Askı İlanı ve İlan Süresi Hakkında Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
7. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/4315
K. 2008/4756
T. 7.11.2008
ASKI İLAN SÜRESİ ( 30 Gün Olduğu – Bu Süre İçinde Dava Açılması Gerektiği )
KADASTRO SONUÇLARININ İLANI ( Yasal 30 Günlük Süre İçinde Davanın Açılması Gerektiği – İdari Mercilerin Somut Olayda Olduğu Gibi Kadastro Müdürlüğünün Tutanağın Askı İlan Süresinin Dolumundan Önce Kesinleştirmesinin Hukuksal Bir Değeri Bulunmadığı )
TUTANAĞIN KESİNLEŞMESİ ( Askı İlanından İtibaren 30 Gün İçinde Davanın Açılması Gerektiği – İdari Mercilerin Somut Olayda Olduğu Gibi Kadastro Müdürlüğünün Tutanağın Askı İlan Süresinin Dolumundan Önce Kesinleştirmesinin Hukuksal Bir Değerinin Bulunmadığı )
3402/m.11
ÖZET : Dava ve temyize konu taşınmazın askı ilamına 18.3.2008 gününde çıkarıldığı, davanın ise 17.4.2008 gününde açıldığı dikkate alındığında davanın Kadastro Kanununun 11. maddesi hükmünde öngörülen yasal 30 günlük süre içinde açıldığının kabulü gerekir. Yetkili idari mercilerin somut olayda olduğu gibi Kadastro Müdürlüğünün tutanağın askı ilan süresinin dolumundan önce kesinleştirmesinin hukuksal bir değeri bulunmamaktadır. Kaldıki, somut olayda 30 günlük askı ilan süresi geçmemiş tesbit kesinleşmemiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay’ca incelenmesi davacı Mehmet Şerif Han tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, dosyadaki belgeler okundu. Tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi. Gereği görüşüldü:
KARAR : Dava ve temyize konu 101 ada 82 parsel sayılı taşınmazın askı ilamına 18.3.2008 gününde çıkarıldığı, davanın ise 17.4.2008 gününde açıldığı dikkate alındığında davanın 3402 sayılı Kadastro Kanununun 11. maddesi hükmünde öngörülen yasal 30 günlük süre içinde açıldığının kabulü gerekir. Yetkili idari mercilerin somut olayda olduğu gibi Kadastro Müdürlüğünün tutanağın askı ilan süresinin dolumundan önce kesinleştirmesinin hukuksal bir değeri bulunmamaktadır. Kaldıki, somut olayda 30 günlük askı ilan süresi geçmemiş tesbit kesinleşmemiştir.
Az yukarıda açıklanan olgular kamu düzenine ilişkin olup istek olmasa bile mahkemece yargılamanın her aşamasında resen gözetilmesi zorunludur.
O halde davanın 30 günlük askı ilan süresi içerisinde açıldığı tesbitin kesinleşmediği gözönüne alınmalı, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda gösterdiği ve gösterecekleri deliller toplanmalı, bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna uygun bir karar verilmelidir.
SONUÇ : Mahkemece bu olgular gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz, davacı tarafın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenlerine göre de sair yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 07.11.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
16. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/3144
K. 2012/6023
T. 5.7.2012
ZİLYETLİK ŞERHİNİN İPTALİ İSTEMİ ( Davanın Niteliği İtibarı İle Ancak 3402 S. Yasa’nın 11. Maddesindeki İlan Süresi İçerisinde Açılabileceği )
ASKI İLAN SÜRESİ ( Zilyetlik Şerhinin İptali İstemi – Davanın Niteliği İtibarı İle Ancak 3402 S. Yasa’nın 11. Md.sindeki İlan Süresi İçerisinde Açılabileceği )
ORMAN SINIRLARI DIŞINA ÇIKARILAN TAŞINMAZ ( Zilyetlik Şerhinin İptali İstemi – Kadastro Kanunu’na Eklenen Ek 4. Md. İçeriğinde Yapılan Tespitler Hakkında 3402 S.Y’nın 12/3. Md.nin Uygulanamayacağına İlişkin Bir Düzenleme Bulunmadığı )
3402/m.11,Ek.4
6831/m.2/B
ÖZET : Davacı, zilyetlik şerhinin iptali ve kendi adlarının zilyet olarak yazılması istemi ile dava açmışlardır. Davanın niteliği itibarı ile ancak 3402 sayılı Yasa’nın 11. maddesindeki ilan süresi içerisinde açılabileceği, buna göre genel mahkemede açılmasının mümkün olmadığı gerekçesi ile reddine karar verilmiş ise de, varılan sonuç dosya kapsamına uygun bulunmamaktadır. Yörede 6831 sayılı Yasa’nın 2/B maddesi gereğince yapılan kadastro sırasında çekişmeli taşınmaz, beyanlar hanesine 6831 sayılı Yasa’nın 2/B maddesi uyarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkarıldığı ve Aksu Belediyesi Tüzel Kişiliğinin kullanımında olduğu şerhi verilerek cami, müştemilat ve arsası niteliği ile Hazine adına tespit edilmiş ve tespitler kesinleşmiştir. Davacı tarafça zilyetlik şerhinin iptali istemi ile dava açılmıştır. 5831 sayılı Yasa ile 3402 sayılı Kadastro Kanunu’na eklenen ek 4. madde içeriğinde, bu şekilde yapılan tespitler hakkında 3402 sayılı Yasa’nın 12/3. maddesinin uygulanamayacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır.
DAVA : Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, Gereği görüşüldü:
KARAR : Kullanım kadastrosu sırasında 13303 ada 6 parsel sayılı 879,95 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, beyanlar hanesine 6831 sayılı Yasa’nın 2/B maddesi gereğince orman sınırları dışına çıkarıldığı ve Aksu Belediyesi Tüzel Kişiliğinin kullanımında olduğu şerhi verilerek cami, müştemilat ve arsası niteliği ile Hazine adına tespit ve tescil edilmiştir. Davacılar M. Ç. ve Z. Ç., kendi zilyetliklerinde olan 13303 ada 7 sayılı parselin bir bölümünün dava konusu taşınmaz içinde ölçüldüğü iddiası ile bu bölüm yönünden zilyetlik şerhinin iptali ve kendi adlarının zilyet olarak yazılması istemi ile dava açmışlardır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda genel mahkemede bu şekilde bir dava açılamayacağı gerekçesi ile davanın usulden reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece, davanın niteliği itibarı ile ancak 3402 sayılı Yasa’nın 11. maddesindeki ilan süresi içerisinde açılabileceği, buna göre genel mahkemede açılmasının mümkün olmadığı gerekçesi ile reddine karar verilmiş ise de, varılan sonuç dosya kapsamına uygun bulunmamaktadır. Yörede 6831 sayılı Yasa’nın 2/B maddesi gereğince yapılan kadastro sırasında çekişmeli taşınmaz, beyanlar hanesine 6831 sayılı Yasa’nın 2/B maddesi uyarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkarıldığı ve Aksu Belediyesi Tüzel Kişiliğinin kullanımında olduğu şerhi verilerek cami, müştemilat ve arsası niteliği ile Hazine adına tespit edilmiş ve tespitler 28.07.2010 tarihinde kesinleşmiştir. Davacı tarafça zilyetlik şerhinin iptali istemi ile 10.11.2010 tarihinde dava açılmıştır. 5831 sayılı Yasa ile 3402 sayılı Kadastro Kanunu’na eklenen ek 4. madde içeriğinde, bu şekilde yapılan tespitler hakkında 3402 sayılı Yasa’nın 12/3. maddesinin uygulanamayacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır.
SONUÇ : Hal böyle olunca Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesi gereğince tespitin kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık süre içinde açılan dava nedeniyle tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde delilleri toplanıp, davacıların yasada belirtilen şekilde bir kullanımları olup olmadığının tespiti ile oluşacak sonuca göre işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, davacılar vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 05.07.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
16. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/7321
K. 2012/2074
T. 5.3.2012
KADASTRO TESPİTİNDEN DOĞAN DAVA ( 3402 S. Yasa’nın 26/B Md. Uyarınca Kadastro Mahkemeleri Aynı Yasa’nın 11. Md.sinde Belirtilen Askı İlanı İçerisinde Açılacak Davalara Bakmakla Görevli Olduğu )
ASKI İLAN SÜRESİ GEÇTİKTEN SONRA AÇILAN DAVA ( Tutanak Kesinleştikten Sonra Açılmış Olması Nedeniyle Kadastro Mahkemesinin Görevli Olmadığı ve Görevli Mahkemenin Genel Mahkemeler Olduğu )
GÖREV ( Kadastro Tespitinden Doğan Dava – 3402 S. Yasa’nın 26/B Md. Uyarınca Kadastro Mahkemeleri Aynı Yasa’nın 11. Md.sinde Belirtilen Askı İlanı İçerisinde Açılacak Davalara Bakmakla Görevli Olduğu )
3402/m.11,26/B
ÖZET : Dava, kadastro tespitinden doğmuştur. 3402 sayılı Yasa’nın 26/B maddesi uyarınca kadastro mahkemeleri, aynı Yasa’nın 11. maddesinde belirtilen askı ilanı içerisinde açılacak davalara bakmakla görevlidir. Görev hususu, kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece re’sen gözönüne alınması gerekir. Davanın askı ilan süresi geçtikten bir başka ifade ile tutanak kesinleştikten sonra açılmış olması nedeniyle kadastro mahkemesinin görevli olmadığı, görevli mahkemenin genel mahkemeler olduğu kuşkusuzdur.
DAVA : Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, Gereği görüşüldü:
KARAR : Kadastro sırasında 139 ada 37 parsel sayılı 1194,97 m2 yüzölçümündeki taşınmaz, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle ölü H. Y. adına tespit edilmiştir. Davacı 20.06.1997 tarihli ve 3 sıra nolu tapuya dayanarak dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne ve çekişmeli taşınmazın 120 pay kabul edilerek 40 payın A. Y. adına, 10’ar payın K. Ö., E. Ö., H. Ö., S. D., 8’er payın G. Y., E. Ç., Z. Y., M. Y. ve 2’şer payın G. Y., M. Y., M. Y. ve S. Y. adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davalı G. Y. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3402 sayılı Yasa’nın 26/B maddesi uyarınca kadastro mahkemeleri, aynı Yasa’nın 11. maddesinde belirtilen askı ilanı içerisinde açılacak davalara bakmakla görevlidir. Görev hususu, kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece re’sen gözönüne alınması gerekir. Dava konusu taşınmaz hakkında düzenlenen kadastro tutanağı 14.04.2009 ila 13.05.2009 tarihleri arasında askı ilanına çıkartılmış olup, dava 10.06.2009 tarihinde açılmıştır. Davanın askı ilan süresi geçtikten bir başka ifade ile tutanak kesinleştikten sonra açılmış olması nedeniyle kadastro mahkemesinin görevli olmadığı, görevli mahkemenin genel mahkemeler olduğu kuşkusuzdur.
SONUÇ : Hal böyle olunca, mahkemenin görevsizliğine, dosyanın talep halinde yetkili ve görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekirken, bu yön gözardı edilerek, 05.05.2011 tarihli müzekkere ile tapu sicil müdürlüğünden çekişmeli taşınmaza ilişkin kesinleşme işlemlerinin iptali ile tutanak aslının mahkemeye gönderilmesi istenip davanın esasına girilmek suretiyle yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsiz olup, temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 05.03.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2008/16-809
K. 2009/43
T. 4.2.2009
KADASTRO TESPİTİNE İTİRAZ DAVASI ( Hazinenin Kadastro Tutanağına Askı İlan Süresi İçinde İtiraz Etmediği Ancak Süre İçerisinde Dava Açtığı – Davanın Kadastro Mahkemesinde Görüleceği )
ASKI İLAN SÜRESİ İÇİNDE 3. KİŞİ TARAFINDAN AÇILAN DAVA ( Hazinenin Kadastro Tutanağına Askı İlan Süresi İçinde İtiraz Etmediği Ancak Süresi İçerisinde Dava Açtığı – Görevli Kadastro Mahkemesinin İşin Esasını İnceleyeceği )
KESİNLEŞMEMİŞ OLAN TUTANAK ( Hazinenin Kadastro Tutanağına Askı İlan Süresi İçinde İtiraz Etmediği Ancak Süre İçerisinde Dava Açtığı – Görevli Kadastro Mahkemesinin İşin Esasını İnceleyeceği )
GÖREVLİ MAHKEME ( Hazinenin Kadastro Tutanağına Askı İlan Süresi İçinde İtiraz Etmediği Ancak Süre İçerisinde Dava Açtığı – Davanın Kadastro Mahkemesinde Görüleceği )
3402/m.Geç.5
ÖZET : Dava, kadastro tespitine itiraz istemine ilişkindir. Uyuşmazlık; kadastro tutanağına askı ilan süresi içerisinde itiraz etmeyen Hazine’nin daha sonra Kadastro Mahkemesinde dava açabilip açamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Tutanak tanzim edilmiş, tutanağa yapılan itiraz sonucu inceleme yapılmış, komisyon kararıyla askıya çıkarılmış, tutanağa itiraz etmeyen Hazine askı ilan süresi içerisinde dava açmıştır. Kadastro Mahkemeleri, askı ilanı üzerine ( tespit kesinleşmiş olsun olmasın ) tutanağın kesinleşmemiş olduğu tüm hallerde görev yapacaktır. Tapulama tespiti sonunda düzenlenen tutanak bir bütün olup, asıl olan vaki itiraz üzerine tutanağın kesinleşmemesi olduğundan, herhangi bir kişi tarafından tespite yapılan itiraz, tespiti de askıda bırakacağından, askı ilanı süresi içerisinde 3. kişilerin açtığı davalar yönünden de tutanak kesinleşmemiş olduğu için, Kadastro Mahkemesinin görevli olduğu dikkate alınmalıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki “kadastro tespitine itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Erciş Kadastro Mahkemesi’nce davanın görev yönünden reddine dair verilen 20.03.2006 gün ve 2006/179-18 sayılı kararın incelenmesi davacı Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onaltıncı Hukuk Dairesi’nin 29.01.2007 gün ve 6457-22 sayılı ilamı ile;
( … Kadastro çalışmaları sırasında 645 parsel sayılı 31.100 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davalılar adına tespit edilmiştir. 3402 sayılı Yasa’nın geçici 5. maddesinde 5304 sayılı Yasa’nın 12. maddesi ile yapılan değişiklik uyarınca komisyon kararının ilgililerine tebliği için yapılan askı ilan süresi içerisinde davacı Hazine vekili, taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğuna dayanarak dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın görev yönünden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece 3402 sayılı Kadastro Kanunu yürürlüğe girmeden önce 766 ve 2613 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulmuş komisyonlara intikal etmiş ve edecek itirazların bu komisyonlarca sonuçlandırılıp, 3402 sayılı Yasa’nın değişik geçici 5. maddesi gereğince askı ilanına çıkarılması halinde, önceden tutanağa itiraz etmeyen kişilerin askı ilan süresi içerisinde açtıkları davaya Kadastro Mahkemesinde bakılamayacağı, bir diğer ifade ile 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 5304 sayılı Kanun’un 12. maddesi ile değişik geçici 5. maddesi hükmü uyarınca tutanağın yeniden askı ilanına çıkarılmasının tutanağa itiraz etmeyenlere yeni bir hak bahşetmeyeceği gerekçesi ile davanın görev yönünden reddine, dosyanın görevli Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş ise de; değerlendirme dosya kapsamına ve yasa hükümlerine uygun düşmemektedir.
Bilindiği üzere, 766 sayılı Tapulama Kanunu’na göre düzenlenen tutanaklar aynı Yasa’nın 26. maddesi gereğince askıya çıkarılmakta, askı ilanı süresi içinde yapılan itirazlar 28. madde gereğince kurulan komisyonlarca incelenip karara bağlanmakta, bu karar Tapulama Müdürü tarafından itiraz eden ile lehine tapulama tespiti yapılana Tebligat Kanunu hükümleri uyarınca tebliğ edilmekte idi. Komisyon kararına karşı dava açma süresinin bu tebliğden başlayacağı kanunda açıkça vurgulanmıştır. Tebligatların haklı olarak ilgililere farklı zamanlarda yapılması, tatbikatta karışıklıklara neden olmuş, tutanak bazı kişiler yönünden kesinleştiği halde, bazı kişiler yönünden kesinleşmediği gibi sonuçlar ortaya çıkarmış, bu da açılacak davalara bakacak mahkemenin belirlenmesinde uyuşmazlıklara neden olmuştur. Ayrıca tebligat için ödenek bulunamaması da komisyon kararlarının senelerce ilgililere ulaştırılamamasına ve uyuşmazlıkların sürüncemede kalmasına yol açmıştır.
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun hazırlanması sırasında bu sakıncaları nazara alan kanun koyucu; tanzim edilen tutanakların ve bu tutanaklarla ilgili komisyon kararlarının 30 gün süre ile ilana çıkarılacağını, bu ilanının ilgili gerçek kişilere kamu ve özel hukuk tüzel kişilerine şahsen yapılmış tebliğ niteliğinde bulunduğunu, itirazı olanların askı ilan süresi içerisinde dava açabilecekleri genel kuralını benimsemiş, kanunun geçici maddesinde de “bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce 766 ve 2613 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulmuş komisyonlara intikal etmiş veya edecek itirazlar, bu komisyonlarda, bu kanun hükümlerine göre sonuçlandırılır. Tebligatlar ve ilanlar 766 ve 2613 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılır.” hükmü ile de komisyonlara intikal etmiş veya edecek itirazlar yönünden eski uygulamanın devam edeceğini belirtmiştir. Ne var ki, aradan geçen zaman içerisinde ( bir kısım itirazlar için bile olsa ) eski uygulamanın devamına imkan vermenin, eski sakıncaların artarak devamına imkan vermek anlamına geldiği anlaşılmış, bunun üzerine kanun koyucu 22.02.2005 tarih 5304 sayılı Kanun’un 12. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun geçici 5. maddesini “bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce 766 ve 2613 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulmuş komisyonlara intikal etmiş veya edecek itirazlar, bu komisyonlarda, bu kanun hükümlerine göre incelenip askı ilanına alınarak sonuçlandırılır.” şekline dönüştürülerek Tebligat Kanunu’na göre tebliğden vazgeçip, Yasanın temel ilkesi olan ilanen duyuru yolunu seçmiştir. Kanun koyucu tarafından seçilen bu yol, aynı parsel hakkında askı ilan süresinde açılacak tüm davaların Kadastro Mahkemelerinde görülmesini, kısa zamanda en az masrafla, en doğru şekilde sonuçlanmasını ve tarafların ibraz edeceği delillerin bir bütün olarak tartışılıp sonuca ulaşılmasını sağlayacak bir yoldur. Aksinin düşünülmesi 766 sayılı Kanun’un 28. maddesinin ortaya çıkardığı tüm olumsuzlukların devamına imkan sağlamak anlamı taşımaktadır. Bir başka anlatımla, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun geçici 5. maddesi gereğince yapılan ilanı, itiraz edenlere tebliğ hükmünde sayıp, itiraz etmeyenlere Kadastro Mahkemesinde dava hakkı tanımamak hukukun savunulması ve kabul edilmesi mümkün olmayan sonuçlar doğuracaktır. Şöyle ki; 766 sayılı Yasa’nın yürürlüğü sırasında tanzim edilen tutanağa itiraz edilip, itirazın 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun geçici 5. maddesi gereğince incelenip komisyon kararı ve tutanağın askıya çıkarılması durumunda, itiraz edenlerin askı ilanı içerisinde açacağı ( örneğin tescil davası ) dava Kadastro Mahkemesinde, tutanak kesinleşmemiş olmasına rağmen tutanağa itiraz etmeyen Hazine’nin açtığı ( tescil veya tescile itiraz davası ) dava Asliye Hukuk Mahkemesinde görülecektir. Bu kabul şekli, kanun koyucunun anlatmaya çalıştığımız amacına uygun olmadığı gibi, Anayasa ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun yargılamanın kısa zamanda, en az masrafla sonuçlandırılması gerektiği yolundaki kurallarına ve askı ilanı süresinde açılacak davaların Kadastro Mahkemesinde görüleceğine dair 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 11. maddesi hükmüne de açıkça aykırıdır. Zira, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun hiçbir maddesinde askı ilanı süresinde Kadastro Mahkemesinde dava açabilmek için önceden itiraz etmiş olma şartı aranmamıştır.
Müşahhas olayda tutanak 17.06.1956 tarihinde tanzim edilmiş, tutanağa Rizko’nun yaptığı itiraz 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun geçici 5. maddesi gereğince incelenip tutanak ve komisyon kararı 23.08.2005 tarihi ile 22.09.2005 tarihinde askıya çıkarılmış, tutanağa itiraz etmeyen Hazine, 06.09.2005 tarihinde ve askı ilan süresi içerisinde dava açmıştır. Mahkemece 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun geçici 5. maddesi gereğince yapılan ilanın itiraz edenlere tebliğ hükmünde olduğu ve itiraz etmeyenlere dava açma hakkı vermeyeceği gerekçesi ile davanın görev yönünden reddine karar verilmiştir. Yukarıda etraflıca yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, mahkemenin bu kabul şekli, kanun koyucunun amacına ve 3402 sayılı Yasa’nın amir hükümlerine aykırı bulunmaktadır. Bu durumda, taraflardan iddia ve savunmaları ile ilgili tüm delilleri istenip, gerekli değerlendirmenin yapılıp, sonucuna göre karar verilmesi gerekir. Mahkemenin görevsiz olduğundan bahisle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsizdir… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, kadastro tespitine itiraz istemine ilişkindir.
Davaya konu olan olayda kadastro tutanağı 17.06.1956 tarihinde tanzim edilmiş, tutanağa Rizko’nun yaptığı itiraz, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun geçici 5. maddesi gereğince incelenip, tutanak ve komisyon kararı 23.08.2005 – 22.09.2005 tarihleri arasında askıya çıkarılmış, tutanağa itiraz etmeyen Hazine, 06.09.2005 tarihinde ve askı ilan süresi içerisinde dava açmıştır.
Komisyon kararı kesinleşmeden önce yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 5304 sayılı Yasa’nın 12. maddesiyle değişik 5. maddesi uyarınca, komisyon kararından sonra yapılan askı ilan süresi içinde açılan bu davada davacı Hazine vekili, davalılar adına zilyetlikle edinme koşullarının oluşmadığını iddia etmektedir.
Mahkemece 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun geçici 5. maddesi gereğince yapılan ilanın itiraz edenlere tebliğ hükmünde olduğu ve itiraz etmeyenlere dava açma hakkı vermeyeceği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire’ce, mahkemenin bu kabul şeklinin kanun koyucunun amacına ve 3402 sayılı Kanun’un amir hükümlerine aykırı olduğu açıklanarak; tarafların iddia ve savunmaları ile ilgili tüm delilleri istenip, gerekli değerlendirmenin yapılıp, sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile hüküm bozulmuş, mahkemece önceki hükümde direnilmiştir.
Uyuşmazlık; kadastro tutanağına askı ilan süresi içerisinde itiraz etmeyen Hazine’nin daha sonra Kadastro Mahkemesinde dava açabilip açamayacağı noktasında toplanmaktadır.
5602 sayılı Tapulama Kanunu’nda yer alan hükümler uyarınca, itirazların doğrudan doğruya mahkemelere yapılmasının işlerin gereksiz olarak artmasına neden olduğu, çoğu kez ciddi bir nitelik taşımayan itirazlar nedeniyle mahkemelerde iş sayısının süratle arttığı ve davaların sürüncemede kaldığı düşünülmüş, itirazların mahkemelere intikalinden önce bir komisyonda incelenmesi uygun görülerek 509 sayılı Tapulama Kanunu ile kuruluş ve çalışma şekilleri belirtilen “Tapulama Komisyonu’na” yer verilmiştir.
Ancak, 509 sayılı Kanun’un Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi üzerine yürürlüğe giren 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun 28 ve 29. maddelerinde “Tapulama Komisyonu” yeniden düzenlenmiştir. Yukarıda açıklanan tapulama komisyonu müessesesi kendisinden beklenen yararı sağlamadığı, aksine işlemlerin sürüncemede kalmasına, dava dosyalarının mahkemeler ile tapulama komisyonları arasında gidip-gelmesine, tespitlerin kesinleşmesini önlemek için haklı bir neden olmadığı halde keyfi itirazların yapılmasına sebebiyet verdiği, 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun yıllarca süren uygulama sırasında gözlenmiş, bu sakıncaları göz önünde bulunduran kanun koyucu 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun 28. ve 29. maddeleriyle, 2613 sayılı Kanun’un 22. ve 26. maddelerinden farklı hükümler getirmiş, komisyonların kuruluş ve işleyiş şekillerini yeniden düzenlemiş, idari bir kuruluş olan komisyonların çalışmasını askı ilanından önceki bir döneme almış, askı ilanı süresi içinde kadastro tespitlerine karşı “herkese” doğrudan doğruya Kadastro Mahkemesine başvurma imkanı sağlamıştır.
3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 11/son maddesi “bu kanun gereğince yapılan ilanlar, ilgili gerçek kişilere, kamu ve özel hukuk tüzel kişilerine şahsen tebliğ edilmiş sayılır” hükmünü getirmiştir. 766 sayılı Kanun’un 26. maddesi uyarınca yapılan askı ilanına karşı 30 gün içinde itiraz edildiği takdirde bu itirazlar, 28. maddeye göre kurulan tapulama komisyonunda incelenip karara bağlanmakta, bu karar da itiraz eden ile lehine karar verilene Tebligat Kanunu hükümleri gereğince tebliğ edilmekte, tebligat işlemleri ilgililerin açık adresleri bilinemediği için yerine getirilememekte ve böylece tapulamanın amacına aykırı olarak sicillerin oluşması gecikmekteydi.
İşte, kanun koyucu, kadastro tutanaklarının en kısa zamanda kesinleşmesini sağlamak amacıyla, bu kanunla yapılan ilanların ilgili gerçek kişilerle kamu ve özel hukuk tüzel kişilerine şahsen tebliğ edilmiş sayılacağı hükmüne yer vermiş ( bu hüküm 2613 sayılı Kanun’un 26. maddesiyle, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun değişik 11. maddesinde de yer almaktadır ), böylece 3402 sayılı Kadastro Kanunu ile sistem değişikliğine gidilmiş, 766 sayılı Yasa’daki komisyon kararı tebliği ve komisyon kararı taraflarının dava açabilmesi düzenlemesi terk edilerek tespitin askı ilanına çıkarılması sağlanmış, itiraz etmiş olsun veya olmasın herkese Kadastro Mahkemesinde dava hakkı tanınmıştır.
Tespite itiraz etmemiş ve 3402 sayılı Yasa’nın 10/2. maddesi uyarınca, kadastro komisyonuna komisyon tutanağı düzenletmemiş olan kişi, askı ilanı süresi içerisinde kadastro tespitine karşı dava açabileceği gibi, tespite itiraz etmiş olup da komisyon tutanağı ile itirazı reddedilmiş olan kişi de aynı şekilde Kadastro Mahkemesine dava açabilecektir. Diğer bir ifadeyle, tespite itiraz edilmiş olsa da, olmasa da, komisyonca kadastro tespiti değiştirilmiş bulunsa da, bulunmasa da askı ilanı suretiyle kişilere duyurulmuş olan tespite karşı itiraz eden ya da etmeyen herkes, askı ilanı süresi içerisinde Kadastro Mahkemesine dava açabilecektir. Askı ilanı, tespitin ya da tutanağın askı ilanından evvel kesinleşmesini önler. Askı ilanı tarihleri Kadastro Mahkemesine herkes bakımından sınırlama olmaksızın dava açabilecek günlerdir. Böylece herkes süratle Kadastro Mahkemesinde hakkını arayabilecek, aynı parselle ilgili farklı kişiler yönünden aynı anda farklı mahkemeler görev yapamayacak, aynı parsele ilişkin yargılamada bütünlük de sağlanmış olacaktır. Askı ilanı müessesesi tespit ve tutanakların kesinleşmesini önlediği için, askı ilanı süresi içerisinde açılan davalarda genel mahkemelerin görev yapması mümkün değildir.
Kadastro Mahkemeleri, askı ilanı üzerine ( tespit kesinleşmiş olsun olmasın ) tutanağın kesinleşmemiş olduğu tüm hallerde görev yapacaktır. Tapulama tespiti sonunda düzenlenen tutanak bir bütün olup, asıl olan vaki itiraz üzerine tutanağın kesinleşmemesi olduğundan, herhangi bir kişi tarafından tespite yapılan itiraz, tespiti de askıda bırakacağından, askı ilanı süresi içerisinde 3. kişilerin açtığı davalar yönünden de tutanak kesinleşmemiş olduğu için, Kadastro Mahkemesinin görevli kılınması yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına da uygun bulunmaktadır. 3402 sayılı Yasa uyarınca yapılan tespite karşı yapılan itiraz üzerine düzenlenen komisyon tutanağının askı ilanına alınması halinde, tespite itirazı olmayan kişilerin askı ilan süresi içerisinde açtığı davalarda Kadastro Mahkemesi nasıl görevli ise, geçici 5. maddedeki değişiklikten sonra Kadastro Mahkemesi askı ilanına alınan komisyon kararına karşı 3. kişilerin açtığı davalarda da aynı şekilde görevli olacaktır. Bu ilkeler, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 22.10.2008 gün ve 2008/16-645 E. 2008/645 K. sayılı ilamında da aynen benimsenmiştir.
Hal böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak, komisyon kararının tarafı olmayan Hazine’ce askı ilan süresi içerisinde açılan eldeki davada da Kadastro Mahkemesinin görevli olduğu göz önünde bulundurulmak suretiyle işin esasına girilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken; yanılgılı gerekçeyle dava dilekçesinin görev yönünden reddine dair verilen önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı HUMK’nın 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 04.02.2009 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY : Çekişmeli Van E… İlçesi, Ç… Köyü, Ç… mevkiinde 31.100 m2 yüzölçümündeki taşınmaz 17.06.1952 tarihinde 5602 sayılı Yasa’ya göre yapılan kadastro sırasında kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle ve çayır niteliğiyle İbrahim, Aşır ve Zöhre adlarına tespit edilmiş, 5602 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince 04.11.1952-04.12.1952 tarihleri arasında ilan edilmiş, Rizko’nun 06.11.1952 tarihli dilekçesi ile taşınmazın murisi Mehmet’ten kaldığını ileri sürerek itirazı üzerine dosya Tapulama Mahkemesine gelmiş, itiraz edilmeyen komşu 624, 633, 642 ve 646 sayılı parsel tutanakları ilan süresi sonunda kesinleştirilerek kişiler adına tapuya tescil edilmiştir.
Tapulama Mahkemesinin 1953/358 Esasına kaydedilen dava dosyası, henüz duruşma açılmadığından 17.07.1964 tarihinde 509 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girmesi gerekçe gösterilerek 24.10.1964 tarihinde aynı Kanun’un 28. maddesi gereğince 1953/358 Esas, 1964/1825 Karar sayılı kararla itirazın incelenmesi için 509 sayılı Yasa’yla kurulan Tapulama Komisyonuna devredilmiş, 509 sayılı Yasa’nın Anayasa Mahkemesi’nce 12.05.1966 tarihinde iptal edilmesi üzerine, Tapulama Komisyonunca mahkemeye iade edilmiş, daha sonra 509 sayılı Yasa’nın iptal gününden başlatılarak 12.05.1966 tarihinde 766 sayılı Tapulama Yasası yürürlüğe girmiş, mahkemece 27.07.1979 gün ve 1979/36-11 sayılı kararla 766 sayılı Yasa’nın 28 ve 29. maddeleri gereğince itirazın incelenmesi için tutanak ve ekleri Tapulama Komisyonuna gönderilmiştir.
Tapulama Komisyonu yaptığı inceleme sonunda, 13.02.1992 günlü kararla çekişmeli 645 sayılı parselle birlikte 11 adet parselin tespitleri doğru olduğundan itirazın reddine, kararın taraflara tebliğine, 30 gün içinde dava açılmadığı takdirde tutanağın kesinleştirilmesine karar vermiş, bu karar itiraz eden Rizko’ya 22.07.1992 tarihinde tebliğ edilmiş, adına tespit yapılan kişilere tebliğ edilmemiştir ( Tespit maliklerinden Zöhre 20.02.1968, İbrahim 10.06.1974, Aşur 15.05.1988 tarihinde ölmüştür ). Aradan 13 sene geçtikten sonra Kadastro Komisyonunca 23.08.2005 tarihinde Ç… Beldesinde 385, 559, 605, 610, 621, 645, 647, 667, 922, 923 ve 1527 sayılı parseller 3402 sayılı Yasa’nın 5304 sayılı Yasa ile değişik geçici 5. maddesi gereğince 30 günlük askı ilanına alınmış, tespite itiraz etmeyen Hazine 05.09.2005 tarihinde taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu iddiasıyla dava tarihinden çok önce ölmüş bulunan tespit malikleri aleyhine Kadastro Mahkemesinde dava açmıştır.
Yerel mahkemece komisyon kararının itiraz sahiplerine tebliği için yapılan askı ilanının 1952 yılında yapılan tapulama tespitinin ilanı sırasında itiraz etmeyen davacı Hazine’ye yeni bir hak vermesinin düşünülemeyeceği, ilgililer tarafından dava açılmadığından 645 sayılı parselin tespitinin Hazine yönünden kesinleştiği belirtilerek dava dilekçesinin görev yönünden reddine, karar kesinleştiğinde tutanak ve eklerinin Tapu Sicil Müdürlüğü’ne, dosyanın görevli Erciş Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiş, Hazine vekilinin temyizi üzerine Yüksek Onaltıncı Hukuk Dairesi’nin 29.01.2007 gün ve 2006/6457-2007/22 sayılı kararı ile 3402 sayılı Yasa’nın 5304 sayılı Yasa ile değişik geçici 5. maddesinin Tebligat Kanunu’na göre tebliğden vazgeçip ilanen duyuru yolunu seçtiği, aynı parsel hakkında askı ilan süresi içinde açılacak tüm davaların Kadastro Mahkemesinde görülmesinin kısa zamanda en az masrafla, en doğru şekilde sonuçlanmasını ve tarafların ibraz edeceği delillerin bir bütün olarak tartışılıp sonuca ulaşmasını sağlayacak yol olduğu, 3402 sayılı Yasa’nın hiçbir maddesinde askı ilan süresi içinde Kadastro Mahkemesinde dava açabilmek için önceden itiraz etme şartı aranmadığı belirtilerek tarafların iddia ve savunmaları ile ilgili tüm delilleri toplanıp, sonucuna göre karar verilmesi gereğine değinilmiş, mahkemece davanın Hazine tarafından açılan aynı mahiyetteki davalar sonunda daha önce verilen çok sayıda görevsizlik kararlarının Yargıtay Yedi, Onyedi ve Onaltıncı Hukuk Dairelerince onandığı, tutanağa itiraz etmeyenler yönünden tutanağın kesinleştiği belirtilerek önceki kararda direnilmiştir.
Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, 3402 sayılı Yasa’nın 15.03.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5304 sayılı Yasa ile değişik geçici 5. maddesindeki “Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce 766 ve 2613 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulmuş komisyonlara intikal etmiş veya edecek itirazlar, bu komisyonlarda, bu kanun hükümlerine göre incelenip askı ilanına alınarak sonuçlandırılır” hükmündeki askı ilanına alınma işleminin ilgililere tebliğ niteliğinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
1- Yukarıda 17.06.1952 yılında yapılan kadastro tespitinden itibaren dosyanın durumu özetlenmiştir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, tespite itiraz eden Rizko’nun itirazı ile ilgili olarak Kadastro Komisyonunun yaptığı inceleme sonunda 13.02.1992 tarihinde tespit doğru olduğundan, itirazın reddine 645 sayılı parselin tespit gibi tesciline ilişkin verdiği karara itiraz eden Rizko’ya 22.07.1992 tarihinde tebliğ edildiğinden ve Rizko tarafından 30 gün içinde dava açılmadığından kadastro tespiti 22.08.1992 tarihinde kesinleşmiştir. Adına tespit yapılan kişilerin paylarında bir değişiklik olmadığından ve aleyhlerine de bir durum yaratılmadığından komisyon kararının bu kişilere dahi tebliğine gerek olmadığı halde, komisyon kararının tebliği için 2005 yılına kadar beklenmiş, tespit malikleri komisyon kararından çok önce öldüğünden 2005 yılında askı ilanı yapılmıştır. İtiraz ret edilmekle komisyon kararı Rizko’ya tebliğ edilip, dava açılmadığından ve komisyon kararı kesinleştiğinden, sonradan yapılan ilan üzerine Kadastro Mahkemesinde dava açılamaz. Mahkemece verilen görevsizlik kararı doğrudur, onanmalıdır.
2- Bir an için komisyon kararının kesinleşmediği düşünüldüğü takdirde; doğru sonuca ulaşabilmek için Kadastro Kanunlarının niteliğini ve geçici 5. madde ile elde edilmek istenen sonuçların ne olduğunu incelemekte fayda vardır.
A- Kadastro Kanunlarının Niteliği: Cumhuriyetin ilanından sonra 1926 yılında Medeni Kanun yürürlüğe girdiğinde, yurdumuzdaki taşınmazların çoğunluğu ya tapusuz, sicil dışı kalmışlar, tapulu olanlar da senetsiz tasarruflarla el değiştirmiş ve haritaya bağlı olmadan kullanılmaktaydı. Medeni Kanun’un ayni haklara ve tapu siciline ilişkin yeni hükümlerin uygulanabilmesi için tapusuz taşınmazların tescil edilmesi ve tapu dışı meydana gelmiş eylemli durumun hukuksallaştırılması, kadastro planlarının yapılması gerekmekteydi. Bu nedenle, ülke topraklarının bir an önce tapulanması için tasfiye niteliği de taşıyan yasalara gerek duyulmuştur. Kadastro Yasaları sürekli değil, geçici hükümlerdir. Kadastro işlemleri tamamlanıp taşınmaz malların ülkenin kadastral topoğrafik haritasına dayalı olarak sınırları arazi ve harita üzerinde belirlenip hukuki durumları tespit edildiğinde ve Medeni Kanun’un öngördüğü düzenli tapu sicili oluşturulduğunda Kadastro Yasalarının işlevi kalmayacaktır. Bu nedenle, Kadastro Yasalarındaki bazı hükümler Medeni Yasa’nın bazı hükümlerine aykırı olabilmektedir. Kadastro yapılan yerlerde ihtilafların daha çabuk sonuca bağlanması için özel mahkeme niteliğindeki Kadastro Mahkemeleri kurulmaktadır. Kadastro faaliyetleri bitirildiğinde Kadastro Mahkemelerinin görevi de sona ermektedir.
B- 5602 sayılı Yasa’nın yürürlükte olduğu dönemde kadastro komisyonları yoktu. Kadastro tutanağı düzenlenip ilan edildiğinde itirazlar doğrudan Kadastro ( Tapulama ) Mahkemesine gönderiliyor, mahkemece incelenip karar veriliyordu. 509 sayılı Yasa ve bu Yasanın Anayasa Mahkemesi tarafından 12.05.1966 tarihinde iptali üzerine aynı tarihte yürürlüğe giren 766 sayılı Yasa’da itirazların mahkemeye gelmeden önce Kadastro ( Tapulama ) Komisyonlarında incelenip karar verilmesi ve mahkemeye gelecek davaların azaltılması amacı ile Kadastro Komisyonları kuruldu. 766 sayılı Yasa’da açık hüküm bulunmamakla beraber Yargıtay’ın oturmuş ve kararlılık kazanmış içtihatlarıyla Kadastro ( Tapulama ) Tutanağına karşı yapılan itirazın, tutanağın sadece itiraz eden yönünden kesinleşmesinin önlendiği kabul edilmektedir. İtiraz süresi içinde itiraz etmeyenler yönünden tutanak kesinleşmektedir. Süresi içinde itiraz etmeyenler, Kadastro Mahkemesinde itiraz edenler tarafından açılan dava varsa davaya katılabilir. Kadastro Mahkemesinde açılan dava yoksa, 766 sayılı Kanun’un 31. maddesi gereğince genel mahkemelerde dava açılabilir. Gene 766 sayılı Yasa’ya göre kurulan komisyon, tarafların iddia ve savunma nedenleriyle bağlı olmadan inceleme yapar ve Tapulama Kanunu’nun 1. maddesinde yer alan ilkeyi gözeterek gerçek hak sahibini belirleyebilir.
3402 sayılı Yasa’da ise, kadastro tutanağı düzenlendikten sonra kadastro ekibi çalışma alanında işlerini bitirinceye kadar tespitlere itiraz edilebilir. İtiraz sadece uygulanan belgelerin geçerliliği hakkında yapılabilir. Belgeye dayanmayan itirazlar incelenmez ( madde 9 ). Komisyonca yapılan inceleme sonunda eski tutanağın yerine kaim olmak üzere hak sahibini belirleyici yeni bir tutanak düzenlenir ( madde 10 ). Yani 3402 sayılı Yasa’ya göre kadastro tutanağı ilan edilmeden komisyona itiraz edilebilecek, komisyon inceleme sonucunda eski tutanağın yerine yeni bir tutanak düzenleyecek ve bu tutanak veya herhangi bir itiraz yoksa ilk tespit tutanağı 30 günlük askı ilanına alınacaktır. 30 günlük süre içinde Kadastro Mahkemesinde dava açılabilecek tutanak itiraz edilmeden kesinleşmişse, 10 yıl içinde genel mahkemelerde dava açılabilecektir ( madde 12 ). Bu kanun gereğince yapılan ilanlar, ilgili gerçek kişilere, kamu ve özel hukuk tüzel kişilerine şahsen tebliğ edilmiş, sayılacaktır ( madde 11/son ). Bu maddelerden anlaşılan, 3402 sayılı Yasa’ya göre kadastro komisyonları tutanak ilan edildikten sonra itirazları incelemeye yetkili değildir.
3402 sayılı Yasa’nın geçici 5. maddesi “Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce 766 ve 2613 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulmuş komisyonlara intikal etmiş veya edecek itirazlar, bu komisyonlarda, bu kanun hükümlerine göre sonuçlandırılır. Tebligat ve ilanlar 766 ve 2613 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılır.” şeklinde iken, 5304 sayılı Yasa’nın 12. maddesi ile yapılan değişiklikle “Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce 766 ve 2613 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulmuş komisyonlara intikal etmiş veya edecek itirazlar, bu komisyonlarda, bu kanun hükümlerine göre incelenip, askı ilanına alınarak sonuçlandırılır.” şeklini almıştır. Kanunun gerekçesinde de bu maddenin yürürlük maddesi olduğu belirtilmiştir. Meclisteki görüşmeler sırasında da daha önce kadastrosu yapılmış ve kadastro komisyonlarınca intikal etmiş itirazlarla ilgili 12.000’den fazla dosya bulunduğu, Tebligat Kanunu’na göre tebligatların güçlüğü, ilanen tebligat yapılmasının da masraflı olması nedeniyle yasada değişiklik yapılarak tebligat yerine askı ilanının getirildiği belirtilmiştir.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, Kadastro Kanunları tasfiyeyi amaçlayan kanunlar olduğu halde, gerek ödenek yokluğu, gerekse uygulayıcıların yanlış yorumları nedeniyle işleri hızlandırmak bir tarafa, kadastro faaliyetlerini daha da yavaşlatır hale gelmiştir ( Somut olayımızda olduğu gibi 1952 yılında yapılan tespite itiraz nedeniyle hala davanın esasına girilememiştir ). Ne 3402 sayılı Yasa’da ne de daha önceki kadastro yasalarında tespit tutanağının iki kere ilan edileceğine dair bir hüküm vardır. 3402 sayılı Yasa’nın geçici 5. maddesindeki değişiklikle kadastro komisyonlarında henüz incelenmemiş itirazların 3402 sayılı Yasa’nın 9. maddesinde belirtildiği şekilde belgeye dayalı olanlarını incelemesi ve sonucu ilgililere tebliğ amacıyla askı ilanı ile duyurması amaçlanmıştır. Daha önce verilmiş fakat taraflara tebliğ edilememiş komisyon kararları da askı ilanı ile taraflara duyurulacaktır. İlan süresi içinde tespite itirazlar edenler veya komisyonca aleyhlerine karar verilen tespit malikleri dava açabilecektir. Daha önce tespite itiraz etmeyenler tutanağın kesinleştirilmesinden itibaren 10 yıl içinde kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak genel mahkemelerde dava açabilir. Askı ilanından sonra 30 gün içinde herkesin dava açabileceği düşüncesi Yasanın ve kadastro faaliyetlerinin en hızlı şekilde bitirilmesi amacına da aykırıdır. Somut olayda olduğu gibi, 1952 yılında yapılan tespite 2005 yılında yapılan ilan üzerine 53 yıl önceki hakka dayanarak Kadastro Mahkemesinde dava açılması, 1952’den sonra doğan haklara da genel mahkemelerde dava açılması sonucunu doğurur. Yukarıda da belirtildiği gibi, 1952 yılında yapılan tespitin 1992 yılında kadastro komisyonunca itiraz red edildiği ve itiraz edene tebliğ edilerek tespit kesinleştiği halde, 2005 yılında yeniden askı ilanı yapılarak herkese Kadastro Mahkemesinde dava açma yolunun açılması Kadastro Yasası’na, hukukun temel ilkelerine ( kazanılmış haklar v.s. ) ve kadastronun amacına aykırıdır.
Sonuç olarak, kadastro tespitinin itiraz eden Rizko’nun itirazının, 1992 yılında verilen itirazın reddine dair komisyon kararının 22.07.1992 tarihinde tebliğ edilmesi ile kesinleştiği, 3402 sayılı Yasa’da tespit tutanağının iki kere ilan edileceğine dair bir hüküm bulunmadığı, geçici 5. maddedeki değişiklikle komisyon kararının ilgililere tebliğinin amaçlandığı, tespite itiraz etmeyen kişilere yeni bir dava hakkı vermeyeceği, tespite itiraz etmeyenlerin, Kadastro Mahkemesinde usulüne uygun açılmış bir dava varsa bu davaya katılabilecekleri, aksi takdirde tutanağın kesinleştirilerek Tapu Sicil Müdürlüğü’ne devredilmesinden sonra 10 yıl içinde kadastro tespitinden önceki hakka dayanarak genel mahkemelerde dava açabileceği, davacı Hazine’nin 10 yıllık süreye bağlı kalmadan her zaman Devletin hüküm ve tasarrufu altında iddiasıyla genel mahkemelerde dava açabileceği, bu nedenle herhangi bir hak kaybı da söz konusu olmadığı, görev kamu düzenine ilişkin olup, istek olmasa da yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen gözetilmesi gerektiği, mahkemece bu olgular dikkate alınarak yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabetsizlik bulunmadığından ve sayın çoğunluğun görüşlerine katılamadığımızdan direnme kararının onanması gerektiği görüşündeyiz.
T.C.
YARGITAY
20. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/14084
K. 2006/13571
T. 16.10.2006
ORMAN KADASTROSUNA İTİRAZ ( Davaya Bakma Görevinin Kadastro Mahkemesine Ait Olduğu )
ASKI İLAN SÜRESİNDE AÇILAN DAVA ( Orman Kadastrosuna İtiraz – Davaya Bakma Görevinin Kadastro Mahkemesine Ait Olduğu )
GÖREV ( Altı Aylık Askı İlan Süresi İçinde Açılan Orman Kadastrosuna İtiraz Davasına Bakma Görevinin Kadastro Mahkemesine Ait Olduğu )
6831/m.11
ÖZET : Dava, altı aylık askı ilan süresi içinde açılan orman kadastrosuna itiraz niteliğindedir. Davaya bakma görevi kadastro mahkemesine aittir. Hal böyle olunca, tarafların iddia ve savunmalarına ilişkin tüm deliller toplanarak uyuşmazlığın esasının çözümlenmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki orman kadastrosuna itiraz davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar S., N. ve R. tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacılar, yörede yapılan orman kadastrosu sırasında Yayla G… Köyü 139 adada bulunan parsellerin 3 km uzağında bulunan dört ayrı parçadan oluşan yaklaşık 1200 dönüm yüzölçümündeki taşınmazın 97 nolu orman kadastro komisyonunca orman sahası olarak orman kadastrosu sınırları içerisinde bırakılmışsa da, taşınmazların 1936 yılında 250, 251 ve 252 tahrir numaralı vergi kayıtları ile murisleri adına kayıtlı ve zilyetliklerinde bulunduğunu, ormanla ilgisi olmadığını ileri sürerek orman kadastrosu işlemlerinin iptali ile bu taşınmazların orman sınırları dışına çıkarılması, olmadığı takdirde 2/B madde uygulaması ile orman sınırları dışına çıkartılarak zilyet olduklarının belirtilmesi istemiyle dava açmışlardır.
Mahkemece, çekişmeli taşınmazlar hakkında kadastro tespit tutanağı düzenlenmediğinden görevsizlik kararı verilmiş, hüküm davacılar S., N. ve R. tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, 6831 sayılı Yasanın 11/1. maddesi hükmüne göre altı aylık askı ilan süresi içinde açılan orman kadastrosuna itiraz niteliğindedir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tespit tarihinden önce 3116 sayılı Yasaya göre 22/10/1947 tarihinde ilanı yapılıp kesinleşen orman kadastrosu bulunmaktadır. Daha sonra 3402 sayılı Yasanın uygulamasına esas olmak üzere 3302 sayılı Yasa hükmüne göre 29/07/2002 tarihinde yapılıp 30/12/2002 tarihinde askı ilamına çıkartılan ve dava tarihinde kesinleşmeyen aplikasyon ve 2/B madde uygulaması vardır.
Davacılar, 09/01/2003 tarihli dava dilekçelerinde, vergi kayıtları ve irsen intikal eden zilyetliğe dayanarak orman kadastro işleminin iptalini istemişlerdir. Mahkemece keşif ve uygulama yapmadan, yörede 27/12/2002 tarihinde yapılan genel arazi kadastrosunda çekişmeli taşınmazların bulunduğu alanın kadastro harici bırakılıp kadastro tespit tutanakları düzenlenmediği gerekçesiyle görevsizliğe karar verilmiştir.
Mahkemenin bu kabulü dosya içeriğine uygun düşmemektedir.
Şöyle ki; dava, askı ilan süresi içerisinde açılan orman kadastrosuna itiraz niteliğindedir.
6831 sayılı Yasanın 11/1. maddesi hükmüne göre altı aylık askı ilan süresi içinde açılan orman kadastrosuna itiraz davalarına bakma görevi kadastro mahkemesine aittir. Hal böyle olunca, tarafların iddia ve savunmalarına ilişkin tüm deliller toplanarak uyuşmazlığın esasının çözümlenmesi gerekir.
Bu nedenle; mahkemece 3116 sayılı Yasaya göre yapılıp 1947 yılında kesinleşen orman kadastro haritası ve tutanakları ile 3302 sayılı Yasaya göre yapılan aplikasyon ve 2/B maddesi uygulamasıyla ilgili harita ve tutanakları getirtilmeli, kadastro paftası ölçekleri ile denkleştirilip birbiri üzerine aplike edilerek çekişmeli ve komşu taşınmazları gösterecek biçimde zemine uygulanıp davaya konu yerler orman ve arazi kadastro haritaları üzerinde gösterilmeli, bu uygulama sonucunda taşınmazlar 1947 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu sınırları içerisinde kalıyorsa aplikasyon işlemi yeni bir orman kadastrosu olmadığından, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine, 1947 yılı orman kadastro sınırları içerisinde ve 2/B madde uygulama kapsamında kalıyorsa öncesi Devlet Ormanı olan bu yerin 2/B uygulaması ile ancak Hazine adına orman rejimi dışına çıkarılabileceğinden ve yasadan kaynaklanan bu zorunluluk nedeniyle gerçek kişilerin bu gibi yerleri kendileri adlarına orman sınırları dışına çıkartılmasını talep etmekte hukuki yararların ve 2924 sayılı Yasanın 4127 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesine göre orman rejimi dışına çıkarılan yerlerde kadastro yapılması halinde ancak bu durumda kullanan kişilerin beyanlar hanesinde zilyet olarak gösterilebilecekleri, bu durum dışında şerh verme olanağı da bulunmadığından yine davanın reddine, yapılacak uygulamada 1947 yılı orman kadastrosu sınırları dışında kalıyorsa, gerçek kişilerin dava açmakta hukuki yararları bulunmadığından davanın reddine karar verilmelidir.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin ve uyuşmazlığın esastan çözümlenmesi gerekirken yazılı şekilde görevsizliğe karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı gerçek kişilerin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA; peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 16.10.2006 günü oybirliğiyle karar verildi.