Allaha ve Dine Sövme Hakkında Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
9. CEZA DAİRESİ
E. 2000/133
K. 2000/286
T. 14.2.2000
• MÜTECAVİZ SARHOŞLUK ( TCK 175. Maddedeki Suçun Oluşması İçin Özel Kast Aranması )
• ALLAH`A KİTABA SÖVME ( Özel Kast )
• ÖZEL KAST ( TCK 175. Maddedeki Suçun Oluşması İçin )
• CEZA TAYİNİ ( Diğer Suçlardan Asgari Hadden Ceza Verilmesine Rağmen Başbakana Hakaret Suçundan Gerekçe Gösterilmeden Üst Sınırdan Üst Sınırdan Verilmesi )
765/m.175,273
ÖZET : Tck`nun 175. Maddesindeki suçun oluşması için özel kastın bulunması gerekir. diğer suçlardan tayin olunan temel ceza asgari hadden verilirken başbakana hakaret suçunda asgari hadden uzaklaşılması yasaya aykırıdır.
DAVA : Cumhurbaşkanına gıyabında hakaret görevli memura etkin direnme. Allah`a kitaba sövme ve saldırgan sarhoşluktan sanıklar H.G.O. ve H.E.O.`nun yapılan yargılamaları sonunda: Mahkumiyetlerine dair Karaburun Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 7.10.1998 gün ve 1997/16 Esas 1998/66 Karar sayılı hükmün Yargıtayca incelenmesi sanıklar vekili tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C. Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Sanıklar vekilinin mütecaviz sarhoşluk suçuna ilişkin temyiz isteminin incelenmesinde:
Suç tarihi ile inceleme tarihi arasında TCK.nun 102/5 ve 104/2. maddelerin de belirtilen zamanaşımı tahakkuk ettiğinden hükmünün bozulmasına, CMUK.nun 322. maddesine istinaden kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına.
Sanıkların diğer suçlarına yönelik temyize gelince;
Yerinde görülmeyen sair itirazların reddine: Ancak;
1 – Ceza Genel Kurulunun yerleşik içtihatlarına göre, TCK.nun 175. maddesindeki suçun oluşması için özel kastın bulunması gerektiği.
Oluşa, dosya kapsamına nazaran sanıkların Allah`a ve kitaba sövmek için özel kasıtları olmadığı halde bu suçtan beraatleri yerine mahkumiyetlerine karar verilmesi,
2 – Sanıklar hakkında diğer suçlarından tayin olunan temel ceza asgari hadden verilirken Başbakana hakaret suçundan asgari hadden uzaklaşılması ve gerekçe gösterilmeden TCK.nun 273. maddesindeki arttırımın üst sınırdan tayini suretiyle çelişkiye düşülmesi,
Kanuna aykırı sanıklar vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı istem gibi BOZULMASINA, 14.2.2000 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2000/4-116
K. 2000/121
T. 30.5.2000
• KUTSAL DEĞERLERE HAKARET ( Özel Kast )
• ALLAHA VE DİNE SÖVME ( Özel Kast )
• ÖZEL KAST ( Kutsal Değerlere Hakaret Suçu )
765/m.175,482
ÖZET : Kutsal değerlere hakaret suçunun oluşabilmesi için sanığın doğrudan doğruya allah`a, kitaba ve dinlere yönelik ve onları hedef alan bir saldırı anlayışının sonucu olarak hareket etmesi gerekir.
DAVA : Kutsal değerlere sövmek suçundan sanıklar Y. ve F.`nin TCY.nin 175/3, 59 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca sonuçta 1.466.666 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmalarına ve cezalarının ertelenmesine ilişkin Hadim Asliye Ceza Mahkemesi`nce verilen 10.9.1998 gün ve 6/29 sayılı hüküm, sanıklar tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesince 8.12.1999 gün ve 8010/10257 sayı ile;
“Oluşa uygun kabule göre, köyde kahvehane işleten sanık Y.`nin köy muhtarı olan diğer sanık F. tarafından Kaymakamlığa şikayeti üzerine, çıkan tartışmanın kavgaya dönüşmesi birbirlerine, dine, imana ve Allaha karşı sövülmesi eyleminde, küfürlerin muhataplarının sanıklar olduğu Allah, din ve imanı tahkirde özel kastı gösterir bir durum mevcut olmadığı anlaşılmakla, yüklenen eylemin TCY.nin 482/3. maddesine uyduğunun gözetilmemesi” isabetsizliğinden oyçokluğuyla bozulmuştur.
Yerel mahkeme ise 23.3.2000 gün ve 6/26 sayı ile;
“3369 sayılı Yasa ile düzenlenen TCK.nın 175/3. maddesindeki suç, Yargıtay CGK.nın 10.4.1995 gün ve 4/39-114 sayılı Kararlarında da belirtildiği üzere, genel kasıtla işlenebilen suçlardandır. Yasa koyucu kişileri araç kılarak bu kavramlara sövmeyi cezalandırma amacını gütmüştür.” gerekçesiyle ilk hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de temyizen incelenmesi sanıklardan Y. tarafından istenildiğinden dosya, Yargıtay C. Başsavcılığının “bozma” istekli 18.5.2000 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR : Oluş ve sübutunda uyuşmazlık bulunmayan somut olayda; Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık; sanıkların kavga sırasında birbirlerine hitaben, “senin dinini, imanını, kitabını, Allah`ını sinkaf ederim” biçimindeki sövmelerinin TCY.`nin 175/3. maddesinde düzenlenen, kutsal değerlere hakaret suçunu oluşturup oluşturmadığına ilişkindir.
Uyuşmazlık konusunun çözümünde sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşabilmek için din hürriyetine karşı işlenen fiilerin suç olarak kabulü ile korunmak istenilen hukuki yararın ne olduğunun belirlenmesinde zorunluluk vardır.
Bu konuda üç ayrı görüş ortaya çıkmış olup, ülkeler benimsedikleri görüş doğrultusunda ceza yasalarında konuya ilişkin sistemlerini oluşturmuşlardır. Bu görüşlerden ilkinde dinin bizatihi kendisinin korunduğu, ikincisinde korunanın kişi veya grupların dini hisleri, duyguları olduğu ve üçüncüsünde ise din suçlarıyla dini faaliyet ( ibadet, ayin, dini tören ) gibi özgürlüklerin korunduğu kabul edilmiştir.
Ceza Yasamızın din suçlarına ilişkin sistematiği ile düzenleniş biçiminden bu suçlarla dini özgürlüklerin korunmuş bulunduğu anlaşılmaktadır.
Nitekim, TCY.nin 175. maddesi, Türk Ceza Yasasının “Hürriyet Aleyhine İşlenen Cürümler” başlığını taşıyan ikinci babının, “Din Hürriyeti Aleyhinde Cürümler” başlıklı ikinci faslında yer almaktadır.
Bu faslın 175, 176 ve 177. maddelerinde uzun bir süre herhangi bir değişiklik yapılmamış; 15.1.1986 tarihinde yürürlüğe giren 3255 sayılı Yasa ile 175, 176, 177 ve 178. maddeler yeniden düzenlenmiştir.
TCY.nin 175. maddesi, değiştirilmeden önce; “Her kim Devletçe tanınmış olan dinlerden birini tahkir maksadıyla dini işlerin yahut ibadet ve ayinin icrasını men veya ihlal ederse, bir aydan altı aya kadar hapis olunur ve otuz liradan ikiyüz liraya kadar ağır cezayı nakti alınır.
Eğer bu fiilin işlenmesi zamanında cebir ve şiddet ve tehdit veya tahkir vaki olmuş ise fail üç aydan üç seneye kadar hapis ile cezalandırılır.
Din ve mezheplerden birini tezyif veya tahkir yolunda neşriyatta bulunanlar bir aydan altı aya kadar hapis ile cezalandırılır” hükmünü taşımakta iken; 3255 sayılı Yasanın 1. maddesi ile; “Her kim semavi dinlerden birine ait dini işlerin yahut ibadet ve ayinin yapılmasını men veya ihlal ederse altı aydan bir yıla kadar hapis ve beşbin liradan yirmibeşbin liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır.
Eğer bu fiilin işlenmesi sırasında cebir, şiddet, tehdit veya hakaret vaki olmuş ise, fail bir yıldan iki yıla kadar hapis ve onbin liradan ellibin liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır.
Her kim Allah`a veya semavi dinlerden veya bu dinlerin peygamberlerinden veya mukaddes kitaplarından veya mezheplerinden birine hakaret ederse; bir kimseyi dini inançlarından veya mensup olduğu dinin emirlerini yerine getirmesinden veya yasaklarından kaçınmasından dolayı kınar, tezyif veya tahkir eder yahut alaya alırsa altı aydan bir yıla kadar hapis ve beşbin liradan yirmibeşbin liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır.
Üçüncü fıkrada yazılı suçlar basın, yayın yolu ile işlenirse, ceza bir misli arttırılarak hükmolunur.
Birinci fıkrada yazılı suçların basın ve yayın yolu ile teşvik ve tahrik edilmesi halinde aynı ceza uygulanır.” şeklinde yeniden düzenlenmiş, bu düzenlemenin nedeni ise; değişikliğe ilişkin madde gerekçesinde; “175. maddede “Devletçe Tanınmış Olan Dinlerden Birini” tabiri yerine “Semavi Dinler” tabiri kullanılarak maddenin muhtevası düzeltilmiş, ayrıca Dine ve Dini değerlere doğrudan sataşanlara, tahkir edenlere veya hareket edenlere ceza verilmesi madde muhtevasına dahil edilmiş, bu suretle 175. maddeye işlerlik getirilmiştir.” şeklinde belirtilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin 4.11.1986 gün ve 11/26 sayılı Kararı ile, “… Din özgürlüğüne karşı işlenen cürümlerde korunmak istenilen hukuki yarar bizatihi din değil, kişinin dini inanç ve din duyguları olduğuna göre 175. maddenin eski metninde yer alan, kamu ve Devlet düzenine aykırı olmayan, kanunların açıkça yasaklanmadığı dinler şeklinde anlaşılan “Devletçe tanınan dinler” ibaresinin semavi dinler olarak değiştirilmiş bulunması 175. maddenin uygulama alanını oldukça sınırlamış, kimi din ve itikatlerin bu yolla tesis edilmiş bulunan hukuki himayenin dışında kalmaları sonucunu doğurmuştur.
Modern devlette din, kimi haklara sahip olmanın bir şartı değildir. Günümüzde devlet, vicdan hürriyetine olabildiğince saygılı bünyesinde çeşitli din ve mezheplere inançlara ve bunlara ait teşekküllere yer veren bir kurumdur… Anayasanın 24. maddesinde ifadesini bulan ve Anayasa güvencesinde olan din ve vicdan özgürlüğü sadece Semavi dinlere inananlara özgü bir temel hak niteliğinde değildir. Bu ayrım; Anayasanın 2. maddesinde ve başlangıç bölümünde ifadesini bulan laik devlet düzeni esaslarına ve herkezin din ve vicdan özgürlüğüne sahip olduğunu ilan eden ve bu özgürlüğün güvencesini getiren, Anayasanın 24. maddesi ve 10. maddesinde ifadesini bulan yasa önünde eşitlik ilkesine aykırı düşmektedir” gerekçeleriyle TCY.nin 3255 sayılı Yasa ile değişik 175 ve 176. maddelerinin Anayasaya aykırılığı nedeniyle iptaline karar verilmiştir. İptal kararından sonra Yasama organınca 20.5.1987 gün ve 3369 sayılı Yasa ile TCY.nin 175 ve 176. maddeleri yeniden düzenlenmiş, ancak maddelerde yer alan “Semavi Dinler” ibaresi “Dinler” olarak değiştirilerek, diğer düzenlemeler önceki Yasada olduğu gibi korunmuştur.
Bu belirlemeler ışığında TCY.nin 175. maddesinin 3. fıkrasında yer alan suçun oluşabilmesi için, Allah`a veya dinlerden birine veya bu dinlerin peygamberlerine ya da kutsal kitaplarından veya mezheplerinden birine haaret edilmesi veya bir kimsenin dini inançlarından veya mensup olduğu dinin emirlerini yerine getirmesinden yahut yasaklarından kaçınmasından dolayı kınanması, tezyif ( değersiz olarak gösterme, eğlenme ) veya tahkir ( aşağılama, hor görme ) edilmesi, alaya alınması gerekir. Eylem doğrudan doğruya Allah, din, peygamber, mezhep kavramlarına yönelik ve onları hedef alan bir saldırı anlayışının sonucu olarak işlenmeli yani fail bu değerlere yönelik özel kastla hareket etmiş olmalıdır. Eylemin bizzatihi maddede sayılan değerlere yönelik olması gerektiği, 3255 sayılı Yasanın değişiklik gerekçesinde, “Dine ve dini değerlere doğrudan sataşanlar, tahkir edenlere veya hakaret edenlere ceza verilmesi madde muhtevasına dahil edilmiştir” ibaresiyle açıklanmış, failde özel kastın bulunması gerektiği Yargıtay Ceza Genel Kurulu`nun 25.5.1987 gün ve 153/305, 5.6.1989 gün ve 152/215 sayılı, 10.2.1992 gün ve 319/12 sayılı, 16.3.1992 gün ve 57/80 sayılı, 21.9.1999 gün ve 169/196 sayılı Kararlarında vurgulanmış, doktrinde de; suçun oluşumu için özel kastın aranması gerektiği belirtilmiştir.
Nitekim Prof. Dr. M.E. Artuk İstanbul Barosu Dergisinde yayınlanan makalesinde; “Faslın başlığında `Din Hürriyeti Aleyhine Cürümler` ibaresine yer veren ve böylece dini inanç ve ibadeti bir hürriyet meselesi olarak ele alan Kanun koyucunun 175. maddesinin 3. fıkrasında bu görüşünü terkettiği ve dolayısıyla kurduğu sisteme aykırı hareket ettiği sonucuna varılamaz. Öyleyse üçüncü fıkrayı, kutsal değerlere, hakaret suretiyle dini inanç hürriyetinin ihlali şeklinde anlamak gerekir. Fıkrada özel kastın varlığına işaret eden bir ibareye yer verilmemesi somut olayda özel kastın ispatının zor olduğundan dolayıdır. Bu hususun açıkça belirtilmemesi manevi unsurun niteliğini değiştirmez” şeklinde bu suçun oluşumu açısından failde özel kastın bulunması gerektiği yönünde görüş açıklanmıştır.
Öğretide, din suçlarında özel kasta yer verilmemiş olduğunu öngören görüşler de bulunmasına karşın ( Prof. A. Önder ), faillerinin bu suçlardan dolayı cezalandırılabilmeleri için tahkir ve tezyif özel kastını taşımaları gerektiğini ileri süren görüşler ağırlıktadır. ( Prof. Dr. F. Erem, TC. Hukuku C. 3 Sh. 196 vd., Prof. Dr. Ç. Özek Türkiye`de Laiklik, Sh. 236 vd., Prof. Dr. M. E. Artuk, A. Gökcen, A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuk Özel Hükümler sh. 85 vd. gibi )
Türk Ceza Kanunu 1997 Tasarısının, yürürlükteki 175. maddenin 3. fıkrasına tekabül eden 169. maddesinin 3. fıkrasındaki “Her türden dinsel inancı benimsemiş kişilerin bu inançlarını tahkir ve tezyif kastıyla, din bakımından belirlenmiş temel değerlere hakaret eden kişiye…” şeklindeki düzenleme de, uygulama ve öğretideki, müsnet suçta özel kastı arayan genel kabule yönelik bir doğrultuda bulunmaktadır.
Somut olayda, köyde kahvehane işleten sanık Y.`nin köy muhtarı olan diğer sanık F. tarafından Kaymakamlığa şikayet edilmesi üzerine, aralarında çıkan tartışmanın kavgaya dönüştüğü, sanıkların tartışma esnasında birbirlerine hitaben “Senin dinini, imanını, kitabını, Allah`ını sinkaf ederim” şeklinde küfrettikleri, küfürlerin muhatabının şikayetçiler olup, Allah, kitap ve dini tahkir özel kastını gösterir bir halin mevcut olmadığı anlaşılmaktadır. İsnat edilen suçun oluşabilmesi için sanığın doğrudan doğruya bu kurum ve kavramlara yönelik ve onları hedef alan bir saldırı anlayışının sonucu olarak hareket etmesi gerekir.
Sanığın eyleminde “Özel kast öğesi” bulunmadığından yüklenilen kutsal değerlere sövme suçu oluşmamış olup, eylem TCY.nin 482/3. maddesinde düzenlenen ve koğuşturması şikayete bağlı alenen sövme suçunu oluşturmaktadır.
Bu itibarla Yerel Mahkeme direnme hükmünün açıklanan nedenlerle bozulmasına, bozmanın CYUY.nun 325. maddesi uyarınca hükmü temyiz etmeyen diğer sanığa sirayetine, şikayetten vazgeçme nedeniyle CYUY.nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak kamu davalarının TCY.nin 489. maddesi uyarınca düşürülmesine karar verilmelidr.
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki kurul üyesi;
“3369 sayılı Yasa ile yeniden düzenlenen TCY.nin 175. maddesinin 1. fıkrasında olduğu gibi 3. fıkrasındaki, Allah`a, dinlere, dinlerin Peygamberlerinden ya da Kutsal Kitaplardan veya mezheplerden birine hakaret suçunun oluşabilmesi için genel kast yeterlidir. Ayrıca, özel kast aranmaz. Zira, bu suç din hürriyetine karşı cürümler içerisinde düzenlenmiş olup, dinsel duygulara karşı işlenen suçlar da, bu kapsamda değerlendirilmelidir. Bu itibarla kişileri araç yaparak bu kavramlara sövmeyi Yasa Koyucu cezalandırmayı amaçlamıştır. Bu tür sövme ve hakaretler karşısında dinsel duyguları çiğnenen toplumun tepki gösterdiği ve bu duygunun yaptırımla koruma altına alındığı bir gerçektir.
O halde, TCY.nin 175/3. maddesindeki suçun oluşması için genel kast yeterli bulunduğuna göre, sanıkların birbirlerine; “Senin Allah`ını, dinini, Kitabını S.K. ederim” demek suretiyle birbirlerinin dini duygularına yönelik olarak hakaret ettiğinden, yüklenen suçun yasal unsurları oluşmuştur.” gerekçesiyle hükmün onanması yönünde oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına, bozmanın CYUY.nun 325. maddesi uyarınca hükmü temyiz etmeyen diğer sanık F.Y. sirayetine, sanıklar karşılıklı olarak şikayetten vazgeçtiklerinden CYUY.nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak haklarındaki davaların TCY.nin 489. maddesi uyarınca düşürülmesine, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, tebliğnamedeki isteme uygun olarak 30.5.2000 günü oyçokluğuyla karar verildi.