Abdullah Öcalan Davası
DEVLETE KARŞI SİLAHLI ÖRGÜT KURMAK VE YÖNETMEK
T.C.
YARGITAY
9. CEZA DAİRESİ
E. 1999/1296
K. 1999/3623-
T. 22.11.1999
• DEVLETİN HAKİMİYETİ ALTINDAKİ TOPRAKLARDAN BİR KISMINI AYIRIP AYRI BİR DEVLET KURMAYA YÖNELİK EYLEMLERDE BULUNMAK ( Örgüt Lideri Olan Sanığın Bizzat Silah Kullanması Mecburiyeti Bulunmaması )
• DEVLETE KARŞI SİLAHLI ÖRGÜT KURMAK VE YÖNETMEK ( Suçun Oluşması İçin Örgüt Lideri Olan Sanık Abdullah Öcalan’ın Bizzat Silahlı Eylemde Bulunmasının Gerekmemesi )
• ABDULLAH ÖCALAN DAVASI ( Devletin Hakimiyeti Altındaki Topraklardan Bir Kısmını Ayırıp Ayrı Bir Devlet Kurmaya Yönelik Eylemlerde Bulunmak )
• PKK TERÖR ÖRGÜTÜNÜ KURARAK YÖNETEN VE DEVLETİN BİR KISIM TOPRAKLARINI AYIRIP AYRI BİR DEVLET KURMAYA YÖNELİK EYLEMLERDE BULUNAN SANIK ( Hakkında Uygulanacak Kanun Maddesi )
765/m.125,168
2709/m.3,14
ÖZET : Türkiye Cumhuriyeti Devletine ait topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırarak, bu bölgede ayrı bir devlet kurma amacı doğrultusunda oluşturulmuş silahlı çete niteliğindeki – PKK terör örgütünün kurucusu ve başkanı olan, örgütü sevk ve idare ederek emir ve talimatları ile TCK.nun 125. maddesinde tanımlanan amaç suçun işlenmesine yönelik olarak, vahamet arzeden binlerce eylemlerin gerçekleştirilmesini sağlayan sanığın fiili, doğrudan doğruya TCK.nun 125. maddesindeki suçu oluşturur.
Bu maddenin uygulanması için bizzat silah kullanılması şart olmayıp, meydana gelen olayların sonuçlarından sorumlu olunması yasa gereğidir.
DAVA : Devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik eylemlerde bulunmaktan sanık Abdullah’ın yapılan yargılaması sonunda; mahkumiyetine dair ( Ankara 2 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi )ndenverilen 29.6.1999 gün ve 1999/21 esas, 1999/73 karar sayılı, re’sen de temyize tabi olan hükmün duruşmalı olarak Yargıtayca incelenmesi sanık vekilleri tarafından istenilmiş olduğundan, dava evrakı C. Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 318. ve 319. maddeleri uyarınca sanık Abdullah vekillerinin hazır bulundukları halde dairemizce duruşmalı olarak yapılan inceleme sonunda gereği düşünüldü:
KARAR : Klasör:88, Dz:148’deki tensip tutanak tarihinin 25.2.1999 yerine 25.4.1999 yazılması mahallinde düzeltilebilir maddi hata kabul edilmiştir.
Hazırlık soruşturmasının icrası ile kamu davalılarının açılışında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’da öngörülen kurallara uyulduğunun ,
Hakimlerin yargılama ve hükme katılmalarında engel hallerinin bulunmadığının,
Duruşmalarda iddia makamının temsil edildiğinin,
CMUK.nun 305/1. maddesine göre re’sen de temyize tabi bulunan hükmün sanık vekilleri tarafından temyiz edildiğinin,
Öncelikle belirlenmesini takiben yapılan incelemede;
Devlet Güvenlik Mahkemeleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 143. maddesinde öngörüldüğü şekilde 2845 sayılı kanun gereğince 1983 yılında kurulmuş, görevleri ile ilgili hükümleri 1 Mayıs 1984 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, bu mahkemeler suçun işlenmesinden sonra kurulmuş özel mahkeme niteliğinde bulunmayıp, yüklenen suçun da Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin görevine girmesi nedeniyle mahkemenin CMUK.nun 1, 2845 sayılı Kanunun 9. maddelerine göre davaya bakmaya görevli olduğu,
Sanığın kurucusu ve en üst düzey sorumlusu olduğu PKK’nın, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin yargı çevresi de dahil olmak üzere, Türkiye’nin her yerinde amaç suça yönelik binlerce vasıta suç işlemesi nedeniyle, bu mahkemenin CMUK.nun 8 ve 2845 sayılı kanunun 2. maddelerine göre de yetkili bulunduğu anlaşılmış,
Sanık hakkında, 4.9.1997 tarihinde Ankara 2 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde açılan dava ile diğer dava dosyalarının birleştirilmesinin, CMUK.nun 2, 3, 4 ve 230. maddelerine uygun olduğu görülmüş, Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesinde mevcut dava dosyasının birleştirilmesine dair talebin, CMUK.nun 149. maddesi karşısında sonuca etkili olamayacağı cihetle, sanık vekillerinin bu yöne ilişen temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Mahkemenin Askeri Hakim üyesinin, 22.6.1999 tarihinde yürürlüğe giren 4390 sayılı kanun gereğince görevinin sona ermesi üzerine, 31.5.1999 tarihli tutanağa göre duruşmaları, başından beri CMUK.nun 381/2. maddesi uyarınca izleyen hakimin, heyete katılımıyla yargılamanın sürdürülmüş olması ve 4390 sayılı Kanunun geçici 3. maddesinde yer alan; “Bu kanunun yayımı tarihinden önce Devlet Güvenlik Mahkemelerinde görülmekte olan davalara kaldığı yerden devam olunur” şeklindeki hükmü ile 2845 sayılı Kanunun 25. maddesi karşısında daha önce yapılan işlemlerin yenilenmesine gerek bulunmadığı anlaşılmış; hazırlık soruşturmasında tutuklama kararı veren ya da sanığın sorgusunu yapan hakimin, davaya katılmasına engel halinin olmadığı,5.12.1977 tarih, 2/3 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararı ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile Ceza Dairelerinin süreklilik arzeden İçtihatlarıyla belirlenmiş olduğundan, CMUK.nun 22. maddesinin ihlal edilmediği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
2845 sayılı Kanunun 20/6. maddesindeki; “Devlet Güvenlik Mahkemesi; davaların hızla yürütülmesi, delillerin zamanında ve eksiksiz tesbiti ile güvenlik bakımından duruşmanın başka bir yerde yapılmasına karar verebilir.” hükmü gözönüne alındığında, kamu düzeni ve sanığın can güvenliğinin sağlanması açısından duruşmaların İmralı Adası’nda yapılmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmamış,
Anayasa’nın 141 ve CMUK.nun 373. maddelerindeki hükümlere uygun şekilde duruşmaların aleni olarak yapıldığı, sanık ve vekillerine yasanın öngördüğü şekilde savunma hakkının tanındığı, CMUK.nun 238. maddesinde belirtildiği üzere delillerin ikame ve münakaşasına katılımlarının sağlandığı, sanık ile vekillerinin konuşma ve görüşmelerine bir sınırlama getirilmediği, esas hakkındaki mütaalaya karşı diyeceklerinin sorulduğu, anılan kanunun 251. maddesi uyarınca son sözün sanığa verilip, bu hususların 266. maddesinde belirtildiği biçimde tutunağa geçirildiği tesbit olunmuştur.
Anayasa’nın 9. maddesi; “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.” hükmünü içermekte, 138. maddesinde de; “…Hiç bir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz…” denilmektedir. Mahkemelerin bağımsızlığı ile hakimlik teminatını güvence altına alan bu hükümlere aykırı olarak idarenin mahkemeyi etkilediği iddiasını doğrular nitelikte bilgi ve belgeye de rastlanılmamıştır
A ) DAVA KONUSU OLAY
Sanık Abdullah’ın, Türkiye Cumhuriyeti Devletine ait topraklardan bir kısmını silahlı mücadele yoluyla devlet idaresinden ayırarak, bu bölgede Marksist-Leninist ideolojiye dayalı ayrı bir Kürt Devleti kurmak amacıyla oluşturulan silahlı terör örgütü PKK’nın, kurucusu ve en üst düzey sorumlusu olduğu, yakalandığı tarihe kadar aldığı kararlar, verdiği emir ve talimatlarla adı geçen örgüt militanlarınca gerçekleştirilen çok sayıda silahlı saldırı, yol kesme, bomba atma, sabotaj, silahlı soygun eylemleri ile binlerce sivil vatandaş, asker, polis, köy korucusu ve kamu görevlisinin öldürülmesi ve yaralanmasından sorumlu olduğuna ilişkindir.
B ) PKK ÖRGÜTÜNÜN KURULUŞU VE YAPISI
Bu örgüt başlangıçta üç yıl süre ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde “Kürdistan Devrimcileri”, “UKO’cular”, “APO’cular” adı altında kadrolaşmış, 1977 yılından sonra sık sık silahlı eylemlere girişmiş, örgütün programı bizzat sanık Abdullah tarafından kaleme alınarak, 27.11.1978 tarihinde Diyarbakır İli, Lice İlçesi, Ziyaret ( Fis ) köyünde yapılan 1. Kongrede kabul edilip yedi kişilik parti yürütme kurulu tarafından kuruluş bildirgesi hazırlanmış, 1978 yılından itibaren de merkezi örgütlenmeye yönelerek 1979 yılında Kürdistan İşçi Partisi adını almış ve genel sekreterliğine sanık getirilmiş, 15 Ağustos 1984 tarihinde ise H.R.K. ( Hezen Rizgariye Kürdistan Kürdistan Kurtuluş Birliği ) adı altında yeniden eylemlere başlamış ve 21 Mart 1985 tarihinde E.R.N.K. ( Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi )’ni oluşturmuş, yurtiçi ve yurtdışında legal ve illegal alanda gazete ve dergi çıkartılmak suretiyle yayın faaliyeti yürütülmüş, ayrıca MED TV. adı ile bir televizyon kanalı yayına sokularak örgütün propagandasının yapılması amaçlanmıştır. Örgütün mali kaynaklarını; vergilendirme, bağış, aidat adı altında toplanan paralarla, cezalandırma, gasp, soygun, silah ve uyuşturucu kaçakçılığından elde edilen gelirler teşkil etmiş, amacının ise; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hakimiyeti altındaki topraklardan bir kısmını silahlı mücadele vererek devlet idaresinden ayırmak suretiyle, Kürdistan Devleti kurmak olup, ilk dönemde propaganda yoluyla halkı bilinçlendirmek, silahlı eylemlerle ordu teşkilatına, ekonomik hedeflere sabotajlar düzenlemek suretiyle devlet otoritesini zaafa uğratmak stratejisinin planlandığı belirlenmiş, bu güne kadar örgütün faaliyetlerine ilişkin bütün sorunların ve geleceğe yönelik planlama ile kapsamlı yapısal değişikliklerin ele alındığı geniş katılımlı çok sayıda kongre ve konferanslar gerçekleştirilmiştir.
Başlangıçta Marksist-Leninist ideolojiyi benimsediğini açıkca dile getiren örgüt, dünya siyasi konjonktüründeki gelişmelere paralel olarak görüntüsünde de değişiklik yapma kararı almış, bu çerçevede 5. Kongrede öncelikle örgüt ambleminden “orak-çekiç”in çıkarılmasını kararlaştırmış; Parti, ordu, Cephe bölümlenmesini benimseyip, parti olarak P.K.K. ( Partiye Kalgerani Kürdistan Kürdistan İşçi Partisi ), Cephe olarak E.R.N.K. ( Kürdistan Kurtuluş Cephesi ) ve Ordu olarak da A.R.G.K. ( Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu ) şeklinde teşkilatlanıp, cephe ve ordunun, partinin çizdiği çerçevede hareket edeceği ilkesini benimsemiştir.
C )SANIĞIN ÖRGÜT İÇİNDEKİ YERİ
Yukarıda açıklandığı üzere sanık PKK adlı silahlı terör örgütünü kurmuş, “Apo” kod adını kullanarak yakalandığı tarihe kadar örgütün genel başkanlığını yapmış, aldığı kararlar, verdiği emirler ve talimatlar, kongre ve konferanslarda yaptığı konuşmalar, radyo-televizyon programlarında yayınlanan demeçleri ve kırsal alanlardaki kadrolarına yönelik telsiz ve telefon görüşmelerinde silahlı şiddeti teşvik etmiş, militanlarına taktik vermiş, eylem gerçekleştirmeyenleri eleştirip cezalandırılmalarını istemiş, sivil halka eylem önermiş, bu suretle şehir ve köy baskınları, yol kesme, bomba atma, adam kaçırma, ekonomik ve turistik hedeflere sabotaj, intihar saldırıları ve güvenlik güçleri ile silahlı çatışmalar sonucunda; binlerce sivil vatandaş, asker, polis, köy korucusu ve kamu görevlilerinin öldürülmesi ve yaralanması gibi devlet otoritesini yıpratmaya yönelik, vatan bütünlüğü için ciddi, büyük ve yakın bir tehlike ortamını oluşturan vahamet arzeden eylemlerin gerçekleştirilmesini sağlamıştır.
D ) PKK TERÖR ÖRGÜTÜNÜN GERÇEKLEŞTİRDİĞİ BAŞLICA EYLEMLERDEN
ÖRNEKLER
1991 – 1996 yılları arasında Adana’da 114 eylem yaparak 100 kişi öldürülmüş,
98 kişi ağır şekilde yaralanmış,
1992 – 1996 tarihleri arasında Konya’da 3 kişi öldürülmüş,
– Hatay bölgesinde 17.2.1995 ile 18.5.1998 tarihleri arasında 46 kişi öldürülmüş, 42 kişi yaralanmış,
– 16.8.1992 tarihi ile 20.5.1998 tarihleri arasında Osmaniye’de 15 kişi öldürülmüş, 18 kişi ağır yaralanmış,
– 14.10.1992 tarihinde Kilis’de bir er öldürülmüş,
– Aksaray’da bir kişi ağır yaralanmış olup, bu eylemlerin detayları Adana Devlet Güvenlik Mahkemesine açılan davanın 22.12.1998 tarih ve 1998/492 sayılı iddianamesinde açıkça belirtilmiştir.
– 5.8.1985 günü Van İli Çatak llçesi Kanalga köyü Taşbucak mezrasına düzenlenen silahlı saldırı sonucu 10 kişinin öldürülmesi,
– 22.2.1987 günü Şırnak İIi Uludere İlçesi Taşdelen köyüne silahlı saldırı sonucu 13 kişinin öldürülmesi,
– 19.8.1987 günü Diyarbakır İli Eruh İlçesi Bağgöze bucağı Kılıçkaya köyü Milan mezrasına silahlı saldırı sonucu 25 kişinin öldürülmesi,
– 29.3.1988 günü Şırnak İli Eruh İlçesi Yağızkonak köyüne silahlı saldırı sonucu 9 kişinin öldürülmesi,
– 7.5.1983 günü Şırnak ili Dereler köyü Taraklı mezrasına silahlı saldırı sonucu 9 kişinin öldürülmesi,
– 24.11.1989 günü Yüksekova İlçesi İkiyaka köyüne silahlı saldırı sonucu 26 kişinin öldürülüp, 300 adet koyunun gasbedilmesi,
– 28.4.1991 günü Solhan İlçesi Memurlar lokaline düzenlenen silahlı saldırı sonucu İlçe Kaymakamı, Cumhuriyet Savcısı ile Orman Bölge Şefinin öldürülmesi,
– 21.6.1992 günü Solhan İlçesi Elmasırtı köyüne silahlı saldırı sonucu 5 kişinin öldürülüp, köydeki evlerin yakılması,
– 22.6.1992 günü Gercüş İlçesi Seki köyüne silahlı saldırı sonucu 9 kişinin öldürülmesi,
– 25.6.1992 günü Silvan İlçesi Yolaç köyüne silahlı saldırı sonucu 10 kişinin öldürülüp, 3 kişinin yaralanması,
– 1.10.1992 günü Bitlis İli Cevizdalı köyüne silahlı saldırı sonucu 28 kişinin öldürülüp, 11 kişinin yaralanması,
– 23.10.1992 günü Tunceli Mazgirt İlçesi Dedebağı köyüne silahlı saldırı sonucu 11 kişinin öldürülüp, 4 kişinin yaralanması,
– 23.1.1993 günü Diyarbakır İli Bağlar semtine silahlı saldırı sonucu 7 kişinin öldürülmesi,
– 14.6.1993 günü Şirvan İlçesi Gözlüce köyüne silahlı saldırı sonucu 7 kişinin öldürülmesi,
– 5.7.1993 günü Erzincan İli Kemaliye İlçesi Başbağlar köyüne silahlı saldırı sonucu 31 kişinin öldürülüp, 3 kişinin yaralanması,
– 18.7.1993 günü Van İli Bahçesaray İlçesinde yaylaya düzenlenen silahlı saldırı sonucu 24 kişinin öldürülmesi,
– 15.8.1993 günü Çemişgezek ilçesi Güneybaşı köyüne silahlı saldırı sonucu 6 kişinin öldürülmesi, bir otomobilin yakılması,
– 28.8.1993 günü Kovancılar İlçesi Yoncalıbayır köyüne silahlı saldırı sonucu 9 kişinin öldürülmesi,
– 3.9.1993 günü Muş İli Korkut İlçesi Kümbet köyündeki Tarım Açık Cezaevinin basılması, cezaevinin ateşe verilip, giyecek ve yiyeceklerin gasbı,
– 17.9.1993 günü Diyarbakır İli Eğil İlçe merkezine silahlı baskın sonucu ilçe mal müdürü, tapu müdürü, belediye memuru, nüfus memuru ve gece bekçisinin öIdürülüp PTT binasının yakılması,
– 25.10.1993 günü Erzurum İli Çat İlçesi Yavi kasabasına silahlı saldırı sonucu 32 kişinin öldürülüp, 10 kişinin yaralanması,
– 1,2.12.1993 günü Adıyaman İli Ağaçkonak köyüne silahlı saldırı sonucu 10 kişinin öldürülüp, 1 kişinin yaralanması,
– 13.8.1994 günü Elazığ İli Alacakaya İlçesi Halkalı köyüne silahlı saldırı sonucu 10 kişinin öldürülüp, 1 kişinin yaralanması,
– 25.12.1991 günü İstanbul İli Bakırköy İlçesi Çetinkaya giyim mağazasına
molotof kokteyli atılması sonucu 12 kişinin öldürülüp, 12 kişinin yaralanması,
– 12.2.1994 günü İstanbul İli Tuzla Tren İstasyonuna bomba konulması sonucu 5 yedek subay okulu öğrencisinin-öldürülüp, 16 askeri öğrenci ve 11 erin yaralanması,
– 9.5.1990 günü Muş-Bingöl seferini yapan 3005 sefer sayılı trenin Yörecik köyü yakınlarında durdurulup, 3 görevlisinin öldürülmesi
– 10.6.1992 günü Bitlis İli Kokarsu köyü Çubuk-Sütlüce mezra yolunun kesilerek minibüsteki 13 kişinin öldürülmesi,
– 9.10.1992 günü Şirvan İlçesi Kayahisar köyü yolunun kesilip 4 kişinin öldürülmesi, 5 kişinin yaralanması,
– 20.10.1992 günü Solhan İlçesi Hazerşah köyü yolunun kesilip otobüsteki 19 Kişinin öldürülerek otobüsün yakılması,
– 25.10.1992 günü Muş – Elazığ seferini yapan 2561 sefer sayılı trene bombalı, roketatarlı silahlı saldırı düzenlerımesi sonucu bazı vagonların Murat nehrine uçması ile 2 makinistin ölümü ve 45 kişinin yaralanması,
-10.8.1993 günü Genç İlçesi Ardıçdibi – Çaytepe arasında yolcu taşıyan minibüsteki 9 kişinin öldürülmesi,
– 4.8.1993 günü Bingöl ili Solhan İlçesi Bağönü köyü yakınlarında 12 minübüsürı durdurularak 16 kişinin öldürülüp, 14 kişinin yaralanması,
– 18.9.1393 günü Bitlis – Muş Karayolunda 5-6 aracın durdurularak 8 kişinin öldürülüp, 14 kişinin yaralanması,
– 7.9.1994 günü Hakkari İli Çukurca İlçesi Köprülü köy yolunun kesilip
– 1.6.1994 günü Kozluk İlçesi Ulaşlı köy yolunun kesilerek 3 kişinin öldürülmesi,
– 21.3.1990 günü Palu İlçesi Kayaönü köyü yakınlarında, Şark Krom Ferre Krom Müessese Müdürlüğüne ait araçların durdurularak müessese müdürü dahil 9 kişinin öldürülmesi,
– 11.9.1992 günü Kozluk İlçesi Yanıkkaya köyü yakınlarındaki Shell Mobil şirketine ait sondaj kuyusu ve toplama kampına ait araç gereçlerin yakılması,3 mühendisin öldürülüp, 4 mühendisin yaralanması,
– 23.10.1993 günü Kığı İlçesi Günlük köyü kil ocağında 10 işçinin öldürülüp, 2 işçinin yaralanması,
– 21.9.1996 günü Alacakaya İlçesi Etibank Şark Kromları İşletmesine silahlı saldırı sonucu 5 güvenlik görevlisinin öldürülüp, iş makinaları ve yatakhanelerin tahrip edilmesi,
– 30.6.1996 günü Tunceli İli Cumhuriyet Meydanında Zeynep isimli PKK militanının merasim kıtasının içine girip, üzerindeki bombayı patlatması sonucu kendisi ile. beraber 1 assubay ve 4 erin öldürülmesi,
– 17.11.1998 günü Yüksekova İlçesi Jandarma Komutanlığı önündeki askeri konvoyun arasına giren PKK militanı Fatmi’nin çantasındaki bombayı patlatması sonucu, 1 assubayın ölümü, 3 assubay ve 2 vatandaşın yaralanması,
– 14.4.1994 günü Elazığ ile Arıcak ilçesi Bükardı köyü ilkbkul öğretmenlerinden 5 kişinin öldürülmesi,
– 24.6.1993 günü Tunceli İli Meşeyolu köyü okul müdürü ve öğretmeninin öldürülmesi, okulun yakılması,
– 7.10.1993 günü Tunceli İli Pertek İlçesi Pirinçli köyünde 4 öğretmenin öldürülüp, 1 öğretmenin yaralanması,
– 11.9.1994 günü Tunceli İli Mazgirt İlçesi Darıkent beldesine düzenlenen silahlı saldırı sonucu PTT binasının ve okulun yakılması, jandarma karakolunun taranması, belediye binası ile sağlık ocağının tahrip edilip, 6 öğretmenin öldürülmesi, 3 sağlık memurunun kaçırılması,
–21.6.1994 günü Fethiye İlçesi Yat Limanı yakınındaki çay bahçesine konulan zaman ayarlı bombanın patlaması sonucu, 7’si Alman ve İngiliz vatandaşı olmak üzere toplam 13 kişinin yaralanması,
– 22.6.1994 günü Marmaris İlçesi Belediye Halk Plajına ve Abdi İpekçi Parkına konulan bombaların patlaması sonucu 1 İngiliz öldürülüp 3 İngiliz ve 7 Türk vatandaşının yaralanması,
– 17.9.1995 günü İzmir İli Gaziemir Tansaş binası yakınına konulan bombanın patlaması sonucu 5 kişinin öldürülüp, 28 kişinin yaralanması,
– 25.10.1985 günü 3/118 Jandarma Sınır Taburu Serin Jandarma Takımına silahlı saldırı düzenlenmesi sonucu 9 jandarma erinin öldürülüp, 2 erin yaralanması,
– 4.8.1991 günü Şemdinli İlçesi Samanlı Karakoluna silahlı saldırı sonucu 9 er ve erbaşın ve 1 geçici köy korucusunun öldürülmesi, 9 subay, astsubay ve erin yaralanması, 7 erin kaçırılması,
– 25.10.1991 günü 10. Jandarma Sınır Bölük Komtanlığına silahlı saldırı sonucu 15 erin öldürülüp, 1 asteğmen ile 9 erin yaralanması,
– 24.5.1993 günü Elazığ – Bingöl karayolunun kesilerek izinden dönen 33 er ve erbaş ile 3 vatandaşın öldürülmesi,
– 15.9.1993 günü Van İli Çatak İlçesi Kanalga Karakoluna silahlı baskın sonucu 13 er ve erbaşın öldürülmesi,
– 9.11.1994 günü Eruh İlçesi Dağdöşü köyü çevre emniyet timine karşı girişilen silahlı saldırı sonucu 15 er ve erbaşın öldürülüp, 13 erin yaralanması, – 15.6.1995 günü Şemdinli İlçesi Ortaklar Jandarma Karakolunca; silahlı saldırı sonucu 2 astsubay ve 13 erin öldürülmesi, 6 erin yaralanması, 5 erin kaçırılması gibi,PKK terör örgütü 1978 yılından sanığın yakalandığı 15.2.1999 tarihine kadar toplam;6036 saldırı, 3071 bombalama, 388 gasp, 1046 adam kaçırma olayı gerçekleştirmiş ve, bu olaylarda 4472 vatandaş, 3874 asker, 247 polis, 1225 geçici köy korucusu öldürülmüş ve şehit edilmiş, 5620 vatandaş, 8178 asker, 909 polis, 1655 geçici köy korucusu yaralanmıştır. Yukarıda örnekleri verilen PKK’nın gerçekleştirdiği ve sanığın da sorumluluğunu kabul ettiği eylemlerin her birinin, ulusal ve uluslararası hukuk literatüründe kabul edildiği üzere; doğrudan doğruya masum insanları hedef 5 alan, kitleleri korkutup sindirmeyi amaçlayan nitelik ve nicelikte mutlak terör eylemleri olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır.
E ) YARGILAMA SAFAHATI
a ) İddia:
Sanık hakkında Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 4.9.1997 tarih ve 1996/865 hazırlık 1997/271 esas ve 1997 104 Erzincan Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 16.6.1989 gün ve 1989/165 hazırlık, 1989/122 esas ve 1989/114 nolu, Adana Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 22.12.1998 gün ve 1997/218 hazırlık, 1998/547 esas ve 1998/492 nolu, Adana Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının23.7.1998 gün ve 1997/193 hazırlık, 1998/244 esas ve 1998/265 nolu, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 26.4.1999 gün ve 1997/514 hazırlık, 1999/98 esas ve 1999/78 nolu İddianameleri ile sanık Abdullah hakkında, Devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik hareketlerde bulunmak suçundan Ankara, Erzincan ve Adana Devlet Güvenlik Mahkemelerine kamu davaları açılmış, bu davalar Ankara 2 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesinde birleştirilerek yargılama yapılmıştır.
b ) Savunma:
Sanık Abdullah, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığınca alınan 22.2.1999 günlü ifadesinde;
PKK örgütünün kurucusu olduğunu, örgütün önderliğini yaptığını, kendi önderliğinde Türkiye toprakları üzerinde silahlı bir mücadele başlattığını, başlangıçta Kürdistan Devleti kurmak gibi bir amaçları olduğunu, ancak gelişen süreç içerisinde müstakil bir Kürt Devleti kurmak değil de, Kürtlerin de cumhuriyetin kuruluşunda rol almış bir halk olarak, özgür olduğu bir ortam içerisinde birleştirilmesi ve bu temelde ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel özgürlüğünü elde etmiş olarak birarada yaşayabileceği sonucuna vardığını, MED Televizyonunda 13.12.1998 günü, “Kendinizi yakmayın, sizi yakanları yakın.” şeklindeki konuşmanın kendisine ait olduğunu, bu konuşmanın özgürlük temelinde birarada yaşama düşüncesine aykırı bulunduğunun farkında olduğunu, ancak bu konuşmayı ağır bir ortam içerisinde yaptığını, yine 25.12.1998 günü MED televizyonunda intihar eylemleri ile ilgili yaptığı konuşmanın da kendisine ait olup, bu konuşmaları duygusallıkla yaptığını, 18.6.1998 günü Panel Programında geçici köy korucuları ile ilgili yaptığı konuşmanın doğru olduğunu, korucuların üzerlerine en çok gelen grup olduğunu, kendilerine saldırdıkları için korucuların hedef alındığını, PKK’nın şiddet anlayışında sivil vatandaşlara yapılan saldırıların çok olduğunu, bilhassa 1987 yılından sonra yoğunlaştığını, yarı çete anlayışı olan saldırıları kendisinin tasvip etmediğini, önüne geçmek için büyük mücadele verdiğini ancak başarılı olamadığını PKK’nın terör eylemlerinden en fazla zararı bölge halkının gördüğünü, başlangıçta bölgenin özgürlüğü için ortaya çıktıklarını, daha sonra kendilerine katılımlar olduğunu, bölgede önceden beri süregelen düşmanlıkların olması, Şemdin gibi, Kör Cemal gibi, Şahin Baliç gibi, Cemil gibi; PKK’dan yönetimi ele geçirenlerin baskılarını ve eylemlerini daha duyarlı bölge halkı üzerinde yoğunlaştırdıklarını,
kendisinin buna sonuna kadar karşı koyduğunu, hatta bu şekilde eylemleri gerçekleştirenlerden bazıları ( Kör Cemal kod ) Halil, ( Hogir kod ) Cemil, ( Mete kod ) Şahin gibilerini cezalandırdığını, Şemdin’i de cezalandıracağı sırada ellerinden kaçtığını, suçlu görülen şahısların merkez komitesince yargılandıklarını, yargılama sonucunda kendisinin özel onayıyla cezaların infaz edildiğini, kendisinin özel onayının önemli kişiler için alındığını cezalandırmaların ARGK Yönetmeliği çerçevesinde yapıldığını,
Terör eylemleri sonucu meydana gelen ölü yaralı sayısı ile ilgili bilançonun doğru olup, ölü ve yaralı sayısının belirtilenden de fazla olabileceğini, bu olayların emrini kendisinin verdiğini, sorumluluğun kendisine ait olduğunu, 1993 yılında ateşkesle ilgili olarak bu tarihte Celal’in Şam’a geldiğini, kendisine Özal’ın ateşkes konusunda talebi olduğunu ilettiğini, böyle bir beklentisi daha önceden bazı gazetecilerle yaptığı rölentisi olduğunu söylediğini, gazetecilerle yaptığı röportajlarda da bu izlenimi edindiğini ve bunun üzerine 15 Mart 1993 günü Celal ile birlikte ateşkes ilan ettiğini, Örgütün mali kaynaklarının büyük çoğunlukla Avrupa’dan bağış ve kampanyalardan elde edilen gelirler olduğunu, vergilendirme adı altında para toplandığını, 1991-1993 yılları arasında bölgedeki müteahhitlerden yüzde itibariyle bir miktar örgüte gelir adı altında para alındığını,
Körfez savaşında kuzeye doğru sürülen insanların bıraktıkları silahları topladıklarını ve bir kısmını da para ile satın aldıklarını, PKK tarafından kullanılan 20 adet Strella füzesini, Yunanistan temsilcisi Rozalin kod Ayfer’in yardım kampanyası oluşturup, kiliselerden ve kendilerine yakın halktan topladıkları paralarla tüccar aracılığıyla Sırbistan’dan satın aldıklarını ve kendilerine Kuzey Irak’da teslim edildiğini, yine örgütün kullandığı Sam 6 ve 7 füzelerini de Kuzey Irak’taki boşluktan yararlanarak temin ettiklerini,
PKK’nın siyasi görüşüne uygun propaganda yapmak amacıyla MED Televizyonunu kurduklarını, finansını bağış yoluyla temin ettiklerini ve toplanan paraları yasal hale getirmek için vakıflar kurduklarını, bu televizyonda çalışan kişilerin örgüt elemanları olup, gönüllü olarak çalıştıklarını,
Kendisinin bilgisi dahilinde PKK örgütünün uyuşturucu kaçakçılığı yapmadığını, ZAROS bölgesi dedikleri Van ve Hakkari bölgesinde yapılan uyuşturucu ticaretinden; oradaki sorumlularının pay aldıklarını, bunun dışında örgütün uyuşturucu ticareti ile iştigal etmediğini, kendisinin uyuşturucu ticaretine karşı çıktığını,
1995 yılında Lahey’de kurulan ve merkezi Brüksel’de olan sürgünde Kürdistan Parlementosunun kurulmasını desteklediğini, bu parlementonun 65 üyesi mevcut olup, 12 tanesinin PKK temsilcisi olduğunu, diplomasi alanında faaliyet göstermek ve Avrupa’daki birçok kişi ve kuruluşlar için, rahatça ilişki kurabilecekleri legal ve kabul görmüş bir oluşum meydana getirmek için kurulduğunu,
PKK örgütünün klasik anlamda-siyasi parti olmaktan öte; parti, ordu ve cephe şeklinde teşkilatlandığını, kendisinin örgütte genelde APO kod adıyla anıldığını, yazışmalarda Ali Fırat kod adını kullandığını, ayrıca yurtdışı temsilciliklerinin olduğunu, yine örgüte bağlı Kürdistan Özgür Kadınlar Birliği ( YAJK ) örgütünün olduğunu, emrinde Avrupa’dakiler dahil 3000 kadar örgüt elemanının bulunduğunu,
1979 yılında Suriye’ye geçtiğini, Filistin örgütü ile irtibat kurarak bu örgütten demokratik cephe kimliği temin edip, bu kimliklerle Lübnan’a geçtiklerini, Filistin örgütünün kendilerine Bekaa Vadisinde kamp yeri verdiğini, Helve adı verilen bu kampın daha sonra isminin Mahsun Korkmaz Akademisi olarak değiştirildiğini, 1992 yılında tekrar Suriye’ye geçtiklerini, burada El Muhaberat elemanı Ağa kod Menran Zerki ile ilişki kurduklarını, bu şahsın Suriye İstihbaratı ve Devleti ile aralarında bir halka oluşturduğunu, Suriye’ye geldiklerinde evler satın aldıklarını veya kiraladıklarını ve daha sonra bu evleri parti okullarına çevirdiklerini, Suriye’de bulunduğu süre içerisinde Ali Ammar adına tanzim edilmiş Demokratik Cephe kimliği ile dolaştığını, 1992 yılı sonundan 9 Ekim 1998 yılına kadar ağırlıklı olarak Şam’da kaldığını,
9 Ekim 1998 günü Rozalin kod Ayfer ile birlikte Suriye’den çıkış yapıp Yunanistan`a geldiklerini, o zamana kadar PKK’ya dost olduğunu ifade eden Yunanistan’ın iltica talebi kabul etmemesi nedeniyle buradan ayrılıp Moskova’ya gittiklerini, Rusya’da kalmasını Duma’nın kabul etmesine rağmen, Rusya Başbakanının karşı çıkması nedeniyle 33 gün sonra buradan da ayrılmak zorunda kaldığını, bazı İtalyan milletvekillerinin daveti üzerine, yanında Roma temsilcisi Ahmet olduğu halde, Rus yolcu uçağı ile Roma’ya geldiklerini, İtalya’da siyasi iltica talebinin kabul edilmesini beklerken, tutuklanmasının gündeme geldiğini, daha önce gerek İtalya gerekse Avrupa devletlerinin, her gün yüzlerce Kürt’ün siyasi bile olmayan iltica taleplerini kabul ederken, kendisinin siyasi olan iltica talebini kabul etmediklerini, giderek üstündeki baskıyı artırdıklarını, kaç kurtul şeklinde kendisine karşı bir tutum göstermeye başladıklarını, bu baskılarla İtalya’da toplam 66 gün kaldıktan sonra 16 Ocak 1999 günü İtalya’dan ayrıldığını, ayrılmadan önce Rozalin vasıtasıyla Güney Kıbrıs’dan kırmızı pasaport temin ettiğini ve tekrar Moskova’ya döndüklerini, Moskova’nın ters tutum takınması sonucu 29 Ocak 1999 tarihinde tekrar Rusya’dan ayrıldıklarını, Yunan gizli servisine ait uçakla yeniden Yunanistan’a geldiklerini, Yunanistan yetkililerinin karşı çıkması sonucu tekrar kendisini uçakla Minsk Havaalanına bıraktıklarını, burada da kabul görmemesi üzerine sonuçta mecburen Yunanistan’a dönme gereğini duyduğunu ve oradan da kendisini Kenya’ya götürdüklerini, Yunanistan’ın PKK örgütü ile ilişkilerinin, Suriye’nin PKK örgütü ile ilişkilerine benzediğini, 1988 yılında Lübnan’da Badovas ve Nagazakis’in ziyaretleri ile bu ilişkilerin başladığını, 1994 senesinde Yunanistan’da PKK örgütünün kamplarının açıldığını, Lavrion kampında PKK’lı gençlere daha çok ideolojik eğitim verildiğini, ayrıca bomba eğitimi yapılan Dimitri Elen kampının olduğunu, bu kampın sorumlusunun Mahir kod Fethi olduğunu, Yunanistan’da küçük grupların yerleşmesi için evlerinin bulunduğunu, Yunanista’da sivil kurumlardan kiliselerden ve sendikalardan para yardımı aldıklarını, İran’da Urumiye’de bir hastahanelerinin mevcut olduğunu, ayrıca İran-Irak sınırına yakın ve İran topraklarında kalan kamp yerlerinin olduğunu, Ermenistan’da temsilciliklerinin bulunduğunu, Almanya’da çok sayıda dernek ve temsilciliklerinin olduğunu, Avrupa’nın kendisini Türkiye’ye karşı kullandığını, Türkiye ile kendisini karşı karşıya getirirken, Türkiye’nin de önünü kesmeyi hedeflediğini, insan haklarından çok sık bahseden Avrupa’nın kendisini kullanmak suretiyle çok ‘kan dökülmesine sebep olduğunu ve sonuçta insan haklarını işletmeyerek iki yüzlü olduğunu gösterdiğini, bu nedenle Avrupa’yı kınadığını, kendisinin sebep olduğu eylemler nedeniyle yüzbinlerce Kürt’e siyasi olmadığı halde iltica hakkı tanırlarken, kendisinin PKK örgütünün başı ve bir numaralı siyasi adamı olduğu halde, kendisine siyasi sığınma hakkı tanımadıklarını beyan etmiştir. Sanık Abdullah, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılarınca alınan 3.4.1999 günlü ek ifadesinde de önceki ifadesine benzer beyanda bulunmuştur.
Sanık, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Yedek Hakimliğince alınan 23.2.1999 günlü sorgusunda; 22.2.1999 günü Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi C. Savcılarınca alınan ifadesini aynen tekrar ettiğini beyan ederek, kendisinin PKK örgütünün kurucusu ve lideri olduğunu, örgütte alınan kararların en son olarak kendisinin onayına sunulduğunu, örgütün, ideolojik ve siyasi faaliyetlerinin 1973 – 1978 tarihleri arasında olduğunu, 1977 – 1978 tarihleri arasında da Hilvan-Siverek’de mahalli otorite ile toprak sahipleri ve ağalara karşı örgüt tarafından silahlı girişimde bulunulduğunu, ilk silahlı çatışmanın bu temelde başladığını, kendisinin Temmuz 1979 tarihinde Lübnan’a gittiğini ve bu tarihten itibaren silahlı, ideolojik ve askeri hareketi daha da geliştirmek için eğitimlere başladıklarını, 1984 yılında Diyarbakır Cezaevinde başlayan ölüm oruçlarının ağır etkisi altında kalarak yeni bir silahlı mücadele sürecine başladıklarını ve bunun günümüze kadar devam edegeldiğini, yurtiçinde mücadele tarzının eyalet şekline dayandığını, eyaletlerin de birimlere kadar gittiğini, her eyaletin bir sorumlusu olup, silahlı eylem kararlarının buradaki birliklerin sorumlusunca alındığını, silahlı eylem kararlarının genel hatları itibariyle kendisinin onayına sunulduğunu, kendisinin daha çok temel, stratejik ve taktik kararlar alıp örgüte bildirdiğini, uygulamanın birimler tarafından yapıldığını, PKK örgütünün temel gelir kaynağının; geniş halk yığınlarından sağlanan bağış, aidat ve kampanyalara dayandığını ve ayrıca bazı sivil kuruluşlardan da mali destek gördüklerini, PKK örgütünün uyuşturucu kaçakçılığı ile bir ilgisinin olmadığını, ancak bazı bölgelerde yapılan uyuşturucu kaçakçılığından, o bölgeden sorumlu elemanlarca belli miktarda bağış şeklinde paralar alındığını, örgütün direkt olarak uyuşturucu ticareti ile bir ilgisinin olmadığını, bu hususun örgüt ideolojisine ters düştüğünü, Örgütün temel hedefleri arasında ekonomik hedeflerin olduğunu, ancak bu hedefler arasında orman yakmalar ve insanların bulundukları kurumların olmadığını, daha çok savaşın sürmesine yol açan ekonomik hedeflerin sözkonusu olduğunu, ayrıca örgütün insana dokunmamak kaydıyla turistik hedeflere karşı da eylemlerinin olduğunu, kendisinin, genellikle köylerde ve sivil yerlerde yapılan katliam şeklindeki eylemleri tasvip etmediğini, bu şekilde eylem yapılmaması hususunda da mücadele verdiğini, ancak örgütteki bazı ögelerin iktidarı ele geçirmek amacı ve anlayışı içinde toplu köy katliamlarını gerçekleştirmiş olduklarını, kendisinin onlarla mücadele edip, bu tür eylem yapanları en ağır şekilde cezalandırdığını, 1987 yılından sonra kurulan koruculuk sisteminde yeralanlara karşı da silahlı eylemlerinin olduğunu, Örgütün yurt dışında çıkan Serxwebun, Özgür Politika ve yurtiçinde çıkan
Özgür Gündem isimli legal yayınlarının olduğunu, bunlarda Ali Fırat kod adı ile yazılarının yayımlandığını, örgütün propagandasını yapmak amacıyla MED televizyonunu kurduklarını beyan etmiştir.
Sanık mahkemedeki sorgu ve savunmalarında da; PKK örgütünü kurup en üst düzey sorumlusu olduğunu, aldığı kararlarla örgütü yönettiğini, örgüt mensuplarına verdiği talimatlarla pek çok eylemin gerçekleşmesinden birinci derecede sorumlu bulunduğunu, önceki ifadelerinin de doğru olduğunu belirterek, o beyanlarını tekrarla ölü ve yaralı sayısının daha da fazla olabileceğini bildirmiştir.
c ) Kimlik Kayıt ve Belgeleri:
Sanık Abdullah’ın; Ömer oğlu Üveyş’den olma, 14.4.1947 As. 14.4.1949 Ts. doğumlu, Şanlıurfa İli, Halfeti İlçesi, Ömerli köyü cilt no: 029-01, Aile sıra no: 18, Birey sıra no: 13’de nüfusa kayıtlı olup, beyanına göre bekar, nüfus kaydına göre evli, okur yazar, sabıkasız, T.C. islam, müsnet suçtan İmralı Kapalı Cezaevinde tutuklu olduğu belirlenmiştir.
F ) DELİLLER:
Dosya kapsamına göre, yakalama tutanağının bulunmaması sonuca etkili görülmemiştir.
– Sanığın kolluk, savcılık, yedek hakimlik ve mahkemedeki; “PKK’nın tüm eylem ve faaliyetlerinden birinci derecede sorumlu olduğuna ve iddianamelerde gösterilen eylemlerden daha fazlasının bu örgütçe gerçekleştirildiğine” dair ikrara yönelik anlatımları, Sanığın yapılan fiziki muayenelerinde, darp ve cebir izlerine rastlanmadığına dair doktor raporları ile sanığın, “yakalandığından itibaren işkence, kötü muamele ve herhangi bir kötü söze muhatap olmadığına” dair mahkemedeki beyanı,
– Sanığın; silahlı şiddeti teşvik etme, eylem hedefi gösterme, militanlara taktik verme, eylem gerçekleştirmeyenleri eleştirme, intihar saldırılarını özendirme, yollara mayın döşenmesi, sivil halka eylem önerme ve örgütten ayrılanların cezalandırılmasına yönelik PKK elemanlarına verdiği talimatlar ( Klasör:,3, Dz: 15 ),
– Sanığın radyo, televizyon ve çeşitli basın organlarında çtkan demeçleri ( Klasör: 3, Dz: 13 ),
– “Savaşı Türkiye’ye yayacağız” yolundaki, PKK’nın 6. Kongre kararları
( Klasör:,4 Dz: 14 )
– Sanığın örgütü oluşturduğu, sevk ve idare ettiği, eğitim verdiği, görevlendirme yaptığı ve eylem talimattarı verdiği hususlarındaki dosya içinde mevcut Fethi, Alaattin, Şemdin, Mehmet, Halit Çelik, Aysun, Nurettin, Fadıl, Serbest, Hakkı, Ahmet, Ali ve Mazlum’un aşamalardaki beyanları ( Klasör: 15, 16, 5,, 27 ),
– Genel eylem talimatları ve eleştiri mahiyetindeki telsiz konuşmaları çözüm tutanakları ( Klasör: 19 ),
– Öldürülen şahıslara ait otopsi rapor ve tutanakları ( Klasör: 1, Dz: 208 ve Dz: 3, 6, 9, 10, 24 ve 27 nolu klasörler ),
– Sanığın örgüt ve eylem anlayışına ilişkin Serxwebun’da yayımlanan konuşmaları ( Klasör: 5, Dz: 5 ve Klasör: 14 ),
– Şiddete yönelik talimatları içeren kaset çözümleri ( Klasör: 35 ),
– 15.12.1996 tarihli Panel programında sanığın, “Alacağımız tedbirlerle Türkiye’yi cehenneme çevireceğiz” şeklindeki konuşma çözüm tutanağı ( Klasör: 37 ),
– Olay yeri tutanakları ile krokiler,
– PKK örgütü ile ilgili olarak bir çok örgüt militanının, örgüt üyeliğinden ve TCK.nun 125. maddesinden yargılanıp ceza aldıklarına ve bu kararların kesinleştiğine dair belgeler,
– Şikayetçi ve müdahillerin dilekçeleri ile ifadeleri
– PKK örgütünün kuruluş bildirgesi, programı, tüzüğü ve kongre kararları ( Klasör: 3-4, Dz: 6, 8, 9, 10 ),
– Şubat 1996 ve Haziran 1997 tarihli Serxwebun dergileri ( Klasör: 3, Dz: 5 )
-Sanığın ifadeleri ile PKK tarihi ( Klasör: 3, Dz: 11 ),
– “Ayaklanma Taktiği Üzerine Tezler ve Görevlerimiz” isimli sanık tarafından
yazılan kitap fotokopisi ( Klasör: 5, Dz: 7-8 ),
– Kürdistan Devriminin Yolu ve Manifestosu ( Klasör: 4, Dz: 184 ),
– MED TV’nin kuruluşu, yayın lisansı, yayın politikası, finansmanı, dönemsel ve yıllık gelişmeleri, spoutnik operasyonu, MED TV programcılarının terörü.teşvik eden yayınları, Abdullah’ın yakalanması ardından MED TV’de yayınlanan eylem çağrılarını içeren MED TV dosyası ( Klasör: 8 ),
G ) MAHKEMENİN KABUL VE DEĞERLENDİRMESİ:
Mahkeme sanığın, Türkiye Cumhuriyeti Devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırarak, üzerinde Marksist-Leninist ideolojiye dayalı bir kürdistan devleti kurmak amacıyla oluşturulan PKK adlı illegal örgütün kurucusu ve en üst düzey yetkilisi olduğunu, yakalandığı tarihe kadar aldığı kararlar, verdiği emir ve talimatlarla, PKK terör örgütü militanlarınca gerçekleştirilen çok sayıda silahlı saldırı, yol kesme, bomba atma, sabotaj, silahlı soygun eylemlerinde binlerce vatandaş, asker, polis, köy korucusu ve kamu görevlisinin öldürülmesi ve yaralanmasından sorumlu olduğunu kabul ederek; Sanık Abdullah’ın, TCK.nun 125. maddesi uyarınca “ölüm cezası” ile cezalandırılmasına, eylemlerinin yoğunluğu ve sürekliliği, bebek, çocuk, kadın, ihtiyar ayrımı gözetilmeden binlerce masum insanın öldürülmüş olması, amaç suç için işlenen vasıta suçlardan yüzlercesinin ölüm cezasını gerektirmesi, bu eylemlerin ülke için ciddi, yakın ve büyük tehlike teşkil etmesi, ceza adaletinin sağlanması bakımından, hak ve nesafet kuralları da gözönünde tutularak aynı Yasanın 59. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar vermiştir.
H ) HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi bakımından, Anayasa’nın 3 ve 14. maddelerindeki hukuki düzenleme ile TCK.nun 125 ve 168. maddelerindeki suçların unsurlarıyla birlikte ele alınıp değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 3. maddesi; “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” hükmünü içermekte,14, maddesinde ise; “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiç biri,
Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak veya dil, ırk, din ve mezhep ayrımı yaratmak yeya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzeni kurmak amacıyla kullanılamazlar.
Bu yasaklara aykırı hareket eden veya başkalarını bu yotda teşvik veya tahrik edenler hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir…” denilmektedir.
Maddede değinilen ve vatan olarak da tanımlanan “Ülke”; bir devletin uluslararası antlaşmalarla çizilmiş hudutları içerisinde kalan, halkının yaşadığı,egemen olduğu toprak parçasını, “Millet” ise; ülke üzerinde yaşayan,tarihsel ve sosyolojik yönden belirli aşamaları geçirmiş, kültür ve ülkü birliğine ulaşmış topluluğu ifade eder.
Anayasa’da; Türk Milletinin bağımsızlığı ve bütünlüğü ile ülkenin bölünmezliğini koruma, devletin temel amaç ve görevleri arasında gösterilmiştir.
Uluslararası sözleşmeler ile de; Devlet ülke ve ulus bütünlüğünü bozmayı hedefleyen eylemlere cevaz verilmediği görülmüştür.
Şöyle ki;
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 29. maddesinin 3. bendi; “Bu hak ve hürriyetler, hiç bir veçhile, Birleşmiş Milletlerin amaç ve prensiplerine aykırı kullanılamaz”,
30. maddesi ise; “İşbu beyannamenin hiç b’ır hükmü, içinde ilan olunan hak ve hürriyetlerin bir devlet, zümre veya ferd tarafından yok edilmesini güden bir faaliyete girişmeye veya bilfiil bunu işlemeye herhangi bir hak gerektirir mahiyette yorumlanamaz.”
Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11. maddesinin 2. fıkrası; “Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik, kamu güvenliği, suçun ve düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarının dışında, hukukun öngörmediği ve demokratik bir toplumda gerekli bulunmayan hiç bir sınırlama koyulamaz. Bu madde, silahlı kuvvetler, polis teşkilatı ve kamu idaresi mensupları tarafından bu hakların kullanılmasına hukuka uygun sınırlamalar konulmasını engelleyemez.”
17. madde ise; “Bu sözleşmedeki hiç bir hüküm herhangi bir devlete, gruba ve kişiye, bu sözleşmede yer alan hak ve özgürlüklerden birinin tahribini amaçlayan bir eylemde bulunma ya da sözleşmede öngörüldüğünden daha geniş ölçüde sınırlandırmalarını amaçlayan bir karar alma hakkı verdiği biçiminde yorumlanamaz.” hükümlerini taşımaktadır.
Avrupada Güvenlik ve İşbirliği Konferansı ( AGİK ) senedinde;
“Katılan devletin egemenlik, eşitlik, egemenliğe sıkı sıkıya bağlı haklara saygı “Tehdide ya da kuvvet kullanmaya başvurmaktan kaçınma”, “Sınırların dokunulmazlığı”,
“Devletlerin ülke bütünlüğü”,
“Uyuşmazlıkların barışçı yoldan çözümü”,
“İçişlerine karışmaktan kaçınma” ilkelerine yer verildiği.
Paris Şartının “Güvenlik” bölümünde ise; “katılan devletlerin bağımsızlığını,egemen eşitliğini ya da toprak bütünlüğünü ihlal eden faaliyetlere karşı demokratik kurumları savunmak hususunda işbirliği yapmaya azimliyiz. Bu faaliyetlere dışarıdan yapılan tazyik, cebir ve yıkıcılık içeren gayrimeşru faaliyetler dahildir. Her türlü terörist eylemleri, yöntemleri ve uygulamaları açıkça suç olarak kınıyoruz ve bunları hem iki taraflı hem de çok taraflı işbirliği ile ortadan kaldırmak için çalışmaya azimli olduğumuzu ifade ediyoruz.” şeklindeki bir düzenlemeyi içerdiği görülmektedir.
14-15 Haziran 1993 günlerinde Viyana’da gerçekleştirilen Dünya İnsan Hakları Konferansı sonunda yayınilanarı deklerasyonda da; kendi kaderini tayin hakkının “eşit haklar” ilkesine uygun olarak ırk, din ve renk ayrımı gözetmeksizin ülkesine ait bütün insanları temsil eden bir hükümete sahip egemen ve bağımsız bir devletin, ülke bütünlüğünü ve siyasi birliğini veya bütüncül biçimde parçalayacak herhangi bir eylemin desteklenmesi ve bu eyleme yetki verilmesi anlamında yorumlanamayacağı ilkesinin özellikle vurgulandığı anlaşılmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Divanı, Zana – Türkiye davası nedeniyle verdiği kararında; “PKK’yı, amaçlarına ulaşmak için şiddet kullanan bir terörist örgüt” olarak değerlendirip, “Türkiye’nin Güneydoğu Bölgesinde PKK’nın sivillere yönelik kanlı saldırılar düzenlediğini” belirtmiştir:
Bu düzenlemeler ve değerlendirmeler ışığında, sanığın kurucusu ve lideri olduğu PKK’nın terörist bir örgüt olduğu, uygar dünya milletleri tarafından benimsenen korıferans ve sözleşmelerle kabul edildiği gibi yargı kararlarıyla da belirlenmiştir.
TCK.nun 125. maddesinde; Anayasa’nın 14. maddesinde açıklanan ülke ve millet bütünlüğünü parçalamaya yönelik eylemler tanımlanmış olup; anılan bu madde, “Devlet Topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin hakimiyeti altına koymağa veya Devletin istiklalini tenkise veya birliğini bozmağa veya Devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmağa matuf bir fiil işleyen kimse ölüm cezası ile cezalandırılır”.hükmünü içermekte,168. maddesinde ise; “Her kim 125, 131, 146, 147, 149 ve 156. maddelerde yazılı cürümleri işlemek için silahlı cemiyet ve çete teşkil eder yahut böyle bir cemiyet ve çetede amirliği ve kumandayı ve hususi bir vazifeyi haiz olursa, onbeş seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezasına mahkum olur.
Cemiyet ve çetenin sair efradı on yıldan onbeş yıla kadar ağır hapisle cezalandırılır.” denilmektedir.
TCK.nun 125. maddesi yasa koyucunun gösterdiği gerekçeye,göre iki hususu ihtiva etmektedir.
1 ) Devlet topraklarını veya bunlardan bir kısmını yabancı bir devletin hakimiyetine tabi tutmak veya Devletin istiklalini azaltmak kastına matuf fiiller,
2 ) Devletin hakimiyeti altında bulunan bir toprağı Anavatan’dan ayırmaya matuf fiiller,
TCK.nun 125. maddesindeki suçun faili “kimse”dir. Bu nedenle bu suçun birTürk Vatandaşı tarafından işlenmiş olması şart değildir. Yabancılarında bu suçu işlemeleri mümkündür.
Suçun maddi unsuru;
1 ) Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya yönelik eylemler;
2 ) Devletin bağımsızlığını azaltmaya yönelik eylemler,
3 ) Devletin birliğini bozmaya yönelik eylemler,
4 ) Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik eylemlerdir,Suçun manevi unsuru genel kasttır. Maddedeki suçun oluşumu için eylemin matuf fiile yönelik olması gerekir. “
Matuf fiil;
1 ) Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin hakimiyeti altına koymak.
2 ) Devletin istiklalini tenkis.
3 ) Devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırma.
Biçiminde tadadi ve tahdidi olarak sayılmış olup, suçun tamamlarıması için sonucun gerçekleşmesi aranmaz, eylemin amaca yönelik sonucu elde etmeye uygun ve elverişli bulunması ve elverişli vasıtalarla icra hareketlerine başlanmış olması gerekir. Eylemin elverişli araçlarla icra hareketi niteliğinde bulunup bulunmadığının değerlendirilmesinde; sanığın örgütsel bağlılığı, örgütün ülke genelindeki organik bütünlüğü, toplumdaki etkinliği gözönüne alınmalı ve suç niteliği buna göre belirlenmelidir.
TCK.nun 168. maddesinde düzenlenen, silahlı çeteyi oluşturduktan sonra amaç suçlardan herhangi birine yönelik elverişli fiilleri işleyen kimse 168. maddeye göre değil, o amaç suçtan dolayı cezalandırılır.
Sanık Abdullah; yasadışı PKK terör örgütünü kurmuş, bu örgütün gelişmesini sağlamış, örgüt militanlarının. askeri ve siyasi eğitim görmelerini temin etmiş, aldığı kararlar, verdiği emir ve talimatiarla çok sayıda silahlı saldırı,yol kesme, bomba atma, sabotaj, silahlı soygun, adam kaçırma, güvenlik güçleri ile silahlı çatışma, intihar saldırıları gibi vahim eylemler gerçekleştirilerek binlerce sivil vatandaş, asker, polis, köy korucusu ve kamu görevlisinin öldürülmesi ve yaralanmasına neden olmuştur
Karar yerinde de açıklandığı üzere; sanığın kurucusu ve lideri olduğu PKK örgütünün amacı, “Devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırarak, bağımsız bir Kürt Devleti kurmak” olduğuna göre, bu amaca yöneldiğinde kuşku bulunmayan yukarıda açıklanan eylemler mahiyetleri itibariyle ülke bütünlüğü için ciddi, büyük ve yakın tehlike doğuracak hüviyet arz ettiğinden, sanığın kurduğu silahlı çete niteliğindeki PKK örgütünün vahim olan bu olayları, sanığın emir ve talimatları ile fiilen gerçekleştirmiş olması karşısında; TCK.nun 168. maddesinin sanık hakkında uygulanmasına imkan bulunmamaktadır.
Örgütü kuran, başkanlığını yapan, sevk ve idare ederek emir ve talimatları ile eylemler yaptıran sanığın, bu maddenin uygulanmasında bizzat silah kullanması şart olmayıp, meydana gelen olayların sonuçlarından sorumlu olması da yasa gerekidir.
Türk Ceza Kanunu, takdiri azaltıcı sebeplerin varlığı yönünden hakime geniş takdir yetkisi vererek bir sınırlama getirmemiştir. Yasaya kesin aykırılığı bulunmayan, hukuk kurullarını zedelemeyen, yasaların maksat ve amacına aykırı düşmeyen uygulamalarda hakimin takdir yetkisine karışılamaz.
Mahkemenin, dosya içeriğine uygun ve yeterli gerekçeye dayanarak sanık hakkında TCK.nun 59. maddesini uygulamasında yasaya aykırı bir durum görülmemiştir.
SONUÇ : Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın kurucusu ve en üst düzey sorumlusu bulunduğu silahlı çete niteliğindeki örgütün, ülke topraklarından bir kısmını Devlet hakimiyetinden ayırıp, bu bölgede bağım ayrı bir devlet kurmak şeklindeki amacına yönelik olarak vahamet arz eden olayların fiilen gerçekleştirilmesi için emir ve talimat verdiğinin sübutu kabul eylemlerin amaç suçun işlenmesi doğrultusundaki örgütsel bağlılık ile ülke genelindeki organik bütünlüğüne göre, soruşturma sonuçlarına uygun şekil vasfı tayin edilmiş, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya nazaran verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğunda sanık vekillerinin temyiz dilekçeleri ile duruşmalı inceleme sırasında ileri sürdükleri ve yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle, re’sen de temyize tabi olan, Şanlıurfa İli, Halfeti İlçesi, Ömerli Köyü, cilt no: 029-01, Aile sıra no: 18, Birey sıra no: 13’de nüfusa kayıtlı Ömer oğlu Üveyş’den olma 14.4.1947 As. 14.4.1949 Ts. doğumlu Abdullah’ın ölüm cezası ile cezalandırılmasına dair hükmün, tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak ( ONANMASINA ),22.11.1999 gününde oybirliği ile karar verildi.