kusuru olduğu savunması açısından basiretli bir tacir gibi hareket etmesi beklenen davalı sigortacının da poliçelerin tür ve niteliği dikkate alındığında teminat kapsamı bakımından aynı özeni göstermesinin ve muhasebe alanında çalışanlar hakkında gerekli araştırmayı yapmasının beklendiği, bu itibarla müterafik kusur savunmasının dikkate alınmadığı, eylemin kayıt ve belgelerle açıkça ortaya konulmasından zarar miktarı da gözetilerek ceza yargılamasının sonucunun beklenilmesine gerek görülmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 54.000,00 TL’nin 13.4.2011 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya dair istemine reddine karar verilmiştir.
Kararı, tarafların vekilleri temyiz etmiştir.
1-)Dosya içeriğinden davacı şirket çalışanları olan, ayrıca emniyeti suistimal eylemleri sebebiyle oluşan zararlar davaya konu poliçeyle teminat altına alınan B. T. ve O. L. G. ile birlikte bir kısım sanıklar hakkında İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2010/382 Esas sayılı dosyasıyla sanıkların davacı şirkete ait paraları el ve işbirliği içinde bulunduğu şahıslara aktardıkları ve zimmetlerine geçirdikleri iddiasıyla kamu davası açıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi hükümleri nazara alınarak ceza dosyasının neticesi beklenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
2-)Bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin sair, davacı vekilinin ise tüm temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenle, davalı vekilinin temyiz itirazının kabulüyle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan sebeple davalı vekilinin sair, davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz eden taraflara iadesine, 6.1.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.