Adli Sicil Kaydının Silinmesi Hakkında Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
E. 2011/4171
K. 2011/2651
T. 20.4.2011
• ADLİ SİCİL KAYDININ SİLİNMESİ ( Hükümlünün Adli Sicil Arşiv Kaydının 657 S.K. Md. 48 Kapsamındaki Cezalardan Olduğu – Kaydın Silinmesi Talebinin Reddine Karar Verileceği )
• MÜESSİR FİİL ( Hükümlünün Adli Sicil Arşiv Kaydının 657 S.K. Md. 48 Kapsamındaki Cezalardan Olduğu – Kaydın Silinmesi Talebinin Reddedileceği )
657/m.48
765/m.456
5352/m.Geç.2
ÖZET : Kanun yararına bozma istemine ilişkin uyuşmazlığın kapsamı hükümlünün müessir fiil sebebiyle aldığı cezanın infazını müteakip adli sicil arşiv kaydına alınan kaydın silinmesinin mümkün olup olmadığına ilişkindir. Hükümlünün adli sicil arşiv kaydının 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesinde sayılan cezalar kapsamında kalması sebebiyle nedeniyle adli sicil kaydından çıkarılmasında isabet görülmediğinden, arşiv kaydının silinmesi talebinin reddine karar verilmelidir.
DAVA : Adam öldürmeye teşebbüs suçundan sanık Ö. D.’in, 765 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 456/2,457/1,59 maddeleri uyarınca 2 yıl 2 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına dair Kütahya Ağır Ceza Mahkemesi’nin 24.12.1986 tarihli, 1986/109-211 Sayılı kararının infazını müteakip, sanık tarafından vukubulan 5352 Sayılı Adli Sicil Kanunu’nun geçici 2/2 maddesi uyarınca arşiv kaydının silinmesi talebinin kabulüne ilişkin Kütahya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 20.5.2010 tarihli ve 2010/538 değişik iş sayılı kararını kapsayan evrak incelendi.
5352 Sayılı Adli Sicil Kanunu’nun geçici 2. maddesi 2. fıkrasında “Birinci fıkra gereğince işlem yapılarak arşive alınan kayıtlar hakkında 3682 Sayılı Kanunun 8 nci maddesinde öngörülen sürelerin dolduğu veya ertelenmiş olan hükümün esasen vaki olmamış sayıldığı hallerde bu tarih esas alınarak, Anayasanın 76 ncı maddesi ve özel kanunlarda sayılan suç ve mahkumiyetler dışındaki kayıtlar için ilgilinin, Cumhuriyet başsavcılığının veya Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün talebi üzerine hükmü veren mahkemece veya talep edenin bulunduğu yer Asliye Ceza Mahkemesince arşiv kaydının silinmesine karar verilir.” şeklindeki düzenleme karşısında, sanığın eyleminin Anayasanın 76 maddesi ile 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48 maddesinde sayılan cezalar kapsamında kaldığı ve 5352 Sayılı Kanunun geçici 2. maddesinin 2. fıkrası uyarınca mahkumiyet hükmünün arşiv kaydının çıkarılmasının mümkün olmadığı gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden söz edilerek Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü 19.2.2011 gün ve B.03.0.CİG.0.00.00.04-105-43-10060-2010.1858.10083 Sayılı yazılı istemlerine müsteniden anılan kararın 5271 Sayılı C.M.K.nun 309. maddesi gereğince kanun yararına bozulmasına ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 8.4.2011 tarih 118321 Sayılı tebliğnamesine bağlı dosyası Dairemize gönderilmekle okundu; gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : I-)Olay
Kasten yaralama suçundan hükümlü Ö. D.’in 765 Sayılı Kanunun 456/2 457/1 59 maddeleri uyarınca 2 yıl 2 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına dair Kütahya Ağır Ceza Mahkemesi’nin 24.12.1986 gün 86/109-211 Sayılı kararının infazını müteakip, hükümlünün talebi üzerine Mahkemesince 5352 Sayılı Adli Sicil Yasasının geçici 2/2 maddesi gereğince arşiv kaydının silinmesine karar verilmiştir.
II )Kanun yararına bozma istemine ilişkin uyuşmazlığın kapsamı:
Hükümlünün kesinleşen 765 Sayılı Kanunun 456/2 457/1 59 maddeleri uyarınca aldığı cezanın infazını müteakip adli sicil arşiv kaydına alınan kaydın silinmesinin mümkün olup olmadığına ilişkindir.
III )Hukuksal değerlendirme;
5352 Sayılı Adli Sicil Kanununun geçici 2/2 fıkrasına göre “1. fıkra gereğince işlem yapılarak arşiv kaydına alınan kayıtlar hakkında 3682 Sayılı Kanunun 8. maddesinde öngörülen sürelerin dolduğu veya ertelenmiş olan hükümün esasen vaki olmamış sayıldığı hallerde bu tarih esas alınıp Anayasanın 76 maddesi ve özel kanunlarda sayılan suç ve mahkumiyetler dışındaki kayıtlar için ilgilinin veya C. Başsavcılığının veya Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün talebi üzerine hükmü veren mahkemece veya bulunduğu yer Asliye Ceza Mahkemesince arşiv kaydının silinmesine karar verileceği, hükümlünün adli sicil arşiv kaydının ise Anayasanın 76 maddesi ile 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunun 48 maddesinde sayılan cezalar kapsamında kalması sebebiyle adli sicil kaydından çıkarılmasında isabet görülmediğinden, arşiv kaydının silinmesi talebinin kabulüne ilişkin Kütahya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 20.5.2010 tarih ve 2010/538 D.İş sayılı kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Bu sebeplerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istemi yerinde görüldüğünden, Kütahya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 20.5.2010 tarih, 2010/538 D.İş sayılı kararının, 5271 Sayılı C.M.K.nun 309. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), diğer işlemlerin yapılabilmesi için dosyanın Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ( TEVDİİNE ), 20.4.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. CEZA DAİRESİ
E. 2010/12190
K. 2011/5607
T. 8.7.2011
• ADLİ SİCİL KAYDININ SİLİNMESİ ( Sahte Nüfus Cüzdanı ve ÖSYM Giriş Kartı İle Başkasının Yerine Girdiği Sınavın Başlangıcında Durumun Anlaşıldığı/Sahtecilik Suçunu Oluşturduğu – Arşiv Kaydının Silinmesi İçin 5352 S.K. Md.12’de Öngörülen Koşulların Oluşmadığı )
• SİLİNME KOŞULLARININ OLUŞMAMASI ( Adli Arşiv Kaydının Silinmesi Talebi/Hükümlünün Sabıka Kaydını Oluşturan Suçun Anayasa’nın 76. Maddesinde Sayılan Sahtecilik Suçu Kapsamında Olduğu – 5352 S.K. Md.12’de Öngörülen Koşulların Oluşmadığının Gözetileceği )
• SAHTE NÜFUS CÜZDANI VE ÖSYM GİRİŞ KARTI ( Suç Tarihinde Yürürlükte Olan 765 S.K.’ya Göre Cezalandırılacağı – Arşiv Sicil Kaydının Silinme Koşullarının Oluşmadığı )
2709/m. 76
5352/m. 9, 12, Geç.2/2
3682/m. 8
765/m.343/1
ÖZET : Hükümlünün fikir ve eylem birliği içinde diğer hükümlü tarafından düzenlenmiş bulunan, ancak iğfal kabiliyetine haiz olmadığı kabul edilen sahte nüfus cüzdanı ve ÖSYM giriş kartı ile diğer hükümlünün yerine girdiği sınavın başlangıcında sınav kağıdının cevaplarının bitirilmesinden önce durumun anlaşılması üzerine yakalanmasıyla suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK ‘nın “Evrakta Sahtekarlık” başlığı altındaki 343/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmiştir. Hükümlünün sabıka kaydını oluşturan suçun Anayasa’nın 76. maddesinde sayılan sahtecilik suçu kapsamında olup, Adli Sicil Kanunu’nun 12. maddesinde yazılı koşulların gerçekleşmemesi halinde arşiv kaydının silinememesi kararı hukuka uygundur.
DAVA : Resmi belgenin düzenlenmesinde memura yalan beyanda bulunmak suçundan sanığın, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 343/1, 59, 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’un 4 ve 6. maddeleri gereğince 355.914.000 Türk Lirası ağır para cezası ile cezalandırılmasına dair, ( Muş Asliye Ceza Mahkemesi )’nin 12.02.2002 tarihli ve 2001/647 Esas, 2002/ 630 sayılı kararını müteakip, hükümlünün 05.08.2008 tarihli dilekçesi ile arşiv kaydının silinmesi kararı verilmesi talebi üzerine, adli sicil kaydının Mülga 3682 Adli Sicil Kanunu’nun 8/b ve 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun geçici 2/2. maddesi gereğince silinmesine ilişkin, ( Denizli Birinci Asliye Ceza Mahkemesinin 13.03.2009 tarihli ve 2010/57 değişik iş sayılı kararına karşı yapılan itirazın kabulü ile anılan kararın ortadan kaldırılmasına ve arşiv kaydı silinmesine yönelik talebin reddine dair ( Denizli Birinci Ağır Ceza Mahkemesi )’nin 31.03.2009 tarihli ve 2009/288 değişik iş sayılı kararın tüm dosya kapsamına göre:
5252 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun geçici 2. maddesi 2. fıkrasında “Birinci fıkra gereğince işlem yapılarak arşive alınan kayıtlar hakkında, 3682 sayılı Kanun’un 8. maddesinde öngörülen sürelerin dolduğu veya ertelenmiş olan hükmün esasen vaki olmamış sayıldığı hallerde bu tarih esas alınarak, Anayasa’nın 76. maddesi ve özel kanunlarda sayılan suç ve mahkumiyetler dışındaki kayıtlar için ilgilinin, Cumhuriyet Başsavcılığının veya Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün talebi üzerine hükmü veren mahkemece veya talep edenin bulunduğu yer asliye ceza mahkemesince arşiv kaydının silinmesine karar verilir” şeklindeki düzenleme karşısında, resmi belgenin tanziminde yalan beyanda bulunma suçunun Mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Ammenin İtimadı Aleyhine Cürümler başlıklı altıncı babının üçüncü fasılı olan evrakta sahtecilik adı altında 343. madde olarak düzenlendiği halde, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Kamu Güvenine Karşı Suçlar başlıklı dördüncü bölümünde sahtecilik suçlarının ayrı ayrı maddelendirildiği, ayrı bir fasıl açılmadığı, anılan Kanun’un 206. maddesinde de resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun ayrıca düzenlendiği, 3682 sayılı Kanun’un 8/b ve Anayasa’nın 76. maddesi belirtilen suçların istisnai olup sayma suretiyle belirlendiği ve istisnaların dar yorumlanması gerektiği gibi ceza hukukunda kıyas yasağı ve sanık lehine yorum ilkeleri birlikte düşünüldüğünde sanığın eyleminin sahtecilik suçu kapsamında mütalaa edilemeyeceği cihetle, 3682 sayılı Kanun’un 8 ve 5252 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesinin 2. fıkrası uyarınca mahkumiyet hükmünün arşiv kaydından çıkarılmasının mümkün olduğu gözetilmeden, itirazın reddi yerine yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 10.07.2010 gün ve 2009/- 8422/46035 sayılı kanun yararına bozmaya atfen Yargıtay C.Başsavcılığı’nın 22.07.2010 gün ve KYB.2010175682 sayılı ihbarnamesiyle Daireye ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla incelenip gereği görüşüldü:
KARAR : İncelenen dosya içeriğine göre mahkemece, hükümlünün fikir ve eylem birliği içinde diğer hükümlü Sinan tarafından düzenlenmiş bulunan, ancak mahkemece iğfal kabiliyetine haiz olmadığı kabul edilen sahte nüfus cüzdanı ve ÖSYM giriş kartı ile hükümlü Sinan’ın yerine girdiği sınavın başlangıcında sınav kağıdının cevaplarının bitirilmesinden önce durumun anlaşılması üzerine yakalandığının kabul edilmesi karşısında; eylemin uygun bulunduğu ve suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK’nın 345. maddesi yerine aynı Kanun’un İkinci Kitabının, “Ammenin İtimadı Aleyhine Cürümler” başlıklı Altıncı Bab’ının Üçüncü faslı olan “Evrakta Sahtekarlık” başlığı altındaki 343/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Hükümlünün eyleminin uygun bulunduğu özel belgede sahtecilik veya hükümlünün cezasına konu resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun, 765 sayılı TCK’daki düzenlemeden ayrı olarak, 5237 sayılı TCK’nın “Özel Hükümler” başlıklı İkinci Kitabın “Kamu Güvenine Karşı Suçlar” başlıklı Dördüncü Bölümünde parada sahtecilik, kıymetli damgada sahtecilik, mühürde sahtecilik, mühür bozma, resmi ve özel belgelerde sahtecilik, resmi veya özel belgeleri bozmak, yok etmek veya gizlemek, açığa imzanın kötüye kullanılması gibi suçlarla birlikte düzenlenmiştir.
Bir suçun Anayasa’nın 76. maddesindeki suçlardan olup olmadığını belirlemek için, ceza yasalarında düzenlendiği yerlerle birlikte suç tipine de bakılması gerekir. Örneğin; zimmet suçu 5237 sayılı TCK’nın 247 ve devamı maddelerinde düzenlenmesine karşın, benzeri hükümlerin öngörüldüğü ve ceza hukukunda bankacılık zimmeti olarak adlandırılan fiilin 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 160. maddesinde düzenlendiği ortadadır. Öte yandan 5237 sayılı TCK’nın 206. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun madde gerekçesinde bu suçun doktrinde fikri sahtecilik olarak adlandırıldığı belirtilmektedir.
SONUÇ : Bu açıklamalar karşısında, hükümlünün sabıka kaydını oluşturan suçun Anayasa’nın 76. maddesinde sayılan “sahtecilik” suçu kapsamında olup, 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 12. maddesinde yazılı koşulların gerçekleşmemesi halinde arşiv kaydının silinemeyeceğinden Denizli Birinci Asliye Ceza Mahkemesi’nin 13.03.2009 gün ve 2009/57 değişik iş sayılı kararına yönelik vaki itirazın kabulü ile anılan kararın ortadan kaldırılmasına ve arşiv kaydının silinmesine yönelik talebin reddine dair Denizli Birinci Ağır Ceza Mahkemesi’nin 31.03.2009 gün ve 2009/288 değişik iş sayılı kararında bir isabetsizlik bulunmadığı cihetle, kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünce yerinde görülmediğinden CMK’nın 309. maddesi uyarınca REDDİNE, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE, 08.07.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
9. CEZA DAİRESİ
E. 2008/10204
K. 2008/8987
T. 9.7.2008
• ADLİ SİCİL KAYDININ SİLİNMESİ ( Adli Sicil Kayıtlarının Koşulları Oluştuğu Takdirde Sicil Kaydından Çıkarılarak Arşiv Kaydına Alınacağı – Arşiv Kaydının İse Silinmesinin Mümkün Olmadığı )
• ARŞİV KAYDI ( Adli Sicil Kayıtlarının Koşulları Oluştuğu Takdirde Sicil Kaydından Çıkarılarak Arşiv Kaydına Alınacağı – Arşiv Kaydının İse Silinmesinin Mümkün Olmadığı )
• SİLİNMESİ MÜMKÜN OLMAYAN ARŞİV KAYDI ( Adli Sicil Kayıtlarının Koşulları Oluştuğu Takdirde Sicil Kaydından Çıkarılarak Arşiv Kaydına Alınacağı – Arşiv Kaydının İse Silinmesinin Mümkün Olmadığı )
2709/m.76
5352/m.10, 12, Geç.2
ÖZET : Anayasa ‘nın 76. maddesi ile özel kanunlarda sayılan suçlara ilişkin adli sicil kayıtlan. koşulları oluştuğu takdirde sicil kaydından çıkarılarak arşiv kaydına alınır. Arşiv kaydının ise silinmesi mümkün değildir.
DAVA : Hükümlü Rıza’nın, hükümetin manevi şahsiyetini alenen tahkir ve tezyif suçundan, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 159/1, 59. maddeleri gereğince 10 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına dair, ( Konya Birinci Ağır Ceza Mahkemesi )’nin 11.02.1994 tarihli ve 1993/94 esas, 1994/34 sayılı kararı ile, Cumhurbaşkanı’na yokluğunda hakaret etmek ve saldırgan sarhoşluk suçlarından 765 sayılı Kanun’un 159/2, 59, 572/1, 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’un 4. maddeleri gereğince 3.000.000 Türk Lirası ağır para ve 250.000 Türk Lirası hafif para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, ( Konya Birinci Ağır Ceza Mahkemesi )’nin 09.06.1997 tarihli ve 1997/144-124 sayılı kararının infazını müteakip, hükümlünün arşiv kaydının silinmesi talebi üzerine, 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 12. maddesi gereğince talebin reddine dair, aynı mahkemenin 07.11.2007 tarihli ve 2007/588 değişik iş sayılı kararına yapılan itirazın kabulü ve arşiv kaydının silinmesine ilişkin, ( Konya İkinci Ağır Ceza Mahkemesi )’nin 23.11.2007 tarihli ve 2007/628 değişik iş sayılı kararı ile ilgili olarak;
Dosya kapsamına göre, 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun geçici 2. maddesi, suç tarihi itibarıyla aynı Kanun’un yürürlük tarihinden önceki kayıtların silinmesine ilişkin koşulları düzenlemiş olduğundan, mahkumiyetine konu kaydın da bu kapsamda olduğu, dolayısıyla mülga 3682 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 8. maddesinde belirtilen şartlar oluştuğunda, silinmesi mümkün suçlara ilişkin adli sicil kayıtlarının mahkemelerce verilen silme kararlarına istinaden veya Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nce oluşturulan komisyon tarafından adli sicil kaydından çıkartıldığı, anılan madde metinlerinde “affa uğramış olsalar bile” ibaresi bulunan, başta Anayasa’nın 76. maddesi ile özel kanunlarda ( 2839 sayılı Milletvekili Seçim Kanunu’nun 1143. maddesi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesi, 6236 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’un 7. maddesi vb. gibi ) sayılan suç ve cezaların ise 5352 sayılı Kanun’un 10. maddesine istinaden, istenildiğinde verilmek üzere arşiv kaydına alındığı, aynı Kanun’un 12. maddesinde sayılan şartlar dışında silinmesine yasal olanak bulunmadığı, bu bağlamda; adı geçenin silmeye konu suçunun, Anayasa’nın 76. maddesi ile özel kanunlarda sayılan suçlardan olması sebebiyle bahse konu kaydın mevzuat gereği adli sicil kaydından çıkartılarak arşiv kaydına alındığının anlaşılması karşısında, arşiv kaydının da silinmesinin mümkün olmadığı gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı’nın 13.05.2008 gün ve 27723 sayılı kanun yararına bozma talebine atfen Yargıtay C.Başsavcılığı’nın 06.06.2008 gün ve 2008/116151 sayılı tebliğnamesi ile Daireye ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR VE SONUÇ : Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği, incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görüldüğünden, Konya İkinci Ağır Ceza Mahkemesi’nin 13.11.2007 tarih ve 2007/628 D.İş sayılı kararının CMUK’nın 309. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay C.Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 09.07.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
8. CEZA DAİRESİ
E. 2011/1396
K. 2011/1017
T. 9.2.2011
• ATEŞLİ SİLAHLAR KANUNU’NA AYKIRILIK ( Hükmedilen Ağır Para Cezasının Adli Sicil Kaydından Silinmesi Talebinin Koşullar Oluşmadığından Reddedileceği )
• AĞIR PARA CEZASI ( 6136 Sayılı Yasaya Aykırılık Nedeniyle Verilen – Adli Sicil Kaydından Silinmesi Talebinin Koşullar Oluşmadığından Reddine Karar Verileceği )
• ADLİ SİCİL KAYDININ SİLİNMESİ TALEBİ ( 6136 Sayılı Yasaya Aykırılık Nedeniyle Hükmedilen Ağır Para Cezasının Adli Sicil Kaydından Silinmesi Talebinin Koşullar Oluşmadığından Reddedileceği )
6136/m.13
5352/m.Geç.2
3682/m. 8
ÖZET : 6136 Sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’a muhalefet suçundan hükmedilen ağır para cezasının arşiv kaydının silinmesi talebinde ; ilgili yasada belirtilen koşullar dışında silinmesine yasal olanak bulunmadığı, sözü edilen bu durum karşısında arşiv kaydının silinmesinin mümkün olmadığı gözetilmelidir.
DAVA : 6136 Sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’a muhalefet suçundan sanık H. A.’un, 6136 Sayılı Kanunun 13/1, 765 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 59/2, 72 ve 647 Sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’un 4. maddeleri gereğince 650.000.000 Türklirası ağır para cezası ile cezalandırılmasına dair Tarsus 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 12.10.1999 tarihli ve 1999/495 esas. 1999/595 Sayılı kararını müteakip, hükümlünün adli sicil arşiv kaydının silinmesi talebinin kabulüne, arşiv kaydının silinmesine ilişkin ( TARSUS ) 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 22.9.2010 tarihli ve 1999/495 esas. 1999/595 Sayılı ek kararını kapsayan dosyasıyla ilgili olarak;
5352 Sayılı Adli Sicil Kanunu’nun geçici 2. maddesi 2. fıkrasında “Birinci fıkra gereğince işlem yapılarak arşive alınan kayıtlar hakkında, 3682 Sayılı Kanunun 8. maddesinde öngörülen sürelerin dolduğu veya ertelenmiş olan hükümün esasen vaki olmamış sayıldığı hallerde bu tarih esas alınarak , Anayasa’nın 76. maddesi ve özel kanunlarda sayılan suç ve mahkumiyetler dışındaki kayıtlar için ilgilinin. Cumhuriyet başsavcılığının veya Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün talebi üzerine hükmü veren mahkemece veya talep edenin bulunduğu yer asliye ceza mahkemesince arşiv kaydının silinmesine karar verilir.” şeklindeki düzenleme karşısında, sanığın eyleminin 6136 Sayılı Kanun kapsamında kaldığı ve 5352 Sayılı Kanunun geçici 2. maddesinin 2. fıkrası uyarınca mahkumiyet hükmünün arşiv kaydından çıkarılmasının mümkün olmadığı gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 14.12.2010 gün ve 73822 Sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay C.Başsavcılığının 14.1.2011 gün ve KYB-2010/332385 Sayılı ihbarnamesi ile dairemize tevdii kılınmakla incelendi.
Gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 5352 Sayılı Adli Sicil Kanununun geçici 2. maddesinde, suç tarihi gözönüne alınarak aynı Yasanın yürürlük tarihinden önceki kayıtların silinmesine ilişkin koşullar düzenlenmiş olmakla, talep sahibi H. A.’un mahkumiyetine konu kaydın da bu kapsamda bulunduğu, bu sebeple yürürlükten kaldırılan 3682 Sayılı Adli Sicil Kanununun 8. maddesinde belirlenen koşullar oluştuğunda, silinmesi mümkün suçlara dair adli sicil kayıtlarının mahkemece verilen silme kayıtlarına dayanılarak ve Adli Sicil İstatistik Genel Müdürlüğünce oluşturulan komisyonca adli sicil kaydından çıkarıldığı, belirtilen madde metinlerinde “affa uğramış olsalar bile” ibaresi bulunan, başta Anayasa’nın 76. maddesi ile özel kanunlarda sayılan suç ve cezaların ise 5352 Sayılı Kanunun 10. maddesine göre istenildiğinde verilmek üzere arşiv kaydına alındığı, aynı Kanunun 12. maddesinde sayılan koşullar dışında silinmesine yasal olanak bulunmadığı, sözü edilen bu durum karşısında arşiv kaydının silinmesinin mümkün olmadığı gözetilmeden, bu kaydın arşiv kayıtlarından çıkarılmasına karar verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı ve Adalet Bakanlığı’nın Kanun Yararına Bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarname içeriği bu itibarla yerinde görüldüğünden Tarsus 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 22.9.2010 gün, 1999/595 karar sayılı ek kararının C.M.K.nun 309. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), müteakip işlemlerin mahkemesince yerine getirilmesine, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına ( TEVDİİNE ), 9.2.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
4. CEZA DAİRESİ
E. 2008/15467
K. 2008/20489
T. 17.11.2008
• HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI ( Silinme Koşulları Oluşan Adli Sicil Kaydı Dışında Sabıkası Bulunmayan Sanık Hakkında Değerlendirilmesi Gerektiği )
• ADLİ SİCİL KAYDININ SİLİNMESİ ( Silinme Koşullarının Oluşan Adli Sicil Kaydı Dışında Sabıkası Bulunmayan Sanık Hakkında Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Koşullarının Değerlendirilmesi Gerektiği )
5271/m.231
ÖZET : Silinme koşulları oluşan adli sicil kaydı dışında sabıkası bulunmayan sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşulları değerlendirilmelidir.
DAVA : Tehdit suçundan hükümlü İbrahim’in 765 sayılı TCY’nin 191/1, 51/1, 59/2 ve 647 sayılı Yasa’nın 4. maddeleri uyarınca 44 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, bu cezanın 647 sayılı Yasa’nın 6. maddesi gereğince ertelenmesine ilişkin ( Karşıyaka İkinci Sulh Ceza Mahkemesi )’nin 05.03.2008 gün ve 2006/1558 Esas ve 2008/281 sayılı kararının Adalet Bakanlığı’nca 01.07.2008 gün ve 37593 sayılı yazı ile yasa yararına bozulmasının istenmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 23.07.2008 gün ve 2008148312 sayılı tebliğnamesiyle dava dosyası Daireye gönderilmekle incelendi:
Tebliğnamede “Dosya kapsamına göre, 08.02.2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5728 sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 562. maddesi ile değiştirilen 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi gerekip gerekmediği hususunun tartışılmamasında isabet görülmemiştir.” denilmektedir.
Gereği görüşüldü:
KARAR : İncelenen dosya içeriğine göre, sanığın tehdit suçu nedeniyle 05.03.2008 tarihinde 765 sayılı TCY’nin 191/1, 51/1, 59/2, 647 sayılı Yasa’nın 4. maddesi uyarınca 44 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, bu cezanın sanığın sabıkasız geçmişi, suç işleme eğilimi dikkate alınarak 647 sayılı Yasa’nın 6. maddesi uyarınca ertelenmesine karar verildiği, ancak kararda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmadığı görülmüştür.
08.02.2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasa’nın 562. maddesinin birinci fıkrası ile 5271 sayılı CYY’nin 231. maddesinin beşinci fıkrasında öngörülen hükmolunan cezanın açıklanmasının geri bırakılması sınırı iki yıla çıkarılmış ve anılan Yasa’nın ikinci fıkrası ile de 231. maddenin ondördüncü fıkrasındaki suçun soruşturma ve kovuşturması şikayete bağlı olması koşulu kaldırılmıştır. Dairemizce de benimsenen Ceza Genel Kurulu’nun 13.11.2007 tarih ve 2007/8-171 2007/235 sayılı kararında ayrıntıları belirlendiği üzere, mahkemeler kararlarını açıklamadan önce hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanıp uygulanmayacağını tartışmak ve sonucuna göre karar vermek zorundadırlar. Hükmün yasa yararına bozma konusu yapılan yönü, yargıcın takdirini yanlış kullanmasıyla ilgili değildir. Denetlenmesi gereken husus, yargıcın bir değerlendirme yaparak sonuca varıp, bunu da hükmünde açıklaması zorunluluğuna uyulmamış olmasıdır. Bu nedenle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun mahkeme kararında tartışılmasız bırakılması, yasa yararına bozma yoluyla denetlenebilecektir. O halde silinme koşulları oluşan adli sicil kaydı dışında sabıkası bulunmayan sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşulları değerlendirilmeden, doğrudan hükmün açıklanması yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yasa yararına bozma isteği doğrultusunda düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yukarıda açıklanan nedenle yerinde görülmekle, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının oluşup oluşmamasının tartışılmaması nedeniyle 5271 sayılı CYY’nin 309/4b maddesi gereğince hükümlü İbrahim hakkında verilen Karşıyaka İkinci Sulh Ceza Mahkemesi’nin 05.03.2008 gün ve 2006/1558 Esas ve 2008/281 sayılı kararındaki yasaya aykırılık bozmayı gerektirdiğinden hükmün ( BOZULMASINA ), öbür işlemlerin mahallinde yapılmasına, 17.11.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. CEZA DAİRESİ
E. 2009/2119
K. 2009/17270
T. 1.4.2009
• ADLİ SİCİL KAYDININ SİLİNMESİ ( Sanığın Mahkumiyetinin Silinme Koşullarının Oluştuğu – Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına Engel Teşkil Etmeyeceği )
• HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI KARARI ( Sanığın Mahkumiyetinin Silinme Koşullarının Oluştuğu – Geri Bırakılma Kararına Engel Teşkil Etmeyeceği )
• MANEVİ ZARAR ( Manevi Zararın Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Sırasında Nazara Alınmayacağı )
5271/m. 231
ÖZET : Sanığın adli sicil kaydındaki mahkumiyetinin silinme koşulları oluştuğundan, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına engel teşkil etmez. Katılanın tazminat istemi ve bir maddi zararı bulunmadığı, manevi zararın ise hükmün açıklanmasının geri bırakılması sırasında nazara alınmayacağı gözetilmelidir.
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Sanık Bayram’ın adli sicil kaydındaki mahkumiyetinin silinme koşulları oluşması nedeniyle, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına engel teşkil etmeyeceği, ayrıca katılanın bir tazminat istemi bulunmadığı gibi, dosyaya yansıyan bir zararının da belirlenmediği ve manevi zararın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilmeyeceğinin değerlendirilmesi sırasında nazara alınamayacağı gözetilmeden, sanıkların katılanın zararını karşılamadığı ve şartları oluşmadığı biçimindeki dosya içeriğine uygun olmayan gerekçe ile sanıklar hakkında 5271 sayılı CMK’nın 231/5. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı istem gibi ( BOZULMASINA ), 01.04.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2008/11-250
K. 2009/13
T. 3.2.2009
• HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI ( Kesinleşmiş İnfaz Edilmekte Olan ve Hukuki Yararı Bulunması Koşuluyla İnfaz Edilmiş Hükümlere de Uygulanabileceği )
• KESİNLEŞMİŞ HÜKÜMLER ( Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararının Hükmü Veren Mahkemece Objektif Koşulların Değerlendirilmesiyle Sınırlı Bir İnceleme Yapılacak Ahvalde Evrak Üzerinde Subjektif Koşulların Değerlendirilmesi Gereken Hallerde İse Duruşma Açılarak Yapılması Gerektiği )
• DURUŞMA AÇILMASI ( Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararının Hükmü Veren Mahkemece Objektif Koşulların Değerlendirilmesiyle Sınırlı Bir İnceleme Yapılacak Ahvalde Evrak Üzerinde Subjektif Koşulların Değerlendirilmesi Gereken Hallerde İse Duruşma Açılarak Yapılması Gerektiği )
• BİRDEN FAZLA SUÇTAN MAHKÛMİYET ( Halinde Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Koşullarının Her Suç Yönünden Ayrı Ayrı Değerlendirilmesinin Zorunlu Olduğu )
• YASA YOLU ( Kesinleşmiş Hükümlerde Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması veya Reddine İlişkin Kararlara Karşı Başvurulabilecek Yasa Yolunun İtiraz Olduğu )
• EVRAK ÜZERİNDE İNCELEME ( Kesinleşmiş Hükümlerde Yasa Yolu Merciince İncelemenin Evrak Üzerinde ve 5271 S.Y Md. 231’in Koşullarının Belirlenmesi İle Sınırlı Bir Şekilde Yapılacağı Hükümdeki Hukuka Aykırılıkların Bu Aşamada Denetlenemeyeceği )
• ADLİ SİCİLDEN SİLİNME KOŞULLARI ( Eski Yasa Döneminde İşlenmiş Suçlarda – Oluşmuş Olan Mahkûmiyetler İle Ertelenmiş ve Vaki Olmamış Sayılmasına Karar Verilen Mahkûmiyetlerin Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına Yasal Engel Oluşturmayacağı )
• MAĞDURUN VEYA KAMUNUN UĞRADIĞI ZARARIN GİDERİLMESİ ( Zarar Yönünden Kanat Verici Basit Bir Araştırma İle Belirlenecek Maddi Zararların Esas Alınması Manevi Zararların Bu Kapsama Dahil Edilmemesi Gerektiği )
5275/m.101
5271/m. 231/12
647/m.4,6
5237/m.58
ÖZET : 1- Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun kesinleşmiş infaz edilmekte olan ve hukuki yararı bulunması koşuluyla infaz edilmiş hükümlere de uygulanabileceği,
2- Kesinleşmiş hükümlerde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının, hükmü veren mahkemece, objektif koşulların değerlendirilmesiyle sınırlı bir inceleme yapılacak ahvalde evrak üzerinde, subjektif koşulların değerlendirilmesi gereken hallerde ise duruşma açılarak yapılması gerektiği,
3- Birden fazla suçtan mahkûmiyet halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının, her suç yönünden ayrı ayrı değerlendirilmesinin zorunlu olduğu,
4- Kesinleşmiş hükümlerde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması veya reddine ilişkin kararlara karşı başvurulabilecek yasa yolunun itiraz olduğu,
5- Kesinleşmiş hükümlerde, yasa yolu merciince incelemenin evrak üzerinde ve 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin koşullarının belirlenmesi ile sınırlı bir şekilde yapılacağı, hükümdeki hukuka aykırılıkların, bu aşamada denetlenemeyeceği,
6- Kesinleşmiş hükümlerde, 647 sayılı Yasanın 4 ve 6 veya 5271 sayılı Yasanın 50 ya da 51. maddelerinin uygulanıp, uygulanmamasının hükmün açıklanmasının geri bırakılması konusunda değerlendirme yapmaya engel oluşturmayacağı,
7- Eski yasa döneminde işlenip, adli sicilden silinme koşulları oluşmuş olan mahkûmiyetler ile ertelenmiş ve vaki olmamış sayılmasına karar verilen mahkûmiyetlerin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yasal engel oluşturmayacağı, yeni dönemde işlenen suçlar açısından ise infazdan sonra 5237 sayılı Yasanın 58. maddesinde belirtilen tekerrür sürelerinin esas alınmasının hakkaniyete uygun bir çözüm olacağı,
8- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesinde zarar yönünden, kanat verici basit bir araştırma ile belirlenecek maddi zararların esas alınması, manevi zararların bu kapsama dahil edilmemesi gerektiği; kabul edilmiştir.
DAVA : Sanık O.D.’in, resmi evrakta sahtecilik suçundan 765 sayılı TCY’nın 342/1, 80, 59/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 11 ay 10 gün ağır hapis, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan ise 765 sayılı TCY’nın 510, 522 ve 59/2. maddeleri uyarınca 11 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 03.02.1999 gün ve 208-22 sayılı hüküm, Yargıtay 6. Ceza Dairesince 19.12.2000 gün ve 9381-9936 sayı ile onanarak kesinleşmiştir.
5237 sayılı TCY’nın yürürlüğe girmesi nedeniyle hükümlünün hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinin talep edilmesi üzerine, İstanbul 5 Ağır Ceza Mahkemesince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 03.02.2006 gün ve 208-22 sayı ile;
“1- … Hükümlü hakkında kesinleşmiş ilamın 2 numaralı bendinde tespit edilen ceza sanık lehine olduğundan 5237 sayılı Yasanın 7/2 maddesi uyarınca 1 yıl 11 ay 10 gün ağır hapis cezasının, hapis olarak değiştirilmek suretiyle aynen korunmasına, infazın kesinleşmiş ilam uyarınca 1 yıl 11 ay 10 gün hapis cezası üzerinden yerine getirilmesine devam edilmesine,
2- Sanık O.D.’in hizmet nedeniyle emniyeti suistimal suçundan eylemine uyan 5237 sayılı Yasanın 155/2 maddesi uyarınca takdiren 1 sene hapis ve 5 gün karşılığı adli para cezası ile cezalandırılmasına,
Takdiri indirici sebep nedeniyle cezası 5237 sayılı Yasanın 62. maddesi uyarınca 1/6 oranında indirilerek 10 ay hapis ve 4 gün karşılığı adli para cezası ile cezalandırılmasına, adli para cezasının beher günü 20,00 YTL hesabıyla 80,00 YTL adli para cezası olarak belirlenmesine,
… Hükümlü hakkında bu suçla ilgili olarak yeniden belirlenen cezalar sonuç olarak sanık lehine olduğundan 5237 sayılı Yasanın 7/2 maddesi uyarınca bu suçla ilgili yeniden tespit edilen 10 ay hapis ve 80,00 YTL adli para cezası esas alınarak infazın yerine getirilmesine…” karar verilmiş ve bu karar da yasa yollarına başvurulmaksızın kesinleşmiştir.
İstanbul C.Başsavcılığı ve hükümlü müdafiinin, 5728 sayılı Yasa ile 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinde yapılan değişiklik nedeniyle hükümlünün durumunun yeniden değerlendirilmesi istemiyle başvurmaları üzerine, bu kez İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesince 25.02.2008 tarihinde dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda;
“…Sanık hakkında işlediği suçlardan ötürü verilen özgürlüğü bağlayıcı cezanın toplam süresinin 2 yıl hapis cezasından fazla olması nedeniyle uygulanması koşulları bulunmadığından ve takdiren sanık hakkında, 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK.nun 231/5-14 madde ve fıkraları ile aynı Yasanın geçici 1-2. maddelerinin uygulanmasına ve hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasına ve infazın durdurulmasına yer olmadığına, hükmün aynen infazına…” itirazı kabil olarak karar verilmiştir.
Hükümlü müdafiinin itiraz başvurusu üzerine, dosyayı inceleyen İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesince 17.03.2008 gün ve 2008/390 D.iş sayı ile; verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğundan bahisle itirazın reddine karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığınca 26.06.2008 gün ve 36552 sayı ile yargılamanın duruşma açılarak yapılması gerektiğinden bahisle yasa yararına bozma isteminde bulunulması üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 26.09.2008 gün ve 13068-9869 sayı ve özetle;
“… Gerek evrak üzerinde gerekse duruşma yapılarak bu yönde verilen kararlar hüküm niteliğinde olup temyize tabi bulunduğundan İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.02.2008 gün ve 1996/208 sayılı kararına karşı itiraz üzerine İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesince verilen itirazın reddine ilişkin 17.03.2008 gün ve 2008/390-390 değişik iş sayılı kararı hukuken geçersiz olup yok hükmündedir. 5271 sayılı CMK’nun 264. maddesi uyarınca “yasa yolunun belirlenmesindeki yanılma, başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı” cihetle, hükümlü müdafiinin 11.03.2008 günlü temyiz mahiyetindeki başvurusunun süresinde olduğunun kabulünde zorunluluk bulunduğundan, dosyanın temyiz incelemesi yapılmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi gerekmekte olup İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.02.2008 gün ve 1996/208 sayılı hükmü henüz kesinleşmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.02.2008 gün ve 1996/208 sayılı kararı temyize tabi olup, yasal yollara başvurulması nedeniyle henüz kesinleşmediğinden yasa yararına bozma isteminin CMK’nun 309. maddesi uyarınca reddine, temyiz incelemesi yapılmak üzere tebliğname düzenlenmesi için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine…” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 17.11.2008 gün ve 142569 sayı ile;
“…5728 sayılı Yasanın Geçici 1. maddesinin 2. fıkrasında, “Bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten önce kesinleşmiş ve infaz edilmekte olan mahkûmiyet kararları hakkında, lehe kanun hükümleri, hükmü veren mahkemece 13.12.2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 98 ila 101 inci maddeleri dikkate alınmak ve dosya üzerinden incelenmek suretiyle belirlenir. Ancak, hükmün konusunun herhangi bir inceleme, araştırma, delil tartışması ve takdir kullanılmasını gerektirmesi halinde inceleme, duruşma açılmak suretiyle yapılabilir…” hükmü öngörülmüştür.
Görüldüğü üzere; Geçici 1. maddenin 2. fıkrasında uyarlama yargılamasının ne şekilde gerçekleştirileceği ve verilecek kararın hangi yasa yoluna tabi olduğu hususunda genel düzenleme içeren 5275 sayılı Yasanın 98 ilâ 101. maddelerine atıf yapılmaktadır. Buna göre, uyarlama yargılamasının atıf yapılan maddeler uyarınca duruşmasız, evrak üzerinde inceleme ile gerçekleştirilmesi gerekmekte olup, verilen kararlar da itiraza tabidir.
5728 sayılı Yasanın Geçici 1. maddesinin 2. fıkrasında, 5275 sayılı Yasanın 101. maddesinde yer alan uyarlama yargılamasının duruşmasız olarak yapılması gerektiğine ilişkin genel düzenlemeye bir istisna getirilmiş, ancak genel düzenlemede mevcut olan kararların itiraza tabi olması kuralına bir istisna getirilmemiştir. Kanun koyucunun uyarlama yargılamasının duruşmasız yapılması gerektiğine ilişkin genel düzenlemeye istisna hüküm getirdiği halde, yasa yolu bakımından bir istisnaya yer vermemesi, genel kuralın geçerliliğini istediği anlamındadır.
Dolayısıyla uyarlama yargılamasının evrak üzerinde yapılması gereken hallerde dosya üzerinde inceleme yapılarak verilen kararların Geçici 1. maddenin 1. cümlesindeki atıf karşısında itiraza tabi bulunduğunda hiçbir kuşku bulunmamaktadır. Maddede, uyarlama yargılamasının duruşmalı yapılmasının zorunlu tutulmaması ve duruşmalı olarak yapılan yargılama sonucu verilen kararlar bakımından da yasa yolu bakımından bir istisnaya yer verilmemesi nazara alındığında, duruşmalı olarak yapılan uyarlama yargılaması sonucu verilen kararların da itiraza tabi olması gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Bu itibarla, söz konusu kararın kesinleşmesi nedeniyle kanun yararına bozma istemi incelenerek bir karar verilmesi gerekir iken, yazılı şekilde karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu kanaatine varılmıştır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma istemi konusunda bir karar verilmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Resmi evrakta sahtecilik ve hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçlarından hükümlü O.hakkında, 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile değiştirilen 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesi uyarınca yapılan kesinleşmiş hükümde değişiklik ( uyarlama ) yargılaması sonucunda, koşulları bulunmadığından bahisle hükmün açıklanmasının geri bırakılması isteminin reddine karar verilmiş ve bu karara karşı yapılan itiraz başvurusu da merciince ret edilmiştir.
Adalet Bakanlığınca mercii kararına karşı yasa yararına bozma isteminde bulunulması üzerine, Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında, kesinleşmiş hükümlerde hükmün açıklanmasının geri bırakılması isteminin reddine ilişkin kararlara karşı başvurulabilecek yasa yolunun belirlenmesi konusunda uyuşmazlık doğmuştur.
Ancak, 20.01.2009 tarihinde yapılan birinci müzakerede, uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir karar verilebilmesi için “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kurumunun niteliğinin belirlenmesi gerektiği ve bu bağlamda;
1- Kesinleşmiş hükümlerde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilemeyeceği,
2- Kesinleşmiş hükümlerde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin dosya üzerinde yapılacak inceleme ile mi, yoksa duruşma açılarak mı gerçekleştirileceği,
3- Birden fazla suçtan mahkûmiyet hallerinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinde, toplam ceza miktarı mı, yoksa her bir suç için verilen ceza miktarının mı nazara alınacağı,
4- Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi veya istemin reddine ilişkin karara karşı başvurulabilecek yasa yolunun, itiraz mı, yoksa temyiz mi olacağı,
5- Yasa yolu merciince yapılacak incelemenin yöntemi ( duruşmalı mı, yoksa evrak üzerinde mi ) ve kapsamının ne olacağı, merciince, suçun sübutu ve nitelendirilmesi konusunda ( esasa ilişkin ) değerlendirme yapılıp yapılamayacağı, hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıkların merciince denetlenebilip denetlenemeyeceği,
6- Kesinleşen hükümde 647 sayılı Yasanın 4 ve 6 veya 5237 sayılı TCY’nın 50 ve 51. maddelerinin uygulanmış ya da uygulanmamış olmasının hükmün açıklanmasının geri bırakılması konusunda değerlendirme yapmaya veya uygulamaya engel oluşturup, oluşturmayacağı,
7- Kasıtlı bir suçtan mahkûmiyetten ne anlaşılması gerektiği,
8- Zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle giderilmesinden, anlaşılması gereken hususlar neler olduğu, manevi zararların bu kapsama dâhil edilip edilemeyeceği, zarar konusunda mahkemece herhangi bir araştırma yapılmasına gerek bulunup bulunmadığı, bulunmakta ise bu araştırmanın kapsamı nasıl belirleneceği,
Konularının da ele alınması gerektiği ileri sürülerek, bu hususların müzakereye dahil edilip edilemeyeceği Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak ele alınmış, ancak, anılan konuların müzakereye dahil edilmesi hususunda yasal oy çokluğu sağlanamadığından, işin görüşülmesi ikinci müzakereye kalmıştır.
03.02.2009 tarihinde yapılan ikinci müzakerede ise, hukuki uyuşmazlığın doğru bir şekilde çözüme bağlanabilmesi için belirtilen tüm konuların tartışılarak bir sonuca bağlanması gerektiği yasal oyçokluğuyla kararlaştırılarak müzakereye başlanmıştır.
Uyuşmazlık konularında sağlıklı bir çözüme ulaşılabilmesi için öncelikle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun niteliği ve uygulanma koşullarının incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, hukukumuzda ilk kez 15.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının 23. maddesi ile çocuklar hakkında, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasanın 23. maddesiyle 5271 sayılı Yasanın 231. maddesine eklenen 5-14. fıkralar ile de büyükler için kabul edilmiş, aynı Yasanın 40. maddesiyle 5395 sayılı Yasanın 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılık hariç olmak koşuluyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı koşullara tabi kılınmıştır.
Yetişkin sanıklar yönünden başlangıçta şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilen bu müessese, 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 23.01.2008 gün ve 5728 sayılı Yasanın 562. maddesiyle 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklik ile hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezaları için uygulanabilir hale getirilmiş, böylece başlangıçta yetişkin sanıklar hakkında şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak uygulanan bu kurum Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Yasalarında yer alan suçlar ayrık olmak üzere, tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Ancak 01.03.2008 tarihinde yürürlüğe giren 26.02.2008 gün ve 5739 sayılı Yasa ile 3713 sayılı Yasanın 13. maddesinde yapılan değişiklik ve 1632 sayılı Askeri Ceza Yasasına eklenen Ek 10. madde ile 15 yaşından büyüklerin işledikleri terör suçları ile 1632 sayılı Yasada yer alan suçlar yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği hüküm altına alınmakla, hükmün uygulanma koşulları daraltılmıştır.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip olup, bu husus Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 19.02.2008 gün ve 346-25 sayılı kararında “Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. Müessesenin yargılama yasasında düzenlenmiş bulunması da onun karma niteliğini değiştirmez” şeklinde açıkça vurgulanmıştır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının koşulları;
a ) Suça ilişkin koşullar;
1- Yapılan yargılama sonucunda, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü tesis edilmeli ve hükmolunan ceza ise iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasından ibaret olmalıdır.
2- Suç, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Yasalarında yer alan suçlardan bulunmamalıdır.
3- 01.03.2008 tarihinden itibaren işlenen suçlarda ise, suçun ayrıca 3713 sayılı Yasa ile 1632 sayılı Yasa kapsamında yer alan suçlardan olmaması gerekmektedir.
b ) Sanığa ilişkin koşullar;
1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış olması,
2- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesi,
3- Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, sanığın yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması, Gerekmektedir.
Tüm bu koşulların bulunması halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve sanık beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konularının incelenmesinde;
1- Kesinleşmiş hükümlerde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi mümkün müdür?
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip olup, bu husus Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 19.02.2008 gün ve 346/25 sayılı kararında da açıkça vurgulanmıştır.
Karma bir niteliği bulunan bu kurumun, maddi ceza hukukuna ilişkin yönü nazara alındığında, 5237 sayılı Yasanın 7. maddesinde tanımlanan lehe yasanın geçmişe yürümesi ilkesi uyarınca, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun önceki hükümlere de uygulanması doğaldır. Kaldı ki, Yasa koyucu da olası tartışmaları engellemek için 23.01.2008 gün ve 5728 sayılı Yasanın Geçici 1. maddesinin 2. fıkrasında bu hususu; “Bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten önce kesinleşmiş ve infaz edilmekte olan mahkûmiyet kararları hakkında, lehe kanun hükümleri, hükmü veren mahkemece 13.12.2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 98 ilâ 101 inci maddeleri dikkate alınmak ve dosya üzerinden incelenmek suretiyle belirlenir. Ancak, hükmün konusunun herhangi bir inceleme, araştırma, delil tartışması ve takdir hakkının kullanılmasını gerektirmesi halinde inceleme, duruşma açılmak suretiyle yapılabilir” hükmü ile yasal bir çözüme kavuşturmuştur.
Gerek yasal düzenleme gerek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin yerleşmiş yargısal kararları, gerekse hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun hukuki niteliği nazara alındığında, bu kurumun kesinleşmiş, infaz edilmekte olan ve hukuki yararı bulunmak koşuluyla infaz edilmiş hükümler yönünden de uygulanması zorunludur.
2- Kesinleşmiş hükümlerde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi dosya üzerinde yapılacak inceleme ile mi, yoksa duruşma açılarak mı gerçekleştirilmelidir?
Konuya ilişkin 5728 sayılı Yasanın Geçici 1. maddesinin 2. fıkrasında, “Bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten önce kesinleşmiş ve infaz edilmekte olan mahkûmiyet kararları hakkında, lehe kanun hükümleri, hükmü veren mahkemece 13.12.2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 98 ilâ 101 inci maddeleri dikkate alınmak ve dosya üzerinden incelenmek suretiyle belirlenir. Ancak, hükmün konusunun herhangi bir inceleme, araştırma, delil tartışması ve takdir hakkının kullanılmasını gerektirmesi halinde inceleme, duruşma açılmak suretiyle yapılabilir” hükmü getirilmiştir.
Kaynağını, uyarlama yargılamasının yöntemi ile buna ilişkin Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Daire kararlarının oluşturduğu 5728 sayılı Yasanın Geçici 1. maddesinin açık hükmü uyarınca; bu Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten önce kesinleşmiş, infaz edilmekte ve hatta koşulları bulunmakta ise infaz edilmiş olan mahkûmiyet kararları hakkında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumuna ilişkin uyarlama, hükmü veren mahkemece, objektif koşulların değerlendirilmesiyle sınırlı bir inceleme yapılması halinde evrak üzerinde, subjektif koşulların değerlendirilmesi gereken hallerde ise duruşma açılarak yapılmalıdır.
3- Birden fazla suçtan mahkûmiyet halinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinde, toplam ceza miktarı mı, yoksa her bir suç için verilen ceza miktarı mı nazara alınmalıdır?
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere, düşme nedenlerinin her bir suç yönünden ayrı ayrı nazara alınması gerekmektedir. Bu nedenle birden fazla suçtan mahkûmiyet halinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağı hususu her suç yönünden ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
4- Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi veya istemin reddine ilişkin karara karşı başvurulabilecek yasa yolu, itiraz mıdır, yoksa temyiz midir?
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlara karşı başvurulacak yasa yolu, 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 12. fıkrasında açıkça itiraz olarak belirlendiğinden, geri bırakılma kararına yönelik yasa yolu itirazdır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının reddine ilişkin kararlara karşı başvurulacak yasa yolunun belirlenebilmesi için ise öncelikle, 5252 sayılı Yasanın 9, 5275 sayılı Yasanın 98 ila 101 ve 5728 sayılı Yasanın Geçici 1. maddelerinin kapsamının belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27.12.2005 gün ve 162-173 ile 24.01.2006 gün ve 136-3 sayılı kararlarında da ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, 5252 sayılı Yasanın “Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul” başlıklı 9. maddesinin 1. fıkrası;
a ) Sadece 1 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş mahkûmiyet hükümlerinde ve
b ) Münhasıran, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlüğe girmesi nedeniyle hükümde bir değişiklik yargılaması yapılması gerektiğinde uygulanabilecektir.
Görüldüğü gibi bu düzenleme, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası dışında başka herhangi bir yasanın yürürlüğe girmesi ve lehe hüküm içermesi halinde yapılacak incelemeyi kapsamamaktadır.
Buna göre, 5237 sayılı TCY’nın yürürlüğe girmesi nedeniyle lehe yasanın değerlendirilmesi amacıyla yapılacak uyarlama yargılaması 5275 sayılı Yasanın 98. maddesine göre daha özel nitelikteki 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinde öngörülen usule göre gerçekleştirilmeli, bu iki koşulun birden oluşmadığı hallerde ise, genel düzenleme getiren 5275 sayılı Yasanın 98 ve devamı maddelerindeki yöntem uygulanmalıdır.
Anılan kararlarda vurgulandığı üzere, 1 Haziran 2005 tarihinden sonra gerçekleştirilen yasa değişiklikleri nedeniyle uyarlama yargılamasının tabi olacağı ilkeler 5252 sayılı Yasanın 9. maddesine göre değil, 5275 sayılı Yasanın 98 ilâ 101. maddelerine göre belirlenmelidir. Kaldı ki, aynı husus 5728 sayılı Yasanın Geçici 1. maddesinde de açıkça belirtilmiştir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının reddine ilişkin kararlar, 5271 sayılı Yasanın 223. maddesi anlamında hüküm sayılmadığından ve salt bu nedene dayalı uyarlama yargılamasında da 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinin uygulanması olanağı bulunmadığından, 5728 sayılı Yasanın Geçici 1 ve 5275 sayılı Yasanın 101/3. fıkrası uyarınca bu kararlara karşı başvurulabilecek yasa yolu itirazdır.
5- Yasa yolu merciince yapılacak incelemenin yöntemi ( duruşmalı mı, yoksa evrak üzerinde mi ) ve kapsamı nedir, merciince, suçun sübutu, nitelendirilmesi konusunda ( esasa ilişkin ) değerlendirme yapılabilir mi, hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar denetlenebilir mi?
Kural olarak itiraz merciince yapılacak inceleme evrak üzerinde olmalıdır. Kesinleşmiş hükümlerde, suçun sübutu, nitelendirilmesi veya kanıt değerlendirilmesi konusunda herhangi bir uyuşmazlık bulunmayacağından, itiraz merciince de bu hususların denetlenmesi veya değerlendirilmesi mümkün bulunmadığından itiraz merciince 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin koşulları ile sınırlı bir inceleme yapabilecek, hükmün içeriğinde yer alan hukuka aykırılıklar hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının objektif koşullarını etkilemediği sürece bu aşamada herhangi bir yasayolu denetimine tabi olmayacağı gibi itiraz merciince de denetlenemeyecektir.
6- Kesinleşen hükümde 647 sayılı Yasanın 4 ve 6 veya 5237 sayılı TCY’nın 50 ve 51. maddelerinin uygulanmış ya da uygulanmamış olması, hükmün açıklanmasının geri bırakılması konusunda değerlendirme yapmaya veya uygulamaya engel midir?
Koşullu bir düşme nedeni oluşturan “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesi, ( mahkûmiyet, suç niteliği ve ceza miktarına ilişkin ) objektif koşulların varlığı halinde mahkemece, diğer kişiselleştirme hükümlerinden önce ve re’sen değerlendirilerek, uygulanması yönünde kanaate ulaşıldığı takdirde, hiçbir isteme bağlı olmaksızın öncelikle uygulanmalıdır.
Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında vurgulandığı üzere kesinleşen hükümlerde 647 sayılı Yasanın 4 ve 6 veya 5237 sayılı TCY’nın 50 ya da 51. maddelerinin uygulanmış ya da uygulanmamış olması, hükmün açıklanmasının geri bırakılması konusunda değerlendirme yapmaya engel oluşturmayacaktır. Zira, anılan kişiselleştirme kurumlarının uygulanması, istisnalar dışında mahkemenin takdirine bağlı olduğu halde buna karşın koşullu düşme nedenlerinden birini oluşturan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı re’sen değerlendirme yapmayı zorunlu kılmaktadır.
Bu nedenle sanık hakkında, ilk hükümde 647 sayılı Yasanın 4 ve 6. veya 5237 sayılı Yasanın 50 ya da 51. maddelerinin uygulanmış veya uygulanmamış olması da, hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararının cezanın kişiselleştirilmesi normlarından önce ve re’sen uygulanması zorunluluğu karşısında, ulaşılan bu sonucu değiştirmeyecektir.
7- Kasıtlı bir suçtan mahkûmiyetten anlaşılması gereken hususlar nelerdir?
5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 6. fıkrasının ( a ) bendinde olumsuz koşul olarak öngörülen daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamaktan anlaşılması gereken husus, mahkûmiyetin kasıtlı bir suçtan doğmasıdır. Anılan bendde hükmolunan ceza yönünden herhangi bir ayrım gözetilmediğinden, hükmolunan cezanın hapis veya adli para cezası olmasının, bu koşul açısından herhangi bir önemi bulunmamaktadır.
Ancak yasa koyucu, mahkûmiyetle ilgili olarak başkaca bir ölçü getirmediğinden, adli sicilden silinen mahkûmiyetler, ertelenmiş ve vaki olmamış sayılan mahkûmiyetler, üzerinden çok uzun sürelerin geçmesi nedeniyle tekerrüre esas oluşturmayan mahkûmiyetler de hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararına engel oluşturacak mıdır? Bu konularda gerek yasa metninde gerekse gerekçede herhangi bir açıklık bulunmamaktadır.
Yasa koyucu herhangi bir düzenleme getirmediğine göre, bu hükmü mutlak şekilde yorumlamanın, adalet ilkesiyle bağdaşıp bağdaşmayacağı ya da yasa koyucunun gerçek muradının bu olup olmadığı da gözönüne alınmalıdır.
Bu soruna çözüm bulabilmek için yasa koyucunun mahkûmiyetin sonuçlarını bertaraf etmek için öngördüğü diğer kurumların da değerlendirilmesi gerekmektedir.
647 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca ertelenmiş mahkûmiyetlerde, sanığın deneme süresinde kasıtlı bir suç işlememesi halinde önceki mahkûmiyet 765 sayılı TCY’nın 95/2. maddesi uyarınca esasen vaki olmamış sayılacağından, bu nitelikteki bir mahkûmiyetin, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yasal bir engel oluşturabileceğini kabul etmek olası değildir.
Yine aynı şekilde 3682 sayılı Adli Sicil Yasasının 8 ve 5352 sayılı yeni Adli Sicil Yasasının Geçici 2. maddesi hükümleri uyarınca silinme koşulları oluşan adli sicil kayıtlarının, adli sicilden silinmiş olup olmadığına bakılmaksızın, bu kayıtların da, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yasal bir engel oluşturabileceğini kabul etmek hukuk ilkeleriyle bağdaşmayacaktır.
Buna karşın, 5237 sayılı TCY’nın 51. maddesi uyarınca ertelenmiş mahkûmiyetlerde ceza infaz edilmiş sayılacağından ve 5352 sayılı Adli Sicil Yasasının 9. maddesi uyarınca oluşturulan adli sicil kayıtları ceza veya güvenlik tedbirlerinin infazının tamamlanması ile Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce silinerek bu kayıtlar arşiv kaydına alınacağından, bu tür mahkûmiyetlerin varlığı halinde sanık hiçbir şekilde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasından yararlanamayacak mıdır? Soruları gündeme gelebilecektir.
Hak yoksunluklarını kural olarak 5237 sayılı Yasanın 53. maddesinde cezanın infazı ile sınırlandıran, doğmuş hak mahrumiyetlerini ortadan kaldırmak için Adli Sicil Yasasına eklediği 13/a maddesi ile yasak hakların geri verilmesi müessesini kabul eden ve 5237 sayılı TCY’nın 58. maddesinde tekerrür hükümlerinin uygulanması açısından infazdan itibaren beş ve üç yıllık süreler öngören yasa koyucunun, bir kez mahkûm olan bir kişinin ömür boyu bu mahkûmiyetinin olumsuz sonuçlarından etkilenmesi gerektiğini kabul ettiği düşünülemez. Bu nedenlerle, yeni yasa dönemindeki mahkûmiyetler açısından da, belirli sürelerin geçmesi ile bu mahkûmiyetlerin 231. maddenin uygulanmasına yasal engel oluşturmayacağını kabulde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, 01.06.2005 tarihinden sonra işlenen suçlardan dolayı mahkûm edilen sanıklar yönünden, 5237 sayılı TCY’nın tekerrür hükümlerinin uygulanması için 58. maddesinde öngörülen sürelerin nazara alınması ve bu sürelerin geçmiş olduğu hallerde önceki mahkûmiyetin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının objektif koşularının değerlendirilmesi yönünden engel oluşturmayacağının kabulü adalet ve hakkaniyete uygun olacaktır.
O halde, 01.06.2005 tarihinden önce işlenen suçlar yönünden, önceki mahkûmiyetin 765 sayılı TCY’nın 95/2. maddesi uyarınca esasen vaki olmamış sayılacağı haller veya 3682 sayılı Adli Sicil Yasasının 8 ve 5352 sayılı Adli Sicil Yasasının geçici 2. maddesi hükümleri uyarınca silinme koşulları oluşan önceki mahkûmiyetler, adli sicilden silinmiş olup olmadığına bakılmaksızın; 01.06.2005 tarihinden sonra işlenen suçlardan dolayı mahkûm edilen sanıklar yönünden ise, 5237 sayılı TCY’nda tekerrür hükümlerinin uygulanması için 58. maddesinde öngörülen sürelerin geçmiş olduğu haller, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının objektif koşullarının değerlendirilmesinde olumsuz koşul olarak belirtilen engel bir neden olarak kabul edilemeyecektir.
Ancak, yasal engel oluşturmayan bu mahkûmiyetlerin yargılama mercilerince, subjektif koşulun ele alınmasında sanığın suç işleme eğilimi açısından değerlendirmeye esas alınmasına da bir engel bulunmamaktadır.
8- Zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle giderilmesinden, anlaşılması gereken hususlar nelerdir, manevi zararlar bu kapsama dâhil midir, zarar konusunda mahkemece herhangi bir araştırma yapılmasına gerek bulunmakta mı, bulunmakta ise bu araştırmanın kapsamı nasıl belirlenmelidir?
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının objektif koşullarından birisi de suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesidir. Burada, uğranılan zararlardan kast edilen maddi zararlar olup, manevi zararlar bu kapsamda değerlendirilmemelidir.
Maddi zararın bizzat sanık tarafından yerine getirilmesi gerekmeyip, sanık adına onun bilgisi ve rızası tahtında üçüncü kişiler tarafından da tazmin, aynen iade veya eski hale getirme suretiyle giderilmesi de olanaklıdır. Ancak, herhangi bir zararın doğmadığı veya zarar doğurmaya elverişli bulunmayan suçlar yönünden bu koşul aranmayacaktır. Örneğin, 6136 sayılı Yasanın 13. maddesine aykırılık halinde, herhangi bir zarar bulunmadığından zararın giderimi koşulu aranmaz.
Zararın belirlenmesinde hâkim, ceza yargılamasında şahsi hak davasına yer verilmediği gerçeğini de göz önünde bulundurmak koşuluyla, kanaat verici basit bir araştırma yapmalı, hukuk hakimi gibi gerçek zararı tam anlamıyla saptamaya çalışmamalıdır. Zira, 5271 sayılı Yasanın 231. maddesindeki düzenleme, kişinin ileride hukuk mahkemesinde şahsi hak davası açmasına ve giderilmediğini düşündüğü gerçek zararının saptanarak kalan kısmına da hükmedilmesini isteme yönünden bir engel oluşturmamaktadır.
Tüm bu açıklamalar çerçevesinde Ceza Genel Kurulunca varılan sonuçları şu şekilde özetlemek olanaklıdır;
1- 5728 sayılı Yasanın Geçici 1. maddesi hükmü, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Özel Dairelerin istikrar kazanmış kararları ile kurumun karma niteliği nazara alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun kesinleşmiş infaz edilmekte olan ve hukuki yararı bulunması koşuluyla infaz edilmiş hükümlere de uygulanabileceği,
2- Kesinleşmiş hükümlerde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının, hükmü veren mahkemece, objektif koşulların değerlendirilmesiyle sınırlı bir inceleme yapılacak ahvalde evrak üzerinde, subjektif koşulların değerlendirilmesi gereken hallerde ise duruşma açılarak yapılması gerektiği,
3- Birden fazla suçtan mahkûmiyet halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının, her suç yönünden ayrı ayrı değerlendirilmesinin zorunlu olduğu,
4- Kesinleşmiş hükümlerde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması veya reddine ilişkin kararlara karşı başvurulabilecek yasa yolunun 5728 sayılı Yasanın Geçici 1, 5275 sayılı Yasanın 101 ve 5271 sayılı Yasanın 231/12. maddesi uyarınca itiraz olduğu,
5- Kesinleşmiş hükümlerde, yasa yolu merciince incelemenin evrak üzerinde ve 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin koşullarının belirlenmesi ile sınırlı bir şekilde yapılacağı, hükümdeki hukuka aykırılıkların, bu aşamada denetlenemeyeceği,
6- Kesinleşmiş hükümlerde, 647 sayılı Yasanın 4 ve 6 veya 5271 sayılı Yasanın 50 ya da 51. maddelerinin uygulanıp, uygulanmamasının hükmün açıklanmasının geri bırakılması konusunda değerlendirme yapmaya engel oluşturmayacağı,
7- Eski yasa döneminde işlenip, adli sicilden silinme koşulları oluşmuş olan mahkûmiyetler ile ertelenmiş ve vaki olmamış sayılmasına karar verilen mahkûmiyetlerin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yasal engel oluşturmayacağı, yeni dönemde işlenen suçlar açısından ise infazdan sonra 5237 sayılı Yasanın 58. maddesinde belirtilen tekerrür sürelerinin esas alınmasının hakkaniyete uygun bir çözüm olacağı,
8- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesinde zarar yönünden, kanat verici basit bir araştırma ile belirlenecek maddi zararların esas alınması, manevi zararların bu kapsama dahil edilmemesi gerektiği;
Sonucuna ulaşılmakla, haklı nedenlere dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma istemi konusunda bir karar verilmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 26.09.2008 gün ve 13068-9869 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Kararda belirlenen ilkeler çerçevesinde, Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma istemi konusunda bir karar verilmesi için dosyanın Yargıtay 11. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, ön sorun yönünden 20.01.2009 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 03.02.2009 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla, esasa ilişkin incelemede ise, 03.02.2009 günü yapılan ilk müzakerede oybirliğiyle karar verildi.