Alacak Davaları İle İlgili Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2007/11-55
K. 2007/53
T. 7.2.2007
• ALACAĞIN GEÇ TAHSİL EDİLMESİ NEDENİYLE UĞRANILAN ZARAR ( Gerek Duyulduğunda BK’nın 43. Maddesi Çerçevesinde Değerlendirme Yapıldıktan Sonra Davacının Munzam Zararının Hüküm Altına Alınması Gereği )
• FAİZİ AŞAN ALACAK ( Davacının Islahla Belirginleştirdiği Meblağ Temel Veri Alınarak Alacağın Tazminat Niteliğinde Olduğu ve Bu Zararın Oluşumunda Ülkenin Sosyo-Ekonomik Realitesinin Etkili Olması Nedeniyle Bütün Kişi Ve Kuruluşların Etkilenmesinin Kaçınılmaz Olduğu )
• MUNZAM ZARAR ( Davalı Borçlunun Temerrüde Düştüğü Tarihten Ödemenin Yapıldığı Güne Kadar Geçen Süre İçerisinde Her Yıl İtibari İle Gerçekleşen Yıllık Enflasyon Artış Oranı Bu Oranın Eşya Fiyatlarına Yansıma Durumu Mevduat ve Devlet Tahvillerine Verilen Faiz Oranları Dikkate Alınması Gereği )
• ZAMANAŞIMI ( Munzam Zararın Talep Edilebileceği – Asıl Borçtan Bağımsız Olan Bu Zarar BK’nın 125. Maddesinde Düzenlenen 10 Yıllık Zamanaşımı Süresi İçerisinde Borçludan İstenilebileceği )
818/m.105,125,43
ÖZET : Dava, BK’nın 105/1. maddesi hükmüne dayanılarak açılan alacağın geç tahsil edilmesi nedeniyle geçmiş günler faizi ile karşılanmadığı iddia edilen munzam zararın tahsili istemine ilişkindir.
BK’nın 105/1. maddesi hükmünce alacaklının uğradığı zarar geçmiş günler faizinden fazla ise, borçlu kusursuzluğunu ispat etmedikçe bu zararı tazminle yükümlüdür. Asıl borçtan bağımsız olan bu zarar BK’nın 125. maddesinde düzenlenen 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde borçludan istenilebilir.
Olayda, davacı, davalının aralarındaki menkul kıymet alım-satım ve saklama sözleşmesine aykırı olarak kendisine ait hisse senetlerini satması üzerine açılan dava sonucu hisse senetlerinin günün ağırlıklı ortalama fiyatları karşılığı olan tutarın faiziyle tahsiline ilişkin verilen kararın kesinleşmesiyle alacağın ancak ( 9,5 ) yıl sonra tahsil edilebilmesi nedeniyle temerrüt faiziyle karşılanamayan munzam zarar doğduğunu ileri sürerek bu tutarın tahsilini talep etmektedir.
Asıl alacak davasında davacı talebini paraya dönüştürmüş, hisse senetlerinin değerinin faiziyle tahsilini istemiştir. Davacı, ilk davada alacağını para olarak somutlaştırdığına göre, davalı borçlunun temerrüde düştüğü tarihten ödemenin yapıldığı güne kadar geçen süre içerisinde, her yıl itibari ile gerçekleşen yıllık enflasyon artış oranı, bu oranın eşya fiyatlarına yansıma durumu, mevduat ve devlet tahvillerine verilen faiz oranları, TL. karşısında döviz kurlarına ilişkin değişiklik tabloları araştırılıp saptanmak, bu alanda uzman bilirkişi görüşünden de yararlanılarak değinilen zaman dilimi içerisindeki para değerinin düşmesi, alım gücünün azalması nedeniyle davacının uğradığı zararın açıklanan ölçütlere göre hesaplanacak unsurlar toplanıp ortalamaları bulunduktan sonra ortaya çıkacak rakamın Devlet İç Borçlanma Senedi’ne göre önceden bilirkişilerce hesaplanan miktardan az çıkması halinde o meblağın, aksi taktirde davacının ıslahla belirginleştirdiği meblağ temel veri alınarak alacağın tazminat niteliğinde olduğu ve bu zararın oluşumunda ülkenin sosyo-ekonomik realitesinin etkili olması nedeniyle bütün kişi ve kuruluşların etkilenmesinin kaçınılmaz olduğu gözetilerek gerek duyulduğunda BK’nın 43. maddesi çerçevesinde değerlendirme yapıldıktan sonra davacının munzam zararının hüküm altına alınması gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; A. Asliye 5. Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 21.4.2005 gün ve 2003/467-2005/179 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 9.3.2006 gün ve 2005/13380-2006/2467 sayılı ilamı ile,
( … Davacı vekili, davalının taraflar arasındaki 25.01.1994 tarihli menkul kıymet alım-satım ve saklama sözleşmesine aykırı olarak müvekkiline ait hisse senetlerini satması üzerine açılan dava sonucu hisse senetlerinin günün ağırlıklı ortalama fiyatları karşılığı ( 11.422.280.000 ) TL’nin faiziyle tahsiline ilişkin verilen kararın kesinleşmesiyle alacağın ancak ( 9,5 ) yıl sonra tahsil edilebilmesi nedeniyle temerrüt faiziyle karşılanamayan munzam zarar doğduğunu ileri sürerek, şimdilik ( 10 ) milyar TL, 17.01.2005 tarihli ıslah dilekçesiyle de ( 4.980.475.104.907 ) TL’nin faiziyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, munzam zarar koşullarının bulunmadığını, ilamın icra edilebilir hale gelmesine kadar geçen süreden müvekkilinin sorumlu olmadığını, ıslah edilen miktarın zamanaşımına uğradığını savunmuştur.
Mahkemece, sunulan ve toplanan kanıtlara dayanılarak, temerrüt faizini aşan munzam zararın varlığına dair yasal karine bulunmadığından ispat yükünün bunu ileri süren tarafa ait bulunduğu, davacı tarafın 1994 yılında açılıp 2003 yılında icraen tahsil edilen asıl alacağa uygulanan faizle karşılanmayan munzam zararın nasıl oluştuğunun somut biçimde açıklanmadığı gibi zararın varlığı ve miktarına ilişkin somut kanıt ortaya konulmadığı, çeşitli yatırım araçlarının ortalaması alınarak zararın hesaplandığı bilirkişi raporuna itibar edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, BK’nın 105/1. maddesi hükmüne dayanılarak açılan alacağın geç tahsil edilmesi nedeniyle geçmiş günler faizi ile karşılanmadığı iddia edilen munzam zararın tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, munzam zararın oluşumunun somutlaştırılmadığı gibi zararın varlığı ve niceliğinin kanıtlanamadığı sonucuna varılarak davanın reddine karar verilmiştir.
BK’nın 105/1. maddesi hükmünce alacaklının uğradığı zarar geçmiş günler faizinden fazla ise, borçlu kusursuzluğunu ispat etmedikçe bu zararı tazminle yükümlüdür. Asıl borçtan bağımsız olan bu zararın BK’nın 125. maddesinde düzenlenen ( 10 ) yıllık zamanaşımı süresi içerisinde borçludan istenilmesi mümkündür. Davacının davalı aleyhine daha önce açtığı dava sonunda, davacıya ait hisse senetlerinin talimatı dışında satılmasından dolayı bunların 25.01.1994 tarihindeki toplam piyasa değeri ( 11.422.280.000 ) TL’nin 03.10.1994 tarihinden itibaren reeskont faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiş, kararın kesinleşmesinin ardından davadan yaklaşık ( 9 ) yıl sonra ilama bağlı alacak 02.07.2003 tarihinde ( 81.688.000.000 ) TL. olarak tahsil edilmiştir.
Dava dilekçesinde, işadamı olan davacının alacağına zamanında kavuşması halinde en güvenceli yatırım aracı olan Devlet iç Borçlanma Senetleri ( DİBS )’de değerlendireceğini, Devlet İç borçlanma Senedi’ne uygulanan en yüksek faizli getiri ile tahsilen edilen miktar arasındaki farkın munzam zarar oluşturduğundan söz edilerek talepte bulunmuştur.
Asıl alacak davasında davacı talebini paraya dönüştürmüş, hisse senetlerinin değerinin faiziyle tahsilini istemiştir. O dava sonunda da, davacıya ait hisse senetlerinin aynen teslimine değil, yetkisiz satış tarihindeki değerinin faiziyle birlikte tahsiline karar verilmiştir.
Davacı, ilk davada alacağını para olarak somutlaştırdığına göre, davalı borçlunun temerrüde düştüğü tarihten ödemenin yapıldığı güne kadar geçen süre içerisinde, her yıl itibari ile gerçekleşen yıllık enflasyon artış oranı, bu oranın eşya fiyatlarına yansıma durumu, mevduat ve devlet tahvillerine verilen faiz oranları, TL. karşısında döviz kurlarına ilişkin değişiklik tabloları araştırılıp saptanmak, bu alanda uzman bilirkişi görüşünden de yararlanılarak değinilen zaman dilimi içerisindeki para değerinin düşmesi, alım gücünün azalması nedeniyle davacının uğradığı zararın açıklanan ölçütlere göre hesaplanacak unsurlar toplanıp ortalamaları bulunduktan sonra ortaya çıkacak rakamın Devlet İç Borçlanma Senedi’ne göre önceden bilirkişilerce hesaplanan miktardan az çıkması halinde o meblağın, aksi taktirde davacının ıslahla belirginleştirdiği meblağ temel veri alınarak alacağın tazminat niteliğinde olduğu ve bu zararın oluşumunda ülkenin sosyo-ekonomik realitesinin etkili olması nedeniyle bütün kişi ve kuruluşların etkilenmesinin kaçınılmaz olduğu gözetilerek gerek duyulduğunda BK’nın 43. maddesi çerçevesinde değerlendirme yapıldıktan sonra davacının munzam zararının hüküm altına alınması gerekirken, tacir olan davacının alacağına zamanında kavuşması halinde yatırım veya başkaca nema getirici alanda değerlendireceği yolundaki hayatın olağan akışına özgü olgular ve davalının kusursuzluğunu ispat edemediği gözden kaçırılarak davanın reddi doğru olmamıştır… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire Bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’nın 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 07.02.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/12259
K. 2010/7050
T. 17.6.2010
• MUNZAM ZARARIN TAHSİLİ ( Alım Gücünün Azalması Nedeniyle Alacaklının Temerrüt Faizini Aşan Zararı Olup Olmadığı Var İse Maruz Kaldığı Zarar Miktarını Değinilen Unsurların Toplanıp Ortalamaları Bulunarak Belirlemek Gerektiği )
• ALIM GÜCÜNÜN AZALMASI ( Nedeniyle Alacaklının Temerrüt Faizini Aşan Zararı Olup Olmadığı Var İse Maruz Kaldığı Zarar Miktarını Değinilen Unsurların Toplanıp Ortalamaları Bulunarak Belirlemek Gerektiği )
• ALACAĞIN GEÇ TAHSİL EDİLMESİ NEDENİYLE GEÇMİŞ GÜNLER FAİZİ ( Alım Gücünün Azalması Nedeniyle Alacaklının Temerrüt Faizini Aşan Zararı Olup Olmadığı Var İse Maruz Kaldığı Zarar Miktarını Değinilen Unsurların Toplanıp Ortalamaları Bulunarak Belirlemek Gerektiği )
818/m.105/1
ÖZET : Dava, BK’nun 105/1. maddesi hükmüne dayanılarak açılan alacağın geç tahsil edilmesi nedeniyle geçmiş günler faizi ile karşılanmadığı iddia edilen munzam zararın tahsili istemine ilişkindir. Davacı vekili dava dilekçesinde, davalı borçlu borcunu temerrüde düşmeden ödemiş olsa idi müvekkilinin malvarlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda oluşan durum arasındaki farkın munzam zarar olduğunu ileri sürerek davalının temerrüde düştüğü tarihinden dava tarihine kadar geçen zaman içerisinde gerçekleşen yıllık enflasyon artış oranı, mevduat ve Devlet tahvillerine verilen faiz oranları, döviz kurları, TEFE, TÜFE oranları esas alındığında müvekkilinin … YTL’lik munzam zararı doğduğunu iddia etmiş ve fazlaya ait haklarını saklı tutarak işbu davayı açmıştır. Bu durumda, mahkemece, munzam zararın tespitinde, öncelikle borçlunun temerrüde düştüğü tarihten ödemenin gerçekleştiği tarihe kadar geçen süre içinde, her yıl itibariyle gerçekleşen yıllık enflasyon artış oranı, bu oranın eşya fiyatlarına yansıma durumu, mevduat ve Devlet tahvillerine uygulanan faiz oranları, Türk Lirası karşısında döviz kurlarında meydana gelen değişikliklere ilişkin listelere göre, bu konuda uzman bilirkişi görüşünden de yararlanmak suretiyle, bu süre içerisindeki para değerinin düşmesi, alım gücünün azalması nedeniyle alacaklının temerrüt faizini aşan zararı olup olmadığı; var ise maruz kaldığı zarar miktarını yukarıda değinilen unsurların toplanıp ortalamaları bulunarak belirlenmek gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada; İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 20.05.2008 tarih ve 2007/84 – 2008/294 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 15.06.2010 gününde davacı avukatı geldi, davetiye tebliğine rağmen davalı vekili duruşmaya gelmedi, temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraf avukatı dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin murisi S.’nın davalı bankada vadeli repo ve mevduat hesapları bulunduğunu, işlemlerini banka çalışanı uzaktan akrabası Ü. aracılıyla yaptığını, bu şahsın usulsüzlükleri sonucunda davalı aleyhine davalar açıldığını, kararların kesinleştiğini, ilamların icra edildiğini, ancak müvekkilinin alacağını geç tahsil etmesi nedeniyle faiz ile karşılanamayan munzam zararının bulunduğunu, müvekkilinin murisinin olayda 1/3 oranında kusurlu bulunması nedeniyle talep edilen tazminattan bu miktarın indirildiğini ileri sürerek, fazlaya dair talep ve dava hakları saklı kalması kaydıyla şimdilik, 50.000.-YTL munzam zararın dava tarihinden itibaren ticari avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın öncelikle 10 yıllık zamanaşımına uğradığını, davacının bir zararının doğmadığını, alacağını faizi ile birlikte tahsil ettiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalı bankanın zamanaşımı, husumet ve kesin hüküm itirazlarının yerinde bulunmadığından reddine, davacının parasını zamanında alamadığından daha yüksek faizli bir kredi kullandığını veya vadeli hesabındaki parasını vadeyi bozdurarak çekmek zorunda kaldığı gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkabilecek zararını kanıtlaması gerektiği, tahsil ettiği faiz ile enflasyon oranı arasında kendi aleyhine bir fark olduğu iddiasına dayanan davacının bu fark dolayısıyla hangi zarara uğradığı, miktarını kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, BK’nun 105/1. maddesi hükmüne dayanılarak açılan alacağın geç tahsil edilmesi nedeniyle geçmiş günler faizi ile karşılanmadığı iddia edilen munzam zararın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davalı bankanın zamanaşımı, husumet ve kesin hüküm itirazlarının yerinde bulunmadığından reddine, davacının parasını zamanında alamadığından daha yüksek faizli bir kredi kullandığını veya vadeli hesabındaki parasını vadeyi bozdurarak çekmek zorunda kaldığı gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkabilecek zararını kanıtlaması gerektiği, tahsil ettiği faiz ile enflasyon oranı arasında kendi aleyhine bir fark olduğu iddiasına dayanan davacının bu fark dolayısıyla hangi zarara uğradığı, miktarını kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Somut olayda davacı vekili dava dilekçesinde, davalı borçlu borcunu temerrüde düşmeden ödemiş olsa idi müvekkilinin malvarlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda oluşan durum arasındaki farkın munzam zarar olduğunu ileri sürerek davalının temerrüde düştüğü tarihinden dava tarihine kadar geçen zaman içerisinde gerçekleşen yıllık enflasyon artış oranı, mevduat ve Devlet tahvillerine verilen faiz oranları, döviz kurları, TEFE, TÜFE oranları esas alındığında müvekkilinin 50.000.-YTL’lik munzam zararı doğduğunu iddia etmiş ve fazlaya ait haklarını saklı tutarak işbu davayı açmıştır. Bu durumda, mahkemece, munzam zararın tespitinde, öncelikle borçlunun temerrüde düştüğü tarihten ödemenin gerçekleştiği tarihe kadar geçen süre içinde, her yıl itibariyle gerçekleşen yıllık enflasyon artış oranı, bu oranın eşya fiyatlarına yansıma durumu, mevduat ve Devlet tahvillerine uygulanan faiz oranları, Türk Lirası karşısında döviz kurlarında meydana gelen değişikliklere ilişkin listelere göre, bu konuda uzman bilirkişi görüşünden de yararlanmak suretiyle, bu süre içerisindeki para değerinin düşmesi, alım gücünün azalması nedeniyle alacaklının temerrüt faizini aşan zararı olup olmadığı; var ise maruz kaldığı zarar miktarını yukarıda değinilen unsurların toplanıp ortalamaları bulunarak belirlenmek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, takdir edilen 750.00.-TL duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 17.06.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/568
K. 2012/1259
T. 1.3.2012
• FERAGAT ( Kooperatifçe Karardan Sonra Dosyaya Sunulan Belgede Sözleşmenin Yürürlükten Kalktığı ve Bir Alacağın Kalmadığının Belirtilmesi – Davadan Feragat Edilip Edilmediğinin Mahkemesince Değerlendirilip Karar Verileceği )
• KARARDAN SONRA ALACAĞIN KALMADIĞINA DAİR DOSYAYA BELGE SUNULMASI ( Davadan Feragat Edilip Edilmediğinin Mahkemesince Değerlendirilip Karar Verileceği – Davacı Kooperatifce Dosyaya Sunulan Belge )
• ALACAĞIN KALMADIĞINA DAİR DOSYAYA BELGE SUNULMASI ( Davacı Kooperatifçe Karardan Sonra – Davadan Feragat Edilip Edilmediğinin Mahkemesince Değerlendirilip Karar Verileceği )
6100/m. 309
ÖZET : Mahkemece verilen karardan sonra, davacı kooperatif yönetim kurulu üyelerince dosyaya sunulan belgede “genel iskan alındığı için ve anlaşma şartları yerine getirildiğinden sözleşmenin yürürlükten kalktığı ve bir alacağın kalmadığı belirtildiğinden”, bu yazılı belge nedeniyle, davadan feragat edilip edilmediği mahkemesince değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davalılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Mahkemece verilen karardan sonra dosyaya sunulan C. S., T. S. ve H. G. imzalı belgede “genel iskan alındığı için ve anlaşma şartları yerine getirildiğinden sözleşmenin yürürlükten kalktığı ve bir alacağın kalmadığı belirtildiğinden”, davacı kooperatif yönetim kurulu üyelerince verilen bu yazılı belge nedeniyle, davadan feragat edilip edilmediği mahkemesince değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiğinden kararın bozulması uygun görülmüştür.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalılara geri verilmesine, 01.03.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/9481
K. 2010/14865
T. 2.11.2010
• YARGILAMA GİDERLERİ ( Davada Her İki Tarafın da Kısmen Haklı Çıkması/Haklı Çıkma Oranına Göre Taraflar Arasında Paylaştırılacağı – Hüküm Oluşturulması İçin Tarafların Talepte Bulunması Zorunluluğu Bulunmadığı )
• DAVADA TARAFLARIN KISMEN HAKLI ÇIKMASI ( Yargılama Giderlerinden Sorumluluk Konusunda Hüküm Oluşturulması İçin Tarafların Talepte Bulunması Zorunluluğu Bulunmadığı – Haklı Çıkma Oranına Göre Taraflar Arasında Paylaştırılacağı )
• ALACAĞIN KISMEN KABULÜNE KARAR VERİLMESİ ( Yargılama Giderlerinin Haklı Çıkma Oranına Göre Taraflar Arasında Paylaştırılacağı – Hüküm Oluşturulması İçin Tarafların Talepte Bulunması Zorunluluğu Bulunmadığı )
• MAHKEME VEZNESİNE YATIRILAN GİDER ( Davalılarca – Davacı Tarafından Karşılandığı Kabulünden Hareketle Davalılardan Tahsiline Karar Verilmiş Olmasının Usul ve Yasaya Aykırılığı )
1086/m.
ÖZET : Davada her iki tarafın da kısmen haklı çıkması durumunda, yargılama giderlerinin haklı çıkma oranına göre taraflar arasında paylaştırılması, HUMK.’nun 417. maddesi hükmü gereği olup; yargılama giderlerinden sorumluluk konusunda hüküm oluşturulması için, tarafların talepte bulunması zorunluluğu da yoktur.
Mahkemece, kısmen kabule karar verildiği halde, yargılama giderlerinin tümünden davalıların sorumluluğuna hükmedilerek HUMK.’nun 417. maddesinin emredici düzenlemesine aykırı davranılmış olması; ayrıca, davalılarca tahsilat makbuzuyla mahkeme veznesine yatırılan keşif giderinin de, davacı Kurum tarafından karşılandığı kabulünden hareketle, davalılardan tahsiline karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
DAVA : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı ( devredilen Bağ-Kur Genel Müdürlüğü ) tarafından, trafik kazası sonucu yaralanan sigortalının tedavisi için yapılan harcamalar toplamı 5.832,00 TL’nin, 1479 sayılı Yasanın 63. maddesi uyarınca tahsili istemiyle açılan davanın yargılaması sonucunda; davanın kısmen kabulüyle 583,20 TL’nin 6/7/2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tahsili yönünde verilen kararın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca yasal sürede kanun yararına temyiz edilmesi üzerine dosya incelendikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 22/2/2010 tarihli yazısında, Tarsus İş Mahkemesi’nin temyiz edilmeksizin kesinleşen 30/4/2009 tarih, 2008/32 E., 2009/184 K. sayılı kararının, “1-Tarafların yapmış oldukları masrafların kabul ve red oranı dikkate alınarak aidiyetine karar verilmesi gerekirken bu orana dikkat edilmeksizin yargılama giderlerinin müştereken ve müteselsilen davalılara aidiyetine karar verilmesi,
2 – Dosyadaki kayıtlara göre, 24/11/2008 tarihinde davalı Yakup Gül, Özlem Gül vekili Avukat Hicabi Öksüz tarafından yapılmış olan 110,90 TL’nin davacı tarafça yatırılmış olduğu kabul edilerek yargılama gideri olarak davalılara yüklenmesi…” yönünden usul ve yasaya aykırı bulunduğu belirtilerek, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/6 maddesi uyarınca hükmün kanun yararına bozulması istenilmiştir.
Mahkemece, 26/11/2008 tarihinde yapılması kararlaştırılan keşfe ilişkin gider tutarı olan 110,90 TL, 11/11/2008 tarihli oturum sonucu verilen karara uygun olarak, davalılardan Yakup Gül ve Özlem Gül vekili Hicabi Öksüz tarafından 24/11/2008 tarihli tahsilat makbuzuyla mahkeme veznesine yatırılmıştır.
Davalı Sürücü Yakup Gül’ün %10 olarak belirlenen kusur oranı gözetilerek, davanın 583,20 TL üzerinden kısmen kabulü yönünde kurulan hükmün yargılama giderlerinden sorumluluğa ilişkin ( 3 ) numaralı bendinde; “Davacı tarafından yapılan 3 davetiye gideri olarak 13,50 TL, keşif incelemesi olarak 110,90 TL, Adli Tıp rapor ücreti olarak 82,00 TL olmak üzere toplam 206,40 TL yargılama giderinin davalılardan müşterek ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,” karar verilmiştir.
Davada her iki tarafın da kısmen haklı çıkması durumunda, yargılama giderlerinin haklı çıkma oranına göre taraflar arasında paylaştırılması, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 417. maddesi hükmü gereği olup; yargılama giderlerinden sorumluluk konusunda hüküm oluşturulması için, tarafların talepte bulunması zorunluluğu da yoktur.
Mahkemece, kısmen kabule karar verildiği halde, yargılama giderlerinin tümünden davalıların sorumluluğuna hükmedilerek Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 417. maddesinin emredici düzenlemesine aykırı davranılmış olması; ayrıca, davalılardan Yakup Gül ve Özlem Gül vekili Hicabi Öksüz tarafından 24/11/2008 tarihli tahsilat makbuzuyla mahkeme veznesine yatırılan keşif giderinin de, davacı Kurum tarafından karşılandığı kabulünden hareketle, davalılardan tahsiline karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı bulunduğundan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemi kabul edilerek mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesi gereğince sonuca etkili olmamak kaydıyla kanun yararına BOZULMASINA; gereği yapılmak üzere kararın bir örneği ile dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE, 02.11.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2007/19-620
K. 2007/587
T. 19.9.2007
• MENFİ TESPİT VE İSTİRDAT İSTEMİ ( Tamamı Dava Edilen Alacağın Kısmen Kabulüne Karar Verilmesi Halinde Temyiz ve Karar Düzeltme Parasal Sınırı Belirlenmesinde Kabul ve Red Miktarlarının Esas Alınacağı )
• ALACAĞIN KISMEN KABULÜNE KARAR VERİLMESİ ( Tamamı Dava Edildiği – Temyiz ve Karar Düzeltme Parasal Sınırı Belirlenmesinde Kabul ve Red Miktarlarının Esas Alınacağı )
• TEMYİZ VE KARAR DÜZELTME ( Tamamı Dava Edilen Alacağın Kısmen Kabulüne Karar Verilmesi Halinde Parasal Sınırı Belirlenmesinde Kabul ve Red Miktarlarının Esas Alınacağı – Menfi Tespit Davası )
• PARASAL SINIR ( Tamamı Dava Edilen Alacağın Kısmen Kabulüne Karar Verilmesi Halinde Temyiz ve Karar Düzeltme Parasal Sınırı Belirlenmesinde Kabul ve Red Miktarlarının Esas Alınacağı )
1086/m. 440
ÖZET : Dava, menfi tespit ve istirdat istemlerine ilişkin olup mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Tamamı dava edilen alacağın kısmen kabulüne karar verilmesi halinde, temyiz ve karar düzeltme sınırlarının belirlenmesinde, kabul ve reddedilen miktarlar esas alınır. Somut olayda hüküm altına alınan alacak miktarı göz önünde bulundurulduğunda, karar düzeltme yoluna gidilmesi, miktar itibarıyla mümkün değildir. Bu durumda karar düzeltme talebinin reddi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki “istirdat” davasından dolayı, bozma üzerine direnme yoluyla; Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinden verilen 28.12.2006 gün ve 2006/3988623 sayılı kararın bozulmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ndan çıkan 18.04.2007 gün, 2007/19-252 Esas, 2007/216 Karar sayılı ilamın, karar düzeltilmesi yoluyla incelenmesi davalı vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla; Hukuk Genel Kurulu’nca dilekçe, düzeltilmesi istenen ilam ve dosyadaki ilgili bütün kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşme sırasında, esasa girilmeden önce, müddeabihin miktarı itibariyle Hukuk Genel Kurulu kararına karşı karar düzeltme yolunun açık olup olmadığı, ön sorun olarak incelenmiştir.
Dava, menfi tespit ve istirdat istemiyle açılmış; sonradan ıslah yoluyla 3.950.767.000.-TL’nin tahsiline karar verilmesi istenilmiştir.
Yerel mahkemece verilen; davanın kısmen kabulüne, 687.- YTL 687.000.000..TL ) ‘nin davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine dair 11.05.2005 günlü karar, davacı vekilince ve katılma yoluyla da davalı vekilince temyiz edilmiş, özel daire, kararı davalı yararına bozmuş, yerel mahkeme önceki kararında direnmiştir.
Direnme kararı davacı vekilince temyiz edilmemiş; sadece davalı taraf temyiz yoluna başvurmuştur. Davalı tarafın temyiz dilekçesi Hukuk Genel Kurulu’nun 18.04.2007 gün ve 2007/19-252 Esas, 2007/216 Karar sayılı ilamıyla reddedilmiş; davalı vekili “tarih olarak direnme karar tarihinin esas alınmasının doğru olmadığını” ifadeyle karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Bilindiği üzere, 21.07.2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren, 14.07.2004 tarih ve 5219 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”; yürürlük tarihinden sonra Yargıtay Daireleri ve Hukuk Genel Kurulu’nca temyiz incelemesi sonucunda verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilebilmesi için 440/I-L. maddesinde aranan parasal sının altı milyar TL. olarak değiştirmiş; sonraki yılarda 5219 ve 5236 Sayılı Kanunlarda öngörülen katsayılar çerçevesinde miktarlar giderek artmıştır. Buna göre, düzeltilmesi istenen Hukuk Genel Kurulu kararının verildiği 18.04.2007 tarihinde karar düzeltilmesi sınırı 7.090.-YTL’dir.
Tamamı dava edilen bir alacağın kısmen kabulüne karar verilmesi halinde, temyiz ( kesinlik ) ve karar düzeltme sınırlarının belirlenmesinde, kabul ve reddedilen miktarlar esas alınır.
Eldeki davada, karar düzeltme istemine konu Hukuk Genel Kurulu kararının verildiği 18.04.2007 tarihinde, 5219 Sayılı Kanun ve 5219 ve 5236 Sayılı Kanunlarda öngörülen katsayılar çerçevesinde karar düzeltme sınırının 7.090.- YTL olduğuna ve ( 687.- YTL ) olan müddeabih bu sınırın altında kaldığına göre, anılan karara karşı karar düzeltme yoluna gidilmesi, miktar itibariyle mümkün değildir.
Hal böyle olunca, davalı vekilinin karar düzeltilmesi istemli dilekçesinin reddi gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle davalı vekilinin karar düzeltme dilekçesinin REDDİNE, 3506 Sayılı Yasanın 4. maddesinin b-I fıkrası hükmüne göre takdiren 160.-YTL para cezasının düzeltme isteyenden alınmasına, 19.09.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/2746
K. 2012/3956
T. 29.5.2012
• TABELA YAPIMINDAN DOĞAN ALACAĞA İTİRAZIN İPTALİ ( Tarafların Yazılı Sözleşme Yapmadığı/Eser Sözleşmesi – Yazılı Anlaşma Bulunmadığından Tabelanın Vasıflarının Makul Olması Gereği/Tabelanın Kabul Edilebilir Olup Olmadığının Araştırılacağı )
• ESERİN MAKUL VASIFLARDA OLMASI GEREĞİ ( Taraflarda Yazılı Bir Sözleşme Yapılarak Eserin Vasıfların Kararlaştırılmamış Olsa Dahi Söz Konusu Tabelanın Makul Vasıfları Taşıması Gerekeceği – Bunun Tespiti İçin Uzman Bilirkişi Raporu Alınacağı )
• YAZILI SÖZLEŞME YAPILMAMASI ( Yapımı Kararlaştırılanan Eczanenin Tabelasının Özelliklerinin Yazılı Sözleşmeyle Belirlenmemesi Nedeniyle Uzman Bilirkişi Vasıtasıyla Tabelinin Kabul Edilebilir Olup Olmadığının Araştırılması Gerektiği )
• UZMAN BİLİRKİŞİ RAPORU ( Dava Konusu Eserin Makul Olup Olmadığı ve Alacağın Hesaplanması Açısından Rapor Alınacağı )
• ALACAĞIN LİKİD OLMAMASI ( İcra İnkar Tazminatına Karar Verilemeyeceği – Taraflar Arasındaki Uyuşmazlık Yargılamayı Gerektirdiği Halde Likid Bir Alacak Varmış Gibi Davalının İcra İnkar Tazminatından Sorumlu Tutulmasının Hatalı Olduğu )
2004/m. 67
818/m. 70,355,366
ÖZET : Dava, eser sözleşmesine dayalı alacağa itirazın iptali istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, dava konusu tabelanın anlaşmaya uygun yapılıp yapılmadığı noktasındadır.Taraflarca tabelanın vasıflarını belirten yazılı anlaşma bulunmadığından kural olarak tabelanın makul nitelikte yapılması gerekir. Uzman bilirkişiye tabelayı inceleterek, kabul edilebilir olup olmadığı değerlendirilmelidir. Kabule uygun olduğu anlaşılırsa yapıldığı tarihteki piyasa fiyatlarıyla davacı alacağını hesaplatmak, bundan ihtilafsız ödeme tutarının mahsubuyla kalanı üzerinden takibin devamına karar verilmesi gerekir. Ayrıca, uyuşmazlık yargılamayı gerektirdiği halde likid bir alacak varmış gibi davalının ayrıca icra inkar tazminatıyla sorumlu tutulması da hatalıdır.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Dava, eser sözleşmesine dayalı İİK’nın 67. maddesi uyarınca itirazın iptaline karar verilmesi istemiyle açılmış, davalı reddini savunmuş, mahkemenin kısmen kabule dair kararı davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında davalıya ait eczanenin tabelasının yapımı konusunda sözlü anlaşmanın varlığı uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık, tabelanın anlaşmaya uygun yapılıp yapılmadığı konusundadır. Taraflarca tabelanın vasıflarını belirten yazılı anlaşma bulunmadığından kural olarak tabelanın BK’nın 70. maddesi uyarınca makul nitelikte yapılması gerekir. Bu nedenle de davalı ihtarnameyle faturaya ve teslim olunan tabelaya itiraz ettiğinden faturanın bağlayıcı olduğu da kabul edilemez. O halde mahkemece yapılması gereken iş, uzman bilirkişiye tabelayı inceletmek, kabul edilebilir olup olmadığını değerlendirmek, kabule uygun olduğu anlaşılırsa BK’nın 366. maddesi uyarınca yapıldığı tarihteki piyasa fiyatlarıyla davacı alacağını hesaplatmak, bundan ihtilafsız ödeme tutarı 4.000,00 TL’nin mahsubuyla kalanı üzerinden takibin devamına karar vermekten ibarettir. Bu hususlar üzerinde durulmadan eksik incelemeyle ve yetersiz bilirkişi raporuyla hükme varılması doğru olmadığı gibi, kabule göre de uyuşmazlık yargılamayı gerektirdiği halde likid bir alacak varmış gibi davalının ayrıca icra inkar tazminatıyla sorumlu tutulması da usul ve yasaya aykırı olduğundan karar bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 29.05.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/2443
K. 2009/11962
T. 17.12.2009
• CARİ HESAP EKSTRESİNE DAYALI ALACAĞIN TAHSİLİ ( İtirazın İptali – Davacının Takip Tarihi İtibariyle Davalıdan Alacaklı Olduğu/Alacağın Likit Bulunduğu Gerekçesiyle Davanın Kısmen Kabulü Gereği )
• İTİRAZIN İPTALİ ( Cari Hesap Ekstresine Dayalı Alacağın Tahsili – Davacının Takip Tarihi İtibariyle Davalıdan Alacaklı Olduğu/Alacağın Likit Bulunduğundan Davanın Kabulü Gereği )
• ALACAĞIN LİKİT BULUNMASI ( Cari Hesap Ekstresine Dayalı Alacağın Tahsili – Bilirkişi Raporlarına Göre Davacının Takip Tarihi İtibariyle Davalıdan Alacaklı Olduğu/Alacağın Likit Bulunduğundan Davanın Kabulü Gereği )
2004/m.67
ÖZET : Davacı vekili, müvekkili şirketin cari hesap ekstresine dayalı alacağın tahsili için giriştiği icra takibine davalının haksız olarak itiraz ettiğini iddia ederek itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına hükmolunmasını talep ve dava etmiştir. Mahkemece iddia, savunma,toplanan delillere ve bilirkişi raporlarına göre davacının takip tarihi itibariyle davalıdan … YTL alacaklı olduğu, alacağın likit bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili şirketin cari hesap ekstresine dayalı alacağın tahsili için giriştiği icra takibine davalının haksız olarak itiraz ettiğini iddia ederek itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına hükmolunmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece iddia, savunma,toplanan delillere ve bilirkişi raporlarına göre davacının takip tarihi itibariyle davalıdan 12.326.38 YTL alacaklı olduğu, alacağın likit bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
SONUÇ : Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, 17.12.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/5330
K. 2010/6141
T. 9.11.2010
• İTİRAZIN İPTALİ ( Davacı Şirket Davalının Maddi Zararını da Gidermekle Yükümlü Olup Takip Konusu Alacağın Biri Kısmı Üzerinden Davalının İtirazının İptaline Karar Verilmesi Gerektiği )
• ALACAĞIN LİKİT OLMAMASI ( Davacı Alacağı Bilirkişi İncelemesi Sonucu Belirlenebilir Olduğuna Göre Likit Olmadığı – Mahkemece Davacı Yararına %40 Oranında İcra İnkar Tazminatına da Hükmedilmesinin Doğru Olmadığı )
• BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ ( Davacı Alacağı Bilirkişi İncelemesi Sonucu Belirlenebilir Olduğuna Göre Likit Olmadığı – Davacı Yararına %40 Oranında İcra İnkar Tazminatına Hükmedilemeyeceği )
2004/m.67
ÖZET : Dava, İ.İ.K.nun 67. maddesi hükmüne dayalı olarak açılmış olup; icra takibine, takip konusu davalının vaki itirazının iptali istemine ilişkindir. Davacı şirket belirtilen hukuksal sebeple davalının bu maddi zararını da gidermekle yükümlüdür. O halde … TL onarım bedelinden … TL değer kaybının mahsubu halinde takip konusu alacağın … TL tutarındaki kısmı üzerinden davalının itirazının iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm oluşturulması doğru olmamıştır. Çünkü, mahsup, itiraz niteliğinde olup, mahkemece doğrudan gözetilir.
Diğer yandan davası kabul edilen takip konusu alacak üzerinden takip alacaklısı davacı yararına icra inkar tazminatına mahkemece hükmedilebilmesi için İ.İ.K.nun 67. maddesinde öngörülen tüm koşulların birlikte gerçekleşmesi ve bu kapsamda alacağın davalı tarafından belirlenebilir yanilikit olması zorunludur. Somut olayda davacı alacağı bilirkişi incelemesi sonucu belirlenebilir olduğuna göre, likit değildir. Bu sebeple mahkemece davacı yararına %40 oranında icra inkar tazminatına da hükmedilmiş olması doğru değildir.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükümün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Dava, İ.İ.K.nun 67. maddesi hükmüne dayalı olarak açılmış olup; icra takibine, takip konusu davalının vaki itirazının iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne ve Üsküdar 4. İcra Müdürlüğü’nün 2008/14529 Esas sayılı dosyasında davalının vaki itirazının kısmen iptali ile takibin 2.844.05 TL asıl alacağı takip tarihinden itibaren temerrüt faizi yürütülmek suretiyle devamına, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş, verilen karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.
1-)Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-)Üsküdar 4. İcra Müdürlüğü’nün 2008/14529 takip sayılı dosyası kapsamından; takip alacaklısı davacı şirket tarafından davalı hakkında adi takip yoluyla 13.10.2008 ve 28.7.2008 tarihli faturalar dayanak alınarak 5.077,34 TL onarım bedelinin tahsilinin istendiği, davalı vekilinin süresi içindeki itirazı sonucu takibin durduğu anlaşıldığı gibi; itirazın iptali davasının da bir yıllık yasal süresi içinde açılmış olduğu tespit olunmuştur. Davalıya ait 04 … … plaka sayılı Hyundai marka aracın arızalanması sebebiyle davacı şirketin istihdam ettiği personelinin yönetiminde servise getirilirken 34 … … plaka sayılı araçta 14.7.2008 tarihinde karıştığı trafik kazasında hasarlandığı ve davacı şirket tarafından aracın onarımının yapılarak davalıya teslim olunduğu ve davacının mali mesuliyet sigortasını yapan sigorta şirketinden 4.844,05 TL tutarında tahsil ettiği sigorta bedelinden 2.000,00 TL’nin davalı tarafından 28.10.2008 tarihinde davacıya ödenmiş bulunduğu çekişmesizdir.
29/8 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 104. maddesi uyarınca, davacı şirketin istihdam ettiği kimselerin kusurları sonucu davalının aracının hasarlanması durumunda davacı oluşan hasarı gidermekle ve davalının gerçekleşen zararını tazminle ödevlidir. Mahkemece, yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu sunulan 18.1.2010 tarihli bilirkişi kurulu raporunda da: Üsküdar 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2008/83 D.iş sayılı dosyasında bulunan bilirkişi raporunda da hasarlı sonuçlu trafik olayı sebebiyle davalının aracında oluşan hasar sonucu 2.000,00 TL değer kaybına uğradığı açıklanmıştır. Davacı şirket belirtilen hukuksal sebeple davalının bu maddi zararını da gidermekle yükümlüdür. O halde 2.844,05 TL onarım bedelinden 2.000,00 TL değer kaybının mahsubu halinde takip konusu alacağın 844.05 TL tutarındaki kısmı üzerinden davalının itirazının iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm oluşturulması doğru olmamıştır. Çünkü, mahsup, itiraz niteliğinde olup, mahkemece doğrudan gözetilir.
Diğer yandan davası kabul edilen takip konusu alacak üzerinden takip alacaklısı davacı yararına icra inkar tazminatına mahkemece hükmedilebilmesi için İ.İ.K.nun 67. maddesinde öngörülen tüm koşulların birlikte gerçekleşmesi ve bu kapsamda alacağın davalı tarafından belirlenebilir yanilikit olması zorunludur. Somut olayda davacı alacağı bilirkişi incelemesi sonucu belirlenebilir olduğuna göre, likit değildir. Bu sebeple mahkemece davacı yararına %40 oranında icra inkar tazminatına da hükmedilmiş olması doğru değildir.
İcra takibinde takip konusu alacağa reeskont faizi uygulanması istendiği halde; mahkemece, uygulanması gereken temerrüt faizinin niteliği açıklanmadan hüküm kurulması da kabul şekli bakımından doğru olmamıştır. Açıklanan sebeplerle karar bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda 1. bentte açıklanan sebeplerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca kabulüyle kararın temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, ödenen temyiz peşin harcının istenmesi halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 9.11.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/8434
K. 2011/8141
T. 4.7.2011
• EMTİA NAKLİYAT SİGORTA POLİÇESİ ( Taşıma Esnasında Emtiada Oluşan Hasar Bedelinin Sigortalıya Ödenmesiyle Rücuan Tazminat/İtirazın İptali ve İcra İnkar Tazminatı Talebi – Alacağın Tazminata İlişkin Olduğu/Önceden Bilinebilir Belirlenebilir Likit Olmadığı )
• İTİRAZIN İPTALİ ( Rücuan Tazminat İçin İcra Takibi/Taşıma Esnasında Emtiada Oluşan Hasar Bedelinin Önceden Bilinebilir Olmadığı – İcra İnkar Tazminatı Talebinin Reddedilmesi Gerektiği )
• İCRA İNKAR TAZMİNATI ( Taşıma Esnasında Emtiada Oluşan Hasar Bedelinin Sigortalıya Ödenmesiyle Rücuan Tazminatın Tahsili İçin İcra Takibi/İtirazın İptali Talebi – Hasar Bedelinin Önceden Belirlenebilir Yani Likit Olmadığı/Davacının %40’dan Az Olmamak Üzere İcra İnkar Tazminatı Talebinin Reddi )
• ALACAĞIN LİKİT OLMAMASI ( Taşıma Esnasında Emtiada Oluşan Hasar Bedelinin Sigortalıya Ödenmesiyle Rücuan Tazminat/Alacağın Önceden Bilinebilir Belirlenebilir Hesap Edilebilir Vasfı Olmadığı – İcra İnkar Tazminatına Hükmedilemeyeceği )
• TAŞIMA SIRASINDA EMTİADA OLUŞAN HASAR BEDELİ ( İtirazın İptali ve İcra İnkar Tazminatı Talebi – Davaya Konu Bu Alacağın Likit Olmaması Sebebiyle İcra İnkar Tazminatını Talebinin Reddedileceği )
6762/m.1301
2004/m.67
ÖZET : Davacı vekili taşıma esnasında emtiada oluşan hasar bedelinin sigortalıya ödendiğini ve asıl alacağın rücuen davalıdan tahsili için başlatılan icra takibine davalı itirazının iptaline ve % 40’dan az olmamak üzere icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep etmiştir. Davaya konu alacak tazminata ilişkin olduğundan önceden belirlenebilirlik, bilinebilirlik, hesap edilebilirlik vasfı ve likit alacak niteliği taşımadığı kuşkusuzdur. Davacı tarafın icra-inkar tazminatı talebinin reddi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Bakırköy 5. Sulh Hukuk Mahkemesince verilen 22.6.2010 tarih ve 2009/850 – 2010/578 Sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla , dava dosyası için Tetkik Hakimi Numan Acar tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili tarafından emtia nakliyat sigorta poliçesiyle sigortalanan 2.080 kg yedek parça emtiasının davalı tarafça Hollanda’dan Türkiye’ye havayoluyla taşındığını, taşıma esnasında emtiada oluşan hasar bedelinin sigortalıya ödendiğini ve 349,60 TL asıl alacağın rücuen davalıdan tahsili için başlatılan icra takibine davalı itirazının haksız olduğunu ileri sürerek, itirazın iptaline ve % 40’dan az olmamak üzere icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, taşıma esnasında emtiada oluşan hasarın tazmininin gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne, itirazın iptaline ve %40 oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş, kesinleşmiş bu karar aleyhine Adalet Bakanlığı’nın yazısı üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kanun yararına bozulması talebinde bulunulmuştur.
Dava, T.T.K.’nun 1301. maddesine dayalı alacak için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, yazılı gerekçeyle dava kabul edilerek icra inkar tazminatına da hükmedilmiştir. Oysa, davaya konu alacak tazminata ilişkin olduğundan ve tazmini gereken gerçek bedelin mahkemece saptanması gerekeceğinden tazminat alacağının önceden belirlenebilirlik, bilinebilirlik, hesap edilebilirlik vasfı ve dolayısıylalikit alacak niteliği taşımadığı kuşkusuzdur.
Bu durum karşısında, İ.İ.K.nun 67. maddesinde belirlenen koşullar oluşmadığından, davacı tarafın icra-inkar tazminatı talebinin reddi gerektiği halde kabulü yönünde hüküm kurulması yasaya aykırı bulunduğundan kanun yararına bozma isteğinin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeple Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığımın H.U.M.K.’nun 427/6. maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin kabulüyle hükümün sonuca etkili olmamak üzere BOZULMASINA, kararın bir örneğinin aynı maddenin son fıkrası uyarınca gereği yapılmak üzere Adalet Bakanlığı’na gönderilmesine, 4.7.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/8506
K. 2011/8977
T. 18.7.2011
• İHTİYATİ HACİZ ( Alacağın Muaccel Hale Geldiği Değerlendirilerek Talebin Kabulü Gerektiği – İstemde Bulunan Banka Sözleşmenin Kendisine Verdiği Yetkiyi Kullanarak Kredi Alacağını Muaccel Kılmış ve Bunu Aleyhine İhtiyati Haciz İstenen Borçluya İhtarname İle Duyurduğu )
• BANKANIN KREDİ ALACAĞINI MUACCEL KILMASI ( Bunu Aleyhine İhtiyati Haciz İstenen Borçluya İhtarname İle Duyurmak İstediği – Alacağın Muaccel Hale Geldiği Değerlendirilerek İhtiyati Haciz Talebinin Kabulü Gerektiği )
• ALACAĞIN MUACCEL HALE GELMESİ ( İhtiyati Haciz İsteminde Bulunan Banka Sözleşmenin Kendisine Verdiği Yetkiyi Kullanarak Kredi Alacağını Muaccel Kılmış ve Bunu Aleyhine İhtiyati Haciz İstenen Borçluya İhtarname İle Duyurduğu – Alacağın Muaccel Hale Geldiği Değerlendirilerek İhtiyati Haciz Talebinin Kabulü Gerektiği )
2004/m.257
7201/m.21
ÖZET : İİK 257. maddesinde ihtiyati haciz talep edebilmenin şartları belirlenmiş olup, alacağın muaccel olması da şartlardan biri olarak öngörülmüştür. Somut olayda taraflar arasındaki ilişki genel kredi sözleşmesinden doğmuş olup, ihtiyati haciz isteminde bulunan banka, sözleşmenin kendisine verdiği yetkiyi kullanarak kredi alacağını muaccel kılmış ve bunu, aleyhine ihtiyati haciz istenen borçluya ihtarname ile duyurmak istemiş ve mahkemenin yorumunun aksine TK21. madde hükmü uyarınca geçerli bir tebligatla da hesap kat ihtarını borçlulardan Ö. İ.’e tebliğ etmiştir. Keza, aynı adrese mahkemenin gerekçeli kararı da tebliğ edilmiş durumdadır. Bu durumda, alacağın muaccel hale geldiği değerlendirilerek borçlulardan Ö. İ. hakkında da ihtiyati haciz talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle istemin reddi doğru görülmemiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 18/04/2011 tarih ve 2011/79-2011/79 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi ihtiyati haciz talep eden alacaklı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Numan Acar tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : İhtiyati haciz talep eden vekili, davalıların borçlusu ve kefili oldukları genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan borcun hesap kat ihtarına rağmen ödenmediğini ileri sürerek, ihtiyati haciz kararı verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia ve dosya kapsamına göre, kefillerden Ö. İ.’in adresinin sözleşmede yer almadığı, hesap kat ihtarının bizzat kendisine tebliğ edilmemiş bulunması ve gerçek adrese tebligat çıkartıldığına ilişkin delil sunulmadığı gerekçesiyle bu borçlu hakkındaki talebin reddine, diğer istemlerin kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, ihtiyati haciz talep eden alacaklı vekili temyiz etmiştir.
İİK 257. maddesinde ihtiyati haciz talep edebilmenin şartları belirlenmiş olup, alacağın muaccel olması da şartlardan biri olarak öngörülmüştür.
Somut olayda taraflar arasındaki ilişki genel kredi sözleşmesinden doğmuş olup, ihtiyati haciz isteminde bulunan banka, sözleşmenin kendisine verdiği yetkiyi kullanarak kredi alacağını muaccel kılmış ve bunu, aleyhine ihtiyati haciz istenen borçluya ihtarname ile duyurmak istemiş ve mahkemenin yorumunun aksine TK. 21. madde hükmü uyarınca geçerli bir tebligatla da hesap kat ihtarını borçlulardan Ö. İ.’e tebliğ etmiştir. Keza, aynı adrese mahkemenin gerekçeli kararı da tebliğ edilmiş durumdadır.
Bu durumda, alacağın muaccel hale geldiği değerlendirilerek borçlulardan Ö. İ. hakkında da ihtiyati haciz talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle istemin reddi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, kararın ihtiyati haciz isteminde bulunan alacaklı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 18.07.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/11854
K. 2005/5160
T. 5.5.2005
• SIRA CETVELİNE İTİRAZ ( Sıra Cetvelinin Sıraya İtiraz Nedeniyle İptal Edilmiş Bulunması Alacağın Miktarına Yönelik İtiraz Nedeniyle Açılan Davayı Görmeye Engel Olmadığı )
• SIRAYA İTİRAZ NEDENİYLE İPTAL EDİLEN SIRA CETVELİ ( Alacağın Miktarına Yönelik İtiraz Nedeniyle Açılan Davayı Görmeye Engel Olmadığı )
• ALACAĞIN MİKTARINA YÖNELİK İTİRAZ ( Sıra Cetvelinin Sıraya İtiraz Nedeniyle İptal Edilmiş Bulunması Alacağın Miktarına Yönelik İtiraz Nedeniyle Açılan Davayı Görmeye Engel Olmadığı )
2004/m.142
ÖZET : Davacı SSK bedeli paylaşıma konu taşınmaz malikinden 3.895.000.000.-TL. alacağı bulunduğunu ileri sürerek sıra cetveline itiraz etmiştir. Sıra cetvelinin sıraya itiraz nedeniyle iptal edilmiş bulunması alacağın miktarına yönelik itiraz nedeniyle açılan davayı görmeye engel değildir. Mahkemece davacı SSK.nun taşınmaz malikinden satış tarihi itibariyle alacağı saptanarak sonucuna göre karar verilmelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki sıra cetveline itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın REDDİNE yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili kuruma borçlu Söz İnşaat Ltd. Şti’nin müdürü Gürbüz Ömer Karayılanoğlu’na ait taşınmazın satışından sonra düzenlenen sıra cetvelinin hatalı olduğunu, müvekkili kurumun 3.895.000.000.-TL. alacağı bulunduğunu ileri sürerek sıra cetveline itiraz etmiştir.
Davalı hazine vekili, taşınmaz malikinin davacıya prim borcu bulunmadığının SSK.nun yazısında belirtildiğini, sıra cetveline itirazın haksız olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece itiraz konusu sıra cetvelinin icra mahkemesi kararı ile iptal edildiği, bu davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle davanın REDDİNE karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı SSK bedeli paylaşıma konu taşınmaz malikinden 3.895.000.000.-TL. alacağı bulunduğunu ileri sürerek sıra cetveline itiraz etmiştir. Sıra cetvelinin sıraya itiraz nedeniyle iptal edilmiş bulunması alacağın miktarına yönelik itiraz nedeniyle açılan davayı görmeye engel değildir. Mahkemece davacı SSK.nun taşınmaz malikinden satış tarihi itibariyle alacağı saptanarak sonucuna göre karar verilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 5.5.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/1545
K. 2007/2805
T. 26.4.2007
• ESER SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN İŞ BEDELİNİN TAHSİLİ ( Bir Alacağa Temerrüt Faizi Yürütülebilmesi İçin Alacağın Muaccel Olması Yeterli Olmadığı – Alacaklının Usulüne Uygun İhtarı İle Borçlunun Temerrüde Düşürülmesi Gerektiği )
• TEMERRÜT FAİZİ ( Bir Alacağa Temerrüt Faizi Yürütülebilmesi İçin Alacağın Muaccel Olması Yeterli Olmadığı – Alacaklının Usulüne Uygun İhtarı İle Borçlunun Temerrüde Düşürülmesi Gerektiği )
• ALACAĞIN MUACCEL OLMASI ( Bir Alacağa Temerrüt Faizi Yürütülebilmesi İçin Alacağın Muaccel Olması Yeterli Olmadığı – Alacaklının Usulüne Uygun İhtarı İle Borçlunun Temerrüde Düşürülmesi Gerektiği )
• FATURA TARİHİ ( Faiz Başlangıcına Esas Alınması Mümkün Olmadığı – Bu Durumda İşlemiş Faiz İsteminin Reddi Gerekirken Kısmen Kabulü Doğru Olmadığı )
818/m.101
ÖZET : Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedelinin tahsili için yapılan icra takibine itiraz üzerine, itirazın iptali ve takibin devamı istemine ilişkindir.
Bir alacağa temerrüt faizi yürütülebilmesi için alacağın muaccel olması yeterli değildir. Alacaklının usulüne uygun ihtarı ile borçlunun temerrüde düşürülmesi gerekir ( BK. madde 101 ). Somut olayda icra takibinden önce davalının temerrüde düşürüldüğü ileri sürülüp kanıtlanmamıştır. Fatura tarihinin faizin başlangıcına esas alınması mümkün değildir. Bu durumda işlemiş faiz isteminin reddi gerekirken kısmen kabulü doğru olmamıştır.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedelinin tahsili için yapılan icra takibine itiraz üzerine, itirazın iptali ve takibin devamı istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2- Bir alacağa temerrüt faizi yürütülebilmesi için alacağın muaccel olması yeterli değildir. Alacaklının usulüne uygun ihtarı ile borçlunun temerrüde düşürülmesi gerekir ( BK. madde 101 ). Somut olayda icra takibinden önce davalının temerrüde düşürüldüğü ileri sürülüp kanıtlanmamıştır. Fatura tarihinin faizin başlangıcına esas alınması mümkün değildir. Bu durumda işlemiş faiz isteminin reddi gerekirken kısmen kabulü doğru olmamıştır. Hükmün bu sebeple bozulması gerekir ise de, düşülen bu hatanın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden HUMK.nun 438/VII. maddesi uyarınca kararın düzeltilerek onanması uygun bulunmuştur.
SONUÇ : Yukarıda ( 1. ) bentte yazılı nedenlerle davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, ( 2. ) bent uyarınca kabulü ile mahkeme kararının hüküm kısmı 1. bendi 3. satırındaki “işlemiş faiz miktarının 377,05 YTL olacak şekilde” cümlesinin karar metninden çıkartılmasına, yerine “üzerinden” kelimesinin yazılmasına ve kararın değişik bu şekliyle düzeltilerek ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 103,80 YTL temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, 26.04.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
18. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/10958
K. 2012/420
T. 23.1.2012
• ORTAK ALAN NİTELİĞİNDEKİ ÇATI (Alacağın Müteselsilen Tahsili – Davacının Yönetici Aleyhine Dava Açmış Olması Bir Yanılgıya Dayalı Olup Buna Göre Projeye Uygun Olarak Yapılması ve Onarımının Zorunlu Olması Halinde 3. Blok Kat Maliklerinin Yapılan Bu Onarım Giderlerinden Sorumlu Olacağı)
• ALACAĞIN MÜTESELSİLEN TAHSİLİ (Ortak Alan Niteliğindeki Çatının – Davacının Yönetici Aleyhine Dava Açmış Olması Bir Yanılgıya Dayalı Olup Buna Göre Projeye Uygun Olarak Yapılması ve Onarımının Zorunlu Olması Halinde 3. Blok Kat Maliklerinin Yapılan Bu Onarım Giderlerinden Sorumlu Olacağı)
• ÇATININ ONARIM BEDELİNİN TAHSİLİ (Davacının Yönetici Aleyhine Dava Açmış Olması Bir Yanılgıya Dayalı Olup Buna Göre Projeye Uygun Olarak Yapılması ve Onarımının Zorunlu Olması Halinde 3. Blok Kat Maliklerinin Yapılan Bu Onarım Giderlerinden Sorumlu Olacağı)
6100/m.124
ÖZET : Davacı vekili dava dilekçesinde, ortak alan niteliğindeki çatı için yaptığı … TL masrafın sarf tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir. Mahkemenin karar tarihinden sonra yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nun 124.maddesi gereğince davacının yönetici aleyhine dava açmış olması bir yanılgıya dayalı olup buna göre projeye uygun olarak yapılması ve onarımının zorunlu olması halinde 3. blok kat maliklerinin yapılan bu onarım giderlerinden sorumlu olacağı dikkate alınarak bu blok kat maliklerinin davaya dahil edilerek tüm deliller toplanıp oluşacak sonuç doğrultusunda bir karar verilmesi için mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.
DAVA : Davacı vekili dava dilekçesinde, ortak alan niteliğindeki çatı için yaptığı 2.561,75 TL masrafın sarf tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiş, mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı dava dilekçesinde, ana taşınmazda 3. blok 4. kat 8 numaralı bağımsız bölüm maliki olup, bu bloğun çatısının onarımını yaptırması nedeni ile onarım bedelinin yöneticiden tahsilini istemiş; mahkemece pasif husumet yokluğu nedeni ile davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkemenin karar tarihinden sonra 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nun 124.maddesi gereğince davacının yönetici aleyhine dava açmış olması bir yanılgıya dayalı olup buna göre projeye uygun olarak yapılması ve onarımının zorunlu olması halinde 3. blok kat maliklerinin yapılan bu onarım giderlerinden sorumlu olacağı dikkate alınarak bu blok kat maliklerinin davaya dahil edilerek tüm deliller toplanıp oluşacak sonuç doğrultusunda bir karar verilmesi için mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile şimdilik diğer yönleri incelenmeksizin hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 23.01.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/34094
K. 2011/14921
T. 8.7.2011
• İCRA MAHKEMESİNCE İPOTEĞİN FEKKİ ( Borçlunun İcra Dairesi Yerine Doğrudan İcra Mahkemesine Başvurarak İpoteğin Fekki Talebi/ İpotek Alacağının Ödenip Ödenmediğinin Genel Yargılama Konusu Oluşturduğu – Bu Durumda Uyuşmazlığın İcra Mahkemesi’nin Görevine Girmediği )
• İPOTEĞİN FEKKİ ( Borçlunun İcra Dairesi Yerine Doğrudan İcra Mahkemesine Başvurarak İpoteğin Fekki Talebi – 2004 S.K. Md.153 Kapsamında İcra Mahkemesi’nin Fekke Karar Veremeyeceği )
• ALACAĞIN ÖDENİP ÖDENMEDİĞİ ( Borçlu Tarafında İcra Mahkemesinden İpoteğin Fekki Talebi – Genel Yargılama Konusu Oluşturacağı )
2004/m.153
ÖZET : Borçlu, icra dairesi yerine doğrudan icra mahkemesine başvurarak ipotek borcunun alacaklıya ödendiğinden bahisle ipoteğin fekkini talep etmiştir. Alacaklı bankanın cevabi yazısı dikkate alındığında, ipotek alacağının ödenip ödenmediği genel yargılama konusunu oluşturmakta olup, İ.İ.K.nun 153. maddesi kapsamında icra mahkemesinin görevine giren uyuşmazlık bulunmamaktadır. İşin esasına girilerek ipoteğin fekkine karar verilmesi hukuka aykırıdır.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Somut olayda borçlu, İ.İ.K.nun 153. maddesine göre icra dairesi yerine doğrudan icra mahkemesine başvurarak ipotek borcunun alacaklıya ödendiğinden bahisle ipoteğin fekkini talep etmiştir. Alacaklı bankanın ise 6.3.2008 tarihli cevabında; 16.4.1999 tarih ve 333 yevmiye numaralı ipotek alacağı tahsil edilmiş ise de borçlunun, İ.B.’ye vadesi geçmiş ve icra takibi devam eden zirai krediden dolayı kefaleti bulunduğu, kredi sözleşmesinin 7. maddesi hükmü uyarınca ipoteğin, doğmuş doğacak tüm alacakların teminatını teşkil ettiği, bu sebeple ipoteğin fekkedilmediği bildirilmiştir. Bu durumda ipotek alacağının ödenip ödenmediği genel yargılama konusunu oluşturmakta olup, İ.İ.K.nun 153. maddesi kapsamında icra mahkemesinin görevine giren bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. O halde mahkemece istemin reddi gerekirken işin esasına girilerek ipoteğin fekkine karar verilmesi isabetsizdir.
SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulüyle mahkeme kararının yukarda yazılı sebeplerle İ.İ.K. 366. ve H.U.M.K.’nun 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 8.7.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/226
K. 2011/7752
T. 26.7.2011
• İTİRAZIN İPTALİ ( Taşıma Akdine Dayalı Alacak/Alacağın Likit Olduğu – İcra İnkar Tazminatına Hükmedilmesi Gerektiği )
• İCRA İNKAR TAZMİNATI ( Taşıma Akdine Dayalı Alacak/Önceden Belirlenebilir Hesap Edilebilir Yani Likit Olduğu – İcra İnkar Tazminatına Hükmedileceği )
• TAŞIMA AKDİNE DAYALI ALACAK ( İtirazın İptali ve İcra İnkar Tazminatı Talebi/Bu Alacağın Tazminat Niteliğinde Olmadığı – Likit Olduğu )
• LİKİT ALACAK ( İtirazın İptali ve İcra İnkar Tazminatı Talebi/Taşıma Akdine Dayalı Alacağın Önceden Belirlenebilir Hesap Edilebilir Yani Likit Olduğu – İcra İnkar Tazminatına Hükmedileceği )
• ALACAĞIN ÖNCEDEN BELİRLENEBİLİR OLMASI ( Taşıma Akdine Dayalı Alacak/Bu Alacağın Tazminat Niteliğinde Olmadığı – Önceden Bilinebilir Hesap Edilebilir Likit Olduğu/İcra İnkar Tazminatına Hükmedilmesi Gerektiği )
2004/m.67
ÖZET : Dava, taşımadan kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla yapılan icra takibine itirazın iptali ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir. Dava konusu olan taşıma akdine dayalı alacağın tazminat niteliğinin bulunmadığı, önceden belirlenebilirlik, bilinebilirlik, hesap edilebilirlik vasfı ve dolayısıyla likit alacak niteliği taşıdığı kuşkusuzdur. Davacı tarafın icra inkar tazminatı isteminin kabulü gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Bakırköy 3. Sulh Hukuk Mahkemesi’nce verilen 1.10.2009 tarih ve 2007/661 – 2009/2744 Sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Murat Azaklı tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalının taşımadan kaynaklanan borcunu ödemediği için Bakırköy 8. İcra Müdürlüğü’nde 3.531,17 TL üzerine icra takibi başlatıldığını, borçlunun icra takibine itiraz ettiğini, itirazın yerinde olmadığını savunarak itirazın kaldırılmasına, % 40’dan aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatı ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin borcu olmadığını, davacının icra takibine konu faturaların müvekkili şirket kayıtlarında yer almadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacı vekilinin ibraz ettiği faturalara ve konşimentolara göre davalıya taşıma hizmetinin verildiği, ihtarnamenin 29.3.2007 tarihinde davalıya tebliğ edildiği gerekçesiyle davanın kabulüne itirazın kaldırılmasına, takibin 3.542,55 TL üzerinden devamına, alacak bilirkişi raporu ile belirlendiği için icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, taşımadan kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla yapılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir. Dava konusu olan taşıma akdine dayalı alacağın tazminat niteliğinin bulunmadığı, önceden belirlenebilirlik, bilinebilirlik, hesap edilebilirlik vasfı ve dolayısıyla likit alacak niteliği taşıdığı kuşkusuzdur. Bu durum karşısında, İ.İ.K.’nun 67. maddesi hükmündeki koşullar gerçekleştiğinden, davacı tarafın icra inkar tazminatı isteminin kabulü gerekirken, yazılı gerekçe ile reddi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulüyle kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödenen temyiz peşin harcın istemi halinde temyiz edene iadesine, 26.7.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/4784
K. 2011/4246
T. 12.4.2011
• OTOBÜS ZORUNLU KOLTUK FERDİ KAZA SİGORTA SÖZLEŞMESİ ( Alacağın Rücu En Tahsili – İl Sınırları İçinde Yapılan Yolcu Taşımalarında Yetki Belgesi Verilip Verilmediği Veriliyor İse Yasal Dayanağı İle Uygulamanın Ne Olduğu Sorularak Karar Verilmesi Gerektiği )
• ALACAĞIN RÜCUEN TAHSİLİ ( İl Sınırları İçinde Yapılan Yolcu Taşımalarında Yetki Belgesi Verilip Verilmediği Veriliyor İse Yasal Dayanağı İle Uygulamanın Ne Olduğu Sorularak Karar Verilmesi Gerektiği )
• İL SINIRLARI İÇİNDE YAPILAN YOLCU TAŞIMALARI ( Yetki Belgesi Verilip Verilmediği Veriliyor İse Yasal Dayanağı İle Uygulamanın Ne Olduğu Sorularak Karar Verilmesi Gerektiği – Otobüs Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan Alacak )
2918/m.99
6762/m.1334
ÖZET : Dava, otobüs zorunlu koltuk ferdi kaza sigorta sözleşmesinden kaynaklanan alacağın rücuen tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, kazanın meydana geldiği güzergahın, kaza tarihinin ve aracın nitelikleri bildirilmek suretiyle Trabzon Valiliğinden anılan tarih itibariyle il sınırları içinde yapılan yolcu taşımalarında yetki belgesi verilip verilmediği, veriliyor ise yasal dayanağı ile uygulamanın ne olduğu sorularak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Beşikdüzü Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 14.7.2009 tarih ve 2007/138-2009/81 Sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi İhsan Akgül tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkiline zorunlu koltuk ferdi kaza sigorta sözleşmesi ile sigortalı davalıya ait aracın, yolcu taşımacılığı yaptığı sırada meydana gelen kaza sebebiyle ölen kişinin hak sahiplerine sigorta teminatının ödendiğini, ancak davalıya ait aracın yolcu taşımacılığı için gerekli yetki belgesinin bulunmadığını, bu sebeple poliçe genel şartları gereğince ödenen tazminattan davalının sorumlu olduğunu ileri sürerek, 57.500 YTL’nin temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, kazanın meydana geldiği tarih itibariyle il sınırları içinde yapılan taşımalar için yekti belgesi alma zorunluluğunun bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalıya ait aracın yetki belgesi olmaksızın yolcu taşırken meydana gelen kaza sonucu ölenin hak sahiplerine davacı tarafından ödenen tazminattan davalının işleten olarak sorumlu olduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1-) Dava, otobüs zorunlu koltuk ferdi kaza sigorta sözleşmesinden kaynaklanan alacağın rücu en tahsili istemine ilişkindir.
Somut olayda, davacı tarafından, davalı belediyeye ait otobüsün 30.12.2006 tarihinde Yeşilköy Beldesi’nden Beşikdüzü İlçesine gitmekte iken kazaya uğraması sonucu ölen kişinin yakınlarına zorunlu koltuk feri kaza sigorta sözleşmesine göre yapılan tazminat ödemesinin aracın yolcu taşıma yetki belgesinin bulunmadığı iddia edilerek Poliçe Genel Şartlarına göre sigortalıdan tahsili talep edilmiş, davalı tarafından ise kaza tarihi itibariyle yolcu taşıma yetki belgesi alınma zorunluluğunun bulunmadığı savunulmuştur.
Gerçekten de, Karayolu Yolcu Taşımacılığı Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Poliçesi Genel Şartlarının sigortalıya rücu hakkı başlıklı B.7.c maddesinde, taşımacının yetki belgesinde kayıtlı olmayan taşıtlarla yapılan veya yetki belgesi olmadan yapılan taşmalar sonucu meydana gelen kaza sonucu ödenen tazminatın sigortalıdan rücuen tazmin edileceği düzenlenmiş olup, uyuşmazlık, kaza tarihi itibariyle il sınırları içinde yapılan yolcu taşımacılığında yetki belgesi alınma zorunluluğu bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davaya konu taşımanın Trabzon İli Beşikdüzü İlçesi ile bu ilçeye bağlı 9 km mesafedeki Yeşilköy Beldesi arasında, dolayısı ile il sınırları içinde yapıldığı hususları çekişmesizdir. 25.2.2004 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Karayolu Taşıma Yönetmeliği’nin 2/3. maddesinde “taşıma mesafesine bakılmasızın il sınırları içinde yapılan yolcu taşımaları, 100 kilometreye kadar olan şehirlerarası yolcu taşımaları ile belediye sınırları ile mücavir alanı içindeki taşımaların bu yönetmelik kapsamı dışında olduğu, bunlar için Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelik yürürlüğe konuluncaya kadar il sınırları içinde yapılan yolcu taşımları ile 100 kilometreye kadar olan şehirlerarası yolcu taşımaları il ve ilçe trafik komisyonları ile işbirliği yapılmak suretiyle ilgili valiliklerce, belediye sınırları ile mücavir alanı içindeki şehiriçi taşımalar il ve ilçe trafik komisyonları ile işbirliği yapılmak suretiyle, ilgili belediyelerce bu yönetmeliğin taşımacılar için getirdiği sorumluluk ve yükümlülükler dikkate alınarak düzenleneceği belirtilmiştir.
Buna göre, taşımanın güzergahı ve kazanın meydana geldiği tarih itibariyle Ulaştırma Bakanlığı tarafından bu konuda henüz yönetmelik çıkarılmadığından davalının aracı hakkında yolcu taşıma konusunda yetki verilmesine ilişkin uygulama Trabzon Valiliği tarafından belirlenecektir. Anılan valilik tarafından hazırlanan Karayolu Yolcu Taşıma Yönergesi ise 10.11.2007 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yani, kazanın meydana geldiği 30.12.2006 tarih ve güzergah itibariyle davalının aracı için yetki belgesi hususunda Karayolu Taşıma Yönetmeliği hükümleri uygulanamayacağı gibi, Trabzon Valiliği tarafından Taşıma Yönergesi de kaza tarihi itibariyle henüz hazırlanmış ve yürürlüğe girmiş değildir.
Mahkemece, buna rağmen davalının yolcu taşıma yetki belgesinin bulunması gerektiği halde olmadığı kabul edilerek yazılı şekilde hüküm tesis edilmiş ise de, bu belgenin kimden ve hangi usule göre alınmış olması gerektiği açıklanmadan karar verilmiştir.
Oysa, mahkemece, kazanın meydana geldiği güzergahın, kaza tarihinin ve aracın nitelikleri bildirilmek suretiyle Trabzon Valiliğinden anılan tarih itibariyle il sınırları içinde yapılan yolcu taşımalarında yetki belgesi verilip verilmediği, veriliyor ise yasal dayanağı ile uygulamanın ne olduğu sorularak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir.
2-) Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin harç ve vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davalı yararına BOZULMASINA, 2 numaralı bentte açıklanan sebeplerle diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek olmadığına, ödenen temyiz peşin harcın istemi halinde temyiz edene iadesine, 12.4.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/486
K. 2011/8329
T. 5.7.2011
• KONUT SİGORTA SÖZLEŞMESİNDEN DOĞAN ALACAK ( Rücu Davası – Sigortalı Konutta Oluşan Hasarın Davalının Kullanımındaki Konutta Meydana Gelen Arızadan Dolayı Sızan Sudan Kaynaklandığı/Davalının Malik Olmadığı Gözetilerek Arızanın Bakım Eksikliğinden mi Yoksa Kullanım Hatasından mı Kaynaklandığının Uzman Bilirkişi Vasıtasıyla Belirlenmesi Gerektiği )
• ALACAĞIN RÜCUEN TAZMİNİ ( Konut Sigorta Sözleşmesine Dayalı – Sigortalı Konutta Oluşan Hasarın Davalının Kullanımındaki Konutta Meydana Gelen Arızadan Dolayı Sızan Sudan Kaynaklandığı/Davalının Malik Olmadığı Gözetilerek Arızanın Bakım Eksikliğinden mi Yoksa Kullanım Hatasından mı Kaynaklandığının Uzman Bilirkişi Vasıtasıyla Belirlenmesi Gerektiği )
• HASAR NEDENİNİN TESPİTİ ( Sigortalı Konutta Oluşan Hasarın Davalının Kullanımındaki Konutta Meydana Gelen Arızadan Dolayı Sızan Sudan Kaynaklandığı/Arızanın Bakım Eksikliğinden mi Yoksa Kullanım Hatasından mı Kaynaklandığının Belirlenmesi Gerektiği – Konut Sigorta Sözleşmesine Dayalı Rücu Davası )
• KONUTTA MEYDANA GELEN ARIZADAN DOLAYI SU SIZINTISI OLMASI ( Konut Sigorta Sözleşmesine Dayalı Rücü Davası – Davalının Malik Olmadığı Gözetilerek Arızanın Bakım Eksikliğinden mi Yoksa Kullanım Hatasından mı Kaynaklandığının Uzman Bilirkişi Vasıtasıyla Belirleneceği )
6762/m.1269,1301
ÖZET : Dava, konut sigorta sözleşmesinden kaynaklanan alacağın rücuen tahsili istemine ilişkindir. Gerek ekspertiz raporu ve ekindeki fotoğraflardan gerekse site yönetimi tarafından tutulan tutanaktan sigortalı konutta oluşan hasarın, davalının kullanımındaki konutta meydana gelen arızadan dolayı sızan sudan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, sigortalı konutta meydana gelen hasarın davalının kullandığı konuttaki arızadan kaynaklandığın kabul edilmesi, davalının malik olmadığı gözetilerek arızanın bakım eksikliğinden mi yoksa kullanım hatasından mı kaynaklandığının uzman bilirkişi vasıtasıyla belirlenmesi, buna göre davalının sorumluluğunun değerlendirilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 05.11.2009 tarih ve 2007/327-2009/335 Sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi E.K. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalıya ait konutta meydana gelen su sızması sebebiyle müvekkili tarafından sigortalanan konutun hasar gördüğünü, hasar miktarının sigorta ettirene ödendiğini ileri sürerek, 5.998 TL’nin faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın zamanaşımı süresinden sonra açıldığını, zararın müvekkilinin kusurundan kaynaklandığına dair somut delil olmadığını, istenen tazminat miktarının fahiş olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, Ö… villaları yönetiminin, davacı şirket sigortalısının beyanına dayanarak tutanak düzenlediği, ekspertiz raporunun da davacı beyanına dayanılarak hazırlandığı, sigortalıya ait evdeki zararın, davalının konutundaki su borularından sızan sudan kaynaklandığına ilişkin iddiadan başka delil bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, konut sigorta sözleşmesinden kaynaklanan alacağın rücuen tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacının sigortalısına ait konutta meydana gelen hasarın davalının konutundaki su borusundan sızan sudan kaynaklandığının ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, gerek ekspertiz raporu ve ekindeki fotoğraflardan gerekse site yönetimi tarafından tutulan 15.08.2006 tarihli tutanak başlıklı belgeden, sigortalı konutta oluşan hasarın, davalının kullanımındaki konutta meydana gelen arızadan dolayı sızan sudan kaynaklandığı anlaşılmakta olup, söz konusu belgelerde yalnızca sigorta ettirenin beyanı değil, belgeleri tanzim eden kişilerin tespitleri de yer almaktadır. Öte yandan mahkemece yapılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda da, sigortalı konutta meydana gelen hasarın, davalıya ait su borusunun patlaması sonucu oluştuğu açıklanmıştır.
Bu durum karşısında mahkemece, sigortalı konutta meydana gelen hasarın davalının kullandığı konuttaki arızadan kaynaklandığın kabul edilmesi, davalının malik olmadığı gözetilerek arızanın bakım eksikliğinden mi yoksa kullanım hatasından mı kaynaklandığının uzman bilirkişi vasıtasıyla belirlenmesi, buna göre davalının sorumluluğunun değerlendirilmesi ve oluşacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış kararın bu sebeple davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödenen temyiz peşin harcın istemi halinde temyiz edene iadesine, 05.07.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
23. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/3214
K. 2012/4868
T. 11.7.2012
• KAYIT KABUL İSTEMİ ( İki Senet Kambiyo Senedi Vasıflarını Haiz Olup Aynı Keşide Tarihli Senet İle İlgili Talebin Kabul Edilmiş Olması ve Yapılan Protokol Karşısında Bu İki Senet Yönünden de Kabul Kararı Verilmesi Gerektiği )
• KAMBİYO SENEDİ ( Kayıt Kabul İstemi – İki Senet Kambiyo Senedi Vasıflarını Haiz Olup Aynı Keşide Tarihli Senet İle İlgili Talebin Kabul Edilmiş Olması ve Yapılan Protokol Karşısında Bu İki Senet Yönünden de Kabul Kararı Verilmesi Gerektiği )
• ALACAĞIN SIRA CETVELİNE KAYDI İSTEMİ ( İki Senet Kambiyo Senedi Vasıflarını Haiz Olup Aynı Keşide Tarihli Senet İle İlgili Talebin Kabul Edilmiş Olması ve Yapılan Protokol Karşısında Bu İki Senet Yönünden de Kabul Kararı Verileceği – Kayıt Kabul İstemi )
2004/m.235
ÖZET : Dava, kayıt kabul istemine ilişkindir. Mahkemece, bonoların davacı defterlerinde kayıtlı olmadıkları gerekçesiyle bu senetler yönünden davanın reddine karar verilmiştir. Bu iki senet kambiyo senedi vasıflarını haiz olup, aynı keşide tarihli senet ile ilgili talebin kabul edilmiş olması ve yapılan protokol karşısında bu iki senet yönünden de kabul kararı verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle bu senetlerle ilgili davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır.
DAVA : Taraflar arasındaki kayıt kabul davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin, davalı şirketten 13 adet bono nedeniyle işlemiş faiz dahil 45.031,00 TL alacaklı olduğunu, bu alacağın taraflar arasındaki satış vaadi sözleşmesinden kaynaklandığını, davalının iflası üzerine belirtilen miktardaki alacağın iflas masasına kaydı için yapılan başvurunun iflas idaresi tarafından haksız olarak red edildiğini ileri sürerek, alacağın sıra cetveline kaydına karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının alacağının dayandırdığı bonolardan toplam 5.737,00 TL miktarındaki senetlerin davalının defterinde kayıtlı olmadığı, geri kalan 30.190,00 TL’ lik senetlerin davalı defterinde kayıtlı olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile 30.190,00 TL alacağa iflas tarihine kadar 9.019,12 TL faiz hesaplanmak suretiyle 39.209,12 TL alacağın iflas masasına kaydına, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, kayıt kabul istemine ilişkindir.
Mahkemece , 23.06.2005 vade tarihli 3.500,00 TL ve 27.10.2005 vade tarihli 2.237,00 TL lik bonoların davacı defterlerinde kayıtlı olmadıkları gerekçesiyle bu senetler yönünden davanın reddine karar verilmiştir. Bu iki senet kambiyo senedi vasıflarını haiz olup, aynı keşide tarihli 24.11.2006 vade tarihli senet ile ilgili talebin kabul edilmiş olması ve yapılan protokol karşısında bu iki senet yönünden de kabul kararı verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle bu senetlerle ilgili davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır.
SONUÇ : Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulu ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, davacıdan alınan peşin harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11.07.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/20119
K. 2012/7554
T. 22.3.2012
• ALACAĞIN TAHSİLİ ( Aldırılan Bilirkişi Raporunda % 10 Sözleşme Ücreti Vekaleti ve Tarifeye Göre Hesaplanan Karşı Yan Ücreti Vekaleti Aşamalı Olarak Hesaplandığı – Davacı Tarafın Vekalet Ücreti Alacağı Hesaplanarak Karar Verileceği )
• DAVALILARIN HARİCEN SULH OLUP MAHKEMEYE İBRANAME VERMESİ ( Davalı % 10 Vekalet Ücreti Ödemeyi Kabul Ettiği/Davacı Tarafın Vekalet Ücreti Alacağı Hesaplanarak Karar Verilmesi Gerektiği – Alacağın Tahsili İstemi )
• VEKALET ÜCRETİ ( İş Talimatında Davalı Alacağın Tahsili İçin Dava Açılmasına İzin Verdiği – Davalı % 10 Vekalet Ücreti Ödemeyi Kabul Ettiği/Davacı Tarafın Vekalet Ücreti Alacağı Hesaplanarak Karar Verilmesi Gerektiği )
1136/m.164,165
ÖZET : Dava, alacağın tahsili istemidir. Davacı tarafın sunduğu, iş talimatında davalı alacağının tahsili için dava açılmasını, verilen hukuki hizmet karşılığı % 10 vekalet ücreti ödemeyi kabul ettiğini beyan ederek imzalamıştır. Davalı tarafça bu iş talimatı içeriği ve altındaki imzaya itiraz edilmemiştir. Mahkemece aldırılan bilirkişi raporunda, % 10 sözleşme ücreti vekaleti ve tarifeye göre hesaplanan karşı yan ücreti vekaleti aşamalı olarak hesaplanmıştır. Mahkemece davacı tarafın vekalet ücreti alacağının hesaplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçe ile karşı yan ücreti vekaletinin tahsili ile yetinilip, sözleşme vekalet ücretinin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı profesyonel futbolcu olan davalı Şeyhmuz’un avukatı olduğunu, diğer davalı kulüpten olan alacağının tahsili için 1.6.2009 tarihli talimat ile Türkiye Futbol Federasyonu Uyuşmazlık Çözüm Kurulu nezdinde dava açtığını, dava sırasında, davalıların haricen sulh olup mahkemeye ibraname vermesi üzerine davanın ibralaşma nedeniyle kara verilmesine yer olmadığına karar verildiğini, 1.6.2009 tarihli talimat ile verilen hukuk hizmeti karşılığı % 10 vekalet ücreti ödemeyi taahhüt edildiğini, dava masraflarının da kendisi tarafından karşılandığını, avukatlık kanununun 165.maddesi hükmüne göre davalıların vekalet ücretinin ödenmesinden müteselsilen sorumlu olduklarını bildirerek yapılan masrafların, sözleşme vekalet ücretinin, dava vekalet ücretinin fazlaya ilişkin hakları saklı kalarak tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davalı Şeyhmuz hakkındaki dava atiye bırakıldığından karar verilmesine yer olmadığına, davanın delillerin toplanmasına ilişkin ara kararından önce sulh ile bitirilmesi nedeniyle 3.984 TL karşı yan vekalet ücretinin davalı kulüpten tahsiline karar verilmiş hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davacının 1.6.2009 tarihli iş talimatı ile davalı Şeyhmuz’un diğer davalı kulüp nezdindeki 183.499, 99 TL alacağının tahsili için kulüp aleyhine TFF Uyuşmazlık Çözüm Kurulu nezdinde dava açtığı, dava sırasında talebin 144.500 TL olarak düzeltildiği, tarafların sulh olmaları nedeniyle davalı futbolcunun ibraname sunduğu, davada, ibraname nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği, kararda taraflar yararına ücreti vekalet verilmediği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Avukatlık Kanunu madde 165 – ( Değişik madde: 02/05/2001 – 4667/78. md. )”İş sahibinin birden çok olması halinde bunlardan her biri, sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf avukat ücretinin ödenmesi hususunda müteselsil borçlu sayılırlar.”hükmünü içermektedir. Davacının takip ettiği davada tarafların haricen sulh olmaları sonucu davanın sonuçlandığı hususuna davalı tarafça itiraz olunmamıştır. Az yukarıda bahsedilen madde metnine göre tarafların sulh olduğu dava nedeniyle davacı avukatın avukatlık kanunu hükümlerine göre hesap edilecek vekalet ücretinin ödenmesinden takip edilen davanın tarafları müteselsil olarak sorumludur. Davalıların bu sorumluluğunun kapsamını Avukatlık Kanununun 164.maddesi hükmü uyarınca sözleşme ücreti vekaleti ve karşı yan ücreti vekaleti oluşturmaktadır. Davacı tarafın sunduğu, 1.6.2009 tarihli iş talimatında davalı Şeyhmuz 144.500 TL alacağının tahsili için dava açılmasını, verilen hukuki hizmet karşılığı % 10 vekalet ücreti ödemeyi kabul ettiğini beyan ederek imzalamıştır. Davalı tarafça bu iş talimatı içeriği ve altındaki imzaya itiraz edilmemiştir. Mahkemece aldırılan bilirkişi raporunda, % 10 sözleşme ücreti vekaleti ve tarifeye göre hesaplanan karşı yan ücreti vekaleti aşamalı olarak hesaplanmıştır. Mahkemece davacı tarafın vekalet ücreti alacağının hesaplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçe ile karşı yan ücreti vekaletinin tahsili ile yetinilip, sözleşme vekalet ücretinin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
Kabul şekli bakımından, davacı taraf yararına delillerin toplanmasına ilişkin ara kararı gereğinin yerine getirilmeden tarafların sulh olması gözetilerek 3.984 TL karşı yan ücreti vekaletinin tahsiline karar verilmiş ise de bu rakama nasıl ulaşıldığı anlaşılamamış olup mahkemenin gerekçesinde de bu hususta bir açıklık bulunmaması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1.bentte açıklanan nedenle davanın sair temyiz itirazlarının reddine, 2.bentte açıklanan nedenle kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 238.00 TL. temyiz harcının istek halinde iadesine, 22.03.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2001/10773
K. 2002/415
T. 17.1.2002
• İTİRAZIN İPTALİ ( Davalının Kira Borcunun Tahsili Amacıyla Yapılan İcra Takibine Vaki İtiraz )
• ALACAĞIN TAHSİLİ ( Aynı Davada Hem Takibe Yapılan İtirazın İptali Hemde Alacağın Tahsilinin İstenmesinin Mümkün Olmaması )
• İCRA TAKİBİNİN GEÇERSİZ OLMASI ( Takipte Alacağın Yabancı Para İle İstenmesi Nedeniyle )
2004/m.67,58
ÖZET : Aynı davada hem takibe yapılan itirazın iptali hem de alacağın tahsilinin birlikte istenmesi mümkün değildir. Ancak, İcra İflas Kanunu’nun 58/2-3 maddesindeki şartları taşımadığı için ortada geçerli bir icra takibi bulunmadığından mahkemenin itirazın iptali davasının reddine ilişkin kararı yerinde olup, davacı dava dilekçesinde, aynı zamanda takip konusu alacağın tahsilini de istediğine göre, bu talep hakkında yapılacak yargılamanın sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Dava dilekçesinde 3070 Mark alacağa yapılan takibin iptali, alacağın tahsili ve %40 inkar tazminatının faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili dilekçesinde; davalının müvekkilinin kiracısı olduğunu, davalının 2000 yılı Ekim-Kasım-Aralık ve 2001 yılı Ocak-Şubat-Mart aylarına ait kira borcu olduğunu, bu kira borcunun tahsili amacı ile davalı aleyhine icra takibi yaptıklarını ve davalının takibe itirazda bulunduğunu beyan ederek, itirazın iptaline, kira alacağının %10 faizi ile birlikte tahsiline ve davalının taşınmazdan tahliyesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı savunmasında; taşınmazı 2000 yılının 10.ayında tahliye ettiğini, ancak davacının yurtdışında olması ve taşınmazda bir kısım onarımlar yapılması gerektiğinden anahtarı 5.5.2001 tarihinde teslim ettiğini ifade etmiştir.
Mahkemece; davalıya gönderilen ödeme emrinin tamamen yabancı para üzerinden düzenlendiği, İİK.’nun 58.maddesi gereğince, takip talebinde alacağın ve istenilen teminatın Türk parası ile tutarının gösterilmesi gerektiği, bunun takip talebinde bulunması gereken şartlardan olduğu, bu hali ile davalı aleyhine girişilmiş usulüne uygun bir takip bulunmadığı gerekçesi ile itirazın iptali davasının reddine karar verilmiştir.
Davacı davada, hem itirazın iptalini hem de takip konusu yapılan alacağın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Yargıtay’ın Yerleşik İçtihadlarına göre; aynı davada hem takibe yapılan itirazın iptali hem de alacağın tahsilinin birlikte istenmesi mümkün değildir.
Ancak, İcra İflas Kanunu’nun 58/2-3 maddesindeki şartları taşımadığı için ortada geçerli bir icra takibi bulunmadığından mahkemenin itirazın iptali davasının reddine ilişkin kararı yerinde olup, davacı dava dilekçesinde, aynı zamanda takip konusu alacağın tahsilini de istediğine göre, bu talep hakkında yapılacak yargılamanın sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 17.1.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2008/13-322
K. 2008/324
T. 16.4.2008
• ALACAĞIN TAHSİLİ ( Bedelleri Ödenmeyen İki Adet Faturaya Dayalı – Uyuşmazlığın Tek Bir Hizmet Sözleşmesinden Doğması Tarafların Birbirlerinden Olan Karşılıklı Alacaklarının Varlıkları ve Miktarlarının Çekişmesiz Bulunması/Mahsup Nedeniyle Davanın Reddi Gereği )
• MAHSUP ( Faturaya Dayalı Alacağın Tahsili – Uyuşmazlığın Tek Bir Hizmet Sözleşmesinden Doğması Tarafların Birbirlerinden Olan Karşılıklı Alacaklarının Varlıkları ve Miktarlarının Çekişmesiz Bulunması/Mahsup Nedeniyle Davanın Reddi Gereği )
• DAVALARIN BİRLEŞTİRİLMESİ ( Şirket Alacağından İdare Alacağı Düşülmek Suretiyle Kalan Tutarın Tahsilinin Talep Edildi – Mahsup İradesinin Açıkça Ortaya Konulduğu/İki Ayrı Dava Açılmış Olmasının Sonuca Etkili Bulunmadığı )
1086/m.438/II
ÖZET : Asıl dava; davalıya bağlı sağlık tesislerinin genel temizliğinin yapılması konusunda taraflar arasında düzenlenen sözleşme nedeniyle, davacı yüklenici tarafından düzenlenen ve bedelleri ödenmeyen iki adet faturaya dayalı alacağın; birleştirilen dava ise, aynı sözleşme çerçevesinde, yüklenicinin yaptığı ileri sürülen usulsüzlükler, mükerrer tahsilatlar nedeniyle ve ayrıca ceza bedeli olarak tahakkuk eden alacağın tahsili istemine ilişkindir.
Yerel Mahkeme, uyuşmazlığın tek bir hizmet sözleşmesinden doğduğunu, tarafların birbirlerinden olan karşılıklı alacaklarının varlıklarının ve miktarlarının çekişmesiz bulunduğunu, birleştirilen davada, şirket alacağından idare alacağı düşülmek suretiyle kalan tutarın tahsilinin talep edildiğini, böylece mahsup iradesinin açıkça ortaya konulduğunu, iki ayrı dava açılmış olmasının sonuca etkili bulunmadığını vurgulayarak asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulüne dair verdiği karar onanmıştır.
DAVA : Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy Asliye 3.Ticaret Mahkemesince asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulüne dair verilen 27.1.2006 gün ve 2005/665-2006/34 sayılı kararın incelenmesi davalı-birleşen davacı SSK Başkanlığı vekili ile davacı-birleşen davalı Yener İnşaat Turizm Nakliyat Temizlik San.ve Tic. Ltd.Şti. vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 12.12.2006 gün ve 2006/11939-16277 sayılı ilamı ile;
( … Davacı, davalı kurumun açtığı ihale sonucunda Erenköy ve Sultanbeyli Hastanelerinin temizlik ihalelerini kazandığını, 12.3.1999 tarihinde sözleşme imzaladıklarını, sözleşmeden doğan tüm yükümlülüklerini yerine getirmiş olmasına rağmen davalının son iki adet fatura bedelini ödemediğini ileri sürerek 5.762.162.056 TL’nın tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı davanın reddini dilemiş; birleşen davasında da davacının sözleşmenin ifası sırasında bir kısım usulsüzlükler yapmak suretiyle asgari ücret farklarını iki kez tahsil ettiğini, eksik işçi çalıştırıp fazla tahakkuk gösterdiğini, fazla KDV farkı aldığını, tüm bunların müfettiş raporuyla belirlendiğini ve çalışanı diğer davalı Kamil Çetinkaya’nın da sorumlu olduğunu ileri sürerek şimdilik 3.178.859.356 TL’nın tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, asıl davanın kabulüne, birleşen davanın İş Mahkemesinde görülmesi gerektiği gerekçe gösterilerek görev yönünden reddine karar verilmiş; birleşen davanın davacısı tarafından temyiz edilen hüküm, Dairemizce bozulmuş, bozmaya uyulduktan sonra bu kez asıl davanın reddine, birleşen davanın 1.794.74 YTL üzerinden kabulüne, birleşen davanın davalılarından Kamil Çetinkaya hakkındaki davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ve birleşen davanın davacısı tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı-birleşen davanın davacısının tüm, davacı-birleşen davanın davalısının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davalı-birleşen davanın davacısı 31.7.2001 tarihinde açtığı davasında fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle 3.178.859.356 TL.nın tahsiline karar verilmesini istemiş; daha sonradan davasını ıslah etmediği gibi her iki davada taraflar aynı sözleşmeye dayanmış olsalar bile, davalı ( birleşen davanın davacısının ) her hangi bir takas-mahsup talebi de yoktur. Her iki dava farklı tarihlerde açılmış olup, dayanılan maddi vakıalar da birbirinden farklıdır. Hal böyle olunca mahkemece her iki dava hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerekirken kendiliğinden takas ve mahsup işlemi yapmak suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK. 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II.fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Asıl dava; davalıya bağlı sağlık tesislerinin genel temizliğinin yapılması konusunda taraflar arasında düzenlenen sözleşme nedeniyle, davacı yüklenici tarafından düzenlenen ve bedelleri ödenmeyen iki adet faturaya dayalı alacağın; birleştirilen dava ise, aynı sözleşme çerçevesinde, yüklenicinin yaptığı ileri sürülen usulsüzlükler, mükerrer tahsilatlar nedeniyle ve ayrıca ceza bedeli olarak tahakkuk eden alacağın tahsili istemine ilişkindir.
Asıl davada davacı Yener İnşaat Turizm Nakliyat Temizlik San.ve Tic. Ltd.Şti. vekili, davalının yaptığı 7.12.1998 günlü ihale sonucunda taraflar arasında düzenlenen 12.3.1999 tarihli sözleşmeyle, davacının, SSK Kartal Hastanesine bağlı Erenköy Fizik Tedavi Rehabilitasyon Merkezi ile Sultanbeyli ve Samandıra Dispanserlerinin genel temizlik işlerini yapma işini üstlendiğini, 12.3.1999 tarihinde işe başladığını, sözleşme çerçevesinde gerekli hizmetleri yerine getirdiğini, davalının da hak edişleri ödediğini, ancak, 28.4.2000 ve 12.5.2000 tarihli son iki faturanın bedelleri toplamı 5.762.162.056 TL.nin ödenmediğini, sebebi sorulduğunda ise, daha önceki ödemelerde yanlış hesaplamalar yapıldığı şeklinde keyfi bir beyanda bulunulduğunu ileri sürerek, 5.762.162.056 TL.nin en yüksek reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı SSK Genel Müdürlüğü vekili, Kartal SSK Hastanesine bağlı sağlık tesislerinde temizlik işlerini yürüten davacı şirket ile ilgili olarak düzenlenen 29.9.2000 tarihli müfettiş raporunda; davaya konu 28.4.2000 tarihli fatura bedelinin 4.115.830.375 TL.değil, KDV dahil 703.002.830 TL.; 12.5.2000 tarihli fatura bedelinin de KDV dahil 1.646.331.681 TL. değil, KDV dahil 1.481.201.131 TL; iki faturanın toplam bedelinin de 5.184.203.961 TL. olması gerektiğinin; davacı şirketin, asgari ücret farkını her ay faturalara yansıtarak mükerrer ödemelere sebebiyet verdiğinin, 1999 Temmuz ayı asgari ücret farkının iki kez fatura edildiğinin, KDV artış farklarının faturalara önceden yansıtılması nedeniyle davacı şirkete sehven fazla ödeme yapıldığının tesbit edildiğini; ayrıca, davacı şirketin eksik işçi çalıştırması nedeniyle 2.067.336.572 TL. ceza tahakkuk ettirildiğini, böylece davalının davacıdan 8.363.163.317 TL. alacağı bulunduğunun belirlendiğini, fazla ödemeleri iade etmesi için davacıya 10.5.2000 tarihli yazının gönderildiğini, ancak ödeme yapmadığını, 3.178.859.365 TL. kurum alacağının tahsili için, Şişli 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2001/975 esas sayılı dosyasıyla görülmekte olan davanın açıldığını, her iki davanın birleştirilmesi gerektiğini; davalının tacir olmaması nedeniyle reeskont faizi talep edilemeyeceğini, dosyada mevcut bilirkişi raporunu da kabul etmediğini cevaben bildirmiştir.
Birleştirilen davada ise, davacı SSK Genel Müdürlüğü vekili, Kartal SSK Hastanesine bağlı sağlık tesislerinde temizlik işlerini yürüten davalı Yener İnşaat Turizm Nakliyat Temizlik San.ve Tic. Ltd.Şti. tarafından bazı usulsüzlükler yapıldığının müfettiş raporuyla saptandığını, rapora göre, eksiklik ve aksaklıkların bir kısmının davalı firmanın tutum ve davranışlarından kaynaklandığını, ayrıca hastanenin makine ve ikmal servisinin işlemleri gereği gibi kontrol etmemesinin de bunda etkili olduğunun belirtildiğini, yapılan usulsüzlükler sonucu kurumun 3.178.859.356 TL. zarara uğradığını, davalı firmanın yazılı talebe rağmen zararı ödemediğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin talep hakkı saklı kalmak kaydıyla 3.178.859.356 TL. kurum alacağının 29.9.2000 tarihinden itibaren davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Kamil Çetinkaya, Kartal SSK Hastanesi malzeme servis sorumlusu olarak görevli bulunduğunu, diğer davalı şirketin usulsüzlüklerini kendisinin belirlediğini, konuyla ilgili olarak yaptığı tüm işlemlerin yazışmalarla ve belgelerle sabit bulunduğunu, zarara neden olmadığını cevaben bildirmiştir.
Diğer davalı Yener İnşaat Turizm Nakliyat Temizlik San.ve Tic. Ltd.Şti. vekili esasa cevap vermemiş; her iki davanın birleştirilmesini talep etmiştir.
Yerel Mahkeme asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulü ile 1.794,74 YTL.nin 08.12.2000 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya dair talebin reddine karar vermiş; bu karar Özel Dairece metni yukarıda bulunan ilamla bozulmuş; Yerel Mahkeme, gerekçesini tekrarlayarak ve özellikle, uyuşmazlığın tek bir hizmet sözleşmesinden doğduğunu, tarafların birbirlerinden olan karşılıklı alacaklarının varlıklarının ve miktarlarının çekişmesiz bulunduğunu, birleştirilen davada, şirket alacağından idare alacağı düşülmek suretiyle kalan tutarın tahsilinin talep edildiğini, böylece mahsup iradesinin açıkça ortaya konulduğunu, iki ayrı dava açılmış olmasının sonuca etkili bulunmadığını vurgulayarak önceki kararında direnmiştir.
İhale sonucunda taraflar arasında düzenlenen 12.3.1999 tarihli sözleşme uyarınca, davacı-birleşen davalının, bir yıl süreyle, 20 işçi çalıştırarak SSK Kartal Hastanesine bağlı Erenköy Fizik Tedavi Rehabilitasyon Merkezi ile Sultanbeyli ve Samandıra Dispanserlerinin genel temizlik işlerini 23.252.453.125 TL. bedelle yapmayı taahhüt ettiği, taahhüdünü yerine getirdiği, iş bedelinin aylık olarak düzenlediği faturalar karşılığında kendisine ödendiği, asıl davaya konu 28.4.2000 tarihli 4.115.830.375 TL. tutarlı ve 12.5.2000 tarihli, 1.646.331.681 TL. tutarlı son iki fatura bedelinin ( toplam 5.762.162.056 TL. ) ise ödenmediği çekişmesizdir.
Davalı Kurumun bu fatura bedellerini ödememe gerekçesini dayandırdığı, Kurum Müfettişi Engin Aydemir tarafından düzenlenmiş 29.9.2000 günlü inceleme raporunda, yüklenici firmanın sözleşmeye aykırı bazı davranışları bulunduğu, eldeki davanın konusunu oluşturan iki adet fatura bedellerinin olması gerekenden daha fazla gösterildiği ve benzeri başka usulsüzlükler yapıldığı belirtildikten sonra, “sonuç” bölümünde “Kurum Özlük Hakları Yönünden” alt başlığıyla aynen;
“- Kartal Hastanesince sehven ödenen ( 4.905.905.651 TL.’nin 31.5.2000 tarihi itibariyle hesaplanan kanuni faizi dahil ) 6.295.726.745 TL. ile,
– 12.3.1999-12.5.2000 tarihleri arasında eksik işçi çalıştırılan toplam 661 günün parasal ceza tutarı olan ( 1.536.986.945 TL.nin 31.5.2000 tarihi itibariyle hesaplanan kanuni faizi dahil ) 2.067.336.572 TL.nin,
Toplamı olan 8.363.063.317 TL.’sından, firmanın ( 2000 yılı nisan ayından olan alacağı olan KDV dahil 3.703.002.830 TL.’sı ile 2000 yılı mayıs ayından olan alacağı olan KDV dahil 1.481.201.131 TL.sı olmak üzere ) alacağı toplam 5.184.203.961 TL. sının borcundan mahsup edilmesi nedeniyle kalan kanuni faiz dahil 3.178.859.356 TL.’sının,
Yener Temizlik Firmasından ve malzeme servis sorumlusu Kamil Çetinkaya’dan müteselsil olarak tahsil edilmesinin uygun olacağı kanaatine varılmıştır.” Denilmiştir.
Kurum tarafından açılıp birleştirilen dava, gerekçesi ve talep sonucu itibariyle bütünüyle bu rapora dayalıdır. Başka bir ifadeyle, Kurum, birleştirilen davada, anılan raporu esas almak suretiyle, kendi alacak tutarından şirketin mevcut alacağını düşüp, karşılıklı alacaklar arasında bir mahsup işlemi yaparak talepte bulunmuştur.
Davasını açarken, aynı sözleşmeden kaynaklanan ve miktarları çekişmesiz olan alacağı ile borcu arasında mahsup işlemini bizzat yapan ve böylece mahsup iradesini davadan önce ortaya koymuş olan idarenin ( birleştirilen davanın davacısının ), birleştirilerek görülen eldeki dava sırasında ayrıca mahsup talebinde bulunmasına gerek yoktur.
Dolayısıyla, birleşen davaları gören Yerel Mahkemenin, bu yönü gözönünde tutarak, her iki tarafın karşılıklı alacak-borç ilişkisi ve miktarları çerçevesinde hüküm kurması usul ve yasaya uygundur. Bu nedenle direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ : Davalı-birleşen davacı SSK Başkanlığı vekili ile davacı-birleşen davalı Yener İnşaat Turizm Nakliyat Temizlik San.ve Tic. Ltd.Şti. vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 16.04.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/6588
K. 2005/2375
T. 9.3.2005
• ALACAĞIN TAHSİLİ DAVASI ( Satım Nedeniyle Oluşan Alacak – Çekle Yapılan Ödemenin Araştırlması Gereği )
• ÇEKLE YAPILAN ÖDEME ( Çekle İlgili Bilgilerin İlgili Banka Şubesinden Sorularak Ödeme Yapılıp Yapılmadığının Araştırılması )
818/m. 210
ÖZET : Mahkemece öncelikle davacıdan anılan müşteri çekleri ile ödeme yapılıp yapılmadığı sorulup, kabul edilmeyen veya ödenmediği ileri sürülen çekler yönünden tahsilat yapılıp, yapılmadığı veya kimin tarafından çeklerin tahsil edildiğinin araştırılıp uygun sonuç dairesince bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Taraflar arasındaki uyuşmazlık ticari satım nedeni ile oluşan alacağın tahsili için girişilen takibe, davalının itirazının iptaline ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda davacının davalıdan 2.155.000.000.-TL. alacaklı olduğu gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Davalı vekili tarihsiz olarak sunduğu dilekçede “fatura dökümü” başlığı altında dokuz adet mal alımına ilişkin fatura tutarının 33.155.684.335.-TL. olduğu buna karşılık yapılan ödemelerin ise “ödeme dökümü” başlığı altında 33.264.000.000.-TL. olduğunu bu durumda davacıya 108.315.665.-TL. fazla ödeme yapıldığını savunmuştur. Hükme esas alınan 17.12.2003 tarihli bilirkişi raporunda bu çeklerden 31.000.000.000.-TL. toplam bedelli olanlar hesaba dahil edilmiş, bakiye kalan toplam tutarı 2.264.000.000.-TL. olan on üç adet çekin akıbeti araştırılmamıştır. Oysaki 5.6.2003 ve 30.10.2003 tarihli bilirkişi raporlarında bu çeklerle ilgili bilgilerin ilgili banka şubelerinden sorulması gerektiği vurgulanmıştır.
Bu durumda mahkemece öncelikle davacıdan anılan müşteri çekleri ile ödeme yapılıp yapılmadığı sorulup, kabul edilmeyen veya ödenmediği ileri sürülen çekler yönünden tahsilat yapılıp, yapılmadığı veya kimin tarafından çeklerin tahsil edildiğinin araştırılıp uygun sonuç dairesince bir karar verilmesi gerekirken yetersiz bilirkişi raporuna göre eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 9.3.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/3033
K. 2010/15585
T. 17.6.2010
• ALACAĞIN TAHSİLİ İSTEMİ ( Kararının Hüküm Bölümünde Takip Konusu Alacağın Tahsiline Karar Verilmiş Olup Alınan Kararda Faize İlişkin Bir Hüküm Bulunmadığından Alacaklı Karar Tarihinden İtibaren Yasal Faiz Talep Edebileceği )
• YASAL FAİZ ( Alacağın Tahsili İstemi – Kararın Hüküm Bölümünde Takip Konusu Alacağın Tahsiline Karar Verilmiş Olup Alınan Kararda Faize İlişkin Bir Hüküm Bulunmadığından Alacaklı Karar Tarihinden İtibaren Yasal Faiz Talep Edebileceği )
• FAİZE İLİŞKİN HÜKÜM BULUNMAYAN KARAR ( Alacaklı Karar Tarihinden İtibaren Yasal Faiz Talep Edebileceği – Mahkemenin Yorum Yoluyla Taraflar Arasındaki İlişki Ticari İlişki Olarak Değerlendirilip Ticari Temerrüt Faizi Uygulaması Yapamayacağı )
3095/m.1
ÖZET : Kararının hüküm bölümünde; takip konusu alacağın tahsiline karar verilmiş olup, alınan kararda faize ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Bu durumda alacaklı karar tarihinden itibaren yasal faiz talep edebilir. Mahkemece yorum yoluyla taraflar arasındaki ilişki ticari ilişki olarak değerlendirilip ticari temerrüt faizi uygulaması yapılamaz.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Takibe konu yapılan Tavşanlı Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2005/132 esas – 2007/148 karar sayılı kararının hüküm bölümünde; takip konusu 3.536,63 YTL.’nin tahsiline karar verilmiş olup, alınan kararda faize ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Bu durumda alacaklı karar tarihinden itibaren yasal faiz talep edebilir.
Mahkemece yorum yoluyla taraflar arasındaki ilişki ticari ilişki olarak değerlendirilip ticari temerrüt faizi uygulaması yapılamaz.
Mahkemece bilirkişinin düzenlemiş olduğu raporun ( c ) bendinde belirtilen yasal faiz uygulaması dikkate alınarak karar verilmesi gerekirken, yorum yolu ile ticari temerrüt faizi uygulanmasına karar verilmesi isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle mahkeme kararının yukarda yazılı sebeplerle İ.İ.K. 366. ve H.U.M.K.’nun 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 17.6.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/7913
K. 2011/8314
T. 5.7.2011
• BONONUN KAYBEDİLMESİ ( Alacağın Tahsili İstemi – Bonoların Kaybı Sonrasında Dava Dışı Borçlunun Bu Kayıptan Yararlanarak Davacı Alacaklının Alacağına Kavuşmasını Engelleyici Davranış ve Tasarruflarının Varlığının İspat Edilmesi Gerektiği )
• ALACAĞIN TAHSİLİ İSTEMİ ( Bonoların Kaybı Sonrasında Dava Dışı Borçlunun Bu Kayıptan Yararlanarak Davacı Alacaklının Alacağına Kavuşmasını Engelleyici Davranış ve Tasarruflarının Varlığının İspat Edilmesi Gerektiği )
• TAZMİNAT DAVASI ( Bonolar Kaybedilmemiş ve Vadeleri Sonunda Hemen Takibe Konulmuş Olsa Bile Dava Dışı Borçlunun Borcunu Ödeyemeyeceği Sabitse ve Davalının Salt Bonoların Kaybedilmesi Nedeniyle Sorumlu Tutulmasının Gerektiğinin Kabulünün Doğru Olmadığı )
6762/m.669
ÖZET : Dava, tahsil cirosuyla davalı bankaya verilen iki ayrı bononun kaybedildiği, alacağın tahsil edilemediği ve bu sebeple zararın doğduğu iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir. Bonoların kaybı sonrasında dava dışı borçlunun bu kayıptan yararlanarak davacı alacaklının alacağına kavuşmasını engelleyici davranış ve tasarruflarının varlığı ispat edilmelidir. Başka bir ifadeyle, bonolar kaybedilmemiş ve vadeleri sonunda hemen takibe konulmuş olsa bile dava dışı borçlunun borcunu ödeyemeyeceği sabitse, davalının salt bonoların kaybedilmesi sebebiyle sorumlu tutulmasının gerektiğinin kabulü doğru değildir. Bu durum karşısında, açılan bu davanın bir tazminat davası olduğu dikkate alınıp, davacıya ispat imkanı tanınıp, tüm kanıtlar değerlendirilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Isparta 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 17.2.2009 tarih ve 2008/135-2009/74 Sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Berkant Şengel tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin 20.000 YTL ve 7.000 YTL bedelli iki adet bonoyu protestolu tahsil için davalıya teslim ettiğini, vadesi geldiği zaman itibariyle bonoların kaybedildiğini, davalıya tazmin için dava açıldığını, bonoların borçlusu aleyhine dava açılmadan veya takip yapılmadan doğrudan dava açılamayacağı gerekçesiyle reddine karar verildiğini, davalının aldığı zayi belgesiyle borçlusu aleyhine takip yapıldığını, ancak vade tarihleri itibariyle borcu karşılayacak malvarlığı olan borçlunun kaybı fırsat bilerek mallarını kaçırdığını, banka hesaplarını boşalttığını, neticede takibin sonuçsuz kaldığını, borç ödenmeden aciz belgesi alındığını, davalının zarara sebep olduğunu ileri sürerek, 20.000 YTL’nin 10.10.2005, 7.000.00 YTL’nin 30.10.2005 tarihinden itibaren en yüksek banka faiziyle tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın alacak davası olarak açılamayacağını, asıl borçlunun aciz içinde olması sebebiyle davacının alacağına kavuşamadığını, müvekkilinin kusurunun olmadığını, zayi sebebiyle mallarını kaçırma iddiasının soyut kaldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve tüm dosya kapsamına göre, uyuşmazlığa konu bonoların tahsil amacıyla davalıya teslim edildiği, yedindeyken bu senetlerin kaybolduğu, davacının bonolar sebebiyle borçlusu hakkında icra takibi yaptığı, herhangi bir mal bulunmadığından borçlu hakkında aciz belgesi alındığı, bonoların kaybolmasında davacıya atfedilecek bir kusur bulunmadığı, zarara uğradığı gerekçesiyle davanın kabulüne, 20.000.00 YTL’nin 10.10.2005, 7.000.00 YTL’nin ise 30.10.2005 tarihinden itibaren ticari faiziyle tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava, tahsil cirosuyla davalı bankaya verilen iki ayrı bononun kaybedildiği, alacağın tahsil edilemediği ve bu sebeple zararın doğduğu iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Dava dışı borçlunun keşideci, davacının lehtar olduğu iki ayrı bononun tahsil amaçlı olarak davalıya verildiği, birinin protesto edildikten, diğerinin ise henüz vadesi gelmeden davalı nezdinde kaybedildiği, davacının, doğrudan davalı aleyhine açtığı davanın, önce bonoların asıl borçlusuna başvurulması gerektiği, zamansız açıldığı gerekçesiyle reddine karar verildiği hususları çekişmesizdir. Ayrıca, davacının erken açtığı bu dava sonrası asıl borçluya karşı başlattığı takibin semeresiz kaldığı, haczi kabil mallarının bulunmadığının tespit edildiği, borçluya dair borç ödemeden aciz vesikası sunulduğu yönleri de dosya kapsamıyla sabittir. İşbu dava, bonoların vekil hamili konumundaki davalının senetleri tahsil aşamasında kaybettiği, bu sebeple bedellerinin tahsil edilemediği ve zararın doğduğu iddiasına dayanmaktadır. Davalının vekil hamil olarak zarardan sorumlu tutulabilmesi için, bonoların kaybedilmesi ile davacının bono bedelini tahsil etmemesi arasında doğrudan illiyet bağının ve bu şekilde vekalet akdinin ihlal edildiğinin kanıtlanması gerekmektedir. Bonoların kaybı sonrasında dava dışı borçlunun bu kayıptan yararlanarak davacı alacaklının alacağına kavuşmasını engelleyici davranış ve tasarruflarının varlığı ispat edilmelidir. Başka bir ifadeyle, bonolar kaybedilmemiş ve vadeleri sonunda hemen takibe konulmuş olsa bile dava dışı borçlunun borcunu ödeyemeyeceği sabitse, davalının salt bonoların kaybedilmesi sebebiyle sorumlu tutulmasının gerektiğinin kabulü doğru değildir. Bu durum karşısında, açılan bu davanın bir tazminat davası olduğu dikkate alınıp, yukarda açıklanan hususlar çerçevesinde davacıya ispat imkanı tanınıp, tüm kanıtlar değerlendirilmek suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davalı yararına BOZULMASINA, ödenen temyiz peşin harcın istemi halinde temyiz edene iadesine, 5.7.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
KARŞI OY :
Dava, davalı vekil hamil bankanın özen yükümlülüğünü yerine getirmemesi sebebiyle uğranılan zararın tazminine ilişkindir.
Her şeyden önce zarar ile tazmini farklı kavramlar olup, doğan bir zararın sonradan tazmin edilmiş yahut edilebilecek nitelikte olması, o zararın doğmamış olduğu anlamına gelmez. Bu bakımdan vekil hamil bankanın, sebepten mücerret ve kambiyo senedi niteliğindeki bonoları yitirmesinden ötürü alacağını senetsiz olarak takip etmek durumunda kalan davacının bu sebeple somut bir zarara uğradığı ve işbu zararın işbu dava sırasında da giderilmemiş olduğu sabittir.
Öte yandan, davacı yan tarafından davalı vekil hamil banka aleyhine açılan daha önceki dava, evvelce bono borçlusuna başvurulmamış olması sebebiyle zamansız olarak nitelenmiş ve bu karar Yargıtay incelemesinden de geçmek suretiyle kesinleşmiştir. Söz konusu hükümün, davalı banka tarafından gerekçesi yönünden temyiz edilmediği de ortadadır. Bunun akabinde, davacının davadışı bono borçlusu aleyhine girişmiş olduğu icra takibi borçlunun aczi sebebiyle akim kalmıştır. Bu durumda, taraflar arasında daha önce cereyan eden dava sonucunda verilen ve kesinleşen hüküm gereğinin davacı tarafından yerine getirilmiş olduğu, davadışı senet borçlusu aleyhine girişilen icra takibine karşın bono bedellerinin tahsil edilememesi sebebiyle davacının zararının işbu davanın açıldığı tarih itibariyle tazmin edilmediği de ortadadır. Artık, davacıdan, bonoların vadesinde davadışı borçlunun aciz halinde olduğunu ispatlamasının istenmesine gerek bulunmadığı kanısındayım. Üstelik, vekil hamil durumunda olan bankanın, bonoların vade tarihleri itibariyle davadışı borçlu hakkında almış olduğu zayi belgesine dayalı olarak herhangi bir takibata girişmemiş olduğu dosya kapsamı ile sabit olup davalı bankanın bu durumda dahi davacı müvekkiline karşı sorumlu olduğu açıktır. Diğer yandan davadışı borçlunun aciz halinden davacının sorumlu olduğu iddia ve ispat edilmiş olmayıp, davacının kendi fiiliyle zararın artmasına sebebiyet verdiğinin kabulü de mümkün değildir. Davacının bu şekilde ortaya çıkan ve dava tarihi itibariyle giderilmemiş olan zararına davalı vekil hamilin özensizliğinin yol açmış bulunduğu kuşkusuz olup davalı bankanın ihmali nitelikteki fiili ile zarar arasında illiyet bağının varlığı izahtan varestedir.
Tüm bu sebeplerle yerel mahkeme hükümünün onanması görüşünde bulunduğumdan, Dairemizin muhterem çoğunluğunun kararın bozulmasına ilişkin görüşüne katılamıyorum.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/11342
K. 2011/12202
T. 13.7.2011
• ALACAĞIN TAMAMININ ÇEKİŞMELİ OLMASI ( Kısmi Dava – Alacağın Tümü Gözetilerek Mahkemece Görevsizlik Kararı Verilmesi ve Dosyanın Başvuru Halinde Asliye Hukuk Mahkemesine Gönderilmesi Gerektiği )
• KISMİ DAVA ( Alacağın Tamamının Çekişmeli Olduğu – Görevli Mahkemenin Alacağın Tümü Gözetilerek Tespit Edileceği )
• ÇEKİŞMELİ ALACAK ( Kısmi Dava Açılması – Görevli Mahkemenin Alacağın Tümü Gözetilerek Tespit Edilmesi Gerektiği )
1086/m. 4
ÖZET : Davacı mirasbırakanın banka hesabında bulunan paranın davalı tarafından çekildiğini iddia ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik bir kısmının tahsili yönünden dava açmıştır. Bu durumda alacağın tamamının çekişmeli olduğu görülmektedir. Görev kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen dikkate alınması zorunludur. Bu nedenle, alacağın tamamının çekişmeli olduğu gözetilerek, mahkemece görevsizlik kararı verilmesi ve dosyanın başvuru halinde davaya bakmakla görevli Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : H.U.M.K.nun kısmi davaya ilişkin 4. maddesinde “Alacağın bir kısmı dava olundukta, eğer son kısım ise, mahkemenin vazifesinin tayininde müddeabihin kıymetine bakılır. Son kısım olmadığı ve alacağın tamamı da münazalı olduğu takdirde, alacağın tamamı nazarı itibara alınır.” hükmü yer almıştır. Davacı mirasbırakanın banka hesabında bulunan 13500 TL.’nin, davalı tarafından çekildiğini iddia ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1000 TL.’nin tahsili yönünden dava açmıştır. Bu durumda alacağın tamamının çekişmeli olduğu görülmektedir. Görev kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen dikkate alınması zorunludur. Bu nedenle, alacağın tamamının çekişmeli olduğu gözetilerek, mahkemece görevsizlik kararı verilmesi ve dosyanın başvuru halinde davaya bakmakla görevli Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesi gerekirken, işin esası hakkında yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz edilen hükümün yukarda açıklanan sebeple BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair yönlerin incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istenmesi halinde yatırana iadesine, 13.7.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/8022
K. 2006/8183
T. 10.7.2006
• RÜCU DAVASI ( Alacağın Tamamının Dava Edilmiş Olması Halinde Hükmün Asıl İsteminin Kabul Edilmeyen Bölümü Karar Tarihinde 1.000.000.000.-TL’sını Geçmeyen Tarafın Temyiz Hakkı Olmadığı )
• ALACAĞIN TAMAMININ DAVA EDİLMİŞ OLMASI ( Hükmün Asıl İsteminin Kabul Edilmeyen Bölümü Karar Tarihinde 1.000.000.000.-TL’sını Geçmeyen Tarafın Temyiz Hakkı Olmadığı )
• TEMYİZ SINIRI ( Rücu Davası – Alacağın Tamamının Dava Edilmiş Olması Halinde Hükmün Asıl İsteminin Kabul Edilmeyen Bölümü Karar Tarihinde 1.000.000.000.-TL’sını Geçmeyen Tarafın Temyiz Hakkı Olmadığı )
1086/m.427/4
6762/m.1301
ÖZET : 21.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5219 sayılı kanunla değişik HUMK.nun 427/4 üncü maddesine göre alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde, hükmün, asıl isteminin kabul edilmeyen bölümü karar tarihinde 1.000.000.000.-TL’sını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur.
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Kadıköy Asliye 1.Hukuk Mahkemesi’nce verilen 23.09.2004 gün ve 2003/103-2004/728 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Ateş Emlak Oto Ltd.Şti. temsilcisi tarafından istenilmekle dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacının TTK.nun 1301. maddesi hükmüne dayalı olarak davalılar aleyhine açtığı rücu davası sonucunda mahkemece davanın kısmen kabulüne dair tesis edilen karar davalı Ateş Emlak Oto Ltd.Şti. temsilcisi tarafından temyiz edilmiş, temyiz masraflarının yatırılmaması nedeniyle temyiz isteminin reddine dair verilen karar da davalı Ateş Emlak Oto Ltd.Şti. temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Her ne kadar mahkemece temyiz masraflarının verilen süre içerisinde yatırılmadığı gerekçesiyle davalı Ateş Emlak Oto Ltd.Şti.nin temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiş ise de, masrafların posta kanalı ile zamanında gönderilmiş olduğu anlaşılmış olmakla, temyiz isteminin reddine ilişkin verilen karar, HUMK.nun 432/5 inci maddesinin son cümlesi hükmünce bozulup kaldırılarak, mümeyyiz temsilcisinin temyiz isteminin süresinde ve usulüne uygun olduğu anlaşılmakla, temyiz isteminin esasının incelenmesine geçilmiştir.
İşin esası yönünden; 21.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5219 sayılı kanunla değişik HUMK.nun 427/4 üncü maddesine göre alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde, hükmün, asıl isteminin kabul edilmeyen bölümü karar tarihinde 1.000.000.000.-TL’sını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur. Davacı vekili 587.947.987.-TL yönünden itirazın iptalini istemiş, mahkemece 102.595.475.-TL’sı yönünden takibin devamına karar verilmiştir. Mümeyyiz davalı aleyhine kabul edilen kısım yukarıda anılan madde hükmüne göre temyiz sınırının altında kaldığı cihetle mümeyyiz davalı temsilcisinin temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, mümeyyiz davalı temsilcisinin temyiz isteminin HUMK.nun 432/4 üncü maddesi uyarınca REDDİNE, aşağıda yazılı bakiye 2.10.-YTL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 10.07.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/11265
K. 2004/11864
T. 27.10.2004
• MADDİ TAZMİNAT TALEBİ ( Dava Konusu Edilen Alacağın Son Kısmı İse Mahkemenin Görevinin Saptanmasında Dava Edilen Kısma Bakılacağı – Alacağın Tamamının Nizalı Olduğundan Bahisle Görevsizlik Kararı Verilemeyeceği )
• ALACAĞIN SON KISMININ DAVA EDİLMESİ ( Mahkemenin Görevinin Saptanmasında Dava Edilen Kısma Bakılacağı/Alacağın Tamamının Nizalı Olduğundan Bahisle Görevsizlik Kararı Verilemeyeceği – Maddi Tazminat Talebi )
• GÖREV ( Dava Konusu Edilen Alacağın Son Kısmı İse Mahkemenin Görevinin Saptanmasında Dava Edilen Kısma Bakılacağı/Alacağın Tamamının Nizalı Olduğundan Bahisle Görevsizlik Kararı Verilemeyeceği – Maddi Tazminat Talebi )
• ALACAĞIN TAMAMININ NİZALI OLMASI ( Görevsizlik Kararı Verilemeyeceği/Dava Konusu Edilen Alacağın Son Kısmı İse Mahkemenin Görevinin Saptanmasında Dava Edilen Kısma Bakılacağı – Maddi Tazminat Talebi )
1086/m.4
ÖZET : HUMK.nun 4. maddesi hükmüne göre dava konusu edilen alacağın son kısmı ise mahkemenin görevinin saptanmasında dava edilen kısma bakılır. Mahkemece, bu husus gözönünde tutulmaksızın alacağın tamamının nizalı olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesi usule aykırıdır.
DAVA : Dava dilekçesinde 83.125.000 lira maddi tazminatın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın görev nedeniyle reddi cihetine gidilmiş, hüküm taraflar tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davada, Ulubey Asliye Hukuk Mahkemesinin 1997/98 E- 2003/11 K.sayılı ilamında fazlaya ilişkin hak mahfuz tutulduğu ileri sürülerek bakiye 83.125.000 liranın tahsili istenilmiştir. Mahkemece, Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan maddi ve manevi tazminat dosyasının henüz derdest olduğu, bu durumda tazminat alacağının tamamının münazaalı olduğu ve toplam tazminat tutarının HUMK. 8/1. maddesi uyarınca 400.000.000 lira olan görev sınırının üstünde olan davanın Asliye Hukuk Mahkemesinin görevine girdiği gerekçesi ile görevsizlik kararı verilmiş olup, hüküm taraf vekilince temyiz edilmiştir.
HUMK.nun 4. maddesi hükmüne göre dava konusu edilen alacağın son kısmı ise mahkemenin görevinin saptanmasında dava edilen kısma bakılır.
Somut olayda; derdest bulunan dava dosyasında 320.000.000 lira maddi tazminatın tahsili istenilmiştir. Bu davada ise fazlaya ilişkin hakların mahfuz tutulduğu ileri sürülerek bakiye kısım için dava açılmıştır.
HUMK.nun 4/son fıkrası hükmüne göre dava olunan kısma bakılarak mahkemenin görevinin belirlenmesi gerekir.
Mahkemece, bu husus gözönünde tutulmaksızın alacağın tamamının nizalı olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesi usule aykırıdır.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 27.10.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/11265
K. 2004/11864
T. 27.10.2004
• MADDİ TAZMİNAT TALEBİ ( Dava Konusu Edilen Alacağın Son Kısmı İse Mahkemenin Görevinin Saptanmasında Dava Edilen Kısma Bakılacağı – Alacağın Tamamının Nizalı Olduğundan Bahisle Görevsizlik Kararı Verilemeyeceği )
• ALACAĞIN SON KISMININ DAVA EDİLMESİ ( Mahkemenin Görevinin Saptanmasında Dava Edilen Kısma Bakılacağı/Alacağın Tamamının Nizalı Olduğundan Bahisle Görevsizlik Kararı Verilemeyeceği – Maddi Tazminat Talebi )
• GÖREV ( Dava Konusu Edilen Alacağın Son Kısmı İse Mahkemenin Görevinin Saptanmasında Dava Edilen Kısma Bakılacağı/Alacağın Tamamının Nizalı Olduğundan Bahisle Görevsizlik Kararı Verilemeyeceği – Maddi Tazminat Talebi )
• ALACAĞIN TAMAMININ NİZALI OLMASI ( Görevsizlik Kararı Verilemeyeceği/Dava Konusu Edilen Alacağın Son Kısmı İse Mahkemenin Görevinin Saptanmasında Dava Edilen Kısma Bakılacağı – Maddi Tazminat Talebi )
1086/m.4
ÖZET : HUMK.nun 4. maddesi hükmüne göre dava konusu edilen alacağın son kısmı ise mahkemenin görevinin saptanmasında dava edilen kısma bakılır. Mahkemece, bu husus gözönünde tutulmaksızın alacağın tamamının nizalı olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesi usule aykırıdır.
DAVA : Dava dilekçesinde 83.125.000 lira maddi tazminatın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın görev nedeniyle reddi cihetine gidilmiş, hüküm taraflar tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davada, Ulubey Asliye Hukuk Mahkemesinin 1997/98 E- 2003/11 K.sayılı ilamında fazlaya ilişkin hak mahfuz tutulduğu ileri sürülerek bakiye 83.125.000 liranın tahsili istenilmiştir. Mahkemece, Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan maddi ve manevi tazminat dosyasının henüz derdest olduğu, bu durumda tazminat alacağının tamamının münazaalı olduğu ve toplam tazminat tutarının HUMK. 8/1. maddesi uyarınca 400.000.000 lira olan görev sınırının üstünde olan davanın Asliye Hukuk Mahkemesinin görevine girdiği gerekçesi ile görevsizlik kararı verilmiş olup, hüküm taraf vekilince temyiz edilmiştir.
HUMK.nun 4. maddesi hükmüne göre dava konusu edilen alacağın son kısmı ise mahkemenin görevinin saptanmasında dava edilen kısma bakılır.
Somut olayda; derdest bulunan dava dosyasında 320.000.000 lira maddi tazminatın tahsili istenilmiştir. Bu davada ise fazlaya ilişkin hakların mahfuz tutulduğu ileri sürülerek bakiye kısım için dava açılmıştır.
HUMK.nun 4/son fıkrası hükmüne göre dava olunan kısma bakılarak mahkemenin görevinin belirlenmesi gerekir.
Mahkemece, bu husus gözönünde tutulmaksızın alacağın tamamının nizalı olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesi usule aykırıdır.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 27.10.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.