Akitler Hakkında Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/2865
K. 2005/11959
T. 1.12.2005
• AKİT GÖRÜŞMELERİNDEN DOĞAN SORUMLULUK ( Tarafların Aralarındaki Güven İlişkisini İhlal Ettikleri Takdirde Doğan Zarardan Sorumlu Olacakları – Davacının Akdin Kurulacağına Olan İnanç ve Güven Duygusuyla Yaptığı Harcamalar Nedeniyle Zararı Olup Olmadığı Araştırılması Gereği )
• BAYİLİK SÖZLEŞMESİ ( Tarafların Aralarındaki Güven İlişkisini İhlal Ettikleri Takdirde Doğan Zarardan Sorumlu Olacakları – Davacının Akdin Kurulacağına Olan İnanç ve Güven Duygusuyla Yaptığı Harcamalar Nedeniyle Zararı Olup Olmadığı Araştırılması Gereği )
• DÜRÜSTLÜK KURALINA UYGUN DAVRANMAK ( Davacının Akdin Kurulacağına Olan İnanç ve Güven Duygusuyla Yaptığı Harcamalar Nedeniyle Zararı Olup Olmadığı Araştırılması Gereği )
• GÜVEN İLİŞKİSİ ( Davacının Akdin Kurulacağına Olan İnanç ve Güven Duygusuyla Yaptığı Harcamalar Nedeniyle Zararı Olup Olmadığı Araştırılması Gereği )
• ZARARIN TAZMİNİ ( Tarafların Aralarındaki Güven İlişkisini İhlal Ettikleri Takdirde Doğan Zarardan Sorumlu Olacakları – Davacının Akdin Kurulacağına Olan İnanç ve Güven Duygusuyla Yaptığı Harcamalar Nedeniyle Zararı Olup Olmadığı Araştırılması Gereği )
4721/m.2
818/m.96
ÖZET : Taraflar arasındaki uyuşmazlık, bayilik sözleşmesi imzalanacağı inanç ve düşüncesi ile yapılan harcamalara ilişkin tazminat talebinden kaynaklanmaktadır. Bayilik görüşmelerinin başlamasıyla hukuki ilişki kurulmuş sayılır. Bu ilişki dürüstlük kuralına dayandığından, görüşmeler sırasında akdin içeriği ve şartları ile ilgili olarak tarafların birbirlerine bilgi vermesi, dürüstlük kuralına uygun davranması, birbirlerinin kişilik ve malvarlığı değerlerine zarar vermemek için gerekli özeni göstermesi gerekir. Taraflar, bu yükümlülüklerine aykırı davranarak aralarındaki güven ilişkisini ihlal ettikleri takdirde doğan zarardan sorumlu olurlar. Bu nedenle, mahkemece, davacının akdin kurulacağına olan inanç ve güven duygusuyla yaptığı harcamalar nedeniyle zararı olup olmadığı araştırılmalı, sonucuna göre karar verilmelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin otomotiv sektöründe faaliyet gösterdiğini ve davalı ile M… marka araçların İzmir bayiliğinin müvekkili tarafından yapılması hususunda mutabakata varıldığını ve bu konuda taraflar arasında tutanak düzenlendiğini, bunun üzerine müvekkilinin satış yeri olmak üzere işyeri kiraladığını, gereken tadilatlar ve reklam panoları yaptırıldığını ve tüm şartları yerine getirmesine rağmen davalıdan gelen yazıda başvurunun 30.09.2000 tarihinde yapılacak görüşmeye rağmen ertelendiğinin bildirildiğini, ancak davalının bu tarihte müvekkili ile görüşmeye gelmediğini, çekilen ihtarnameye de davalının cevap vermediğini, müvekkilinin taraflar arasındaki mutabakat nedeniyle birçok masraf yaptığını, maddi ve manevi zarara uğradığını belirterek, davalının ticari örf, adet ve ahlaka aykırı davrandığını öne sürerek bu zararın tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin davacı ile herhangi bir yetkili satıcılık sözleşmesi imzalamadığı gibi, bu konuda bir mutabakat da olmadığını, davacının bayilik talebi üzerine görüşmeler yapıldığını ve müvekkili elemanları tarafından davalıya öneriler getirildiğini ancak, müvekkili tarafından davacıya işyeri kiralanması, tadilat veya reklam yapması hususunda bir talep iletilmediğini, davacıya herhangi bir güvence verilmediğini, davacının müdebbir bir tacir gibi davranmadığını öne sürerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davacının davalıdan alacaklı olduğunu ispat edemediği, defterlerinin kendi lehine delil olma özelliğine sahip bulunmadığı, davalı defter ve kayıtlarına göre davacının davalıdan herhangi bir alacağının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, bayilik sözleşmesi imzalanacağı inanç ve düşüncesi ile yapılan harcamalara ilişkin tazminat isteminden kaynaklanmaktadır. Başka bir anlatımla, talebin dayanağı “akit görüşmelerinden doğan sorumluluk” ( CULPA İN CONTRAHENDO ) kuralıdır. Akit, bir süreçtir. Taraflar, akit kurulmadan önce akdin içeriği, şartları içerdiği hak ve yükümlülükler üzerinde görüşmeler yapar. Bu görüşmelerin başlaması ile taraflar arasında hukuki ilişki kurulur. Bu ilişki akit benzeri bir güven ilişkisidir ve ( MK 2/1 ) de düzenlenen dürüstlük kuralına dayanır. Buna göre, tarafların görüşmeler esnasında akdin içeriği ve şartları hakkında birbirlerini aydınlatması, dürüstlük kuralına uygun davranması, birbirlerinin kişilik ve malvarlığı değerlerine zarar vermemek için gerekli özeni göstermesi gerekir. Taraflar bu yükümlülüklerine kusurlu olarak aykırı davranıp görüşmelerin başlaması ile aralarında kurulmuş bulunan güven ilişkisini ihlal ettikleri takdirde bundan doğan zarardan sorumludurlar ( Bkz. Prof. Dr. Fikret Eren Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt III Ankara 1990 S. 306 vd ).
Bu durumda mahkemece, davacının bayilik sözleşmesi yapılacağına dair kendisinde güven oluşturulmasından dolayı yaptığı harcamalar nedeni ile zarara uğrayıp uğramadığının araştırılarak, tüm deliller birlikte değerlendirilip uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırmaya dayalı yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün ( BOZULMASINA ), peşin harcın istek halinde iadesine, 01.12.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/10082
K. 2005/4260
T. 23.4.2005
• HAKSIZ EYLEM NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASI ( Yurtdışından Gelen Emvalin Nakliye ve Tahliye İşini Yapan Davacının Davalının İskeleyi Kullandırmaması Sonucu Emvalin Başka Limana Aktarılması Nedeniyle Uğranılan Zararın Tazmini İstemi )
• AKİT HÜKÜMLERİNE UYMAMA ( Davalıya Ait Limanın Kullanılması için Önceden İzin Alma ve Ücretini Vezneye Depo Etme Yükümlülüğüne Riayet Etmeyen Davacının Yükün Limana Boşaltılmamasından Doğan Zararını Davalıdan İsteyememesi )
• SÖZLEŞMEYE AYKIRI HAREKET ( Limanın Kullanılması için Davalıdan Üç Gün Önceden İzin İsteyip Ücreti Vezneye Yatırması Gereken Davacı Bu Yükümlülüğü Yerine Getirmediğinden Uğradığı Zararı Davalıdan İsteyememesi )
• KARŞILIKLI EDİMLERİN İHLALİ ( Davalıya Ait Limanın Kullanılması için Önceden İzin Alma ve Ücretini Vezneye Depo Etme Yükümlülüğüne Riayet Etmeyen Davacının Yükün Limana Boşaltılmamasından Doğan Zararını Davalıdan İsteyememesi )
818/m.41
ÖZET : Davalıya ait limana, yurtdışından gelen emvalin indirilebilmesi için davalı belediyeye 3 gün öncesinden müracaat edilmesi ve ücretin vezneye yatırılarak izin belgesi alınması öngörüldüğünden, bu yükümlülüklere riayet etmeyen davacı, yükü başka bir limana boşaltması sonucu uğradığı zararını davalı belediyeden isteyemez.
DAVA : Davacı Tır Tur Uluslararası Taş. Tic. Ltd. Şti. vekili Avukat İbrahim Tavan tarafından, davalı Körfez Belediye Başkanlığı aleyhine 29.4.2002 gününde verilen dilekçe ile haksız eylem nedeniyle tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 31.3.2004 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, haksız eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Yerel mahkemece dava kısmen kabul edilmiş, kararı davalı temyiz etmiştir.
Davacı şirket, yurtdışından gelen emvalin tahmil, nakliye ve tahliye işini yapmakta olup, davalıya ait iskeleyi kullanmak üzere davalı Belediye’ye başvurduğunu, fiyat ve şartların belirlendiğini, buna rağmen gelecek ilk gemi için liman ücreti ödeneceğini belirtip izin istendiğinde davalının izin vermemesi üzerine yükün başka bir limana indirilmesi nedeniyle uğradığı zararın tazminini istemiştir. Yerel mahkemece davalının ton başına 1.30 USD ücret ödenmesi ve üç gün önceden haber verilmesi koşuluyla limanın kullanılabileceğini belirttiği, davacının kendisine verilen bu taahhüde güvenerek tahliye işlemlerini davalı limanından yapacağı düşüncesiyle hareket ettiği, yükün limana geldiği tarihte liman dolu olduğundan gerekli boşaltma yapılamadığı, davacının on gün önceden müracaatı bulunduğunu, dolayısıyla davalının akit müzakeresi sırasında kusurlu davrandığını ( culpa in contrahendo ) belirterek zararın tazminine karar verilmiştir. Davacının kullanmak istediği yükleme ve boşaltma limanı davalı Belediye’nin denetimi altındadır. Davacı tarafından davalı Belediye’ye gönderilen 5.3.2002 tarihli yazı ile davacının üçüncü kişi ile yaptığı denizden taşıma sözleşmesine ilişkin gemilerin sayısı ve genel olarak boşaltma süresi bildirilerek izin istenilmiştir. Belediyece bu yazıya karşı 8.3.2002’de, daha önceki davacı başvurusu üzerine 1.2.2002 tarihli yazı aynen yazılmış, bu yazının alt kısmına düşülen notta, 1.2.2002 tarihli yazıdaki koşulların yerine getirilmesi durumunda limanın kullanılmasında sakınca olmadığı bildirilmiştir. Dayanak 1.2.2002 tarihli yazıda ise, şirketlerin üç gün önceden dilekçe ile müracaatı ve ücretin vezneye yatırılarak izin belgesi almaları öngörülmüştür. Açıklanan bu süreç itibarıyla taraflar arasında işin niteliğine uygun bir sözleşme oluşmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim davacı da kendine düşen yükümlülüğü yerine getirmemiş, ücreti yatırmamıştır. Şu durumda dava tümden reddedilmek gerekirken, kısmen kabulü usul ve yasaya aykırı görüldüğünden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 23.4.2005 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
Dosyadaki yazılara, karara uygun kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre yerel mahkeme kararının onanması gerektiği düşüncesinde olduğumdan dairemiz çoğunluğunun bozma görüşüne katılamıyorum.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/2679
K. 2010/14504
T. 8.6.2010
• AKİT İLE BORÇLANMAYA EHİL OLAN KİMSE ( Poliçe Çek ve Bono İle Borçlanmaya Ehil Olduğundan Ancak Medeni Hakları Kullanma Ehliyetine Sahip Olan Kişiler Kambiyo Senedi Nedeniyle Borç Altına Girebilecekleri – Medeni Hakları Kullanma Ehliyetinden Kısmen veya Tamamen Mahrum Bulunan Kişiler Kambiyo Senedi Nedeniyle Sorumlu Tutulamayacakları )
• KAMBİYO SENEDİ NEDENİYLE BORÇ ALTINA GİRME ( Poliçe Çek ve Bono İle Borçlanmaya Ehil Olduğundan Ancak Medeni Hakları Kullanma Ehliyetine Sahip Olan Kişiler Kambiyo Senedi Nedeniyle Borç Altına Girebilecekleri )
• BORÇLUNUN SENETLERDE CİRANTA SIFATI BULUNMASI ( Senedin Düzenleme Tarihi İtibariyle Hukuki Ehliyete Sahip Olması Gerektiği – Aksi Takdirde Düzenlenen Senet Nedeniyle Sorumluluğundan Bahsedilemeyeceği)
• MEDENİ HAKLARI KULLANMA ( Borçlunun Senetlerin Tanzim Tarihi İtibariyle Medeni Hakları Kullanma Ehliyetine Sahip Olup Olmadığının ve Bir Sağlık Kurulundan Alınacak Raporla Tespiti İle Sonucuna Göre Hüküm Kurulması Gerektiği )
6762/m.582
ÖZET : Adli Tıp Kurumu’nca yazıları ile sorulan hususta mütalaa düzenlenebilmesi için, ilgilinin muayene edilmesi gerektiğinden tüm tıbbi evraklarla birlikte gönderilmesi istenmiştir. İcra mahkemesince celsede toplanan delillere ve dosya durumuna göre ara kararından vazgeçilerek, borçlunun itirazlarının reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
T.T.K.nun 582. maddesine göre: “akit ile borçlanmaya ehil olan kimse, poliçe, çek ve bono ile borçlanmaya ehil olduğundan, ancak medeni hakları kullanma ehliyetine sahip olan kişiler kambiyo senedi sebebiyle borç altına girebilirler. Şu hale göre, medeni hakları kullanma ehliyetinden kısmen veya tamamen mahrum bulunan kişiler kambiyo senedi sebebiyle sorumlu tutulamazlar. Somut olayda borçlunun senetlerde ciranta sıfatı bulunduğuna göre senedin düzenleme tarihi itibariyle hukuki ehliyete sahip olması gerekir. Aksi takdirde düzenlenen senet sebebiyle sorumluluğundan bahsedilemez. O halde mahkemece yapılacak iş, borçlunun, senetlerin tanzim tarihi itibariyle medeni hakları kullanma ehliyetine sahip olup olmadığının, bir sağlık kurulundan alınacak raporla tespiti ile sonucuna göre hüküm kurulmasından ibarettir.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de:
Borçlu hakkında bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibi yapılmıştır. Borçlu 22.10.2007 tarihinde icra mahkemesine gelerek 90 yaşında olduğunu, 5-6 yıldır hem fiziken rahatsız olduğunu, hem de akıl zayıflığı sebebiyle ayırt etme gücünden yoksun olduğunu, takip dayanağı senetlerdeki imzaların kendisine ait olmadığını, borca da itiraz ettiğini, bu sebeplerle takibin iptali ile alacaklı aleyhine %40’dan az olmamak üzere tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İcra mahkemesine yapılan bu itirazdan önce, borçlunun vesayet altına alınmasının temini bakımından, kızı olduğu anlaşılan ( davacı ) Sabiha tarafından 10.8.2007 tarihinde Beyoğlu 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nde vesayet davası açıldığı görülmektedir. Bu dava sırasında T.C. Sağlık Bakanlığı Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Ve Sinir Hastalıkları E.A. Hastanesi Başhekimliği’nden alınan 27.8.2007 tarihli sağlık kurulu raporunda, vesayet altına alınmak istenen O. M.’nun ( borçlunun ) yaşlılığa bağlı düşkünlük, yürüme bozukluğu, telkine yatkınlık, demans ( bunama ) saptandığı, ayırt etme gücünün olmadığı, yasal haklarının korunması için kendisine bir vasi tayin edilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Beyoğlu 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 26.10.2007 tarih ve 2007/686 Esas-2007/928 Karar sayılı kararı ile de, adı geçen şahsın kısıtlanmasına ve kendisine vasi tayinine karar verilmiştir. İcra mahkemesince de. 21.5.2009 tarihli celsede, icra dosyasındaki senetlerin tanzim tarihi olan 30.9.2005 tarihinde davacının ( borçlunun ) hukuki haklarını kullanabilecek durumda olup olmadığının, tüm dosya kapsamı nazara alınarak raporla tesbiti için Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’na müzekkere yazılmasına karar verilmiş ve bu ara karar gereğince müzekkere yazılmışsa da. Adli Tıp Kurumu’nca 30.9.2009 tarihli yazıları ile sorulan hususta mütalaa düzenlenebilmesi için, ilgilinin muayene edilmesi gerektiğinden tüm tıbbi evraklarla birlikte gönderilmesi istenmiştir. İcra mahkemesince 11.11.2009 tarihli celsede toplanan delillere ve dosya durumuna göre 21.5.2009 tarihli ara kararından vazgeçilerek, borçlunun itirazlarının reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
T.T.K.nun 582. maddesine göre: “akit ile borçlanmaya ehil olan kimse, poliçe, çek ve bono ile borçlanmaya ehil olduğundan, ancak medeni hakları kullanma ehliyetine sahip olan kişiler kambiyo senedi sebebiyle borç altına girebilirler. Şu hale göre, medeni hakları kullanma ehliyetinden kısmen veya tamamen mahrum bulunan kişiler kambiyo senedi sebebiyle sorumlu tutulamazlar. Somut olayda borçlunun senetlerde ciranta sıfatı bulunduğuna göre senedin düzenleme tarihi itibariyle hukuki ehliyete sahip olması gerekir. Aksi takdirde düzenlenen senet sebebiyle sorumluluğundan bahsedilemez.
O halde mahkemece yapılacak iş, borçlunun, senetlerin tanzim tarihi olan 30.9.2005 tarihi itibariyle medeni hakları kullanma ehliyetine sahip olup olmadığının, bir sağlık kurulundan alınacak raporla tespiti ile sonucuna göre hüküm kurulmasından ibarettir.
SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kısmen kabulüyle mahkeme kararının yukarda yazılı sebeplerle İ.İ.K. 366 ve H.U.M.K.’nun 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 8.6.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/1687
K. 2010/9581
T. 28.6.2010
• AKİT SERBESTİSİ ( Taraflar Kanuna Ahlak ve Adaba Kamu İntizamına ve Şahsiyet Haklarına Aykırı Olmamak Şartıyla Aralarında Her Konuda Serbestçe Sözleşme Yapabileceği )
• SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME ( Davalıların Kiralananın Üzerindeki Tesis İle Birlikte Dava Dışı Şirkete Kiralanması Nedeni İle Sebepsiz Yere Zenginleştikleri ve Fazladan Kira Geliri Elde Ettikleri İddiasının Kabul Edilemeyeceği )
• ALACAK DAVASI ( Davalıların Kiralananın Üzerindeki Tesis İle Birlikte Dava Dışı Şirkete Kiralanması Nedeni İle Sebepsiz Yere Zenginleştikleri ve Fazladan Kira Geliri Elde Ettikleri İddiasının Kabul Edilemeyeceği )
818/m.19,20
ÖZET : Yürürlükte bulunan hukuk sistemimizde akit serbestisi prensibi kabul edilmiştir. Taraflar kanuna, ahlak ve adaba, kamu intizamına , şahsiyet haklarına aykırı olmamak şartıyla aralarında her konuda serbestçe sözleşme yapabilirler. Somut olayımızda taraflar arasında imzalanan kira sözleşmeleri de geçerli ve tarafları bağlayıcıdır. Taraflar arasında düzenlenen Kira sözleşmelerine göre “Taşınmazın boş arsa olarak kiralandığı belirtilmekle birlikte, kira müddeti sonunda kiracının boş arsa üzerine yaptıkları için bir bedel isteyemeyeceği, isterse yapıları söküp alabileceği” ayrıca ve açıkça belirtilmiş olup, anılan hüküm sebebiyle davalıların , kiralananın üzerindeki tesis ile birlikte dava dışı şirkete kiralanması nedeni ile sebepsiz yere zenginleştikleri ve fazladan kira geliri elde ettikleri iddiasının kabulü mümkün değildir. Mahkemece bu husus gözetilerek davanın reddi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükümün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı; S. A.-A… Turizm Otobüs İşletmesi ile davalılar arasında 1.11.1992 tarihli ve diğer davacı şirket ile davalılar arasında ise aynı taşınmazla ilgili olarak 1.11.1998 tarihli kira sözleşmesi düzenlendiğini, davalıların muvafakati ile boş arsa olarak kiralanan taşınmaza tesisler inşa edildiğini, çıkan ihtilaflar sonrası 16.6.2000 tarihinde icra marifetiyle burasının tahliye edildiğini, davalıların bu tesisleri dava dışı firmaya kiralamak suretiyle aylık 7000 Alman Markı haksız kazanç elde ettiklerini, yapılan tesislerin taşınmaza değer kazandırdığını, gönderilen ihtarata rağmen sonuç alamadıklarını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 1.000. TL.nin, nedensiz zenginleşmenin başlangıç tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar; kira sözleşmesinde yer alan özel hüküm nedeni ile tesisler için bedel talep edilemeyeceğini, kiracının kira borcunu ödememesi nedeni ile icra marifeti ile tahliyesine karar verildiğini, tahliye için gidildiğinde davacının kiracılık hakkını dava dışı V.İ.P isimli firmaya devrettiğini ve karşılığında 72.000 DM aldığını belirlediklerini, iyi niyetli olarak bu firma ile yeni bir kira sözleşmesi yaptıklarını, dava dışı firma tarafından davacıya ödenen 72.000 DM’ın her ay kira bedellerinden kesildiğini, böylece davacının yaptığı tesis üzerinde bir alacağı kalmadığını, belirterek davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece 5.6.2003 tarihli karar ile davanın Zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmiş, verilen kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine dairemizce verilen 24.10.2005 tarihli karar ile “davanın 10 yıllık zaman aşımına tabi olduğu” gerekçesiyle bozulmuştur. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama esnasında davacı tarafından sunulan 18.4.2006 tarihli ıslah dilekçesi ile; üst yapının sağladığı fazla kira geliri farkı 112.000 TL ye yükseltilmiş ayrıca üst yapı değerinin 90.000 TL olduğu belirtilerek, bu miktar ile birlikte toplam 202.000 TL.nin davalılardan tahsili talep edilmiştir.
Yapılan yargılama neticesinde Mahkemece. Davanın kısmen kabulüne. 80.049 TL. imalatlardan kaynaklanan sebepsiz zenginleşme bedelinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline ve kiradan kaynaklanan sebepsiz zenginleşme bedeli olan 28.000 TL.nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davacılar ve davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
1-) Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacıların tüm, davalıların ise aşağıdaki bendin dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-) Davacılar ile davalılar arasında, davaya konu taşınmazın kiralanmasından kaynaklanan akdi ilişki bulunduğu, bu akdi ilişki çerçevesinde davacılar tarafından, davaya konu taşınmaz üzerinde tesisler inşa edildiği, taraflar arasındaki akdi ilişkinin sona ermesini müteakip, kiralananın inşa edilen bu tesisler ile birlikte dava dışı bir turizm firması tarafından kiralanarak kullanıldığı anlaşılmış olup, bu husus tarafların ve mahkemenin de kabulündedir.
Davacı dava dilekçesi ile; kendisi tarafından kiralanan üzerinde yapılan tesislerin taşınmaza değer kazandırdığını, davalının bu sayede sebepsiz olarak zenginleştiğini belirtmekle birlikte yalnızca bu tesisler nedeni ile davalının fazladan elde ettiği kira gelirine karşılık olmak üzere 1.000 TL’nin davalılardan tahsilini talep etmiş. Bozma ilamından sonra sunduğu ıslah dilekçesi ile ise; bu talebini 112.000 TL.ye yükseltmiş ve fakat tesis bedeli olarak da 90.000 TL.nin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu’nun 4.2.1948 gün ve 10-3 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere, ilk hükümün Yargıtay’ca bozulmasından sonra “Islah” kurumundan faydalanmak mümkün bulunmamaktadır. Hal böyle iken mahkemece, dava dilekçesi ile talep edilmeyen tesis bedeli olan 80.049 TL.nin davalılardan tahsiline karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Yürürlükte bulunan hukuk sistemimizde akit serbestisi prensibi kabul edilmiştir. Taraflar kanuna, ahlak ve adaba, kamu intizamına , şahsiyet haklarına aykırı olmamak şartıyla aralarında her konuda serbestçe sözleşme yapabilirler. ( B.K. 19-20 madde ) Somut olayımızda taraflar arasında imzalanan kira sözleşmeleri de geçerli ve tarafları bağlayıcıdır. Taraflar arasında düzenlenen Kira sözleşmelerine göre “Taşınmazın boş arsa olarak kiralandığı belirtilmekle birlikte, kira müddeti sonunda kiracının boş arsa üzerine yaptıkları için bir bedel isteyemeyeceği, isterse yapıları söküp alabileceği” ayrıca ve açıkça belirtilmiş olup, anılan hüküm sebebiyle davalıların , kiralananın üzerindeki tesis ile birlikte dava dışı şirkete kiralanması nedeni ile sebepsiz yere zenginleştikleri ve fazladan kira geliri elde ettikleri iddiasının kabulü mümkün değildir. Mahkemece bu husus gözetilerek davanın reddi gerekirken yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenler ile davacıların tüm, davalıların sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenler ile davalıların temyiz itirazlarının kabulüyle temyiz edilen hükümün davalılar yararına ( BOZULMASINA ), peşin alınan 1.458.80 TL temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 28.6.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/11552
K. 2010/1909
T. 17.2.2010
• FİYAT FARKININ TAHSİLİ İSTEMİ ( Davacı Teslim Ettiği Kalorifer Yakıtı İçin Fiyat Farkı İsteyemezse de Kararnamenin Yürürlüğünden Sonraki Dönemde Teslim Edilen Kalorifer Yakıtı İçin Fiyat Farkı İsteyebileceği )
• AKİT SERBESTİSİ ( Taraflar Yasaya Ahlaka ve Adaba Aykırı Olmadıkça İstedikleri Konuda Sözleşme Yapabilecekleri Gibi Sözleşmeye de İstedikleri Hükümleri Koyabilecekleri – Fiyat Farkının Tahsili )
• SÖZLEŞME HÜKMÜ ( Fiyat Farkının Tahsili – Akit Serbestisinin Sonucu Olarak Taraflar Sözleşmeden Doğan Tüm Yükümlülüklerini de Yerine Getirmesi Gerektiği – Bu Nedenle Kural Olarak Davacı Satıcı Sözleşme Hükümleri Doğrultusunda Fiyat Farkı İsteyemeyeceği )
818/m.19
2709/m.48
ÖZET : Dava, fiyat farkının tahsili istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, davacının fiyat farkı isteyip isteyemeyeceği konusundadır. Taraflar, yasaya, ahlaka ve adaba aykırı olmadıkça istedikleri konuda sözleşme yapabilecekleri gibi, sözleşmeye de istedikleri hükümleri koyabilir. Akit serbestisinin sonucu olarak taraflar sözleşmeden doğan tüm yükümlülüklerini de yerine getirmelidir. Bu nedenle kural olarak davacı satıcı sözleşme hükümleri doğrultusunda fiyat farkı isteyemez. Davacı teslim ettiği kalorifer yakıtı için fiyat farkı isteyemezse de, kararnamenin yürürlüğünden sonraki dönemde teslim edilen kalorifer yakıtı için fiyat farkı isteyebilir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, akaryakıt satışı için davalı ile 28.12.2004 tarihli sözleşme yaptığını, sözleşmede fiyat farkı istenemeyeceğine dair hüküm bulunsa da akaryakıt fiyatlarının aşırı yükseldiğini, katlanamaz hal aldığını, 21.10.2005 tarihinde davalıdan fiyat farkı ödemesini istediklerini, davalının sözleşmeye göre ödeme yapmayacağını bildirdiğini, iyiniyetle edimlerini yerine getirdiklerini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 100.000 YTL fiyat farkı alacağının faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Bilahare 7.03.2008 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini artırarak 402.928,68 YTL fiyat farkı alacağının faizi ile tahsilini istemiştir.
Davalı, taraflar arasındaki sözleşmede ve şartnamede fiyat farkı verilmeyeceğinin kararlaştırıldığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, bu konuda Bakanlar Kurulu Kararı bulunsa dahi taraflar arasında kararlaştırılan sözleşmede fiyat farkı istenemeyeceğinin öngörüldüğü, sözleşme hükmünün tarafları bağlayacağı, davacının sözleşmeyi imzalarken fiyatların artacağını öngörmesi gerektiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacının diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Taraflar arasında 28.12.2004 tarihli sözleşme yapıldığı sözleşme süresinin 304 gün olduğu anlaşıldığı gibi bu husus taraflarında kabulündedir. Uyuşmazlık, davacının fiyat farkı isteyip isteyemeyeceği konusundadır. Taraflar arasındaki sözleşmenin 15 maddesinde “Yüklenici, süre uzatımı da dahil olmak üzere sözleşme süresince, sözleşmenin tamamen ifasına kadar vergi, resim” harç vb. mali yükümlülüklerde artışa gidilmesi veya yeni mali yükümlülüklerin ihdası gibi nedenlerle fiyat farkı verilmesi talebinde bulunamaz.” yazılıdır. Anayasamızın 48 ve BK. 19. maddeleri gereğince hukukumuzda akit serbestisi vardır. Taraflar, yasaya, ahlaka ve adaba aykırı olmadıkça istedikleri konuda sözleşme yapabilecekleri gibi, sözleşmeye de istedikleri hükümleri koyabilir. Akit serbestisinin sonucu olarak taraflar sözleşmeden doğan tüm yükümlülüklerini de yerine getirmelidir. Bu nedenle kural olarak davacı satıcı sözleşmenin yukarıya alınan hükümleri doğrultusunda fiyat farkı isteyemez. Ancak 5.5.2005 tarihli resmi gazetede yayımlanan ve yayımlandığı tarihte yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu Kararnamesi Petrol ürünleri için satıcıya fiyat farkı ödenmesini kabul etmiştir. Bu bağlamda 24.11.1986 tarihli ve 1986/2-2 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı gereğince davacı 5.5.2005 tarihinden önce teslim ettiği kalorifer yakıtı için fiyat farkı isteyemezse de, kararnamenin yürürlüğünden sonraki dönemde teslim edilen kalorifer yakıtı için fiyat farkı isteyebilir. Yukarıdaki açıklamalar gözetildiğinde, davacı sadece 5.5.2005 tarihinden sonraki dönemde teslim edilen akaryakıt için fiyat farkı talep edebilecektir.
Mahkemenin bu yönü göz ardı ederek davayı tümden reddetmiş olması, usul ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davacının sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde iadesine, 17.02.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/8389
K. 2006/9281
T. 26.9.2006
• MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ İLE SİCİLDEN TERKİNİ TALEBİ ( Kötüniyetle Tescil Edilen Markanın İptali Gerektiğinden Kabulü Gereği )
• KÖTÜNİYETLE TESCİL EDİLEN MARKA ( Terkini İçin Süre Konulamayacağı – Markanın İptali Gerektiği )
• AKİT ÜLKELERİN AYNI VEYA BENZER MALLAR İÇİN KULLANILDIĞI BİLİNEN MARKA ( Aynı veya Taklidinin Tescilini Ülke Yasalarına Göre Re’sen veya Talep Üzerine İptal Etmeyi Taahhüt Ettiği – Kötüniyetle Tescil Edilen Markanın İptali Gerektiği )
KHK-556/m.7
ÖZET : Dava, markanın hükümsüzlüğü ile sicilden terkini talebidir. Davacı markasının tanınmış marka olduğu, Paris Sözleşmesinin 6. Mükerrer maddesine göre kötüniyetle tescil edilen markanın terkini için süre konulamayacağı ve akit ülkelerin aynı veya benzer mallar için kullanıldığı bilinen markanın, aynı veya taklidinin tescilini ülke yasalarına göre re’sen veya talep üzerine iptal etmeyi taahhüt ettiği, anılan sözleşmenin 6. mükerrer 3. bendi anlamında kötüniyetle tescil edilen markanın iptali gerektiğinden bahisle, davanın kabulüne karar verilmesi isabetlidir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 12.04.2005 tarih ve 2004/637-2005/87 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Abdullah Turgut tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerinden İnternational Co. For Engiering&Air Conditioning’in klima ve benzeri soğutucu emtianın üretimi ve ticareti ile uğraşan dünya çapında tanınmış MISIR firması olduğunu, “AMERICOOL” markasının Mısır, Amerika ve topluluk markası olarak tescilli sahibi olduğunu, diğer davacının ise İnternational Co. For Engiering&Air Conditioning’in Türkiye distribütörü olduğunu, davalının ise müvekkilinin “AMERICOOL” markalı ürünlerin Türkiye’ye ithaline ve pazarlanmasına izin verdiği şirket olduğunu, davalının daha önceden ihdas ve istimal etmediği “AMERICOOL” ticari markasını, müvekkiline ait olduğunu bilerek, izin almadan gizlice ve kötüniyetle adına tescil ettirdiğini, müvekkilinin “AMERICOOL” markalı klimaların Mısır, Avrupa, Türkiye ve Amerika’da satışını ve reklamını yaparak, pazarını oluşturarak tanınmış hale getirdiğini, Paris Sözleşmesi uyarınca anılan markanın korunma altında olduğunu ileri sürerek, davalı adına tescilli “AMERICOOL” markasının hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin davacılardan İnternational Co. For Enginering&Air Conditioning’in Türkiye distribütörü olduğunu, bu davacının daha sonra diğer davacının kurucusu olan ve müvekkilinin o tarihlerde genel müdürü olan dava dışı Önder Uluğ’a marka tescili işlemlerine ilişkin muvafakat vermesi üzerine, marka tescili yoluna gittiklerini, yapılan tescil işleminin uluslararası sözleşmeler ve ticari teamüllere uygun olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, bir dönem davacı İnternational Co. For Enginering&Air Conditioning’in distribütörü olan davalıya verdiği sertifikaları, markanın izinsiz olarak kendi adına tescil ettirilmesi, satış sonrası hizmetlerde yetersizlik ve kalite düşüklüğü gerekçeleri ile iptal ettiği, taraflar arasında olduğu davalı tarafça iddia edilen, marka tesciline ilişkin herhangi bir belgenin dosyaya sunulmadığı, 556 sayılı KHK’nin 7 nci maddesinde yer alan mutlak red sebeplerinin mevcudiyeti halinde hükümsüzlük davasının her zaman açılabileceği, davacı markasının tanınmış marka olduğu, Paris Sözleşmesinin 6 ncı Mükerrer maddesine göre kötüniyetle tescil edilen markanın terkini için süre konulamayacağı ve akit ülkelerin aynı veya benzer mallar için kullanıldığı bilinen markanın, aynı veya taklidinin tescilini ülke yasalarına göre re’sen veya talep üzerine iptal etmeyi taahhüt ettiği, anılan sözleşmenin 6 ncı mükerrer 3 üncü bendi anlamında kötüniyetle tescil edilen “AMERICOOL” markasının iptali gerektiğinden bahisle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.00.-YTL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 26.09.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2000/19-66
K. 2000/36
T. 2.2.2000
• ALACAK DAVASI ( Dava Konusu Olaydaki Sözleşmede Teminatın Mahsup Edilemeyeceğine ve Teminat Mektup Bedellerinin Cezai Şart Olduğuna Dair Hüküm Bulunmaması )
• AKİTTEN DÖNME ( Dava Konusu Olaydaki Sözleşmede Teminatın Mahsup Edilemeyeceğine ve Teminat Mektup Bedellerinin Cezai Şart Olduğuna Dair Hüküm Bulunmaması )
• CEZAİ ŞART ( Dava Konusu Olaydaki Sözleşmede Teminatın Mahsup Edilemeyeceğine ve Teminat Mektup Bedellerinin Cezai Şart Olduğuna Dair Hüküm Bulunmaması )
818/m.108,158
ÖZET : Dava konusu olaydaki sözleşmede teminatın mahsup edilemeyeceğine ve teminat mektup bedellerinin cezai şart olduğuna dair hüküm bulunmamasına göre, davacı kurum ancak verdiğini geri isteyebilir. Bu durumda irat kaydedilen teminat mektubu bedellerinin tenzili gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 19.3.1998 gün ve 1995/702 E-1998/198 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 22.2.1999 gün ve 1999/195-1023 sayılı ilamiyle; ( …1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve özellikle Nefan Ltd. Şti.’nin acenta sıfatı ile akdettiği mukavelelerle ilgili her türlü ihtar, ihbar ve protesto gibi hakkı koruyan beyanları müvekkili namına yaptığı dikkate alınarak bu mukavelelerden doğan ihtilaflardan dolayı kendisine karşı dava açılamayacağının ve husumet yönetilemeyeceğinin kabulünde bir usulsüzlük bulunmamasına göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Akdin ihlali halinde sözleşmenin 21/3. maddesi hükmüne göre, kesin teminatın irad kaydolunacağı ve bu tutarın alacaktan mahsup edilemeyeceği kararlaştırılmıştır. Mahkemece anılan madde gözetilmeden, söz konusu meblağın alacaktan mahsubu ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir… ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava alacak istemine ilişkindir.
Davanın kısmen kabulüne dair hüküm, yukarıda belirtilen gerekçe ile bozulmuş, yerel mahkemece sözleşmede teminatın mahsup edilemeyeceğine ve teminat mektup bedellerinin cezai şart olduğuna dair hüküm bulunmamasına göre, davacı kurumun, BK. 108. maddesi gereğince ancak verdiğini geri isteyebileceği, bu durumda irat kaydedilen teminat mektubu bedellerinin tenzili gerekeceği vurgulanarak direnme kararı verilmiştir.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı ( 710.000 ) lira bakiye temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 2.2.2000 gününde oybirliği ile karar verildi.