Ayıplı Mal Konusunda Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2010/13-284
K. 2010/325
T. 16.6.2010
• AYIPLI MAL DAVASI ( Gerek Aracın Aynı Arızanın İkiden Fazla Tekrar Etmesi ve Gerekse “Sağa Çekme” Sorunu Nedeniyle Araç Muayenesinin de Onaylanmaması Karşısında Söz Konusu Arızanın Halen Dahi Devam Ettiği – Tüketici Mahkemesinin Görevli Olduğu )
• BEDEL İADESİ DAVASI ( Gerek Aracın Aynı Arızanın İkiden Fazla Tekrar Etmesi ve Gerekse “Sağa Çekme” Sorunu Nedeniyle Araç Muayenesinin de Onaylanmaması Karşısında Söz Konusu Arızanın Halen Dahi Devam Ettiği – Tüketici Mahkemesinin Görevli Olduğu )
• GÖREV ( Ayıplı Mal Davası – Aracın Aynı Arızanın İkiden Fazla Tekrar Etmesi ve Gerekse “Sağa Çekme” Sorunu Nedeniyle Araç Muayenesinin de Onaylanmaması Karşısında Davacının “Bedel İadesi”ne İlişkin Talebinde Haklı Olduğu – Tüketici Mahkemesinin Görevli Olduğu )
4822/m.4
ÖZET : Davacı, satın aldığı aracın ayıplı olduğunu belirterek, ödediği satış bedeli ile birlikte bu nedenle uğradığı zararlar ve yapmış olduğu masrafların tahsilini talep etmiştir. Aracın aynı arızanın ikiden fazla tekrar etmesi, gerekse “sağa çekme” sorunu nedeniyle araç muayenesinin de onaylanmaması karşısında, söz konusu arızanın halen dahi devam ettiği görülmekle, davacı tüketicinin az yukarda değinilen 4822 sayılı Yasanın 4. maddesindeki seçimlik haklardan biri olan “bedel iadesi” ne ilişkin talebinde haklı olduğunun kabulü ile, davadaki diğer talepleri de değerlendirilerek, sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki “ayıplı mal ” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 4.Tüketici Mahkemesince davanın reddine dair verilen 24.10.2008 gün ve 2008/288 E, 2008/587 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 01.06.2009 gün ve 2009/420 E. 2009/7527 K, sayılı ilamı ile;
( … Davacı, davalılardan Borusan Otomotiv İthalat A.Ş.’nin ithalatçısı olduğu Landrover marka. Freelander 2 model aracı, diğer davlı Borusan Oto Servis A.Ş.’den 17.10.2007 tarihinde 49.000 Euro satış bedeli üzerinden satın aldığını, aracı teslim aldığı 6.1.2008 tarihinden itibaren direksiyonun sağa çektiğini fark ederek davalı satıcıya bildirdiğini, teknik serviste yapılan kontrollerde araçta herhangi bir arızanın bulunmadığının belirtildiğini, ancak sorunun devam etmesi nedeniyle sürekli servise gitmek zorunda kaldığını, arızanın halen de devam ettiğini ileri sürerek, ödediği 49.000 Euro satış bedelinin, 1.020 YTL kasko sigorta masrafı ile araç için yaptığı 5.800,00 YTL diğer faydalı masrafların, aracı kullanamamaktan doğan 2.000,00 YTL ulaşım giderlerinin, aracın evin garajını işgal etmesi nedeniyle 1.500,00 YTL işgal tazminatının ve 4.000,00 YTL de manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, araçta herhangi bir arızanın bulunmadığını savunarak, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, hükme esas alınan 27.7.2008 tarihli bilirkişi raporu gereğince davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, satın aldığı aracın ayıplı olduğunu belirterek, ödediği satış bedeli ile birlikte bu nedenle uğradığı zararlar ve yapmış olduğu masrafların tahsilini talep etmiştir. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 4822 sayılı yasa ile değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 4. maddesi hükmü gereğince tüketici satın aldığı malın ayıplı olduğunun anlaşılması halinde satıcıdan, verdiği bedelin iadesini, ayıp nispetinde bedelin tenzilini, ayıbın giderilmesi için gerekli onarımın yapılmasını, son olarak da aracın yenisi ile değiştirilmesini isteyebilir. Aynı Kanunun 13. maddesinin 3. fıkrasında da “Tüketici Onarım hakkını kullanmışsa, garanti süresi içerisinde sık arızalanması nedeniyle maldan yaralanamamasının süreklilik arz etmesi veya tamiri için gereken azami sürenin aşılması veya tamirin mümkün bulunmadığının anlaşılması halinde, 4. maddede yer alan diğer seçimlik haklarını kullanabilir” hükmü bulunmaktadır. Öte yandan 14.06.2003 gün ve 25138 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Garanti Belgesi Uygulama Esaslarına Dair Yönetmeliğin 14. maddesinde de “tüketicinin onarım hakkını kullanılmasına rağmen malın tüketiciye teslim edildiği tarihten itibaren, belirlenen garanti süresi içerisinde kalmak kaydıyla bir yıl içerisinde; aynı arızanın ikiden fazla tekrarlanması veya farklı arızaların dörtten fazla meydana gelmesi veya belirlenen garanti süresi içerisinde farklı arızaların toplamının 6’dan fazla olması unsurlarının yanı sıra bu arızaların maldan yararlanamamayı sürekli kılması durumunda tüketicinin malın ücretsiz olarak değiştirilmesini talep edebileceği” hükmü mevcuttur.
Açıklanan bu Kanun ve Yönetmelik hükümleri ışığında dava konusu olaya bakılacak olursa davacının, satın aldığı ve 6.1.2008 tarihinden itibaren kullanmaya başladığı aracın direksiyonunun sağa çekme şikayeti nedeniyle 11.1.2008, 17.1.2008 ve 5.3.2008 tarihlerinde yetkili servise başvurduğu, davadan önce alınan 7.4.2008 tarihli tespit raporunda, düz yolda ve sabit hızla seyir halinde iken aracın ve direksiyon simidinin kontrol dışı sağa yöneldiğinin, bu durumun kullanım hatasına bağlı olmayıp, imalat, montaj ya da tasarımdan kaynaklanabileceğinin, dolayısıyla aracın ayıplı olduğunun belirtildiği, buna karşılık hükme esas alınan 27.7.2008 tarihli bilirkişi raporunda ise, araçta herhangi bir ayıp bulunmadığının, aracın ön düzen ayarlarının da fabrikasyon toleransları dahilinde olduğunun açıklandığı, anlaşılmaktadır. Davacı tarafından dosyaya ibraz edilen 13.01.2009 tarihli araç muayene raporunda ise, “Aracın direksiyonu hareket halinde sağ yöne doğru çekme yapmaktadır.” Notu yazılmak suretiyle aracın muayenesinin onaylandığı, etiket verilmediği belirtilmiştir. O halde gerek az yukarda açıklanan yönetmelik hükümleri gereğince aynı arızanın ikiden fazla tekrar etmesi, gerekse “sağa çekme” sorunu nedeniyle araç muayenesinin de onaylanmaması karşısında, söz konusu arızanın halen dahi devam ettiği görülmekle, davacı tüketicinin az yukarda değinilen 4822 sayılı Yasanın 4. maddesindeki seçimlik haklardan biri olan “bedel iadesi” ne ilişkin talebinde haklı olduğunun kabulü ile, davadaki diğer talepleri de değerlendirilerek, sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre,Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile,direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 16.06.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/5982
K. 2005/10357
T. 20.6.2005
• AYIPLI MALIN İADESİ DAVASI ( Davalıdan Satın Alınan Aracın Boyasının Çıktığı İddiasıyla Ayıplı Bu Aracın Yenisiyle Değiştirilmesi İstemi Nedeniyle )
• GİZLİ AYIP ( Bir Ayıp Sonradan Meydana Çıkarsa Derhal Satıcıya İhbar Edilmesinin Gerekmesi-Aksi Takdirde Satılan Bu Ayıp ile Beraber Kabul Edilmiş Addolunması )
• AYIPLI MAL İHBARI ( 4077 Sayılı Yasa Uyarınca Alıcının Malın Teslim Tarihinden İtibaren 30 Gün İçerisinde Ayıbı Satıcıya Bildirmekle Yükümlü Olması )
• 4077 SAYILI YASA UYGULAMASI ( Gizli Ayıpla İlgili Bu Yasada Hüküm Bulunmaması Nedeniyle Bu Yasada Hüküm Bulunmayan Hallerde Genel Hükümlerin Uygulanmasının Gerekmesi )
818/m.198
4077/m.4,30
ÖZET : 4077 sayılı kanunun 4. maddesinin 2. fıkrası hükmüne göre alıcı malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içerisinde ayıbı satıcıya bildirmekle yükümlü ise de gizli ayıbın ne kadar sürede ihbar edileceğine dair yasada bir hüküm yoktur. Öyle olunca TKHK.nun 30. maddesi gereğince, bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel hükümler uygulanacaktır. Gizli ayıpların hangi sürede satıcıya ihbar edileceğine dair, TKHK’da bir hüküm bulunmadığına göre, BK.nun bu konudaki 198/son maddesi hükmü uygulanacaktır. BK.nun 198/son maddesi gereğince “Bu kabilden bir ayıp sonradan meydana çıkarsa, derhal satıcıya ihbar edilmelidir. Aksi takdirde satılan, bu ayıp ile beraber kabul edilmiş addolunur.”
DAVA : Taraflar arasındaki ayıplı ürün davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalıdan satın aldığı aracın boyasının çıktığını öne sürerek, gizli ayıplı bu aracın yenisiyle değiştirilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davacı davalıdan 28.8.2000 tarihinde satın aldığı aracın, gizli ayıplı olduğunu belirterek, iş bu davayı açmıştır. Davalı ise, ayıp ihbarının süresinde yapılmadığını bu nedenle davanın reddine karar verilmesini, istemiştir. Davacı, dava dilekçesinde 23.1.2003 tarihinde Tüketici Hakem Heyetine müracaat ettiğini belirtmiş, olup, davacı ile davalı arasındaki yazışmaların tümü 2003 yılındadır. Davacının, 2003 yılından önce ayıbı davalı satıcıya bildirdiğine ilişkin, her hangi bir delil dosyada yoktur. Oysa davacı 30.9.2003 tarihli dilekçesinde, aracı aldığı ilk hafta ayıbın ortaya çıktığını belirtmiştir. 4077 sayılı kanunun 4. maddesinin 2. fıkrası hükmüne göre alıcı malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içerisinde ayıbı satıcıya bildirmekle yükümlü ise de gizli ayıbın ne kadar sürede ihbar edileceğine dair yasada bir hüküm yoktur. Öyle olunca TKHK.nun 30. maddesi gereğince, bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel hükümler uygulanacaktır. Gizli ayıpların hangi sürede satıcıya ihbar edileceğine dair, TKHK’da bir hüküm bulunmadığına göre, BK.nun bu konudaki 198/son maddesi hükmü uygulanacaktır. BK.nun 198/son maddesi gereğince “Bu kabilden bir ayıp sonradan meydana çıkarsa, derhal satıcıya ihbar edilmelidir. Aksi takdirde satılan, bu ayıp ile beraber kabul edilmiş addolunur.” Şu halde davacı, BK.198/son maddesinde belirtildiği şekilde, gizli ayıbı derhal satıcıya ihbar etmemiştir. Dolayısıyla satılanı, bu ayıp ile beraber kabul etmiş sayılır. Mahkemece ayıp ihbarının süresinde yapılmaması nedeniyle, davanın reddi gerekirken, yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ : Birinci bentte açıklanan nedenlerle, davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle, temyiz edilen kararın davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 20.6.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2008/15-312
K. 2008/306
T. 9.4.2008
• AYIPLI MAL TESLİMİ ( Ek Zararın Tazmini – İlk Görevsizlik Kararının Kesinleştiği Tarihten İtibaren 10 Günlük Süre İçerisinde Başvuru Yapılmadığından Davanın Açılmamış Sayılmasına Karar Verilmesi Gerektiği )
• EK ZARARIN TAZMİNİ ( Ayıplı Mal Teslimi Nedeniyle – İlk Görevsizlik Kararının Kesinleştiği Tarihten İtibaren 10 Günlük Süre İçerisinde Başvuru Yapılmadığından Davanın Açılmamış Sayılmasına Karar Verilmesi Gerektiği )
• DAVANIN AÇILMAMIŞ SAYILMASI ( İlk Görevsizlik Kararının Kesinleştiği Tarihten İtibaren 10 Günlük Süre İçerisinde Başvuru Yapılmaması Nedeniyle )
• USULİ KAZANILMIŞ HAKKIN İSTİSNASI ( Davanın Açılmamış Sayılmasına Karar Verilmesi – Yargılamanın Her Aşamasında Resen Nazara Alınması Gereken Kamu Düzenine İlişkin Bir Konu Olması )
• GÖREVSİZLİK KARARININ KESİNLEŞMESİ ( Kesinleştiği Tarihten İtibaren 10 Günlük Süre İçerisinde Başvuru Yapılmadığından Davanın Açılmamış Sayılmasına Karar Verilmesi Gerektiği )
1086/m.193
ÖZET : Dava, ayıplı mal teslimi nedeniyle uğranılan ek zararın tazmini amacıyla başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir. İlk görevsizlik kararının kesinleştiği tarihten itibaren HUMK. m.193’te açıklanan prosedüre uygun şekilde 10 günlük süre içerisinde dilekçe verilerek veya çağrı kağıdı tebliğ ettirmek için bir başvuru yapılmadığı anlaşıldığından, mahkemece kendiliğinden davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirdi. Bu hususa daha önceden dikkat edilmemişse de, yargılamanın her aşamasında resen nazara alınması gereken kamu düzenine ilişkin bir konu olması nedeniyle usuli kazanılmış hakkında istisnası olmasına göre; yerel mahkemece bu aşamada davanın açılmamış sayılmasına karar vermek gerekir
DAVA : Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 26.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 28.12.2005 gün ve 145-486 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 15.Hukuk Dairesinin 07.05.2007 gün ve 2727-3088 sayılı ilamı ile;
( … Dava ayıplı mal teslimi nedeniyle uğranılan ek zararların tazmini istemiyle açılmış mahkemece davanın reddine dair verilen kararın davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine mahkemece kararın miktar itibariyle kesin olması nedeniyle temyiz isteminin reddine dair verilen karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Davada 930.864.948 TL asıl alacak, 326.822.002 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 1.257.686.950 liralık icra takibine vaki itirazın iptali istenmiştir. Bu miktar itibariyle davanın konusu kesinlik sınırı dışında kaldığından mahkemenin temyiz isteminin reddine dair oluşturduğu 13.03.2006 tarihli kararın bozulmasına karar verilerek işin esasının incelenmesine geçildi.
Yukarıda da belirtildiği gibi, dava ayıplı imalattan kaynaklanan nakliye masraflarının tahsiline ilişkindir. Ayıplı mal teslim edildiği davalı yanca kabul edilmiştir. BK.nun 360. maddesi uyarınca imalatın mukavele şartlarına muhalif olması veya eserin reddini gerektirmeyecek derecede ayıplı bulunması halinde eserin reddi veya bedelden tenzil talep edilebileceği gibi, müteahhidin kusurlu bulunması halinde zarar ve ziyan da talep edilmesi mümkündür. Dava konusu olayda eserin ayıplı olması nedeniyle değiştirilen mallar yurtdışına tekrar gönderilmek zorunda kalındığından nakliye ve gümrükleme masrafları da iki kez ödenmiş durumdadır. Bu nedenle davalı sözkonusu masrafları da davacıya ödemekle yükümlüdür. Nevar ki, ayıplı olduğu ileri sürülen mamüller davalıya iade edilmediğinden varsa bunların hurda bedelleri belirlenip davacı alacağından düşülmelidir. Ayrıca icra takibinden önce temerrüt varsa davalının temerrüde düştüğü tarihle icra takip tarihi arasındaki sürede avans faizi oranında işlemiş faiz miktarı saptanmalı ve itirazın bu şekilde iptaliyle takibin devamına karar verilmeli, takip konusu alacak likid olmadığından icra inkar tazminatı istemi de reddedilmelidir… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, ayıplı mal teslimi nedeniyle uğranılan ek zararın tazmini amacıyla başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı, satın alıp ihraç ettiği malların ayıplı çıkması üzerine davalıya başvurduğunu, davalının yeniden imal edilen malzemeyi kendilerine teslim ettiğini, kendilerinin de yurt dışına ihraç ettiklerini, bu şekilde malzemeyi ikinci kez yurt dışına göndermeleri nedeniyle fazladan gümrük ve nakliye masrafı ödediklerini, bu zararlarının tahsili amacıyla giriştikleri icra takibine haksız olarak davalının itiraz ettiğini beyanla itirazın iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir. Mahkemece davanın reddine ilişkin olarak kurulan hüküm, Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuş, Yerel Mahkemece ilk hükümde direnilmiştir.
1- Müddeabihin miktarı itibarıyla kararın temyizi kabil olup olmadığı konusu üzerinde öncelikle durulması gerekmektedir.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2. maddesi, taşınır mal ve alacak davalarında temyiz ( kesinlik ) sınırını düzenlerken “Miktar veya değer” ölçütünü esas almış, ancak, somut olaydaki gibi, asıl alacak ve onun takip tarihine kadar işlemiş faizinin ödetilmesi istemiyle girişilen bir icra takibinde borca itiraz üzerine açılan bir itirazın iptali davasında veya aynı miktardaki asıl alacak ile işlemiş faizin ödetilmesi istemiyle genel hükümlere göre açılan bir alacak davasında kesinlik sınırının asıl alacak tutarına mı, yoksa, asıl alacak ile onun işlemiş faizi olarak istenilen tutarın toplamına göre mi belirleneceği konusunda açık bir hüküm getirilmemiştir.
Esasen Kanunun bu yöndeki bir ayırımı içeren tek hükmü 1/2. maddededir ve “..Faiz, icra tazminat ve giderler görevin tespitinde hesaba katılmaz” şeklindedir. Açık ifadesine göre, bu hüküm, sadece görevli mahkemenin belirlenmesine ilişkin bir ölçütü içermektedir. Görev konusunda bu hükmü taşıyan Kanunun, temyiz sınırı ve benzeri yönlerden herhangi bir düzenleme içermediği görülmektedir.
Hukuk Genel Kurulu’nun geçmiş uygulamasında, zaman zaman, anılan hükümden ( md.1/2 ) hareketle ve Kanunun düzenlemeleri arasında paralellik sağlanması amacıyla bu hükmün kesinlik sınırının belirlenmesinde de esas alınması gerektiği kabul edilmiş ise de, eldeki davanın temyiz incelemesi sırasında, bu görüş aşağıdaki gerekçelerle çoğunluk tarafından benimsenmemiştir.
Öncelikle Kanun, anılan maddede açıkça ve sadece mahkemelerin görevi açısından bir düzenleme getirmiş; amaçlanması halinde kesinlik sınırı gibi konularda da benzeri bir ayırım yapılması mümkün olmasına rağmen, bu yola gidilmemiştir. O halde, Kanunun salt görevle sınırlı tuttuğu düzenlemenin, başka konuları da içine alacak bir genişlikte yorumlanması doğru değildir.
İkinci olarak, öğretiye ve Yargıtay uygulamasına göre faiz, asıl alacağa bağlı, ikincil ( feri nitelikte ) ancak, ondan bağımsız bir alacaktır. Bunun doğal sonucu olarak da, belirli bir miktar paradan ibaret alacağın ödetilmesi istemiyle açılmış olan bir davada veya bu yöndeki bir icra takibinde faiz istememiş olan alacaklı, faizden açıkça feragat etmedikçe, asıl alacağa ilişkin dava veya takipte buna ilişkin hakkını saklı tutmasına dahi gerek olmaksızın, asıl alacak zamanaşımına uğramadığı sürece, faiz için ayrı bir dava veya takip yoluna gidilebilir. Eş söyleyişle, ana para ( kapital ) alacağına dönüşmüş olmasa bile, işlemiş faiz tutarı, tek başına bir davanın veya icra takibinin konusu olabilir. Böylesi bir icra takibi veya davada, müddeabbihin sadece işlemiş faizden oluşacağı açıktır.
Öte yandan, asıl alacakla birlikte istenildiği durumlarda, asıl alacağın türüne, niteliğine, miktarına, temerrüt tarihine ve zamanaşımı süresine bağlı olarak, bazen, ödetilmesi istenilen işlemiş faiz tutarının asıl alacaktan daha fazla olması dahi mümkündür.
Gerek asıl alacakla birlikte istenilmiş ve gerekse bağımsız bir dava veya takibe konu edilmiş olsun, alacaklının ödetilmesini istediği faiz miktarının yerinde ve doğru bir hesaplamaya bağlı olup olmadığının, kesinlik sınırı yönünden yapılacak bir incelemede değerlendirilemeyeceği de ortadadır.
Asıl alacak ve işlemiş faizin toplamını konu alan bir alacak veya itirazın iptali davası sonucunda verilen hükmün miktar yönünden temyizinin mümkün olup olmadığı değerlendirilirken, salt asıl alacak miktarının esas alınması halinde, örneğin; 1.100.000.000 TL. asıl alacak ve 100.000.000 TL. işlemiş faize ilişkin bir davada verilen, davanın bütünüyle kabul veya reddine ilişkin hüküm temyiz edilebilecek; buna karşılık, 1.000.000.000 TL asıl alacak ve 5.000.000.000 TL. işlemiş faizi konu alan başka bir dava sonucunda verilen hükme karşı temyiz yoluna gidilemeyecektir.
Dahası, müddeabihin kesinlik sınırının üzerinde olup olmadığının belirlenmesinde işlemiş faiz alacağının hiçbir şekilde dikkate alınmaması gerektiğinin benimsenmesi durumunda, salt asıl alacağa ilişkin davada veya icra takibinde istenilmeyen işlemiş faiz tutarını konu alan bir alacak veya itirazın iptali davasının müddeabihsiz kabul edilmesi gibi garip, açıklanamaz bir sonuç da doğacaktır. Çünkü, asıl alacağa ilişkin davada istenilmiş olan işlemiş faiz alacağı ile, bağımsız bir davaya konu edilen işlemiş faiz alacağı arasında hukuksal nitelikçe herhangi bir fark yoktur. Salt bağımsız bir davaya konu edilmiş olması, hukuksal nitelikçe işlemiş faiz alacağı olan bir alacağı ana para alacağına da dönüştürmez; bilindiği gibi, bir faiz alacağının ana paraya dönüşebilmesi için başkaca koşulların gerçekleşmiş olması gerekir. Bağımsız bir dava veya icra takibinin konusu olduğu durumlarda müddeabbihi tek başına oluşturan işlemiş faiz alacağının, kendisinin doğumuna neden olan asıl alacakla birlikte istenildiği dava veya takipte müddeabih dışında tutulmasının hiçbir tutarlı açıklaması olamaz.
Bütün bu nedenlerle gerek genel hükümlere göre açılmış alacak ve gerekse itirazın iptali davalarında verilen hükümlerin miktar yönünden temyizlerinin mümkün olup olmadığının belirlenmesinde, salt asıl alacak tutarının değil, onunla birlikte, harcı ödenmek suretiyle müddeabihe dahil edilerek dava veya takip yoluyla istenilmiş olan işlemiş faiz miktarının da gözetilmesi ve her ikisinin toplamının esas alınması gerektiği sonucuna varılmıştır. ( Aynı yönde Hukuk Genel Kurulu’nun 04.05.2005 gün ve 2005/13-265 Esas, 2005/300 Karar sayılı ilamı )
Bu açıklamaların ışığında somut olaya bakıldığında davacı-alacaklının 930.864.948 TL. asıl alacak ve 326.822.002 TL. işlemiş faiz olmak üzere toplam 1.257.686.950 TL. miktarındaki alacak için icra takibi başlattığı, davalı-borçlunun bu miktarın tümüne itiraz ettiği, davacının asıl alacak ile birlikte işlemiş faizi de müddeabihe dahil ederek her ikisinin birlikte harcını ödeyerek itirazın iptalini talep ettiği, direnme kararının 31.12.2007 tarihli olup, bu tarih itibariyla kesinlik ( temyiz edilebilirlik ) sınırın 1.170 YTL. olduğu, dolayısıyla kararın kesin olmadığı anlaşılmakla, bu yöne ilişkin bozma kararı yerinde olup işin esasının incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
2- İşin esasının incelenmesine geçildiğinde, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 193. maddesi uygulaması bakımından dosyada bir ön sorun bulunduğu ortaya çıkmıştır.
Şöyle ki, Ankara 26.Asliye Hukuk Mahkemesi yaptığı yargılama sonunda Tüketici Mahkemesinin görevli olduğu kanaatine vararak 06.05.2004 tarihinde görevsizlik kararı vermiştir. Bu karar davacı vekiline 14.05.2004 tarihinde, davalı vekiline ise 20.05.2004 tarihinde tebliğ edilmiş ve karar temyiz edilmeksizin 07.06.2004 tarihinde kesinleşmiştir.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 193. maddesi; “Görevsizlik veya yetkisizlik kararının kesinleşmesi tarihinden itibaren on gün içinde yeniden dilekçe verilmesi veya yeniden çağrı kağıdı tebliğ ettirilmesi gerekir. Aksi halde dava açılmamış sayılır”, hükmünü amirdir.
Bu itibarla, görevsizlik kararı veren mahkeme, görevsizlik kararında “dava dosyasının talep halinde görevli mahkemeye gönderilmesine” karar vermekle yetinir. Dava dosyasını resen görevli mahkemeye gönderemez. Dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilebilmesi ve davaya görevli mahkemede devam edilebilmesi için, davacının 10 gün içinde görevli ( yada görevsizlik kararı veren ) mahkemeye başvurarak davalıya tebligat yaptırması gerekir. Aksi halde dava açılmamış sayılır. ( HUMK. m. 193 )
Görevli mahkemeye başvurma süresi olan 10 günlük süre hak düşürücü nitelikte bir süre olup, mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gerekir.
Görevli ( veya görevsiz ) mahkemeye başvuru bir tahrik dilekçesi ile veya tebligat masrafını yatırarak olur. Bu dilekçe için bir şekil öngörülmemiştir. Bu dilekçe bir dava dilekçesi değildir. Dilekçede, davanın görevli mahkemede görülmesi için gerekli işlemlerin yapılması istenir.
Sözü edilen 10 günlük başvuru süresi içinde görevli ( veya görevsiz ) mahkemeye başvurarak, karşı tarafa yapılacak tebligat giderinin ve varsa dosya gönderme masrafının ödenmesi gerekli ve yeterlidir.
Dava dosyasını alan görevli mahkeme, ilk olarak, 10 günlük süre içinde görevli ( veya görevsiz ) mahkemeye başvurulmuş olup olmadığını resen inceler. Mahkeme, 10 gün içinde başvurulmadığını tespit ederse, başkaca bir işlem yapmadan, kendiliğinden davanın açılmamış sayılmasına karar verir.
Bu şekilde, 10 gün içinde başvurulması üzerine görevli mahkemede görülmeye başlanan dava, yeni bir dava olmayıp görevsiz mahkemede açılmış olan davanın devamı olduğundan, görevli mahkemede yeni bir harç alınmaz.
Bu hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.12.1984 gün ve 1981/15-616 E, 1984/75 K. sayılı ilamı; 12.05.1999 gün ve 1999/1-275 E, 1999/282 K. sayılı ilamı; 06.02.2002 gün ve 2002/8-72 E. ve 2002/60 K. sayılı ilamı; 21.03.2007 gün ve 2007/1-147 E, 2007/154 K. sayılı ilamı; 31.10.2007 gün ve 2007/11-799 E, 2007/803 K. sayılı ilamında da aynen benimsenmiştir.
Bu bilgilerin ışığında somut olaya bakıldığında ilk görevsizlik kararının kesinleştiği 07.06.2004 tarihinden itibaren HUMK. m.193’te açıklanan prosedüre uygun şekilde 10 günlük süre içerisinde dilekçe verilerek veya çağrı kağıdı tebliğ ettirmek için bir başvuru yapılmadığı anlaşıldığından, mahkemece kendiliğinden davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirdi. Bu hususa daha önceden dikkat edilmemişse de, yargılamanın her aşamasında resen nazara alınması gereken kamu düzenine ilişkin bir konu olması nedeniyle usuli kazanılmış hakkında istisnası olmasına göre; yerel mahkemece bu aşamada davanın açılmamış sayılmasına karar vermek gerekirken, esasa ilişkin olarak hüküm kurulması hatalı olup, bu nedenlerle direnme hükmü bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Kararın kesin olmadığına ve temyizi kabil bulunduğuna oybirliği ile,
2- Yapılan temyiz incelemesi sonucunda davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiğinden yukarıda açıklanan nedenlerle HUMK. 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının iadesine oyçokluğu ile, 09.04.2008 gününde karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/11828
K. 2011/17300
T. 24.11.2011
• AYIPLI MAL BEDEL İADESİ ( Faturada Araç Bedelinin Açıkça Belirlenmesi Karşısında Davacının Bu Bedelin Üstünde Onu Aşar Şekilde Talepte Bulunması Karşısında Fazla Ödenen Miktarın Motorla Bağlantılı Olduğu Hususlarını İspat Yükünün Davacıda Bulunduğu)
• FAZLA ÖDENEN MİKTARIN TAHSİLİ ( Ayıplı Mal Bedel İadesi – Faturada Araç Bedelinin Açıkça Belirlenmesi Karşısında Davacının Bu Bedelin Üstünde Onu Aşar Şekilde Talepte Bulunması Karşısında İspat Yükünün Davacıda Bulunduğu)
• İSPAT YÜKÜ ( Faturada Araç Bedelinin Açıkça Belirlenmesi Karşısında Davacının Bu Bedelin Üstünde Onu Aşar Şekilde Talepte Bulunduğu – Fazla Ödenen Miktarın Motorla Bağlantılı Olduğu Hususlarını İspat Yükünün Davacıda Bulunduğu/Ayıplı Mal Bedel İadesi Davası)
• FATURADA ARAÇ BEDELİNİN BELİRLENMESİ ( Davacının Bu Bedelin Üstünde Onu Aşar Şekilde Talepte Bulunması Karşısında Fazla Ödenen Miktarın Motorla Bağlantılı Olduğu Hususlarını İspat Yükünün Davacıda Bulunduğu – Ayıplı Mal Davası)
4077/m.4
ÖZET : Davacı, satın aldığı motorsikletin garanti süresi içerisinde bir çok kez arızalandığını arızaların giderilmediğini belirterek motorsikletin iadesiyle bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Motorsiklet satışı sebebiyle davalı tarafından düzenlenen faturada, araç bedelinin açıkça belirlenmesi karşısında, davacının bu bedelin üstünde, onu aşar şekilde talepte bulunması karşısında fazla ödenen miktarın motorla bağlantılı olduğu hususlarını ispat yükünün davacıda bulunduğu ve dosyadaki deliller itibariyle fazla ödenen bedelin motorsikletle ilgili olduğunun usulünce davacı tarafından ispatlanamadığı dikkate alındığında, faturada belirtilen bedeli aşan talep yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki ayıplı mal-bedel iadesi davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalıdan 18.8.2008 tarihinde satın aldığı motorsikletin garanti süresi içerisinde bir çok kez arızalandığını arızaların giderilmediğini belirterek motorsikletin iadesiyle bedeli olan 5330 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı cevap dilekçesinde, süresinde ayıp ihbarı yapılmadığını, motorsikletin 4000 TL’ye satıldığını, davacının ise bu bedele almış olduğu aksesuar niteliğindeki eşya bedellerini ekleyerek fazla talepte bulunduğunu, servis hizmetinin verildiğini belirterek yerinde olmayan davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda talebin kabulüyle malın iadesine, ayıplı mal için ödenen 5330 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-) Özellikle motorsiklet satışı sebebiyle davalı tarafından düzenlenen faturada, araç bedelinin açıkça 4000 TL olarak belirlenmesi karşısında, davacının bu bedelin üstünde, onu aşar şekilde talepte bulunması karşısında fazla ödenen miktarın motorla bağlantılı olduğu hususlarını ispat yükünün davacıda bulunduğu ve dosyadaki deliller itibariyle fazla ödenen bedelin motorsikletle ilgili olduğunun usulünce davacı tarafından ispatlanamadığı dikkate alındığında, faturada belirtilen 4000 TL bedeli aşan talep yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiği halde, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1) numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalının sair temyiz itirazlarının reddine ( 2) numaralı bentte açıklanan sebeplerle temyiz edilen kararın davalı yararını BOZULMASINA, peşin alınan 335,40 TL. temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 24.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2009/4-176
K. 2009/279
T. 24.6.2009
• AYIPLI MALIN DEĞİŞTİRİLMESİ DAVASI ( Maldan Yararlanmak Hiçbir Hukuki veya Fiili Engelle Karşılaşmaksızın Onu Düzenli Biçimde ve Beklentiye Uygun Olarak Kullanabilmekle Mümkün Olduğu – Bu Hususun Dava Tarihindeki Duruma ve Koşullara Göre Belirlenmesi Gerektiği )
• AYIPLI ÜRETİLMİŞ OTOMOBİLİN DEĞİŞTİRİLMESİ İSTEMİ ( Davalı Yanca Yenisi Verilmedikçe İade Edilmesi de Gerekmeyen Araçtan Yasanın Aradığı Anlamda Sürekli Yararlanıldığını Kabule Olanak Bulunmadığı )
• ARACIN SÜREKLİ ARIZALANMASI ( Tamirine Karşın Tekrarlanan Arızalar Taşıyan ve Talebin Niteliğine Göre Davalı Yanca Yenisi Verilmedikçe İade Edilmesi de Gerekmeyen Araçtan Yasanın Aradığı Anlamda Sürekli Yararlanıldığını Kabule Olanak Bulunmadığı )
4077/m.4
ÖZET : Dava, ayıplı üretilmiş otomobilin değiştirilmesi istemine ilişkindir. Davacı aracında meydana gelen arızaların, araçtan yararlanmamayı sürekli kılıp kılmadığı sorununa gelince; maldan yararlanmak, hiçbir hukuki veya fiili engelle karşılaşmaksızın onu düzenli biçimde ve beklentiye uygun olarak kullanabilmekle mümkündür. Bu hususun dava tarihindeki duruma ve koşullara göre belirlenmesi gerekir. Davaya konu aracın, satın alındığı tarihten itibaren ortaya çıkan ve davalıya ihbar ile aracın yenisi ile değiştirilmesi talebine dayanak teşkil eden arızaları davanın devamı sırasında dahi tekrarlanmakla; bu kadar süre servise giden, tamirine karşın tekrarlanan arızalar taşıyan ve talebin niteliğine göre davalı yanca yenisi verilmedikçe iade edilmesi de gerekmeyen araçtan, yasanın aradığı anlamda sürekli yararlanıldığını, kabule olanak bulunmamaktadır. Koşulları gerçekleşen, aracın ücretsiz yenisi ile değiştirilmesi, talebinin kabulüne, karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki “ayıplı malın değiştirilmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 1.Tüketici Mahkemesince davanın reddine dair verilen 11.09.2007 gün ve 2007/225-395 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 22.09.2008 gün ve 2008/8790-10797 sayılı ilamı ile;
( … Dava, ayıplı üretilmiş otomobilin değiştirilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, davacının temyiz dilekçesi süresinde olmadığından dairemizce reddedilmiştir. Ne var ki, davacıya karar tebliğine ilişkin belgede yazılı olan 1.10.2007 tarihinin maddi hataya dayandığı, kayıtlardaki gerçek tebliğ tarihinin 1.11.2007 olduğu posta idaresinin 23.5.2008 tarihli yazısı ile bildirildiğine göre 7.11.2007 tarihli temyizin süresinde olduğu anlaşılmaktadır.O halde, karar düzeltme isteminin kabulü ile temyiz isteminin reddine ilişkin dairemizin kararı kaldırılarak davacının süresinde olan temyiz itirazlarının incelenmesi gerekmiştir.
Davacı 13.11.2001 tarihinde davalı tarafından üretilmiş olan dava konusu yeni otomobili satın almıştır. Ancak bu otomobilin kapı kilitleri ve bunların ışıklı göstergelerinde ortaya çıkan sorunlar üzerine 14.11.2001 günü yetkili servise başvurmuş, yapılan onarım ile sorun giderilmeye çalışılmış ancak, eldeki davanın açıldığı 11.11.2002 tarihine kadar pek çok kez servis onarımı yapılmış olmasına rağmen, tam olarak giderilmesi mümkün olmamıştır. Davanın açılmasından sonraki aşamada yapılan bilirkişi incelemelerinde de sorunun halen devanı ettiği tespit edilmiş, mahkemece tayin edilen tamir servisinde yapılan onarım ile sorun giderilmiş ise de kısa süre sonra aynı sorun yeniden ortaya çıkmıştır. Mahkemece alınan 10.8.2007 tarihli son bilirkişi raporunda da dava konusu sorunların bir kısmının halen devam ettiği, bundan sonrada tam olarak giderilmesinin mümkün olmadığı, ancak bu durumun aracın kullanımı ve performansında bir engel oluşturmayacağı bildirilmiştir. Davacı her ne kadar tüm bu sorunlara rağmen bugüne kadar aracı onarımları kabul ederek kullanmayı sürdürmüşse de, bu durum davalının sorumluluğunu tümden kaldırmaz. Aracın alındığı ilk günden itibaren devam eden ve halen kesin olarak çözüme kavuşturulamayan sorunun üretim hatasından kaynaklandığı kabul edilmelidir. Bu hata aracın kullanımına engel oluşturmasa bile, sürekli emek ve dikkat kaybına yol açarak kullanım kalitesini olumsuz olarak etkileyeceği ve bu durumun ise araçta değer kaybı yaratacağı açıktır. 0 halde davacının, üretim hatasından kaynaklanan zararı bulunduğu kabul edilmeli ve olayın gösterdiği tüm özellikler hakkaniyet uyarınca yeniden değerlendirilmek suretiyle varılacak sonuca göre karar verilmelidir. Mahkemece, bu yönler üzerinde durulmadan yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiş bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir. Karar düzeltme isteminin kabulü ile temyiz isteminin süreden reddi kararı kaldırılarak hükmün açıklanan nedenlerle bozulmasına… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna dayalı, ayıplı malın misliyle değiştirilmesi ve manevi tazminat istemlerine ilişkin olup; manevi tazminatın reddine ilişkin karar bozma dışı kalmakla bu talep konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Dosya kapsamına göre, davacı tarafından 13.11.2001 tarihinde satın alınan , davaya konu 2002 model aracın, garanti müddeti içinde arka sürgülü kapı kapanmadan gösterge panelinde kapanmış gösterdiği, kapılar tam kapanmadan kilitlenme olayının gerçekleştiği, merkezi kilit sisteminin arızalı olduğu, bunların 21.11.2001 tarihinde başlamak üzere ikiden fazla tekrarlandığı ve ayrıca farklı arızaların dörtten fazla meydana geldiği hatta aynı arızanın davanın devamı sırasında da giderilemediği, en son mahkemenin müdahalesi ile davalıya ait servis eliyle giderilmişse de tekrarladığı, uyuşmazlık konusu değildir.
Uyuşmazlık: araçta meydana gelen arızaların “maldan yararlanmamayı sürekli kılmasının” söz konusu olup olmadığı ve buna bağlı olarak; “malın ücretsiz değiştirilmesi” isteminin kabulüne olanak bulunup bulunmadığı, noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır:
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4822 sayılı Kanunla değişik “Ayıplı mal” başlıklı 4. maddesinde;
“Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda ya da reklam ve ilânlarında yer alan veya satıcı tarafından bildirilen veya standardında veya teknik düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar, ayıplı mal olarak kabul edilir.
Tüketici, malın teslimi tarihinden itibaren otuz gün içerisinde ayıbı satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Tüketici bu durumda, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Tüketici bu seçimlik haklarından biri ile birlikte ayıplı malın neden olduğu ölüm ve/veya yaralanmaya yol açan ve/veya kullanımdaki diğer mallarda zarara neden olan hallerde imalatçı-üreticiden tazminat isteme hakkına da sahiptir.
İmalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente, ithalatçı …ayıplı maldan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik haklarından dolayı müteselsilen sorumludur. Ayıplı malın neden olduğu zarardan dolayı birden fazla kimse sorumlu olduğu takdirde bunlar müteselsilen sorumludurlar. Satılan malın ayıplı olduğunun bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz.
Bu madde ile ayıba karşı sorumlu tutulanlar, ayıba karşı daha uzun bir süre ile sorumluluk üstlenmemişlerse, ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile malın tüketiciye teslimi tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir. ….Ayıplı malın neden olduğu her türlü zararlardan dolayı yapılacak talepler ise üç yıllık zamanaşımına tabidir. Bu talepler zarara sebep olan malın piyasaya sürüldüğü günden başlayarak on yıl sonra ortadan kalkar. Ancak, satılan malın ayıbı, tüketiciden satıcının ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse zamanaşımı süresinden yararlanılamaz.”
Denilmekte;
Aynı Kanunun 4822 sayılı Kanunla değişik “Garanti Belgesi” başlıklı 13.maddesinde ise;
“İmalatçı veya ithalatçılar ithal ettikleri veya ürettikleri sanayi malları için Bakanlıkça onaylı garanti belgesi düzenlemek zorundadır. Mala ilişkin faturanın tarih ve sayısını içeren garanti belgesinin tekemmül ettirilerek tüketiciye verilmesi sorumluluğu satıcı, bayi veya acenteye aittir. Garanti süresi malın teslim tarihinden itibaren başlar ve asgari iki yıldır. Ancak, özelliği nedeniyle bazı malların garanti şartları, Bakanlıkça başka bir ölçü birimi ile belirlenebilir.
Satıcı; garanti belgesi kapsamındaki malların, garanti süresi içerisinde arızalanması halinde malı işçilik masrafı, değiştirilen parça bedeli ya da başka herhangi bir ad altında hiçbir ücret talep etmeksizin tamir ile yükümlüdür.
Tüketici onarım hakkını kullanmışsa, garanti süresi içerisinde sık arızalanması nedeniyle maldan yararlanamamanın süreklilik arz etmesi veya tamiri için gereken azami sürenin aşılması veya tamirinin mümkün bulunmadığının anlaşılması hallerinde, 4. maddede yer alan diğer seçimlik haklarını kullanabilir. Satıcı bu talebi reddedemez. Tüketicinin bu talebinin yerine getirilmemesi durumunda satıcı, bayi, acente, imalatçı-üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur.
Tüketicinin malı kullanım kılavuzunda yer alan hususlara aykırı kullanmasından kaynaklanan arızalar, iki ve üçüncü fıkra hükümleri kapsamı dışındadır.
Bakanlık, hangi sanayi mallarının garanti belgesi ile satılmak zorunda bulunduğunu ve bu malların arızalarının tamiri için gereken azami süreleri Türk Standartları Enstitüsünün görüşünü alarak tespit ve ilânla görevlidir.”
Hükmü yer almaktadır.
Diğer taraftan, 14.06.2003 gün ve 25138 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Garanti Belgesi Uygulama Esaslarına Dair Yönetmeliğin 14/a maddesinde;
“Tüketicinin onarım hakkını kullanmasına rağmen malın;…Tüketiciye teslim edildiği tarihten itibaren, belirlenen garanti süresi içinde kalmak kaydıyla, bir yıl içerisinde; aynı arızanın ikiden fazla tekrarlanması veya farklı arızaların dörtten fazla meydana gelmesi veya belirlenen garanti süresi içerisinde farklı arızaların toplamının altıdan fazla olması unsurlarının yanı sıra, bu arızaların maldan yararlanmamayı sürekli kılması … durumlarında tüketici malın ücretsiz değiştirilmesini, bedel iadesi veya ayıp oranında bedel indirimi talep edebilir.
Satıcı, tüketicinin bu Yönetmeliğin 13 ve 14. maddelerinde belirlenen taleplerini reddedemez. Tüketicinin bu taleplerine karşı satıcı, bayii, acente, imalatçı-üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur.”
Düzenlemesi bulunmaktadır.
Görüldüğü üzere; ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda ya da reklam ve ilanlarında yer alan veya satıcı tarafından bildirilen veya standardında veya teknik düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar, ayıplı mal olarak kabul edilir.
Tüketici bu durumda bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı veya onunla birlikte sorumlu olan imalatçı,ihracatçı vs maddede sayılan sorumlular tüketicinin tercihine konu bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür.
Tüketici onarım hakkını kullanmışsa, garanti süresi içerisinde sık arızalanması nedeniyle maldan yararlanamamanın süreklilik arz etmesi veya tamiri için gereken azami sürenin aşılması veya tamirinin mümkün bulunmadığının anlaşılması hallerinde 4. maddede yer alan diğer seçimlik haklarını kullanabilir. Satıcı bu talebi reddedemez. Tüketicinin bu talebinin yerine getirilmemesi durumunda satıcı, bayii, acente, imalatçı-üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur.
Tüketici onarım hakkını kullanmasına karşın, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 13. maddesi ve Garanti Belgesi Uygulama Esaslarına Dair Yönetmeliğin 14.maddesinde belirtilen şartların oluşması halinde, aynı Kanunun 4.maddesinde sayılan diğer seçimlik haklarından birini kullanabilecektir.
Şu halde tüketici, doğrudan ücretsiz değiştirme hakkını kullanabilir. Zira, burada seçimlik hakkın kullanılmasından sonra değiştirilemeyeceği kuralının yasal bir istisnası söz konusudur.
Öte yandan, sınai mallarında ( eldeki örnekte otomobilde ) her satıcı yetkili servisleri eliyle satış sonrası hizmet vermek zorundadır. Yetkili servise yapılan başvuru tarihinden itibaren yapılan-yapılmayan işlemler satıcının-ve onunla birlikte sorumluluğu olanların- sorumluluğundadır.
Tüketicinin servise başvurusu üzerine aracın üretim hatasından kaynaklanan ayıbı satıcı-üretici-ithalatçı firma nezdinde tespit edilmiş; ancak bir işlem yapılmamışsa bundan tüketici değil, satıcı ve onunla birlikte sorumluluğu bulunanlar sorumludur.
Tüketicinin dava açana kadar hatta dava açtıktan sonra aracı kullanması satıcıyı -ve onunla birlikte sorumlu olanları- yasal sorumluluktan kurtarmaz.
Tüketici sözleşmeyi ayakta tutarak malın yenisi ile değiştirilmesini istediğine göre malın yenisi gelene kadar elindekini iade yükümlülüğünde de değildir. Satıcı/ithalatçı firma yetkili servisine yapılan başvuru üzerine, tüketicinin tercihine göre, sorunun çözümlenmesi ile yükümlüdür.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde: davacının 13.11.2001 tarihinde satın aldığı 2002 model Fiat-Doblo 1.2 ELX marka aracın, 21.11.2001 tarihinden başlamak üzere gerek dava öncesi gerekse de davanın görüldüğü aşamada yıllar içinde defalarca tamir edilmesine karşın aynı arızayı tekrarladığı, sonuçta bu arızaların zaman içinde yenilenmesinin olağan olduğunun ve tam anlamıyla giderilemeyeceğinin bilirkişiler tarafından bildirilmesi karşısında araçtaki ayıbın varlığının devam ettiği belirgindir.
Her davanın açıldığı zamanda geçerli olan koşullara göre değerlendirilmesi gerekir.
Davacı yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler çerçevesinde tüketici hukukundan kaynaklanan haklarını yasal süreler içinde kullanmış; aracın yenisi ile değiştirilmesi talebini de süresi içinde davalı tarafa bildirmiştir.
Davacının “0 km” araç satın almaktan beklediği fayda herhangi bir sorunla karşılaşmadan aracını kullanabilmek ve ihtiyaçlarını karşılamaktır. Aracı aldığı ilk günden itibaren ortaya çıkan arızaların üretimden kaynaklandığı da belirgin olduğundan, davalıdan kaynaklanan nedenlerle tüketicinin bu beklentisi karşılanmamıştır. Davacı, yasal başvuru yollarını kullanmış; ancak, davalı yanca üretimden kaynaklanan bu arızalar giderilemediği gibi, sürekli tekrarlamasının önüne de geçilememiştir.
Diğer taraftan, aracın kullanıcı kitapçığı yanıltıcı bilgiler içermekte; davacıda araçta gerçekte olmayan teknik özelliklerin varlığı kanısını uyandırarak beklentisini artırmaktadır.
Davacı aracında meydana gelen arızaların, araçtan yararlanmamayı sürekli kılıp kılmadığı sorununa gelince; maldan yararlanmak, hiçbir hukuki veya fiili engelle karşılaşmaksızın onu düzenli biçimde ve beklentiye uygun olarak kullanabilmekle mümkündür. Bu hususun dava tarihindeki duruma ve koşullara göre belirlenmesi gerekir.
Davanın açıldığı tarih itibariyle davacının aracın yenisi ile değiştirilmesini talep etmekte haklı olduğu durumda, davanın uzamasının davalı yararına sonuç doğurmayacağı; bu nedenle yedi yıl süren yargılama aşamasında, her an tekrarlayacağı bilirkişi tarafından açıkça ifade edilen arızaların giderilmiş olmasının, davacı aleyhine yorumlanamayacağı; davacının, defalarca tamir edilerek “0 km” araçtan beklenen nitelikleri yitiren aracı kabule de zorlanamayacağı, çok açıktır.
Davaya konu aracın, satın alındığı tarihten itibaren ortaya çıkan ve davalıya ihbar ile aracın yenisi ile değiştirilmesi talebine dayanak teşkil eden arızaları davanın devamı sırasında dahi tekrarlanmakla; bu kadar süre servise giden, tamirine karşın tekrarlanan arızalar taşıyan ve talebin niteliğine göre davalı yanca yenisi verilmedikçe iade edilmesi de gerekmeyen araçtan, yasanın aradığı anlamda sürekli yararlanıldığını, kabule olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan durum karşısında; koşulları gerçekleşen, aracın ücretsiz yenisi ile değiştirilmesi, talebinin kabulüne, karar verilmesi gerekirken, davanın reddine ilişkin kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup; karar bu nedenlerle bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 24.06.2009 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/15002
K. 2010/654
T. 1.2.2010
• AYIPLI MAL BEDELİNİN ÖDETİLMESİ İSTEMİ ( Avans Faizine Hükmedilebilmesi İçin Tarafların Tacir ve Uyuşmazlığın Ticari İşletmeyle İlgili Olması Gerektiği – Arada Ticari İlişkiden Söz Edilemeyeceğinden Yasal Faize Karar Verilmesi Gerektiği )
• AVANS FAİZİ ( Hükmedilebilmesi İçin Tarafların Tacir ve Uyuşmazlığın Ticari İşletmeyle İlgili Olması Gerektiği – Arada Ticari İlişkiden Söz Edilemeyeceğinden Yasal Faize Karar Verilmesi Gerektiği )
• YASAL FAİZ ( Ayıplı Mal Bedelinin Ödetilmesi İstemi – Avans Faizine Hükmedilebilmesi İçin Tarafların Tacir ve Uyuşmazlığın Ticari İşletmeyle İlgili Olması Gerektiği/Arada Ticari İlişkiden Söz Edilemeyeceğinden Yasal Faize Karar Verilmesi Gerektiği )
4077/m.4
3095/m.1
ÖZET : Dava, ayıplı mal bedelinin ödetilmesi istemine ilişkindir. Avans faizine hükmedilebilmesi için tarafların tacir ve uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgili olması gerekir. Davaya konu tazminat sorumluluğunun dayanağı ticari iş olmadığı gibi davacı da tacir değildir. Arada ticari ilişkiden söz edilemeyeceğinden yasal faize karar verilmesi gerekirken avans faizine karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekir.
DAVA : Davacı Tacettin K. vekili Avukat Hacer Temirkan Sağbili tarafından, davalı DOSS Dacia Otomobil Tic. Ltd. Şti’ne külli halef sıfatı ile Mais Motorlu Araçlar İmal ve Satış A.Ş aleyhine 31/01/2007 gününde verilen dilekçe ile ayıp nedeniyle satış iptali ve tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 23/06/2009 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR : 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Davalının diğer temyiz itirazına gelince; dava, ayıplı mal bedelinin ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece, satış sözleşmesinin iptaline ve satış bedelinin avans faizi ile davalıdan alınmasına karar verilmiştir.
Davacı, davalı firmaya ait bayiden satın aldığı aracın ayıplı olduğunu iddia ederek satış sözleşmesinin iptali ve satış bedelinin davalıdan alınmasını istemiştir. Yerel mahkemece benimsenen bilirkişi raporunda araçtaki ayıbın, üretimden kaynaklanan gizli ayıp niteliğinde olduğu saptanmış; davalının tacir olduğu gerekçesiyle araç bedelinin avans faiziyle ödetilmesine karar verilmiştir.
Avans faizine hükmedilebilmesi için tarafların tacir ve uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgili olması gerekir. Davaya konu tazminat sorumluluğunun dayanağı ticari iş olmadığı gibi davacı da tacir değildir. Arada ticari ilişkiden söz edilemeyeceğinden yasal faize karar verilmesi gerekirken avans faizine karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekirse de belirlenen bu yanılgının giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası’nın 438/son maddesi gereğince kararın düzeltilerek onanması uygun görülmüştür.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda ( 2 ) sayılı bentte gösterilen nedenlerle hüküm fıkrasının 1 nolu bendinde yer alan “…avans…” sözcüğü silinerek yerine “…yasal…” sözcüğünün yazılmasına; davalının öteki temyiz itirazlarının ilk bentteki nedenlerle reddiyle kararın düzeltilmiş bu biçiminin ONANMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 01.02.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.