Yargıtay Kararı – İş Kazası Maddi ve Manevi Tazminat
T.C
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/5064
K. 2010/6234
T. 1.6.2010
DAVA: Davacılar, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, taraf vekillerince temyiz edilmesi ve davalılar vekillerince de duruşma talep edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi B. Mustafa Şimşek tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan ve temyiz konusu hükme ilişkin dava, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 435/2. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak gösterilen hallerden hiçbirine uymadığından Yargıtay incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteğin reddine karar verildikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
KARAR: 1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2- Dava 17.07.2005 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu ölen F… U….’nun hak sahiplerinin maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
Mahkemece davacılardan ölenin eşi ve çocuğu için hesaplanan tazminattan BK’nun 43 maddesi gereğince % 20 oranında takdiri indirim yapılmak suretiyle davacıların maddi ve manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulüne karar verilmiş ve bu karar, süresinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Davacıların eşi, babası ve oğulları olan F… U….’nun öldüğü iş kazasında sigortalının kusurunun bulunmadığı, davalı işverenin ise % 100 oranında kusurlu olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi hükmüne göre hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 26.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hakimin takdirine bırakılmış ise de hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü hafifletici olması gerekir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23.6.2004, 13/291-370)
Bu ilkeler gözetildiğinde davacı eş G…. U….. ile anne H. U. ve baba C. U. yararına hüküm altına alınan manevi tazminatların az olduğu açık ve seçiktir.
Maddi tazminata yönelik temyize gelince:
Dava, sigortalının, iş kazası sonucu ölümü nedeniyle hak sahiplerinin uğramış olduğu zararın giderilmesi istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, tazminatın belirlenmesi noktasında toplanmaktadır. Tazminatın saptanmasında ise; zarar ve tazminata doğrudan etkili olan işçinin net geliri, bakiye ömrü, iş görebilirlik çağı, iş görmezlik ve karşılık kusur oranları, destek görenlerin gelirden alacakları pay oranları, eşin evlenme olasılığı, hak sahipleri arasında ölenin anne ve babası varsa bunların yaşam süreleri, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından bağlanan gelirin tüm peşin sermaye değeri gibi tüm verilerin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde öncelikle belirlenmesinin gerektiği tartışmasızdır.
İş kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerinin maddi tazminatının hesaplanmasında, gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Öte yandan, gerçek ücretin ise; işçinin kıdemi ve yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir.
Somut olayda, ölen işçinin atık su deniz deşarj işinde kıyıda çuvallara doldurduğu çimento kum karışımını davalı işverene ait botla açıktaki gemiye taşıyarak, buradan denize attığı, yapılan işin vasıf ve mahiyetine göre, asgari ücretle çalışmasının hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmeyeceği, giderek, sigorta müfettişinin asgari ücret üzerinden yapmış olduğu saptamanın gerçeği yansıtmadığı açık-seçiktir. Nitekim davacı taraf da bu ücret belirlemesine gerçeği yansıtmadığından bahisle itiraz etmiştir. Davacının asgari ücretle çalışmadığının kabulü yerindedir. Ancak Deniz Ticaret Odası’nın bildirdiği ücretlerin ortalamasının alınmak suretiyle sigortalının olay tarihinde asgari ücretin 2,50 katı ücretle çalıştığının kabulü de hatalı olmuştur. Yapılan işin niteliğine göre Deniz Ticaret Odası’nın emsal ücret belirleyecek konumda olmadığı da açıktır.
Öte yandan dava konusu olayın işverenin tam kusurlu hareketi sonucu meydana geldiği olayda kazalıya ya da başkaca kişilere kusur atfedilemeyeceğine ilişkin kusur raporu hükme esas alındığı halde, nedenleri yazılmaksızın olayda kusurlarının bulunmadığı belirlenen gerçek kişi davalıların hüküm altına alınan tazminatlardan sorumlu tutulmaları da isabetsiz olmuştur.
Kabul ve uygulamaya göre de tarafların hal ve mevkiine, kusur oranlarına, olayın oluşuna ve olay tarihinden itibaren yürütülecek yasal faiz ile birlikte hükmedilen tazminat miktarına göre olayda; Borçlar Kanunu’nun 43. maddesinin uygulanma koşulları bulunmadığı halde davacılar G…. U….. ve M. U. yararına hesaplanan maddi tazminattan BK’nun 43 maddesi gereğince % 20 oranında takdiri indirim yapılması hatalıdır.
Yapılacak iş, davacı işçinin yaptığı işin vasıf ve mahiyetine göre asgari ücretle çalışmayacağı kabul edilerek, ilgili meslek kuruluşundan bilinen devrede sigortalının alabileceği ücretleri sormak, benzer işyerlerinde çalışan ve emsal işi yapanların ücretlerini araştırmak suretiyle işçinin gerçek ücretini belirlemek, gerçek ücretle hak sahiplerinin tazminatını yeniden hesaplatmak, hüküm tarihine en yakın tarihteki verilere göre SGK tarafından hesaplanarak bildirilecek peşin sermaye değerini hesaplanan bu zarardan indirmek, yeniden yapılan hesaplama ve belirlenen tazminat miktarına göre takdiri indirim koşullarının bulunup bulunmadığını değerlendirmek, davacı eş G…. U…. ile anne H. U. ve baba C. U. yararına yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda manevi tazminatlarını takdir etmek ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine, 01.06.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.