Alacak Davaları Konusunda Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/13606
K. 2011/6867
T. 24.5.2011
• İTİRAZIN İPTALİ DAVASI (Davadan Önce Ödenen Kısım Yönünden Dava Açılmasında Hukuki Yarar Bulunmadığından Davanın Dava Açılmadan Önce Ödenmiş Olan Alacak Miktarı Yönünden Reddi Gerektiği)
• ALACAĞIN BİR KISMININ DAVADAN ÖNCE ÖDENMESİ ( Bir Kısmı İse Davadan Sonra Ödendiği – Davadan Önce Ödenen Kısım Yönünden Dava Açılmasında Hukuki Yarar Bulunmadığından Davanın Dava Açılmadan Önce Ödenmiş Olan Alacak Miktarı Yönünden Reddi Gerektiği )
• HUKUKİ YARAR ( Alacağın Bir Kısmının Davadan Önce Ödenmesi/Bir Kısmı İse Davadan Sonra Ödendiği – Davadan Önce Ödenen Kısım Yönünden Dava Açılmasında Hukuki Yarar Bulunmadığından Davanın Dava Açılmadan Önce Ödenmiş Olan Alacak Miktarı Yönünden Reddi Gerektiği )
818/m.84
ÖZET : Davada, alacağın tahsili için icra takibine girişilmiş, borçlunun itirazı üzerine sadece asıl alacak yönünden iş bu itirazın iptali davası açılmıştır. Dava konusu edilen alacağın bir kısmı davadan önce, bir kısmı ise davadan sonra ödenmiştir. Davadan önce ödenen kısım yönünden dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığından davanın dava açılmadan önce ödenmiş olan alacak miktarı yönünden reddi gerekir. Öte yandan alacağın dava açıldıktan sonra ödenen bölümünün icra müdürlüğünce infazda nazara alınması gerekir. Zira, ödeme ile ilgili olarak B.K.nun 84. maddesi hükmünün gözetilmesi gerektiği gibi, takip tarihinden itibaren ödeme tarihine kadar işleyecek faiz, takip masrafı ve icra vekalet ücretinin de dosya hesabında dikkate alınması gerekmektedir.
DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına yönelik olarak verilen hükümün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, cari hesap alacağının tahsili için girişilen icra takibine yönelik itirazın haksız olduğunu ileri sürerek yalnızca asıl alacak bakımından itirazın iptali ve icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davanın reddi ile e %40 kötüniyet tazminatının davacıdan tahsilini istemiştir.
Mahkemece, yapılan yargılama neticesinde takibe konu asıl borcun 13.642.81 TL’sinin dava tarihinden önce 25.0000 TL’sinin ise dava tarihinden sonra yargılama devam ederken ödendiği, davadan önce ödenen kısım üzerinden davalı lehine, davadan sonra ödenen kısım üzerinden ise davacı lehine avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiği gerekçeleri ile davaya konu asıl alacağın davadan sonra ödenmiş olduğu anlaşıldığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, davacının icra inkar tazminatı ile davalının kötüniyet tazminatı isteminin reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Davacı tarafından davalı aleyhine 38.642,81 TL cari hesaptan kaynaklanan asıl alacak ve 1.032,24 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 39.675,05 TL alacağın tahsili için icra takibine girişilmiş, borçlunun itirazı üzerine sadece asıl alacak yönünden iş bu itirazın iptali davası açılmıştır. Dava konusu edilen alacağın bir kısmı davadan önce, bir kısmı ise davadan sonra ödenmiştir. Davadan önce ödenen kısım yönünden dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığından davanın dava açılmadan önce ödenmiş olan alacak miktarı yönünden reddi gerekir. Öte yandan alacağın dava açıldıktan sonra ödenen bölümünün icra müdürlüğünce infazda nazara alınması gerekir. Zira, ödeme ile ilgili olarak B.K.nun 84. maddesi hükmünün gözetilmesi gerektiği gibi, takip tarihinden itibaren ödeme tarihine kadar işleyecek faiz, takip masrafı ve icra vekalet ücretinin de dosya hesabında dikkate alınması gerekmektedir.
Mahkemece, belirtilen bu yönler gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükümün BOZULMASINA, peşin harcın istenmesi halinde iadesine, 24.5.2011 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
Genel hükümlere göre açılan davalarda kural olarak haklılık durumu dava tarihine göre belirlenir. İtirazın iptali davasının amacı itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamaktır. Bu sebeple davada haklılık durumu takip tarihi itibariyle belirlenmelidir ( HGK 16.10.1996,19-601/711 ). İtirazın iptali davasında takipten önce, takipten sonra ancak ödeme emrine itiraz süresi bitmeden yapılan ödemeler gözetilir. Ancak ödeme emrine itiraz süresinin geçmesinden sonra yapılan ödemeler ise dikkate alınmaz. Bu tür ödemeler kararın infazı sırasında icra müdürlüğünce dikkate alınıp borçtan mahsup edilmelidir. Aksi halde ödeme tarihleri itibariyle takip konusu alacağa faiz yürütülüp, ödemenin öncelikle faize mahsup edilmesinden sonra kalan alacak saptanarak hüküm kurulmalıdır. Bu şekilde yapılacak işlem sonucu bulunan meblağ üzerinden hüküm kurulması infazda tereddüt yaratır. Davacının davadan önce yapılan ödemeler yönünden tüm borç ödenip, infaz edilmediği sürece hukuki yararı bulunmaktadır. Mahkemenin bu yöne ilişkin gerekçesi yerinde olup, sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüş ve gerekçesine katılamıyorum.
T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/43739
K. 2011/33748
T. 27.9.2011
• ALACAĞIN BİR KISMININ ÖDENMEMESİ ( Davalı Lehine Hüküm Altına Alınan Vekalet Ücretinin Kaynağının Hakkaniyet İndiriminden Kaynaklanmadığının Gözetileceği )
• VEKALET ÜCRETİ ( Kaynağının Hakkaniyet İndiriminden Kaynaklanmadığı Anlaşılmakla Yargıtay C. Başsavcılığının Kanun Yararına Bozma Talebinin Yerinde Görülmediğinden Reddi Gerektiği )
• İŞÇİLİK ALACAĞI ( Alacağın Bir Kısmının Ödenmemesi – Davalı Lehine Hüküm Altına Alınan Vekalet Ücretinin Kaynağının Hakkaniyet İndiriminden Kaynaklanmadığı Anlaşıldığından Kanun Yararına Bozma Talebinin Yerinde Görülmediği )
• HAKKANİYET İNDİRİMİ ( Davalı Lehine Hüküm Altına Alınan Vekalet Ücretinin Kaynağının Hakkaniyet İndiriminden Kaynaklanmadığı Anlaşıldığından Kanun Yararına Bozma Talebinin Yerinde Görülmediği )
1136/m.164
ÖZET : Dava kısmen kabul edilmiş değildir. Davacının hüküm altına alınan ulusal bayram ve genel tatil alacağı dışında halen hüküm altına alınması gereken alacağı mevcuttur. Mahkeme bu hususu gözden kaçırarak davanın kısmen kabulüne karar vermiş ve davacının fazlaya ilişkin ulusal bayram ve genel tatil alacağı talebini reddetmiştir. Mahkemece, vekalet ücretine davacının ıslah dilekçesinde talep ettiği miktardan daha az talepte bulunduğu ve fazlaya ilişkin hakkı bulunmadığı gerekçesiyle maddi hataya dayalı olarak hükmedilmiştir. Davalı lehine hüküm altına alınan vekalet ücretinin kaynağının hakkaniyet indiriminden kaynaklanmadığı anlaşılmakla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma talebi yerinde görülmediğinden reddine karar vermek gerekmiştir.
DAVA : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, 23.08.2011 gün ve 245803 sayılı yazısı ile Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 23.05.2011 günlü ve 513-293 sayılı hükmün vekalet ücreti yönünden kanun yararına bozulması talebiyle Dairemize gönderilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı tarafından açılan işçilik alacaklarına ilişkin davada, davacı 22.11.2010 havale tarihli dava dilekçesiyle 100 TL ulusal bayram ve genel tatil ücreti ile 200 TL fazla çalışma alacağı talep etmiştir. Yapılan bilirkişi incelemesinde davacının ulusal bayram, genel tatil alacağı 1223,22 TL, fazla çalışma alacağı ise 3.846,52 TL ve 7.096,60 TL olarak tespit edilmiştir. Davacı vekili 28.03.2011 tarihli ıslah dilekçesiyle sadece ulusal bayram ve genel tatil alacağını 533 TL olarak artırma yoluna gitmiştir. Davacı, ıslah dilekçesinde ulusal bayram, genel tatil alacağını ana metin ile sonuç ve istem kısmında 733 TL olarak belirtmiştir. Ancak davacı vekili, ıslah dilekçesinde ıslah değeri kısmı, dilekçenin metin kısmı, sonuç ve istem kısımlarında arttırmış olduğu miktarı 533 TL olarak açıklamıştır. Davacı vekilinin talebini sadece 533 TL olarak artırdığı açıktır.
Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere davacının 1223,22 TL’lik ulusal bayram ve genel tatil alacağından %40 hakkaniyet indirimi yapıldığında bulunan miktar 733,93 TL olarak hesaplanmaktadır. Mahkeme ıslah dilekçesi ile bağlı kalarak 633 TL ulusal bayram genel tatil alacağını ve 200 TL fazla çalışma alacağını kararın kesin olduğunu belirterek hüküm altına almış, ulusal bayram genel tatil alacağı bakımından fazlaya ilişkin talebi ise reddetmiştir.
Bilirkişi raporuna göre fazla çalışma alacağı da gözönüne alındığında kararın temyiz sınırının üzerinde kaldığı aşikardır.
Mahkeme, davacı vekilinin yaptığı yazım hatasını maddi hata olarak kabul etmesine, alacak miktarını 733,93 TL olarak tespit etmesine, hüküm altına alınan miktarın asıl alacaktan düşük olmasına, fazlaya ilişkin hakların da saklı tutulmasına rağmen davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Yapılan hesaplamalardan açıkça anlaşılacağı üzere dava kısmen kabul edilmiş değildir. Davacının hüküm altına alınan 633 TL ulusal bayram ve genel tatil alacağı dışında halen hüküm altına alınması gereken 100 TL daha alacağı mevcuttur. Mahkeme bu hususu gözden kaçırarak davanın kısmen kabulüne karar vermiş ve davacının fazlaya ilişkin ulusal bayram ve genel tatil alacağı talebini reddetmiştir. Mahkemece vekalet ücretine davacının ıslah dilekçesinde 733 TL talep etmesine rağmen yine aynı ıslah dilekçesinde 633 TL talepte bulunduğu ve fazlaya ilişkin hakkı bulunmadığı gerekçesiyle maddi hataya dayalı olarak hükmedilmiştir.
Davalı lehine hüküm altına alınan vekalet ücretinin kaynağının hakkaniyet indiriminden kaynaklanmadığı anlaşılmakla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma talebi yerinde görülmediğinden reddine karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429/2 maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin açıklanan sebeplerle reddine, kararın bir örneğinin Resmî Gazete’de yayımlanmak üzere Adalet Bakanlığına gönderilmesine, 27.09.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/19335
K. 2010/1153
T. 20.1.2010
• İLAMDA HÜKMOLUNAN ALACAK NEV’İ ( USD Cinsinden Olup USD Cinsinden İşlemiş Faiz Hesaplandığı Halde Sehven Rapor Sonuç Kısmına YTL Yazılması ve Bu Yanlışlığın Karara Geçirilmesi de İsabetsiz Olduğu )
• ALACAĞIN CİNSİNİN SEHVEN YANLIŞ YAZILMASI ( USD Cinsinden İşlemiş Faiz Hesaplandığı Halde Sehven Rapor Sonuç Kısmına YTL Yazılması ve Bu Yanlışlığın Karara Geçirilmesi de İsabetsiz Olduğu )
1086/m.275
ÖZET : İlamda hükmolunan alacak nev’i USD cinsinden olup, USD cinsinden işlemiş faiz hesaplandığı halde sehven rapor sonuç kısmına YTL yazılması ve bu yanlışlığın karara geçirilmesi de isabetsizdir. Mahkemece belirtilen esaslara göre bilirkişiden ek rapor alarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : İlamlı icra takibine dayanak ilamda “Davanın kısmen kabulüne. 504.481,30 USD alacağın. 248.000 USD asıl alacağına dava tarihinden itibaren %10 temerrüt faizi yürütülerek %5 gider vergisi ile davalılardan tahsiline” hükmedilmiştir. Mahkemece hüküm altına alınan alacak tutarı 248.000 USD asıl alacak, 244.267,38 USD faiz 12.213,92 USD BSMV olmak üzere 504.481,30 USD’dir. Takip talebinde dava tarihinden takip tarihine kadar döviz anapara alacağına işleyen %10 faiz 133.644,44 USD ile faizin %5 gider vergisi 6.682,22 USD BSMV’yi de eklemek sureti ile 248.000 USD asıl alacak, 377.912,35 USD toplam faiz, 18.895,62 USD toplam BSMV olmak üzere toplam 644.807,97 USD ile mahkeme masrafı ve avukatlık ücreti talep edilmektedir.
Borçlu vekili icra mahkemesine takip talebinde gösterilen işlemiş faizler yönünden şikayette bulunmuştur.
Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda takibe konu ilamın karar tarihine kadar işlemiş ve ilamda belirtilen 244.267,38 USD tutarındaki faiz alacağı dikkate alınmamıştır. Ayrıca raporda yıllık faiz hesabında yılın 365 gün kabul edilerek hesaplama yapılması gerekir iken buna uyulmadığı görülmüştür.
Kabule göre de; ilamda hükmolunan alacak nev’i USD cinsinden olup, USD cinsinden işlemiş faiz hesaplandığı halde sehven rapor sonuç kısmına YTL yazılması ve bu yanlışlığın karara geçirilmesi de isabetsizdir. Mahkemece yukarda belirtilen esaslara göre bilirkişiden ek rapor alarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle mahkeme kararının yukarda yazılı sebeplerle İ.İ.K. 366 ve H.U.M.K.nun 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 20.1.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
23. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/2747
K. 2012/4406
T. 28.6.2012
• GEMİ ALACAĞI ( Şikayetçiye Ait Alacağın Gemi Alacağı Olduğu İddiasıyla İlk ve İkinci Sırada Şikayetçi Alacaklarının Ödenmesi İstemi – İcra Mahkemesince Görevsizlik Kararı Verilmesi Gerektiği )
• SIRA CETVELİNE İTİRAZ ( Alacağın Esas ve Miktarına Yönelikse Dava Yoluyla Genel Mahkemede Yalnız Sıraya İlişkin İse İcra Mahkemesinde İleri Sürüleceği )
• ALACAĞIN ESAS VE MİKTARINA YÖNELİK SIRA CETVELİNE İTİRAZ ( Dava Yoluyla Genel Mahkemede İleri Sürüleceği )
2004/m.142
6762/m.1257
ÖZET: Şikayet, şikayetçiye ait alacağın gemi alacağı olduğu iddiası ile ilk ve ikinci sırada şikayetçi alacaklarının ödenmesi istemine ilişkindir. Düzenlenen sıra cetveline itiraz, alacağın esas ve miktarına yönelik ise dava yoluyla genel mahkemede, yalnız sıraya ilişkin ise icra mahkemesinde ileri sürülmelidir. İcra Mahkemesince görevsizlik kararı verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki sıra cetvelindeki sıraya şikayetin yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı şikayetin reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde şikayetçi vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Şikayetçi vekili, İstanbul 14. İcra Müdürlüğü’nün 1999/18720 sayılı dosyasından satışa çıkarılan M… gemisinin satış bedelinin İstanbul 14. İcra Müdürlüğü’ne gönderildiğini, İstanbul 14. İcra Müdürlüğü’nce düzenlenen sıra cetvelinde, müvekkilinin alacağının gemi alacaklısı hakkı veren Deniz İhtisas Mahkemesinden alınmış ve kesinleşmiş kararlara dayalı olduğu, ancak şikayet olunanın ipotek hakkından bahisle ilk sırada olduğunun belirtildiğini, TTK’nun 1257. maddesinde gemi alacaklısı haklarının ipotek haklarından önce geldiğinin açıkça vurgulandığını ileri sürerek, müvekkilinin alacağının sıra cetvelinde birinci sırada yer almasına, yine ikinci sırada geminin tamir bakımından doğan gemi alacaklısı haklarının ödenmesine, artan miktarın ise şikayet olunan takip alacaklısına ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Şikayet olunan vekili, satışı yapılan geminin sicil kaydında müvekkili lehine 3.000.000,00 TL bedelli ipoteğin 30.07.1998 tarihinde tescil edildiğini, aynı sıra cetveline karşı müvekkili banka tarafından şikayetçi alacaklının hem alacağına hem sırasına itiraz edildiğini, görev hususunun kamu düzenine ilişkin olduğunu ve görevsizlik kararı verilmesi gerektiğini savunarak, şikayetin reddini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia,savunma ve yapılan yargılama sonunda alacağın gemi alacağı olarak değerlendirilebilmesi için yapılan onarımın bağlama dışında olması ve masrafın yapılmasında zorunluluk bulunması gerektiği, şikayetçinin TTK’nun 1235/6-8 bentlerine dayanarak şikayette bulunduğu, somut olayda şikayetçi alacağının kanunun aradığı nitelikteki bir alacak durumunda olmadığı, gemi alacağı olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, sıra cetvelinde ikinci sırada yer verilmesinde bir isabetsizlik olmadığı gerekçesiyle şikayetin reddine karar verilmiştir.
Karar, şikayetçi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Şikayet, şikayetçiye ait alacağın gemi alacağı olduğu iddiası ile ilk ve ikinci sırada şikayetçi alacaklarının ödenmesi istemine ilişkindir. Düzenlenen sıra cetveline itiraz, alacağın esas ve miktarına yönelik ise dava yoluyla genel mahkemede ( İİK m. 142/1 ), yalnız sıraya ilişkin ise icra mahkemesinde ( İİK m. 142/son ) ileri sürülmelidir.
Somut olayda, İcra Mahkemesince görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, İİK’nun 142/son maddesi uyarınca itiraz alacağın esas ve miktarı ile sırasına yönelik olduğundan, alacağın esasına yönelik inceleme yapılıp hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
2- Bozma nedenine göre şikayetçi vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, hükmün BOZULMASINA, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle şikayetçi vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/8177
K. 2011/16835
T. 31.10.2011
• ALACAĞIN FAİZ VE MASRAFLARLA BİRLİKTE TAHSİLİ ( Davalının Davacı İdareyi Yanlış İşlem ve Ödeme Yapmasına Sebebiyet Verecek Bir Davranışının Söz Konusu Olmadığı – Borcun Yönetmeliğin 4. Md. Gereğince “Faizsiz” Olarak Hesaplanması Gerektiği)
• BORCUN TAHAKKUK ETTİRİLMESİNDEN SONRA UYGULANACAK FAİZ ( Sebepsiz Zenginleşme Hükümlerine Göre Temerrüt Faizi Olduğu – Nedensiz Zenginleşme Sebebiyle Gecikme Faizi Yürümesi İçin Borçlunun Yani Haksız Mal Edinenin ya Bir İhtar İle ya da Aleyhine Bir Dava Açılmak Suretiyle Temerrüde Düşürülmesi Gerektiği)
• SEBEPSİZ ZENGİNLEŞMEYE DAYALI FAİZ ( Gecikme Faizi Yürümesi İçin Borçlunun Yani Haksız Mal Edinenin ya Bir İhtar İle ya da Aleyhine Bir Dava Açılmak Suretiyle Temerrüde Düşürülmesi Gerektiği)
• TEMERRÜT ( Nedensiz Zenginleşme Sebebiyle Gecikme Faizi Yürümesi İçin Borçlunun Yani Haksız Mal Edinenin ya Bir İhtar İle ya da Aleyhine Bir Dava Açılmak Suretiyle Temerrüde Düşürülmesi Gerektiği)
• FAİZ ( Alacağın Faiz Ve Masraflarla Birlikte Tahsili – Davalının Davacı İdareyi Yanlış İşlem ve Ödeme Yapmasına Sebebiyet Verecek Bir Davranışının Söz Konusu Olmadığı/Borcun Yönetmeliğin 4. Md. Gereğince “Faizsiz” Olarak Hesaplanması Gerektiği)
5434/m.121/2
ÖZET : Dava dilekçesinde alacağın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Davalının, davacı idareyi yanlış işlem ve ödeme yapmasına sebebiyet verecek bir davranışı ( yanlış beyanda bulunması veya gerçeğe aykırı belge ibraz etmesi) söz konusu değildir. O halde, borcun yönetmeliğin 4. madde gereğince, ” faizsiz” olarak hesaplanması gerekmektedir. Borcun tahakkuk ettirilmesinden sonra uygulanacak faiz ise; sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre, ( gecikme ) temerrüd faizidir. Nedensiz zenginleşme sebebiyle gecikme faizi yürümesi için, borçlunun yani haksız mal edinenin ya bir ihtar ile ya da aleyhine bir dava açılmak suretiyle temerrüde düşürülmesi gerekir.
Mahkemece, davacı idarenin, davalıya, davaya konu borcun ödenmesine dair ihtarının tebliğ tarihinden itibaren faiz hesabının yapılması gerekirken; ödeme tarihlerinden faiz hesabı yapılmış olması da doğru görülmemiştir.
DAVA : Dava dilekçesinde 25.408,16 TL alacağın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davada; davacıların dava dışı murisleri anneleri A. K.’ün 467640062 ssk, sicil nosuyla yetim aylığı almaya devam ederken 21.11.2006 tarihinde vefat ettiğini, ancak murisin Sarıyer İlçe İdare Kurulunun 12.7.2007 tarihli kararıyla. 23.7.1997 tarihinden itibaren muhtaçlığının kalktığının tesbit edildiğini, bu sebeple murise 1.8.1997-31.7.2006 tarihleri arası 25.408,76 TL yersiz ödeme yapıldığı ileri sürülerek, bu 25.408.76 TL nın herbir maaşın ödeme tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalı mirasçılardan tahsili talep ve dava edilmiştir.
Davalılar davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüyle 25.408,76 TL nin herbir maaş dönem için belirlenen borç miktarına ödeme tarihlerinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmiş, hüküm davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Ancak, 5434 Sayılı Kanunun 121/2. madde göre “Herhangi bir sebeple sandık tarafından ilgililere istihkaklarından fazla veya yersiz olarak yapılan ödemelerin, bu hatalı işlemlerin düzeltildiği tarihten geriye doğru hesap edilecek 5 yıllık tutarları tahsil edilir. Tahsilin ne şekilde yapılacağı yönetmelikle düzenlenir hükmüne yer verilmiştir. Kanun hükmü gereğince, 5 yıllık süre için davalıya yapılmış olan ödemelerin hesaplanarak borç olarak davalıdan talepde bulunulması gerekmektedir. Mahkemece, 9 yıllık süre için hesaplama yapılması doğru görülmemiştir.
Öte yandan borcun ne şekilde tahsil edileceği hususu Kanunun 121/2.md, dayalı olarak çıkartılan yönetmelikte: “madde 6-Yanlış beyanda bulunmak veya gerçeğe aykırı belge ibraz etmek suretiyle Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü’nün yanlış işlem ve ödeme yapmasına sebebiyet verenler adına 5. madde hükmüne göre çıkarılan borç ile bu borca ödeme tarihiyle tahsil tarihi arasında geçen süre için hesaplanacak kanuni faiz olmak üzere toplam borç : …tahsil edilir. ” şeklinde düzenlenmiş bulunmaktadır.
Somut olayda; davalının, davacı idareyi yanlış işlem ve ödeme yapmasına sebebiyet verecek bir davranışı ( yanlış beyanda bulunması veya gerçeğe aykırı belge ibraz etmesi) söz konusu değildir. O halde, borcun yönetmeliğin 4. madde gereğince, ” faizsiz” olarak hesaplanması gerekmektedir. Borcun tahakkuk ettirilmesinden sonra uygulanacak faiz ise; sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre, ( gecikme ) temerrüd faizidir.
Nedensiz zenginleşme sebebiyle gecikme faizi yürümesi için, borçlunun yani haksız mal edinenin ya bir ihtar ile ya da aleyhine bir dava açılmak suretiyle temerrüde düşürülmesi gerekir.
Mahkemece, davacı idarenin, davalıya, davaya konu borcun ödenmesine dair ihtarının tebliğ tarihinden itibaren faiz hesabının yapılması gerekirken; ödeme tarihlerinden faiz hesabı yapılmış olması da doğru görülmemiştir. Yukarıdaki hususlarda yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde temyiz edene iadesine, 31.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/11087
K. 2011/15411
T. 13.10.2011
• ALACAĞIN FAİZ VE MASRAFLARLA BİRLİKTE TAHSİLİ ( Yazılı Sözleşme Olmaması/Uyuşmazlığın Gerçek Vekaletsiz İş Görme Ediminden Kaynaklandığı – B.K. Md. 410 vd. Maddeleri Uyarınca Çözümleneceği )
• VEKALETSİZ İŞGÖRME ( Alacağın Faiz ve Masraflarla Birlikte Tahsili – Davacının ” Araçtaki Tüm Hasarı Karşılayacağına Dair Taahhütname” Verdiği/Polis Memuruna Yapılacak Ödemenin Hukuka Aykırı Olacağına Dair Kurum Görüşü Bildirildiği/Davanın B.K. Md. 410 vd. Maddeleri Uyarınca Çözümleneceği )
• POLİS MEMURUNA YAPILACAK ÖDEME ( Davaya Konu Araçtaki Hasarı Davacı Sürücünün Yaptırdığı ve Faturaya Davalı Malikin İsmini Yazdırmış İse de Ödemeyi Davacının Yaptığı – Polis Memuruna Yapılacak Ödemenin Hukuka Aykırı Olacağına Dair Kurum Görüşü Bildirildiği/Davanın B.K. Md. 410 vd. Md.leri Uyarınca Çözümleneceği )
818/m.410,413
ÖZET : Dava dilekçesinde alacağın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Taraflar arasında yazılı bir sözleşmenin varlığı iddia ve ispat edilmiş değildir. İdare mahkemesi kararında da kabul edildiği üzere uyuşmazlık gerçek vekaletsiz iş görme ediminden kaynaklanmaktadır. Ne var ki, kaza tarihinde araçtaki hasarı gidermek üzere davacının ” araçtaki tüm hasarı karşılayacağına dair taahhütname” verdiği, davaya konu araçtaki hasarı davacı sürücünün yaptırdığı, faturaya davalı malikin ismini yazdırmış ise de, ödemeyi davacının yaptığı, ödemeyi davalı kurum yapmış olsa resmi kayıtlarla bunu ileri sürmesi mümkün iken böyle bir iddianın bulunmadığı, aksine ödediği bedeli isteyen davacıya ödeme yapmak isteyen davalı kurumun Valilik Muhakemat Müdürlüğünden “hasarın araç sürücüsü tarafından giderildiği, bedelin tamir ettiren polis memuruna ödenmesinde sakınca olup olmadığını” sorduğu, cevapta “makbuz ve belgelerde ödemelerin Bilecik Emniyet Müdürlüğü adına yapılması sebebiyle vekaletsiz iş görme hükümlerine göre hareket ettiği ancak mahkeme kararıyla anlaşılacağından yapılacak ödeme hukuka aykırı olacaktır” şeklinde görüş bildirildiği dosya içeriğiyle sabittir. Bu durumda uyuşmazlığın B.K.nun 410. ve devamı maddeleri uyarınca vekaletsiz iş görme hükümlerince çözümlenmesi gerekir.
DAVA : Dava dilekçesinde 1.587,85 TL alacağın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, hastalığı ve İstanbul’da tedavisinin sürmesi sebebiyle temyiz süresinin geçmiş olmakla, H.U.M.K.nun 166 ncı maddesi uyarınca eski halin iadesiyle temyiz isteminin süresinde kabulü talebinde bulunmuş, buna dair tedavi evraklarını sunmuştur.
İbraz edilen rapor ve davacı vekilinin hastalığı sebebiyle Bilecik ili dışında tedavi olması süreci, yapılması gereken işlerin niteliği nazara alınarak, davacı vekilinin eski hale getirme talebi yerinde görülmüştür. Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalı kurum çalışanı olarak, davalıya ait araçla kaza yapmış ise de, işlerin aksamaması için bedelini kendisi ödeyerek araçtaki hasarı tamir ettirdiğini, ancak sonradan davalının aynı hasar bedelini sigorta şirketinden de tahsil etmek suretiyle sebepsiz zenginleştiğini beyanla, davalının sigorta şirketinden tahsil ettiği 1.587,00 TL alacağın tahsiliyle kendisine ödenmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı kurum vekili, belgelerde davacının adı ve ödeme yaptığına dair delil bulunmadığını, sigorta şirketinden hasar bedelini tahsil ettiğini bu sebeple davanın reddini savunmuştur. Mahkemenin ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında yazılı bir sözleşmenin varlığı iddia ve ispat edilmiş değildir. İdare mahkemesi kararında da kabul edildiği üzere uyuşmazlık gerçek vekaletsiz iş görme ediminden kaynaklanmaktadır ( B.K. madde 410-413 ). Ne var ki, kaza tarihinde araçtaki hasarı gidermek üzere davacının ” araçtaki tüm hasarı karşılayacağına dair taahhütname” verdiği, davaya konu araçtaki hasarı davacı sürücünün yaptırdığı, faturaya davalı malikin ismini yazdırmış ise de, ödemeyi davacının yaptığı, ödemeyi davalı kurum yapmış olsa resmi kayıtlarla bunu ileri sürmesi mümkün iken böyle bir iddianın bulunmadığı, aksine ödediği bedeli isteyen davacıya ödeme yapmak isteyen davalı kurumun Valilik Muhakemat Müdürlüğünden “hasarın araç sürücüsü tarafından giderildiği, bedelin tamir ettiren polis memuruna ödenmesinde sakınca olup olmadığını” sorduğu, cevapta “makbuz ve belgelerde ödemelerin Bilecik Emniyet Müdürlüğü adına yapılması sebebiyle vekaletsiz iş görme hükümlerine göre hareket ettiği ancak mahkeme kararıyla anlaşılacağından yapılacak ödeme hukuka aykırı olacaktır” şeklinde görüş bildirildiği dosya içeriğiyle sabittir. Bu durumda uyuşmazlığın B.K.nun 410. ve devamı maddeleri uyarınca vekaletsiz iş görme hükümlerince çözümlenmesi gerekir.
O halde, davalı kurumun yazışmalarından hasar bedeli 1.300,00 TL’yi davacının yaptığı anlaşılmakla, mahkemece uyuşmazlığın bu yasal düzenleme çerçevesinde incelenmesi ve davalı kurumun hasar bedeli olarak dava dışı sigorta şirketinden tahsil ettiği 936,35 TL için davanın kısmen kabulü gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde temyiz edene iadesine, 13.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/5861
K. 2012/8978
T. 4.4.2012
• ALACAĞIN FAİZ VE MASRAFLARLA BİRLİKTE TAHSİLİ ( Uyuşmazlık İşçi ve İşveren Arasındaki İş Akdinden Kaynaklanmayıp 2022 S. Yasadan Kaynaklanan Genel Hükümlere Tabi Sebepsiz Zenginleşme Davası Olduğu – İş Mahkemesinin Görevli Olmadığı )
• MUHTAÇ GÜÇSÜZ VE KİMSESİZ TÜRK VATANDAŞLARINA AYLIK BAĞLANMASI HAKKINDA KANUNDAN DOĞAN UYUŞMAZLIK ( Alacağın Faiziyle Tahsili İstemi – İş Mahkemesinin Değil Genel Mahkemelerin Görevli Olduğu )
• GÖREV ( Alacağın Faiz ve Masraflarla Birlikte Tahsili – Uyuşmazlık İşçi ve İşveren Arasındaki İş Akdinden Kaynaklanmayıp 2022 S. Yasadan Kaynaklanan Genel Hükümlere Tabi Sebepsiz Zenginleşme Davası Olduğu/İş Mahkemesinin Görevli Olmadığı )
• 2022 SAYILI YASADAN KAYNAKLANAN DAVA ( Sebepsiz Zenginleşme Davası/Alacağın Tahsili İstemi – İş Mahkemesinin Değil Genel Mahkemelerin Görevli Olduğu )
• SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME DAVASI ( 2022 S. Yasadan Kaynaklanan Genel Hükümlere Tabi Dava – Genel Mahkemelerin Görevli Olduğu )
818/m.61
2022/m.1
ÖZET : Dava dilekçesinde alacağın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Dava konusu uyuşmazlık, işçi ve işveren arasındaki iş akdinden kaynaklanmayıp, 2022 sayılı Yasadan kaynaklanan genel hükümlere tabi sebepsiz zenginleşme davasıdır. Bu durumda davaya bakmaya iş mahkemeleri görevli değildir. Mahkemece yapılacak yargılama neticesinde işin esası hakkında hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Dava dilekçesinde 2.890,22 TL alacağın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, dava dilekçesinde; davalıya 2022 sayılı Yasa uyarınca aylık bağlandığını, ancak davalının sigortalı olduğunun tespit edildiğini, aylığa hak kazanmadığı halde davalıya yersiz ödenen 2890,22 TL’nin ödemelerin yapıldığı tarihlerden tahsil edileceği tarihe kadar işleyecek TÜFE aylık değişim oranları esas alınarak işleyecek yasal faiziyle tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, davanın iş mahkemesinin görevine girdiği gerekçesiyle usulden reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
5522 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 1.maddesine göre; iş kanuna göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıkları iş mahkemeleri tarafından çözümlenir.
Somut olayda, dava konusu uyuşmazlık, işçi ve işveren arasındaki iş akdinden kaynaklanmayıp, 2022 sayılı Yasadan kaynaklanan genel hükümlere tabi sebepsiz zenginleşme davasıdır. Bu durumda davaya bakmaya iş mahkemeleri görevli değildir. Mahkemece yapılacak yargılama neticesinde işin esası hakkında hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 04.04.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/11698
K. 2012/15952
T. 25.6.2012
• ALACAĞIN FAİZİYLE TAHSİLİ ( Davacı Kooperatif Tarafından Yapılan İmalat Tamirat Onarım ve Çevre Düzenlemesi Bedellerinin Sebepsiz Zenginleşme Hükümlerine Dayalı İstenmesi – Arsalarda Herhangi Bir Artış Sağlamayacak Masrafların Kooperatif Üyesi Olmayan Arsa Sahiplerinden Talep Edilemeyeceği )
• SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME ( Davacı Kooperatif Tarafından Yapılan İmalat Tamirat Onarım ve Çevre Düzenlemesi Bedellerinin Tahsili – Arsalarda Herhangi Bir Artış Sağlamayacak Masrafların Kooperatif Üyesi Olmayan Arsa Sahiplerinden Talep Edilemeyeceği )
• KOOPERATİF ÜYESİ OLMAYAN ARSA SAHİPLERİ ( Hiçbir Şekilde Faydalanamayacağı ve İleride de Bu Masraflar Sayesinde Arsalarda Herhangi Bir Artış Sağlamayacak Masrafların Kooperatif Üyesi Olmayan Arsa Sahiplerinden İstenemeyeceği )
818/m.61
ÖZET : Dava; davacı kooperatif tarafından yapılan imalat, tamirat, onarım ve çevre düzenlemesi bedellerinin sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanılarak davacı kooperatif ile aynı parselde bulunan arsa sahibi davalıdan tahsili talebine ilişkin alacak davasıdır. Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür. Sebepsiz zenginleşme için, bir taraf zenginleşirken diğer tarafın fakirleşmesi, zenginleşme ile fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir. Yalnızca kooperatife üye olan arsa sahiplerinin faydalanabileceği, kooperatif üyesi olmayan arsa sahiplerinin hiçbir şekilde faydalanamayacağı ve ileride de bu masraflar sayesinde arsalarda herhangi bir artış sağlamayacak masrafların kooperatif üyesi olmayan arsa sahiplerinden talep ve tahsil edilmesinde haklılık bulunmamaktadır.
DAVA : Dava dilekçesinde 4.992,50 TL alacağın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili kooperatifin belediye sınırları içerisinde bulunmayan arsalara yol, su, elektrik, telefon, paratoner, su deposu, sosyal tesis gibi altyapı yatırımları yaptığını, davalıya ait taşınmazın müvekkili kooperatifin arsaları içerisinde bulunduğunu, davalının kooperatifin ortağı olmadığı için aidat ödemediğini ancak yapılan altyapı yatırımları sayesinde davalının arsasının değerinin artığını belirterek; müvekkili kooperatifin yapmış olduğu masraflardan davalının hissesine düşen 4.092.50 TL katkı payı ile 900.00 TL faizin davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde, müvekkilinin davacı kooperatifin üyesi olmadığını, bu sebeple davanın husumetten reddedilmesi gerektiğini, müvekkilinin arsasını 07.04.2003 tarihinde satın aldığını, bu tarihten önce yapılan imalatlardan dolayı müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, eski malikin borcundan yeni malikin sorumlu olduğu, yatırım amaçlı yapılan masraflara davalının katılmakla yükümlü olduğu gerekçeleri ile asıl alacak yönünden davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; davacı kooperatif tarafından yapılan imalat, tamirat, onarım ve çevre düzenlemesi bedellerinin sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanılarak davacı kooperatif ile aynı parselde bulunan arsa sahibi davalıdan tahsili talebine ilişkin alacak davasıdır.
Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür. Sebepsiz zenginleşme için, bir taraf zenginleşirken diğer tarafın fakirleşmesi, zenginleşme ile fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir. Dosyadaki bilgi ve belgelerden davalının sebepsiz zenginleşip zenginleşmediği sonucuna varılamamaktadır.
Yalnızca kooperatife üye olan arsa sahiplerinin faydalanabileceği, kooperatif üyesi olmayan arsa sahiplerinin hiçbir şekilde faydalanamayacağı ve ileride de bu masraflar sayesinde arsalarda herhangi bir artış sağlamayacak masrafların kooperatif üyesi olmayan arsa sahiplerinden talep ve tahsil edilmesinde haklılık bulunmamaktadır.
O halde mahkemece yapılacak iş; öncelikle fen, inşaat ve hukuk bilirkişilerinden oluşacak 3’lü bilirkişi heyeti ile keşif yaparak, davalıya ait arsa ile davacı kooperatife ait arsaları gösterir kroki tanzim ettirmek, davacı kooperatifin yaptığını iddia ettiği tüm imalatları, yapım tarihlerini, harcama miktarlarını tespit ettirmek, davalının bu imalatların hangilerinden ne şekilde faydalandığını açıklatmak suretiyle, davalının sebepsiz zenginleştiği ve iade ile yükümlü olduğu miktarı Yargıtay denetimine olanak sağlayacak şekilde hesaplatıp bu miktara hükmetmek olmalıdır.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 25.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/12153
K. 2005/1539
T. 21.2.2005
• FAİZ ALACAĞI ( Hükme Dayanak Kılınan Bilirkişi Raporunda Her Aya İlişkin Ödenmesi Gereken Aylıkların Fazla Hesaplanması ve Bu Fazla Alınan Miktara Göre Faizin Hesaplanması ve Toplamda Fazlaya Hükmedilmiş Olmasının Hatalı Olduğu )
• BİLİRKİŞİ RAPORU ( Her Aya İlişkin Ödenmesi Gereken Aylıkların Fazla Hesaplanması ve Bu Fazla Alınan Miktara Göre Faizin Hesaplanması ve Toplamda Fazlaya Hükmedilmiş Olmasının Hatalı Olduğu )
• ALACAĞIN FAZLA HESAPLANMASI ( Bu Fazla Alınan Miktara Göre Faizin Hesaplanması ve Toplamda Fazlaya Hükmedilmiş Olmasının Hatalı Olduğu – Faiz Alacağı )
3095/m.1
ÖZET : Hükme dayanak kılınan bilirkişi raporunda her aya ilişkin ödenmesi gereken aylıkların fazla hesaplanması ve bu fazla alınan miktara göre faizin hesaplanması ve toplamda fazlaya hükmedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
DAVA : Davacı, 10.014.208.896.-lira faiz alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilâmında belirtildiği şekilde isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi Nesrin Şengün tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : Davacı, davalı Kurum tarafından kesilen ve daha sonra kesinleşmiş mahkeme kararına dayanılarak yeniden tahsis edilen yaşlılık aylıklarının haksız kesilmesinden dolayı yasal faiz talebinde bulunmuş ve mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de, hükme dayanak kılınan bilirkişi raporunda her aya ilişkin ödenmesi gereken aylıklardan 01.07.1998’e ait hesaplamada 01.01.2000-19.05.2002 arası için aylık miktarı 48.865.817.-lira fazla alınması ve bu fazla alınan miktara göre faizin hesaplanması ve toplamda 19.050.100.-lira fazlaya hükmedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Ne var ki, bu hususların düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hüküm bozulmamalı, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 438. maddesi gereğince düzeltilerek onanmalıdır.
SONUÇ : Yukarda açıklanan nedenlerle hükmün 2. satırındaki “Davanın kabulüne” kısmının silinerek “Davanın kısmen kabul kısmen reddine” yazılmasına, 3. satırındaki “10.014.208.896” rakamının silinerek yerine “9.995.158.796”, 5. satırındaki vekalet ücretine ilişkin “1.101.420.889” rakamının silinerek yerine “1.099.515.879” rakamının yazılmasına, aynı satıra ayrıca “Red edilen kısım için davalı lehine takdir edilen 300.000.000.-lira vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine” cümlesinin eklenmesine ve hükmün düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, 21.02.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2006/10-583
K. 2006/626
T. 4.10.2006
• FAİZ ALACAĞI ( Davacının Faiz Talep Hakkını Saklı Tuttuğuna İlişkin Beyanın ya da Bu Kapsamda Ele Alınacak Halin Gereği Olan İşlem ve Eylemlerin Neler Olduğunun Araştırılması Gereği )
• FAİZ TALEP HAKKININ SAKLI TUTULMASI ( Saklı Tuttuğuna İlişkin Beyanın ya da Bu Kapsamda Ele Alınacak Halin Gereği Olan İşlem ve Eylemlerin Neler Olduğunun Araştırılması Gereği )
• ASIL BORCUN SON BULMASI ( Fer’ilerinin de Son Bulduğunun Mahkemece Resen Göz Önünde Tutulması Gereği )
• ALACAĞIN FER’İLERİ ( Asıl Borcun Son Bulması Nedeniyle Fer’ilerinin de Son Bulduğunun Mahkemece Resen Göz Önünde Tutulması Gereği )
818/m.113
506/m.116
ÖZET : Dava, yaşlılık aylığı tahsisinde oluşan gecikme nedeniyle, “yaşlılık aylığına hak kazanılan tarihlerden, ödeme tarihine kadar yasal faiz uygulanması” istemine ilişkindir.
Borç ilişkisinin sosyal güvenlik hukukuna dayalı olması, borçların ferilerinin son bulması yönünden düzenleyici nitelikte hüküm öngören Borçlar Kanununun 113. maddesinde belirtilen ana kuralın ve maddede sınırlı olarak belirtilen düzenlemelerin dışına çıkılması sonucunu yaratmayacaktır. Asıl borcun son bulması nedeniyle fer’ilerinin de son bulduğunun mahkemece resen göz önünde tutulması gerekir.
Davacının faiz talep hakkını saklı tuttuğuna ilişkin beyanın ya da bu kapsamda ele alınacak halin gereği olan işlem ve eylemlerin neler olduğunun araştırılarak, ortaya konmasında yasal zorunluluk bulunmaktadır.
DAVA : Taraflar arasındaki “faiz alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 5. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 11.04.2005 gün ve 900-183 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10.Hukuk Dairesinin 17.10.2005 gün ve 6370-10499 sayılı ilamı ile;
( … Davacı geç ödenen yaşlılık aylıklarının ödenmesi gereken tarihlerden itibaren işleyen faizlerinin tahsilini talep etmiş, Mahkemece; tespit kararının kesinleşmesinden itibaren 506 Sayılı Yasanın 116. Maddesinde öngörülen üç aylık süre içinde aylık bağlandığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
Her ne kadar tespite ilişkin karar hükmün kesinleşmesinden sonra değer kazanıp taraflar yönünden bağlayıcı ve infazı kabil olursa da, olayımızda, Kurumca daha önce kabul edilmeyen dönemde sigortalının isteğe bağlı sigortalılığa ilişkin primlerini düzenli olarak ödediği, Bağ-Kur aleyhine açılan ve zorunlu Bağ-Kur sigortalılığının 04.01.1998 tarihinde sona erdiğine ilişkin tespit hükmü ile daha önce primleri ödenmiş isteğe bağlı SSK sigortalılığının geçerlilik kazandığı, geçerlilik olgusunun primleri ödenmiş sürelere hukukilik kazandıracağından bu dönem değerlendirilmek suretiyle bağlanan aylıklara faiz işletilmesine karar verilmelidir.
Faiz alacağına ilişkin davalarda, faiz başlangıç tarihinin; tahsis talebinin 506 Sayılı Kanunun 116. maddesinde yazılı üç aylık sürenin sona ermesinden önce reddedilmesi halinde Kurumun red tarihi, üç aylık sürenin sona ermesinden sonra reddi veya cevapsız bırakılması halinde üç aylık sürenin sona erdiği gün olarak ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 161. maddesi de dikkate alınarak belirlenecek tarih esas alınarak tespiti gerekeceği hükmü ile davacının birikmiş aylıklarına mahsuben 11.06.2004 ve 17.06.2004 tarihlerinde avans aldığı dikkate alınarak Kurumca yapılan bu ödeme miktarları ve tarihleri de dikkate alınarak her bir aylık için aylığa hak kazanılan tarihten ödeme tarihine kadarki süre için faiz hesabı yaptırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır… ) ,
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, yaşlılık aylığı tahsisinde oluşan gecikme nedeniyle, “yaşlılık aylığına hak kazanılan tarihlerden, ödeme tarihine kadar yasal faiz uygulanması” istemine ilişkindir.
Davanın reddine ilişkin yerel mahkeme kararı, Yüksek Dairece yukarıda yazılı gerekçeler ile bozulmuştur.
Yerel mahkemece; davacının Bağ-Kur hakkında açtığı davanın sonuçlanmasından sonra davalı SSK’nın, 506 sayılı Kanunun 116. maddesinde öngörülen sürede yaşlılık aylığını bağlanmış olduğu belirtilerek, direnme kararı verilmiştir.
Davaya konu somut olayda; davacının, 24.12.2001 tarihinde SSK’ya yaşlılık aylığı tahsis başvurusunda bulunduğu, davalı SSK’nın, Bağ-Kur tarafından bildirilen sigortalılık sürelerinin çakışmaya sebebiyet verdiği nedenle davacının tahsis istemini reddederek, çekişmeye yol açtığı, çekişmenin giderilmesi amacıyla Bağ-Kur hakkında açılan davanın, davacı sigortalı lehine sonuçlanması üzerine, başvurudan 2, 5 yıl sonra, tahsis talep tarihini takip eden aybaşı olan 1.1.2002 tarihinden geçerli olarak yaşlılık aylığı bağladığı görülmektedir.
Uyuşmazlık; davalı SSK’nın yaşlılık aylığı istemini reddetmesi üzerine, dava dışı Bağ-Kur hakkında açılan dava sonucunda yaşlılık aylığı bağlanması nedeniyle oluşan gecikmeden dolayı, davalı SSK’nın mı, dava dışı Bağ-Kur’un mu sorumlu olacağı noktasında toplanmaktadır.
5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununun Geçici 1. maddesi; “4947 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatı Kanunu ile kurulan Sosyal Güvenlik Kurumu, 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile kurulan Sosyal Sigortalar Kurumu, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile kurulan Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu ile 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığının; merkez ve taşra teşkilatlarının kadroları ile kadrolarında görev yapan memur ve işçileri, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin ( B ) bendi gereği çalıştırılan personeli mevcut statüleri ile her türlü taşınır ve taşınmazları, tapuda bu Kurumlar adına kayıtlı olan taşınmazları ve hizmet binaları, araç, gereç, malzeme, demirbaş ve taşıtları, alacakları, hakları, borçları, iştirakleri, dosyaları, yazılı ve elektronik ortamdaki her türlü kayıtları ve diğer dokümanlar ile birlikte hiçbir işleme gerek kalmaksızın bu Kanunun yürürlük tarihi itibarıyla görevleri ile birlikte Kuruma devredilmiştir. Devir işlemleri her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır…”
Hükmünü içermektedir.
Anılan düzenleme ile; Sosyal Sigortalar Kurumu, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar ( Bağ-Kur ) Kurumu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı her türlü alacakları, hakları, borçları ile birlikte, hiçbir işleme gerek kalmaksızın bu Kanunun yürürlük tarihi itibarıyla görevleri ile birlikte 5502 sayılı Kanunla ihdas edilen Sosyal Güvenlik Kurumuna devredildiği görülmektedir.
Anılan yasa hükümleri dikkate alındığında, sorumluluğun, artık tek çatı altında toplanmış olan hangi sosyal güvenlik kurumundan kaynaklandığının belirlenmesinde hukuki yarar bulunmamakta olup, davalı Kurumun faiz alacağından sorumlu olacağının kabulü gerekir.
Ne var ki, faiz alacağına ilişkin eldeki davanın, borcun aslını oluşturan birikmiş yaşlılık aylıklarının ödenmesinden sonra açıldığı görülmektedir.
Borçlar Kanununun 113. maddesi uyarınca, son fıkrasında belirtilen gayrimenkul rehni, kıymetli evrak ve konkordatoya ilişkin özel hükümler dışında, asıl borç ifa ile veya başka bir suretle sona erdiği takdirde kural olarak kefalet, rehin ve diğer fer’i haklar da sona ermektedir.
Fer’i haklar, borç ilişkisinin içerdiği alacak hakkının bir kısmı, bir parçası değildir. Asıl borca bağlı, asıl borç mevcut ve geçerli olduğu sürece geçerlidir ve asıl alacak ile birlikte doğar; varlığını sürdürür, onunla birlikte sona ererler. Fer’i hakların en önemlilerinden birisi de faizdir.
Kural bu olmakla beraber, Borçlar Kanunu işlemiş faizin devam edip etmeyeceği konusunda özel bir hüküm getirmiştir. Borçlar Kanununun 113/2. maddesi hükmüne göre, evvelce işleyen faizleri talep hakkının saklı tutulduğu ( ihtirazi kayıt ) veya saklı tutulduğunun hal ve koşullardan çıkartılması kaydıyla, ödenmemiş faizlerin istenebilme hakkı ortadan kalkmamakta, asıl borç ifa veya sair bir suretle son bulmuş olsa bile, borcun fer’isi olan faiz varlığını sürdürmekte ve alacaklı bunları talep edebilme hakkını yitirmemektedir.
İhtirazi kayıt, alacaklının borçluya yönelttiği bir irade bildirimi ile yapılır. Bu bildirim ifadan önce ya da en geç ifanın ardından derhal yapılmalıdır. Ön koşul ileri sürülmezse ilişkin olduğu hakkın düşmüş sayılması, o haktan zımnı olarak vazgeçilmiş olması esasına dayanır.
İşlemiş faizleri talep hakkının saklı tutulduğuna ilişkin beyanla ilgili olarak yasada bir şekil öngörülmemiştir. Asıl borç son bulduğu halde alacaklı, bu hakkını saklı tuttuğunu veya durumun koşullarından bunun anlaşılması gerektiğini kanıtladığı takdirde işlemiş faizlerle ilgili alacak hakkı, son bulmayacaktır.
Burada önemli yön, alacaklının hangi eylem ve işlemlerinin, bu hakkı kullanmak istediği şeklinde yorumlanması gerektiğidir. İfade edilmek istenen husus, somut olayın niteliğinin, para borcunun son bulmasına karşılık, işlemiş faiz borcunun devamını gerektirmesidir. Alacaklı açıkça ihtirazi kayıt ileri sürmese de, yaptığı eylem ve işlemlerden bu hakkını kullanmak istediği sonucu çıkarılabiliyorsa, artık bu hakkın saklı tutulduğunun kabulü gerekecektir. Alacaklının, asıl borç konusu para alacağını tahsil ederken, işlemiş faizleri talep hakkını saklı tuttuğunu beyan etmediği veya bu durum “hal ve koşullardan çıkartılmadığı” takdirde ise, yukarıda belirtilen yasal ilke uyarınca, asıl borç son bulmakla, faiz alacağı da son bulacaktır.
Faiz alacağının hüküm altına alınabilmesi için, anılan maddede belirtildiği gibi, işlemiş faizi talep hakkının saklı tutulduğunun beyan edildiği ya da eylem ve işlemlerinden bu durumun anlaşılmakta olduğunun kanıtlanması gerekir.
Borç ilişkisinin sosyal güvenlik hukukuna dayalı olması, borçların ferilerinin son bulması yönünden düzenleyici nitelikte hüküm öngören Borçlar Kanununun 113. maddesinde belirtilen ana kuralın ve maddede sınırlı olarak belirtilen düzenlemelerin dışına çıkılması sonucunu yaratmayacaktır. Asıl borcun son bulması nedeniyle fer’ilerinin de son bulduğunun mahkemece resen göz önünde tutulması gerekir.
Davacının faiz talep hakkını saklı tuttuğuna ilişkin beyanın ya da bu kapsamda ele alınacak halin gereği olan işlem ve eylemlerin neler olduğunun araştırılarak, ortaya konmasında yasal zorunluluk bulunmaktadır.
Belirtilen maddi ve yasal olgular dikkate alınarak yapılacak inceleme sonucunda karar vermek gerekirken, direnme kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 04.10.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/7388
K. 2011/14724
T. 19.10.2011
• BORCUN YARGILAMA SIRASINDA ÖDENMESİ ( Alacak Davası – Davalının Davanın Açılmasına Sebep Olması Nedeniyle Dava Tarihi İtibariyle Oluşacak Faizin Davalı Yandan Alınmasına Karar Verildiği – Ancak Hükümde Tereddüte Yer Bırakılamayacağı )
• DAVANIN KONUSUZ KALMASI ( Eldeki Davada Yargılama Sırasında Davalının Borcunu Ödediği – Davanın Konusuz Kalmış Olsa Dahi Mahkemece Alacakların Fe’ileri Yönünden Hükümde ve Hükmün İnfazında Tereddüte Mahal Vermeyecek Şekilde Karar Verileceği )
• HÜKÜM VE İNFAZDA TEREDDÜTE YER BIRAKLAMAYACAĞI ( Mahkemece Asıl Alacak Konusuz Kalmış İse de Alacağın Fer’ileri Yönünden Hükümde Terreddüte Mahal Verilmesinin Hatalı Olduğu – Mahkeme Hükmünün İnfazında Tereddüt Yaşanmaması Gerektiği )
• ALACAK DAVASI ( Borcun Davalı Tarafından Yargılama Sırasında Ödenmesi/Davanın Konusuz Kalması Halinde Dahi Alacağın Fer’ileri Yönünden Mahkemece Hükümde Tereddüte Mahal Vermeyecek Şekilde Karar Verileceği – Davanın Konusuz Kalması )
• ALACAĞIN FER’İLERİNİN HÜKÜMDE AÇIKÇA BELİRTİLMESİ ( Mahkemce Hükümde ve Hükmün İnfazında Tereddüte Mahal Verilemeyeceği )
1086/m. 388/son
ÖZET : Taraflar arasındaki alacak davasında; mahkemece, borcun davalı tarafından yargılama aşamasında ödendiği anlaşıldığından konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına, davalının davanın açılmasına sebep olması göz önünde tutularak dava tarihi itibariyle oluşacak faizin davalı yandan alınmasına karar verilmiştir.Ancak, asıl alacak konusuz kalmış ise de faiz ve ferilerinin hükümde tereddüte yer bırakmayacak şekilde açıkça belirlenmesi zorunludur. Bu husus hükmün infazında tereddüt yaşanmaması içinde gereklidir. Bir başka deyişle, faiz miktarının kararda açıkça gösterilmemesi infazda tereddüt yaratacak niteliktedir. Mahkemece değinilen bu yön gözardı edilerek, faizin miktarı hususunda infazda tereddüt yaratacak nitelikte yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı konusuz kalan dava hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığına yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı-karşı davalı, Ege Ordu Komutanlığıyla S… Eczanesi arasında imzalanan 2006 yılı sözleşmesine göre gazi ve eşlerinin ilaç giderlerinin kendileri tarafından karşılandığını, eczanede çalışan bir şahsın ihbarı üzerine bazı gazi eşlerinin heyet raporlarına yasal olmayan şekilde ilaç yazdırarak haksız yere para aldıkları hususunun araştırılması sonucunda D. isimli hastaya ait raporun arşiv nüshasıyla ödemelerde kullanılan rapor arasında farklılık görülerek hazine zararının 24.264,43 TL olarak tespit edildiğini, dava tarihine kadar faizle birlikte toplam alacak tutarının 27.374,43 TL olduğunu, eczanenin tahakkuk için bekleyen 3.134,00 TL tutarındaki ödeme evrakından yasal kesintiler düşüldükten sonra 3.110,70 TL nin kamu alacağına mahsup edilerek hazine alacağından kalan alacak tutarının 24.263,73 TL olduğunu, S… Eczanesiyle yaptıkları ödeme planı çerçevesinde 12.000,00 TL lik alacağın ödendiğini, geriye 12.263,73 TL lik bir bölümün kaldığını ileri sürerek 12.263,73 TL nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı-karşı davacı, raporlarda tahrifat yapmadığını, ceza yargılamasındaki indirimden faydalanmak için menfi tespit ve istirdat davası haklarını saklı tutarak dava dilekçesinde belirtilen ödemeleri yaptığını, sözleşmenin feshi sebebiyle ödeme güçlüğü çektiğinden 12.263,73 TL yi ödeyemediğini, davalıya borcu olmadığını savunarak davanın reddini dilemiş; karşılık davayla borcu olmadığı halde fazladan yatığı ödeme miktarı olan 15.109,70 TL nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.
Mahkemece, borcun davalı tarafından yargılama aşamasında ödendiği anlaşıldığından konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına, davalının davanın açılmasına sebep olması göz önünde tutularak dava tarihi itibariyle oluşacak faizin davalı yandan alınmasına karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
H.U.M.K.nun 388/son maddesi uyarınca hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Bu bağlamda, davaya konu olayda, asıl alacak konusuz kalmış ise de faiz ve ferilerinin hükümde tereddüte yer bırakmayacak şekilde açıkça belirlenmesi zorunludur. Bu husus az yukarda açıklanan yasa hükmü gereği olduğu gibi, hükmün infazında tereddüt yaşanmaması içinde gereklidir. Bir başka deyişle, faiz miktarının kararda açıkça gösterilmemesi infazda tereddüt yaratacak niteliktedir. Mahkemece değinilen bu yön gözardı edilerek, faizin miktarı hususunda infazda tereddüt yaratacak nitelikte yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeple hükmün davacı yararına BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 19.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/7923
K. 2011/8311
T. 5.7.2011
• ALACAĞIN GEÇ TAHSİL EDİLDİĞİ İDDİASINA DAYALI MUNZAM ZARARIN TAZMİNİ ( Hükmedilecek Zarar Miktarının ve Kapsamının Tayininde B.K.nun 42 ve 43. Md. Uyarınca Bir İndirim Yapılması Gerektiği )
• MUNZAM ZARARIN TAZMİNİ ( Alacağın Geç Tahsil Edildiği İddiasına Dayalı – Hükmedilecek Zarar Miktarının ve Kapsamının Tayininde B.K.nun 42 ve 43. Md. Uyarınca Bir İndirim Yapılması Gerektiği )
• İNDİRİM YAPILMASI GEREĞİ ( Dava Tarihine Kadar Geçen Dönemdeki Enflasyon ve Ekonomideki Değişimler Dikkate Alındığında Davalılar Yararına Daha Yüksek Bir Oranda İndirim Yapılması Gerektiği )
818/m.42,43
ÖZET : Dava, alacağın geç tahsil edildiği iddiasına dayalı, munzam zarar istemine ilişkindir. Bozma ilamında da belirtildiği üzere, munzam zarar hesabı yapılan dönemdeki enflasyonist ortamdan tarafların aynı oranda etkileneceği dikkate alınarak sonuçta hükmedilecek zarar miktarının ve kapsamının tayininde B.K.nun 42 ve 43. maddeleri uyarınca bir indirim yapılması gerekmektedir. Mahkemece belirlenen zarardan anılan yasal düzenlemeler dikkate alınarak %5 oranında indirim yapılmıştır. Ancak, dava tarihine kadar geçen dönemdeki enflasyon ve ekonomideki değişimler dikkate alındığında davalılar yararına daha yüksek bir oranda indirim yapılması gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Antalya 7. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 28.9.2010 tarih ve 2009/150 – 2010/245 Sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi duruşmalı olarak tarafların vekilleri tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 5.4.2011 gününde davacılar vekilleri ile davalı Ö. T. Mirasçıları vekili ve davalı M. M. T. vekili gelip, diğer davalı N. T. ve vekili tebligata rağmen duruşmaya katılmadıklarından, temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraf avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Berkant Şengel tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı M. K. ( ölümü ile mirasçıları ) vekili, davalı Ö. T.’nın da borçlusu olduğu 16.2.1991 tanzim tarihli, 28.12.1991 vade tarihli bononun sahte olduğu iddiasıyla, M. S. ve A. Ş. Ş. hakkında şikayette bulunması üzerine açılan ceza davasında adı geçen sanıkların beraat ettiğini, Ö. T. tarafından açılan menfi tespit davasının da reddedilip kararın kesinleştiğini, müvekkilinin davaya konu bono ile ilgili tüm hakları A. Ş. Ş.’dan temlik aldığını, davalı tarafın sahtecilik iddiası, menfi tespit davası ve ihtiyati tedbir kararı sebebiyle icra takibine geçilemediğini, paranın değer kaybı sebebiyle müvekkilinin zarara uğradığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak 250.000 YTL munzam zararın faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı Ö. T. vekili, davaya konu senette müvekkilinin cirosu olmadığı gibi senet ve ciro imzalarının sahte olduğunu, ceza davasında sanıkların mahkumiyete yeter delil bulunmadığı gerekçesiyle beraat ettiğini, davacının bir zararı bulunması halinde dahi müvekkilinin bir kusuru olmayıp, B.K.nun 105. maddesi gereğince munzam zarar davası açma koşulları bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacı tarafın zararının hesaplanmasında Devlet tahvillerine verilen faizin de dahil edildiği, 6.9.2010 tarihli raporun bozmaya uygun olduğu, dava tarihi olan 23.9.2005 gününden geriye doğru 10 yıllık süre içindeki zararın zamanaşımına uğramadığı, talep edilebilir bu zararın 101.406,92 TL olarak hesap edildiği, enflasyonist ortamdan her iki tarafın da etkileneceği, zarardan B.K.nun 42 ve 43. maddeleri uyarınca %5 indirim uygulandığı, davacının icra takibine koyduğu 7.485.38 TL’nin mahsup edildiği, davalı tarafın dava tarihi itibariyle temerrüde düştüğü gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 88.851.20 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle davalılardan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, tarafların vekilleri temyiz etmiştir.
1- ) Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacılar vekilin tüm, davalılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- ) Dava, alacağın geç tahsil edildiği iddiasına dayalı, munzam zarar istemine ilişkindir. Bozma ilamında da belirtildiği üzere, munzam zarar hesabı yapılan dönemdeki enflasyonist ortamdan tarafların aynı oranda etkileneceği dikkate alınarak sonuçta hükmedilecek zarar miktarının ve kapsamının tayininde B.K.nun 42 ve 43. maddeleri uyarınca bir indirim yapılması gerekmektedir. Mahkemece belirlenen zarardan anılan yasal düzenlemeler dikkate alınarak %5 oranında indirim yapılmıştır. Ancak, dava tarihine kadar geçen dönemdeki enflasyon ve ekonomideki değişimler dikkate alındığında davalılar yararına daha yüksek bir oranda indirim yapılması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan sebeplerle davacılar vekilinin tüm, davalılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davalılar yararına BOZULMASINA, takdir olunan 825,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalı N. T. dışındaki davalılara verilmesine, istenmesi halinde aşağıda yazılı 1.304,05 TL harcın temyiz eden davacıya iadesine, ödenen temyiz peşin harcın istemi halinde temyiz eden davalıya iadesine, 5.7.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.