Ağır Tahrik Sonucu Adam Öldürme Hakkında Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 1994/1-129
K. 1994/191
T. 27.6.1994
AĞIR TAHRİK SONUCU ÖLDÜRME (Maktulün Sanığı Uzun Süredir Rahatsız Eden Davranışlarda Bulunması ve Olay Öncesinde de Hakaret Etmesi)
ADAM ÖLDÜRME (Maktulün Aralarında Kırgınlık Bulunan Sanığa Hakaret Etmesi)
HAKARET EDEN KİŞİYİ ÖLDÜREN SANIK (Önceden Aralarında Kırgınlık Bulunan Maktulün Hakaretinin Ağır Tahrik Niteliği)
765/m.51,448
ÖZET: Sanıkla maktül arasında kırgınlık bulunmaktadır. Bu nedenle maktül, karşılaştığında sanığa hakaret etmiştir. Bunun üzerine silahını çeken sanığın, uzun süredir tevali eden olayların etkisi altında ve öldürülenin haksız hareketlerinin oluşturduğu gazap ve şiddetli emelin tesiriyle maktülü öldürdüğü anlaşıldığından, hakkında ağır tahrik hükümleri uygulanmalıdır.
DAVA: Adam öldürmek suçundan sanık F.Y.`nin TCY.nın 448, 51/2, 59. maddeleri gereğince 6 yıl 8 ay ağır hapis, 6136 Sayılı Yasanın 13/1, TCY.nın 59. maddeleri uyarınca 10 ay hapis 83.333 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesince verilen 25.2.1993 gün 150/41 sayılı hükmün, sanık ve katılan vekilleri trafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi 27.10.1993 gün 2019/2141 sayı ile; “Sanığın savunmalarının tanıklarca doğrulanmamış olması, olay günü kendisine hakaret ettiği için maktül C.D.`yi öldürdüğünün dosya içeriğinden anlaşılması karşısında, adı geçen maktülden gelen bu haksız davranışın adi tahrik oluşturacağının kabulünde zorunluluk olduğu halde verilen cezadan TCK.nun 51/1. maddesi yerine 51/2. maddesiyle indirim yapılması” isabetsizliğinden bozmuş,
Yerel Mahkeme 23.1.1993 gün 213/233 sayı ile; “Sanığın savunması, tanık beyanları ile doğrulanmıştır. Maktülün her gördüğü yerde hakaret ettiği ve olay günü de küfrettiği yolundaki savunmaya itibar etmek gerekmektedir. Sanığın torununa yapılan davranışlar, sanık lehine tahrik olarak kabul edilmelidir. Maktülden gelen ve tevali eden haksız davranışlar sonucu duyulan öfke ve şiddetli elemin etkisiyle bu suç işlenmiştir. Bu nedenle ağır tahrik hükümleri uygulanmalıdır” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de Yargıtayca incelenmesi katılanlar vekili tarafından süresinde istenildiğinden dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının “onama” istemli 26.4.1994 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR: Sanığın adam öldürmek suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda; Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık tahrikin derecesine ilişkindir.
Tahrikin derecesinin tesbiti mahkemenin değerlendirme yetkisi kapsamına girmekle beraber, mahkemeler bu yetkiyi, hukukun genel ilkelerine, haksız hareketin niteliğine ve ağırlığına göre adalet ve hakkaniyet kurallarına uygun biçimde kullanmalıdırlar. Ülke genelinde uygulamada birliğin sağlanması, mahkemelerce kullanılan bu yetkinin Yasaya uygun olup olmadığının denetlenmesi üst mahkemelerin görevleri içindedir.
Ceza Yasasında tahrikin hafif ve ağır olmak üzere iki şeklinden sözedilmiş, birbirinden ayırt edilmesini saptayacak kesin bir ölçü veya sınır konulmamıştır. Fail, haksız bir fiilin doğurduğu öfke veya elemin etkisi altında kalarak suçu işlediğinden faili harekete geçiren saikler daha az vahim sayılmış, olaya maktülün sebep olması nazara alınmıştır.
Tahrikin varlığı ve derecesi, failin durumu ve yöresel koşullara göre değerlendirilmeli, olayın işleniş şekli, niteliği, özellikleri tahrik eden ile failin hal ve davranışları nazara alınmalıdır.
Haksız ağır tahrikin kabulü için olay sebebinin, sanığın ruh yapısı üzerinde şiddetli bir elem ve büyük bir hiddetle sarsıntıya yol açması gerekir. Eğer haksız fiil, niteliği ve işleniş biçimi itibariyle önemli boyutlara ulaşmışsa haksız ağır tahrikin kabul edilmesi gerekir.
Dosya içeriğine göre, maktül ve arkadaşları zaman zaman sanığın gelininin evi önünde oturmuşlar, öldürülenin bir arkadaşı ile sanığın gelini mektuplaşmaya başlamışlardır. 18.4.1984 günü maktül ile arkadaşı M.E.`nin geldiğini gören sanık, “mahalleye neden yabancıları getiriyorsun” diye maktüle söylemiş ve peşinden maktülün arkadaşına hakaret etmiştir. Çıkan kavgada sanık ile M.E. karşılıklı olarak birbirlerini bıçaklamışlardır. Sanığın oğlu olan tanık H., maktül tarafından rahatsız edildiğinin eşi tarafından kendisine söylendiğini, evlerini Ankara`ya naklettiklerini ve eşinin evi terkettiğini söylemiştir. Bu olaylar nedeniyle sanıkla, maktülün arası açılmıştır.
Olay akşamı sanık, misafirlerini yolcu ettikten sonra maktül ve yanındaki arkadaşı ile karşılaşmıştır. Maktülün “ulan pezevenk” demesi üzerine silahını çeken sanık, maktül ve arkadaşı M.S.`yi öldürmüş M.`nin öldürülmesi nedeniyle kurulan mahkumiyet hükmü onanarak kesinleşmiştir. Olaydan sonra evine gelen sanık, “önüme geçen delikanlıları vurdum, beni sokağa çıkartmıyorlardı” diye karısına söylemiştir. Sanığın torunu olan Y. ise, karakolda alınan ifadesinde, sanığın eve gelip “bana laf atanları vurdum” dediğini, duruşmada ise ayrıca, karşılaştıklarında maktülün kendisine “ben senin babanım” diye söylediğini beyan etmiştir.
Yukarıda açıklandığı üzere sanıkla maktül arasında kırgınlık bulunmaktadır. Bu nedenle maktül, karşılaştığında sanığa hakaret etmiştir. Bunun üzerine silahını çeken sanığın, uzun süredir tevali eden olayların etkisi altında ve öldürülenin haksız hareketlerinin oluşturduğu gazap ve şiddetli emelin tesiriyle maktülü öldürdüğü anlaşıldığından, hakkında ağır tahrik hükümleri uygulanmalıdır. Bu nedenle sair yönleri de usul ve yasaya uygun bulunan direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
Kurul üyelerinden S.Selçuk; “Yargıtay Yerel Mahkemenin yerine geçerek tahrikin derecesini belirlemeyez, sadece gerekçeyi denetler, Yerel Mahkemenin gerekçesi ise yerindedir.” görüşüyle ve değişik gerekçeyle hükmün onanması yönünde oy kullanmış, çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım kurul üyeleri ise, Özel Daire bozma kararının haklı nedenlere dayandığını ileri sürmüşlerdir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının reddiyle sair yönlerin de usul ve yasaya uygun bulunan Yerel Mahkeme direnme hükmünün tebliğnamedeki düşünce gibi ONANMASINA, 30.5.1994 günlü müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 27.6.1994 günlü 2. müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 1996/1-121
K. 1996/134
T. 11.6.1996
ADAM ÖLDÜRME (Maktulün Olay Çıkarması ve Arkadaşlarıyla Sanıklara Saldırıp Yaralamasının Ağır Tahrik Niteliği)
AĞIR TAHRİK SONUCU ADAM ÖLDÜRME (Maktulün Kızlarının Düğününde Olay Çıkarması ve Arkadaşlarıyla Birlikte Sanıklara Saldırıp Yaralaması)
KIZININ DÜĞÜNÜNDE OLAY ÇIKARIP SANIKLARA SALDIRARAK YARALAYAN MAKTUL (Ağır Tahrik Sonucu Adam Öldürme)
765/m.51,448
ÖZET: Suçun, maktül ve arkadaşlarından gelen ve devam eden olayların etkisi altında ve maktulün haksız hareketlerinin oluşturduğu gazap ve şiddetli elemin etkisiyle işlendiği anlaşıldığından sanıklar hakkında ağır tahrik hükümleri uygulanmalıdır.
DAVA: Adam öldürmek suçundan sanık M.A.`nın, TCY.nın 448, 51/1, 59. maddeleri gereğince 15 yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve fer`i ceza tayinine, yaralama suçundan sanık H.A.`nın, TCY.nın 456/4, 457/1, 59. maddeleri gereğince 1 ay 20 gün hapsine, ölümle biten kavgada ölene el uzatmak suçundan sanık E.Y.`nin, TCY.nın 464/1, 51/1, 59. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapsine ve cezalarının ertelenmesine ilişkin Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 25.5.1995 gün 368/108 sayılı hükmün, sanıklar tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi 14.11.1995 gün 3118-3303 sayı ile, “Maktül ve arkadaşlarının olay gününden önce kavga ettikleri olay günü sanık yakınlarının düğününe davetsiz olarak katıldıkları, sanıklara laf atıp kavga çıkardıkları, toplu kavga esnasında sanıklardan E.`yi bıçakla yaraladıklarının anlaşılması karşısında, maktül ve yanındaki arkadaşlarından gelen ve tevali eden bu haraketlerin kül halinde ağır tahrik oluşturacağının kabulünde zorunluluk bulunduğu halde tahrikin hafif kabul edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozmuş, Yerel Mahkeme 27.12.1995 gün 418/358 sayı ile; “Sanık M., maktül ve arkadaşlarının olay günü gecesi kendisine, babasına sopa ve bıçaklarla saldırmaları ve kendilerini dövmeye kalkmaları şeklinde beliren hafif tahrik altında yüklenen suçu işlemişlerdir.” gerekçesiyle ve oyçokluğuyla önceki hükümde direnmiştir.
Kısmen ve re`sen temyize tabi olan hükmün Yargıtayca incelenmesi, sanıklar ve vekilleri tarafından süresinde istenildiğinden dosya; Yargıtay C. Başsavcılığının “bozma” istemli 13.5.1996 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR: Adam öldürmek, ölümle biten kavgada ölene el uzatmak suçlarından sanıkların mahkumiyetlerine karar verilen olayda, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, tahrikin derecesine ilişkindir.
Tahrikin derecesinin tespiti mahkemeye ait ise de, mahkemeler bu yetkiyi hukukun genel ilkelerine, haksız hareketin niteliğine ve ağırlığına göre adalet ve hakkaniyet kurallarına uygun biçimde kullanmalıdırlar. Mahkemelerce kullanılan bu yetkinin yasaya uygun olup olmadığının denetlenmesi üst mahkemelerin görevleri içindedir.
Ceza Yasasında tahrikin hafif ve ağır olmak üzere iki şeklinden sözedilmiş, birbirinden ayırt edilmesini saptayacak kesin bir ölçü veya sınır konulmamıştır. Fail, haksız bir fiilin doğurduğu öfke veya elemin etkisi altında kalarak suçu işlediğinden, faili harekete geçiren saikler ile maktül veya mağdurun olaya sebep vermesi nazara alınmıştır.
Tahrikin varlığı ve derecesi, failin durumu ve yöresel koşullara göre değerlendirilmeli, olayın işleniş şekli, niteliği, özellikleri, tahrik eden ile failin hal ve davranışları dikkate alınmalıdır.
Haksız ağır tahrikin kabulü için olay sebebinin, sanığın ruh yapısı üzerinde şiddetli bir elem ve büyük bir hiddetle sarsıntıya yol açması gerekir. Eğer haksız fiil, niteliği ve işleniş biçimi itibariyle önemli boyutlara ulaşmışsa, haksız ağır tahrikin kabulü gerekmektedir.
Dosya içeriğine göre, maktül ve arkadaşları, olaydan bir gün önce sanık H.A.`nın kızı ve sanık M.A.`nın kız kardeşi olan M.`nin köyde yapılan kına gecesine davetsiz olarak gitmişlerdir.
Sanıklara söz atmaları üzerine çıkan kavgada maktül dövülmüş ve köy korucuları tarafından köyün dışına çıkartılmıştır. Sanık ertesi gün ilçe merkezinde bir salonda yapılan düğüne gideceğini söylemiş, bazı arkadaşlarının uyarmalarına rağmen, “dün bizi köyde dövdüler, bu akşam da biz onları dövelim” demiş ve düğüne gelen kız arkadaşını da görmek için salona gitmiştir. Düğün salonunda bir süre oturup eğlendikten sonra, olay çıkmaması için dışarı çıkartılmıştır. Düğünün sona ermesi üzerine, salondan dışarı çıkan sanıklara öldürülen ve arkadaşları ellerindeki sopalarla saldırmışlar, sanık E.Y. alnının ortasında 1 cm. sathi yara, sol bacak ön yüz ortalarında 3 cm. kesi meydana gelecek şekilde ve sanık M.A. boynun sağ tarafında ve alın ile sol şakakta sathi sıyrık oluşacak şekilde yaralanmışlardır. Maktül ve arkadaşlarının bu saldırıları üzerine sanık M., maktülü göğsünden bıçaklamış ve yere düşen maktüle sanık E. tekme ile vurmuştur.
Açıklandığı üzere, öldürülenin olaydan bir gün önce kına gecesine gelerek olay çıkartması nedeniyle sanıklarla öldürülen arasında kırgınlık bulunmaktadır. Olay günü de, maktül ve arkadaşları bir grup halinde, davet edilmedikleri halde düğün salonuna gelmişler ve düğünden çıkan sanıklara saldırmışlardır. Suçun; öldürülen ile arkadaşlarından gelen ve tevali eden olayların etkisi altında ve öldürülenin haksız hareketlerinin oluşturduğu gazap ve şiddetli elemin tesiriyle işlendiği anlaşıldığından sanıklar hakkında ağır tahrik hükümleri uygulanmalıdır. Bu nedenle direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak 11.6.1996 günü oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
E. 2004/981
K. 2004/2299
T. 10.6.2004
ADAM ÖLDÜRMEYE EKSİK TEŞEBBÜS (Sanığın Öldürmek Kastıyla Ateş Etmiş Ancak İsabet Sağlayamamış Olması – Tüm İcra Hareketlerinin Tamamlandığının Kabul Edilemeyeceği)
ÖLDÜRMEYE EKSİK TEŞEBBÜS (Sanığın Öldürmek Kastıyla Ateş Etmiş Ancak İsabet Sağlayamamış Olması – Tüm İcra Hareketlerinin Tamamlandığının Kabul Edilemeyeceği)
TAM TEŞEBBÜSTEN BAHSEDİLEMEMESİ (Sanığın Öldürmek Kastıyla Ateş Etmiş Ancak İsabet Sağlayamamış Olması – Öldürmeye Eksik Teşebbüs)
EKSİK TEŞEBBÜS (Sanığın Öldürmek Kastıyla Ateş Etmiş Ancak İsabet Sağlayamamış OLması – Tam Teşebbüsten Hüküm Kurulamaması)
TAAMMÜDEN ÖLDÜRMEYE EKSİK TEŞEBBÜS (Sanığın Öldürmek Kastıyla Ateş Etmiş Ancak İsabet Etirememiş Olması – Tam Teşebbüsten Hüküm Kurulamaması)
AĞIR TAHRİK NETİCESİ ABLASINI ÖLDÜREN MÜŞTEKİ CEZAEVİNDEN ÇIKTIKTAN SONRA
SANIĞIN ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS ETMESİ (Hafif Tahrik Hükümlerinin Uygulanacağı)
HAFİF TAHRİK HÜKÜMLERİNİN UYGULANMASI GEREĞİ (Ablasını Öldüren Müştekiyi Cezasını Çekip Cezaevinden Çıktıktan Sonra Vuran Sanık Hakkında)
765/m.61,62,448
ÖZET: a ) Sanık N’nin her iki mağdura da öldürmek amacıyla ateş ettiği ancak, gerek kendisinin hareketli olması ve gerekse mağdurların kendilerini sakınmaları nedeniyle isabet kaydedemediği dosya kapsamından anlaşılmakla, yerleşik içtihatlara göre, mağdura öldürmek kastı ile ateş edilip de isabet sağlanamadığı durumlarda, sanığın tüm icrai hareketlerini bitirdiğinden bahsedilemeyeceği için, sanığın mağdur F’yi “taammüden öldürmeye eksik teşebbüsten”, mağdur H’yi ise “öldürmeye eksik teşebbüsten” cezalandırılması gerekirken, yazılı şekilde sanık hakkında öldürmeye tam teşebbüsten hüküm kurulmuş olması suretiyle fazla ceza tayini,
b ) Sanığın, 20.01.2000 tarihinde ağır tahrik altında ablasını öldüren müşteki F. cezasını çekip cezaevinden çıktıktan sonra öldürmeye teşebbüs etmesinin, emsal içtihatlara göre, TCK’nun 51/1. maddesine mümas basit tahrikin uygulanmasını gerektirdiği gözetilmeden yazılı şekilde ağır tahrik hükümlerinin tatbiki, yasaya aykırıdır.
DAVA: E.S’yi taammüden, H.S’yi de kasten öldürmeğe tam derecede teşebbüsten ve izinsiz silah taşımaktan sanık N.Ö’nün yapılan yargılanması sonunda; hükümlülüğüne ilişkin ( SAMSUN ) İkinci Ağır Ceza Mahkemesi’nden verilen 28.08.2003 gün ve 58/144 sayılı hükmün duruşmalı olarak Yargıtay’ca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığı’ndan tebliğname ile dairemize gönderilmekle duruşmalı olarak incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR: 1-a ) Sanık H. hakkında TCK’ nun 49. maddesi gereğince hüküm kurulurken, “ceza tertibine yer olmadığına” denildikten sonra, “beraatine” denilmemiş olması, temyiz incelemesinin kapsamına göre,
b ) Sanık N. hakkında, mağdurlar E ve H’ye yönelik eylemlerinden kurulan hükümlerde, TCK’ nun 31. ve 33. maddelerinin her bir mağdura karşı kurulan hükümle ilgili olarak ayrı ayrı uygulanması gerekirken, toplam ceza üzerinden uygulanmış olması, aleyhe temyiz olmadığından,
c ) Müşteki H. vekilinin 28.04.2003 tarihli dilekçesi müdahale talebi niteliğinde olmasına rağmen bu konuda olumlu-olumsuz bir karar verilmemiş olması, ilgilinin bu konuda temyizi bulunmadığından, bozma nedeni yapılmamıştır.
2- Temyiz dilekçelerinin kapsamına göre, sanık N. hakkında kurulmuş bulunan hükümlere hasren yapılan incelemede;
Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık N’nin mağdurlar E ve H’ye eylemlerinden kaynaklanan suçlarla, 6136 Sayılı Kanuna muhalefet suçunun sübutu kabul kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde eleştiri ve bozma sebepleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan sanık N. müdafiinin temyiz dilekçesinde ve duruşmalı incelemede meşru müdafaa şartlarının oluştuğuna, TCK’nun 79. maddesi gereğince tek ceza verilmesi gerektiğine, mağdur F’ye karşı taammüdün bulunmadığına, mağdur H’ye yönelik suçta, suç vasfının yaralama olacağına, ağır tahrikin bulunduğuna temas eden ve yerinde görülmeyen, sair temyiz itirazlarının reddine; Ancak,
a ) Sanık N’nin her iki mağdura da öldürmek amacıyla ateş ettiği ancak, gerek kendisinin hareketli olması ve gerekse mağdurların kendilerini sakınmaları nedeniyle isabet kaydedemediği dosya kapsamından anlaşılmakla, yerleşik içtihatlara göre, mağdura öldürmek kastı ile ateş edilip de isabet sağlanamadığı durumlarda, sanığın tüm icrai hareketlerini bitirdiğinden bahsedilemeyeceği için, sanığın mağdur F’yi “taammüden öldürmeye eksik teşebbüsten”, mağdur H’yi ise “öldürmeye eksik teşebbüsten” cezalandırılması gerekirken, yazılı şekilde sanık hakkında öldürmeye tam teşebbüsten hüküm kurulmuş olması suretiyle fazla ceza tayini,
b ) Sanığın 20.01.2000 tarihinde ağır tahrik altında ablasını öldüren müşteki F. cezasını çekip cezaevinden çıktıktan sonra öldürmeye teşebbüs etmesinin, emsal içtihatlara göre, TCK’nun 51/1. maddesine mümas basit tahrikin uygulanmasını gerektirdiği gözetilmeden yazılı şekilde ağır tahrik hükümlerinin tatbiki,
c ) Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde, yargılama giderlerine ait dökümün karar yerinde gösterilmemiş olması,
SONUÇ: Yasaya aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde görülmekle hükümlerin kısmen tebliğnamedeki düşünce gibi ( BOZULMASINA ) 10.06.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2002/1-322
K. 2003/27
T. 11.3.2003
ADAM ÖLDÜRME (Tahrik – Maktüllerin Tevali Eden Haksız Hareketlerinin Bulunmadığı/Basit Etkili Eylem Düzeyinde Kalan Saldırıların TCY. 51/1 Madde ve Fıkrasına Uygun Hafif Haksız Tahrik Oluşturacağı)
TAHRİK (Maktüllerin Tevali Eden Haksız Hareketlerinin Bulunmadığı/Basit Etkili Eylem Düzeyinde Kalan Saldırıların TCY. 51/1 Madde ve Fıkrasına Uygun Hafif Haksız Tahrik Oluşturacağı – Birden Fazla Adam Öldürme)
MAKTÜLLERİN TEVALİ EDEN HAKSIZ HAREKETLERİNİN BULUNMAMASI (Birden Fazla Adam Öldürme – Hafif Haksız Tahrik Oluşturacağı/Ağır Tahrik Halinin Oluşmayacağı)
BASİT ETKİLİ EYLEM DÜZEYİNDE KALAN SALDIRILAR (TCY. 51/1 Madde ve Fıkrasına Uygun Hafif Haksız Tahrik Oluşturacağı – Maktüllerin Tevali Eden Haksız Hareketlerinin Bulunmadığı)
AĞIR TAHRİK HALİNİN OLUŞMAMASI (Adam Öldürme – Maktüllerin Tevali Eden Haksız Hareketlerinin Bulunmadığı/Basit Etkili Eylem Düzeyinde Kalan Saldırıların Hafif Haksız Tahrik Oluşturacağı)
1412/m.326
765/m.51, 448
ÖZET: Yargıtay C.Başsavcılığınca değişik zamanlarda ve her biri TCY.nın 51. maddesinin 1. fıkrası düzeyinde kalan tahrik edici davranışların tevali etmesi halinde, aynı maddenin 2. fıkrasındaki ağır tahrik halinin oluşacağı belirtilerek itiraz yoluna başvurulmuş ise de, aracın alım ve satımı ve devrinin verilememesinden kaynaklanan uyuşmazlıkların taraflar arasında anlaşmayla çözümlendiği, olayın aracın teslimi anında ölenlerden Halil’in sanıkla birlikte yaşayan tanık Ayhan’dan aracın kötü kullanılmış olduğu düşüncesiyle uğranılan zararın tazminini sağlamak için çantasından para almak istemesi üzerine başladığı, taraflar arasında bu şekilde başlayan kavgada, sanığın aşamalardaki savunmaları, tanıklar Ayhan, Samet ve tanık Erkan’ın kolluk anlatımları ve sanığa ait adli rapor kapsamı ve atışların uzak atış mesafesinden yapıldığına ilişkin otopsi tutanağındaki saptamalar dikkate alındığında, maktüllerin tevali eden haksız hareketlerinin bulunmadığı, basit etkili eylem düzeyinde kalan saldırıların TCY.nın 51/1. madde ve fıkrasına uygun hafif haksız tahrik oluşturacağı, Yerel Mahkeme ile Özel Daire kararlarında bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmış olmakla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Sanığa ait adli rapor kapsamı ve atışların uzak atış mesafesinden yapıldığına ilişkin otopsi tutanağındaki saptamalar dikkate alındığında, maktüllerin tevali eden haksız hareketlerinin bulunmadığı, basit etkili eylem düzeyinde kalan saldırılar TCY.nın 51/1. madde ve fıkrasına uygun hafif haksız tahrik oluşturur.
DAVA: İki kişiyi kasten öldürmek suçundan sanık Gürcan’ın TCY.nın 448, 51/1 ve 59. maddeleri (ikişer kez) ve 72. maddesi uyarınca 30 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına ikişer kez hakkında aynı Yasanın 31 ve 33. maddelerinin uygulanmasına, tabanca ve kovanın zoralımına, tutuklulukta geçirdiği sürenin mahkûmiyetinden mahsubuna, katılanların kişisel hakları konusunda hukuk mahkemesinde dava açmaktan muhtariyetlerine ilişkin Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 9.10.2000 gün ve 99-322 sayılı hüküm re’sen temyize tabi olmasının yanında C.Savcısı, sanık ve vekilleri ile katılanlar vekili tarafından da temyiz olunmakla, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 21.6.2001 gün ve 2030-2788 sayı ile;
“Olayın tarafsız görgü tanığı Erkan’ın asker olduğu ve hazırlıkta alınan ifadesinde de askerlik adresinin açıkça belirtildiği dikkate alınarak bu tanığın talimatla ifadesi alınıp, sanığın savunmasına göre bilgisi de sorulduktan sonra, delillerin birlikte değerlendirilerek suç vasfının belirlenmesi ve de tahrikin değerlendirilmesi gerekirken noksan tahkikatla karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmuştur.
Bozmaya uyan Yerel Mahkemece; bozma gerekleri yerine getirilerek 13.2.2002 gün ve 486-40 sayı ile yine aynı şekilde hüküm tesis edilmiştir.
Re’sen de temyize tabi olan bu hüküm sanık ve vekilleri ile katılanlar vekili tarafından da temyiz olunmakla dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 18.11.2002 gün ve 3389-4173 sayı ile tebliğnamedeki isteme aykırı olarak onanmıştır.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 20.12.2002 gün ve 73598 sayı ile;
1- Yerel Mahkemece hüküm kurulurken “iki kez 24 sene ağır hapsine” denilip TCK.nun 29. maddesine uygun şekilde kanuni ve takdiri tahfif sebepleri uygulanıp her seferinde “iki kez” denilerek sonuç ceza 71. maddeye göre içtima ettirilmiştir.
Yüksek Daire 10.4.2000 gün 59-954 sayılı kararında “her bir mağdura karşı eylemden dolayı TCK.nun 448, 62, 59 ve 448, 62, 59. maddeleri uyarınca ayrı ayrı uygulama yapılarak ceza tayini yerine birbirinin içinde tek uygulama ile karar verilmesini”, yine 18.6.1999 gün ve 2156-2395 sayılı kararında “her bir mağdura karşı eylemden dolayı ayrı ayrı ceza tayin edilmesi gerekirken tek uygulama ile karar verilmesini” kanuna aykırı bulmuş, kararları bozmuştur.
Somut olayda da Yerel Mahkemenin yaptığı uygulama bu kararlara ve CMUK.nun 268/4. maddesine aykırı olmasına rağmen hükmün onanmasına karar verilmiştir.
2- İkinci itiraz konusu ise tahrikin derecesine yöneliktir.
Maktûl Fikret ve kardeşi diğer maktûl, harici satış senedi yapılıp 2000 Mark’ın peşin alınmasına rağmen kendilerine düşen trafik kaydını sanığa devir işlemini aradan geçen uzun zamana rağmen yapmamıştır.
Bu konuda iyi niyetli olduklarından söz edilemez. Zira olaydan sonra 1.3.2000 gün ve 1841 yevmiye numarası ile Kırıkkale 2. Noterliğinin vekaletnamesi ile maktûllerin kardeşi müdahil İsa, kayıt maliki Aynur’dan aracın devri için vekaletname almıştır.
Öyleyse olay, önceki bu vekaletin alınıp devrin sağlanması ve olayın önlenmesi mümkün olup bu yapılmayarak olayın oluşuna sebebiyet verilmiştir.
Galeri sahibi Ali ve Muhammet ‘in anlatımlarına göre senede bağlı 660 milyon liranın aracın devrinin verilmesinden sonra ödeneceği kararlaştırılmasına rağmen bu alacak devir işlemi gerçekleştirilmemesine rağmen maktûllerce istenmiş, hatta sanık ve gayri resmi eşine ödenmeme halinde yaşamlarının tehlikeye gireceği yolunda tehditler de yapılmıştır.
Sanık 18 milyon lira tamir masrafı ile akitten dönülmesi halinde ödenmesi gereken 100 milyon lira cezai şartı maktûllerden almaktan feragat etmelerine rağmen maktûllerce peşin alınan 2000 Mark’ın iadesinden sonra makul bir miktar paranın hakkı yokken kendilerine geri verilmesini istemiş, talebin kabul edilmemesi üzerine tanık Ayhan’ın çantasında bulunan paraların alınabilmesi için çanta zorla çekiştirilerek alınmak istenmiştir.
Bu kadar haksızlığa maruz kalan ve bu zamana kadar sessiz duran sanık buna mani olmak istemesi üzerine her iki maktûlce dövülerek yere düşürülmüştür. Bu müessir fiil sırasında maktûllerin birinin elinde demir bir çubuk olduğu onunla vurduğu da tesbit edilmiştir.
Değişik zamanlarda oluşan, TCK.nun 51/1. madde ve fıkrası düzeyinde şekillenen tahrik edici davranışların tevali ettiği ahvalde yasanın 51/2. madde ve fıkrasına mümas ağır tahrik halini oluşturmuş sayılacağına ilişkin yerleşmiş uygulama gözetilip, 51/2. maddenin uygulanması, ancak olası ağır tahrik oluşumları düşünüldüğünde en ağır düzeye ulaşmadığının kabulü ile makul bir nisbette indirimi gerektiğinin kabulü icap ettiği halde tahrik düzeyini belirlemede yanılgıya düşülmüştür.” gerekçeleriyle itiraz yasayoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılarak, Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesini istemiştir.
Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR: Olayda Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığının görüşleri arasında sübut ve vasıflandırma bakımlarından uyuşmazlık bulunmayıp, çözülecek sorunlar;
1- Hükmün usulüne uygun bir şekilde kurulup kurulmadığı
2- Tahrikin derecesinin belirlenmesi noktalarında toplanmaktadır.
İlk itiraz nedeni, hükmün usulüne uygun bir şekilde kurulmadığına ilişkin bulunduğundan, bu hususun önsorun olarak öncelikle ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesine;
1- Yerel Mahkemece, TCY.nın 448. maddesi ( iki kez ) uygulanmak suretiyle sanığın iki kez 24 yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına, bu cezadan TCY.nın 51/1. maddesinin iki kez uygulanması suretiyle iki kez 18’er yıl ve yine aynı şekilde 59. maddenin iki kez uygulanarak ikişer kez 15’er yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve bu cezaları toplanarak sonuç olarak 30 yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına ayrıca hakkında TCY.nın 31 ve 33. maddelerinin iki kez uygulanması şeklinde karar verildiği anlaşılmaktadır.
CYUY.nın 268. maddesinin 4. fıkrasında; “hüküm fıkrasında 253 üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurmanın mümkün olup olmadığının tereddüte yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi” gerektiği belirtilmiştir.
İnceleme konusu somut olayda; yukarıda belirtilen yasal düzenlemeye uygun olarak Yerel Mahkemece, verilen hüküm, uygulanan yasa maddeleri ve verilen ceza miktarı hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde hükümde açıkça gösterildiğinden, Yargıtay C.Başsavcılığının bu yöne ilişkin itirazının yerinde olmadığı anlaşılmakla oybirliğiyle reddine karar verilerek diğer itiraz nedeni yönünde yapılan incelemede;
2- Yasal bir indirim nedeni olan tahrik, ceza hukuku bakımından, failin haksız bir fiilin yarattığı gazap veya elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesidir. Bu halde fail, haksız bir fiilin doğurduğu öfke veya elemin tesiri altında, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışardan gelen etkinin ruhsal yapısında yarattığı karışıklığın sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir. Buna göre, haksız tahrikten sözedebilmek için ;
a ) Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalıdır,
b ) Bu fiil haksız olmalıdır.
c ) Fail, öfke ve şiddetli elemin etkisi altında bulunmalıdır.
d ) Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalıdır.
Yasanın anılan maddesinde haksız tahrikin, hafif ve ağır olmak üzere iki şeklinden söz edilmişse de, birbirinden ayırt edilmesini sağlayacak ölçüt gösterilmemiş, “tahrik ağır ve şiddetli olursa” şeklinde genel ve soyut bir tanımlama yapılarak,tahrikin derecesinin belirlenmesinde kullanılacak kıstasların uygulama ile ortaya konulması, benimsenmesi ve istikrar kazanması amaçlanmıştır.
Ceza Genel Kurulunun çeşitli kararlarında duraksamasız olarak benimsendiği üzere, tahrikin derecesi belirlenirken, haksız hareketin işleniş şekli, yeri, niteliği, zamanı, yöresel koşullar ve tahrik eden ile edilenin durumları gözönüne alınıp değerlendirilmeli, eğer haksız hareket bu özellikleri itibariyle yoğun ve önemli boyutlara ulaşmışsa, haksız tahrikin “ağır ve şiddetli” olduğu kabul edilmelidir.
İnceleme konusu olayda sanığın, arkadaşı olan Ayhan adına, ölenler Fikret ve İbrahim’den bir araç satın aldığı, aracın ruhsatının Ankara’da ikamet eden Aynur isimli şahısta olması nedeniyle, ölenler tarafından devrinin yapılamadığı, anlaşma uyarınca ölenlere 2000 Mark ödendiği, kalan 640 milyon lira için ise aralarında senet düzenlenerek aracın devrinde kalan miktarın ödenmesinin kararlaştırıldığı, aracın devrinin verilememesi üzerine, ölenlerin sanığa ödediği peşinatı iade ederek aracı teslim almak istedikleri, kabul etmesi karşısında peşinatın sanığa iade edildiği, karşılıklı olarak senet ve sözleşmelerin yırtıldığı, araçla ilgili uyuşmazlığın bu şekilde taraflar arasında anlaşma ile sonuçlandığı, öldürme ile sonuçlanan olayın ise aracın teslimi esnasında gelişen olaylardan kaynaklandığı, sanığın savunması, tanık Ayhan, Ali ve Mehmet’in yeminli anlatımlarından anlaşılmış olup, olayda tahrikin derecesinin belirlenmesi için bundan sonraki aşamalarda gelişen olaylarla ilgili kanıtların irdelenmesi gerekmektedir.
Sanık Gürcan, yer gösterme sırasında; birlikte otonun yanına geldik, arabadan özel eşyalarımızı aldık, ölen İbrahim, bayan arkadaşıma, bütün paramı aldınız, biraz para ve sigara verin diyerek üzerine yürüdü, aralarına girip engel olmaya çalıştım, İbrahim demir parçasıyla, Fikret ise yumrukla vurmaya başladı, yere düştüm, silahımı çekerek üç el yere sıktım, tekrar saldırınca rastgele ateş ettim,
Kollukta ve C.Savcılığında; İbrahim elindeki akü şalteri ile vurmaya başladı, bu arada Fikret de gelip yumrukla vurdu, altlarında kaldım, tabancamı çekip yere doğru bir el ateş ettim, Fikret korkup geri çekildi, İbrahim’e silahı doğrultup rastgele hedef gözetmeksizin ateş ettim, kaç el ateş ettiğimi ve neresine isabet ettiğini hatırlamıyorum, geri çekilen ölenler, tekrar saldırıp vurmaya başladılar, silahımı İbrahim’e yönelterek ateş ettim, yere düştü, Fikret’le boğuştuk, yüzyüze gelince ateş ettim şeklinde beyanlarda bulunmuş,
Duruşmada ise, ben aracı Fikret’e gösterirken, eşim bana seslendi, döndüğümde Halil’in eşimin çantasını tutup çektiğini, eşimin de çantayı bağrına basıp geri geri kaçtığını gördüm, aralarına girdim, Halil arkamdan boynuma sarılıp vurmaya başladı, Fikret de geldi, yola doğru sürüklediler, düştüm, Halil tabancamı ceket üzerinde tutuyor diğeri ise vuruyordu, yumruklardan sakınmak için ellerimi yüzüme kalkan yaptım, eşim bağırıyordu, eşime saldırıldığını düşünerek, çömelmiş durumda tabancamı çekip iki el yere sıktım, bırakmayıp vurmaya devam edince, arkamda ve üstümde bulunan Fikret’e, sağ elimi arkama götürüp ateş ettim, boynumu tutan diğer şahsa ise tabancamı yöneltip ateş ettim, serbest kalınca eşime yöneldim, Fikret tekrar saldırınca engellemek için tabancamı ateşledim kaç el ateş ettiğimi ve neresine isabet ettiğini bilmiyorum, şeklinde savunma yapmıştır.
Tanık Erkan kollukta; bugün 15.30 sıralarında küfürleşme sesleri duydum, caddeye doğru gelen şahıslar birbirlerine küfür ediyorlardı, iki genç şahıs, huzurdaki sanığa saldırıp dövmeye başladılar, boynuna sarıldılar, bu şahıs da silahını çekip önce birine ateş etti, ateş ettiği şahıs olay yerinden bir taksiye binerek uzaklaştı, ikinci şahıs da ateşle birlikte kaçtı, ancak tekrar gelip kavga etmeye başladı, tabancalı şahsın arkasından sarılarak kavradı, yere çömelir duruma gelince, silahlı şahıs, kendisine arkadan saldıran şahsa dönerek göğsüne doğru ateş etti, yaralı şahıs ayağa kalkıp 6-7 metre ilerledi ve tekrar yere yığıldı, tabancalı şahıs 6-7 el ateş etti, kendisine doğru gelen bayana, hepsini temizledim dedi, ana caddeye yürüyüp apartman girişinde beklediler.
Duruşmada ise; küfürleşme sesi duydum, bir bayan beni rahat bırakın diye bağırıyordu, sanığın iki kez ateş ederek yaraladığı şahıs, bayanın elinde tuttuğu çantasını almak için asılır durumda idi, huzurdaki şahıs, bu şahsa karşı direndi, çantayı almak isteyen şahsın yanında bir kişi daha belirdi, bu şahıslar sanığa saldırdı, ilk ateş edilen kişinin elinde bıçak vardı, bıçakla saldırdı, o an sanığın elinde silah yoktu, diğer saldıranın elinde bir şey yoktu, arkadan sanığın sırtına çöküp boynuna sarıldı, boğuşma esnasında yere çökünce, sanık silahını çekti, önce bir el havaya, sonra taksiye binen kişiye ateş etti, bu şahıs geriye çekilerek, sen bizi silahla mı korkutuyorsun diyerek sinkaflı bir şekilde küfür etti, bir yandan da sanığın elinden tutuyordu, taksiye binmeden sanıkla tekrar kucaklaştı, sanık sırtı dönük durumda iken bir el ateş etti, şahıs ayağa kalkarken gömleği kanlı idi, bir araca binip uzaklaştı, ikinci şahıs sanığın boynuna sarıldı, sanık sol kolunun altından arkaya doğru tabancasını ateşledi, ateşten sonra geriye dönüp iki el daha ateş etti, şahıs düşe kalka geri çekildi, bir büfenin yanına vardığında yığılıp kaldı, şeklinde açıklamalarda bulunmuş,
Tanık Ayhan kollukta ve C.Savcılığında benzer şekilde; Otonun yanına gittik, otoya benzin koyduğumuzu şubeye gidip kimlik çıkaracağımızı söyledim, kabul ettiler, kardeşlerden biri arabanın ön kaputunu açıp baktı, arabayı mahvetmişsiniz, böyle mi verdik, diye konuşmaya başladı, bana hitaben “sen çok fena bir insansın, sizde insanlık yok mu, bizi mahvettiniz, cebimizde hiç para kalmadı, bizi bu durumda bırakamazsın” dedi, sigara istedi, olmadığını söyleyince çantayı aç yoksa parasını ver biz alalım diyerek ikisi üzerime yüklendi, çantamdaki parayı alacaklarından korktum, geri çekildim, Gürcan araya girdi, ikisi Gürcan’ın üzerine çullanıp dövdüler, birinin elinde 20-30 cm. uzunluğunda bir demir parçası vardı, itişe kakışa ana caddeye sürüklendiler, Gürcan iki kardeşin arasında yerde dayak yiyordu, bir silah sesi duydum, şahıslardan biri can acısıyla bağırmaya başladı, Gürcan’ın elinde tabancayı şuursuzca sıktığını gördüm demiş,
Duruşmada ise; Aracı teslim etmek için gittiklerinde Halil’in elinde falçataya benzer bir alet gördüğünü, Fikret’in arkadan, Halil’in ise önden kendilerine saldırıp, çantasına hücum etmeleri üzerine, eşine bağırdığını, çantayı vermemek için direndiğini, eşinin araya girmesi üzerine ölenlerin eşine saldırdığını, Halil’in elinde yine aynı aletin bulunduğunu, sanığın korunmak için ellerini kalkan yaptığını, ölenin salladığı bıçağın, sanığın eline değdiğini, iki maktülün sanığı yatırıp üstten ve alttan vurduklarını, ölenlerden birinin sanığın belindeki tabancayı giysisi dışından tutmaya çalıştığını, yardım için bağırırken, silah sesi duyduğunu, baktığında sanığın maktüllerin elinden kurtulup ayağa kalktığını ve elinde tabanca olduğu halde havaya ateş ettiğini gördüğünü, Fikret sanığa yönelince, bacağına doğru ateş ettiğini, Fikret’in, vuruldum, yandım diye bağırdığını, o anda Halil’in elindeki aletle sanığın üzerine yöneldiğini, sanığın gelme vururum dediğini, Halil yaklaşmasını sürdürünce ve diğer maktülde arkadan saldırınca sanığın aşağıdan yukarıya doğru bir el ateş ettiğini gördüğünü söylemiştir.
Sanık Samet duruşmada: öğle üzeri taksimle geçerken bir el silah sesi duydum, baktığımda iki kişinin birbirlerini çekiştirdiğini ve yola doğru yöneldiklerini gördüm, genç olan yere düşmüş, huzurdaki sanık ise gencin üzerine abanmış yumruk ve tokat vuruyordu, gelen bir şahıs sanığı tutup vurarak uzaklaştırmaya çalıştı, yerdeki genç koşarak yanıma gelip, yaralandım, beni hastaneye götür dedi, hastaneye götürdüm, taksiden indikten sonra yığılıp kaldı, diğer kişileri yerden kaldırıp hastaneye bıraktım. Kimin elinde tabanca vardı bilmiyorum, tabanca atışını kimin yaptığını da görmedim demiştir.
Savunma Tanıklarından Yeşim duruşmada; Sanığın iki kişi tarafından tartaklandığını, tabancasını çıkarıp havaya 3-4 el ateş ettiğini, saldırının sürdüğünü, saldıranlardan birinin ayağını tutarak uzaklaştığını, diğerinin ise tekrar saldırdığını gördüğünü, daha sonra olay yerinin kalabalıklaşması nedeniyle olanları görmediğini,
Ali; 3-4 kişinin küfürleşerek tartıştıklarını, bir kişinin bayanın çantasına saldırdığını, bu kişilerin bayanı kurtarmak isteyen şahsa saldırdığını, iki el peşpeşe tabanca sesi duyduğunu, 20-30 saniye sonra bir el silah sesi daha duyduğunu, saldırganlardan birinin kaçmaya başladığını, bu şahsın gömleğinin kanlı olduğunu, bir taksiyi durdurarak bindiğini, ikinci kişinin ise arkadan sanığın omuz ve boynuna çöktüğünü, sanığın koltuk altından arkaya doğru peşpeşe iki kez ateş etmesi üzerine arkadaki şahsın bıraktığını, 3-4 metre ilerledikten sonra yığılıp kaldığını, ilk yaralanan kişinin saldırı anında elinde bıçak bulunduğunu beyan etmişlerdir.
Ölü muayene ve otopsi tutanaklarında; Fikret ‘e tek bir mermi isabet ettiği, atışın uzak atış mesafesinden yapıldığı, ölüm nedeninin ateşli silah yaralanmasına bağlı göğüs içi organ yaralanmasından gelişen kanama ile organ yetmezliği neticesi meydana geldiği, ölen İbrahim’e ise tek mermi isabet ettiği ve tek başına öldürücü nitelikte bulunduğu, atışın bitişik ve bitişiğe yakın atış mesafesi dışında uzak atış mesafesinden yapıldığı, ölümün ateşli silah yaralanmasına bağlı batın içi organ ve büyük damar yaralanmasından gelişen kanama ile organ yetmezliği sonucu olduğu bildirilmiştir.
Olay yerinde yapılan incelemede; 6 adet 7.65 mm. çapında boş kovan ve bir adet çekirdek elde edilmiş, sanığın silahının mermi haznesinde bir adet dolu merminin bulunduğu anlaşılmış, tanık Ayhan Haman’ın çantasında ise 2.100 DM., caydırıcı göz spreyi ve Fikret adına satış mukavelesi olduğu saptanmıştır.
Sanığa ait adli raporda; sağ elde 4 adet 1 cm. uzunluğunda radial sıyrık bulunduğu, iki gün iş ve gücüne engel olacağı bildirilmiştir.
Bu bilgi ve belgeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Yargıtay C.Başsavcılığınca değişik zamanlarda ve her biri TCY.nın 51. maddesinin 1. fıkrası düzeyinde kalan tahrik edici davranışların tevali etmesi halinde, aynı maddenin 2. fıkrasındaki ağır tahrik halinin oluşacağı belirtilerek itiraz yoluna başvurulmuş ise de, aracın alım ve satımı ve devrinin verilememesinden kaynaklanan uyuşmazlıkların taraflar arasında anlaşmayla çözümlendiği, olayın aracın teslimi anında ölenlerden Halil’in sanıkla birlikte yaşayan tanık Ayhan’dan aracın kötü kullanılmış olduğu düşüncesiyle uğranılan zararın tazminini sağlamak için çantasından para almak istemesi üzerine başladığı, taraflar arasında bu şekilde başlayan kavgada, sanığın aşamalardaki savunmaları, tanıklar Ayhan, Samet ve tanık Erkan’ın kolluk anlatımları ve sanığa ait adli rapor kapsamı ve atışların uzak atış mesafesinden yapıldığına ilişkin otopsi tutanağındaki saptamalar dikkate alındığında, maktüllerin tevali eden haksız hareketlerinin bulunmadığı, basit etkili eylem düzeyinde kalan saldırıların TCY.nın 51/1. madde ve fıkrasına uygun hafif haksız tahrik oluşturacağı, Yerel Mahkeme ile Özel Daire kararlarında bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmış olmakla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Bir kısım Kurul Üyeleri; Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının haklı nedenlere dayandığı görüşüyle kabulü yönünde oy kullanmışlardır.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; Yargıtay C.Başsavcılığının her iki itirazının REDDİNE, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 11.3.2003 günü yapılan müzakerede, ( 1 ) nolu neden yönünden oybirliğiyle, ( 2 ) nolu neden yönünden ise oyçokluğuyla karar verildi.