Ceza Genel Kurulu Kararı – Nitelikli Yağma
T.C
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2011/6-219
K. 2011/280
T. 20.12.2011
KAVRAMLAR
Davaya Yeniden Bakacak Mahkemenin Hak Ve Mecburiyetleri
Aleyhe Bozma Yasağı
Güvenlik Tedbiri
Eşya Müsaderesi
Faillik
Nitelikli Yağma
5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu Madde 37, 54, 62, 149
5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu Madde 307
5320 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük… Madde 8
1412 Sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu (Mülga) Madde 318, 326
ÖZET: Sanıklar M…… Ç……, T…… Ç……, T… A…, T… T…, Y… A…, M… N… Ö…, M… K… ve Ö… Ş…’ün, nitelikli yağma suçundan 5237 sayılı TCY’nın 37/1. maddesi yollamasıyla aynı Yasanın 149/1-a-c ve 62. maddeleri uyarınca 9’ar yıl 2’şer ay hapis; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan ise, anılan Yasanın 109/2, 109/3-a-b, 62, 53/1, 63 ve 54/1. maddeleri uyarınca 4’er yıl 2’şer ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, mahsuba, hak yoksunluğuna, sanıklar T… A…, T… T…, M… Ç…, T… Ç…, Y… A…, Ö… Ş… ve M… K…’nin tutukluluk hallerinin devamına ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda kullanıldığı belirtilen ve sanık Y… A…’ın üzerine kayıtlı bulunan 34 A… 55 plaka sayılı aracın zoralımına ilişkin, B… 8. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 28.11.2008 gün ve 106-434 sayılı hükmün sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 20.06.2011 gün ve 12421-8704 sayı ile;
“1- Sanıklar T… A…, T… T…, M… Ç…, T… Ç…, Ö… Ş… ve M… K… hakkında kurulan hükümlerin temyiz incelemesinde; hükmedilen cezanın türü ve süresine göre sanıklar T… ve T… savunmanının duruşmalı inceleme isteminin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 sayılı CMUK’nun 318. maddesi gereğince reddine,
Yağma suçunun geceden sayılan zaman diliminde, konutta, birden fazla kişi tarafından birlikte ve silahla işlendiğinin dosya içerisinden anlaşılması karşısında, 5237 sayılı TCK’nın 149/1. maddesinin a ve c bentlerinin yanısıra d ve h bentlerine de aykırı biçimde işlendiğinin kabulü ile 149/1. a, c, d ve h bentleri ile uygulama yapılması gerektiğinin düşünülmemesi, temel ceza belirlenirken aynı Yasanın 61. maddesi uyarınca ihlal edilen bent sayısının çokluğu da gözetilip alt sınırdan daha fazla uzaklaşılarak uygulama yapılması gerektiğinin düşünülmemesi, Beyoğlu 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 2000/2124-2002/525 sayılı kararı ile tekerrüre esas eski hükümlülüğü bulunduğu ve koşulları oluştuğu halde sanık M… K… hakkında 5237 sayılı TCK’nın 58/6-7. maddesinin uygulanmaması, yakınan ile sanıklar M… K… ve Ö… Ş…’ün olaydan hemen sonra alınan beyanlarında sanık M…’e ait beyaz renkli Ford marka minibüse yakınanı bindirerek 2 gün boyunca boş arazide tuttuklarına ilişkin beyanları ile tüm dosya kapsamına göre, yakınana yönelik yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarında kullanılan sanık M…’e ait 34 J 45.. plaka sayılı Ford marka aracın müsaderesine hükmolunmaması, karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hâkimler kurulunun takdirine göre, sanıklar M… N… Ö…, T… A…, T… T…, M… Ç…, T… Ç…, Ö… Ş… ve M… K… savunmanı ile sanık Y… A… ve savunmanının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle eleştiri dışında usul ve kanuna uygun olan hükmün istem gibi onanmasına,
2- Sanık Y… A… hakkında kurulan hükmün temyiz incelemesine gelince;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hâkimler kurulunun takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabul ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak; Yakınanın alınan tüm beyanlarında, sanıklar tarafından kaçırıldığı günden sonraki iki gün boyunca beyaz renkli bir minibüs içerisinde boş arazide zorla tutulduğunu beyan etmesi ve sanıklar M… K… ile Ö… Ş…’ün sanık M…’in kullandığı kendisine ait beyaz renkli Ford marka minibüse yakınanı bindirip 2 gün boyunca boş arazide tuttuklarına ilişkin beyanları karşısında, yakınana yönelik işlenen yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarında kullanılan sanık M… adına kayıtlı 34 . 45.. plaka sayılı Ford marka aracın müsaderesi yerine sanık Y…’a ait 34 A… 55 plaka sayılı BMW marka aracın, yakınana karşı işlenen suçlarda ne şekilde kullandığına ilişkin deliller denetime olanak verecek şekilde karar yerinde gösterilip tartışılmadan müsaderesine hükmolunması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
DAVA: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 19.08.2011 gün ve 119612 sayı ile;
“İtirazın konusu; müsadere kavramının 5320 sayılı Yasamın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan CMUK’nın 326/son maddesi kapsamında kazanılmış hak oluşturup oluşturmayacağıdır.
5237 sayılı TCK’da cezalar, anılan Yasanın 45/1. maddesinde, hapis ve adli para cezası olarak öngörülmüş, müsadere ise aynı Yasanın 54, 55 ve 60. maddelerinde, ‘güvenlik tedbirleri’ başlığı altında düzenlenmiştir. TCK’da ayrıca belirli hakları kullanmaktan yoksun bırakma, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri, tekerrür ve özel tehlikeli suçlar, sınır dışı edilme halleri de güvenlik tedbiri olarak belirtilmiştir. Söz konusu güvenlik tedbirleri için akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinde olduğu gibi bir cezalandırma hükmü verilmesi zorunlu unsur değildir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.12.2006 tarih ve 11-296 sayılı kararı ile ‘belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma başlığı altında yeni sistemde güvenlik tedbiri olarak düzenlenmiş bulunan ve mahkûmiyetin yasal sonucu olan bu hak mahrumiyetleri, mahkûmiyetin doğal sonucu olduğundan, kararda gösterilmemiş olsa bile hükümlü açısından kazanılmış hakka konu olamazlar, bir başka anlatımla aleyhe bozma yasağı kapsamında değerlendirilemezler;’ 11.05.2010 tarih ve 87-112 sayılı kararında, ‘müsadere bir güvenlik tedbiridir, müsaderesine karar verilecek eşyanın zoralımına karar verilmemesi veya iadeye karar verilmesi hallerinde; CMUK’nın 326. maddesinde aleyhe bozma yasağının ceza ile sınırlı olması, kuralın güvenlik tedbirlerine uygulanamayacağı belirtilerek kararın bozulmasına eşyanın müsaderesine karar verilmesi gerekmektedir’ şeklindeki tespit ve sonuçlar, güvenlik tedbirlerine hükmedilmesinin CMUK’nın 326/son maddesi kapsamında bir kazanılmış hakkı sanığa vermeyeceğine hizmet etmektedir.
O halde müsadere kurumunun bir güvenlik tedbiri olması ile ceza olarak nitelenmemiş bulunması, Ceza Genel Kurulunun belirtilen kararları karşısında karşı temyiz olmasa da bozma konusu yapılmalıdır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının, “sanık M…’e ait 34 . 45.. plaka sayılı Ford marka aracın müsaderesine hükmolunmaması, karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır” şeklindeki cümlesi çıkarılmak suretiyle kaldırılarak, “sanık M…’e ait olan ve suçta kullanılan 34 . 45.. plaka sayılı aracın müsadere edilmemesi” yönünden de bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
KARAR: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kapsamına göre inceleme, sanık M… Ç… hakkında kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Sanığın nitelikli yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından mahkûmiyetine karar verilen ve suçun sübutu ile eylemlerin nitelendirilmesinde bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya içeriği itibarıyla herhangi bir hukuka aykırılık bulunmayan somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; nitelikli yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarında kullanılan ve sanığa ait olan aracın zoralımına karar verilmemesinin, aleyhe bozma yasağına konu olup olmayacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
B… Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianamede, sanıkların mağdura karşı nitelikli yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarını işledikleri açıklandıktan sonra, sanık M… Ç…’a ait olan 34 . 45.. plakalı beyaz renkli Ford marka aracın da yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarında kullanıldığından söz edildiği ve sevk maddeleri arasında 5237 sayılı TCY’nın 54/1-4. maddesine yer verildiği, ancak yerel mahkemece; sanık M… Ç…’ın yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından cezalandırılmasına karşın, adı geçen sanık adına kayıtlı bulunan 34 . 45.. plaka sayılı aracın zoralım veya iadesine karar verilmediği, bunun yerine sanık Y… A…’ın üzerine kayıtlı bulunan 34 A… 55 plaka sayılı aracın müsaderesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Hükmün yalnızca sanık müdafii tarafından temyiz edilmiş olması karşısında, zoralım kararı verilmemesinin aleyhe bozma yasağına konu olup olmayacağının tartışılması gerekmektedir.
Aleyhe bozma yasağı; temyiz davası yalnızca sanık veya müdafii ya da sanık lehine Cumhuriyet savcısı tarafından açıldığında, sonucu sanığın aleyhine ağırlaştırıcı, diğer bir anlatımla aleyhe sonuç verici düzeltmelerin yapılamaması veya kurulacak yeni hükümdeki cezanın onun aleyhine olarak önceki hükümden daha ağır olamayacağıdır.
Latince “reformatio in pejus” olarak adlandırılan, öğreti ve uygulamada “lehe yasa yolu davası üzerine aleyhe değiştirememe zorunluluğu, aleyhe düzeltme yasağı, aleyhe bozma yasağı, aleyhe bozmama zorunluluğu, aleyhe kötüleştirememe, yaptırımı ve sonuçlarını ağırlaştıramama kuralı” olarak ifade edilen ilkenin amacı; hükmün aleyhine de bozulabileceğini düşünen sanığın, bazı olaylarda istinaf ya da temyiz yasa yoluna başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek, yasa yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.
Bu kural, 5252 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 326. maddesinin 4. fıkrasında; “hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz” şeklinde yasal düzenlemeye kavuşturulmuştur. Ceza yargılama hukukumuzda bu madde dışında cezayı aleyhe değiştirmeme yasağını düzenleyen başka bir hüküm de bulunmamaktadır. Buna göre ceza hukukunda genel anlamda kazanılmış hak kavramından bahsedilemeyeceği, ancak 1412 sayılı CYUY’nın 326. maddenin son fıkrası uyarınca sınırlı biçimde uygulanabilecek bir “cezayı aleyhe değiştirememe ilkesi” veya “aleyhte düzeltme yasağı”nın söz konusu olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu açıklamadan sonra uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi için, öncelikle konusu suç teşkil eden eylemlere bağlanan hukuksal sonuçları ifade eden ve “yaptırım” üst başlığı altında düzenlenen ceza ve güvenlik tedbiri kavramları üzerinde durulması gerekmektedir.
765 sayılı Türk Ceza Yasasında yaptırımların tümü “ceza” olarak öngörülmüş ve anılan Yasanın 11. maddesinde; cürümlere mahsus cezalar; “ağır hapis, hapis, ağır para, kamu hizmetlerinden yasaklılık” kabahat eylemlerinin karşılığı olarak da; “hafif hapis, hafif para, muayyen bir meslek ve sanatın tatili icrası” olarak düzenlenmiştir. Anılan Yasanın yürürlükte bulunduğu dönemde, öğretide de cezalar; “asıl cezalar, fer’i cezalar ve tamamlayıcı cezalar” olmak üzere üçe ayrılmış, tamamlayıcı cezalar; “eylemin karşılığında ve ceza hükümlülüğüne bağlı olarak yasadaki açıklama doğrultusunda ve asıl ceza yanında hükümde gösterilmesi gereken cezalardır” biçiminde tanımlanmıştır.
01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY’nda ise yaptırımlar, “ceza” ve “güvenlik tedbirleri” adı altında yeniden düzenlenmiş, ceza olarak yalnızca hapis ve adli para cezasına yer verilmişken, güvenlik tedbiri olarak belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma, eşya ve kazanç müsaderesi, sınır dışı edilme, çocuklara, akıl hastalarına, mükerrirlere ve tüzel kişilere özgü güvenlik tedbirlerine yer verilmiştir.
Yasada “yaptırım” terimine yer verilmek suretiyle, konusu suç teşkil eden eylemler için yalnızca “ceza” değil, cezalarla birlikte veya ayrıca, ceza niteliği taşımayan başkaca sonuçların, yani “güvenlik tedbirlerinin” de uygulanabileceği belirtilmiş bulunmaktadır.
Güvenlik tedbirleri, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının birinci kitap, üçüncü kısım, ikinci bölümünde, yasanın öngördüğü yaptırım sistemi içerisinde ayrı bir başlık altında düzenlenmiştir. Yasadaki düzenlemeye göre, güvenlik tedbirleri; kusurlu olmadıklarından ceza verilemeyenler için uygulanabilen bir yaptırım olmanın yanısıra, ceza sorumluluğu bulunan kişiler bakımından cezaların yanında, tehlikelilik haliyle bağlantılı ve orantılı olarak uygulanabilen, ceza sistemini tamamlamaya yönelik bir nitelik arzetmektedir.
Öğretide de güvenlik tedbirleri; “suç işleyen kişiye, suç işlemesi dolayısıyla ve suçun tekrarlanması olasılığı karşısında, gösterdiği tehlikelilik durumu göz önünde bulundurulmak suretiyle uygulanan, kendisini ve toplumu koruyucu nitelikteki ceza hukuku yaptırımlarıdır” şeklinde tanımlanmıştır.
Ceza hukukunda özgürlüğe yönelik yaptırımlar dışında, suçlulukla mücadelede etkin bir diğer yöntem de, anılan yaptırımlarla birlikte veya ayrıca hükmolunan mal varlığına yönelik yaptırımlardır. Bu yaptırımlardan birisi de eşya ve kazanç müsaderesidir.
Somut olayda uyuşmazlığın esasını oluşturan “eşya müsaderesi” 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 54. maddesinde bir güvenlik tedbiri olarak düzenlenmiş olup, bu düzenleme ile iyi niyetli üçüncü kişilere ait olmamak koşuluyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine özgülenen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsadere edileceği hüküm altına alınmıştır.
5237 sayılı TCY’nın 54. maddesinde düzenlenen eşya müsaderesinin hukuksal niteliği itibarıyla bir ceza değil güvenlik tedbiri olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
Gerek 1412 sayılı CYUY’nın 326/4, gerekse 5271 sayılı CYY’nın 307/4. maddesinde yer alan “aleyhe bozma yasağı” yalnızca hükmolunan ceza yönünden söz konusu olup, cezalar da 5237 sayılı TCY’nın 45. maddesinde; hapis ve adli para cezaları olarak sayıldığından, cezalar arasında gösterilmeyen güvenlik tedbirleri ile diğer kurumların ve bu arada zoralım kararlarının bu kapsamda değerlendirilmeyeceği ve hükümde yaptırım olarak güvenlik tedbiri uygulamasına yer verilmemesinin sanık açısından “aleyhe bozma yasağına” konu oluşturmayacağı Ceza Genel Kurulunca duraksamasız olarak kabul edilegelmiştir.
Nitekim “Ceza Kanununda zoralımı meşru kılan başlıca sebep, zoralınacak maddenin bizatihi memnu olmasa bile suçta kullanılmış olması delaletiyle, suçlu tarafından başka suçlarda da aynı veçhile kullanılabilmesi ihtimali karşısında, fail elinde zararlı ve tehlikeli bir mahiyet almış olmasıdır. Kanundaki ‘başkasına ait olmadıkça’ kaydının tazammun edeceği maksat ve mana budur” şeklindeki Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.04.1983 gün ve 92-191 sayılı kararı ile “hakkı bulunmayan bir konuda zoralım kararı verilmesinin sanık aleyhine etki yapması olanaksız olduğu gibi, 5237 sayılı TCY’nda müsaderenin ceza türlerinden olmayıp güvenlik tedbiri olarak düzenlendiği de dikkate alındığında, 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 309. maddesince yasa yararına bozma hallerinde, aleyhe değiştirmeme yasağının ‘ceza’ ile sınırlı tutuluşu karşısında, artık aleyhe sonuç doğurup doğurmaması herhangi bir önem taşımayacaktır” şeklindeki Ceza Genel Kurulunun 19.06.2006 gün ve 199-188 sayılı kararı ile bu karara atıf yapan 11.05.2010 gün, 87-112 ve 05.07.2011 gün, 119-162 sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Niteliği itibarıyla zoralıma tabi olmayan bir eşyanın müsadere edilebilmesi için, kasten işlenen bir suçun varlığı zorunlu olmakla birlikte, bu suçtan dolayı failin cezalandırılması şart değildir. Suçun işlenmesinde kullanılan eşya, failin yaş küçüklüğü veya akıl hastalığı nedeniyle cezalandırılamadığı hallerde de müsadere edilebilecektir. Bunun yanında, zoralım kararı verilmesi gereken durumlarda bir kamu davası açılmamış veya kamu davası açılmakla birlikte müsadere isteminde bulunulmamış ya da istemde bulunulmasına karşın bu konuda bir karar verilmemiş ise, ayrı bir müsadere yargılamasına ihtiyaç duyulacağı da açıktır. Bu nedenle yasa koyucu, 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasında güvenlik tedbirlerinden yalnızca eşya müsaderesine ilişkin bir yargılama usulünü düzenlemiştir.
Anılan Yasanın 256. maddesinde; “müsadere kararı verilmesi gereken hâllerde, kamu davası açılmamış veya kamu davası açılmış olup da esasla beraber bir karar verilmemiş ise; karar verilmesi için, Cumhuriyet savcısı veya katılan, davayı görmeye yetkili mahkemeye başvurabilir” hükmüne yer verilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Güvenlik tedbiri niteliğindeki zoralıma karar verilmemesi aleyhe bozma yasağına konu olamayacaktır. Ulaşılan bu sonuç nedeniyle yerel mahkemece, getirtilen trafik tescil kaydına göre sanık M… Ç…’a ait bulunan, sanık savunmaları ve katılan beyanları doğrultusunda nitelikli yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarında kullanıldığı anlaşılan, usulüne uygun olarak el konulan ve iddianame ile de zoralımına karar verilmesi talep edilen 34 . 45.. plaka sayılı aracın zoralımına karar verilmemesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu itibarla, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin eleştirili onama kararı isabetli olmadığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire onama kararının sanık M… Ç… yönünden kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün suçta kullanılan 34 J 45.. plakalı aracın zoralımına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Genel Kurul Üyesi ise; “Yasada müsadere her ne kadar bir güvenlik tedbiri olarak düzenlenmiş ise de özünde bir ceza olması nedeniyle aleyhe bozma yasağı kapsamında değerlendirilmelidir” görüşüyle itirazın reddi yönünde karşıoy kullanmıştır.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 20.06.2011 gün ve 12421-8704 sayılı onama kararının sanık M… Ç… yönünden KALDIRILMASINA,
3- B… 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 28.11.2008 gün ve 106-434 sayılı hükmünün sanık M… Ç… yönünden BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.12.2011 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.