Adam Öldürme Hakkında Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
E. 2008/6500
K. 2010/5104
T. 1.7.2010
• ADAM ÖLDÜRME ( Hükme Esas Alınan Otopsi Raporunun Duruşmada Açıkça Okunup Sanık ve Müdafiden Diyeceklerinin Sorulmamasının Usule Aykırılığı )
• DURUŞMADA OKUNMASI ZORUNLU BELGE VE TUTANAKLAR ( Açıkça Okunup Sanık ve Müdafiden Diyeceklerinin Sorulmamasının Usule Aykırılığı – Hükme Esas Alınan Otopsi Raporu )
• HÜKME ESAS ALINAN OTOPSİ RAPORU ( Duruşmada Açıkça Okunup Sanık ve Müdafiden Diyeceklerinin Sorulmamasının Usule Aykırılığı )
5271/m. 209, 215
ÖZET : Hükme esas alınan otopsi raporunun duruşmada açıkça okunup sanık ve müdafiden diyeceklerinin sorulmaması suretiyle CMK.nun 209 ve 215. maddelerine aykırı davranılması, usule aykırıdır.
DAVA : Veysel D.’i kasten öldürmekten sanık Barış K.’ın yapılan yargılanması sonunda, hükümlülüğüne ilişkin İzmir Yedinci Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 16/01/2008 gün ve 211/01 sayılı hüküm resen temyize tabi olmakla beraber Yargıtay’ca incelenmesi sanık müdafi tarafından da istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : Hükme esas alınan otopsi raporunun duruşmada açıkça okunup sanık ve müdafiden diyeceklerinin sorulmaması suretiyle CMK.nun 209 ve 215. maddelerine aykırı davranılması,
SONUÇ : Usule aykırı ve sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, sair cihetleri incelenmeksizin, öncelikle bu nedenle resen de temyize tabi hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi CMUK.nun 321 maddesi uyarınca BOZULMASINA, 01.07.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
E. 2007/4389
K. 2008/4091
T. 15.5.2008
• ADAM ÖLDÜRME ( İşlediği Suçu Gizlemek Amacı İle – Yargılandığı Suçtan Başka Yer Ceza İnfaz Kurumunda Tutuklu Bulunan Sanık )
• SAVUNMA HAKKININ KISITLANMASI ( Son Sözü ve Mütalaaya Karşı Diyeceği İstinabe Suretiyle Sorulan Sanık – Savunmasının Müdafii Atanarak Tespiti Gerektiği )
• MÜDAFİİ ATANMASI ( Talimat Duruşmasında Son Sözü ve Mütalaaya Karşı Diyeceği İstinabe Suretiyle Sorulan Sanık – Savunmasının Müdafii Atanarak Tespiti Gerektiği )
• SANIĞA DİYECEKLERİNİN SORULMAMASI ( Son Sözü ve Mütalaaya Karşı Diyeceği İstinabe Suretiyle Sorulan Sanık – Savunmasının Müdafii Atanarak Tespiti Gerektiği )
• BAŞKA YER CEZA İNFAZ KURUMUNDA BULUNAN SANIK ( Yargılandığı Suçtan Tutuklu – Talimat Duruşmasında Müdafii Atanarak Savunmasının Tespiti Gerektiği )
• TALİMAT DURUŞMASI ( İşlediği Suçu Gizlemek Amacı İle Öldürme – Müdafii Atanarak Savunmasının Tespiti Gerektiği )
5271/m.149
5237/m.81
ÖZET : Güvenlik nedeniyle başka yer ceza infaz kurumunda bulunan ve yargılandığı suçlardan tutuklu olan sanığa, esas hakkındaki mütalaaya karşı diyeceğinin ve son sözünün istinabe suretiyle sorulduğu, talimat duruşmasında müdafii ataması yaptırılmadan savunmasının tesbiti ve bu eksikliğin de mahkemece giderilmesinin sağlanmaması suretiyle savunma hakkının kısıtlanmaması gerekir.
DAVA : İşlemiş olduğu suçu gizlemek delil ve emarelerini ortadan kaldırmak ve de kendisini cezadan kurtarmak maksadıyla Mehmet Paşa Metinkaya’yı öldürmekten, ırza geçmekten, mesken masumiyetini ihlalden sanık Bülent Mecit’in yapılan yargılanması sonunda; Hükümlülüğüne ilişkin ( DENİZLİ ) İKİNCİ Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 23.08.2006 gün ve 328/284 sayılı hüküm öldürme yönünden resen temyize tabi bulunmuş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle, incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : Resen temyize tabi bulunan nitelikli öldürme suçu ile sınırlı yapılan temyiz incelemesinde;
1- Sanığın ve müdafiinin hazır bulunduğu 22.12.2005 tarihli duruşmada belge ve tutanaklar okunmuş ve sanıktan diyecekleri sorulmuş olmakla tebliğnamede yer alan ( 1 ) nolu bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.
2- CMK.nun 196/5. maddesi gereğince güvenlik nedeniyle başka yer ceza infaz kurumunda bulunan ve yargılandığı suçlardan tutuklu olan sanığa, esas hakkındaki mütalaaya karşı diyeceğinin ve son sözünün istinabe suretiyle sorulduğu Isparta Ağır Ceza Mahkemesinin talimat duruşmasında müdafii ataması yaptırılmadan savunmasının tesbiti ve bu eksikliğin de mahkemece giderilmesinin sağlanmaması suretiyle CMK.nun 150/3. maddesine aykırı hareket edilerek savunma hakkının kısıtlanması,
SONUÇ : Usule aykırı olup, resen temyize tabi bulunan nitelikli öldürme suçundan verilen hükmün sair cihetleri incelenmeksizin öncelikle bu nedenle tebliğnamedeki düşünce gibi CMUK.nun 321. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), 15.05.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2007/1-37
K. 2007/68
T. 20.3.2007
• KASTIN AŞILMASI SURETİYLE ADAM ÖLDÜRME ( Sanık Hakkında Hangi Yasanın Lehe Olduğunun Belirlenmesine Yönelik Karşılaştırma Açısından Yerel Mahkeme Hükmünün Öncelikle Yargıtay 1.Ceza Dairesi Tarafından Denetlenmesi Gerekeceği )
• ADAM ÖLDÜRME ( Kastın Aşılması Suretiyle – Sanık Hakkında Hangi Yasanın Lehe Olduğunun Belirlenmesine Yönelik Karşılaştırma Açısından Yerel Mahkeme Hükmünün Öncelikle Yargıtay 1.Ceza Dairesi Tarafından Denetlenmesi Gerekeceği )
• LEHE YASA UYGULAMASI ( Kastın Aşılması Suretiyle Adam Öldürme – Karşılaştırma Açısından Yerel Mahkeme Hükmünün Öncelikle Yargıtay 1.Ceza Dairesi Tarafından Denetlenmesi Gerekeceği )
765/m.452
5237/m.7,87/4
5252/m.9
ÖZET : Kastın aşılması suretiyle adam öldürme suçundan sanık hakkında hangi yasanın lehe olduğunun belirlenmesine yönelik karşılaştırma açısından Yerel Mahkeme hükmünün öncelikle Yargıtay 1.Ceza Dairesi tarafından denetlenmesi gerekeceğinden, bu konuya hasren temyiz incelemesi yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
DAVA : Kastın aşılması suretiyle adam öldürme suçundan yapılan yargılama sonunda; “…Sanıkla maktulün arkadaş olup olaydan bir yıl öncesinden beri aynı evde yaşadıkları, hayat tarzları itibarıyla devamlı olarak alkol kullandıkları, olay günü saat 23.30 sıralarında sanığın maktulü havuzlu park tabir edilen mevkide görerek tezgahın başına gitmeyi teklif ettiği, 07.07.2002 tarihli otopsi raporuna göre alkollü olan maktulün sinkaflı sözlerle sanığa söverek eve gitmek istemediğini söylediği, bu sözlerin husule getirdiği basit haksız tahrik altında sanığın maktulün sol omzuna yumruk attığı; dengesini kaybeden maktulün sonradan yapılan keşfe göre 50 cm. derinliğinde su bulunan havuza düştüğü, sanığın maktule kızması ve havuzdan çıkabileceğini düşünmesi nedeniyle maktule yardımcı olmadan olay yerinden ayrıldığı, kısa bir süre sonra maktülün olay yerinde bulunan vatandaşlar tarafından havuzdan çıkartılarak kendisine yardımcı olunmaya çalışıldığı, ancak saat 23.30 itibarıyla Karaman Devlet Hastanesine eks duhul olarak getirildiği; Adli Tıp raporlarına göre maktülün ölüm sebebinin kesinlikle belirlenemediği, bu suretle sanığın müessir fiil eylemiyle ölüm olayı arasında illiyet bağının bulunduğu, sanığın öldürme kastına dair yeterli delilin elde edilemediği; mekanizması kesin olarak tespit edilemeyen ölüm olayının “Failin fiilinden evvel mevcut olup, failce bilinmeyen bir sebepten mi yoksa beklenmeyen sebeplerin eklenmesi ile mi meydana geldiği” hususlarında tereddüt oluştuğu; şüpheli bu durumun sanık lehine değerlendirilmesi gerekeceği anlaşılmakla, sanığın kastı aşan müessir fiil sonucu ölüme sebebiyet verme eylemine uyan TCK.nun 452/2, 51/1, 81, 39, 40. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar vermek gerekmiştir…” gerekçesi ile; sanığın 765 sayılı Yasanın 452/2, 51/1, 59/2 ve 81/1-3 maddeleri gereğince 3 yıl 1 ay 16 gün ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, mahsuba, yargılama giderine dair Karaman Ağır Ceza Mahkemesince verilen 22.01.2004 gün ve 116-4 sayılı hükmün sanık müdafi tarafından temyiz edilmesi üzerine; Yargıtay 1. Ceza Dairesince 19.10.2005 gün ve sayı ile;
“… Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın fiili ile ölüm arasında nedensellik bağı bulunmadığından suçunun etkili eylem derecesinde kaldığı,
Ancak;
Hükümden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK.nun 7. ve 5252 sayılı TCK.nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 9. maddesi hükümleri uyarınca sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması…” isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Karaman Ağır Ceza Mahkemesince 16.03.2006 gün ve 175-46 sayı ile;
“… illiyet bağının varlığı ve kastın aşılması suretiyle adam öldürme suçunun unsurlarının oluştuğu şeklinde” önceki hükümde kısmen direnildikten sonra;
“765 sayılı TCK. ile 5237 sayılı TCK.nun karşılaştırılması:
Sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’daki karşılığı 87. maddenin 4. fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre sanığın cezası 8 yıldan 12 yıla kadar hapistir. Bu durumda 765 sayılı TCK.nun sanık lehine olduğu aşikardır. Bu nedenle sanık hakkında 765 sayılı TCK. hükümleri gereğince hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle; önceki kararda direnilmesine, sanığın, 765 sayılı Yasanın 452/2, 51/1, 59/2 ve 81/1-3 maddeleri uyarınca 3 yıl 1 ay 16 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, mahsuba, yargılama giderine…” biçiminde bozmanın diğer kısmına uyularak karar verilmiştir.
Bu hükmün de, sanık müdafi ve Yerel Cumhuriyet savcısı tarafından ( sanık lehine ) temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “onama” istekli, 22.01.2007 gün ve 115460 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup, düşünüldü:
KARAR : Görüldüğü gibi; Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, suç vasfının belirlenmesi ile ilgilidir. Yerel Mahkeme; sanığın eylemi ile ölüm arasında illiyet bağının varlığını kabul ederek, kastın aşılması suretiyle adam öldürme suçunun unsurlarının oluştuğunu kabul ederken; Özel Daire ölüm sebebi kesin olarak belirlenemediği için; sanık lehine hareketle, sanığın eylemi ile ölüm arasında illiyet bağının bulunmadığından bahisle, sanığın kasten yaralama suçundan cezalandırılması gerektiği yönünde karar vermiştir.
Sonuç olarak Yerel Mahkemece sanığın eylemi ile ölüm arasında illiyet bağının var olduğu kabul edilirken, Özel Dairece illiyet bağının bulunmadığı kabul edilmektedir.
Dosya incelendiğinde;
06.07.2002 günü 23.30’da düzenlenen olay tutanağından; saat 23.30 sıralarında parktaki havuza bir kişinin düştüğünün ve elektrik çarpmasına maruz kalmış olabileceğinin vatandaşlarca polise bildirildiği ve polis tarafından olay yerine varıldığında, maktulün havuzdan çıkartılmış vaziyette yatarken görülerek hemen hastaneye götürüldüğü, ancak hastanede şahsın ölmüş olduğunun tespit edildiği anlaşılmaktadır. Yine görgü tespit tutanağına göre, park içerisinde bulunan havuz 20 metrekare çapında olup, suyun yüksekliği 60 cm.dir. Mahkeme tarafından yapılan keşifte ise su yüksekliği 50 cm. olarak belirlenmiş, bunun yanında; maktülün düştüğü yerde, oturduğu yerle havuzun tabanı arasındaki toplam yükseklik 2.5 m. olarak ölçülmüştür.
Karaman Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen ölü muayene ve otopsi raporuna göre; maktul 1.70-1.73 boylarında ve 65-70 kg. ağırlığında olup, sol kalçanın bel ile birleşen yerindeki 1×1 cm. ebadındaki yüzeysel sıyrık dışında yeni oluşmuş darp ve cebir izi tespit edilememiştir. Maktul alkollüdür. Akciğerde hava kabarcıklarına rastlanmış ve her iki akciğerin şişkin olduğu görülmüştür. Kesin ölüm sebebi ise belirlenememiştir. Ölüm sebebi belirlenemediği için; daha sonra mezar açılarak Adli Tıp Kurumuna gönderilmiştir. Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Dairesinin 27.06.2003 tarihli raporu : “Park içinde bulunan, belediyeye ait havuzun kenarında otururken arkadaşının omzuna yumruk vurması sonucu havuza düştüğü ve hastaneye ölü duhul ettiği bildirilen 1942 doğumlu Şükrü Çopur hakkında düzenlenen adli dosya ve Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesi raporlarından elde edilerek kaydedilen bilgi ve bulgular dikkate alındığında; 1- Otopsisinde tarif edilen ekimoz ve sıyrıkların iç organ ve büyük damar harabiyetine sebep olmadıkları cihetle başlı başına ölüm tevlit eder nitelikte olmadıkları, 2- Kimyasal Tahliller İhtisas Dairesi raporunda belirtilen bulgulara göre kişinin zehirlenerek öldüğünün tıbbi delillerinin bulunmadığı, 3- Mevcut bulgularla ölüm sebebinin tespit edilemediği, oybirliği ile mütalaa olunur.” şeklindedir. Bu rapor yeterli görülmediğinden, mahkemece yeniden rapor istenildiğinde verilen 07.11.2003 tarihli raporda ise;
“1- Mevcut bulgularla ölüm sebebinin belirlenemediği, 2-Otopsisinde sağ diz üstünde yaklaşık 6×20 cm. ebadında renk değişikliği, sağ dizin yaklaşık 10 cm. altında iki ayrı noktada 0.5×0.5 cm. ebadında sıyrıkların olaydan önceki bir zamanda oluşturuldukları belirtildiği, sol kalçanın bel ile birleşen kısmında tarif edilen 1×1 cm.lik yüzeysel sıyrığın şahsın hayatını tehlikeye maruz kılmadığı, 1 gün mutad iştigaline engel teşkil edeceği oybirliği ile mütala olunur.” biçimindeki tespitlere yer verildiği görülmektedir. Netice olarak ölüm nedeni belirlenememiştir.
Cumhuriyet savcısının isteği üzerine Tedaş görevlileri tarafından yapılan incelemede havuzda elektrik kaçağı olmadığı belirlenmiştir.
Olayın hemen sonrasında; ölüme kimin ve neyin neden olduğu konusunda bir bilgiye ulaşılamamıştır. Ancak; 08.07.2002 günü saat 12.30’da ifadesine başvurulan tanık Arif Arpaözü’nün olaya Recep isimli ayakkabı boyacısının sebep olmuş olabileceğini beyan etmesi üzerine; aynı gün saat 13.20’de daha önce de maktul ile aynı evde kaldığı için ifadesine başvurulan ve ölüm nedenini bilmediğini söyleyen Recep Yıldız boya sandığının başında yakalanmıştır.
Karaman Emniyet Müdürlüğünden alınan bilgiye göre; sanık mekansız takımındandır. 08.07.2002 gününde saat 14.45’te ( olaydan yaklaşık 39 saat sonra ) alınan rapora göre ise; vücudunda darp ve cebir izi olmadığı gibi alkolsüzdür. Recep Yıldız 1959 doğumludur. Hırsızlıktan tekerrüre esas olmayan hükümlülüğü vardır. Ayrıca kasten yangın çıkarma suçundan da para cezasına mahkum olmuş olup, bu hükümlülük tekerrüre esastır.
Olayla ilgili olarak sanığın ikrarı dışında; olayı sanıktan naklen anlatan bir tanık ile maktulü havuzdan çıkartan tanıkların ifadeleri bulunmaktadır:
Sanık Recep Yıldız’ın ilk ifadesi ifade sahibi sıfatıyla kollukta verdiği 07.07.2002 tarihli ifadedir. Bu ifade olaydan yaklaşık 2 saat sonra, yani saat 01.30’da alınmıştır. Recep Yıldız bu ifadede; “..Ayakkabı boyacılığı yaparım. Eşimden ayrı yaşıyorum. Bir yıldır, maktul ile aynı evde kalıyoruz. Sürekli birlikte idik. Akşamları da birlikte içki içerdik. 06.07.2002 günü 06.30’da ben evden çıktım. O halen yatıyordu. Akşama kadar boyacılık yaptım. Akşam da mısır satmaya başladım. Bir ara kömürüm bitti. Markete gittim. Kömür aldım, gelirken saat 21.30 sıralarında Şükrü’nün parktaki havuzun kenarında oturduğunu gördüm. Sol cebinde şarap şişesi vardı. “Hadi gidelim baba” dedim. Sen git dedi. Ben de tezgahımın başına döndüm. 00.45’te olayı polislerden duydum. Şükrü sürekli içerdi. Ayrıca nefes darlığı, kalp hastalığı, şeker hastalığı vardı.” derken; sanık olarak ilk savunması kollukta ve 08.07.2002 tarihlidir. Bu savunma sırasında avukat talep edilmemiştir. Sanık bu savunmada; “Ben ailemden ayrı yaşıyordum, Şükrü de öyle idi, onun evi vardı, orada kalmaya başladık, ben çalışıyor, para getiriyordum, o çalışmıyordu, o şekilde geçinip giderdik. Birbirimize çok alışmıştık. Ara sıra kavgalarımız olurdu, ancak çok önemli değildi. Hatta ben ona baba derdim, o da bana evlat derdi. Birlikte içerdik, ancak hasta olduğu için son zamanlarda az içiyordu. Olay günü, sabah 06.00’da evden birlikte çıktık. Sonra ben boyacılığa başladım, saat 19.00’dan sonra da mısır tezgahının başına geçtim. O sırada iki bira içtim. Bir de hap aldım. Saat 22.00 olmuştu. Arif yanıma geldi. 22.45’e kadar muhabbet ettik. Sonra kömürüm azaldı. Arif’e tezgahta beklemesini söyledim, yakında mısır satan bir genç vardı, ondan kömür istemeye gittim. Yok dedi. Ben de kömür almaya giderken, parkta Şükrü’yü gördüm. Havuzun kenarında taşların üzerinde oturuyordu. Konuşmadan devam ettim. Dönüşte, “Haydi baba gidelim” dedim. O da bana, “Senin ananı avradını sinkaf ederim sen git” dedi. Tekrar, tezgahın başında oturalım diye ısrar ettim. Yine küfretti. Aşırı şekilde kızdım, yumruğumla sol omzuna vurdum. O sırada yanımızda kimse yoktu. Benim vurmamın etkisiyle, arkasındaki su dolu havuzun içine düştü. Ben de hiç aldırış etmeden, ona küfrederek tezgahımın başına gittim. Bunları Arif’e de anlattım. Bulunduğumuz yerden havuz görünüyordu. O sırada havuzun başında bir kalabalık oluştu. Şükrü’nün omzuna vurduğum ve bu nedenle havuza düştüğü aklıma geldi ve üzüldüm. Tezgahı Arif’e bırakıp, birahaneye gittim, bir bira içtim. Tezgahın başına tekrar döndüğümde, canım çok sıkkındı, Arif gel işinin başında otur dedi, ancak dinlemedim, tekrar ayrıldım. Biraz taksi durağında oturup geldim. Bu sırada Arif gitmişti. Bir süre sonra polisler geldi. Şükrü’nün öldüğünü söylediler. Karakola gittim, ama o zaman yumruk vurduğumu söylemedim. Olayın sebebi, ikimizin de alkollü oluşudur. Bir an kendimi kaybettim, vurarak havuza düşürdüm. Çok üzgünüm, biz kavga eder sonra barışırdık, kesinlikle öldürme düşüncem yoktu. Suya düştüğünde de öleceğini düşünmedim. Nasıl olsa çıkar diye düşündüm. Bu şekilde öleceği aklıma gelmedi. Polisler beni yakalayıncaya kadar vicdan azabı çektim, üzüldüm, ancak karakola kendiliğimden gelmedim. Çünkü, cezaevine girmekten korktum.” şeklinde beyanda bulunmuştur. Cumhuriyet savcısı önündeki avukatsız 09.07.2002 tarihli savunmada da; aynı sözleri tekrar edip; “Ben ölsün diye vurmadım, sadece hakaret ettiği için yumruk vurmak istedim, sarhoş olduğu için dengesini kaybedip havuza düştü” demek suretiyle açıklamada bulunmuştur. Cumhuriyet savcısı tarafından yaptırılan 09.07.2002 tarihli yer göstermede; sorgu hakimi önündeki 09.07.2002 tarihli savunmasında; mahkeme önündeki 15.08.2002 tarihli avukatlı savunmasında; keşifteki 03.02.2003 tarihli beyanında ve bozmadan sonraki 21.02.2006 tarihli ifadesinde de farklı bir şey söylememiştir.
Olayda görgü tanığı bulunmamaktadır. Ancak, tanık Arif Arpaözü’nün beyanları olaya ışık tutacak niteliktedir.
Tanık Arif Arpaözü kolluktaki 08.07.2002 tarihli ifadesinde; “.06.07.2002 günü 22.00 sıralarında mısır satmakta olan Recep Yıldız’ın yanına uğradım. Alkollü idi. Muhabbet ettik. Saat 22.30-23.00 sıralarında Recep bana sen burada otur müşterilere bak, ben kömür alıp geleyim diyerek, Sulupark’a doğru gitti. Yarım saat sonra elinde kömür poşeti ile geldi. Çok sinirli idi. Anasını avradını sinkaf ettiğimin çocuğu diye küfür ediyordu. Kime küfrediyorsun dedim. Şükrü’ye küfrettiği söyledi. Niçin küfrettiğini sordum. Bana ana avrat küfretti dedi. Ben de hem adamın evinde yatıyorsun, hem küfrediyorsun diye söyledim. Bu arada, bana küfrettiği için Şükrü’ye havuzun orada iki üç kere yumruk attım, ondan sonra iki elimle itekledim, havuza düştü, elleri iki yana açık yüzükoyun suda yatıyordu, bu şekilde bıraktım geldim, dedi. Bu konuşmalardan sonra, 23.30 sıralarında petrol istasyonunun orada bir kalabalık oldu. Kalabalık bizim bulunduğumuz yerden de görünüyordu. Recep telaşlandı, sen tezgaha bak ben geliyorum diye gitti. Biraz sonra bir kadın geldi. Senin tanıdığın birisi, petrol istasyonunun orada öldü dedi. İsmi Şükrü mü dedim, evet dedi. 23.50 sıralarında Recep geri geldi, tekrar sen tezgahta dur ben geliyorum diye ayrıldı. 35-40 dakika sonra geri geldi. Tekrar ayrılacaktı, Şükrü ölmüş yoksa sen mi öldürdün dedim. Sus, kimseye bir şey söyleme dedi. Bunun üzerine ben oradan ayrıldım. Sonra, oradakilerden olayı soruşturdum. Sonra ifade vermeye gelmek istedim. Ancak olayı direk görmediğim için ilk etapta gelmedim. Daha sonra karakoldan çağırdılar geldim” demiştir. Tanığın, 10.09.2002 tarihli mahkeme ifadesi de aynıdır.
Diğer tanıklar olayı görmemekle birlikte, olayın öncesi ve sonrası ile bilgili bir kısım bilgiler vermişlerdir. Bunlardan; Recep Çukur kolluktaki 07.07.2002 tarihli beyanında; petrol istasyonunda pompacı olarak çalıştığını, 23.00 sıralarında maktulün yanına gelerek kendisinden sigara istediğini, 23.15 sıralarında ise maktulün üzeri ıslak olarak petrol istasyonuna getirildiğini, getirildiğinde halen nefes alıp verdiğini ifade etmiştir. Kerim Yiğit kolluktaki 08.07.2002 tarihli beyanında; kendisinin de mısır sattığını, olay gecesi saat 23.00 sıralarında Recep Yıldız’ın gelerek kendisinden kömür istediğini, kömür yok deyince de Recep’in markete gittiğini, 23.30 sıralarında havuzun başında kalabalık gördüğünü, hemen ardından da ambulansın geldiğini ve maktulü petrol istasyonunun yanında yerde yatarken gördüğünü söylemiştir. Süleyman Çakıcı 08.07.2002 tarihli ifadesinde; 23.30 sıralarında havuzun başında kalabalık görerek oraya gittiğini, o sırada insanların havuzdan birisini çıkartmaya çalıştıklarını gördüğünü ve yardım ettiğini, maktulün havuzdan çıktığı sırada bir kez nefes alıp verdiğini gördüğünü, daha sonra petrol istasyonunun orada yere uzattıklarını, ambulans geldiğini, kendisinin de oradan ayrıldığını beyan etmiştir. Ali Güneş ise 08.07.2002 tarihli ifadesinde; 23.30 sıralarında dondurma almaya giderken maktulün havuzun kenarında çömelmiş vaziyette oturduğunu, kısa bir süre sonra aynı yerden dönerken maktulün oturduğu yerde kalabalık gördüğünü ifade etmiştir. Tanıklardan Ali Güneş ve Süleyman Çakıcı mahkemece 10.09.2002 tarihli oturumda dinlendiklerinde de aynı şeyleri söylemişlerdir.
Maktulün akrabalarından; oğlu Şükrü Çopur 08.07.2002 tarihli ifadesinde; “Babam ben kendimi bildim bileli devamlı alkol alırdı, 1998 yılında ayrı ev tuttum, annemi de yanıma aldım, babamdan ayrı yaşıyorduk. Birlikte iken bizi sürekli döverdi. Babam yalnız kalıyordu, az miktarda sakatlık maaşı vardı, çevreden aldığı yardımlarla yaşıyordu, bir yıl önce Recep Yıldız’ı evine aldı, birlikte yaşamaya başladılar. Babam 1987 yılında barsak ve ülserden ameliyat oldu, doktorlar alkol alırsan 3-6 içinde ölürsün dediler, o almaya devam etti. 1 yıl önce de sol kolu felç olmuştu. İş yapamıyordu. Olay gecesi hastanede olduğunu duyup gittim, ölmüştü. Kimseyle husumeti yoktu, o yüzden kimseden şikayetim yoktur, mahkemede ise şikayetçiyim” şeklinde ifade verirken; eşi Hatice Çopur kolluktaki 08.07.2002 tarihli beyanında ve mahkemedeki 15.08.2002 tarihli ifadesinde; benzer şeyleri söyledikten sonra, arada sırada uğrar çamaşırlarını yıkardım, kimseyle husumetli değildi dedikten sonra, kollukta şikayetim yoktur, mahkemede ise cezalandırılmasını istiyorum, demiştir. Her iki müşteki de bozmadan sonra davetiye ile çağrılmış iseler de, duruşmaya katılmamışlardır.
Dosya kapsamından da görüldüğü gibi; olay 06.07.2002 tarihinde gece saat 23.00 ile 23.30 saatleri arasında meydana gelmiştir. Ölüm ise 23.30 sıralarında gerçekleşmiştir. Bir başka ifadeyle, olayla ölüm arasında yarım saatten daha az bir süre bulunmaktadır. Sanığın maktüle yumrukla vurup onu 2,5 metre yükseklikten, içerisinde 50 veya 60 cm. su bulunan havuza düşürdüğü konusunda tereddüt yoktur. Sanık aynı zamanda sarhoş, hasta ve sakat olduğunu bildiği maktulü bu durumda bırakıp biraz ilerideki mısır tezgahının başına gitmiş, oraya gider gitmez de, havuzun başında bir kalabalık görerek bunun maktulle ilgili olabileceğini düşünmüş ve üzülmüştür. Hatta kendisi üzüntüden birahaneye gidip, bir bira içip tekrar döndüğünü ifade etmektedir. Dolayısıyla, olaylar birbirini takip etmektedir. Sanığın maktule karşı eylemiyle, maktülün ölümü arasına illiyeti kesen başka bir olay girmemiştir. Maktulün ölüm sebebinin belirlenemediği doğrudur. Ancak, maktulün ölümünün sanığın eylemi sonucu havuza düşmesinden kaynaklandığı kesindir. Burada, ister başını çarpmış olsun, ister asfiksi sonucu ölmüş olsun, ister kalp krizi geçirsin, isterse şu an belirleyemeyeceğimiz başka bir nedenle ölmüş olsun, sonuç değişmeyecektir. Bilemediğimiz bu sebep ancak ve sadece sanığın eylemine eklenen sebep olabilir ki, mahkeme de bu değerlendirmeyi yapmıştır. Adli Tıp Kurumu tarafından tıbbi açıdan ölüm nedeninin kesin olarak belirlenememiş olması, illiyet bağının adli soruşturma ile ispatlanmasına engel değildir. Adli soruşturma sonucunda varılan noktada ise, ölüm ile sanığın eylemi arasında illiyet bağının bulunduğu konusunda şüphe kalmamıştır.
Bununla birlikte; Özel Daire kararındaki bozma sadece illiyet bağının bulunmadığına ilişkin değildir. Ayrıca, yeni yasal düzenlemeler karşısında değerlendirme yapılması gerektiği de bozma nedenleri arasındadır. Yerel mahkeme 765 ve 5237 sayılı Yasalar arasında karşılaştırma yapmak suretiyle bu bozmaya eylemli olarak uymuştur. Dolayısıyla, diğer hususlarla ilgili olarak Yargıtay’a ilk defa gelen ve Özel Dairesi tarafından denetlenmemiş bir hüküm bulunduğu için, Genel Kurulun illiyet bağının bulunup bulunmadığı hususunu çözdükten sonra sair incelemelerin yapılması için dosyayı Daireye göndermesi gerekir.
Bu itibarla; ölüm nedeni ile sanığın eylemi arasında illiyet bağı bulunduğundan, Yerel Mahkemenin direnme kararı bu yönüyle yerindedir. Özel Dairenin bozma kararı ise isabetli değildir. Hangi yasanın lehe olduğunun belirlenmesine yönelik karşılaştırma açısından ise Yerel Mahkeme hükmünün öncelikle Yargıtay 1.Ceza Dairesi tarafından denetlenmesi gerekeceğinden, bu konuya hasren temyiz incelemesi yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
İlliyet bağının bulunduğu konusundaki çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Genel Kurul Üyesi ise; maktulün ölüm nedeninin kesin olarak belirlenememesi nedeniyle illiyet bağının bulunmadığını ileri sürerek, Özel Daire kararının isabetli olduğu yönünde karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Karaman Ağır Ceza Mahkemesinin 16.03.2006 gün ve 175-46 sayılı hükmünde yer alan DİRENME KARARININ İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Sair uyulan hususların değerlendirilmesi için dosyanın Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 20.03.2007 günü direnme kararının isabetli olduğu yönünden oyçokluğu ile sair uyulan hususlarla ilgili incelemenin Yargıtay 1. Ceza Dairesinde yapılması gerektiği yönünden ise oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
E. 2009/4782
K. 2011/1485
T. 14.3.2011
• ADAM ÖLDÜRME ( Mağdurun Ateş Sonucu Boyundan Üç Yerden Yaralanması – Kardeşinin Hayatına Yönelik Saldırıyı Defetmek Maksadı İle Maktulü Bıçak İle Yaralayıp Öldürdüğü/Eylemin Tümüyle Meşru Müdafaa Koşullarında Gerçekleştiği Beraat Kararı Verilmesi Gerektiği )
• MEŞRU MÜDAFAA ( Mağdurun Ateş Sonucu Boyundan Üç Yerden Yaralanması – Kardeşinin Hayatına Yönelik Saldırıyı Defetmek Maksadı İle Maktulü Bıçak İle Yaralayıp Öldürdüğü/Eylemin Tümüyle Meşru Müdafaa Koşullarında Gerçekleştiği Beraat Kararı Verileceği )
• KASTEN ÖLDÜRME ( Eylemin Tümüyle Meşru Müdafaa Koşullarında Gerçekleşmesi/Beraat Kararı Verilmesi Gerektiği – Mağdurun Ateş Sonucu Boyundan Üç Yerden Yaralanması/Kardeşinin Hayatına Yönelik Saldırıyı Defetmek Maksadı İle Maktulü Bıçak İle Yaralayıp Öldürmesi )
• HAYATA YÖNELİK SALDIRI ( Defetmek Maksadı İle Maktulü Bıçak İle Yaralayıp Öldürmek – Sanığın Kardeşinin Ateş Sonucu Boyundan Üç Yerden Yaralanması/Eylemin Tümüyle Meşru Müdafaa Koşullarında Gerçekleştiği Beraat Kararı Verilmesi Gerektiği )
5237/m. 25, 81
ÖZET : Maktul ve bir kısım sanıkların mağdura ateş etmeye başladıkları, mağdurun boyun sol kesiminden aldığı üç adet ateşli silah yaralanması sonucu sol klavikulada kırık oluşacak şekilde yaralandığı; sanığın, kardeşi olan mağdurun hayatına yönelik saldırıyı defetmek maksadı ile üzerinde taşıdığı bıçak ile maktulü sol meme başının 4.5 cm altından ve sol kol ile omuz arka kısım bileşkesinden yaraladığı, maktulün sol akciğer ve kalp yaralanması nedeniyle hayatını kaybettiği olayda eylemin tümüyle meşru savunma koşullarında gerçekleştiği ve beraatına karar verilmesi gerektiği gözetilmelidir.
DAVA : Olcay’ı kasten öldürmekten sanık Nevzat; Nevzat ile Şevki’yi kasten yaralamaktan ve izinsiz silah taşımaktan sanıklar Şenol, Yasin ile Sinan, işbu suça azmettirmekten sanık Cumhur’un yapılan yargılanmaları sonunda; hükümlülüklerine, diğer sanık Şevki’nin beraatine ilişkin ( Bakırköy Ondördüncü Ağır Ceza Mahkemesi )’nden verilen 24.06.2008 gün ve 625/194 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi sanıklar müdafii ile müdahil vekili taraflarından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığımdan tebliğname ile Dairemize gönderilmekle incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : 1. a ) Katılan Süleyman’ın, sanık Şevki hakkında 6136 sayılı Yasa’ya aykırılık suçundan kurulan beraat hükmünü temyize yetkisi bulunmadığından, bu suçtan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin CMUK’nın 317. maddesi uyarınca,
b ) Sanık Yasin müdafiinin yasal süreden sonra olan duruşmalı inceleme isteminin ceza miktarları da dikkate alınarak CMUK’nın 318. maddesi uyarınca,
Reddine karar verilmiştir.
2. a ) Sanıklar Sinan, Yasin ve Şenol hakkında 6136 sayılı Yasa’ya aykırılık suçundan kurulan hükümde, suç tarihine göre 6136 sayılı Yasa’nın 13/1. maddesi gereğince sanıklar hakkında hapis cezası yanında “450 TL” adli para cezasına hükmedilmesi gerekirken, para cezasının “120 TL” olarak belirlenmesi suretiyle eksik ceza tayini,
b ) Adli sicil kayıtlarına göre, sanık Cumhur’un İstanbul İkinci Asliye Ceza Mahkemesi’nin 23.06.2004 tarih 2004/722-1074 sayılı kararı ile 6136 sayılı Yasa’nın 13/1. maddesi gereğince aldığı 445 TL adli para cezasının 12.10.2004 tarihinde kesinleştiğinin, sanık Sinan’ın Eyüp İkinci Sulh Ceza Mahkemesi’nin 26.09.2002 tarih 2002/673-813 sayılı kararı ile 765 sayılı TCK’nın 491 ilk, 522, 647 sayılı Yasa’nın 4 ve 6. maddeleri gereğince aldığı 1 ay 10 gün hapis cezasının 30.10.2002 tarihinde kesinleştiğinin anlaşılması karşısında, sanıklar hakkında TCK 58. madde hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,
Aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
3. Oluşa, dosya içeriğine ve sanık Şenol’un anlatımlarına göre, sanık Cumhur’un mağdur Şevki’yi yaralamaya azmettirme suçundan cezalandırılmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden, bu suç yönünden sübuta ilişen tebliğnamedeki bozma düşüncesi benimsenmemiştir.
4. Sanık Cumhur hakkında mağdur Nevzat’ı yaralamaya azmettirmek suçundan açılan dava hakkında karar verilmemişse de zamanaşımı süresi içerisinde karar verilmesi mümkün görülmüştür.
5. Temyiz kapsamına göre sanıklar Sinan, Yasin, Şenol hakkında mağdurlar Şevki ve Nevzat’ı yaralama, 6136 sayılı Yasa’ya aykırılık, sanık Cumhur hakkında mağdur Şevki’yi yaralamaya azmettirme, sanık Nevzat hakkında maktul Olcay’ı kasten öldürme suçundan kurulan hükümlerin incelemesinde;
Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıklar Sinan, Yasin, Şenol, Cumhur ve Nevzat’ın suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde sanıklar Sinan, Yasin, Şenol’un 6136 sayılı Yasa’ya aykırılık ve mağdur Nevzat’ı yaralama suçlarının niteliği tayin, takdire ilişen cezayı azaltıcı sebebinin niteliği takdir kılınmış, sanık Nevzat dışında savunmaları inandırıcı gerekçeler ile reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde eleştiri ve bozma nedenleri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık Şenol müdafiinin bir sebebe dayanmayan, sanık Sinan müdafiinin sübuta, meşru savunmaya, sanık Yasin müdafiinin sübuta, sanık Cumhur müdafiinin sübuta, katılan Süleyman’ın sanık Nevzat hakkında az ceza tayin edildiğine yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle;
A ) Sanıklar Sinan, Yasin ve Şenol hakkında 6136 sayılı Yasa’ya aykırılık suçundan kurulan hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi ( ONANMASINA ),
B ) Sanıklar Yasin, Şenol, Sinan hakkında mağdur Şevki’yi yaralama, sanık Cumhur hakkında mağdur Şevki’yi yaralamaya azmettirme, sanık Nevzat’ın maktul Olcay’ı kasten öldürme suçlarından kurulan hükümler yönünden;
Mağdur Şevki ve mağdur sanık Nevzat’ın kardeş oldukları, mağdur Şevki’nin, sanık Cumhur’un sahibi bulunduğu P… Bar’a sık sık gittiği ve sanık Cumhur’un talimatı ile zaman zaman diğer barların ve barların parklarındaki otoların camlarını kırdığı, barda hesap ödemediği, sanıklar Yasin, Şenol, Sinan ve maktul Olcay’ın ise sanık Cumhur’un sahibi olduğu barda koruma görevlisi oldukları, olay tarihinden bir gün önce akşam saatlerinde mağdur Şevki’nin de barda bulunduğu sırada olay çıkması ve polisin gelmesi üzerine, sanık Yasin’in, yakalanmamak için üzerinde taşıdığı ruhsatsız tabancayı mağdur Şevki’ye verdiği, mağdur Şevki’nin olay yerinden ayrıldığı, ancak yapılan görüşmelere rağmen Şevki’nin silahı getirip iade etmediği, bunun üzerine sanıklar Yasin ve Şenol’un, mağdur Şevki’yi tanıyan tanıklar Sema ve Bengü’yü arayarak mağdur Şevki’yi pusuya düşürmelerine yardım etmelerini istedikleri, ancak tanıkların bu teklifi kabul etmedikleri,
Olay akşamı sanıklar Yasin ve kız arkadaşı Songül, sanık Şenol ve maktul Olcay’ın, sanık Cumhur’un Ü…’deki evine gittikleri, burada sanık Cumhur’un maktul Olcay’a silah verdiği, onun da söz konusu silahı sanık Şenol’a verdiği, ayrıca Olcay’ın kendisinde de tabanca bulunduğu, sanıkların, Cumhur’un bilgisi dahilinde, Avrupa yakasına geçerek G… semtinden sanık Sinan’ı da yanlarına aldıkları ve akşam saat 21.30 sıralarında mağdur Şevki’nin oturduğu mahalleye geldikleri, tanık Sema’nın, evden alışveriş için dışarı çıktığı sırada, maktul Olcay’ı kahvenin önünde, sanık Sinan’ı ise kahvenin karşısında beklerken gördüğü, maktul Olcay’a ne yaptığını sorduğunda ‘Mağdur Şevki silah çaldı vuracağım onu’ dediği, tanık Sema’nın, yapmaması konusunda telkinde bulunduğu, sanıkların beklediği sırada mağdur Şevki’nin abisi mağdur sanık Nevzat’ın olay yerine geldiği, sanıkların kendisinden Şevki’yi bulmasını istedikleri, Nevzat’ın sanıkları sakinleştirmeye çalıştığı sırada mağdur Şevki’nin de olay yerine gelmesi üzerine maktul Olcay ve bir kısım sanıkların, mağdur Şevki’ye ateş etmeye başladıkları, mağdur Şevki’nin boyun sol kesiminden aldığı 3 adet ateşli silah yaralanması sonucu sol klavikulada kırık oluşacak şekilde yaralandığı, mağdur sanık Nevzat’ın, kardeşinin hayatına yönelik saldırıyı defetmek maksadı ile üzerinde taşıdığı bıçak ile maktul Olcay’ı sol meme başının 4,5 cm altından ve sol kol ile omuz arka kısım bileşkesinden yaraladığı, bunun üzerine mağdur sanık Nevzat’a ateş edilmesi sonucu sağ uylukta 2 adet, sol uyluk ön yüz ve arka yüzde 2 adet, sol kruris medial orta hatta ve lateralde 2 adet olmak üzere toplam 6 adet giriş ve çıkışı oluşacak şekilde yaralandığı, maktul ile sanıklar Sinan, Yasin ve Şenol’un olay yerinden kaçtıkları, sanıkların, maktul Olcay’ı B… Devlet Hastanesi’ne bırakarak hastaneden hemen ayrıldıkları, maktul Olcay’ın sol akciğer ve kalp yaralanması nedeniyle hayatını kaybettiği, olay yerinde bulunan 7 adet 9 mm çapında boş kovanın 3 değişik silahtan atıldığının tespit edildiği, sanıklar Yasin, Sinan ve Şenol’un fikir ve eylem birlikteliği içerisinde, diğer sanık Cumhur’un talimatı ile hareket ettikleri olayda;
a ) Sanıklar Sinan, Yasin ve Şenol’un eyleme bağlı olarak ortaya çıkan kastlarının mağdur Şevki’yi öldürmeye yönelik olduğu düşünülmeksizin sanıklar Sinan, Yasin ve Şenol’un öldürmeye teşebbüs suçundan, sanık Cumhur’un ise mağdur Şevki’yi öldürmeye teşebbüse azmettirme suçundan cezalandırılması yerine yazılı şekilde yaralama suçundan hüküm kurulması,
b ) Sanık Nevzat’ın, kardeşi mağdur Şevki’nin hayatına yönelik silahlı saldırı karşısında meşru savunma koşullarında hareket ettiğinin kabulü ile, TCK’nın 25. maddesi uyarınca beraatine karar verilmesi gerekirken eylemin tahrik altında kasten insan öldürme suçunu oluşturduğundan bahisle yazılı şekilde hüküm tesisi,
c ) Kabule göre de;
Sanıklar Sinan, Yasin, Şenol ve Cumhur hakkında yaralama suçu nedeniyle kurulan hükümde, TCK 86/1, 86/3-e maddelerinin uygulamasından sonra TCK 87/3 maddesi ile yapılacak artırım miktarının kanun gereği en fazla 1/2 oranında yapılabileceği düşünülmeksizin cezanın bir kat artırılarak fazla ceza tayini,
C ) Sanıklar Yasin, Şenol, Sinan hakkında mağdur Nevzat’ı yaralama suçundan kurulan hüküm yönünden;
a ) Mağdur Nevzat’ta meydana gelen yaraların sayısı ve tespit edilen özellikleri gözönüne alınarak, temel cezanın belirlenmesinde alt sınırdan uzaklaşılması gerektiğinin düşünülmemesi,
b ) Sanıklar hakkında, TCK 86/1, 86/3-e maddelerinin uygulamasından sonra TCK 87/3 maddesi ile yapılacak artırım miktarı gösterilmeksizin ve kanun gereği de en fazla 1/2 oranında yapılabileceği düşünülmeksizin, cezanın bir kat artırılarak fazla ceza tayini,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar Sinan, Yasin, Şenol ve Nevzat müdafilerinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin kısmen tebliğnamedeki düşünceden farklı gerekçelerle ( BOZULMASINA ), sanıklar Yasin, Şenol, Sinan ve Cumhur hakkında kurulan hükümlere yönelik aleyhe temyiz olmadığından, CMUK 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı itibariyle sanıkların kazanılmış haklarının korunmasına, bozma nedenine göre sanık Nevzat’ın TAHLİYESİNE, başka suçtan tutuklu ya da hükümlü değil ise derhal salıverilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına, 14.03.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
1. CEZA DAİRESİ
E. 2009/3411
K. 2010/1063
T. 23.2.2010
• ADAM ÖLDÜRME ( Maktulün İşi İle İlgili Olarak Sanığı İkaz Ettiği – Bu İkazın Haksız Tahrik Oluşturmadığı )
• HAKSIZ TAHRİK ( Kasten Adam Öldürme – Maktulün İşi İle İlgili Olarak Sanığı İkaz Ettiği – Bu İkazın Haksız Tahrik Oluşturmadığı )
• İKAZIN HAKSIZ TAHRİK OLUŞTURMAMASI ( Kasten Adam Öldürme – Maktulün İşi İle İlgili Olarak Sanığı İkaz Ettiği/Maktulden Kaynaklanan Haksız Tahrik Oluşturacak Eylem Bulunmamasına Rağmen Haksız Tahrik Hükümlerinin Uygulanmasının İsabetsiz Olduğu )
5237/m. 29, 81
ÖZET : Sanık, kasten adam öldürme suçundan yargılanmıştır. Dosya kapsamından, maktulün işi ile ilgili olarak sanığı ikaz ettiği anlaşılmaktadır. Bu ikaz haksız tahrik oluşturmaz. Maktulden kaynaklanan haksız tahrik oluşturacak eylem bulunmamasına rağmen haksız tahrik hükümleri uygulanarak eksik ceza tayin edilmesi isabetsizdir.
DAVA : Selahattin’i kasten öldürmekten sanık Ali’nin yapılan yargılanması sonunda; hükümlülüğüne ilişkin ( MUĞLA ) İkinci Ağır Ceza Mahkemesi’nden verilen 12/09/2008 gün ve 417/214 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi sanık ve müdahiller vekili taraflarından istenilmiş, sanık duruşma da talep etmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile dairemize gönderilmekle; sanığın duruşmaya müdafii göndermemesi nedeniyle duruşmasız olarak incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın adam öldürme suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, takdiri cezayı azaltıcı sebebinin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedeni dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık ve müdafiinin sübuta, müdahiller vekilinin sair nedenlere dayanan ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Maktulün şef olduğu otelde sanığın masör olarak çalıştığı ve görev yerinden ayrılarak maktulün sorumluluk alanında gevezelik yaptığı için maktul tarafından uyarıldığı, hatta bu nedenle otel sahibi tarafından sanığın işten atıldığı, işten ayrılmasından maktulü sorumlu tutan sanığın olay günü maktul ile karşılaşınca otopsi raporunda belirtildiği şekilde maktulü kafasından darp ederek öldürdüğü olayda; maktulün işi ile ilgili ikazlardan ibaret eyleminin haksız tahrik oluşturmayacağı ve maktulden kaynaklanan haksız tahrik oluşturan eylemlerin bulunmadığı gözetilmeksizin, haksız tahrik hükmü uygulanmak suretiyle eksik ceza tayini,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin ve müdahiller vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün tebliğnamedeki düşünce hilafına ( BOZULMASINA ), 23.02.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2010/9-108
K. 2010/157
T. 22.6.2010
• ADAM ÖLDÜRME ( Sanığın Maktûlün Öldürülmesi ve Koruma Polisinin Yaralanması Olayına Olay Gününden Önce Yerin Keşfinin Yapılması ve Planlanması Silahların Temini ve Olay Günü de Bizzat Silah Kullanmak Suretiyle Asli Fail Olarak Katıldığı – Mahkûmiyeti Gereği )
• ÖLDÜRME OLAYINA ASLİ FAİL OLARAK KATILMA ( Sanığın Olay Gününden Önce Yerin Keşfinin Yapılması ve Planlanması Silahların Temini ve Olay Günü de Bizzat Silah Kullanmak Suretiyle Asli Fail Olarak Katıldığı – Adam Öldürme Suçundan Mahkûmiyeti Gereği )
• PLAN VE KEŞİF YAPARAK ÖLDÜRME ( Adam Öldürme – Sanığın Maktûlün Öldürülmesi ve Koruma Polisinin Yaralanması Olayına Olay Gününden Önce Yerin Keşfinin Yapılması ve Planlanması Silahların Temini ve Olay Günü de Bizzat Silah Kullanmak Suretiyle Asli Fail Olarak Katıldığından Mahkûmiyeti Gereği )
765/m.448
5237/m.81
ÖZET : Uyuşmazlık, sanığa yüklenen adam öldürme suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir. Haklarında olayın diğer failleri olmaları nedeniyle verilen mahkûmiyet hükümleri kesinleşen sanıkların maddi kanıtlarla da doğrulanan kolluk anlatımları, katılanı duruşmadaki teşhisi, olay yerinden elde edilen maddi kanıt niteliğindeki boş kovanlar ve mermi çekirdeği ile ilgili düzenlenen ekspertiz raporları, görgü tanığının oluşa ve özellikle sanıkların giysilerine yönelik anlatımları, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesinin kesinleşmiş hükmünün içeriği nazara alındığında, sanığın maktûlün öldürülmesi ve koruma polisinin yaralanması olayına, olay gününden önce yerin keşfinin yapılması ve planlanması, silahların temini ve olay günü de bizzat silah kullanmak suretiyle asli fail olarak katıldığı nazara alınmadan, mahkûmiyeti yerine beraatına karar verilmesi isabetsizdir.
DAVA : İdeolojik amaçla adam öldürmek suçundan sanık Ü… O…’nun, kanıt yetersizliğinden beraatına ilişkin Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesince 14.04.2003 gün ve 189-74 sayı ile verilen hükmün, katılanlar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 14.12.2004 gün ve 2737-7078 sayı ile;
“… Suçtan doğrudan doğruya zarar görmeyen Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun müdahilliğine karar verilmesi hukuki değerden yoksun olup, hükmü temyiz etme yetkisi de vermeyeceğinden vekilinin temyiz isteminin CMUK’nun 317. maddesi uyarınca reddine,
Diğer müdahiller vekilinin temyizine gelince; şartları bulunmadığından duruşmalı inceleme isteminin reddine,
Müdahiller vekilinin temyiz dilekçesinde ileri sürdüğü hususlar da nazara alınarak aynı olayla ilgili olarak haklarında başka dava bulunan diğer sanıklar A… K…, A… E… , C… A… İ… K… ve İ… A… E…’ye ait dava dosyalarının akıbeti ve kesinleşip kesinleşmediği konusu dosya kapsamı ile anlaşılamadığından, bu husus yeniden araştırılıp, denetime olanak verecek şekilde gerekli bilgi ve belgeler getirtilip dosya içine konulduktan sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik soruşturma ile yazılı şekilde hüküm tesisi…” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkemece bozma kararına uyularak, gereği yerine getirilmiş ve yapılan yargılama sonucunda 05.03.2007 gün ve 37-45 sayı ile sanık hakkında yine kanıt yetersizliğinden beraat kararı verilmiştir. Bu hükmün de katılanlar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 21.01.2009 gün ve 14003-399 sayı ile;
“… 1- Suçtan doğrudan doğruya zarar görmeyen Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun hükmü temyiz etme yetkisi bulunmadığından, vekilinin temyiz isteminin CMUK’nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
2- Haklarındaki mahkumiyet hükmü kesinleşen A… K… ve A… E… ‘ın kolluk ifadeleri, 16.10.1980 tarihli yer gösterme tutanağı, görgü tanığı A.. B..’un aşamalardaki beyanı ve dosya içinde mevcut bulunup bu anlatımları doğrulayan maddi bulgular ile olayda kullanıldığı bildirilen silahlara ilişkin ekspertiz raporu, olayı balkondan gördüğü anlaşılan katılan N… S… ‘ın duruşmadaki teşhisi karşısında, 22.07.1980 tarihinde K… T… ‘in Merter’deki evinin önünde öldürülmesi eyleminde, sanık Ü… O…’nun eylem yerinin belirlenmesi, keşfinin yapılması ve planlanması aşamasında görev aldığı gibi, olay sırasında da silahla ateş etmek suretiyle suça asli maddi fail olarak katıldığı tüm dosya kapsamından anlaşılmakla mahkumiyeti yerine yazılı gerekçe ile beraatine karar verilmesi…” isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise, 30.07.2009 gün ve 87-247 sayı ile;
“…Yargıtay bozma kararında bozma nedenlerinden biri olarak A… K… ve A… E… ‘ın kolluk ifadeleri ve yer gösterme tutanağı delil olarak gösterilmiş olup, bu kişilerin ifadelerinin alındığı tarih 12 Eylül 1980 Askeri darbesinden hemen sonraki tarihe rastlamış olup, aradan geçen yıllar içinde darbe döneminde birçok kişinin yakalanmaları sonucunda kolluk güçlerince ifadeleri alınırken baskı ve işkence gördükleri kamuoyuna mal olmuş bir gerçektir. Nitekim celp edilen sanığın suç ortakları ile kesinleşmiş dosyanın incelenmesinde, bu olayla ilgili sanığın suç ortakları olarak yargılanan C… A… hakkında 07.11.1980 tarihli raporda, ayaklarında, omuz ve kalçalarında hematom ile cilt nebdeleri saptanıp 15 gün iş ve gücünden kaldığı, sanık İsmail A… E…’de yara nebdelerinin bulunduğu, sanık A… K…’un Haydarpaşa Askeri Hastanesinin 07.11.1980 tarihli raporunda eski yara izleri olduğu, sanık A… E…’ın aynı hastanece verilen 07.11.1980 tarihli raporunda, sol ayak altında ve sol dirsekte yara izlerinin bulunduğunun bildirildiğine dair raporların olduğu, buradan da anlaşılacağı üzere bu kişilerin hazırlık aşamasında ifadeleri alındığında baskı ve şiddete maruz kaldıkları, bu nedenle de daha sonraki aşamalarda Askeri Savcılık ve Mahkemelerde verdikleri ifadelerde kolluk güçlerindeki alınan ifadelerinin baskı ve şiddet sonucu alındığını ve kendilerinin bunu kabul etmediğini beyan ettikleri, mahkemece de bu husus değerlendirilerek sanıklardan İsmail A… Esi, İ… K…, C… A…’ın beraat ettikleri ve bu kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır. Tüm bu durum dikkate alındığında baskı ve şiddet uygulanarak alınmış kolluk güçlerindeki sanıkların bu beyanlarına itibar edilmesi mümkün görülmemiş bu nedenle de Abdülsamet Karakuş ve Aydın Eryılmaz’ın kolluk güçlerindeki beyanlarına dayanılarak sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmesi mümkün görülmemiştir. Bu kişilerin ve diğer suç ortakları olduğu iddia edilen kişilerin kolluk güçlerince alınan ifadelerinde sanığın aleyhine olan beyanları atfı cürüm niteliğinde kabul edilmiş ve mahkûmiyeti gerektirir bir delil olarak değerlendirilmemiştir.
A… B…’un görgü tanığı olduğu ve bu tanığın beyanı bozma kararı dayanağı olarak gösterilmiş olup, A… B…duruşmada alınan beyanında ve daha önceki beyanlarında sanığı teşhis edemediği gibi sanıkla ilgili aleyhine olabilecek herhangi bir beyanı da bulunmamaktadır. Alınan ilk ifadesinde de maktûlü vuran üç kişinin orta boylu olduğunu beyan etmişler. Sanık ise duruşmada gözlemlenen halinden 1.80-1.85 boylarında bir kişi olduğu mahkeme heyetince gözlemlenmiştir. Ayrıca bu kişi üç kişinin ellerinde silah görmediğini beyan etmiş, huzurda sanık tanık A… B…’a gösterildiğinde sanığı ilk defa duruşmada gördüğünü, daha önce kendisini görmediğini, ifadesinde belirttiği olaya katılan ve kaçan üç kişiden birisi olmadığını, huzurdaki sanığın daha uzun boylu olduğunu açıkça beyan etmiştir. Tanık A… B…’un bu açık beyanı karşısında hazırlık aşamasındaki atfı cürüm niteliğindeki beyanlara dayanılıp baskı ve şiddete dayalı olarak alınan ifadeler ile yer gösterme tutanakları bu tanığın beyanı ile birlikte değerlendirilerek sanığın suçu işlediği hususundaki Yargıtay 9. Ceza Dairesinin görüşüne katılmamızın mümkün olmadığı kanaatine varılmıştır.
Yine olay tarihinde olay yerinde olduğu bildirilen N… U… isimli tanığın duruşmada alınan ifadesinde, olaya ilişkin beyanı alınmış sanık teşhis için kendisine gösterildiğinde sanığı ilk defa duruşmada gördüğünü tanımadığını, daha önce kaçan ve ifadesinde eşgalini verdiği ve anlattığı kişilerden birisinin huzurdaki sanık olamayacağı, kaçan kişilerin yüz hatları olarak sanığa benzemedikleri yönünde beyanda bulunmuştur.
Hazırlık aşamasında ifadesine başvurulan ve bu olayla ilgili daha önce yargılanıp beraat eden ve sanığın suç ortağı olduğu iddia edilen İ… K… kolluk kuvvetlerince alınan ifadesinde olaya katıldığını beyan etmesine rağmen kolluk kuvvetleri tarafından alınan beyana itibar edilmemiş ve İsmet Koçak’ın beraatine karar verilmiş, bu karar da kesinleşmiştir.
Olaydan önce olaya karıştığı iddia edilen kişilerin ticari taksisini gasp ettiği anlaşılan H… B…, sanıklardan A… K… ve A… E…’ı teşhis ettiğini bildirmiş bunun haricinde herhangi bir kimseyi teşhis edemediğini beyan etmiştir.
Olay sırasında ölen K… T…’in koruma polisi olan A… B…’in olayı yapan kişileri görmediğini, aracın arka kısmında belden aşağıya olarak bir görüntü alabildiğini, olay sırasında da bayıldığını söylemiş ve olaya karışan herhangi bir kişiyi hatırlayamadığını, tanımadığını beyan etmiştir.
Olayı özetlersek; sanık Ü… O…’nun suç ortakları olduğu iddia edilen A… E…, A… K…, İ… A… Esi, İ… K… ve C… A… ile eylem ve fikir birliği halinde asli maddi fail olarak bu suçu işlediği hususunda 12 Eylül Askeri darbesinden sonraki oluşan ortamda kolluk güçlerince baskı ve şiddete dayalı olarak alınan ilk ifadeler haricinde sanığın bu suça katıldığını gösterir herhangi bir delilin bulunmadığı, tanık H… B…’ın tarifi üzerine sanığın emniyetçe çizilen robot resminin sanığa benzediği iddia edilmiş ise de, H… B… ‘ın sanıkla ilgili herhangi bir teşhisinin bulunmadığı, müdahil N… S… ‘ın iki dakikalık bir olay sırasında kuşbakışı 50 metre uzakta kaçan üç şahıstan sanığı 19 yıl sonra görüp teşhis etmesinin mantıki bir izahının bulunmadığı ve hayatın olağan akışına ters düştüğü, suç ortağı olarak yargılanan kişilerin kollukta alınan ifadelerinde baskı ve şiddete maruz kaldıklarına dair doktor raporları, olayın tanıkları N… U… ve A… B…’un huzurda yaptırılan teşhiste sanığı teşhis edemedikleri ve sanığın bu olaya katılan kişilerden biri olmadığını açıkça beyan ettikleri, tüm bu durum birlikte değerlendirildiğinde baskı ve şiddete dayalı olarak kolluk güçlerince alınan ve daha sonra sanıkların kabul etmedikleri atfı cürüm niteliğindeki bu beyanlarına dayanılarak sanık hakkında herhangi bir mahkumiyet kararının verilmesinin mümkün olmadığı, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin hukukun ana prensibi olduğu, sanığın mahkumiyeti gerektirdiğine dair Yargıtay kararında ana delil gibi gösterilen sanığın suç ortaklarının kolluk güçlerince alınan atfı cürüm niteliğindeki beyanlarına mahkemece itibar edilmeyeceğinden ve görgü tanığı olan tanık beyanlarından da sanığın bu olaya katıldığına dair herhangi bir bilgi veya teşhis söz konusu olmadığından atfı cürüm niteliğindeki hazırlık ifadelerine dayanılarak bunu tamamlayan diğer deliller olduğu gerekçesi ile mahkumiyet kararı verilmesinin söz konusu olamayacağı, müdahil N… S… ‘ın teşhisle ilgili beyanına itibar edilmesinin mümkün olmadığı gibi olaya katıldığına dair herhangi bir teşhis işlemi bulunmayan sanığın taşıdığı silahla ilgili ekspertiz raporunun yine sanığın atfı cürüm niteliğindeki beyana dayanılarak olay mahallinde sanığın diğer suç ortakları olduğu iddia edilen kişilerle eylem yerinin belirlenmesi ile ilgili keşif yapılması ve planlanması ile ilgili beyanlarında atfı cürüm niteliğinde kabul edilen beyanlar nedeniyle hükme dayanak yapılmasının mümkün olamayacağı…” gerekçesiyle önceki hükümde oyçokluğuyla direnmiş;
Mahkeme üyelerinden Hakim A. T… ise, “Dosya kapsamı ve mevcut delil durumu bir arada değerlendirildiğinde, tanık N… S… ‘ın tanıklığının aşağıda belirtilen deliller ile bir arada değerlendirilmesinin icap ettiği;
Hazırlık tahkikatı sırasında hükümlüler A… E… ve A… K… ‘un ifadelerinde olayı ayrıntılı olarak anlattıkları bu meyanda 16.10.1980 tarihinde A… E… ‘ın olay yerine götürüldüğü ve ifadelerle tutarlı ‘yer gösterme zabıt varakası’ tanzim olunduğu, hükümlülerin daha sonra bu anlatımlarından vazgeçtikleri, hiçbirinin birbirini tanımadıklarını beyan ettikleri, teşhisin ve yer göstermenin dahi yapılmadığını savundukları, ancak teşhisin ve yer göstermenin usulünce yapıldığı ve durumun böyle olmadığı, araç gaspı olayının tanığı H… B…’ın duruşmada alınan beyanında hükümlülere işkence yapıldığını görmediğini, kendisine baskı yapılmadığını, hükümlülerin yüzlerinde, suratlarında işkence izi görmediğini beyan ettiği, A… K… ‘un 09.10.1980 tarihli ifadesinde üzerinde kahve renkli pantolon ve beyaz ve kirli tonlu tişört olduğunu beyan ettiği ( tanık A… B… ‘un 22.07.1980 tarihli ifadesinde de gördüklerinden birinin kahve renkli pantolon ile yakalı beyaz önü açık kazak giydiğini beyan ettiği ) böylece bu hükümlünün hazırlık anlatımının dosya kapsamına ve oluşa uygun olduğu, hazırlıkta alınan beyanın hassaten bu sanık yönünden itibar edilmemesini, bölünmesini gerektirecek bir durumun olmadığı,
Duruşma safahatında tanık A… B… ve kovuşturma safhasında tanıklığına müracaat edilen N… U… ‘nın sanığı teşhis edememesinin faillerden birinin bu sanık olmadığından değil hassaten tanıklık yaptıkları sırada aradan uzun zaman geçmesinin etkisi ve kendi özel durumlarından kaynaklandığı, N… U… ‘nın ‘sinir hastası olduğunu, zaman geçtiğini, belki duruşmada verdiği ifadenin yanlış olduğunu’ beyan ettiği, sadece sanıklardan birinin üzerinde kadife pantolon olduğunu beyan ettiği, müdahil H… S… T… ‘in teşhis yapamadığı, boy ve pos olarak benzettiği, tanık N… S… ‘ın başlangıçta da belirtildiği üzere duruşmada kesin teşhiste bulunduğu bu tanığın teşhisindeki gecikmenin başlı başına kendi hatası olmadığı, sanığın firari kaldığı bulunup hazır edildiği ve çağrıldığı ilk duruşmada teşhis etmiş olması karşısında sanığın mahkûmiyetinin icap ettiği…” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Bu hükmün de katılanlar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının “onama” istekli 20.04.2010 gün ve 67088 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığa gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Katılanlar vekili Avukat R… Ö… tarafından temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması isteminde bulunulmuş olup, Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında da vurgulandığı üzere Ceza Genel Kurulunda duruşmalı inceleme yapılacağına ilişkin bir yasa kuralı bulunmadığından, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 318. maddesi uyarınca bu istemin reddine karar verilerek, dosya üzerinde yapılan temyiz incelemesinde;
Sanığın, ideolojik amaçla adam öldürmek suçundan beraatına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında çözülmesi gereken uyuşmazlık, sanığa yüklenen adam öldürme suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
22.07.1980 tarihinde K… T… ‘in öldürülmesi ve koruma polisi A… B… ‘in yaralanması ile sonuçlanan silahlı saldırı sonrasında olayın failleri hemen yakalanamamış, olayda kullanılan ve olaydan bir gün önce silah zoruyla yağmalanan ticari taksi sürücüsü tanık H… B… ‘ın anlatımları sonucunda faillerin robot resimleri çizilmiş, yapılan çalışmalar sonucunda da olayın faillerinden Abdülsamet Karakuş 01.10.1980 tarihinde, A… E… ise 10.10.1980 tarihinde yakalanmışlar, bu sanıkların kolluktaki anlatımları sonucunda da olayın diğer failleri olarak İ… K… ve Ü… O…, ayrıca bu kişileri maktûlü öldürme konusunda azmettirenin C… A… , maktûlün adresini belirleyerek verenin ise İ… A… E… olduğu tespit edilmiştir.
Sanıklar A… K… , A… E…, İ… A… E… ve C… A… haklarında, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığınca, 29.04.1981 gün ve 7040-7040 sayılı iddianame ile MHP ana davası kapsamında, K… T… ‘in öldürülmesi olayı ile ilgili olarak, C… A… ‘ın olayın planlamasını yaptığı, İ… A… E… ‘nin maktûlün adresini tespit etmek suretiyle eyleme katıldığı, A… K… ve A… E… ‘ın ise bizzat olayda silah kullandıkları iddiasıyla kamu davası açılmış, olayın faillerinden olduğu düşünülen sanık Ü… O…, ise yakalanamadığından hakkındaki hazırlık evrakı tefrik edilmiştir. Ayrıca, İ… K… ‘ın daha sonra yakalanmasıyla yine Ankara Sıkıyönetim Askeri Savcılığınca 27.10.1982 gün ve 761-761 sayılı iddianame ile bu sanık hakkında da K… T… ‘in öldürülmesi olayına silah kullanarak katıldığı iddiasıyla kamu davası açılmıştır.
Ankara Sıkıyönetim 1 Nolu Askeri Mahkemesince yapılan yargılamada, bu sanıkların da aralarında yer aldığı bir kısım sanıklar hakkındaki dava, İstanbul olaylarının farklı olduğundan bahisle ana davadan ayrılarak farklı bir esasa kaydedilmiş, sanık İ… K… hakkındaki dava da bu dava ile birleştirilmiş ve yapılan yargılama sonucunda 15.07.1986 gün, 1981/282 esas ve 1986/66 karar sayısı ile;
Sanıklardan A… K… un, yağma, olayda silahının tutukluk yapmış olduğundan bahisle taammüden adam öldürmeye eksik kalkışma ve cürüm işlemek için kurulan silahlı teşekküle üye olmak suçlarının sabit olduğu kabul edilerek, 765 sayılı TCY’nın 497/2, 522, 59, 450/4, 61, 59, 313/2-3, 59, 315 ve 71. maddeleri uyarınca 44 yıl 32 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına, bu cezasının TCY’nın 77/1. maddesi uyarınca sonuçta 36 yıl ağır hapis cezası olarak yerine getirilmesine;
Sanık A… E… ‘ın, yağma, olayda diğer sanıkların kaçmaları için aracı kullanmak suretiyle taammüden adam öldürme olayına fer’i fail olarak katılma ve cürüm işlemek için kurulan silahlı teşekküle üye olmak suçlarının sabit olduğu kabul edilerek, 765 sayılı TCY’nın 497/2, 522, 59, 450/4, 65/3, 59, 313/2-3, 59, 315 ve 71. maddeleri uyarınca 41 yıl 28 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına, bu cezasının TCY’nın 77/1. maddesi uyarınca sonuçta 36 yıl ağır hapis cezası olarak yerine getirilmesine;
Sanıklar C… A… , İ… A… esi ve İ… K… ‘ın ise, yüklenen suçları işlediklerine dair cezalandırılmalarını gerektiren kesin ve inandırıcı kanıt elde edilemediğinden bahisle beraatlarına karar verilmiş, mahkeme üyelerinden Hakim S… Ö… ise, sanıklardan İ… K… yönünden, bu sanığın, maktûl K… T… ‘in taammüden öldürülmesine katılma eyleminin sabit olduğu ve cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Bu hüküm, Askeri Yargıtay 4. Dairesinin 26.06.1990 gün ve 2-343 sayılı ilamı ile onanarak kesinleşmiştir.
Sanık Ü… O… hakkında tefrik edilen soruşturma evrakı, İstanbul İlinde sıkıyönetimin kalkması üzerine, genel hükümler çerçevesinde işlem yapılması için 13.06.1989 tarihinde suç yerinin bağlı bulunduğu Bakırköy C.Başsavcılığına gönderilmiş ve anılan savcılık tarafından da 09.04.1996 gün ve 20408-5356 sayılı iddianame ile sanığın 765 sayılı TCY’nın 149/1. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.
Açıklanan bu süreçte, sanık hakkında Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Nolu Askeri Mahkemesince 02.04.1982 tarihinde, isnat edilen suçu işlediği yolunda aleyhine kuvvetli belirtiler bulunduğu gerekçesiyle 353 sayılı Yasanın 71/A-B-D maddesi uyarınca gıyabi tutuklama kararı verildiği ve sanığın, 09.04.1999 tarihinde, Aydın İli Kuşadası İlçesinde, kardeşi T.. O..’na ait kimliği kullanırken yakalandığı anlaşılmıştır.
Sanık savunmasında özetle, yüklenen suçu işlemediğini, olay tarihinde yurtdışında olduğunu, Ankara’da Bahçelievler katliamı olarak anılan olay nedeniyle aranmaya başlanınca1979 yılında yasa dışı yollardan yurtdışına çıktığını ve 1992 yılının Ekim ayı sonunda yurda döndüğünü, bütün bu süreçte yakalanana kadar kardeşi T… ‘in kimliğini kullandığını, olayın failleri olarak yargılanan diğer sanıkları tanımadığını, dolaylı ya da dolaysız bu kişilerle herhangi bir ilişkisinin olmadığını, hiçbir zaman iddia edildiği gibi Yunus adını kullanmadığını savunmuştur.
Davaya katılanlardan maktûlün eşi olan H… S… T… , aşamalardaki ifadelerinde; olay sırasında evlerinin bulunduğu 5. kattan eşinin arkasından sokağa bakmakta olduğunu, aniden eşine muhtelif silahlarla ateş edilmeye başlandığını, peşi sıra 4 veya 5 kişi olan faillerin portakal renkli bir arabaya adeta doluşarak hızla olay yerinden uzaklaştıklarını, faillerin genç delikanlı kişiler olduklarını ve aradan uzun zaman geçtiği için fiziken değişmiş olacaklarından görse tanıyamayacağını belirtmiş, sanık yakalandıktan sonra duruşmada sanık gösterilerek sorulduğunda, aradan geçen zaman zarfında yaşlandığı da nazara alındığında kesinlikle tanıyıp teşhis etmesinin mümkün olmadığını, olay günü bile olayın heyecanıyla yüzlerini çok net göremediğini, eşgal konusunda ayrıntılı bir şey söyleyecek durumda olmadığını, ancak huzurda bulunan sanığın boyu posu itibariyle olayı gerçekleştiren faillere benzediğini beyan etmiştir.
Maktûlün kızı olan katılan N… S… ise, 08.06.1999 günlü oturumda özetle; olay günü sabah 09.30 sıralarında annesiyle birlikte babasını yolcu ettiklerini, az sonra dışarıdan silah sesleri gelince annesi ile pencereye koşup baktıklarını, hatta kendisinin belden yukarısı sarkacak şekilde baktığını, apartmanın karşısında bulunan ilkokulun kapısına park edilmiş turuncu renkli bir otomobile üç erkeğin değişik yönlerden koşarak gittiklerini, dördüncü kişinin ise direksiyonda oturmakta olduğunu, kaçıp arabaya binen kişilerin ellerinde silah olduğunu, bir tanesinin elindeki silahın yaklaşık 30 cm uzunluğunda normal bir silahtan daha uzun olduğunu ve alt kısmında sarkan sanki kemeri gibi bir şey bulunduğunu, anlattığı bu silahın huzurda bulunan sanık Ünal’ın elinde olduğunu ve arabanın sağ arka kapısından bindiğini, o zaman daha genç olmakla birlikte kafasının küçük olması nedeniyle net hatırladığını, aracın sağ tarafı kendilerine dönük olduğu için daha iyi görebildiğini, olayın tahminen 1,5-2 dakika kadar sürdüğünü, sanığı tanıdığını ve teşhis ettiğini beyan etmiştir.
Aynı suç nedeniyle hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşen sanık A… K… , 09.10.1980 tarihinde kolluk tarafından alınan ifadesinde; ailesi hakkında bilgi vermiş, ülkücü olduğunu, eğitim enstitüsünü bitirdikten sonra Siyasal Bilgiler Fakültesini kazandığını ve öğrenci olduğunu, Bakırköy MHP ilçe teşkilatından arkadaşları olan Halil Durmaz ve Mustafa Verkaya aracılığıyla bulduğu evde kalmakta olduğunu, Temmuz ayının başlarında yine MHP’den tanışıp samimi olduğu C… k… İ… K… ve Y… hoca olarak tanınan Y… A… ‘ın, kalmakta olduğu eve gelip gitmeye başladıklarını, bunlarla birlikte Küçükçekmece Belediye Başkanını öldürmek için eylem planladıklarını ancak başaramadıklarını, tahminen 10 gün sonra İ… K… ‘ın yanında Y… adlı birisini getirdiğini, bu kişinin asıl adının Ü… ve Ankara’dan kaçak olduğunu, 1.80 boylarında, esmer, hafif kıvırcık saçlı, burnu basık ve kırmızı yanaklı bir kişi olduğunu ve K… T… ‘i vurmayı teklif ettiklerini, teklifi kabul ettiğini, birkaç gün sonra İ… ve Y… ‘un istihbaratı tamamladıklarını, İsmet, Yunus ( Ünal ) ve daha önceden tanıdığı A… E… ile birlikte Merter’e gidip incelediklerinde olayı ertesi gün evin önünde yapmaya karar verdiklerini, araba lazım olduğu için A… E… ve evde misafir olarak kalan C… adlı arkadaşı ile birlikte gece saat 23.00 sıralarında Topkapı’ya gittiklerini, kırmızı renkli bir ticari taksiye bindiklerini, kendisinin öne oturduğunu, şoförle Sefaköy’e gitmek için pazarlık yaptıklarını, yolda Merter’i geçince arabayı durdurduklarını, üzerinde bulunan silahını çekip şoförü araçtan indirdiğini, sorduklarında şoförün arabayı Haznedar’a bırakmalarını istediğini, arabayı evin yakınlarında park ettiklerini, sabah da saat 08.00 sıralarında A… E… ‘ın kullandığı bu araçla İ…ve s… gelen Y… ( Ü… ) ile birlikte, olay yerine gidip DİSK binasına yakın bir yere park ettiklerini, A… ‘ın, araçta direksiyon başında kaldığını, bu arada İ… ve Y… un ( Ü… daha önce ana yolda indiklerini, kendisinin de inerek durağa gidip beklemeye başladığını, bir süre sonra İ… ve Y… un da durağa geldiklerini, olay yerine gelirken arabada Y… ‘un bir çantada bulunan silahlardan kendisine sonradan 9 mm.ye çevrilmiş 45’lik Colt tabancayı verdiğini, İ… ‘te 14’lü olduğunu, Y… un ise beyaz bir Smith Wesson aldığını, şoförlük yapan A… a ise, 7.65 mm.lik bir tabanca verdiklerini, bir süre sonra İ… ‘in uyardığını, baktığında K… T…’in, yanında elinde çanta bulunan bir kişi ile birlikte arabasına bindiğini gördüğünü, işbölümüne göre kendisinin maktûl K… T… ‘in yanında bulunan kişiyi etkisiz hale getireceğini, diğerlerinin ise maktûlü vuracaklarını kararlaştırdıklarını, arabanın yanına geldiklerinde silahlarını çıkarıp ateş etmeye başladıklarını, ancak kendi silahının tutukluk yaptığını, manevra yaptırıp yeniden denediyse de ateş almadığını, sonra A…’ın araba ile yanlarına geldiğini ve binerek olay yerinden uzaklaştıklarını, Haznedar’a, Y… ‘un evine gittiklerini, A… ‘ın ise, arabayı bir yere bırakmak için kendilerinden ayrıldığını, bir saat kadar Y…’un ( Ünal ) evinde kaldıktan sonra üzerini değiştirip evine gitmek üzere ayrıldığını, silahların Yunus’un evinde kaldığını, 3-4 gün sonra memleketi Muş’a gittiğini, olay sırasında üzerinde kahverengi kadife pantolon, beyaz tişört ve kirli renkli bir mont bulunduğunu, İsmet’in üzerinde rengini hatırlayamadığı bir yağmurluk ve Y…’un üzerinde de bez renkli bir mont olduğunu beyan etmiştir.
Askeri Hakim önündeki 17.10.1980 günü yapılan sorgusunda, Askeri savcı tarafından 12.02.1981 tarihinde alınan ifadesinde ve duruşmada ise; kolluk ifadesinin işkence ile imzalatıldığını, kesinlikle böyle bir ifade vermediğini, söz konusu olayla bir ilgisi bulunmadığı gibi diğer sanıklar A… E… , İsmet Koçak, Ü… O…, C… A… ve İ… A… E…’yi tanımadığını, evde sınavlara hazırlanırken eve polis geldiğini, resmini alıp gittiklerini, iki gün sonra da gelip bu sefer götürdüklerini, suçlu olsa ilk gelişlerinden sonra kaçacağını, 20-25 gün işkence gördüğünü, kendisini teşhis eden taksi şoförüne de polislerin kendisini zorla tanıttıklarını, suçsuz olduğunu söylemiştir.
Yine aynı suç nedeniyle hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşen sanık A… E… , 16.10.1980 tarihinde kolluk tarafından alınan ifadesinde; ailesi ve kişisel durumu hakkında bilgiler vermiş, Bağ-Kur il müdürlüğünde memur olarak çalıştığını, aynı zamanda Anadolu Spor Akademisinde öğrenci olduğunu, Ülkücü görüşü benimsediğini, yaklaşık 7-8 ay öncesinde arkadaşı V… M… ‘nın, kendisini Bakırköy’de bir eve götürerek siyasalda okuyan kişilerle tanıştırdığını, bunların A… K…, İ… K… Y… A… Yunus, Ahmet Kovar olduklarını, bu kişilerle samimi olduğunu ve onların aracılığıyla başkaları ile de tanıştığını, yine yaklaşık 4 ay öncesinde MHP Bakırköy teşkilat başkanı olan M… V… ve İ… K… ‘ın önerisini kabul ederek Küçükçekmece Belediye Başkanını öldürmek için eylem planladıklarını ancak başaramadıklarını, bu olaydan yaklaşık 10 gün sonra R… Ç… a ait Bahçelievler’de bulunan evde kaldığı sırada, Y…’un sık sık eve gelip gitmeye başladığını ve bir gün İ… K… ve A… K… ile birlikte MHP il başkanlığı binasına gelmelerini söylediğini, gittiklerinde de C… A… ile tanıştırıldığını, günlük siyasetten konuştuklarını, iki gün sonra Y… ‘un Bahçelievler’deki eve geldiğini ve K… T… ‘i öldürme işini tezgahladıklarını söyleyip planı anlattığını, İ… K… ve A… K… ile birlikte planı kabul ettiklerini, bu işi Yunus’un, C… A… ile birlikte tezgahlayıp istihbarat topladıklarını bildiğini, bir gün sonra da Y… ‘un gece saat 21.00 sıralarında eve silahları getirdiğini, bu sırada evde İsmet K… , A… K… , Y… A… ve A… K… ‘ın bulunduğunu, Yunus’un getirdiği bir adet 45’lik Colt, bir adet 14’lü, bir adet Smith Wesson ve bir adet 7.65 mm.lik tabancayı temizlediklerini, bir gün sonra da olayda kullanmak üzere gerekli olan arabayı gasp etmek için Abdülsamet Karakuş ve olaydan haberi olmayan Celal adlı bir arkadaşları ile birlikte saat 23.00 sıralarında Topkapı’ya gittiklerini, taksi durağından portakal renkli bir arabaya gittiklerini, A…’in şoför ile pazarlık yaptığını ve öne bindiğini, C… ile arabanın arkasına bindiklerini, M…’i geçtikten sonra rampada A…’in arabayı durdurduğunu ve silahını çekerek arabanın lazım olduğunu alacaklarını söylediğini ve şoförü araçtan indirdiğini, direksiyona kendisinin geçtiğini, bu arada Abdülsamet’in, şoföre arabayı nereye bırakacaklarını sorduğunu, onun da Haznedar’a bırakmalarını söylediğini, arabayı evin arkasında bir sokağa park ettiğini, Y… ‘un arabanın alındığını öğrendikten sonra kendi evine gittiğini, ertesi sabah kalktıklarında Yunus’un da geldiğini ve yanında bir 14’lü daha getirmiş olduğunu, olayı nasıl gerçekleştirecekleri konusunda talimatlar verdiğini, 14’lüyü İsmet Koçak’ın, Smith Wesson’u Y…’un aldığını, A… K…’un ise Colt tabanca ile 7.65’lik tabancayı aldığını bilahare yolda 7.65’lik tabancayı kendisine verdiğini, olay yerine geldiklerinde Yunus’un talimatıyla A… ile birlikte arabayı ileride uygun bir yere park ettiklerini, A…’in araçtan inip durağa gittiğini, kendisinin ise arabada kaldığını, biraz sonra Y… ve İ…’in de durağa geldiklerini, K… T…’in yanında bir kişi ile evden çıkıp arabasına bindiğini, A…, Y… ve İ…’in, arabanın yanına koşarak ateş etmeye başladıklarını, bu sırada arabayı çalıştırıp onların yanına gittiğini, A…’in öne diğerlerinin ise arkaya bindiklerini ve hızla olay yerinden uzaklaştıklarını, ileride bir yerde Yunus’un söylemesi üzerine arabayı durdurduğunu, diğerlerinin indiğini ve Yunus’un, arabayı ileride bir yere park etmesini ve gelmesini söylediğini, arabayı ileride bir yere bırakıp diğer sanıkları bıraktığı yere geldiğinde onları bulamadığını ve bir taksiye binerek eve döndüğünü, evde Yusuf Arpacık’ın bulunduğunu, diğer sanıkların ise Yunus’un evine gittiklerini öğrendiğini, Yusuf’un nereden geldiğini sorduğunda büyük bir işten geldiğini söylediğini, daha sonra işyerine gittiğini, işe gidip geldiği günlerde Yunus’un birkaç kez kendisini işyerinden telefonla aradığını, bir kez de Fındıkzade’de bir kahvede buluştuklarını, en son görüşmelerinde Y…’un, A…’i aldıklarını, bir süre İstanbul’dan uzaklaşmasını söylediğini, bunun üzerine 10 gün rapor alıp Ankara’ya gittiğini, dönüp işe başladığında bir gün sonra polislerin işyerinden kendisini de aldıklarını beyan etmiştir.
Askeri Hakim önündeki 17.10.1980 günü yapılan sorgusunda, Askeri savcı tarafından 12.02.1981 tarihinde alınan ifadesinde ve duruşmada ise; kolluk ifadesini kabul etmediğini, zorla imzalatıldığını, ehliyetinin olduğunu ve araba kullanmasını bildiğini ancak, adı geçen diğer kişileri tanımadığını, olaya nasıl karıştırıldığını da bilemediğini, işkence gördüğünü, herhangi bir yer göstermede bulunmadığını, polislerin kendisini arabası gasp edilen taksi şoförüne gösterdiklerinde önce bu değil dediğini, dışarı çıkarılıp bir süre sonra tekrar geldiğinde buydu dediğini, yüklenen suçları işlemediğini söylemiştir.
Aynı suç nedeniyle hakkında beraat hükmü kesinleşen sanık İ… K… ise, aşamalarda alınan ifadelerinde, yüklenen suçları kabul etmemiş, K… T…’in öldürüldüğü tarihte cezaevi firarisi olduğunu ve özellikle İstanbul’da arandığı için İstanbul dışında olduğunu, Bursa ve İzmir’de kaldığını, olayı da radyodan duyduğunu, diğer sanıkları tanımadığını beyan etmiştir.
Haklarındaki beraat hükümleri kesinleşen sanıklar C… A… ve İ… A… Esi ise, kolluk anlatımlarında, K… T… in öldürülmesi konusunda A… T…’ten talimat aldıklarını ve adresini tespit edip görevi de sanık Ü… O…’na verdiklerini beyan etmelerine karşılık, sonraki aşamalarda bu ifadelerinin işkence ile alındığını, imzalamak zorunda kaldıklarını belirtip yüklenen suçu işlemediklerini söylemişlerdir.
Ana davada başka suçlardan sanık olan Yusuf Arpacık ise, kolluk tarafından alınan 12.10.1980 günlü ifadesinde; bir gün MHP İstanbul İl başkanlığında İ… K…, A… E… ve A… K…’un, C… A…’ı aradıklarını söylediklerini ve daha sonra onunla görüştüklerini, Bahçelievler’de bulunan eve döndüğünde aynı kişilerin evde olduklarını ve ortada tabancalar bulunduğunu, hatta bu silahları söküp temizlediklerini, saat 23.00 sıralarında yattığını, o gece evde kimlerin kaldığını bilemediğini, bu olaydan 2-3 gün sonra sabah evde yatarken gelip gidenler olduğunu fakat kimlerin gelip gittiğini bilemediğini, daha sonra A… E…ın geldiğini ve bir işi bitirdiklerini, A… Baştürk’ü vurduklarını söylediğini, daha sonra da seninle şaka yaptım, K… T…’i vurduk” dediğini beyan etmiş, sonraki aşamalarda bu ifadesinin işkence ile alındığından bahisle reddetmiş ve diğer sanıkları tanımadığını belirtmiştir.
Olayın görgü tanığı olan A… B…, 22.07.1980 tarihinde kolluk tarafından alınan ifadesinde; yaklaşık bir hafta önce memleketi Siirt’ten çalışmak için İstanbul’a geldiğini, Merter’de bir inşaatta 3 gün çalıştığını, bu gün de sabah 07.00 sıralarında parasını almak için inşaata uğradığını, saat 09.00 sıralarında inşaat sahibinden parasını alıp durağa gittiğini, durağın karşısında bir kişinin arabasına binip çalıştırdığını, o sırada daha önceden görmediği 17-18 yaşlarındaki üç kişinin arabanın içindeki kişiye ateş etmeye başladıklarını, bir tanesinin silahının tutukluk yaptığını, fakat diğer ikisinin adamı öldürene kadar ateş ettiklerini, olayın heyecanından ateş eden kişilerin yüzlerini tam olarak göremediğini, daha sonra görse tanıyamayacağını, ancak birinin üzerinde beyaz gömlek, kot pantolon, bir diğerinin üzerinde yakalı beyaz önü açık kazak ve kahverengi kadife pantolon, üçüncü kişinin üzerinde ise kahverengi gömlek ve gri pantolon olduğunu, olaydan sonra olay yerine gelen portakal renkli Renault marka bir arabaya binerek süratle uzaklaştıklarını beyan etmiş, diğer sanıkların yargılandığı ana davada duruşmada da benzer şekilde anlatımda bulunmuştur.
Sanık Ü…’ın yargılandığı davada da dinlenmiş, ancak olayın üzerinden uzun zaman geçtiği için hatırlamadığını belirtmiş ve sorulan sorulara da hatırlamadığı şeklinde cevap vermiş, sanıkların yüzlerini görmediğini, üçünün de orta boylu olduklarını, huzurda gösterilen sanık Ü…’ın, bu kişilere göre daha uzun boylu olduğu için onlardan birisi olamayacağını beyan etmiştir.
Ana davada taksinin yağmalanması suçu ile ilgili olarak dinlenen tanık H… B…, özetle; 34 . 5819 plakalı otonun sahibi olduğunu, 22.07.1980 tarihinde saat 00.30 sıralarında Topkapı’dan 3 kişiyi aracına müşteri olarak aldığını, yolda Merter’i geçince arabayı durdurup silah zoruyla arabasını gasp ettiklerini belirtmiş, verdiği ayrıntılı eşgal üzerine iki tanesinin robot resimlerin çizildiğini, üçüncü kişiyi tam göremediğini ve aracının K… T… ‘in öldürülmesinde kullanıldığını polislerden öğrendiğini, daha sonra bu kişiler yakalanınca teşhis ettiğini beyan etmiş, duruşmada da sanıklar A… K… ve A… E…’ı yargılanan diğer sanıklar arasından teşhis etmiştir. Duruşmada sanıkların istemi üzerine sorulduğunda, sanıklara emniyette işkence yapıldığını görmediğini, ayrıca yüzlerinde ya da başkaca bir yerlerinde işkence izine benzer herhangi bir iz de bulunmadığını söylemiştir.
Olaydan uzun bir süre sonra, ana davanın yargılaması aşamasında 04.04.1985 tarihinde Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri savcılığına başvuran N… U… adlı kişi olayın görgü tanığı olduğunu, bu zamana kadar korktuğu için ifade vermediğini, ancak vicdanen huzursuz olduğunu belirterek verdiği ifadelerinde, olayı Merter’de oturması nedeniyle kısmen gördüğünü, olaydan sonra iki kişinin kırmızı renkli Murat Marka bir araba ile kaçtıklarını, görse teşhis edebileceğini beyan etmiş, duruşmada sanıklar A… K… ve A… E…’ın kaçan kişiler olmadığını söylemiş, gerekçeli kararda, olaydan çok sonra ortaya çıkması ve çelişkiler nedeniyle beyanlarının samimi görülmediğinden bahisle hükme esas alınmadığı belirtilmiştir.
Bu tanık, sanık Ü… O… ‘nun yargılaması aşamasında duruşmada dinlenmiş ve önceki anlatımlarına benzer anlatımda bulunmakla beraber sinir hastası olduğunu belirtmiş, sanık Ü…’ ın, kesinlikle olaydan sonra kaçan kişilerden birisi olmadığını beyan etmiştir.
Dosyada mevcut teşhis tutanakları incelendiğinde; tanık H… B…’ın 01.10.1980 tarihinde sanık A… K…u, aracını çalanlardan birisi olarak teşhis ettiği, kendisine silah çekenin ve arabanın önünde oturan kişi olduğunu belirttiği; 16.10.1980 tarihinde de Aydın Eryılmaz’ı aracın sağ arkasında oturan kişi olarak teşhis ettiği, tutanakların sanıklar tarafından da imzalandığı anlaşılmaktadır.
16.10.1980 tarihinde düzenlenen Yer Gösterme Tutanağında; sanık A.. E..’ın, olayda arabayı kullanan kişi olarak olay sırasında aracı nereye park ettiğini, maktûl K… T…’in aracının nerede durduğunu, diğer sanıkların nerede durduklarını ve hangi yönden yaklaşıp ateş ettiklerini, kaçış yönlerini ayrıntılı olarak anlattığı, buna dayalı olarak da kroki çizildiği belirtilmiş, tutanak sanık tarafından da imzalanmıştır.
Olay tutanakları kapsamına göre, maktûle ait araçta sol ön kapı üzerinde 6 adet mermi giriş deliği bulunduğu ve olay yerinde aracın çevresinde 11 adet 9 mm çaplı boş kovan elde edildiği anlaşılmaktadır.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Polis Kriminalastik Laboratuarınca düzenlenen 23.07.1980 gün ve 5026 sayılı ekspertiz raporunda; olay yerinden elde edilen 11 adet 9 mm çaplı boş kovanın, tek bir otomatik tabancadan atılmış oldukları;
Aynı kurumca düzenlenen 25.07.1980 gün ve 5106 sayılı ekspertiz raporunda ise, maktûl K… T…’in aracında yapılan aramada elde edilen kısmen deforme olmuş bir adet mermi çekirdeğinin 38 kalibre çaplı toplu tabancalarla atılmak üzere imal edilmiş ve aynı çaplı bir silahtan çıkmış olduğu belirtilmiştir.
Bütün bu kanıtlar bir arada değerlendirildiğinde;
Maktûl K… T…’in öldürülmesi olayı ile ilgili olarak, asli maddi fail olduğu kabul edilen ve hakkında verilen mahkûmiyet hükmü kesinleşen A… K… ve fer’i fail olduğu kabul edilen ve hakkında verilen mahkûmiyet hükmü kesinleşen A… E…’ın, kolluk anlatımları, ayrıntılar yönünden birbirleriyle ve olayın oluş şekliyle tutarlı olduğu gibi haklarında kesinleşen hükmün dayanak kanıtlarındandır. Kaldı ki, bu anlatımlar, özellikle yağma suçu bakımından tanık Hüsamettin Bektaş’ın ifadeleri ve sanıkları teşhisine ilişkin tutanaklar ile olayın görgü tanığı A… B… ‘un, aşamalarda olayın oluş şekline ilişkin anlatım tarzı, sanıklardan A…’in silahının tutukluk yapması ve her ne kadar sanıkların yüzlerini görmediğini söylese de üzerlerindeki giysilere ilişkin verdiği tanım ve özellikle sanıklardan A…’in olay günü giydikleri giysileri tanımlamasına uygunluğu gibi ayrıntılar yönünden, ayrıca başka olaylar nedeniyle sanık olan Y… A…’ın, kolluk anlatımları gibi, başkaca maddi kanıtlar ile de doğrulanmışlardır. Yerel mahkemece, bu anlatımların sanıkların kendi eylemlerini de ikrar ettikleri ve sanık Ü… ile aralarında dosyaya yansımış herhangi bir husumet veya çıkar çatışması bulunmadığı da gözetilmeden, suç atma niteliğinde olduğunun kabul edilmesi ve kesinleşen bir yargı kararında hükmün dayanak kanıtlarından oldukları da nazara alınmadan, kanıt olarak değerlendirmeye tabi tutulmaması isabetsizdir.
Olayın diğer failleri olarak mahkûmiyetlerine karar verilen A… K… ve A… E…’ın kolluk anlatımlarının, sanık Ünal yönünden değerlendirilmesine gelince;
Her iki sanık da birbirleriyle tutarlı bir şekilde, sanık Ünal’ın, “Yunus” adını ve olayda Smith Wesson marka silah kullandığını belirtmişlerdir. Bu anlatımlar, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Polis Kriminilastik Laboratuarınca düzenlenen 25.07.1980 gün ve 5106 sayılı ekspertiz raporunda, maktûlün aracından elde edilen mermi çekirdeklerinden birisinin 38 kalibre çaplı toplu tabanca ile atıldığına ilişkin maddi kanıt ile de doğrulanmıştır. Öte yandan, sanıklardan A…’in, “Yunus” adını kullanan kişinin asıl adının Ünal ve Ankara’dan kaçak olduğuna ilişkin anlatımı, sanık Ünal’ın kamuoyunda “Ankara Bahçelievler katliamı” olarak bilinen olay nedeniyle arandığı ve dosya içeriğine de yansıdığı üzere daha sonra bu olay nedeniyle mahkûm edildiği bilgileriyle örtüşmesi, sanık Ünal’ın dahi savunmasında bu olay nedeniyle kaçak olduğunu bildirmesi karşısında, doğrulanmıştır.
Katılan N… S…’ın, duruşmada sanığı teşhis etmesinin değerlendirilmesinde ise;
Katılan N… 1961 doğumlu olup, olay sırasında 18-19 yaşlarında yetişkin bir insandır. Babasının gözlerinin önünde öldürülmesi gibi ağır bir travma yaşamış olması karşısında, olayın faillerinden birisini görmesi halinde unutmayacağı/unutamayacağı yadsınamaz bir gerçektir. Aradan zaman geçmiş olması, bulunduğu yer ile olay yerinin arasındaki mesafenin bu teşhisi olanaksız kıldığı ve hayatın olağan akışına aykırı olduğuna ilişkin kabul varsayıma dayalı olup, bu kabule katılmaya olanak bulunmamaktadır. Duruşmada katılana ısrarla kesin ve net bir teşhis yapıp yapmadığı sorulmuş ve her seferinde hiç tereddüt etmeden kesin ve net bir şekilde sanığı teşhis ettiğini belirtmiş, hatta aracın sağ arka kapısından bindiği ve kafasının küçüklüğünden hatırladığı yönünde ayrıntı da vermiştir. Diğer sanıkların anlatımları da nazara alındığında, olay yerinden kaçmakta kullanılan aracın ön tarafında Abdülsamet’in ve direksiyonda da A… ‘ın bulunduğu, sanık Ü…ın ise, aracın arka tarafına bindiği anlaşılmaktadır ki, bu da katılanın, sanık Ü… ‘ın aracın arka tarafına bindiğine ilişkin anlatımını doğrular niteliktedir.
Yerel mahkemece, tanık N… U… nın anlatımlarına itibar edilmesi de isabetsizdir. Zira, ana davada kesinleşen hükümde, bu tanığın beyanına itibar edilmediği gerekçesiyle açıklandığı gibi tanığın ana davadaki önceki anlatımlarındaki hiçbir ayrıntının oluşla bir bağlantısının bulunmadığı açıktır.
Açıklanan tüm bu nedenlerle, yerel mahkemece kanıtların değerlendirilmesinde takdir hatasına düşüldüğü, dosya kapsamındaki kanıtlara ve oluşa aykırı bir şekilde, varsayımlara dayalı olarak hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. Yukarıda da ayrıntılı olarak açıklandığı üzere haklarında olayın diğer failleri olmaları nedeniyle verilen mahkûmiyet hükümleri kesinleşen sanıklar A… K… ve A… E… ‘ın maddi kanıtlarla da doğrulanan kolluk anlatımları, katılan N.. S..’ın duruşmadaki teşhisi, olay yerinden elde edilen maddi kanıt niteliğindeki boş kovanlar ve mermi çekirdeği ile ilgili düzenlenen ekspertiz raporları, görgü tanığı A… B… ‘un, oluşa ve özellikle sanıkların giysilerine yönelik anlatımları, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Nolu Askeri Mahkemesinin 15.07.1986 gün ve 282-66 sayılı kesinleşmiş hükmünün içeriği nazara alındığında, sanık Ü… O…’nun maktûl K… T… ‘in 22.07.1980 tarihinde öldürülmesi ve koruma polisi A… B… ‘in yaralanması olayına, olay gününden önce yerin keşfinin yapılması ve planlanması, silahların temini ve olay günü de bizzat silah kullanmak suretiyle asli fail olarak katıldığı nazara alınmadan, mahkûmiyeti yerine beraatına karar verilmesi isabetsizdir.
Bu itibarla yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Kurul Üyesi ise, yerel mahkemenin direnme gerekçelerinin isabetli olduğu, bu nedenle de hükmün onanması gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 30.07.2009 gün ve 87-247 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 22.06.2010 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme aykırı olarak oyçokluğuyla karar verildi.