Ayıplı Mallar Hakkında Yargı Kararları
T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/368
K. 2011/8848
T. 30.6.2011
• AYIPLI MALIN DEĞİŞİMİ ( Araç Satışı – Dava Konusu Satış Akdinin Tarafları Tacir Olduğundan Yasanın Tanımladığı Tüketici Kapsamına Girmeyeceği Gözetilerek Davanın Tüketici Mahkemesi Sıfatı ile Görülemeyeceği )
• TÜKETİCİ ( Bir Mal veya Hizmeti Ticari veya Mesleki Olmayan Amaçla Edinen Kullanan veya Yararlanan Gerçek veya Tüzel Kişi Olduğu – Taraflarını Tacir Kişilerin Oluşturduğu Araç Satış Sözleşmesinden Doğan Uyuşmazlığın Tüketici Mahkemesinde Bakılamayacağı )
• TÜKETİCİ MAHKEMESİ ( Taraflarını Tacir Kişilerin Oluşturduğu Araç Satış Sözleşmesinden Doğan Uyuşmazlığın Tüketici Mahkemesinde Bakılamayacağı – Tüketici )
4077/m. 3
ÖZET : Satış akdinin tarafları tacir olup, 4077 Sayılı Kanunun 3/e maddesinde tanımlanan tüketici kapsamına girmeyeceği düşünülmeden davanın Tüketici Mahkemesi sıfatı ile görülüp sonuçlandırılması doğru görülmemiştir.
DAVA : Taraflar arasındaki ayıplı malın değişimi davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükümün davalılardan Hyundai Assan Otomotiv A.Ş. vekilince duruşmalı ve diğer davalı vekilince duruşmasız olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili gelmiş, diğer taraftan kimse gelmemiş olduğundan onun yokluğunda duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Dava konusu aracın ruhsatı davacı şirket adına kayıtlı olduğu gibi aracı satın alan da davacı şirkettir.
4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un değişik 3/e maddesinde “tüketici bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişi” olarak tanımlanmıştır.
Somut olayda satış akdinin tarafları tacir olup, 4077 Sayılı Kanunun 3/e maddesinde tanımlanan tüketici kapsamına girmeyeceği düşünülmeden davanın Tüketici Mahkemesi sıfatı ile görülüp sonuçlandırılması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle hükümün temyiz eden davalılar yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre öteki temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin harcın istenmesi halinde iadesine, 30.06.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/9676
K. 2009/6001
T. 4.5.2009
• AYIPLI MAL SÖZLEŞMESİNİN FESHİ ( Uğradığı Zarar Karşılığının Tahsili – Davacının Aracın Ayıplı Olması ve Kullanamaması Nedeniyle Uğradığı Zararı İsteyebileceği )
• AYIP NEDENİYLE SÖZLEŞMEDEN DÖNMENİN SONUÇLARI ( Davacının Aracın Ayıplı Olması ve Kullanamaması Nedeniyle Uğradığı Zararı İsteyebileceği )
• TÜKETİCİNİN KORUNMASI KAPSAMINDA AYIPLI MAL VE SORUMLULUK ( Davalı Hiçbir Kusuru Olmadığını Kanıtlamadıkça Oluşan Davacı Zararından Sorumlu Olduğu )
818/m.202, 205
4077/m.4
ÖZET : Davacı, davalıdan aldığı aracın ayıplı olması nedeniyle, sözleşmeden döndüğünü bu konuda açtığı davanın lehine sonuçlandığını, ayıplı aracı kullanmadığı için araç kiralamak zorunda kaldığını belirterek uğradığı zarar karşılığının reeskont faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı hiçbir kusuru olmadığını kanıtlamadıkça oluşan davacı zararından sorumludur. Davalılar, toplanan delillerle kusurlu olmadıklarını kanıtlayamadıklarından tüketicinin ihtiyacını karşılamak için araç kiralamak zorunda kalmasından doğan zararı da karşılamakla yükümlüdür. Bu bağlamda davacı aracın ayıplı olması ve kullanamaması nedeniyle uğradığı zararı isteyebilir. Mahkemece, öncelikle davacıdan araç yoksunluğu nedeniyle yapmak zorunda kaldığı masraflara ilişkin delilleri sorulup, toplanarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalıdan aldığı aracın ayıplı olması nedeniyle, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 4. maddesi gereği sözleşmeden döndüğünü bu konuda açtığı davanın lehine sonuçlandığını, ayıplı aracı kullanmadığı için araç kiralamak zorunda kaldığını belirterek uğradığı zarar karşılığı 10.800,00 YTL. nin reeskont faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, kendilerinden araç tahsisi için talepte bulunulmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.
Mahkemece, davanın reddine dair verilen karar, davacı tarafça temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında araç satışına ilişkin sözleşme yapıldığı, aracın ayıplı olması nedeniyle davacı alıcının 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 4. maddesi gereğince sözleşmeden dönerek, satış bedelinin iadesini istediği, bu konuda açılan davada, Ankara 2. Tüketici Mahkemesinin 2006/665-2007/106 sayılı dava dosyasında; aracın ayıplı olması nedeniyle bedel iadesine karar verildiği ve hükmün kesinleştiği dosya içeriğinden anlaşıldığı gibi, bu hususlar mahkemenin de kabulündedir. Uyuşmazlık davacı alıcının ayıplı araç satışı nedeniyle, günlük işlerini yapmak için kiralamak zorunda kaldığı araç bedellerinin talep edilip edilemeyeceği hakkındadır.
Mahkemece, davacı alıcının malın ayıplı olduğunu bilmesine rağmen kendisine araç tahsisi için talepte bulunması gerektiği, davacının bu konuda talepte bulunduğunu kanıtlayamadığı, davacının sözleşmeden dönme hakkını kullandığını, sözleşmeden dönen tarafın müspet zarar kapsamında olan araç yoksunluk tazminatı istemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
4077 sayılı Yasanın 4/2 maddesi ayıplı malın neden olduğu zararlardan satıcıyı sorumlu tutmuştur. Aynı Yasanın 30. maddesi bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel hükümlerin uygulanacağını öngörmüştür. BK. 202 maddesi yollamasıyla BK.’nun 205. maddesinin 2. fıkrası; “… Satıcı, bunlardan maada alıcıya ayıplı mal teslim etmesinden doğrudan doğruya tevellüt etmiş olan zararı da ayrıca tazmin etmeye mecburdur.”, 3. fıkrası “… Satıcı kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe, alıcının diğer her türlü zararlarını tazmin etmeye mecburdur.” düzenlemesini getirmiştir. Bu yasal düzenleme doğrultusunda davalı hiçbir kusuru olmadığını kanıtlamadıkça oluşan davacı zararından sorumludur. Davalılar, toplanan delillerle kusurlu olmadıklarını kanıtlayamadıklarından tüketicinin ihtiyacını karşılamak için araç kiralamak zorunda kalmasından doğan zararı da karşılamakla yükümlüdür. ( Tüketicinin Korunması Hukuku Prof. Aydan Zevkliler-Arş. Görevlisi Murat Aydoğdan 2004 Baskı sayfa 133. )Bu bağlamda davacı aracın ayıplı olması ve kullanamaması nedeniyle uğradığı zararı isteyebilir. Mahkemece, öncelikle davacıdan araç yoksunluğu nedeniyle yapmak zorunda kaldığı masraflara ilişkin delilleri sorulup, toplanarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle temyiz edilen kararın davacı lehine BOZULMASINA, 04.05.2009 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/14883
K. 2011/13949
T. 22.12.2011
• AYIPLI MAL NEDENİYLE BEDELİN İADESİ ( Ayıplı Malın Kimin Elinde Olduğunun Belirlenmesi Gerektiği – Davalı Satıcının Yargılamaya Katılmadığı Cevap Vermediği ve Keşif Esnasında da Ayıplı Malın Nerede ve Kimin Elinde İncelendiğinin Belirtilmediği )
• DURUŞMAYA KATILMAMA VE CEVAP VERMEME ( Ayıplı Mal Nedeniyle Bedelin İadesi İstemi/Davalı Satıcının Davacının İddialarını İnkar Ettiği – Satıcının Çağrılarak Ayıplı Malin İade Edilip Edilmediğinin Araştırılacağı )
• AYIPLI MALIN KİMİN ELİNDE OLDUĞUNUN BELİRLENMESİ ( Bedelin İadesi Talebinde Davacı İade Edildiğine Dair Belge Sunsa da Satıcı Yargılamaya Katılmadığından İmzanın Araştırılamadığı – Satıcı Çağrılarak Ayıplı Malın Kendisine İade Edilip Edilmediğinin ve Keşif Sırasında Malın Kimde Olduğunun Araştırılacak Karar Verileceği )
6100/m.290
4077/m.4
ÖZET : Dava, ayıplı mal nedeniyle bedelin iadesi istemine ilişkindir.Davacı, ayıplı dolabın satıcıya iade edildiğine dair adi belge niteliğinde bir yazı sunmuş ise de, satıcı yargılamaya katılmamış ve imzanın kendisine ait olup olmadığı ispatlanamamıştır. Keşif esnasında dolap bilirkişice incelenmiş ancak dolabın nerede ve kimin elinde iken incelendiği belirtilmemiştir. Yargılamaya gelmeyen ve cevap vermeyen satıcı davacının tüm, iddialarını inkar etmiş sayılacağından, ayıplı malın iade edilip edilmediği kendisinin çağrılarak belirlenmesi ve keşif sırasında malın kimde olduğu hususunun araştırılarak karar verilmesi gerekir.
DAVA : Davacı H.G. vekili tarafından, davalı M.P. ve M. aleyhine 20/06/2007 gününde verilen dilekçe ile ayıplı mal nedeniyle bedelin iadesi istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 10/04/2008 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılardan M. vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR : 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Davalının diğer temyiz itirazlarına gelince:
Dava, ayıplı mal nedeniyle bedelin iadesi istemine ilişkindir. Mahkemece dava kabul edilmiş; karar, davalılardan M. tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalılardan M.’nin ürettiği, diğer davalı M.P.’nin sattığı et teşhir dolabını satın aldığını, ancak dolap soğutma işlevini yerine getirmediğinden ayıplı olduğunu ileri sürerek satış sözleşmesinin feshi ve ödediği bedelin iadesini istemiştir.
Davalılar duruşmaya gelmemiş ve cevap vermemişlerdir.
Yerel mahkeme, bilirkişi incelemesi yaptırarak dolabın ayıplı olarak imal edildiği belirlendiğinden ve ayıplı mal satıcıya iade edildiğinden bedelin iadesi yönünde karar vermiştir.
Davacı, ayıplı dolabın satıcıya iade edildiğine dair adi belge niteliğinde bir yazı sunmuş ise de, satıcı yargılamaya katılmamış ve imzanın kendisine ait olup olmadığı ispatlanamamıştır. Keza keşif esnasında dolap bilirkişice incelenmiş ancak dolabın nerede ve kimin elinde iken incelendiği belirtilmemiştir. Şu durumda yargılamaya gelmeyen ve cevap vermeyen satıcı davacının tüm, iddialarını inkar etmiş sayılacağından, ayıplı malın iade edilip edilmediği kendisinin çağrılarak belirlenmesi ve keşif sırasında malın kimde olduğu hususunun araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken malın iade edildiğinin varsayılmak suretiyle eksik inceleme ile verilen kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda ( 2 ) nolu bentte gösterilen nedenlerle davalı M. yararına BOZULMASINA, davalının diğer temyiz itirazlarının yukarıda ( 1 ) nolu bentte gösterilen nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 22.12.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/11225
K. 2012/14730
T. 5.6.2012
• KAPIDAN SATIŞ (Telefon Arama Kayıtları Konuşmaların İçeriğine İlişkin Bilgi Vermediğinden Cayma Hakkının Kullanıldığını Kabul Etmeye Yeterli Delil Sayılamayacağı – Cayma Hakkının Süresinde Satıcıya Bildirildiğini İspat Külfeti Davacı Tüketicide Olduğu/Davacıdan Bu Yönde Tüm Delilleri Sorulup Neticesine Göre Hüküm Kurulacağı)
• CAYMA HAKKI VE BİLDİRİMİ (Süresinde Satıcıya Bildirildiğini İspat Külfeti Davacı Tüketicide Olduğu – Davacıdan Bu Yönde Tüm Delilleri Sorulup Neticesine Göre Hüküm Kurulacağı)
• TELEFON ARAMA KAYITLARI (Konuşmaların İçeriğine İlişkin Bilgi Vermediğinden Cayma Hakkının Kullanıldığını Kabul Etmeye Yeterli Delil Sayılamayacağı)
• İSPAT KÜLFETİ (Cayma Hakkının Süresinde Satıcıya Bildirildiğini İspat Külfeti Davacı Tüketicide Olduğu – Davacıdan Bu Yönde Tüm Delilleri Sorulup Neticesine Göre Hüküm Kurulacağı)
• AYIPLI MAL DAVASI (Kapıdan Satış – Telefon Arama Kayıtları Konuşmaların İçeriğine İlişkin Bilgi Vermediğinden Cayma Hakkının Kullanıldığını Kabul Etmeye Yeterli Delil Sayılamayacağı)
4077/m.8
ÖZET : Dava, sözleşmenin iptali-ayıplı mal davasıdır. Kapıdan satışlarda; tüketici, teslim aldığı tarihten itibaren yedi gün içinde malı kabul etmekte veya hiçbir gerekçe göstermeden ve hiçbir yükümlülük altına girmeden reddetmekte serbest olup, cayma bildirimi için herhangi bir şekil şartı veya usul belirlenmemiştir. Ancak, telefon arama kayıtları, konuşmaların içeriğine ilişkin bilgi vermediğinden cayma hakkının kullanıldığını kabul etmeye yeterli delil sayılamaz. Cayma hakkının süresinde satıcıya bildirildiğini ispat külfeti davacı tüketicidedir. Davacıdan bu yönde tüm delilleri sorulup neticesine göre hüküm kurulması gerektiği gözetilmelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki sözleşmenin iptali-ayıplı mal davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalıdan kapıdan satış suretiyle satın aldığı kitap setinin kendisini kandırarak ve fahiş fiyatla satıldığını, cayma iradesini iletmek üzere 7 günlük süre içerisinde 2 kez davalıyı aradığını ve üründen vazgeçtiğini bildirdiğini, buna rağmen kendisine dönülmediğini ileri sürerek siparişin iptalini, ürünün iadesini talep etmiştir.
Davalı, cayma hakkının süresinde beyan edilmediğini, Tüketici Hakem Heyetinin aynı mevzuda red kararının bulunduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kapıdan satış suretiyle yapılan sözleşmeden cayma hakkının kullanılmasına ilişkindir. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 8/3. maddesine göre bu tür satışlarda; tüketici, teslim aldığı tarihten itibaren yedi gün içinde malı kabul etmekte veya hiçbir gerekçe göstermeden ve hiçbir yükümlülük altına girmeden reddetmekte serbesttir. Kanun koyucu cayma bildirimi için herhangi bir şekil şartı veya usul belirlememiştir. Mahkemece, davacının telefon kayıtlarından malın teslimi tarihinden sonraki 7 gün içerisinde 2 kez davalının çalıştığı şirkete ait telefonun arandığı anlaşılmakla, bu durumun davacı iddiasını doğrular şekilde cayma bildiriminin telefonla yapıldığına ilişkin yeterli delil olduğu kabul edilerek hüküm kurulmuş ise de, telefon arama kayıtları, konuşmaların içeriğine ilişkin bilgi vermediğinden cayma hakkının kullanıldığını kabul etmeye yeterli delil sayılamaz. Cayma hakkının süresinde satıcıya bildirildiğini ispat külfeti davacı tüketicidedir. Davacıdan bu yönde tüm delilleri sorulup neticesine göre hüküm kurmak gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde iadesine, 05.06.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/7249
K. 2012/10981
T. 2.7.2012
• FİNANSAL KİRALAMA YOLUYLA ALINAN MAKİNENİN AYIPLI OLMASI (Davacının Defter ve Kayıtları da İncelenmek Sıfatıyla ve Bu İncelemede Bilirkişi Raporuna Karşı İtirazları da Gözetilerek Davacının Bu Yönde Uğradığı Zarar Saptanarak Karar Verileceği)
• AYIPLI MAL DAVASI (Finansal Kiralama Yoluyla Alınan Makinenin Ayıplı Olması/Yasal Faiz İstemi – Dava Dilekçesinde Belirtilen Alacak Yönünden Yasal Faize Islahla Arttırılan Bölüm Yönünden Avans Faizine Hükmedilmesi Gerektiği)
• YASAL FAİZ İSTEMİ (Tazminat Davası/Ayıplı Mal Davası – Dava Dilekçesinde Belirtilen Alacak Yönünden Yasal Faize Islahla Arttırılan Bölüm Yönünden Avans Faizine Hükmedilmesi Gerektiği/Dava Dilekçesinde Belirtilen Alacak Yönünden de Avans Faizine Hükmedilemeyeceği)
• BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ (Finansal Kiralama Yoluyla Alınan Makinenin Ayıplı Olması – Davacının Defter ve Kayıtları da İncelenmek Sıfatıyla ve Bu İncelemede Bilirkişi Raporuna Karşı İtirazları da Gözetilerek Davacının Bu Yönde Uğradığı Zarar Saptanıp Toplanan Tüm Deliller Birlikte Değerlendirilerek Karar Verileceği)
• AVANS FAİZİ (Ayıplı Mal Davası/Yasal Faiz İstemi – Dava Dilekçesinde Belirtilen Alacak Yönünden Yasal Faize Islahla Arttırılan Bölüm Yönünden Avans Faizine Hükmedilmesi Gerekirken Dava Dilekçesinde Belirtilen Alacak Yönünden de Avans Faizine Hükmedilmesinin Doğru Görülmediği)
818/m.205
ÖZET : Davacı, finansal kiralama sözleşmesine konu mal yönünden talepte bulunmuştur. Davacı, dava dilekçesinde dava konusu alacağa yasal faiz uygulanmasını talep etmiş olup, dava dilekçesinde belirtilen alacak yönünden yasal faize, ıslahla arttırılan bölüm yönünden avans faizine hükmedilmesi gerekirken dava dilekçesinde belirtilen alacak yönünden de avans faizine hükmedilmesi doğru görülmemiştir. Öte yandan, mahkemece davacının kar kaybı konusunda bilirkişi incelenmesi yaptırılmışsa da; inceleme sonucu alınan rapor hüküm kurmaya yeterli olmadığı gibi Yargıtay denetimine de elverişli değildir. Davacının defter ve kayıtları da incelenmek sıfatıyla ve bu incelemede bilirkişi raporuna karşı itirazlara da gözetilerek davacının bu yönde uğradığı zarar saptanıp, toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalıdan, finansal kiralama yoluyla alınan makinenin ayıplı olduğunu, makinayı kullanamadıkları dönemde iş kaybı ve maddi zarara da uğradıklarını, dava konusu malın halen müvekkilinde bulunduğunu ve ilk talepte iade edilebileceğini bildirerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 28.105,15 TL ödenmiş finansal kiralama bedellerinin ihtarname tarihinden itibaren yasal faizi ile maddi zararlarının şimdilik 1.000 TL’sinin aynı tarihten itibaren yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 25.06.2010 tarihli ıslah dilekçesi ile dava değerini 116.708,99 TL olarak ıslah etmiştir.
Davalı vekili, davacının talebini müvekkiline değil finansal kiralama şirketine yapması gerektiğini, aynı konuya ilişkin açılan davanın reddedildiğini, sözleşmenin ayıba karşı tekeffül içermediği gibi, süresinde yapılmış bir ayıbın da bulunmadığını bildirerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre; dava şartı yokluğu nedeniyle reddedilen önceki davanın iş bu dava yönünden kesin hüküm oluşturmayacağı, davacı ile dava dışı Alternatif Finansal Kiralama A.Ş. arasında imzalanan finansal kiralama sözleşmesi gereği dava dışı finansal kiralama şirketinin, davalı satıcı şirkete karşı satım sözleşmesi çerçevesinde sahip olduğu ayıba karşı tekeffüle ilişkin haklarını ve bu haklarını kullanma yetkisini davacı kiracıya devretmiş olması nedeniyle davacı kiracının, BK.’nun 205. maddesi gereği sözleşmeyi feshederek satıcı davalıdan müsbet ve menfi zararının tazminini talep etme hakkına sahip olduğu, davalı tarafından teslim edilen makinenin ayıplı olduğu ve bu ayıbın davalı tarafından da kabul edilerek davacıya malın geri alınarak bedelini iade etmeyi kabul ettiğinin bildirildiği, böylelikle ayıba ilişkin ihbarların süresinde yapıldığının kabulü gerektiği, davacının ayıplı makine nedeniyle iş kaybına uğradığı gerekçeleriyle davanın kısmen kabulü ile 22.033,02 TL finansal kiralama bedeli, 32.576 TL doğrudan zarardan kaynaklanan ödence, 36.611,30 TL mahrum kalınan kar ve 36.288,05 TL dava tarihine kadar birikmiş direnim faizi olmak üzere toplam 127.508,44 TL’nin davalıdan tahsiline, davanın kabul edilen 91.220,39 TL’lik bölümü üzerinden dava tarihi olan 04.09.2008’den itibaren avans cinsinden direnim faizi yürütülmesine, kar mahrumiyetinden kaynaklanan 18.305,70 TL’nin reddine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1) Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan öteki temyiz itirazalarının reddi gerekmiştir.
2) Davacı, 22.05.2002 tarihli düzenleme şeklinde finansal kiralama sözleşmesine konu mal yönünden talepte bulunmuşsa da bu sözleşmenin tarafı olan finansal kiralama şirketi farklı olup, sözleşme ile davacıya dava açma yetkisi verilmediğinden bu sözleşmeye konu mal ile ilgili talebin kabulü isabetsizdir.
Davacı, dava dilekçesinde dava konusu alacağa yasal faiz uygulanmasını talep etmiş olup, dava dilekçesinde belirtilen alacak yönünden yasal faize, ıslahla arttırılan bölüm yönünden avans faizine hükmedilmesi gerekirken dava dilekçesinde belirtilen alacak yönünden de avans faizine hükmedilmesi doğru görülmemiştir.
Öte yandan, mahkemece davacının kar kaybı konusunda bilirkişi incelenmesi yaptırılmışsa da; inceleme sonucu alınan rapor hüküm kurmaya yeterli olmadığı gibi Yargıtay denetimine de elverişli değildir. Davacının defter ve kayıtları da incelenmek sıfatıyla ve bu incelemede bilirkişi raporuna karşı itirazlara da gözetilerek davacının bu yönde uğradığı zarar saptanıp, toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik incelemeyle hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin öteki temyiz itirazlarının reddine; 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 02.07.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/1340
K. 2011/7381
T. 9.5.2011
• AYIPLI MAL DAVASI ( Bilirkişi İncelemesi Yaptırılarak Davacının İddia Ettiği Şekilde Ürünlerin Ayıplı Olup Olmadığı ve Ayıplı Olması Halinde Ayıbın İmalat Hatasından Kaynaklanıp Kaynaklanmadığının Araştırılması Gerektiği )
• BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ ( Yaptırılarak Davacının İddia Ettiği Şekilde Ürünlerin Ayıplı Olup Olmadığı ve Ayıplı Olması Halinde Ayıbın İmalat Hatasından Kaynaklanıp Kaynaklanmadığının Araştırılması Gerektiği – Mobilyalarda Yamulmalar Olması Sebebiyle Ayıplı Olduğu İddiası )
• AÇIK VE GİZLİ AYIP ( Ayıbın İmalat Hatasından Kaynaklanıp Kaynaklanmadığı ve Hangilerinin Açık Ayıp Hangilerinin Gizli Ayıp Niteliğinde Olduğu Ayrı Ayrı Belirlendikten Sonra Ayıbın Davacı Tarafından Süresinde Davalıya İhbar Edilip Edilmediği Hususlarının Araştırılması Gerektiği )
818/m.198
ÖZET : Davacı, davaya konu mobilyalarda yamulmalar olması sebebiyle ayıplı olduğunu iddia etmiş, mahkemece ürünlerin ayıplı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Yargılama aşamasında davaya konu ürünler üzerinde ürünlerin ayıplı olup olmadığı ve ayıplı olması halinde mevcut ayıbın niteliğine ilişkin değerlendirmeyi içerir bir bilirkişi incelemesi yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece öncelikle konusunda uzman bir bilirkişi marifetiyle davaya konu ürünler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, davacının iddia ettiği şekilde ürünlerin ayıplı olup olmadığı, ayıplı olması halinde ayıbın imalat hatasından kaynaklanıp kaynaklanmadığı, hangilerinin açık ayıp, hangilerinin gizli ayıp niteliğinde olduğu ayrı ayrı belirlendikten sonra ayıbın davacı tarafından süresinde davalıya ihbar edilip edilmediği hususlarını içerir rapor alınarak sonucuna uygun karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki ayıplı mal davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükümün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalıdan 1 koltuk takımı,1 salon takımı ve 1 yemek odası takımını 4.500 TL bedelle satın aldığını, satın alınan yemek odası takımının MDF olarak pazarlık yapılmasına rağmen suntalam olarak teslim edildiğini, ayrıca ayıplı olması sebebiyle yamulmaların olduğunu, davalı ile ürünün iadesi için yapılan görüşmelerin sonuçsuz kalması sebebiyle Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvurduğunu, Tüketici Sorunları Hakem Heyetine tarafından ürünün iadesine karar verildiğini, davalının Tüketici Sorunları Hakem Heyeti kararının kaldırılması için Bolu 2. A H.M. 2006/228 esas sayılı dosya ile açılan davanın reddine karar verildiğini belirterek yemek odası takımının davalıya iadesi ile borç senedinin kendilerine iadesine ve icra takibinde ödenen 3.307 TL’nin 28.9.2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece davaya konu koltukların ayıplı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1- )Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- )Davacı, davaya konu mobilyalarda yamulmalar olması sebebiyle ayıplı olduğunu iddia etmiş, mahkemece ürünlerin ayıplı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
4077 Sayılı Kanunun 4. maddesinin 2. fıkrası hükmüne göre; tüketici, malın teslimi tarihinden itibaren otuz gün içerisinde açık ayıpları satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Tüketici bu durumda, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’da gizli ayıpların ne kadar sürede satıcıya ihbar edileceğine dair bir hüküm bulunmamaktadır. Öyle olunca, 4077 Sayılı yasanın 30. maddesi gereğince, bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde, genel hükümlere göre uyuşmazlığın çözümü gerekli olduğundan, B.K.’nun bu konudaki 198. maddesi uygulanacaktır. B.K.nun 198. maddesine göre, alıcı, teslim aldığı malı örf ve adete göre, imkan hasıl olur olmaz muayene etmek ve satıcının tekeffülü altında olan bir ayıp gördüğü zaman bunu satıcıya derhal ihbar etmekle yükümlüdür. Bunu ihmal ettiği takdirde, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda adi bir muayene ile meydana çıkarılamayacak bir ayıp mevcut olup da, bu ayıp sonradan meydana çıkarsa, bu durumu da derhal satıcıya ihbar etmediği takdirde yine satılanı bu ayıp ile birlikte kabul etmiş sayılır. B.K.nun 198. maddesinde öngörülen süre içinde ihbar edilmeyen ayıplar için dava açılamaz.
Somut olayda, yargılama aşamasında davaya konu ürünler üzerinde ürünlerin ayıplı olup olmadığı ve ayıplı olması halinde mevcut ayıbın niteliğine ilişkin değerlendirmeyi içerir bir bilirkişi incelemesi yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece öncelikle konusunda uzman bir bilirkişi marifetiyle davaya konu ürünler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, davacının iddia ettiği şekilde ürünlerin ayıplı olup olmadığı, ayıplı olması halinde ayıbın imalat hatasından kaynaklanıp kaynaklanmadığı, hangilerinin açık ayıp, hangilerinin gizli ayıp niteliğinde olduğu ayrı ayrı belirlendikten sonra ayıbın davacı tarafından süresinde davalıya ihbar edilip edilmediği hususlarını içerir rapor alınarak sonucuna uygun karar verilmesi gerekir iken yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 )numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalı’nın sair temyiz itirazlarının reddine, ( 2 )numaralı bentte açıklanan sebeplerle temyiz olunan kararın BOZULMASINA, aşağıda dökümü yazılı 146.95 TL kalan harcın temyiz edenden alınmasına, 9.5.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/4845
K. 2009/6847
T. 14.5.2009
• AYIPLI MAL BEDELİNİN ALINMASI İSTEMİ ( Aracın Garanti Süresi İçerisinde Arızalanmış Olmasından Kaynaklanan Davanın Tüketici Mahkemesinde Çözümlenmesi Gerektiği )
• ARACIN GARANTİ SÜRESİNDE ARIZALANMASI ( Ayıplı Malın Bedelinin Alınması İstemi – Uyuşmazlığın Tüketici Mahkemesinde Çözümlenmesi Gerektiği )
• GÖREVLİ MAHKEME ( Ayıplı Malın Bedelinin Alınması İstemi – Aracın Garanti Süresi İçerisinde Arızalanmış Olmasından Kaynaklanan Uyuşmazlığın Tüketici Mahkemesinde Çözümleneceği )
• GARANTİ SÜRESİ İÇERİSİNDE ARIZALANAN ARAÇ ( Ayıplı Malın Bedelinin Alınması İstemi – Uyuşmazlığın Tüketici Mahkemesinde Çözümleneceği )
4077/m.4
ÖZET : Dava, ayıplı malın bedelinin alınması istemine ilişkindir. Dava konusu aracın, garanti süresi içerisinde arızalanmış olmasından kaynaklanan uyuşmazlığın, 4077 sayılı Yasa hükümlerine göre görevli olan Tüketici Mahkemesinde çözümlenmesi gerekir.
DAVA : Davacı Nurhan vekili tarafından, davalı U … Otomotiv Turizm Sanayi ve Ticaret A.Ş. ve H … A … Otomotiv sanayi ve Ticaret A.Ş. aleyhine 07.12.2007 gününde verilen dilekçe ile ayıplı malın bedelinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; mahkemenin görevsizliğine dair verilen 30.12.2008 günlü kararın Yargıtay’ca duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, temyiz dilekçesinin kabulüne ve görevsizliğe dair işlerde duruşma yapılamayacağından reddine karar verildikten sonra, tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, ayıplı malın bedelinin alınması istemine ilişkindir.
Davacı vekili dava dilekçesinde, davalılardan H … A … A.Ş. tarafından ithal edilen, diğer davalı U … Otomotiv A.Ş. tarafından satılan aracın sahibinin davacı olduğunu, aracın garanti kapsamında olmasına rağmen sık sık arızalandığını ve sorunun bir türlü giderilemediğini iddia ederek aracın bedelini istemiştir.
Davalı U … Otomotiv Turizm Sanayi ve Ticaret A.Ş., görev, yetki ve zamanaşımı itirazında bulunmuş; ayrıca, aracın ayıplı olmadığını ileri sürerek davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Davalı H … A … Otomotiv sanayi ve Ticaret A.Ş., aracın ayıplı olmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece, aracı ilk önce 30.12.2005 günlü fatura ile Ö … Lojistik Oto. Tur. ve Gıda San. Ltd. Şti.’nin satın aldığı ve davacının bu şirketten ikinci el olarak satın aldığı, Ö … Ltd. Şti.’nin 4077 sayılı Yasa’nın 3/f maddesinde belirtilen kişilerden olmadığı, ikinci el satışlarda genel mahkemelerin görevli olduğu gerekçesiyle mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesi reddedilmiş; verilen görevsizlik kararı davacı tarafından temyiz olunmuştur.
Dosyadaki kanıtlara göre; dava konusu araç, 30.12.2005 günlü fatura ile davalı U … Otomotiv Turizm san. ve Tic. A.Ş. tarafından dava dışı Ö … Lojistik Oto. Tur. ve Gıda san. Tic. Ltd. Şti.’ye satılmıştır. Bu şirket de 17.01.2006 günlü noter satış sözleşmesi ile davacıya satmıştır. Şu hali ile davacı, ikinci el satın alan kişi durumundadır. Ancak, dosya kapsamı ve dava dışı şirketin satın alma günü ile davacıya satış günü gözetildiğinde, davacının aracı O km olarak satın aldığı, değişik nedenlerle aracın önce şirkete, sonra davacıya satışının yapıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, otomobil garanti belgesi ile satılmak zorundadır. Garanti belgesi imalatçı veya ithalatçı tarafından düzenlenip, aracı satan bayii, acente veya temsilci tarafından hazırlanarak satın alana verilmelidir.
Otomobilin garanti süresi içinde el değiştirmesi durumunda dahi garanti borcu ortadan kalkmayıp, satın alan tüketicinin garanti kapsamından yararlanma olanağı vardır.
Somut olayda, davacının ikinci el satın alan kişi olduğu kabul edilse bile, dava konusu aracın garanti süresi içinde arızalanmış olması nedeniyle davanın 4077 sayılı Yasa kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Şu durumda, uyuşmazlığın çözümü konusunda Tüketici Mahkemesi görevlidir. Yerel mahkemece, açıklanan olgular gözetilmeyerek yerinde olmayan yazılı gerekçeyle mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle ( BOZULMASINA ) ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 14.05.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/14396
K. 2008/10898
T. 23.9.2008
• AYIPLI MAL BEDELİNİN İADESİ ( İkinci El Araç Sahibinin Üretim Hatası Nedeniyle Yandığını İddia Ettiği Garanti Süresi Dolmuş Araç İçin İlk Satışı Yapan Firmaya Karşı Tüketici Mahkemesinde Dava Açılamayacağı )
• İKİNCİ EL ARAÇ SAHİBİNİN ÜRETİM HATASI ( Nedeniyle Yandığını İddia Ettiği Garanti Süresi Dolmuş Araç İçin İlk Satışı Yapan Firmaya Karşı Tüketici Mahkemesinde Dava Açılamayacağı )
• GÖREV ( Ayıplı Mal Bedelinin İadesi Talebi – İkinci El Araç Sahibinin Üretim Hatası Nedeniyle Yandığını İddia Ettiği Garanti Süresi Dolmuş Araç İçin İlk Satışı Yapan Firmaya Karşı Tüketici Mahkemesinde Dava Açılamayacağı )
1086/m. 7,27
4077/m. 10, 23
ÖZET : Dava, ayıplı mal bedelinin iadesi talebine ilişkindir. Davaya konu aracın garanti belgesinde, üretim hatasından kaynaklanan hatalar için 1 yıl garanti süresi belirlendiği anlaşılmaktadır. Garanti süresi dışında ve ikinci el araç sahibi sıfatıyla 4077 Sayılı Kanun kapsamda tüketici mahkemelerinde dava açılmasına olanak yoktur. Görev kamu düzeniyle ilgili olduğundan re’sen dikkate alınmalıdır. Açıklanan nedenlerle, tüketici mahkemesi tarafından görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasına girilmesi hatalıdır.
DAVA : Davacı Tülin vekili Avukat E.S. tarafından, davalı G. Motorlu Araçlar San. Tic. Ltd. Şti. aleyhine 13/11/2003 gününde verilen dilekçe ile ayıplı malın iadesi istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 27/03/2007 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, ayıplı malın bedelinin iadesi istemine ilişkindir. Davacı, davaya konu … model olan ve 20.10.1998 tarihinde satışa çıkarılan aracı 2. el olarak 28.03.2002 yılında satın aldığını, kullanmaya başladıktan 1 yıl kadar sonra 02.07.2003 tarihinde Torbalı yolunda seyahat ederken aniden yanmaya başladığını, motor bölümünün tamamen, iç kısmının ise arka koltuklara kadar yandığını, aracın kullanılamaz duruma geldiğini, Torbalı Sulh Hukuk Mahkemesi’ nde yapılan tespit sonucu aracın yanma sebebi olarak elektrik kontağından başka bir neden bulunamadığının belirlendiğini, garanti süresinde ve dışında sürekli olarak aracı servise götürdüğünü, yangının üretim hatasından kaynaklandığını, bu nedenle aracın piyasa değeri olan 22.000.- YTL’nin 30.06.2003 tarihinden faizi ile tahsilini istemiştir.
Davalı ise, davacının dava konusu ettiği aracın 1998 yılında dava dışı Engin’e satıldığını, davacının ise bu aracı Engin’den alan Süreyya’dan satın aldığını, davacının servise geldiği son tarihin 06.06.2002 olduğunu, elektrik aksamı ile ilgili hiçbir şikayetle müracaat etmediğini, bir an için aracın ayıplı olduğu varsayılsa bile ayıba karşı tekeffül borcu için 06.06.2002’den itibaren 1 yıllık zamanaşımı süresi geçtiğinden davanın reddi gerektiğini, davacının üretim hatasından bahsettiğini, bu nedenle davanın ancak üretici veya ithalatçı firma olan D. Oto A.Ş.’ye karşı açılabileceğini, bu nedenle davanın ayrıca husumet nedeni ile de reddi gerektiğini savunmuştur.
Davaya konu aracın garanti belgesinde üretimden kaynaklanan hatalar için i yıl garanti süresi belirlendiği anlaşılmıştır. Davacının garanti süresi dışında ve 2. el araç sahibi sıfatı ile 4077 Sayılı Kanun kapsamında Tüketici Mahkemelerinde dava açması mümkün değildir. Görev konusu kamu düzenini ilgilendirdiğinden taraflarca hiç ileri sürülmese de kendiliğinden gözetilir. Bu nedenle görevli olmayan mahkemede açılan davanın görevsizlik nedeni ile reddine karar vermek gerekirken işin esasına girilmesi doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda gösterilen nedenle temyiz olunan kararın BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 23.09.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2008/15-651
K. 2008/654
T. 5.11.2008
• AYIPLI MAL ( Reklamasyon Faturası Kesilen Ayıplı Mamuller/Bilirkişi İncelemesiyle Ayıbın Belirleneceği – Bedelden Tenzil Suretiyle Eserin Kabulü Mümkünse İcra Takibine Yapılan İtiraz Haklı Görülerek Davanın Sonuçlandırılacağı )
• BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ ( Reklamasyon Faturası Kesilen Ayıplı Mamuller – Bilirkişi İncelemesiyle Ayıbın Belirleneceği )
• İTİRAZIN İPTALİ ( Reklamasyon Faturası Kesilen Ayıplı Mamuller/Bilirkişi İncelemesiyle Ayıbın Belirleneceği – Bedelden Tenzil Suretiyle Eserin Kabulü Mümkünse İcra Takibine Yapılan İtiraz Haklı Görülerek Davanın Sonuçlandırılacağı )
• REKLAMASYON FATURASI ( Ayıplı Mamul/Bilirkişi İncelemesiyle Ayıbın Belirleneceği – Eserin Reddi Gerekiyor İse Davanın Rededileceği )
818/m.194
ÖZET : İtirazın iptali davasında; uyuşmazlık davalıya teslim olunan ancak ayıplı olduğu için reklâmasyon faturası kesilen mamullerin ayıplı olup olmadığı konusundadır. Davalının elinde olduğu bildirilen mamuller üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak ayıplı olup, olmadığı, ayıbın niteliği belirlenmeli ve eserin reddi gerekiyor ise dava şimdiki gibi reddedilmeli; bedelden tenzil suretiyle eserin kabulü mümkün ise de ayıplı imalata yönelik miktar belirlenerek bu tutar kadar icra takibine yapılan itiraz haklı görülerek dava sonuçlandırılmalı ve açıklanan kapsama göre inkar tazminatı talebi de ayrıca reddedilmelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir Asliye 2.Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 08.12.2005 gün ve 2005/259-716 sayılı kararın incelenmesi Davacı/alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 15.Hukuk Dairesinin 17.07.2007 gün ve 2006/4976-2007/4894 sayılı ilamı ile;
( … Dava eser sözleşmesinden kaynaklanmıştır. Davacı yüklenici tarafından imalat bedelinin tahsili amacıyla girişilen icra takibine itiraz edilmesi üzerine itirazın iptali ve takibin devamı istemiyle açılan davanın reddine dair verilen karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık davalıya teslim olunan ancak ayıplı olduğu için reklâmasyon faturası kesilen mamullerin ayıplı olup olmadığı konusundadır. Mahkemece reklâmasyon faturası üzerine davacı şirketin çalışanı olan Şule Sarıkaya’nın ayıplı mal iddiasını kabul ettiği ve yeni bir anlaşma yapıldığı görüşüyle dava reddedilmiş ise de, dosyadaki belgelerden Şule Sarıkaya’nın davacı şirketi borçlandırma yetkisinin mevcut olmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle mahkemece davalının elinde olduğu bildirilen mamuller üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak ayıplı olup olmadığı belirlenmeli, eserin reddi gerekiyor ise davanın şimdiki gibi reddine karar verilmeli, bedelden tenzil suretiyle eserin kabulü mümkün ise ayıplı imalat tutarınca icra takibine yapılan itiraz haklı görülerek dava “inkâr tazminatı talebi de reddedilerek” sonuçlandırılmalıdır.
Bu hususlar üzerinde durulmadan eksik inceleme ve delillerin takdirinde hataya düşülerek, davanın reddi doğru olmamış kararın bozulması uygun bulunmuştur… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67.maddesine dayalı itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı/alacaklı ile davalı/borçlu arasında kumaş örme ve boyama imalatı konusunda ticari ilişkinin varlığında ve imal edilen kumaşlardan siyah renkli olanların ayıplı olduğu iddiasıyla bir kısmının imalatta kullanılmaksızın, bir kısmının ise davalı/borçlu tarafından tekstil ürünü imalatında kullanıldıktan sonra iade olunduğunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Davalı/borçlu yanın tekstil ürünleri imalatında kullandığı bir kısım kumaşların ayıpları nedeniyle, imal edilmiş şekliyle iade olunmak istenmesi ve davacı/alacaklı şirket adına Şule S. ile varılan anlaşmaya dayanılarak reklamasyon faturasına bağlanması ile uyuşmazlık ortaya çıkmış; bu fatura davacı/alacaklı şirket tarafından davalı/borçlu şirkete iade edilmiştir.
Davacı/alacaklı şirket uyuşmazlık konusu olmayan 10.635.192.500 TL ile uyuşmazlığa konu 23.600.000.000 TL olmak üzere toplam 34.235.192.500 TL cari hesap alacağının tahsili istemiyle davalı/borçlu şirket aleyhine ilamsız takibe girişmiş; davalı/borçlu şirketin itirazı üzerine takip durmuş; davacı/alacaklı şirket tarafından açılan eldeki dava ile sadece imalatta kullanıldığı için aynen iade edilemeyen ve davalı/borçlunun ayıplı olduğu iddiasıyla reklamasyon faturasına bağladığı ancak davacının iade ettiği bu faturaya konu kumaşlar bedeli 23.600.000.000 TL.ye vaki itirazın iptali istenmiştir.
Mahkemece, dava reddedilmiş; davacı/alacaklı şirket vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece “dosyadaki belgelerden Şule S. ’nın davacı şirketi borçlandırma yetkisinin mevcut olmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle mahkemece davalının elinde olduğu bildirilen mamuller üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak ayıplı olup olmadığı belirlenmeli, eserin reddi gerekiyor ise davanın şimdiki gibi reddine karar verilmeli, bedelden tenzil suretiyle eserin kabulü mümkün ise ayıplı imalat tutarınca icra takibine yapılan itiraz haklı görülerek dava “inkâr tazminatı talebi de reddedilerek” sonuçlandırılmalıdır. Bu hususlar üzerinde durulmadan eksik inceleme ve delillerin takdirinde hataya düşülerek, davanın reddi doğru olmamıştır.” Gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece, dava konusu ilişkinin tüm safhalarına davacı adına Şule S.’nın yön verdiği, takibe konu edilip davaya konu edilmeyen 10.635.192.500 TL miktarlı faturanın da bu ilişki sonucu meydana çıktığı, şirket çalışanlarından birinin yaptığı işlemin şirketi bağlayabilmesi için imza yetkisi olmasına gerek bulunmadığı, adı geçenin de şirket çalışanı olup, yaptığı işlemlerin şirketin kabulünde olduğu, 18.10.2004 tarihli belgeye bu nedenle değer verilerek davacının talebinin haklı görülmediği, daire kararının zımnen ayıp bildirimi yönünden aynı kişiyi şirket adına muhatap kabul ederken, borçlandırma yetkisi olmadığına işaret etmesinin çelişki oluşturduğu, gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Hükmü temyize davacı/alacaklı vekili getirmiştir.
Bozma ve direnme kararlarının içerik ve kapsamlarına göre Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı/alacaklı şirket çalışanı Şule S.’nin hukuksal konumunun ne olduğu ve buna göre şirketi borçlandırma yetkisinin bulunup bulunmadığı; sonuçta mahkemece yapılan incelemenin hükme yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın üzerinde toplandığı yön itibariyle, öncelikle ticari vekil ve ticari mümessil kavramları üzerinde durulmasında yarar görülmüştür:
Ticari hayattaki yoğunluk ve karmaşıklık, ticari işletme sahibinin, belirli bir büyüklüğe ulaşmış olan işletmesini tek başına yönetmesini neredeyse imkansızlaştırdığı için, yardımcı kullanması zorunlu hale gelmektedir. Ticari mümessil ve ticari vekil, bu yardımcılardan ikisidir.
Gerek ticari mümessillik ve ticari vekillik; gerekse diğer yardımcılıklar ( örneğin komisyoncu, acente gibi ) 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 32.maddesinde düzenlenmiş olan temsil müessesesinin, ticari hayatın söz konusu gereklerinden kaynaklanan, bu gerekliliklere uydurulmuş özel türleridir. Önemli bir ortak yön olarak, hem ticari mümessillik ve hem de ticari vekillik, tek taraflı bir hukuki işlemle verilen bir temsil yetkisini içerirler ve bu temsil yetkisinin verilmesinde etken olan alt ilişkiden bağımsız bir nitelik taşırlar.
Ticari mümessil, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 449/1.maddesinde, “Bir ticarethane veya fabrika veya ticari şekilde işletilen diğer bir müessese sahibi tarafından işlerini idare ve müessesenin imzasını kullanarak bilvekale imza vazetmek üzere sarih veya zımni kendisine mezuniyet verilen kimse” olarak tanımlanmış; maddenin 2.fıkrasında, “Müessese sahibi, vekaletnameyi ticaret siciline kaydettirmeye mecburdur. Ancak kayıttan evvel dahi mümessilin muameleleri ile mülzemdir.” hükmüne yer verilmiştir.
Ticari vekil ise, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 453/1.maddesindeki tanıma göre, “Ticari mümessil sıfatını haiz olmaksızın bir ticarethane veya fabrika veya ticari şekilde işletilen diğer bir müessese sahibi tarafından müessesenin bütün işleri veya muayyen bazı muameleleri için temsile memur edilen kimse”dir. Maddenin 2. fıkrasında, ticari vekilin yetkilerinin mutad işlerin tümünü kapsadığı, ancak, açık bir yetki verilmedikçe ticari vekilin bazı işlemleri yapamayacağı belirtilmiştir. Tahdidi olarak gösterilen, özel yetkiyi gerektiren işlerden biri de, şirket adına borçlanmaktır.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun bu tanımlamaları itibariyle, ticari mümessil ve ticari vekil arasında ( görülmekte olan davaya konu uyuşmazlıkla sınırlı olarak ), ana hatlarıyla şu farkların bulunduğu görülmektedir:
Ticari mümessilin, bir işletmenin tüm işlerini idareyle görevlendirilmesine ve böylece, işletmenin belirli yetkilere sahip “idarecisi” niteliğinde olmasına ve adeta işletmenin sahibi imiş gibi işletme konusuna giren tüm işlemleri ( 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 451.maddesindeki sınırlamalar dışında ) yapabilme yetkisine sahip bulunmasına karşın, ticari vekilin temsil yetkisi, işletmenin olağan işleriyle sınırlıdır; ticari vekil, işletmenin yönetimine ve yürütülmesine ilişkin yetkilere sahip değildir. Dolayısıyla, ticari mümessil işletmenin olağan ve olağanüstü nitelikteki bütün işlerini yapma yetkisine sahip olduğu halde, ticari vekil, kural olarak sadece olağan işleri yapabilir; ticari vekilin, olağan işler dışında kalan alanlarda işletmeyi temsilen işlem yapabilmesi, ancak, işletme sahibince o konuda özel olarak yetkilendirilmesiyle mümkündür. Bir başka fark da şudur: Ticari temsilcinin tersine ticari vekil, ticaret siciline tescil edilemez.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 453/2. maddesindeki açık hükme göre de, ticari vekilin müvekkilini borç altına sokabilmesi için, bu konuda kendisine açıkça yetki verilmiş olması şarttır. Oysa, ticari mümessilin borç altına sokan işlem yapabilmesi, bu yönde açık ve ayrıca verilmiş bir yetkinin varlığına bağlı değildir ( Tacir yardımcıları, ticari mümessil ve ticari vekil kavramları hakkında, bu kararın yazımında da yararlanılan ayrıntılı açıklamalar için, bkz: Prof. Dr. Feyzi Necmeddin Feyzioğlu, Ticari Mümessiller ve Diğer Ticari Vekiller, Ord. Prof. Dr. Halil Arslanlı’nın Anısına Armağan, İ.Ü.H.F. Yayını, Fakülteler Matbaası, İstanbul 1978, sh: 407 ve devamı; Prof. Dr. Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku, 6. Baskı, Sözkesen Matbaası, Ankara 2001, sh: 167 ve devamı; Prof. Dr. Ünal Tekinalp, Kambiyo Senetlerinde Temsile İlişkin Bazı Sorunlar, Temsil ve Uygulamada Vekalete İlişkin Sorunlar Sempozyumu, 14-16 Haziran 1976, İÜHF Yayını, Sulhi Garan Matbaası, İstanbul 1977, sh: 35 ve devamı; Dr. İsmail Kırca, Ticari Mümessillik, Yetkin Yayınları, Ankara 1996, sh: 33 ve devamı ).
Yukarıda değinildiği üzere, gerek ticari mümessilin ve gerekse ticari vekilin temsil yetkisi, işletme sahibinin ( tüzel kişiliğe sahip işletmelerde, temsile yetkili olanın ) tek taraflı bir hukuki işlemine dayalıdır. Herhangi bir şekil şartına tabi olmamakla birlikte, Yasal düzenlemeler çerçevesindeki yerleşik uygulamada, işletme sahibinin bu konudaki tek taraflı hukuki işleminin, genellikle yazılı bir vekaletname verilmesi şeklinde tezahür ettiği bilinmektedir.
Vurgulanmalıdır ki; yukarıda yapılan açıklamaların da ortaya koyduğu gibi, bir kişinin ticari vekil mi, yoksa ticari mümessil mi olduğunun çekişmeli bulunduğu hallerde, öncelikle, o kişiye işletme sahibi ( veya işletmeyi temsile yetkili kişi ) tarafından verilen yetkilerin içerik ve kapsamları dikkate alınarak bir değerlendirme yapılmalıdır.
Eğer, verilen yetkiler, işletmenin hem olağan ve hem de olağanüstü nitelikteki bütün işlerinin idare edilmesine olanak tanıyan bir içerik ve genişlikte ise, ortada ticari mümessilin bulunduğu; buna karşılık, sadece olağan işlerle sınırlı bir yetki verilmiş ise, ticari vekilden söz edilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Yeri gelmişken şu da belirtilmelidir ki; olağan işlerin neler olduğunun belirlenmesinde, hem işletmenin niteliği, iş hacmi gibi unsurlar, hem de, yapılacak işlemlerin türü ve değeri göz önüne alınmalıdır. Örneğin, işletmenin satış politikasında değişikliğe gitmek, işletmede kullanılan makineleri daha yeni teknolojiyle üretilmiş olanlarla değiştirmek konusunda sözleşmeler yapmak, olağanüstü nitelikteki işlemlerden sayılmaktadır.
Nitekim, Hukuk Genel Kurulu’nun 19.4.2006 gün, 2006/19-165 E., 2006/213 K.; 29.11.2006 gün ve 2006/12-758 E., 2006/754 sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Somut olay bu çerçevede değerlendirildiğinde davacı şirket adına işlem yapan dava dışı/ihbar olunan Şule S., ibraz ve celp olunan belgeler kapsamına göre şirketi temsil ve ilzama yetkili olmadığı gibi, adı geçenin ticari mümessil olarak nitelendirilmesini sağlayabilecek şirket yetkilisince yapılmış herhangi bir tek taraflı işlem ya da verilmiş bir vekaletname ile ticaret sicilinde bu konuda bir kayıt da bulunmamaktadır.
Durum bu olunca; Merkezi İstanbul İlinde olan davacı/alacaklı ( limited ) şirket için İzmir’de çalışan dava dışı ihbar olunan Şule S.’ye şirket borçlarını tasfiye veya alacaklardan feragat konusunda açıkça verilmiş bir yetki bulunmadığına göre adı geçenin hukuksal konumunun 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 453.maddesinde sayılan ticari vekil olduğunun kabulü gerekir. Bir an için aynı Kanunun 454 maddesi anlamında seyyar tüccar memur dahi kabul edilse yine şirketi borç altına sokma ve alacaklarından feragat anlamına gelecek işlem yapma yetkisinin bulunmadığı açıktır.
Bu nedenledir ki, davacı/alacaklı adına Şule S. tarafından imza olunan ve davacı/alacaklı şirketi borç altına sokan ve bir yönüyle de alacaktan feragat anlamına gelen, davalı/borçlu şirket dayanağı 18.10.2004 tarihli belge bu içeriği nedeniyle davacı/alacaklı şirketi doğrudan bağlayıcı nitelikte değildir.
Öyle ise, mahkemece yapılacak iş, dava dışı/ihbar olunan Şule S.’nin ticari vekil olduğunu kabulle yaptığı işlemleri bu çerçevede değerlendirmek ve yetkisi dışında kalan hususlar yönünden de usulünce araştırma yaparak uyuşmazlığı çözmek olmalıdır.
Bu cümleden olarak; bozma ilamında da işaret olunduğu üzere davalının elinde olduğu bildirilen uyuşmazlığa konu mamuller üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak ayıplı olup, olmadığı, ayıbın niteliği belirlenmeli ve eserin reddi gerekiyor ise dava şimdiki gibi reddedilmeli; bedelden tenzil suretiyle eserin kabulü mümkün ise de ayıplı imalata yönelik miktar belirlenerek bu tutar kadar icra takibine yapılan itiraz haklı görülerek dava sonuçlandırılmalı ve açıklanan kapsama göre inkar tazminatı talebi de ayrıca reddedilmelidir.
Sonuçta: yukarıda ve bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da ilave gerekçelerle benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı /alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 05.11.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2009/4-234
K. 2009/260
T. 17.6.2009
• AYIPLI MAL ( Davacının Rakının Bir Kısmını İçtikten Sonra Şişenin İçinde Böcek Olduğunu Farkettiği/Şişe Kapağı Bilyalı Olduğundan Bilirkişi Raporuyla Sonradan Koyulmasının Mümkün Olmadığının Tespit Edildiği – Tüketici Diğer Haklarını Kullanmadan Talep Etse Dahi Manevi Tazminata Karar Verileceği )
• MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ ( Ayıplı Mal/4077 S.K.’nın Her Türlü Zarardan Dolayı Yapılacak Talepler Kavramı Dahilinde Başvuru Süresini Daha Uzun Tutarak Diğer Haklarını Kullansın Kullanmasın Zararının Giderilmesine Olanak Tanıdığı – Talebinin Kabul Edileceği )
• RAKI ŞİŞEŞİNDE BÖCEK BULUNMASI ( Davacının Tüketici Mahkemesine Başvurduğu – Vücut Bütünlüğünün ve Ruh Sağlığının Bozulduğunun Kabulü İle Davacı Lehine Manevi Tazminata Karar Verileceği )
• HER TÜRLÜ ZARARDAN DOLAYI YAPILACAK TALEP ( Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun Kapsamında Bu Kavrama Yer Verildiği/Ayıplı Mal – Rakı Şişesinden Çıkan Böcek Nedeniyle Tüketicinin Ruh Sağlığının Bozulduğu/Tüketici Diğer Haklarını Kullanmadan Talep Etse Dahi Manevi Tazminata Karar Verileceği )
• TÜKETİCİNİN HAKLARI ( Ayıplı Mal/Yasanın Her Türlü Zarardan Dolayı Yapılacak Talepler Kavramı Dahilinde Tüketici Diğer Haklarını Kullansın Kullanmasın Zararının Giderilmesine Olanak Tanıdığı – Rakı Şişesinden Böcek Çıkan Davacının Manevi Tazminat Talebinin Kabul Edileceği )
4077 /m. 4, 10
818/m. 49
ÖZET : Dava, haksız eylem nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı, satın alıp içtiği içki şişesinde böcek ölüsü çıktığı iddiasıyla üretici firma aleyhine tüketici mahkemesinde dava açmıştır. Uyuşmazlık; tüketicinin, üretici davalıdan manevi tazminat isteyebilme koşullarının bulunup-bulunmadığı, noktasında toplanmaktadır. Tüketicinin ayıplı maldan kaynaklanan yasal başvuru yollarını düzenlerken “her türlü zarardan dolayı yapılacak talepler” kavramına da yer verip bu talepler için başvuru süresini daha uzun tutarak, tüketici diğer haklarını kullansın kullanmasın, bu zararlarını da giderebilmesine olanak tanımıştır. Davacı tarafından satın alınan şişenin orijinal olduğu, bilyalı kapak sistemi nedeniyle imalat aşamasından sonra şişenin içerisine yabancı cisim girmesinin mümkün olmadığı, ürünün ayıplı olduğu anlaşılmaktadır. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilme olup; duyulan acı ve çekilen ızdırap kişinin ruhsal bütünlüğünü bozucu etki yaratır. Söz konusu rakının içilmesi nedeniyle davacının vücut bütünlüğünün ve ruh sağlığının bozulduğunun kabulü ile davacı lehine manevi tazminata karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 7. Tüketici Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 31.01.2008 gün ve 2007/486-2008129 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 01.12.2008 gün ve 2008/5257-14847 sayılı ilamı ile;
( … Dava, haksız eylem nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz olunmuştur.
Davalı şirket tarafından imal edilen Rakı markalı ürün içerisinde bulunan yabancı cisim ( böcek ölüsü ) nedeniyle tiksinti duygusunun oluştuğu ve ayrıca davacının sağlığının da tehlikeye düşürüldüğü ileri sürülerek manevi tazminat isteminde bulunulmuş; mahkemece, ayıplı ürün yüzünden davacının ruh sağlığı ile vücut bütünlüğünün ihlal edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar, manevi tazminat verilebilecek olguları sınırlamıştır. Bunlar, kişilik değerlerinin zedelenmesi ( TMK 24 ), isme saldırı ( TMK 26 ), nişan bozulması ( TMK 121 ), evlenmenin butlanı ( TMK 158/2 ), boşanma ( TMK 174/2 ) bedensel zarar ve ölüme neden olma ( BK 47 ) durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesidir ( BK 49 ). Bunlardan TMK’nun 24. maddesi ile BK’nun 49. maddesi daha kapsamlıdır. TMK’nun 24. maddesinin belli yerlere yollaması nedeniyle böyle bir durumun bulunduğu yerde, onu düzenleyen kurallar ( örneğin; TMK 26,121, 158/2, 174/2 ); bunların dışında BK’nun 49. maddesi uygulanır.
TMK’nun 24. ve BK’nun 49. maddesinde belirlenen kişisel çıkarlar, kişilik haklarıdır. Kişilik hakları ise, kişisel varlıkların korunmasıyla ilgilidir. Kişisel varlıklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir. Tekniğin gelişimi ve yaşam koşullarına göre belirlenmiş varlıkların, açıklananlarla çevrelenmesine, davaya konu olayın bu çerçeve dışında kalmasına göre manevi tazminat isteği reddedilmelidir. Yerel mahkemece, anılan yönler gözetilmeksizin davalı tarafın manevi tazminatla sorumlu tutulması doğru değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, manevi tazminat istemine ilişkin olup; davacı tüketici gerçek kişi tarafından üretici firma hasım gösterilerek; 4077 Sayılı Kanun ve bu kanunda yapılan atıf nedeniyle ayrıca genel hükümlere dayanılarak, tüketici mahkemesinde açılmış ve bu mahkemece karara bağlanmıştır.
Davacı tüketici vekili, müvekkilinin 15.03.2007 tarihinde marketten aldığı rakının şişesini açıp bir miktar içtikten sonra, şişenin dibinde yabancı cisim ( böcek ölüsü ) görmesi üzerine mahkemeye müracaatla tespit yaptırdığını, bilirkişinin böceğin şişe içine imalat aşamasında girmiş olabileceği konusunda görüş bildirdiğini, bunun üzerine imalat sırasında hijyen koşullarına uymayan davalının bu eylemi nedeniyle, sağlığının tehlikeye düştüğünü, bunun ayıplı mal imalatı ve haksız fiil teşkil ettiği gibi sözleşmeye aykırılık unsurlarını da içerdiğini, manen acı çektiğini, tüm hazır içecekleri tüketirken tiksinti duyduğu, ayrıca aile bireyleri ve diğer tanıdıklarına karşı küçük düştüğünü ve alay konusu olduğunu, ifadeyle 20.000,00.- YTL manevi tazminatın dava tarihi olan 21.06.2007 tarihinden itibaren yasal faiziyle davalı üreticiden tahsilini, istemiştir.
Davalı taraf, davaya bakma görevinin tüketici mahkemesine ait olmadığını, davacının 30 gün içinde ayıp ihbarında bulunup, yasadan kaynaklanan haklarını kullanmadan eldeki davayı açtığını, ürünün kime ait olduğunun dahi bilinmediğini, davacının doğrudan doğruya cismani zarara uğramadığını, yaşam hakkı ve vücut bütünlüğünün ihlal edilmediğini, ifadeyle davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne 7.700,00.- YTL manevi tazminatın dava tarihinden yasal faizi ile birlikte davalı taraftan tahsiline karar verilmiştir.
Davalı tarafın temyizi üzerine özel dairece; yukarıda başlık bölümünde ayrıntısı yer aldığı üzere, yasal hükümler değerlendirilerek somut olayda manevi tazminat isteme koşulları bulunmadığı gerekçesiyle karar bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Davaya bakma görevinin tüketici mahkemesine ait olduğu belirgin olduğu gibi; davaya konu rakının davalı tarafça üretilmiş olduğu, şişedeki böceğin üretim sırasında girmiş olabileceği, üreticiye husumet yöneltilebileceği, davaya bakma görevinin tüketici mahkemesine ait olduğu hususlarında yerel mahkeme ile özel daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mevcut yasal düzenlemeler ve dosya kapsamına göre, içinde sinek ölüsü bulunan içkinin bir kısmını içtikten sonra bu durumu fark eden tüketicinin, üretici davalıdan manevi tazminat isteyebilme koşullarının bulunup-bulunmadığı, noktasında toplanmaktadır.
İlkin, yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır:
4822 Sayılı Kanunla değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Ayıplı mal” başlıklı 4. maddesinde:
“Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda ya da reklam ve ilanlarında yer alan veya satıcı tarafından bildirilen veya standardında veya teknik düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar, ayıplı mal olarak kabul edilir.
Tüketici, malın teslimi tarihinden itibaren otuz gün içerisinde ayıbı satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Tüketici bu durumda, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Tüketici bu seçimlik haklarından biri ile birlikte ayıp lı malın neden olduğu ölüm ve/veya yaralanmaya yol açan ve/veya kullanımdaki diğer mallarda zarara neden olan hallerde imalatçı-üreticiden tazminat isteme hakkına da sahiptir.
İmalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente, ithalatçı ve … , ayıplı maldan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik haklarından dolayı müteselsilen sorumludur. Ayıplı malın neden olduğu zarardan dolayı birden fazla kimse sorumlu olduğu takdirde bunlar müteselsilen sorumludurlar. Satılan malın ayıplı olduğunun bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz.
Bu madde ile ayıba karşı sorumlu tutulanlar, ayıba karşı daha uzun bir süre ile sorumluluk üstlenmemişlerse, ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile malın tüketiciye teslimi tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir. Bu süre konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallarda beş yıldır. Ayıplı malın neden olduğu her türlü zararlardan dolayı yapılacak talepler ise üç yıllık zamanaşımına tabidir. Bu talepler zarara sebep olan malın piyasaya sürüldüğü günden başlayarak on yıl sonra ortadan kalkar. Ancak, satılan malın ayıbı, tüketiciden satıcının ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse zamanaşımı süresinden yararlanılamaz. Bu hükümler, mal satışına ilişkin her türlü tüketici işleminde de uygulanır.” hükmü yer almaktadır.
Aynı kanunun 30. maddesinde de; “Bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel hükümler uygulanır.” denilmektedir.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 41. maddesinde:
“Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur. Ahlaka muğayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.”
Aynı kanunun, manevi tazminata ilişkin 47. maddesinde:
“Hakim, hususi halleri nazara alarak cismani zarara duçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namiyle adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir.”
49. maddesinde ise “Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir. Hakim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır. Hakim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın baasın yolu ile ilanına da hükmedebilir.” şeklinde düzenlemelere yer verilmiştir.
Yine, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesi ise “Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” hükmünü amirdir.
Tüm bu yasal düzenlemeler göstermektedir ki,
Satışa sunulan bir ürünün ambalajında etiketinde tanıtma ve kullanma kılavuzunda ürünle ilgili reklam ve ilanlarda, satıcı tarafından belirtilen hususların ve özelliklerin üründe bulunmaması veya tahsis ya da kullanım amacı bakımından malın değerinin veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler ayıp sayılır. Bu eksiklikleri taşıyan mal ve ürünler ise ayıplı maldır.
Üründe mevcut olan ayıp, açık veya gizli olabilir. Satılan üründe var olan ve gözle görülebilen, ilk bakışta fark edilebilen ayıplar açık ayıp sayılır ve bu tür ayıpların malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içerisinde satıcıya bildirilmesi zorunludur.
Ayıba karşı sorumlu tutulanlar ayıba karşı daha uzun bir süre ile sorumluluk üstlenmemişlerse ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile, malın tüketiciye teslimi tarihinden itibaren 2 yıllık zamanaşımına; ayıplı malın neden olduğu her türlü zarardan dolayı yapılacak talepler ise 3 yıllık zamanaşımına tabidir.
Bu süre içinde, önüne ayıplı maldan kaynaklanan ve diğer zararlar kapsamında açılmış bulunan bir dava gelen hakim, hem tüketici hukukunu ve hem de açıkça atıf yapılan diğer yasal düzenlemeleri gözeterek, hal ve mevkiin icabına ve hatanın ağırlığına göre tazminatın suretini ve şümulünün derecesini tayin eyleyecek; hususi zararı da nazara alarak cismani zarara uğrayan olan kimseye manevi zarar namiyle adalete uygun tazminat verilmesine karar verebilecektir.
Yine şahsi menfaatleri haleldar olan kimse, hata vukuunda zarar ve ziyan ve hatanın hususi ağırlığı icap ettiği surette manevi zararın namiyle nakdi bir meblağ itasını da dava edebilecektir.
Daha açık ifadeyle; manevi zarar, teknolojideki gelişmeler, ilişkilerde meydana gelen çeşitlilik, zarar türlerinin artması vs nedenlerle dar yorumlanmaması gereken, günün koşullarına ve olayın özelliğine göre hakimin serbestçe takdir edeceği, bir zarar çeşididir. Bunun dar yorumlanması yasanın lafzına da ruhuna da uygun düşmeyecektir. Nitekim, yargısal uygulamalarda ve öğretide de aynı yaklaşım benimsenmiştir.
Kabul edilen yeni yaklaşıma göre, aralarında sözleşme ilişkisi bulunan taraflardan birisinin eylemi sözleşmeye aykırı olması yanında karşıdakinin ruhsal veya bedensel bütünlüğü açısından zarara da yol açıyorsa, haksız eyleme benzer bir etkinin varlığının kabulü ile oluşan manevi zararın tazmini gerekmektedir.
Nitekim, bu yaklaşım Hukuk Genel Kurulu kararlarına da yansımış; bavulunu kaybeden yolcunun açtığı manevi tazminat davasının kabulünün gerektiğine ilişkin 12.12.2001 gün ve 2001/11-1161 Esas, 2001/1152 Karar sayılı; yine nikah resimlerinin yanması nedeniyle, istenen manevi tazminatın kabulüne işaret eden 13.06.2001 gün ve 2001115-498 Esas, 20011508 Karar sayılı; yurt dışı seyahati sırasında çekilen filmlerin tabedilmesi için verildiği, fotoğrafçı tarafından kaybedilmiş olması nedeniyle manevi zarar oluştuğunu kabul eden 11.04.2001 gün ve 2001/15-331 Esas ve 2001/331 Karar sayılı ilamlarda benzer kabul şekli benimsenmiş; manevi zarar kavramı geniş yorumlanmıştır.
Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilme olup; duyulan acı ve çekilen ızdırap kişinin ruhsal bütünlüğünü bozucu etki yaratacağından bunun manevi zararı oluşturacağında da kuşku bulunmamaktadır.
Gerek yukarıda içerikleri açıklanan yasal düzenlemeler ve gerekse de yapılan tüm açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:
Davalı üretici firma üretimini sağlık koşullarına ve konusunda yasal düzenlemelerde yer alan standartlara uygun şekilde gerçekleştirmekle yükümlüdür. Tüketicide reklam vs. yollarla uyandırdığı güveni sarsacak ihmal ya da hatalar içinde de olmamalıdır.
Kanun koyucu bu nedenle tüketicinin ayıplı maldan kaynaklanan yasal başvuru yollarını düzenlerken, “her türlü zarardan dolayı yapılacak talepler” kavramına da yer verip, bu talepler için başvuru süresini daha da uzun tutarak, tüketici diğer haklarını kullansın kullanmasın, zararını bu yolla da giderebilmesi olanağı getirmiştir.
Somut olayda da; davalı yanca üretilerek satışa sunulan ürün ( rakı ); satın alan davacı tarafından, tüketilmeye başlanıp, bir miktar içildikten sonra şişe içerisinde bulunan yabancı cisim fark edilmiştir. Davacı bunun üzerine, hemen delil tespiti talebinde bulunarak, bu cismin ne olduğunun ve şişe içinde hangi aşamada girmiş olabileceğinin tespitini istemiştir. Yapılan inceleme sonucunda bu cismin sinek olduğu, imalat aşamasında şişeye girmiş olabileceği, şişenin bilyeli kapak yapısı nedeniyle sonradan girmesi ya da konulmasının olanaklı olmadığı bildirilmiş; bu rapor davalı firmaya da tebliğ edilmiştir.
Davacı eldeki davayı, tüketici hukukundan kaynaklanan yasal başvuru haklarını kullanmaksızın, “diğer zararlar” cümlesinden açmış ve üründen bir miktar içtiğini ve bu durumun vücut bütünlüğü, beden ve ruh sağlığını ihlal ettiğini belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı üretici firma vekili, yazılı savunmalarında ve özellikle 31.01.2008 tarihli duruşmadaki beyanında açıkça; dava konusu rakı şişesinin orijinalliği ile ilgili bir sorun bulunmadığını, ayrıca imalat aşamasında sineğin şişe içerisine girmesinin mümkün bulunduğunu, imalattan sonra bilyalı kapak sisteminin takılmasını müteakip, şişe içerisine sinek veya başka bir yabancı maddenin girmesinin mümkün olamayacağını bildirmiş olmakla, üretimden kaynaklanan ayıbın varlığı konusunda taraflar; mahkeme ve özel daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Mahkemece yapılan yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporunda da aynı olgulara işaret edilmiş; ürünün ayıplı olduğu, ayrıca bu şekildeki bir rakının içilmesi halinde insan sağlığına zarar verebileceği, içende tiksinti veya isteksizlik meydana gelebileceği, görüşü bildirilmiştir.
Raporda yer alan bu görüş, hayatın olağan akışına uygun olup; içtiği sıvının içinde sağlığa zararlı olabilecek ve mide bulantısı ve tiksinti uyandırabilecek bir cismin, daha açık ifadeyle sinek ölüsünün bulunması, normal her insanda aynı duyguyu yaratacak; aynı veya benzer bir ürünü içerken, eskiden olduğu gibi keyifli ve istekli olamayacak; tiksinti ve isteksizlik duyabilecek; sonuçta ruhsal bütünlüğü ve buna bağlı olarak da sosyal yaşamı bu olaydan etkilenecek; üstelik bilirkişinin açıkça ifade ettiği gibi sağlığa da zararlı bu durum nedeniyle bedensel sağlığı da tehlikeye girebilecektir.
Yukarıda yer alan açıklamalar karşısında; satın aldığı ayıplı üründen ( rakı ) bir miktar tüketen davacının, ruh ve vücut bütünlüğünün bozulduğunun ve bu yolla uğradığı zararın, zarara neden olan davalı yanca tazmin edilmesi gerektiği, belirgindir.
Sonuç itibariyle; toplanan tüm deliller, bilirkişi raporu ve tüm dosya içeriğine göre, yerel mahkemenin dava konusu ürünün ( rakı ) davacı tarafça satın alındığı, bir miktar tüketildikten sonra şişede bulunan yabancı maddenin ( sinek ) fark edildiği, şişenin orijinal olduğu, bilyalı kapak sistemi nedeniyle imalat aşamasından sonra şişe içerisine yabancı cisim girmesi veya konulmasının mümkün bulunmadığı, buna göre şişedeki yabancı maddenin depolama ve dolum sırasında girdiğini kabul etmek gerektiği, ürünün ayıplı olduğu, yabancı madde reaksiyonu nedeniyle içen şahsa zarar verebileceği, davacı tarafın bir miktar tükettikten sonra yabancı maddeyi fark ettiği, içilmiş olan rakı nedeniyle davacının vücut bütünlüğünün ve ruh sağlığının bozulduğu; bu nedenle de davacı yararına tazminat takdiri gerektiğine ilişkin kararı usul ve yasaya uygun olup; yerindedir.
Ne var ki, tazminat miktarının usul ve yasaya uygun olup olmadığı hususu, özel dairesince incelenmediğinden, davalı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın özel daireye gönderilmesi gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı uygun olup, tazminat miktarına yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, 17.06.2009 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2004/4-29
K. 2004/83
T. 18.2.2004
• TÜKETİCİNİN KORUNMASI ( Davanın Ayıplı Araç İmal Edilmesinden ve Tamirinden Kaynaklanan Malın Aynıyla Değiştirilmesi Veya Değer Kaybının Telafisi ve Tazminat İstemine İlişkin Olması )
• ZAMANAŞIMI DEF’İ ( Satıcının Ayıba Karşı Sorumlu Tutulanların Daha Uzun Bir Garanti Süresi Vermemesi Halinde Ayıplı Maldan Doğan Sorumluluğun Malın Tesliminden İtibaren 2 Yıl Olması )
• AYIPLI MAL ( Ambalajında-Etiketinde-Tanıtma ve Kullanma Kılavuzunda Yer Alan veya Satıcı Tarafından Vaat Edilen veya Standardında Tespit Edilen Nitelik veya Nicelikte Olmaması )
• AYIPLI MALDAN SORUMLULUK ( Ortada Ayıp Sayılan Bir Eksikliğin Olması-Maldaki Eksikliğin Önemli Olması-Ayıbın Malın Yarar ve Zararının Alıcıya Geçtiği Anda Varolması ve Bilmeden Satın Alması )
• BORÇLAR KANUNUNDA AYIPLI MAL ( Bir Maldaki Ayıp Satıcının Zikr ve Vaat Ettiği Vasıflarda veya Niteliği Gereği Malda Bulunması Gereken Lüzumlu Vasıflarda Eksiklik Olması )
• GARANTİ SÜRESİ ( Satılan Malın Ayıbı Tüketiciden Satıcının Hilesi İle Ağır Kusuru veya Hile ile Gizlenmişse İki Yıllık Zamanaşımı Süresinden Yararlanamaması )
• SATICININ AYIPLI MALDA KUSURU ( İki Yıllık Zamanaşımı Süresinden Satılan Malın Ayıbı Tüketiciden Satıcının Hilesi İle Ağır Kusuru veya Hile ile Gizlenmişse Yararlanamaması )
4077/m.4
ÖZET : Tüketici yasası ile Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda yer alan veya satıcı tarafından vaat edilen veya standardında tespit edilen nitelik ve/veya niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mal veya hizmetler, ayıplı mal veya ayıplı hizmet olarak kabul edilir.
Satıcının ayıba karşı sorumlu tutulanların daha uzun bir garanti süresi vermemesi/daha uzun bir süre sorumluluk üstlenmemeleri halinde ayıplı maldan doğan davaların/sorumluluğun ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile malın tüketiciye teslimi tarihinden itibaren 2 yıllık zamanaşımına tabi olduğu, ancak, satılan malın ayıbı tüketiciden satıcının hile ile/ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse 2 yıllık zamanaşımı süresinden yararlanamayacağı, hükmü yer almaktadır.
DAVA : Taraflar arasındaki “tüketiciyi koruma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Birinci Tüketici Mahkemesince davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen 16.05.2002 gün ve 2001/1790-2002/742 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 18.02.2003 gün ve 2002/14811-2003/1502 sayılı ilamı ile; ( …Dava, davacıların 11.07.1997 tarihinde “0” km olarak satın aldıkları Opel marka aracın direksiyonundan sesler ve gıcırtılar gelmesi üzerine çeşitli defalar imalatçı davalı firmanın yetkili servislerine götürüldüğü halde ayıbının gizlendiği iddiasına dayalı arabanın yenisi ile değiştirilmesi olmadığı takdirde değer kaybının tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece istem zamanaşımı nedeniyle reddedilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacılar aracı satın aldıktan sonra ilk defa 28.12.1998 tarihinde yetkili Opel servisine götürmüşler, aracın direksiyon kutusu ve pompası değiştirilmiştir. Şikayetlerin devam etmesi üzerine 23.11.1999, 06.02.2001, 22.05.2001 ve 14.06.2001 tarihlerinde aracın Opel yetkili servislerine götürüldüğü ve zararın devam ettiği dosyada bulunan iş emirlerinden anlaşılmıştır. Yine dosya kapsamına göre söz konusu ayıbın gizli olup imalat hatasından kaynaklandığı en son 14.06.2001 tarihinde yapılan parça değişimi ile anlaşılmıştır. Bu tarih gözetildiğinde ve dava 20.06.2001 tarihinde açıldığından iki yıllık zamanaşımı süresi dolmamıştır. Şu durumda işin esası incelenip varılacak sonuca göre karar verilmelidir… ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Davacı asil Süleyman kendi adına asaleten diğer davacı adına vekaleten 20.06.2001 tarihli dava dilekçesinde: davalı şirket tarafından imal edilen 1997 model Opel Vectra Marka arabayı 11.07.1997 tarihinde satın aldıklarını; 28.12.1998 tarihinde 14500 KM de iken direksiyondan sesler geldiğinden yetkili serviste direksiyon kutusunun değiştirildiğini; ancak, arızanın devam ettiğini; her gidişlerinde servisin “yağladık geçer” diyerek kendilerini oyaladığını; 23.11.1999 tarihinde gittikleri aynı servisin gıcırtı olmadığını söyleyip, aracın sabah denenmesi gerektiğini belirttiğini; 06.02.2000 tarihinde tekrar şikayetlerini anlattıklarında serviste daha önce de bu şikayetlerin olduğu, direksiyon pompası ve kutusunun değiştiğini, yapabilecekleri bir şey olmadığını, fabrika ile görüşmesi gerektiğinin söylendiğini; imalatçı firmaya ait fabrikadan görüştükleri bir müdürün bu şikayetin garanti kapsamı dışında olduğunu ifade ettiğini; direksiyondaki gıcırtı ve kırt kırt seslerinin artması ve direksiyonun ağırlaşması üzerine iyice muzdarip olduklarını, 22.05.2001 tarihinde bu kez aracı Opel’in diğer servisi olan Opis’e götürdüklerini, aracı bırakmalarını istediklerini ve aynı akşam telefonla “sakın arabayı böyle kullanmayın, tehlike yaratır direksiyon kutusu ve powerin değişmesi gerekir. Bu da 1.500.000.000 TL tutar” dediklerini, bunun üzerine arabayı serviste bıraktıklarını; satın aldıklarından beri aynı şikayetlerinin sürmesi karşısında duydukları şüphe üzerine TMMOB Ankara Makine Mühendisleri Odasına 24.05.2001 tarihinde başvurarak araç üzerinde yaptırdıkları bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen 30.05.2001 tarihli rapor kapsamından aracın imalat hatasının olduğunun anlaşıldığını; 14.06.2001 tarihinde direksiyon kutusu ve diğer ilgili aksamın değiştirilip, bedelinin kendilerinden alındığını; imalat hatasının imalatçı firmanın yetkili servislerince hile ile gizlendiğini, ifadeyle, arabanın yenisi ile değiştirilmesini veya değer kaybının telafisini ve 1.475.894.449 lira tamir ücreti ile 40.000.000 TL bilirkişi ücretinin faizi ile davalı taraftan alınmasını istemiştir.
Davalı imalatçı firma vekili cevap dilekçesinde: Davacının dayanağı 4077 sayılı Kanunun 4. maddesinde zamanaşımı süresinin malın tüketiciye teslim tarihinden itibaren 2 yıl olup, zamanaşımı nedeniyle davanın reddini; ayrıca davanın davalının ikametgahı mahkemesi olan Torbalı’da açılması gerektiğini, bu nedenle de yetki itirazında bulunduklarını; değiştirme şartlarının oluşmadığını; bu güne kadar kullanılmasının haksız zenginleşme olacağını; sürekli kullanıma engel bulunmadığını; ellerinde 1997 model araç bulunmadığından fiili imkansızlık olduğunu; taleplerin iyi niyet kurallarına uymadığını; bir yıllık garanti süresi içinde ikiden fazla arıza şikayeti olmadığını; araçtan yararlanmaya devam olunduğunu; BK.202 ve 205 maddelerinin nazara alınmasını; servise ödenen ücretin iadesinin istenemeyeceğini, davacı delili olan raporu da kabul etmediklerini, ifadeyle, davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme; “Gerek aracın satın alınma gerekse arızanın ortaya çıktığı tarih ile dava tarihi arasında geçen süre nazara alındığında, 4077 sk. 4/4 maddesinde belirlenen 2 yıllık dava zamanaşımı süresinin geçirildiği; davacının dayandığı hile iddiası yönünden herhangi bir açıklama ve kanıt ileri süremediği; servisin tutumunu hile olduğu yönündeki davacı iddiasına itibar olunmadığı; davacı tarafın dört yıla yakın bir zaman hileye inanması ve davayı açmasının hileye bağlanamayacağı, gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermiştir.
Davacı tarafın temyizi üzerine Yüksek Özel Daire; dosya kapsamına göre söz konusu ayıbın gizli olup imalat hatasından kaynaklandığının en son 14.6.2001 tarihinde yapılan parça değişimi ile anlaşıldığı, bu tarih gözetildiğinde 20.6.2001 tarihinde açılan davanın iki yıllık zamanaşımı süresi içinde olduğu gerekçesiyle kararın bozulmasına karar vermiş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hükmü davacı ve davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna dayanılarak açılmış, ayıplı araç imal edilmesinden ve tamirinden kaynaklanan malın aynıyla değiştirilmesi veya değer kaybının telafisi ve tazminat istemine ilişkindir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; araçta bulunan ayıbın hile ile gizlenmiş “gizli ayıp” niteliğinde ve buna göre davalı yanın “zamanaşımı definin” yerinde olup olmadığı, noktasında toplanmaktadır.
İlkin, uyuşmazlığın temelinde yatan ayıp kavramı üzerinde durmakta yarar vardır;
“Tüketici yasası ile ilgili ayıba ilişkin düzenleme” 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4. maddesinde yer almaktadır. Anılan maddenin birinci fıkrasında; “Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda yer alan veya satıcı tarafından vaat edilen veya standardında tespit edilen nitelik ve/veya niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mal veya hizmetler, ayıplı mal veya ayıplı hizmet olarak kabul edilir.”denilmekte, devam eden fıkralarda ise buna ilişkin biçimsel koşullar sayılmaktadır.
Görüldüğü üzere; Borçlar Kanunundaki ayıp kavramı ile yukarıda açıklanan 4077 sayılı Kanununun 4.maddesinde yer alan ayıp kavramları birbiri ile örtüşmektedir. Borçlar Kanuna göre; bir maldaki ayıp; satıcının zikr ve vaat ettiği vasıflarda veya niteliği gereği malda bulunması gereken lüzumlu vasıflarda eksiklik olmak üzere iki türde ortaya çıkabilecektir. Bunlardan ikinci tür olan yani lüzumlu vasıflarda eksiklik şeklinde ortaya çıkan ayıptan bunun varlığını bilmese dahi satıcı sorumludur. Ayıp, maddi, hukuki ya da ekonomik eksiklik şeklinde ortaya çıkabilir. Bunlardan yola çıkılarak ;satıcı ve dolayısıyla teselsül ilişkisi nedeniyle ithalatçıyı maldaki ayıptan sorumlu tutmanın maddi koşulları; ortada ayıp sayılan bir eksikliğin olması, ardından maldaki eksikliğin önemli olması ve ayıbın malın yarar ve zararının alıcıya geçtiği anda varolması, tüketicinin ayıbın varlığını bilmeden malı satın almış olması, olarak sayılabilir.
Yeri gelmişken belirtmekte yarar vardır ki, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesinin gerek davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan /gerekse 4822 sayılı kanunla değişerek 14.06.2003 tarihinde yürürlüğe giren şeklinde satıcının /ayıba karşı sorumlu tutulanların daha uzun bir garanti süresi vermemesi /daha uzun bir süre sorumluluk üstlenmemeleri halinde ayıplı maldan doğan davaların/sorumluluğun ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile malın tüketiciye teslimi tarihinden itibaren 2 yıllık zamanaşımına tabi olduğu, ancak, satılan malın ayıbı tüketiciden satıcının hile ile /ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse 2 yıllık zamanaşımı süresinden yararlanamayacağı, hükmü yer almaktadır.
Hemen burada somut olaya baktığımızda; davacıların satın aldığı ve davalı tarafından üretilerek satışa sunulan aracın satın alma tarihi olan 11.07.1997’den sonra direksiyon sisteminde arızanın varlığının davalının yetkili servisince tespit edilip, parça değişikliklerinden sonra da aynı arızanın ortaya çıktığı, davacı tarafın aracı götürdüğü yetkili servisçe parça değişiklikleri ve yağlama gibi geçici tedbirlerle sorunun giderilmeye çalışıldığı ancak davacıların araçtan beklediği verimi almasını önleyecek ölçüde aynı arızaların tekrarladığı, davacıların bu kez fabrikaya başvurup, başka bir yetkili servise de aracını götürmesi ve bu serviste arızanın hayati öneme haiz olduğunun belirtilmesi karşısında araç üzerinde Makine Mühendisleri Odasınca belirlenen bilirkişiye yaptırdığı inceleme ve tespitle aracın üretim arızasının bulunduğunun belirlendiği, davalıya ait yetkili serviste ücreti karşılığı yeniden parça değişikliği yapıldığı, mahkemece yapılan incelemede de bilirkişilerin üretim hatası tespit ettikleri, hatta dava devam ederken araçta aynı arızanın 18.04.2002 tarihinde yeniden ortaya çıktığı ve yine serviste tamir yoluyla giderilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda; olayın açıklanan gelişimi ve deliller karşısında araçta üretim hatası bulunup, bunun gizli ayıp olduğunda kuşku yoktur. Zira, Davalı üretici onarımı yetkili servis istasyonları eliyle yapmaktadır. Bu istasyonlar satılan araçların teknik özellikleri itibariyle arıza ve ayıbı doğru ve tam teşhis edebilecek, en kısa sürede ve tam anlamıyla giderebilecek elemanlar bulundurmak zorundadır. Deneme yanılma ile aracı tamire çalışan ve parça değişikliği yoluna giden servis çalışanlarının serviste bulundurulmasının sonuçlarının tüketiciye mal edilmesi düşünülemez. Kaldı ki, üretim hatasının varlığını rahatlıkla tespit edebilecek nitelikte olması gereken servisin tüketiciyi sonuç alınamayan tamirlerle oyalaması ve arızanın belli periyotlarla tekrarlaması karşısında davada zamanaşımının varlığından da söz edilemez.
Şu durumda mahkemece işin esası incelenip varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken aksine gerekçelerle davanın zamanaşımı nedeniyle reddedilmesi bozmayı gerektirmiştir. Direnme kararı açıklanan nedenlerle bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 18.02.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.