Amme Alacakları Hakkında Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/1907
K. 2011/7896
T. 30.5.2011
• BAĞ-KUR TARAFINDAN BAĞLANAN YAŞLILIK AYLIĞINA KONULAN HACZİN KALDIRILMASI ( Sosyal Güvenlik Kurumunca Bağlanan Gelir Aylık ve Ödeneklerin Haczedilemeyeceği – Kurum Tarafından Bağalanan Aylık ve Gelirlerin Haczedilmezliğine İlişkin Şikayetin Düzenleme Tarihi Nazara Alınarak Değerlendirilmesi Gereği )
• HACZEDİLMEZLİK ŞİKAYETİ ( Sosyal Güvenlik Kurumu Tarafından Bağlanan Aylık Gelir ve Ödenekler – Amme Alacaklarının Tahsiline İlişkin Kanun Hükümlerine Göre Tahsil )
• AMME ALACAĞI ( 6183 Sayılı Kanun Uyarınca Emeklilik Aylıkları Sigorta ve Emeklilik Sandıklarınca Bağlanan Aylıklarının Üçte Birinden Çoğu ve Dörtte Birinden Azının Haczedilemeyeceği – S.G.K.Tarafından Bağlanan Yaşlılık Aylığının Haczedilmezliğine İlişkin Şikayetin Yasa Yürürlük Tarihine Göre Değerlendirilmesi )
1479/m. 67
5510/m. 88, 93
6183/m. 71
ÖZET : Dava, davacının ödenmeyen prim borçları sebebiyle aleyhine davalı Kurumca 6183 Sayılı Kanun uyarınca icra takibi yapılması ve kesinleşen takip uyarınca bağlanan yaşlılık aylığına 6183 Sayılı Kanunun 71. maddesi hükmü gereğince konulan haczin kaldırılması istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Haciz işleminin uygulandığı tarih itibarıyla Kurum işleminin yasal mevzuata uygun bulunmasına göre, davanın reddi gerekir.
DAVA : Dava, davacının yaşlılık aylığı üzerine konulan haczin kaldırılması istemine ilişkindir. Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Ayşe Barutçu tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : Dava, davacının ödenmeyen prim borçları sebebiyle aleyhine davalı Kurumca 6183 Sayılı Kanun uyarınca icra takibi yapılması ve kesinleşen takip uyarınca Bağ-Kur’dan bağlanan yaşlılık aylığına 6183 Sayılı Kanunun 71. maddesi hükmü gereğince konulan haczin kaldırılması istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
6183 Sayılı Kanunun 71. maddesi hükümünde; aylıklar, ödenekler, her çeşit ücretler, intifa haklan ve hasılatı, ilama bağlı olmayan nafakalar, emeklilik aylıkları, sigorta ve emeklilik sandıklarınca bağlanan gelirlerin kısmen haczolunabileceği, ancak haczolunacak miktarın bunların üçte birinden çok, dörtte birinden az olamayacağı belirtilmiş, ise de Kurumca bağlanan yaşlılık aylığına haczin konulduğu 9.2.2009 tarihinde yürürlükte olan 5510 Sayılı Kanunun ( 5754 Sayılı Kanunun 56. maddesiyle değişik ) 93. maddesi :Bu Kanun gereğince sigortalılar ve hak sahiplerinin gelir, aylık ve ödenekleri, sağlık hizmeti sunucularının genel sağlık sigortası hükümlerinin uygulanması sonucu Kurum nezdinde doğan alacakları, devir ve temlik edilemez. Gelir, aylık ve ödenekler; 88. maddeye göre takip ve tahsili gereken alacaklar ile nafaka borçları dışında haczedilemez. Bu fıkraya göre haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine ilişkin talepler, borçlunun muvafakati bulunmaması halinde, icra müdürü tarafından reddedilir.” hükümünü getirmiş olup, haciz işleminin uygulandığı tarih itibarıyla Kurum işleminin anılan yasal mevzuata uygun bulunmasına göre, davanın reddi gerekirken, mülga 1479 Sayılı Kanunun 67. maddesi hükümüne göre davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükümün yukarda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, 30.5.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/1818
K. 2011/3369
T. 16.3.2011
• SIRA CETVELİNE İTİRAZ ( Cetvelde Kendisine Pay Ayrılan ve Dava Sonucunda Hukuki Durumları Etkilenecek Olan Alacaklılar Aleyhine Açılacağı )
• ZAMANAŞIMI ( Vergi Alacaklarının Tahsilinde Uygulanacak/6183 S.K. Md. 102’de Yer Aldığı – Mahkemece Bilirkişi İncelemesi İle Belirleneceği/Sıra Cetveline İtiraz Davası )
• VERGİ ALACAKLARI ( Sıra Cetveline İtiraz – Konulan Haczin O Tarihte Mevcut Alacak İle İşleyecek Fer’ilerin Karşılanmasına Tahsis Edilebileceği – Sonra Doğan Vergi Alacaklarının Önceki Hacizden Yararlanamayacağı )
• AMME ALACAĞI ( Konulan Haczin O Tarihte Mevcut Alacak İle İşleyecek Fer’ilerin Karşılanmasına Tahsis Edilebileceği/Sonra Doğan Vergi Alacaklarının Önceki Hacizden Yararlanamayacağı – Sıra Cetveline İtiraz )
2004/m. 142
6183/m. 102
ÖZET : 1-) Sıra cetveline itiraz cetvelde kendisine pay ayrılan ve dava sonucunda hukuki durumları etkilenecek olan alacaklılar aleyhine açılır.
2-) Vergi alacaklarının tahsilinde uygulanacak zamanaşımı hükümleri ile bunun durması ve kesilmesine ilişkin düzenlemeler Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 102 vd. maddelerinde yer almaktadır. Mahkemece, yaptırılacak bir bilirkişi incelemesi ile vergi alacağının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı belirlenirken, konulan haczin ancak o tarihte mevcut bulunan alacak ile buna işleyecek fer’ilerin karşılanmasına tahsis edilebileceği ve haciz tarihinden sonra doğan vergi alacaklarının önceki hacizden yararlanamayacağı ilkesi de dikkate alınmalıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki sıra cetveline itiraz davasının bozma kararına uyularak yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükümün süresi içinde davalılar vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR : Dava sıra cetveline itiraz davasıdır.
Verilen önceki hükümün Dairemizce bozulması üzerine mahkemece Vergi Dairesi alacağının zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle davanın kabulüne, Vergi Dairesinin sıra cetvelinden çıkartılmasına karar verilmiş; hüküm davalılar vekillerince temyiz edilmiştir.
1-) Sıra cetveline itiraz cetvelde kendisine pay ayrılan ve dava sonucunda hukuki durumları etkilenecek olan alacaklılar aleyhine açılır ( İ.İ.K. m. 142 ); bu itibarla borçlu hakkında açılan davanın husumet yokluğundan reddi gerekir. Önceki hükümde davanın reddedilmiş olmasına ve bu hususun bozma kapsamı dışında bırakılmasına göre borçlu şirket vekilinin temyizde hukuki yararı bulunmadığından, temyiz isteminin de reddi gerekmiştir.
2-) Vergi Dairesi ( Hazine ) vekilinin temyiz itirazlarına gelince:
Vergi alacaklarının tahsilinde uygulanacak zamanaşımı hükümleri ile bunun durması ve kesilmesine ilişkin düzenlemeler Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 102 vd. maddelerinde yer almaktadır. Bu durumda mahkemece, konulan haczin ancak o tarihte mevcut bulunan alacak ile buna işleyecek fer’ilerin karşılanmasına tahsis edilebileceği ve haciz tarihinden sonra doğan vergi alacaklarının önceki hacizden yararlanamayacağı ilkesi de dikkate alınmak suretiyle, yaptırılacak bir bilirkişi incelemesi ile vergi alacağının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı ve uğramamış ise satış tarihi itibariyle kaç liraya baliğ olduğu belirlenmeli ve varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir hüküm oluşturulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda 1 Sayılı bentte açıklanan sebeple borçlu şirket vekilinin temyiz isteminin REDDİNE, 2 Sayılı bentte açıklanan sebeple hükümün Vergi Dairesi yararına BOZULMASINA, peşin harcın istenmesi halinde iadesine, 16.3.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/1485
K. 2010/2773
T. 29.3.2010
• TASARRUFUN İPTALİ ( Amme Alacağının Bir Kısmının veya Tamamının Tahsiline İmkan Bırakmamak Maksadıyla Hareket Ettiğini Bildiği veya Bilebilecek Halde Olup Olmadığı Konusunda Taraf Delillerinin Toplanması Gerektiği )
• AMME ALACAĞININ TAHSİLİ ( Bir Kısmının veya Tamamının Tahsiline İmkan Bırakmamak Maksadıyla Hareket Ettiğini Bildiği veya Bilebilecek Halde Olup Olmadığı Konusunda Taraf Delillerinin Toplanması Gerektiği – Tasarrufun İptali )
• TARAF DELİLLERİNİN TOPLANMASI ( Tasarrufun İptali – Amme Alacağının Bir Kısmının veya Tamamının Tahsiline İmkan Bırakmamak Maksadıyla Hareket Ettiğini Bildiği veya Bilebilecek Halde Olup Olmadığı Konusunda Taraf Delillerinin Toplanması Gerektiği )
6183/m.30
ÖZET : Dava, tasarrufun iptali istemidir. Davanın borçlusu P. Eşya Ticaret ve Sanayi A.Ş olduğunun anlaşıldığı bu alacaklının 3. kişi M. D. ile ilişkisinin araştırılmadığı, borçlu şirketin temyiz dilekçesinin 4. bendinde yer verdiği davalılar arasındaki alacak-borç ilişkisi sebebiyle 3. kişinin borçlu şirketin, amme alacağının bir kısmının veya tamamının tahsiline imkan bırakmamak maksadıyla hareket ettiğini bildiği veya bilebilecek halde olup olmadığı konusunda taraf delillerinin toplanmadığı bu sebeple sözü edilen konularda taraf delillerinin toplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gereğine değinilmiştir.
DAVA : Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı sebeplerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içerisinde davalı P… Eşya Ticaret ve Sanayi A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Hükmüne uyulan bozma ilamında dava konusu taşınmazın tapu kaydındaki satış bedelinin üzerindeki hacizler toplamı ile birlikte 158.587 YTL olduğu, taşınmazın bilirkişilerce bulunan değerinin 250.000 YTL ancak 6183 S.Yasanın 30. maddesine göre borçlunun malı bulunmadığı veya borca yetmediği takdirde amme alacağının bir kısmının veya tamamının tahsiline imkan bırakmamak maksadıyla borçlu tarafından yapılan bir taraflı muamelelerle borçlunun maksadını bilen veya bilmesi lazımgelen kimselerle yapılan tüm muamelelerin tarihleri ne olursa olsun hükümsüz olduğu, dosya arasına giren İzmir 6. İcra Müdürlüğünün 2002/51 esas s. icra takibinde dosya alacaklısının M. D. borçlunun ise eldeki davanın borçlusu P… Eşya Ticaret ve Sanayi A.Ş. olduğunun anlaşıldığı bu alacaklının 3. kişi M. D. ile ilişkisinin araştırılmadığı, borçlu şirketin temyiz dilekçesinin 4. bendinde yer verdiği davalılar arasındaki alacak-borç ilişkisi sebebiyle 3. kişinin borçlu şirketin, amme alacağının bir kısmının veya tamamının tahsiline imkan bırakmamak maksadıyla hareket ettiğini bildiği veya bilebilecek halde olup olmadığı konusunda taraf delillerinin toplanmadığı bu sebeple sözü edilen konularda taraf delillerinin toplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gereğine değinilmiştir. Mahkemece bozmaya uyulduktan sonra davanın kabulüne karar verilmiş hüküm davalı P… Eşya Ticaret ve Sanayi A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
SONUÇ : Dosya içeriğine, bozmaya uygun karar verilmesine, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve kararda yazılı sair gerekçelere göre davalı P… Eşya Ticaret ve Sanayi A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 4.572,85 TL kalan onama harcının temyiz eden davalı P… Eşya Tic. San. A.Ş.’nden alınmasına, 29.03.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/342
K. 2011/905
T. 16.2.2011
• İSTİHKAK DAVASI ( Amme Alacağının Tahsili Amacıyla Yapılan Hacizden Kaynaklanan – Görevli Mahkemenin Dava Değerine Göre Asliye Hukuk veya Sulh Hukuk Mahkemesi Olarak Belirlenmesi Gereği )
• GÖREVLİ MAHKEME ( Amme Alacağının Tahsili Amacıyla Yapılan Hacizden Kaynaklanan İstihkak Davası – Dava Değerine Göre Asliye Hukuk veya Sulh Hukuk Mahkemesi Olarak Belirleneceği )
• AMME ALACAĞININ TAHSİLİ AMACIYLA YAPILAN HACİZ ( Hacizden Kaynaklanan İstihkak Davası – Görevli Mahkemenin Dava Değerine Göre Asliye Hukuk veya Sulh Hukuk Mahkemesi Olarak Belirleneceği )
6183/m.66
ÖZET : Dava 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Hakkında Kanun uyarınca yapılan haciz sebebiyle istihkak istemine ilişkindir. Yasa metnine bakıldığında, bu yasadan kaynaklanan istihkak davalarında görevli mahkemenin dava değerine göre Asliye Hukuk veya Sulh Hukuk mahkemesi olarak belirlenmesi gerekir.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükümün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalılar vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen günde davacı vekili ile davalı vekili geldi. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmıştı. Bu kere dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Dava 6183 Sayılı Yasa’ya göre yapılan haciz sebebiyle istihkak istemine ilişkindir. Mahkemece davanın görev yönünden reddine dair verilen karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Davacı 07 … … plaka sayılı aracın noter satış senediyle 6.5.2004 tarihinde dava dışı N. C.’dan satın aldığını, aracın trafik kaydını davalı vergi dairesinin alacakları için haciz konulduğunu ileri sürerek haczin kaldırılmasını talep etmiştir. Sözkonusu dava. 6183 Sayılı Kanunun 66. maddesinde düzenlenen istihkak davası niteliğindedir. 6183 Sayılı Kanunun 68/I. maddesinde “Bu Yasadan kaynaklanan istihkak davalarına haczi yapan tahsil dairesinin olduğu yerdeki mahkeme yetkilidir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Bu maddedeki mahkeme sözcüğünün dava değerine göre Asliye Hukuk veya Sulh Hukuk olarak yorumlanması gerekir. Dairemiz ve İcra İflas Yasası’ndan kaynaklanan istihkak davalarına bakmakla görevli Yargıtay Yüksek 21 ve 17. Hukuk Daireleri’nce dava değerinin davaya konu alacak ya da hacizli maldan değeri düşük olana göre mahkeme görevinin tayin ve buna göre harç ile avukatlık ücretinin takdir edileceği kabul edilmektedir. Eldeki davada hacizli aracın değeri 2.500 ,00 TL olup, dava tarihi itibariyle değer ve kıymeti 7.230,00 TL’ye kadar olan davalara bakmakta görevli olduğundan Sulh Hukuk Mahkemesi görevlidir.
Bu durumda mahkemece işin esası incelenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile görevden red kararı verilmesi doğru olmamış, bozulması uygun bulunmuştur.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödenen temyiz peşin harcının istenmesi halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 16.2.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2009/7-69
K. 2009/176
T. 23.6.2009
• AMME ALACAĞININ TAHSİLİNE ENGEL OLMA ( Suçun Unsurlarının Oluşup Oluşmadığından Bahisle Yasa Yararına Bozma Yoluna Başvurulabileceği )
• SUÇUN UNSURLARI ( Amme Alacağının Tahsiline Engel Olma – Oluşup Oluşmadığından Bahisle Yasa Yararına Bozma Yoluna Başvurulabileceğinin Dikkate Alınacağı )
• YASA YARARINA BOZMA ( Amme Alacağının Tahsiline Engel Olma – Suçun Unsurlarının Oluşup Oluşmadığından Bahisle Yasa Yararına Bozma Yoluna Başvurulabileceği )
• MADDİ HUKUKA İLİŞKİN HUKUKA AYKIRILIK ( Suçun Unsurlarının Oluşup Oluşmadığı Konusunun Hakimin Takdirine İlişkin Olmadığı/Yasa Yararına Bozma Yoluna Başvurulabileceği – Amme Alacağının Tahsiline Engel Olma )
6183/m.110
5271/m.309
ÖZET : Amme alacağının tahsiline engel olma suçundan sanık hakkında; suçun unsurlarının oluşup oluşmadığı hususu hakimin takdirine ilişkin değil, maddi hukuka ilişkin bir hukuka aykırılığı oluşturacağından, suçun unsurlarının oluşmadığından bahisle yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması olanaklıdır. Sanığın vergi borcu nedeniyle haczedilip kendisine yediemin olarak teslim edilen menkul malları yapılan uyarıya rağmen süresi içinde ilgili mercie teslim etmemekten ibaret eyleminin yasada tarifi yapılan suça uymadığından bahisle suçun unsurlarının oluşmadığına” ilişkin olup; kesinleşen bir mahkûmiyet hükmünde “suçun unsurlarının oluşmadığı” hususu yasa yararına bozma konusu yapılabileceğinden, Özel Dairece “kesinleşen hükümlerde delil ve takdirde hataya düşüldüğünden bahisle kanun yararına bozma yoluna gidilemeyeceği” gerekçesiyle yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
DAVA : Hükümlü A…S…’in, 6183 sayılı Yasanın 110/2, 647 sayılı Yasanın 4 ve 6. maddeleri uyarınca 654.210.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına ve cezanın ertelenmesine ilişkin, B. 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 28.04.2005 gün ve 252-230 sayılı hükme karşı T.C. Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 21.05.2007 gün ve 26142 sayılı yazısına istinaden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 20.06.2007 gün ve 109827 sayılı ihbarname ile;
“… Benzer bir olay sebebiyle Yargıtay 7. Ceza Dairesi 25.03.2002 tarihli ve 2002/4134 esas, 2002/3767 sayılı kararında da belirtildiği üzere, 6183 sayılı Yasanın Amme Alacağının Tahsiline Engel Olanlar başlığını taşıyan 110. maddesi ‘Amme alacağının tahsili için hakkında takip muamelelerine başlanan borçlu kısmen veya tamamen tahsile engel olmak veya tahsili zorlaştırmak maksadıyla mallarından bir kısmını veya tamamını, mülkünden çıkararak, telef ederek yahut değerden düşürerek gerçek suretle; gizleyerek, kaçırarak muvazaa yoluyla başkasının uhdesine geçirerek veya aslı olmayan borçlar ikrar ederek, yahut alındılar vererek gerçeğe aykırı surette varlığını yok eder veya azaltır ve geri kalan mallar borcu karşılamaya yetmezse …’ sanığın cezalandırılacağını öngördüğü cihetle, sanığın haczedilen menkullerini 15 günlük sürede teslim etmemesinin kanunda tarifi yapılan eylemlere uymadığı gözetilmeden yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesinde isabet görülmemiştir…” gerekçeleri ile yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 7. Ceza Dairesince 11.02.2009 gün ve 11337-1792 sayı ile;
“… 26.10.1932 gün ve 29/12 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı kanuna muhalefet hallerini açıklamış ve bu hallerin uygulamadaki yanlışlıklar ile esas hükme etkili olan usul yanlışlıklarından ibaret olduğunu belirtmiştir.
Bu itibarla tüm deliller toplanıp değerlendirilmesi yapıldıktan sonra verilen ve Yargıtay’ca incelenmeksizin kesinleşen hükümlerde delil ve takdirde hataya düşüldüğünden bahisle kanun yararına bozma yoluna gidilemeyeceğinden, kanun yararına bozma isteminin reddine…” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığınca 17.03.2009 gün ve 109827 sayılı itirazname ile;
“… Özel Dairece eylemin suç teşkil edip etmediği, suçun unsurlarının oluşup oluşmadığı yönünde bir değerlendirme yaptıktan sonra kanun yararına bozma istemi hakkında bir karar vermesi gerektiği halde, suçun unsurlarının belirlenmesi işlemini kanıtların takdir ve değerlendirilmesi biçiminde kabul ederek, kanun yararına bozma isteminin reddine karar vermesinin hukuka uygun olmadığından bahisle, Özel Daire Kararının kaldırılmasına ve yasa yararına bozma talebiyle ilgili olarak bir karar verilmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesi…” talep edilmiştir.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık; suçun unsurlarının oluşup oluşmadığı hususunda yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulmasının olanaklı olup olmadığına ilişkindir.
Yasa yararına bozma yöntemi, karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesini ve ülke sathında uygulama birliğine ulaşılmasını sağlama amacıyla, olağanüstü bir denetim muhakemesi yolu olarak 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasası’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu denetimin konusu, maddi ve yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılıklardır. Ancak, gerek kesin hükmün otoritesinin korunması zorunluluğu, gerekse olağanüstü bir denetim yolu olması nedeniyle dar kapsamlıdır. Her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir. Nitekim, yasa yolunun bu özelliği nedeniyle, hakimin takdirini hatalı kullanmasına ilişkin hususlardaki hukuka aykırılıklar, örneğin; temel ceza miktarının saptanmasında kullanılan ölçütlerin hatalı takdir edilmesi, cezada artırma ve indirme yapılırken kullanılan oranların seçimindeki isabetsizlik gibi hususlar, Yargıtay’ın sadece olağan bir denetim yolu olan temyiz incelemesi sırasında dikkate alabileceği hukuka aykırılıklardandır.
Ceza Genel Kurulunun 30.12.2003/295-300; 30.12.2003/294-305; 05.05.2009/74-119 gün ve sayılı kararlarında da kabul edildiği üzere; suçun unsurlarının oluşup oluşmadığı hususu hakimin takdirine ilişkin değil, maddi hukuka ilişkin bir hukuka aykırılığı oluşturacağından, suçun unsurlarının oluşmadığından bahisle yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması olanaklıdır.
Somut olayda; Adalet Bakanlığınca yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulurken gösterilen neden, “sanığın vergi borcu nedeniyle haczedilip kendisine yediemin olarak teslim edilen menkul malları yapılan uyarıya rağmen süresi içinde ilgili mercie teslim etmemekten ibaret eyleminin yasada tarifi yapılan suça uymadığından bahisle 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Yasanın 110. maddesinde yazılı suçun unsurlarının oluşmadığına” ilişkin olup; kesinleşen bir mahkûmiyet hükmünde “suçun unsurlarının oluşmadığı” hususu yasa yararına bozma konusu yapılabileceğinden, Özel Dairece “kesinleşen hükümlerde delil ve takdirde hataya düşüldüğünden bahisle kanun yararına bozma yoluna gidilemeyeceği” gerekçesiyle yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığının itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yasa yararına bozma istemine ilişkin başvurunun incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2-Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 11.02.2009 gün ve 11337-1792 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın, yasa yararına bozma yasa yolu başvurusu nedeniyle incelenerek bir karar verilmesi için Yargıtay 7. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.06.2009 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2011/21-571
K. 2011/680
T. 2.11.2011
• ÖDEME EMRİNİN İPTALİ İSTEMİ ( Kurumun Davacıya Gönderilen Ödeme Emrinde İtiraz Yolu Olarak İş Mahkemelerine Dava Açılabileceği İhtarında Bulunmadığı – Kuruma Yaptığı Başvurunun Görevli Olmayan Yere Yapılan Başvuru Olarak Yedi Günlük Dava Açma Süresini Kestiği)
• AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN UYARINCA GÖNDERİLEN ÖDEME EMRİ ( Kurumun İtirazı Esastan İnceleyerek Reddine Karar Vermesi Karşısında Davacının Hak Arama Özgürlüğünün Zedelendiği – Yedi Günlük Dava Açma Süresini Kestiği)
• KURUM ALACAĞI ( 6183 S.K. Uyarınca Düzenlenen Ödeme Emrinin Tebliğinden İtibaren 7 Gün İçinde İş Mahkemesine İtiraz Davası Açılabileceği)
• YEDİ GÜNLÜK YASAL SÜRE ( 6183 S.K. Uyarınca Düzenlenen Ödeme Emrinin İptali Talebinde Kurumun İtirazı Esastan İnceleyerek Reddine Karar Verdiği – Kuruma Yaptığı Başvurunun Görevli Olmayan Yere Yapılan Başvuru Olarak Yedi Günlük Dava Açma Süresini Kestiği)
• DAVA AÇMA SÜRESİNİN KESİLMESİ ( 6183 S.K. Uyarınca Düzenlenen Ödeme Emrinin İptali Talebinde Kurumun Davacıya Gönderilen Ödeme Emrinde İtiraz Yolu Olarak İş Mahkemelerine Dava Açılabileceği İhtarında Bulunmadığı – Kurumun İtirazı Esastan İnceleyerek Reddine Karar Verdiği)
6183/m. 55, 58, 79
506/m. 80/5
5510/m.88
ÖZET : Dava, ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir. Uyuşmazlık 6183 sayılı Kanun uyarınca gönderilen ödeme emrinin iptaline ilişkin davanın anılan Kanun’un 58. maddesinde düzenlenen yedi günlük süre içinde açılıp açılmadığı noktasındadır. Kurum alacağı için anılan madde uyarınca 7 gün içinde iş mahkemesine itiraz davası açabilir. Davacı tarafından doğrudan iş mahkemesine dava açılmamış ise de, Kurumun davacıya gönderilen ödeme emrinde itiraz yolu olarak iş mahkemelerine dava açılabileceği ihtarında bulunmadığı, Kurumun davacının itirazını usul yönünden reddederek itiraz merciinin iş mahkemeleri olması gerektiği yönünde kanun yollarını açıkça gösterici işlem tesis etmeyip, davacıyı yanıltıcı şekilde itirazını esastan inceleyerek reddine karar vermesi karşısında, davacının hak arama özgürlüğünün zedelendiğinin ve Kuruma ödeme emrinin tebliğini takiben yaptığı başvurunun hatalı mercie ( görevli olmayan yere) yapılan başvuru olarak, yedi günlük dava açma süresini kestiğinin kabulü zorunludur.
DAVA : Taraflar arasındaki “ödeme emrinin iptali” davasında yapılan yargılama sonunda; ( Diyarbakır İkinci İş Mahkemesi)’nce davanın kabulüne dair verilen 21.07.2009 gün ve 2009/62 E., 2009/464 K. sayılı kararın incelenmesinin davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Yirmibirinci Hukuk Dairesi’nin 21.10.2010 gün ve 2009/13882 E., 2010/10270 K. sayılı ilamı ile;
( … Dava, davacı şirket yanında çalışan işçinin daha önce işveren olarak çalıştığı dönemdeki prim borcu nedeniyle davacı şirkete gönderilen haciz bildirisine itiraz edilmediği için Kurum tarafından gönderilen ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece istemin kabulü ile 27.11.2008 tarih 039133 sayılı ödeme emrinin iptaline karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, Kurumun daha önce işveren olarak prim borcu bulunan M.Hadi’nin davacıya ait işyerinde çalıştığını tespit etmesi üzerine davacıya 23.11.2007 tarih ve 043560 nolu haciz bildirisi gönderdiği, haciz bildirisinin davacı şirkete 03.12.2007 tarihinde tebliğ edildiği ve 7 gün içinde itiraz edilmediği için borç davacı şirketin zimmetinde sayılarak davacıya ödeme emri gönderildiği, 27.11.2008 tarih ve 039133 sayılı ödeme emrinin davacıya 19.12.2008 tarihinde tebliğ edildiği, 05.02.2009 tarihinde dava açıldığı anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasa’nın 80/5 ve 6183 sayılı Yasa’nın 58. maddeleridir. 506 sayılı Yasa’nın 80/5. maddesine göre “Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 51., 102. ve 106. maddeleri hariç diğer maddeleri uygulanır. Kurum 6183 sayılı Kanun’un uygulanmasında Maliye Bakanlığı, diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır. 6183 sayılı Yasa’nın 58/1. maddesine göre ise, “Kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu ( İş Mahkemesi) nezdinde itirazda bulunabilir.
Somut olayda iptali istenen dava konusu 27.11.2008 tarih ve 039133 sayılı ödeme emrinin davacıya 19.12.2008 tarihinde tebliğ edildiği, davanın ise 05.02.2009 tarihinde açıldığı görülmektedir.
Mahkemece dava 6183 sayılı Yasa’nın 58. maddesinde öngörülen 7 günlük süre geçtikten sonra açıldığından reddi gerekirken, esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması, kabule göre de, 5502 sayılı Yasa’nın 36. maddesi gereğince Kurum harçtan muaf olduğu halde başvuru harcı yargılama giderleri içine katılarak Kurumun başvuru harcından sorumlu tutulması isabetsiz olmuştur.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili, işyeri çalışanının davalı Kuruma olan prim borcu nedeniyle gönderilen haciz bildirgesinin gereğinin yerine getirilerek, işçisinin ücretinden yapılan kesintilerin Kurum hesabına aktarıldığını ancak prim borçlusunun çalışmasının sona ermesinden sonra davalı Kurumca, daha önce hiçbir kesinti yapılmamış ve Kuruma ödenmemiş gibi ödeme emri gönderildiğini, Kurumca talep edilen kesintinin yapılması ve Kurumun bu kesintileri kabul etmesi nedeniyle adlarına gönderilen ödeme emrinin yasal dayanağı bulunmadığını, ödeme emrine itirazlarının reddine ilişkin Kurum kararını 02.02.2009 tarihinde tebliğ ettiklerini belirterek ödeme emrinin iptalini istemiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili, davacının 6183 sayılı Kanun uyarınca gönderilen haciz bildirgesine yedi gün içinde cevap vermemesi nedeniyle borcun zimmetinde sayılarak, davacıya anılan Kanun’un 22. maddesi uyarınca ödeme emri gönderildiği ve yapılan itirazın 6183 sayılı Kanun’un 79. maddesi uyarınca reddedildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece, davacının haciz bildirgesinin gereğini yaparak, kesintileri Kurum hesabına yatırdığı, borcun davacının zimmetinde sayılabilmesi için muhatap davacının haciz bildirgesine itiraz etmemesi veya gereğini yerine getirmemesi gerektiği, Kurumca yapılan kesintiler kabul edilmesine rağmen hiç kesinti yapılmamış gibi ödeme emri gönderilmesinin 6183 sayılı Kanun’un 79. maddesine uygun olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne ve ödeme emrinin iptaline karar verilmiştir.
Davalı Kurum vekilinin temyiz üzerine Özel Daire’ce; yukarıda başlık bölümünde belirtilen gerekçelerle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkemece, davacının ödeme emrinin tebliği sonrasında Kuruma müracaatta bulunduğu, bu talebin reddine ilişkin kararın davacıya 02.02.2009 tarihinde tebliğ edildiği, bu davanın ise 05.02.2009 tarihinde açıldığı belirtilerek ve önceki gerekçeler tekrarlanmak suretiyle ilk kararda direnilmiş, direnme hükmü davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 6183 sayılı Kanun uyarınca gönderilen ödeme emrinin iptaline ilişkin davanın anılan Kanun’un 58. maddesinde düzenlenen yedi günlük süre içinde açılıp açılmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere, “Türk Sosyal Sigortalar Sistemi” ağırlıklı olarak primli rejime dayanmaktadır. Kurumun sosyal sigorta yardımlarını sağlaması, en önemli gelir kaynağı olan sigorta primlerinin zamanında ve eksiksiz olarak ödenmesine bağlıdır.
Bu konudaki ilk yasal düzenlemeyi içeren mülga 506 sayılı Kanun’un 80. maddesinin ilk şeklinde prim alacağının tahsili İcra İflas Kanunu hükümlerine göre yapılmakta iken, 01.12.1993 gün ve 3917 sayılı Kanun’un 1. maddesi uyarınca yapılan değişiklik ile 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun hükümlerine tabi kılınmış; 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 88. maddesinde de Kurumun prim ve diğer alacaklarını 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanun uyarınca takip ve tahsil edeceği düzenlemesine yer verilmiştir.
Prim borçları, bu düzenlemeler ile kamu alacağı derecesine getirilerek, takip ve tahsilinde, icra ve iflas hukukuna göre çabukluk ve sadelik sağlanmak istenmiştir. Gerek mülga 506 sayılı Kanun, gerekse yürürlükte bulunan 5510 sayılı Kanun’da yer alan aynı yöndeki düzenlemeler primlerin zamanında ve düzenli olarak tahsilini sağlamaya yöneliktir. Takip yetkisinin bizzat Kuruma tanınmış olması da aynı amaca hizmet etmektedir.
Bu doğrultuda 6183 sayılı Kanun’un “Üçüncü şahıslardaki menkul malların, alacak ve hakların haczi” başlıklı 79. maddesi düzenlemesine göre:
Üçüncü şahıslardaki menkul malların haczi, borçlu veya zilyed olan veyahut alacak ve hakları ödemesi gereken gerçek ve tüzel kişilere, kurumlara haciz keyfiyetinin tebliği suretiyle yapılır. Tahsil dairesi tarafından tebliğ edilecek haciz bildirisi ile; bundan böyle borcunu ancak tahsil dairesine ödeyebileceği ve amme borçlusuna yapılacak ödemenin geçerli olmayacağı veya elinde bulundurduğu menkul malı ancak tahsil dairesine teslim edebileceği ve malın amme borçlusuna verilmemesi gerektiği, aksi takdirde amme borçlusuna yapılan ödemeler ile malın bedelini tahsil dairesine ödemek zorunda kalacağı ve bu maddenin üç, dört ve beşinci fıkra hükümleri üçüncü şahsa bildirilir… Haciz bildirisi tebliğ edilen üçüncü şahıs; borcu olmadığı veya malın yedinde bulunmadığı veya haczin tebliğinden önce borcun ödendiği veya malın tüketildiği ya da kusuru olmaksızın telef olduğu veya alacak borçluya veya emrettiği yere verilmiş olduğu gibi bir iddiada ise durumu, haciz bildirisinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde tahsil dairesine yazılı olarak bildirmek zorundadır. Üçüncü şahsın süresinde itiraz etmemesi halinde, mal elinde ve borç zimmetinde sayılır ve hakkında bu Kanun hükümleri tatbik olunur.
Herhangi bir nedenle itiraz süresinin geçirilmesi halinde üçüncü şahıs, haciz bildirisinin tebliğinden itibaren bir yıl içinde genel mahkemelerde menfi tespit davası açmak ve haciz bildirisinin tebliğ edildiği tarih itibarıyla amme borçlusuna borçlu olmadığını veya malın elinde bulunmadığını ispat etmek zorundadır.
Üçüncü şahsın bu Kanun hükümleri uyarınca takibata tabi tutulması hükmü zimmetinde sayılan borç nedeniyle hakkında 6183 sayılı Kanun’un 54 ve devamı maddelerdeki “Cebren Tahsil ve Takip Esasları” hükümlerinin uygulanmasını zorunlu kılmaktadır.
Bu kapsamda üçüncü şahsa karşı zimmetinde sayılan borçtan dolayı cebren tahsile geçilmeden önce anılan Kanun’un 55. maddesi hükmünde öngörülen bilgilerin tümünü içeren bir ödeme emrinin tebliğ edilmesi zorunludur. Kamu alacağı için ödeme emri çıkarılmadan haciz uygulanması ve diğer cebren tahsil yollarına başvurulması kanuna aykırıdır.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 6183 sayılı Kanun’un 58. maddesine göre; kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren yedi ( 7) gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabilir. İtiraz etmezse borç kesinleşmiş olur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.04.2001 gün ve 2002/21-201 E. 2002/297 K.; 24.03.2004 gün ve 2004/10-164 E. 2004/170 K. sayılı kararlarında da benimsendiği üzere itiraz davası için öngörülen yedi ( 7) günlük sürenin hak düşürücü nitelikte olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır.
Hak düşürücü süre, niteliği itibariyle def’i değil, bir itiraz olup; sonuçlarını kendiliğinden meydana getirir ve re’sen gözönünde tutulmalıdır.
Kurum alacağı için 6183 sayılı Kanun’un 55. maddesi uyarınca düzenlenip, tebliğ edilen ödeme emrine karşı borçlu, anılan Yasa’nın 58. maddesi uyarınca 7 gün içinde iş mahkemesine itiraz davası açabilir.
Anılan madde metninde itirazın “vergi itiraz komisyonuna yapılacağı” hükmü yer almakta ise de, mülga 506 sayılı Kanun’un 80. maddesinin “Kurum alacaklarının tahsilinde 21.07.1953 tarih ve 6183 sayılı Kanun’un uygulanmasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde, alacaklı Sigorta Müdürlüğü’nün bulunduğu yer İş Mahkemesi yetkilidir” düzenlemesi ve yürürlükte bulunan 5510 sayılı Kanun’un 88. maddesinin “Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesi yetkilidir” hükümleri ile birlikte davalı Kurum bünyesinde 6183 sayılı Kanun’un itiraz mercii olarak belirttiği vergi itiraz komisyonunun bulunmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde, maddede belirtilen vergi itiraz komisyonuna itiraz yolunun; Sosyal Güvenlik Kurumu alacaklarının tahsili yönünden 6183 sayılı Kanun’un uygulanmasından doğacak uyuşmazlıklarda iş mahkemesine dava açılması yolu olarak kabulü zorunludur.
Nitekim bu husus Hukuk Genel Kurulu’nun 26.04.2006 gün ve 2006/21- 198 E. 2006/249 K. sayılı kararında da belirtilmiştir.
Uyuşmazlığın çözümü için Anayasal “hak arama özgürlüğünün” de değerlendirilmesi gerekmektedir.
2709 sayılı T.C. Anayasası’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesi uyarınca; “Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.”
Maddeye 03.10.2001 tarihli 4709 sayılı Kanun’un 16. maddesi ile eklenen 2. fıkra uyarınca “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilerine başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır”.
Bu bağlamda anılan madde hükmüyle hak arama özgürlüğü Anayasal bir kurum olarak, diğer temel haklar gibi düzenlenmiş ve Anayasa güvencesine bağlanmış, Anayasa’da kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır.
Vatandaşlara hak arama özgürlüğü konusunda Anayasal bir hak tanınırken, Devlete de, onların bu haktan yararlanmayı sağlayacak şartları hazırlama görevi yüklenmiştir. Devlet için öngörülen bu zorunluluk ilgilinin Anayasal haklar içinde yer alan hak arama özgürlüğünün yaşama geçirilmesini sağlayacaktır.
Bu Anayasal görevin yerine getirilmesi için getirilen yasal düzenlemeler ve kurulan kurumların görevleri de bu bilinçle değerlendirilmelidir.
Bu kapsamda Anayasal teminat altına alınmış hak arama özgürlüğünden bahsedebilmek için Devletin işlemlerinde işleme karşı başvuru yollarını ve süresini açıkça, vatandaşında kuşku ve tereddüt uyandırmayacak şekilde göstermesi gerekmektedir.
Bu görevin yerine getirildiğinin kabulü için SGK alacaklarının tahsiline yönelik işlemlerin tamamında ilgili mevzuatın vergi alacaklarının tahsili ile SGK alacaklarının tahsiline ilişkin olarak uygulanmasındaki farklılıklar da dikkate alınarak ilgiliye, işleme karşı başvurabileceği kanun yolu ve süresinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
Anılan zorunluluk karşısında, Kurum alacaklarının tahsiline ilişkin olarak, 6183 sayılı Kanun’un 55. maddesi uyarınca, Kurumca düzenlenen ödeme emrinin ilgilinin başvurabileceği kanun yolu ve süresini açıkça gösterir ve özellikle mevzuatta açıklık bulunmaması nedeniyle 6183 sayılı Kanun’un 58. maddesi ile öngörülen itiraz hakkını kullanabilmesi için yedi günlük süre içinde iş mahkemesine dava açabileceği ihtaratını da içeren şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.
Somut uyuşmazlığın incelenmesinde, davacının 58. maddede öngörülen süre içinde Kuruma itirazda bulunduğu açıktır.
Davacı tarafından doğrudan iş mahkemesine dava açılmamış ise de, Kurumun davacıya gönderilen ödeme emrinde itiraz yolu olarak iş mahkemelerine dava açılabileceği ihtarında bulunulmayıp, aksine sadece vergi itiraz komisyonundan bahseden 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı ihtarında bulunması; Kurumun davacının itirazını usul yönünden reddederek itiraz merciinin iş mahkemeleri olması gerektiği yönünde kanun yollarını açıkça gösterici işlem tesis etmeyip, bir anlamda davacıyı yanıltıcı şekilde itirazını esastan inceleyerek reddine karar vermesi karşısında, davacının hak arama özgürlüğünün zedelendiğinin ve Kuruma ödeme emrinin tebliğini takiben yaptığı başvurunun hatalı mercie ( görevli olmayan yere) yapılan başvuru olarak, yedi günlük dava açma süresini kestiğinin kabulü zorunludur.
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, bu kabul hukukun toplumsal yaşamı düzenleme ve ilişkilerden doğacak sorunları giderme görevine uygun bir çözüm anlayışının doğal sonucu olduğu gibi, Anayasal hak arama özgürlüğü de zedelenmemiş olacaktır.
Yukarıda belirtilen maddi ve yasal olgular dikkate alındığında; yerel mahkemenin açılan davanın süresinde olduğuna ilişkin kabulü ve bu değerlendirme ile ilk kararda direnmesi yerindedir.
Ne var ki, Yüksek Özel Daire bozma nedenine göre, somut uyuşmazlıkta işin esasına ilişkin olarak 6183 sayılı Kanun’un 58. maddesinde belirtilen haller doğrultusunda inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin diğer temyiz itirazları konusunda inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daire’ye gönderilmesi gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan, davalı Kurum vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YİRMİBİRİNCİ HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 02.11.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/1406
K. 2012/7467
T. 7.6.2012
• AMME BORCUNDAN SORUMLULUĞUN TESPİTİ TALEBİ ( Davacının Davasının Açık ve Net Bir Şekilde Belirlenmesi Gereği/Davanın Doğrudan Reddedilemeyeceği – Hakimin Aydınlatma Yükümlülüğünü Yerine Getireceği )
• TASARRUFUN İPTALİ DAVASI ( Davacının Davasının Tasarrufun İptali Davası mı Yoksa Borcun Tespiti Davası mı Olduğunun Belirleneceği/Davanın Doğrudan Reddedilemeyeceği – Hakimin Aydınlatma Yükümlülüğünü Yerine Getirmesi Gereği )
• HAKİMİN AYDINLATMA ÖDEVİ ( Davacının Davasının Tasarrufun İptali Davası mı Yoksa Borcun Tespiti Davası mı Olduğunun Belirleneceği/Davanın Doğrudan Reddedilemeyeceği – Hakimin Aydınlatma Yükümlülüğünü Yerine Getirmesi Gereği )
1086/m.75
6100/m.31
6183 /m.24
ÖZET : Davacı vekili davalı Ltd. Şti. nin müvekkiline kamu borcu bulunduğunu bu şirketin diğer davalı şirket içerisinde eritilerek yok edildiğini, bu nedenle her iki şirketin tek tüzel kişilik üzerinden faaliyetini sürdürdüğünün, her iki kurum arasındaki devrin yapıldığına ilişkin hukuki ilişkinin varlığının ve her iki şirketin tüm amme borcundan müteselsilen sorumlu olduklarının tesbitine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece davacının istediğinin ne olduğunun açık ve net bir şekilde belirlenmesi için açıklama yapılmasına izin verilmeden davanın reddine karar verilmiştir. Bu durumda mahkemece davacı tarafa isteğinin ne olduğu, davayı tasarrufun iptali davası mı yoksa salt tesbit davası olarak mı açtıklarının açık ve net bir şekilde açıklattırılması ondan sonra taraf delillerinin toplanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki tesbit davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili davalı A… Market Metal Ü… Ltd. Şti. nin müvekkiline kamu borcu bulunduğunu bu şirketin diğer davalı şirket içerisinde eritilerek yok edildiğini, bu nedenle her iki şirketin tek tüzel kişilik üzerinden faaliyetini sürdürdüğünün, her iki kurum arasındaki devrin yapıldığına ilişkin hukuki ilişkinin varlığının ve her iki şirketin tüm amme borcundan müteselsilen sorumlu olduklarının tesbitine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece eda davası açılması mümkün olan hallerde tesbit davası açılamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş ise de yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Davacı vekili dava dilekçesinde müvekkilinin davalı A… Market Metal Ü… Ltd. Şti. den olan alacağı için hakkında icra takibi başlattıklarını, alacağın tahsil edilemediğini, ancak borçlu şirketin varlıklarının diğer davalı şirkete devredilip borçlu şirket varlıklarının eritildiğini öne sürerek her iki şirket faaliyetinin tek tüzel kişilik içinde sürdürüldüğünün, iki şirket arasında devir yapıldığının ve her iki şirketin amme borcundan müteselsilen sorumlu olduklarının tesbitine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece eda davası açılması mümkün olan hallerde tesbit davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığından davanın reddine karar verilmiştir. Dava dilekçesi içeriğinden davacının talebinin aslında 6183 sayılı yasa uyarınca borçlu şirket hakkında yapılan icra takibi sonucu alacağın tahsil edilemediği, bu nedenle şirket mal varlığı ile diğer varlıklarının üçüncü kişi konumunda olan davalı A… Market Metal Ü… Ltd. Şti.ne devrinin iptaline ilişkin olduğu dolayısıyla istemin 6183 sayılı yasanın 24 ve devamı maddeleri uyarınca açılan tasarrufun iptali olduğu anlaşılabilir ise de davacı tarafın hangi yasa maddesi uyarınca iptal istediği ve borçlu davalının hangi tasarruflarının iptal edilmesi gerektiği hususu yeterince açık olmadığı da görülmektedir. Talep sonucu açık değilse, 1086 sayılı HUMK. nun 75/2 ( 6100 sayılı HMK.nun 31. ) maddesi uyarınca mahkemenin davacı tarafa talep sonucunu açıklattırması gerekir. Bu madde hükmünde, hakim ‘müphem ve mütenakız gördüğü iddia ve sebepler hakkında izahat isteyebilir” denilmekte ise de bunu sadece hakime tanınan bir yetki şeklinde değil, aynı zamanda hakime verilen bir görev olarak anlamak gerekir. Somut olayda mahkemece davacının istediğinin ne olduğunun açık ve net bir şekilde belirlenmesi için açıklama yapılmasına izin verilmeden davanın reddine karar verilmiştir. Bu durumda mahkemece davacı tarafa 1086 sayılı HUMK. nun 75/2 ( 6100 sayılı HMK.nun 31. ) maddesi uyarınca davacı tarafın isteğinin ne olduğu, davayı 6183 sayılı yasanın 24 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali davası mı yoksa salt tesbit davası olarak mı açtıklarının açık ve net bir şekilde açıklattırılması ondan sonra taraf delillerinin toplanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere davanın reddine karar verilmiş olması doğru bulunmamıştır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir, kabulü ile hükmün yukarda açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 07.06.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.