Alacak Davası Hakkında Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/1510
K. 2011/9791
T. 21.6.2011
• ALACAK DAVASI ( Davacı Kurum Tarafından Davaya Konu Reçetelerde Sözleşmeye Aykırılıklar Olduğu İddia Edildiğinden Mahkemece Öncelikle Konusunda Uzman Yeni Bir Bilirkişi veya Bilirkişi Heyetinden Sözleşmeye Aykırılıklar Tespit Edilmesi Gerektiği )
• REÇETELERE İLİŞKİN FATURA CELBİ ( Alacak Davası – Davacı Kurum Tarafından Davaya Konu Reçetelerde Sözleşmeye Aykırılıklar Olduğu İddia Edildiğinden Mahkemece Öncelikle Konusunda Uzman Yeni Bir Bilirkişi veya Bilirkişi Heyetinden Sözleşmeye Aykırılıklar Tespit Edilmesi Gerektiği )
• FAİZ ( Taraflar Arasında Aktedilmiş Sözleşmenin “Ödeme Zamanı” Başlıklı Kısmında Yapılan Ödemelerin Yasal Faiziyle Birlikte Mahsubu Öngörüldüğünden Ortaya Çıkacak Bedele Ancak Yasal Faiz Uygulanabileceği )
818/m.96
ÖZET : Dava, alacak istemidir. Davacı kurum tarafından davaya konu reçetelerde sözleşmeye aykırılıklar olduğu iddia edildiğinden mahkemece, öncelikle konusunda uzman yeni bir bilirkişi veya bilirkişi heyetinden taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli ve açıklayıcı rapor alınarak, reçetelerdeki sözleşmeye aykırılıklar tespit edilmeli, ondan sonra ödemesi yapılmış reçetelere ilişkin faturaların celbi sağlanarak ne miktarda ve ne zaman ödeme yapıldığı hususları tespit edilmelidir. Yine taraflar arasında aktedilmiş sözleşmenin “ödeme zamanı” başlıklı kısmında yapılan ödemelerin yasal faiziyle birlikte mahsubu öngörüldüğünden ortaya çıkacak bedele ancak yasal faiz uygulanabileceği hususu da nazara alınarak sonucuna göre bir karar vermelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükümün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı kurura davalı eczacı ile Bağ-Kur’lu sigortalı ve hak sahiplerine ilaç verilmesi hususunda sözleşme aktedildiğini, davalı eczacının kuruma fatura ettiği ve 7.10.1999 tarihli teftiş raporu haricinde kalan reçeteler üzerinde yapılan inceleme ile sözleşmeye aykırılıklar tespit edildiğini, sözleşmenin “ödeme zamanı” başlıklı bölümünde belirlenen “…kurum gerekli incelemeyi yaptıktan sonra fatura kayda girişten itibaren 60 gün içinde eczaneye ödenir kontrolün tamamlanmaması halinde fatura bedellerinin tamamı eczaneye ödenir, ancak inceleme sonucu ortaya çıkacak kurum alacağı daha sonra eczaneye yapılacak ödemeden yasal faiziyle birlikte mahsup edilir.” hükmü gereğince 11.153,53 TL sözleşmeye aykırı reçete bedelinin 3.831,65 TL davalı alacağından mahsubu ile 7.321,88 TL kurum alacağı oluştuğunu ileri sürerek bu bedelin ödeme tarihi itibariyle 24.320.59 TL cari reeskont faiziyle birlikte toplam 31.642,46 TL’nin reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsil ini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalı eczacının kuruma fatura ettiği ve 7.10.1999 tarihli teftiş raporuna konu reçeteler dışında sözleşmeye aykırılıklar sebebiyle davalının kurumdan olan alacağının mahsubu ile 7.321,88 TL kurum alacağı oluştuğunu belirterek tahsil istemli eldeki davayı açmış ve delil listesi ekinde sözleşmeye aykırılıkları belirlenen 28 adet reçete listesi sunmuştur. Mahkemece, bilirkişi raporu benimsenmek suretiyle taleple bağlı kalınarak 31.642,00 TL’nin dava tarihinden tahsil tarihine kadar işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Bilirkişi raporunda, davacı kurum tarafından delil listesi ekinde sunulan 28 adet reçete ve daha sonra dosyaya ibraz edilen reçetelerle birlikte toplam 89 adet reçete bedellerinin toplamları esas alınarak 5.196,57 TL asıl, 28.128,44 TL her bir ödeme tarihinden itibaren işlemiş faizi ile birlikte toplam 33.325,01 TL davacının alacaklı olduğu belirtilmiştir. Ne var ki hükme esas alınan bilirkişi raporu hüküm vermeye yeterli ve elverişli değildir. Davacı kurum tarafından davaya konu reçetelerde sözleşmeye aykırılıklar olduğu iddia edildiğinden mahkemece, öncelikle konusunda uzman yeni bir bilirkişi veya bilirkişi heyetinden taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli ve açıklayıcı rapor alınarak, reçetelerdeki sözleşmeye aykırılıklar tespit edilmeli, ondan sonra ödemesi yapılmış reçetelere ilişkin faturaların celbi sağlanarak ne miktarda ve ne zaman ödeme yapıldığı hususları tespit edilmelidir. Yine taraflar arasında aktedilmiş sözleşmenin “ödeme zamanı” başlıklı kısmında yapılan ödemelerin yasal faiziyle birlikte mahsubu öngörüldüğünden ortaya çıkacak bedele ancak yasal faiz uygulanabileceği hususu da nazara alınarak sonucuna göre bir karar vermelidir. Yetersiz ve eksik bilirkişi raporu esas alınarak yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Yukarıda açılanan sebeplerle temyiz olunan kararın davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, 21.06.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/2267
K. 2010/9860
T. 5.7.2010
• ALACAK DAVASI ( Davacı Onama Kararından Sonra Dilekçe Vererek “Davadan Feragat” Ettiğini Bildirdiği – Hükmün Kesinleşmesinden Önce Davacının Davadan Feragat Etmesi Nedeniyle Bu Konuda Hüküm Kurulması Görevi Mahkemeye Ait Bulunduğu )
• FERAGAT ( Alacak Davası – Hükmün Kesinleşmesinden Önce Davacının Davadan Feragat Etmesi Nedeniyle Bu Konuda Hüküm Kurulması Görevi Mahkemeye Ait Bulunduğu )
• ONAMA KARARINDAN SONRA FERAGAT ( Hükmün Kesinleşmesinden Önce Davacının Davadan Feragat Etmesi Nedeniyle Bu Konuda Hüküm Kurulması Görevinin Mahkemeye Ait Bulunduğu )
1086/m.91
ÖZET : Davacı Dairemizin onama kararından sonra dilekçe vererek, “davadan feragat” ettiğini bildirmiştir. Hükmün kesinleşmesinden önce davacının davadan feragat etmesi sebebiyle bu konuda hüküm kurulması görevi mahkemeye ait bulunduğundan, davacının vaki feragati sebebiyle bir karar verilmek üzere hükümün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
DAVA : N. K. vekili ile SS Saklı Bahçe Yapı Kooperatifi vekili aralarındaki dava hakkında Kadıköy 1. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 16.12.2008 tarih ve 445-309 Sayılı hükümün Dairenin 23.12.2009 tarih ve 4734-15255 Sayılı ilamıyla onanmasına karar verilmişti. Süresi içinde davalı avukatınca kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : Davacı, davalı ile yaptığı protokol gereğince kendisine verilmesi gereken dört daire tapusunun verilmediğini ileri sürerek, şimdilik 50.000 YTL’nin tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı, davaya cevap vermemiştir.
Davanın kısmen kabulüne dair Mahkeme kararı, davalı tarafının temyizi üzerine, Dairemizin 23.12.2009 gün ve 20094734 Esas, 2009/15255 karar sayılı ilamı ile onanmıştır. Davalı bu kez, karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
Davacı Dairemizin onama kararından sonra 20.1.2010 tarihli dilekçe vererek, “davadan feragat” ettiğini bildirmiştir. Hükmün kesinleşmesinden önce davacının davadan feragat etmesi sebebiyle bu konuda hüküm kurulması görevi mahkemeye ait bulunduğundan, davacının vaki feragati sebebiyle bir karar verilmek üzere hükümün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle davalının karar düzeltme talebinin kabulüne, dairemizin 23.12.2009 gün, 2009/4734-15255 Sayılı onama kararının kaldırılmasına ve mahkeme kararının BOZULMASINA, evvelce alınan harcın iadesine, 5.7.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/11662
K. 2005/17797
T. 1.12.2005
• ALACAK DAVASI ( Davacı Talebinde Faizin Başlangıç Tarihini Açıkça Belirtmediği – Hüküm Altına Alınan Miktara Dava Tarihinden İtibaren Yasal Faiz Yürütülmesine Karar Verilmesi Gerektiği )
• FAİZ BAŞLANGICI ( Alacak Davası – Davacı Talebinde Faizin Başlangıç Tarihini Açıkça Belirtmediği/Hüküm Altına Alınan Miktara Dava Tarihinden İtibaren Yasal Faiz Yürütülmesi Gerektiği )
• YASAL FAİZ ( Alacak Davası – Davacı Talebinde Faizin Başlangıç Tarihini Açıkça Belirtmediği/Hüküm Altına Alınan Miktara Dava Tarihinden İtibaren Yürütülmesi Gerektiği )
818/m.101
ÖZET : Davacı, dava dilekçesinde … TL alacağının tahsili ile birlikte masraf, ücret ve faizin de davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davacı talebinde faizin başlangıç tarihini açıkça belirtmemiş ise de bu tarihin dava tarihi olduğunun kabulü gerekir. O halde mahkemece hüküm altına alınan miktara dava tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflarca avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalı ile evli oldukları dönemde 28 … … plakalı aracı satın almaya karar verdiklerini, aracın trafik kaydının davalı koca adına yapıldığını, araç bedelini kendisinin ödediğini ileri sürerek aracın adına tesciline, olmadığı takdirde aracın rayiç bedeli olan 5.000.000.000 TL’nin tahsiline, fazlaya ait haklarının saklı tutulmasına, masraf, ücret ve faizin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, dava konusu aracın kendisine ait olduğunu, davacının katkısı bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile aracın dava tarihi itibariyle belirlenen piyasa fiyatının 1/2 si olan 2.375.000.000 TL’nin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, faizle ilgili açık bir talep bulunmadığından bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş; hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının tüm temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davacı, dava dilekçesinde 5.000.000.000 TL alacağının tahsili ile birlikte masraf, ücret ve faizin de davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davacı talebinde faizin başlangıç tarihini açıkça belirtmemiş ise de bu tarihin dava tarihi olduğunun kabulü gerekir. O halde mahkemece hüküm altına alınan miktara dava tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verilmesi gerekirken bu hususun göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. Ne var ki bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün düzeltilerek onanması HUMK.’nun 438/7. maddesi gereğidir.
SONUÇ : Birinci bent gereğince davalının temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenle temyiz olunan kararın “Hüküm” başlıklı kısmının 3 nolu bendinde yazılı “Faizle ilgili açık bir talebin bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına” sözlerinin tamamen karardan çıkartılmasına, yerine “hükmedilen miktara dava tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine” sözlerinin yazılmasına, hükmün bu şekilde düzeltilerek ONANMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 01.12.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2006/13-740
K. 2006/714
T. 15.11.2006
• ALACAK DAVASI ( Davacı Tarafından Davalıların Miras Bırakanına Ariyet Olarak Verildiği ve İade Edilmediği İleri Sürülen Araç Bedelinin Tahsili İstemi Nedeniyle )
• KESİN KARAR ( Davadaki Alacak İsteminin Gerek Kabul ve Gerekse Reddedilen Kısımları HUMK’da Öngörülen Miktarın Altında Olduğuna Göre Karar Düzeltme Yoluna Gidilememesi )
• TEMYİZ SINIRI ( Alacak İsteminin Gerek Kabul ve Gerekse Reddedilen Kısımları HUMK’da Öngörülen Miktarın Altında Olduğuna Göre Temyiz Yoluna Gidilememesi )
1086/m.427,440
ÖZET : Davadaki alacak isteminin gerek kabul ve gerekse reddedilen kısımları, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 14.7.2004 tarih ve 5219 sayılı Kanunla değişik 440/III-1. maddesinde öngörülen miktarın altında olduğuna göre, anılan karara karşı karar düzeltme yoluna gidilmesi, miktar itibariyle mümkün değildir.
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı, bozma üzerine direnme yoluyla; Zeytinburnu Asliye 1. Hukuk Mahkemesinden verilen 9.3.2004 gün ve E:2000/452-K:2004/100 sayılı kararın bozulmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ndan çıkan 28.6.2006 gün, 2006/13-468 Esas, 2006/470 Karar sayılı ilamın karar düzeltme yoluyla incelenmesi davacı vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla; Hukuk Genel Kurulu’nca dilekçe, düzeltilmesi istenilen ilam ve dosyadaki ilgili bütün kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, davacı tarafından davalıların miras bırakanına ariyet olarak verildiği ve iade edilmediği ileri sürülen araç bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Dava dilekçesinde araç değerinin 10.000.000.000 TL. olduğu belirtilmiş ve bu miktardaki alacağın, ariyet iddiasına konu araçla ilgili kazanın meydana geldiği 15.4.1997 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesi istenilmiştir.
Yerel Mahkeme bilirkişi raporunu esas almak suretiyle araç değerini 8.500.000.000 TL. olarak kabul etmiş ve bu miktardan, aracın davacı tarafça kazadan sonra 3.8.1998 tarihinde üçüncü kişiye satımına ilişkin resmi sözleşmede gösterilen satış bedeli 3.230.000.000 TL.’nin düşülmesiyle, davacının talep edebileceği alacak tutarının 5.270.000.000 TL. olduğunu benimseyerek, davanın kısmen kabulüne, 5.270.000.000 TL.nin 15.4.1997 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar vermiştir.
21.7.2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren, 14.7.2004 tarih ve 5219 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”; yürürlük tarihinden sonra Yerel Mahkemelerce verilen hükümler yönünden 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesindeki temyiz ( kesinlik ) sınırını bir milyar TL.; yine yürürlük tarihinden sonra Yargıtay Daireleri ve Hukuk Genel Kurulunca temyiz incelemesi sonucunda verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilebilmesi için 440/III-1. maddesinde aranan parasal sınırı da altı milyar TL. olarak değiştirmiştir.
Eldeki davada, karar düzeltme istemine konu Hukuk Genel Kurulu kararının verildiği 28.6.2006 tarihinde, söz konusu değişiklik yürürlükte bulunmaktadır.
Yukarıda açıklandığı üzere, davada 10.000.000.000 TL. alacağın tahsili istenilmiş olup, karar düzeltme isteminin ilişkin bulunduğu Hukuk Genel Kurulu kararına konu direnme kararı, davanın kısmen kabulüne, 5.270.000.000 TL.nin 15.4.1997 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine yöneliktir.
Bu durumda, davadaki alacak isteminin gerek kabul ve gerekse reddedilen kısımları, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 14.7.2004 tarih ve 5219 sayılı Kanunla değişik 440/III-1. maddesinde öngörülen miktarın altında olduğuna göre, anılan karara karşı karar düzeltme yoluna gidilmesi, miktar itibariyle mümkün değildir.
Hal böyle olunca, davacı vekilinin karar düzeltme istemli dilekçesinin reddi gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle davacı vekilinin karar düzeltme dilekçesinin REDDİNE, istek halinde peşin harcın iadesine, 15.11.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2002/11-41
K. 2002/42
T. 30.1.2002
• ALACAK DAVASI ( Davacı Tarafından İthal Edilen Buğdayın Boşaltılması İçin Davalılar ile Anlaşma Yapılması-Buğdayın Eksik Teslimi Nedeniyle Uğranılan Zararın Tahsili/Fire Oranının Tesbiti )
• BİLİRKİŞİ ( Buğdayda Fire Oranının Tesbiti – Üniversitelerin Deniz ve Kara Taşıma Hukuku ve Ziraat Bilimi Uzmanları ile Uluslararası Taşıma İşlerinde Deneyimli Kurul Oluşturulması )
• FİRE ORANININ BELİRLENMESİ ( İthal Edilen Buğdayın Taşınması Boşaltılması – Uzman Bilirkişi Heyeti Oluşturulması Zorunluluğu )
1086/m.275
3091/m.4
6762/m.891
ÖZET : Yapılan inceleme ve araştırma eksik, hükmün dayandırıldığı bilirkişi raporu ise yetersizdir. Bankacı, muhasebeci ve Ziraat Mühendisi bilirkişilerden oluşan kurulca düzenlenen ek rapora karşı davalılar vekili tarafından verilen 21.5.1999 tarihli dilekçede belirtilen esaslı ve ciddi itirazlar üzerinde durularak fire oranının ilgili resmi makam veya meslek birliğinden sorularak saptanması, daha sonra üniversitelerden deniz ve kara taşıma hukuku ve ziraat bilimi uzmanları ile uluslararası taşıma işlerinde deneyimli meslek adamları arasından seçilecek bir kuruldan davalılar hakkında İstanbul 5.Ticaret Mahkemesinde açılan derdest 1997/542 Esas sayılı dosyasındaki bilirkişi raporları da dikkate alınarak taraflar arasındaki uyuşmazlığın ilişkin olduğu boşaltma ve depolama ile sevkiyat işlemlerinde geçerli olan sistem ve yöntemlerini ilgili tarihlerdeki meteorolojik veriler de gözönünde bulundurularak değerlendirilmesi, davalıların bütün itirazlarının ayrıntılı cevaplanıp karşılanması ve sonucunda esas alınmak gereken fire oranı ve bu orana denk gelen bağışıklık miktarına nazaran davalıların sorumluluğunun kapsamının kesin biçimde belirlenmesi ve bu belirlemeler ışığında yeniden hüküm kurulması zorunludur.
DAVA : Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 6.Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 13.7.1999 gün ve 1997/529 E. 1999/783 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 11.4.2000 gün ve 1999/9592 E. 2000/2949 K. sayılı ilamı ile; ( …Davacı vekili, müvekkilince ithal edilen ( 23.750 )ton buğdayın boşaltılması depolanması ve sevkiyatı için davalılar ile anlaşma yapıldığını, ( 194 )ton buğdayın eksik teslim edildiğini ileri sürerek, anılan miktar buğday bedeli ( 30.080 )USD.’nın davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili cevabında, davacı dışında diğer iki alıcı adına gelen dökme buğday yükü ile ilgili açılan derdest diğer iki davanın birleştirilmesi gerektiğini, yükün niteliğine nazaran eksikliğin olağan fire dahilinde kaldığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, sunulan ve toplanan kanıtlar ile bilirkişi raporuna dayanılarak üzerinde uyuşmazlık bulunmayan ( 194 )ton eksik teslimin ( 3.948 )kg.nın %0,5 fire kapsamında kaldığı, bakiye miktara tekabül eden ( 29.467 )USD. mal bedelinden davalıların sorumlu oldukları gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile anılan meblağın 3091 sayılı yasanın 4/c maddesi uyarınca faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı davalılar vekili temyiz etmiştir.
1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalılar vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Ancak, yapılan inceleme ve araştırma eksik, hükmün dayandırıldığı bilirkişi raporu ise yetersizdir. Bankacı, muhasebeci ve Ziraat Mühendisi bilirkişilerden oluşan kurulca düzenlenen ek rapora karşı davalılar vekili tarafından verilen 21.5.1999 tarihli dilekçede belirtilen esaslı ve ciddi itirazlar üzerinde durularak fire oranının ilgili resmi makam veya meslek birliğinden sorularak saptanması, daha sonra üniversitelerden deniz ve kara taşıma hukuku ve ziraat bilimi uzmanları ile uluslararası taşıma işlerinde deneyimli meslek adamları arasından seçilecek bir kuruldan davalılar hakkında İstanbul 5.Ticaret Mahkemesinde açılan derdest 1997/542 Esas sayılı dosyasındaki bilirkişi raporları da dikkate alınarak taraflar arasındaki uyuşmazlığın ilişkin olduğu boşaltma ve depolama ile sevkiyat işlemlerinde geçerli olan sistem ve yöntemlerini ilgili tarihlerdeki meteorolojik veriler de gözönünde bulundurularak değerlendirilmesi, davalıların bütün itirazlarının ayrıntılı cevaplanıp karşılanması ve sonucunda esas alınmak gereken fire oranı ve bu orana denk gelen bağışıklık miktarına nazaran davalıların sorumluluğunun kapsamının kesin biçimde belirlenmesi ve bu belirlemeler ışığında yeniden hüküm kurulması zorunlu görüldüğünden kararın bozulması gerekmiştir…. )gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği düşünüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre,Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 30.1.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/12237
K. 2012/16168
T. 27.6.2012
• İTİRAZIN İPTALİ ( Davacının Aynı Zamanda Alacak Talebinde Bulunmasının Hatalı Olduğu – İtirazın İptaliyle İcra Takibi Devam Edeceğinden Alacağın Tahsilinin Sağlanabileceği/İtirazın İptali ile Alacağın Birlikte İstenmesine Hukuki Olanak Bulunmadığı )
• İTİRAZIN İPTALİ İLE ALACAĞIN BİRLİKTE DAVA EDİLMESİ ( Hukuki Olarak Mümkün Olmadığı – İtirazın İptali ile Zaten İcra Takibinin Devam Ederek Alacağın Tahsilinin Sağlanabilmesinin Mümkün Olduğu/Mahkemece Her İki İstemin Kabul Edilemeyeceği )
• ALACAK DAVASI ( Davacının Aynı Zamanda Alacak Talebinde Bulunmasının Hatalı Olduğu – İtirazın İptaliyle İcra Takibi Devam Edeceğinden Alacağın Tahsilinin Sağlanabileceği/İtirazın İptali ile Alacağın Birlikte İstenmesine Hukuki Olanak Bulunmadığı )
2004/m. 67
ÖZET : Dava dilekçesinde itirazın iptali ve alacak istenilmiştir.İtirazın iptaliyle icra takibinin devam ederek alacağın tahsili sağlayanabileceğinden itirazın iptali ile alacağın birlikte istenmesine hukuki olanak bulunmamaktadır.Mahkemece her iki istemin birlikte kabul edilmesi bozma nedenidir.
DAVA : Dava dilekçesinde itirazın iptali ve alacak istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, icra takibine vaki itirazın iptali ile alacak istemine ilişkindir. İcra takibine itirazın iptal edilmesi durumunda icra takibiyle alacağın tahsili sağlanacağından ayrıca alacağa hükmolunması gereksiz kalacağı gibi, alacağa hükmolunması durumunda da icra takibinin gereksiz kalacağı belirgindir. Ayrıca her iki hükmün hukuki sonuçları da farklılık arzetmektedir. İtirazın iptali ile alacağın birlikte istenmesine hukuki olanak bulunmadığından davacıdan talebi açıklatılarak istemi hakkında inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, mahkemece her iki istemin birlikte kabul edilmesi bozma nedenidir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 27.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2008/13-619
K. 2008/628
T. 15.10.2008
• ALACAK DAVASI ( Davacının Davalıya Emeklilik İşlemleri İçin Vekalet Verdiği/Davalının Aldığı Aylıkları Davacıya Vermediği – Tarafların Akraba Olduğu Ancak Şahit İkame Olunabilecek Haller Kapsamında Değerlendirilecek Kadar Yakın Olmadığı/Davacı Muvafakat da Etmediğinden Tanık Beyanına Dayalı Olarak Hüküm Kurulamayacağı )
• VEKALET SÖZLEŞMESİ ( Alacak Davası/Davalının Davacı Adına Aldığı Paraları Davacıya Vermediği – Tarafların Akraba Olduğu Ancak Şahit İkame Olunabilecek Haller Kapsamında Değerlendirilecek Kadar Yakın Olmadığı/Davacı Muvafakat da Etmediğinden Tanık Dinlenemeyeceği )
• AKRABALIK DERECESİ ( Alacak Davası – Tarafların Akraba Olduğu Ancak Şahit İkame Olunabilecek Haller Kapsamında Değerlendirilecek Kadar Yakın Olmadığı/Davacı Muvafakat da Etmediğinden Tanık Dinlenemeyeceği )
• ŞAHİT İKAME OLUNABİLECEK HALLER ( Alacak Davası – Tarafların Akraba Olduğu Ancak Şahit İkame Olunabilecek Haller Kapsamında Değerlendirilecek Kadar Yakın Olmadığı/Davacı Muvafakat da Etmediğinden Tanık Beyanına Dayalı Olarak Hüküm Kurulamayacağı )
• TANIK DİNLENMESİ ( Alacak Davası – Tarafların Akraba Olduğu Ancak Şahit İkame Olunabilecek Haller Kapsamında Değerlendirilecek Kadar Yakın Olmadığı/Davacı Muvafakat da Etmediğinden Tanık Dinlenemeyeceği )
818/m.386, 392
1086/m. 289, 293
ÖZET : Alacak davasında; davacı, yurt dışında çalışırken, Türkiye’deki emeklilik işlerinin yürütülmesi için davalıya vekaletname verdiğini vekil olan davalının vekaletnameye istinaden emeklilik ikramiyesini, emeklilik aylıklarını aldığı halde tarafına ödeme yapmadığını öne sürerek, ikramiye ve aylıklarının toplamının davalıdan tahsilini istemiştir. Davacı ve davalı akraba olmakla birlikte yakınlık HUMK’ta yer alan “şahit ikame olunabilecek haller” kapsamına dahil edilecek seviyede değildir. Davacının da tanık dinlenmesine muvafakati olmadığından tanık beyanına dayanılarak hüküm kurulması yasaya aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 13. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 30.01.2007 gün ve 2004/125-2007/22 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 24.10.2007 gün ve 2007/7448-12350 sayılı ilamı ile;
( … Davacı, yurt dışında çalışırken, Türkiye’deki emeklilik işlerinin yürütülmesi için davalıya 19.10.2000 tarihli vekaletname verdiğini vekil olan davalının vekaletnameye istinaden emeklilik ikramiyesini, emeklilik aylıklarını aldığı halde tarafına ödeme yapmadığını öne sürerek, ikramiye ve aylıklarının toplamı olan 18.115.000.000 TL.nın davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, vekili olan davalının Emekli Sandığınca bağlanan ikramiye ve aylık maaşlarını aldığını, ancak kendisine ödemediğini bildirerek bu davayı açmıştır. Taraflar arasındaki ilişki BK.386 vd.maddelerinde düzenlenen vekalet sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Vekil BK.392.maddesi hükmüne göre yaptığı işin hesabını müvekkiline vermeye ve vekil olarak her ne nam ile olursa olsun almış olduğu şeyi müvekkile tediyeye mecburdur. Davalı, vekil olarak davacı adına aldığı paraları davacıya ödediğini savunmuş, ancak bu savunmasını kanıtlayacak yazılı bir belge ve delil getirmemiştir. Mahkemece şahit beyanlarına ve karinelere dayanılarak sonuca gidilmiştir. Davalı, davacının eşinin kız kardeşidir. Taraflar arasındaki bu akrabalık HUMK. 293/1 maddesi hükmü kapsamında kalmadığı, tanık dinlenmesine davacının HUMK.289 maddesine uygun açık muvafakatı da bulunmadığından olayda tanık dinlenemez, tanık beyanlarına dayanılarak hüküm kurulamaz. Davalının davacı adına tahsil ettiğini bilirkişinin belirlediği 17.927.432.400 TL.den davalının yaptığı belirlenen 2.015.543.181 TL.ödeme düşülerek,kalan 15.911.889.219 TL.nin işlemiş faizi 969.299.252 TL. ile davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken, aksi düşüncelerle delilerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde davanın reddi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire Bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 15.10.2008 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/7035
K. 2011/527
T. 24.1.2011
• ALACAK DAVASI ( Davacının Davalıya İhtar Çektiği ve Temerrüde Düşürdüğü/Daha Sonra Dava Açıp Davasını Islah Ettiği – Asıl Alacağın Tamamına Dava Tarihinden İtibaren Faiz Uygulanacağı )
• ISLAH ( Banka Personelinin Usulsüz İşlemi Nedeniyle Davacının Davalı Bankaya İhtar Çektiği ve Temerrüde Düşürdüğü – Dava Miktarının Islah Ettiği/Asıl Alacağın Tamamına Dava Tarihinden İtibaren Faiz Uygulanması Gerektiği )
• FAİZ UYGULAMASI ( Banka Personelinin Usulsüz İşlemi Nedeniyle Davacının Davalı Bankaya İhtar Çektiği – Alacak Davasının Daha Sonra Açıldığı/Alacağın Kısmı Olarak Islah Tarihinden Değil Tamamına Dava Tarihinden İtibaren Faiz Uygulanacağı )
• BANKA ÇALIŞANININ USULSÜZ İŞLEMİ ( Davacının Davalı Bankaya İhtar Çekerek Temerrüde Düşürdüğü – Asıl Alacağın Tamamına Dava Tarihinden İtibaren Faiz Uygulanması Gerektiği )
1086/m.83
ÖZET : Alacak davasında davacı davalı banka nezdinde yatırım hesabı açtığını, daha sonra para çekmek için bankaya müracaat ettiğinde hesapta para olmadığının bildirildiğini, keşide edilen ihtara uyulmadığını iddia ederek fazlaya ait hakları saklı kalarak bedelin tahsilini talep etmiş, yargılamanın devamında toplam davasını ıslah etmiştir. Asıl alacak olan bedelin tamamına, davalı dava öncesi temerrüde düştüğünden dava tarihinden itibaren faiz uygulanması gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün davalı vekilince duruşmasız davacı vekilince de duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili davalı vekilinin gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin davalı banka nezdinde 20.09.2002 tarihinde yatırım hesabı açtığını, daha sonra para çekmek için bankaya müracaat ettiğinde hesapta para olmadığının bildirildiğini, 17.06.2003 tarihinde keşide edilen ihtara uyulmadığını iddia ederek fazlaya ait hakları saklı kalarak 20.000 TL’nin tahsilini talep ve dava etmiş, yargılamanın devamında toplam 145.408 TL’nin tahsili yönünde davasını ıslah etmiştir.
Davalı vekili savunmasında, banka personeli Şermin N.’nın müşteri hesaplarında usulsüzlük yaptığını, davacının hesabında para olmadığını ve kendisine ödeme yapıldığını, ayrıca davacı adına açılan hesapta varolduğu ileri sürülen paranın davadışı 3. kişinin hesabından usulsüz olarak aktarılan bir para olduğunu beyan ederek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davalı bankanın personelinin usulsüz işlemleri sonucu 3.kişilere verdiği zarardan bankanın sorumlu olduğu, benimsenen bilirkişi raporuna göre de davacının toplam 77.341 TL alacaklı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve özellikle banka personelinin usulsüz işlemleri ile 3. kişilere verdiği zarardan davalı bankanın sorumlu tutulmasında bir usulsüzlük bulunmamasına göre davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Davacı yan 12.06.2003 tarihli ihtarname keşide ederek davalıyı ihtarın tebliği ve ödeme için tanınan 3 gün süre sonunda temerrüde düşürmüştür.
Yapılan bilirkişi incelemesi sonucu dava tarihi itibariyla davacının davalının temerrüdü dikkate alınarak alacak miktarı 60.689 TL asıl 16.851 TL işlemiş faiz olarak belirlenmiş ve bu miktar alacak hüküm altına alınmış ise de, asıl alacak olan 60.689 TL’sinin tamamına, davalı dava öncesi temerrüde düştüğünden dava tarihinden itibaren faiz uygulanması gerekirken bu yönde yanılgıya düşülerek 20.000 TL’ye dava tarihinden itibaren faiz uygulanması ve kalan asıl alacağa ise ıslah tarihinden itibaren faiz işletilmiş olması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) sayılı bentte açıklanan nedenle davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) sayılı bentte açıklanan nedenle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, vekili Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davacı yararına takdir edilen 825.00. TL. duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, peşin harcın istek halinde iadesine, 24.01.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/3508
K. 2010/4100
T. 11.3.2010
• ALACAK DAVASI ( Davacının Fazlaya İlişkin Haklarını Saklı Tuttuğu – Uyuşmazlığın Bütünü Dikkate Alınarak Davanın Görev Yönünden Reddine Karar Verileceği )
• GÖREVSİZLİK KARARI ( Alacak Davası – Davacının Fazlaya İlişkin Haklarını Saklı Tuttuğu/Uyuşmazlığın Bütünü Dikkate Alınarak Davanın Görev Yönünden Reddine Karar Verileceği )
• DAVANIN KISMEN KABUL EDİLMESİ ( Kendisini Vekil İle Temsil Ettiren Davalı Lehine Vekalet Ücreti Takdir Edileceği )
• VEKALET ÜCRETİ ( Alacak Davasının Kısmen Red Kısmen Kabul Edildiği – Kendisini Vekil İle Temsil Ettiren Davalı Lehine Vekalet Ücreti Takdir Edileceği )
1086/m.4, 417
ÖZET : Alacak davasında; fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak dava açılmıştır. HUMK’nun göreve ilişkin hükümleri dikkate alındığında uyuşmazlığın bütünü dikkate alınarak dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi gerekir.
Davanın kısmen kabul, kısmen de reddine karar verildiği halde kendisini vekil ile temsil ettiren davalı lehine ücreti vekalet tayin edilmemesi isabetsizdir.
DAVA : Dava dilekçesinde 100.00 lira alacağın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü cihetine gidilmiş, hüküm Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekilince açılan davada, Çifteler Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/145 Esas sayılı dosyasında saklı tuttukları haklarından, yine fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak üzere 50 TL’si munzam zarar, 50 TL’si faiz olmak üzere 100 TL’nin hüküm altına alınmasının talep edildiği, Mahkemece yapılan yargılama sonucunda munzam zarar talebinin reddine, 50 TL faizin taleple bağlı kalınarak davalılardan alınıp davacıya verilmesine, yargılama giderlerinin davalılara aidiyetine, davacı vekili lehine ücreti vekalete kesin olarak karar verildiği anlaşılmıştır.
KARAR : HUMK’un 4. maddesinde “Alacağın bir kısmı dava olundukta, eğer son kısım ise, mahkemenin vazifesini tayinde müddeabihin kıymetine bakılır. Son kısım olmadığı ve alacağın tamamı da münazaalı olduğu takdirde alacağın tamamı nazarı itibare alınr. Alacağın tamamı münazaalı değilse dava olunan kısma bakılır.” hükmünün yer aldığı, buna göre uyuşmazlığın bütünü dikkate alınarak dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi gerekirken davaya devamla esas hakkında hüküm kurulması doğru değildir.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 417. maddesine göre yargılama masrafları kural olarak, davada haksız çıkan tarafa yükletilir. Anılan Kanunun 423. Maddesinin altıncı bendine göre vekalet ücreti, yargılama giderlerindendir. Davanın kısmen kabul, kısmen de reddine karar verildiği halde kendisini vekil ile temsil ettiren davalı lehine ücreti vekalet tayin edilmemesi doğru bulunmamıştır.
SONUÇ : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının HUMK.nun 427/6 maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin yukarıda açıklanan nedenle kabulü ile hükmün sonuca etkili olmamak üzere Kanun yararına bozulmasına, gereği yapılmak üzere kararın bir örneğinin ve dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 11.03.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2009/11-119
K. 2009/179
T. 6.5.2009
• ALACAK DAVASI ( Davacının Mevduat Hesabından Faiz Farkı Geri Alımı Adı Altında Bedelin Haksız Kesildiğine Yönelik İddiası – Banka ve Aracı Kurumlardan Repo Ters Repo ve Overnight Faiz Oranlarının Sorulacağı/Daha Sonra Edimler Arası Dengesizlik Bulunup Bulunmadığının Araştırılacağı )
• FAİZ FARKI GERİ ALIMI ( Alacak Davası/Davacının Mevduat Hesabından Faiz Farkı Geri Alımı Adı Altında Bedelin Haksız Kesildiğine Yönelik İddiası – İMKB Yazısının Bankaların Vermiş Oldukları Faiz Oranlarını Göstermediğinden Yeterli Olmadığı/- Bankalardan Repo ve Overnight Faiz Oranlarının Sorulacağı )
818/m.21
ÖZET : Alacak davasında; davacı vekili, müvekkilinin davalı banka nezdindeki mevduat hesabından “faiz farkı geri alımı” adı altında bedelin haksız olarak kesildiğini ileri sürerek, anılan meblağın en yüksek mevduat faiziyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. İMKB yazısının tek, tek bankaların vermiş oldukları faiz oranlarını göstermemesi nedeniyle yeterli açıklıkta ve denetime elverişli olmaması nedeniyle yerinde değildir. Mahkemece, tek tek TMSF’ye devredilen bankalar dışındaki bankalardan ve aracı kurumlardan anılan dönemlerde uyguladıkları repo, ters repo ve O/N faiz oranları sorulup, belirlendikten sonra sözleşmede edimler arasında açık bir dengesizlik bulunup, bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki “Alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Eskişehir 3. Asliye Hukuk Mahkemesince asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine dair verilen 05.07.2005 gün ve 2005/65 E.-223 K. sayılı kararın incelenmesi davalı-karşı davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 16.01.2007 gün ve 2005/10462 E.-2007/300 K. sayılı ilamı ile;
( … Davacı vekili, müvekkilinin davalı banka nezdindeki mevduat hesabından “faiz farkı geri alımı” adı altında ( 15.995.225.331 )TL’nin haksız olarak kesildiğini ileri sürerek, anılan meblağın en yüksek mevduat faiziyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuş, karşı davada ise ( 15.995.225.331 )TL borcun bulunmadığının tespitini talep etmiştir.
Mahkemece davanın kabulüne, karşı davanın reddine dair verilen kararın davalı-k.davacı vekili tarafından temyizi üzerine karar Dairemizin 03.02.2005 gün ve 2004/2514 E, 2005/643 K sayılı ilamıyla bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, davacıya verilen faiz oranlarının piyasada oluşan ortalama faiz oranlarının altında bulunduğu böylece, gabinin objektif unsurunun oluşmadığı, bu sebeple gabinin subjektif unsurunun araştırılmasına yer olmadığı gerekçesiyle asıl davanın kabulüne, karşı davanın ise reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı-karşı davacı vekili temyiz etmiştir.
Dairemizin, 2004/2514 E, 2005/643 K. sayılı bozma ilamında, BK.’nun 21.maddesi hükmü uyarınca mahkemece, tahakkuk ettirilen ( Over Night )faiz oranlarının öncelikle uyuşmazlık konusu dönemlerde daha sonra Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilen bankalar dışındaki banka ve aracı kurumların bildirdiği repo, ters repo ve O/N faizlerinin İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda araştırılarak aşırı olup olmadığı, diğer bir deyişle, sözleşmede edimler arasında açık bir dengesizlik ( objektif unsur )olup olmadığı, şayet bir nispetsizlik var ise, bunun bankanın o tarihlerde içerisinde bulunduğu koşullara göre, müzayakadan kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususunda ( subjektif unsur ), banka kayıtları üzerinde ekonomist, bankacı ve borçlar hukuku sahalarında uzman öğretim üyelerinden oluşacak yeni bir bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılarak sonucuna göre karar verilmek gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak bilirkişi raporu esas alınarak yazılı olduğu şekilde karar verilmesi yerinde bulunmadığından, kararın davalı-karşı davacı Banka yararına bozulmasına karar verilmiş ve mahkemece de, bozma kararına uyulmuştur. Bozma ilamı sonrası İMKB’dan alınan “TMSF’ye devredilen bankalar dışındaki banka ve aracı kurumların İMKB’de gerçekleştirdikleri işlemler sonucunda oluşan O/N faiz oranları” baz alınarak asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiş olması, söz konusu İMKB yazısının tek, tek bankaların vermiş oldukları faiz oranlarını göstermemesi nedeniyle yeterli açıklıkta ve denetime elverişli olmaması nedeniyle yerinde değildir. Bu durumda mahkemece, tek, tek TMSF’ye devredilen bankalar dışındaki bankalardan ve aracı kurumlardan anılan dönemlerde uyguladıkları repo, ters repo ve O/N faiz oranları sorulup, belirlendikten sonra sözleşmede edimler arasında açık bir dengesizlik bulunup, bulunmadığının değerlendirilmesi gerekirken, noksan inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş ve kararın açıklanan nedenle davalı-karşı davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 06.05.2009 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/11845
K. 2011/6795
T. 23.5.2011
• ALACAK DAVASI ( Davacının Satın Almış Olduğu Aracın Ayıplı Çıkması Nedeniyle Ortaya Çıkan Mağduriyetinin Giderilmesi Talebi – Kısmi Davalarda Alacağın Tamamına Göre Görevli Mahkemenin Belirlenmesi Gereği )
• KISMİ DAVA ( Uyuşmazlıkda Kısmi Davanın Bulunması Nedeniyle Görevli Mahkemenin Alacağın Tamamına Göre Belirleneceği – Yerel Mahkemece Kamu Düzenine İlişkin Görev Hususunun Dikkate Alınmadan Davanın Esasına Girilemeyeceği )
• GÖREVLİ MAHKEME ( Uyuşmazlıkda Kısmi Davanın Bulunması Nedeniyle Görevli Mahkemenin Alacağın Tamamına Göre Belirleneceği-Yerel Mahkemece Kamu Düzenine İlişkin Görev Hususunun Dikkate Alınmadan Davanın Esasına Girilemeyeceği )
1086/m.4
ÖZET : Davanın kısmi dava olduğu anlaşılmakta olduğundan, kısmi davada ise, görevin H.U.M.K.nun 4. maddesi uyarınca alacağın tamamına göre belirlenmesi gerekir. Bu durumda mahkemece, H.U.M.K.nun 4. maddesi uyarınca görev hususunun değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükümün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalıdan satın aldığı aracın ayıplı olması sebebiyle yaptırdıkları tespitte, yeni kupa bedelinin 12.500 TL, montaj bedelinin 750 TL ve aracın değer kaybının da 2.000 TL olduğunun tespit edildiğini bildirerek, hasar sebebiyle ortaya çıkan bu mağduriyetinin giderilmesi için fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 2.000 TL’sinin davalıdan ticari faiziyle tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan delillere göre, davanın zamanaşımı sebebiyle reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesinden davanın kısmi dava olduğu açıkça anlaşılmaktadır, kısmi davada ise, görevin H.U.M.K.nun 4. maddesi uyarınca alacağın tamamına göre belirlenmesi gerekir. Bu durumda mahkemece, H.U.M.K.nun 4. maddesi uyarınca görev hususunun değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle hükümün BOZULMASINA, bozma nedenine göre öteki temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istenmesi halinde iadesine, 23.5.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
18. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/7652
K. 2012/9068
T. 10.7.2012
• ALACAK DAVASI ( Davacının Su İhtiyacını Karşılamak İçin Abonelik Sözleşmesi İmzaladığı/Bedelini Ödediği – Apartman Yönetimi Tarafından da Su Parası Olarak Toplanan Aidatlardan da Kuruma Ödeme Yapıldığı/Miktarın Bilirkişi Tarafından Hesaplanarak Konut Su Bedelinin Davacıya İadesine Karar Verileceği )
• APARTMAN YÖNETİMİNE AİDAT OLARAK VERİLEN SU GİDERİ ( Davacının Su İhtiyacını Karşılamak İçin Abonelik Sözleşmesi de İmzaladığı/Bedelini Ödediği – Miktarın Bilirkişi Tarafından Hesaplanarak Konut Su Bedelinin Davacıya İadesine Karar Verilmesine Hükmedileceği )
• SU BEDELİNİN APARTMAN YÖNETİMİNE ÖDENMESİ ( Davacının Su İhtiyacını Karşılamak İçin Abonelik Sözleşmesi de İmzaladığı/Bedelini Ödediği – Miktarın Bilirkişi Tarafından Hesaplanarak Konut Su Bedelinin Davacıya İadesine Karar Verilmesine Hükmedileceği )
• BİLİRKİŞİ RAPORU ( Davacının Su İhtiyacını Karşılamak İçin Abonelik Sözleşmesi İmzaladığı/Bedelini Ödediği – Apartman Yönetimi Tarafından da Su Parası Olarak Aidat Toplandığı/Miktarın Bilirkişi Tarafından Hesaplanarak Konut Su Bedelinin Davacıya İadesine Karar Verileceği )
634/m.72
ÖZET : Dava dilekçesinde, alacağın tahsili istenilmiştir. Davacının anataşınmazdaki bağımsız bölümünü kullanırken su ihtiyacını karşılamak için abonelik sözleşmesi imzaladığı ve bu tarihten itibaren kullandığı suyun bedelini ödediği, ancak apartman yönetimi tarafından da su parası olarak toplanan aidatlardan İZSU Genel Müdürlüğüne ödemeler yapıldığı anlaşılmaktadır. Buna göre, davacının yönetime ödediği aidattan konut su bedeli olarak toplanan miktarın bilirkişi tarafından hesaplanarak davacıya iadesine karar verilmesi gerekir.
DAVA : Dava dilekçesinde, alacağın tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı dilekçesinde; davalı yönetimin yer aldığı binada bağımsız bölüm maliki olduğunu, bina için tek su saati bulunduğunu, daha önce saatlerin ayrılması hakkında alınan kararların yerine getirilmediğini, kendine ait bağımsız bölümün işyeri olması nedeniyle zorunlu olarak 13.06.2001 tarihinden sonra ayrı su saati uygulamasına geçildiğini, ancak davalı yönetimin 2001 tarihinden itibaren su saati ayrı olduğu halde kendisinden diğer bağımsız bölümlerin su tüketim bedellerinin de tahsil edildiğini belirterek, haksız tahsil edilen miktarın iadesini, buna göre kendisi için yeni aidatın belirlenmesini, fazla miktarın kaldırılmasını istemiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davacının anataşınmazdaki bağımsız bölümünü kullanırken su ihtiyacını karşılamak için 13.06.2001 tarihinde abonelik sözleşmesi imzaladığı ve bu tarihten itibaren kullandığı suyun bedelini ödediği, ancak apartman yönetimi tarafından da su parası olarak toplanan aidatlardan İZSU Genel Müdürlüğüne ödemeler yapıldığı anlaşılmaktadır. Buna göre, davacının yönetime ödediği aidattan konut su bedeli olarak toplanan miktarın bilirkişi tarafından hesaplanarak davacıya iadesine karar verilmesi gerekirken, mahkemece yerinde olmayan gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 10.07.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/7750
K. 2011/3083
T. 9.3.2011
• ALACAK DAVASI ( Davalı Alacağın Tamamı Yönünden İhtarla Temerrüde Düşürüldüğüne Göre Temerrüt Tarihinden İtibaren Hüküm Altına Alınan Miktara Faiz Yürütülmesine Karar Verilmesi Gerektiği )
• TEMERRÜT ( Alacak Davası – Davalı Alacağın Tamamı Yönünden İhtarla Temerrüde Düşürüldüğüne Göre Temerrüt Tarihinden İtibaren Hüküm Altına Alınan Miktara Faiz Yürütülmesine Karar Verilmesi Gerektiği )
• ISLAH TALEBİ ( Kısmen Kabul Edildiği Halde Islah Talebinin Tamamı Kabul Edilmiş Gibi Dava Değeri İle Islah Dilekçesindeki Yazılı Değer Arasındaki Fark Üzerinden Davalılar Lehine Vekalet Ücretine Hükmedilmesinin Usul ve Yasaya Aykırı Olduğu )
3095/m.2/2
ÖZET : Davacı keşide ettiği ihtarda toplam alacağın … TL. olduğunu belirtip, bu miktarın ihtarın tebliğinden itibaren yedi gün içinde ödenmesini istemiş olup, davalı, alacağın tamamı yönünden ihtarla temerrüde düşürüldüğüne göre temerrüt tarihinden itibaren hüküm altına alınan miktara faiz yürütülmesine karar verilmesi gerekirken …TL.sine ıslah tarihinden itibaren faize hükmedilmesi isabetsiz olduğu gibi davacının talebini sınırlaması sebebiyle ıslah talebi kısmen kabul edildiği halde ıslah talebinin tamamı kabul edilmiş gibi dava değeri ile ıslah dilekçesindeki yazılı değer arasındaki fark üzerinden davalılar lehine vekalet ücretine hükmedilmesi de usul ve yasaya aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükümün süresi içinde davacı vekili ile davalılardan Telsim Mobil Telekom A.Ş. vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili şirket ile davalı Telsim Mobil Telekomünikasyon A.Ş. arasında 15.9.1997 tarihli “Telsim Shop” sözleşmesi akdedildiğini, müvekkili şirketin sözleşmeden doğan yükümlülüklerini eksiksiz olarak ifa ettiğini, davalı yanın ise sözleşmeyle yükümlendiği edimlerine aykırı şekilde 1.6.2003 tarihinde tek taraflı irade beyanı ile sözleşmeyi feshettiğini, sözleşme ve yapılan taahhütler gereğince müvekkili şirkete karşı ifa edilmeyen alacak kalemleri toplamı 281.799.40.-TL.nin ödenmesi için davalılara ihtarname keşide edildiğini, davalı Telsim Mobil Telekomünikasyon A.Ş. uzlaşma talebinde bulunarak müvekkili şirkete mali değeri 135.448.50-TL. olan sim kart gönderdiğini, bunun üzerine trampa yapılmak suretiyle alacağın 146.350.89-TL. olduğunu, alacağın tüm ihtarlara rağmen ödenmediğini, tahsis için başlatılan icra takibine davalıların itiraz ettiğini, takibin durduğunu belirterek 146.350.89.-TL. alacağın fazlaya ilişkin tüm yasal hak ve talepleri saklı kalmak kaydıyla şimdilik 25.000.-TL. alacağın tahakkuk zamanından itibaren ticari işlerde uygulanan en yüksek faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, 11.11.2009 tarihli ıslah dilekçesi ile 4.060.814.59.-TL. üzerinden alacağa hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili, müvekkili şirketler ile davacı arasında imzalanmış herhangi bir sözleşmenin bulunmadığını, müvekkili şirketin tüm mal varlığının dondurulmasına karar verildiğini, şirketin ödeme yapamadığını, geçici ifa imkansızlığı durumunun meydana geldiğini, ayrıca talep edilen alacak kalemlerinin soyut ve mesnetsiz olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda, davacı acenta ile davalı Telsim Mobil Telekomünikasyon A.Ş. arasındaki bayilik sözleşmesinin davalı yanca haksız olarak feshedildiği, fesihten önceki dönemde davacının 4.060.814.59.-TL. alacağının bulunduğunun alınan bilirkişi raporu ile saptandığı, dava dilekçesinde alacak 146.350.89.-TL. olarak bildirilip, şimdilik kaydıyla 25.000.-TL. üzerinden dava ikame olunduğu, vakıalar kısmında da alacağa nasıl varıldığının izah edildiği, icra takip dosyasındaki davacı alacak talebi de asıl alacak olarak aynı rakama bağlandığı nazara alındığında, talepten fazlaya veya başka bir şeye hüküm verme yasağı kuralı gereği dava dilekçesinde dava ve talep hakkı saklı tutulan miktar olan 146.350.89.-TL.nin dikkate alınması gerektiği, sözleşmenin yapıldığı zaman objektif yönden ifa imkansızlığı olgusunun borç ilişkisine uyulmasından sonra meydana geldiğinden davalının bu yöndeki savunmasının yerinde olmadığı, davalı S… Pazarlama A.Ş. yönünden davadan feragat edildiği, davalıların mecburi dava arkadaşı sıfatlarına göre lehlerine tek vekalet ücreti takdir edildiği gerekçeleriyle davalı S… Pazarlama A.Ş. hakkında açılan davanın feragat sebebiyle reddine, davalı Telsim Mobil Telekomünikasyon A.Ş. hakkında açılan davanın kabulüne, 146.350.89.-TL.nin davalıdan tahsiline, 25.000.-TL.sine temerrüt ıslah edilen 121.350.89.-TL.sine ıslah tarihlerinden itibaren 3095 Sayılı yasanın 2/2. maddesi uyarınca temerrüt faizi uygulanmasına , fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm taraflar vekillerince temyiz edilmiştir.
1-) Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı Telsim Mobil Telekomünikasyon A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-) Davacı vekilinin temyizine gelince;
Davacı keşide ettiği ihtarda toplam alacağın 281.799.401.-TL. olduğunu belirtip, bu miktarın ihtarın tebliğinden itibaren yedi gün içinde ödenmesini istemiş olup, davalı, alacağın tamamı yönünden ihtarla temerrüde düşürüldüğüne göre temerrüt tarihinden itibaren hüküm altına alınan miktara faiz yürütülmesine karar verilmesi gerekirken 121.350.89.-TL.sine ıslah tarihinden itibaren faize hükmedilmesi isabetsiz olduğu gibi davacının talebini sınırlaması sebebiyle ıslah talebi kısmen kabul edildiği halde ıslah talebinin tamamı kabul edilmiş gibi dava değeri ile ıslah dilekçesindeki yazılı değer arasındaki fark üzerinden davalılar lehine vekalet ücretine hükmedilmesi de usul ve yasaya aykırı olup, hükümün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalı Telsim Mobil Telekomünikasyon A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) numaralı bentte gösterilen sebeplerle hükümün davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istenmesi halinde iadesine, 9.3.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2011/13-140
K. 2011/343
T. 25.5.2011
• TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI ( Gayrimenkuldeki Mülkiyet Problemlerinin Davalı Alıcıdan Saklandığı/Alıcının Kısmen Bedel Ödemiş Olduğu – Alıcının Para Ödeyip Sorunları Halledip Mülkiyetini Aldığı/Davacının Bakiye Bedeli Alıcıdan İsteyemeyeceği )
• ALACAK DAVASI ( Davalı Alıcı Davacı Satıcıya Kısmen Bedel Ödedikten Sonra Para Ödeyip Mülkiyet Sorunlarını Kendi Hallederek Tapu Kaydını Üstüne Aldığı – Ödediği Bedeli Davacıdan İsteyemeyeceği )
• BAKİYE BEDELİN ÖDENMESİ TALEBİ ( Tapu İptali ve Tescil Davası/Gayrimenkuldeki Mülkiyet Problemlerinin Davalı Alıcıdan Saklandığı – Alıcının Para Ödeyip Sorunları Halledip Mülkiyetini Aldığı/Davacının Bakiye Bedeli Alıcıdan İsteyemeyeceği )
• GAYRİMENKUL ALICISININ ÖDEDİĞİ BEDEL ( Alacak Davası/Davalı Alıcı Davacı Satıcıya Kısmen Bedel Ödedikten Sonra Para Ödeyip Mülkiyet Sorunlarını Hallettiği – Davalının Mülkiyeti Aldığı/Ödediği Bedeli Davacıdan İsteyemeyeceği )
4721/m.683
ÖZET : Tapu iptali, tescil ve karşılık dava olan alacak davasında, davacı maliki olduğu parselin satışı için davalıya vekaletname verdiğini, vekilin taşınmazı diğer davalıya protokolle gerçek değerinin altında sattığını, bedelin bir kısmının peşin alındığını, kalan bakiye için çekler alındığını, ancak ödenmediğini, taşınmazın devrinde de sorunlar olduğunu, bakiye bedelin taşınmazın devrindeki sorunların giderilmesi şartına bağlandığını, sorunlar giderildiği ve taşınmazın tamamen davalı hakimiyetinde olmasına rağmen bakiye bedelin ödenmediğini, taşınmazın tapusunun iptali ile adına tescilini talep etmiştir. Davalı taşınmazın mülkiyeti ile ilgili sorun olduğu halde kendisinden saklandığını, taşınmazın asıl hak sahiplerinin açtığı davada taşınmazı ve taşınmaz üstündeki yatırımlarını kaybetmemek için davacılarla anlaşarak para ödendiği, kendileri hakkındaki davanın atiye bırakılmasını sağladıklarını, taşınmazla ilgili sorunun davacı tarafından değil kendileri tarafından giderilmiş olması nedeniyle bakiye bedel ödemek zorunda olmadıklarını savunarak davanın reddini dilemiş, protokole göre ödediği bedelin ticari faiziyle tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Taşınmaz üzerindeki davaların davalı şirketin çabaları ile giderildiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Taşınmaz üzerindeki ihtilaf davacı satıcı tarafından giderilmediği için ek protokole göre bakiye satış bedelinin istenmesi mümkün değildir.
Davalı davadan feragat protokolünü sunmuştur. Yine davacı satıcı ile alıcı şirket arasında düzenlenen ek protokolde bakiye satış bedelinin ödenmesi taşınmazın devrine ilişkin sorunun giderilmesi şartına bağlanmış, giderilmediği takdirde davalının satıştan dönerek şimdiye kadar ödediği bedeli geri isteme hakkı olduğu belirtilmiştir. Taşınmaz üzerindeki davaların davalı şirketçe bedel ödeyerek giderildiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Davalı alıcı şirket bakiye satış bedelinden daha fazlasını ödeyerek taşınmaz üzerindeki ihtilafı kaldırmıştır. Ancak taşınmaz halen davalı mülkiyetinde olup davalının taşınmazı iade etmeyeceği belirtildiğinden sözleşmenin feshi ile şimdiye kadar ödediği bedelin iadesini talep edemez. Bu durumda bakiye bedele yönelik davanın reddine karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki “tapu iptali, tescil ve karşılık dava olan alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mersin 1.Asliye Ticaret Mahkemesince davalılardan H. A. hakkındaki davanın reddine, asıl davanın kısmen kabulüne ve karşı davanın reddine dair verilen 07.12.2007 gün ve 2006/118 E. ve 2007/364 K. sayılı kararın incelenmesinin davalı-karşı davacı A… K… A… Ticaret Limited Şirketi vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 04.06.2009 gün ve 2009/4242 E. 2009/7740 K. sayılı ilamı ile;
( … Davacı maliki olduğu 816 parselin satışı için davalı H. A.’ya vekaletname verdiğini, vekilin taşınmazı diğer davalıya 18.02.2000 tarihinde düzenlenen protokolle gerçek değerinin altında 125.000 Dolar bedelle sattığını, 65.000 Doların peşin alındığını, kalan bakiye için çekler alındığını, ancak ödenmediğini, taşınmazın devrinde de sorunlar olduğunu, bakiye 43.000 Doların ödenmesinin taşınmazın devrindeki sorunların giderilmesi şartına bağlandığını, sorunlar giderildiği ve taşınmazın tamamen davalı hakimiyetinde olmasına rağmen bakiye bedelin ödenmediğini, alıcı şirket ile işbirliği içinde hareket ederek kendisini zarara uğratan vekilinin 11.08.2000 tarihinde azledildiğini bildirerek öncelikle taşınmazın tapusunun iptali ile adına tescilini, olmadığı takdirde taşınmazın gerçek bedeli ile satış bedeli arasındaki farktan doğan zararın ve protokole göre ödenmeyen 43.000 Dolar bakiye bedelin fazlaya ilişkin hakları saklı kalarak 60.000 Dolar olarak tahsilini, buda kabul görmez ise 43.000 Doların 18.02.2000 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı taşınmazın mülkiyeti ile ilgili sorun olduğu halde kendisinden saklandığını, taşınmazın asıl hak sahiplerinin açtığı davada taşınmazı ve taşınmaz üstündeki yatırımlarını kaybetmemek için davacılarla anlaşarak 80.000 Dolar ödeyerek kendileri hakkındaki davanın atiye bırakılmasını sağladıklarını, taşınmazla ilgili sorunun davacı tarafından değil kendileri tarafından giderilmiş olması nedeniyle bakiye bedel ödemek zorunda olmadıklarını savunarak davanın reddini dilemiştir. Karşı davasında 22.03.2000 tarihli protokole göre ödediği 81.500 Doların ticari faiziyle tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece davalı H. A. hakkındaki davanın reddine, Davalı şirket hakkındaki davanın kısmen kabulü ile 43.500 Doların dava tarihinden itibaren devlet bankalarının dolar cinsinden açılan 1 yıllık vadeli mevduata verilen en yüksek faizi ile ödeme tarihindeki TL karşılığının davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin ve karşı davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davalı karşı davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre karşı davacı ve davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazının reddi gerekir.
2-Davacının vekili H. A. tarafından 816 sayılı parselin 18.02.2000 günülü protokolle davalı şirkete 125.000 Dolar karşılığı satışının yapılarak 65.000 Dolar peşinat ödendiği, bakiye için çekler alındığı, tapunun 18.02.2000 tarihinde davacı vekili aracılığı ile davalı şirkete verildiği davalının bu parsel üzerine akaryakıt istasyonu kurarak faaliyete başladığı bilahare bakiye satış bedeli ve taşınmazın devri için 22.03.2000 günlü ek protokol yapıldığı hususları dosya kapsamından anlaşılmaktadır. EK protokol kapsamına göre taşınmazın devrinde sıkıntılar olması nedeniyle bakiye satış bedelinin ödenmesinin bu devir sorunlarının halline bağlandığı, halledilmemesi durumunda alıcının satıştan dönerek ödediği 81.500 Dolar bedeli geri isteme hakkı olduğu kararlaştırılmıştır.
Taraflar arasında tapuda düzenlenen resmi satışla tapu devrinin gerçekleştiği ve bakiye satış bedelinin 43.500 Dolar olduğu hususları ihtilaflı değildir. Davalı taraf taşınmaz üzerindeki ihtilafı kendilerini gidermiş olması nedeniyle bakiye bedelle sorumlu olmadıklarını savunmuş, delil olarak gerçek hak sahipleri tarafından açılan dava dosyalarını delil olarak göstermişlerdir. Mersin 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 1997/50-1998/778 esas ve karar sayılı 13.10.1998 tarihli 08.01.1999 tarihinde kesinleşen dava dosyasının incelenmesinde; Dava konusu taşınmazın gerçek hak sahipleri S. ve M. adına düzenlenen sahte vekalet ile İ. G. satışı nedeniyle S. ve M.’nın tapu iptali ve tescil davası açtığı davacılar adına tesciline karar verildiği, ancak taşınmazın bu sırada üçüncü kişiye,ondan davacıya ondanda davalı şirkete satılmış olması nedeniyle kararın infaz edilemediğinden gerçek hak sahipleri S. ve M.’nın İ. G., M. K., Y. G. ve Davalı şirkete karşı açtıkları tapu iptal davasında 10.11.2000 tarihinde İ. A. hakkındaki davanın tazminat davasına dönüştürüldüğü, diğer davalılar ve bu arada davalı şirket hakkındaki davanın atiye bırakıldığı görülmüştür.
Davalı bu atiye bırakma kararı için davacılarla 04.11.2000 tarihli protokol yaptıklarını ve S. ve M.’ya 80.000 Dolar bedel ödeyerek davadan vazgeçmelerinin sağlandığını savunmuş, buna ilişkin sulh ve davadan feragat protokolünü sunmuştur. Yine davacı satıcı ile alıcı şirket arasında düzenlenen 22.03.2000 günülü ek protokolde bakiye satış bedeli olan 43.000 Doların ödenmesi taşınmazın devrine ilişkin sorunun giderilmesi şartına bağlanmış, giderilmediği takdirde davalının satıştan dönerek şimdiye kadar ödediği 81.000 Doları geri isteme hakkı olduğu belirtilmiştir. Taşınmaz üzerindeki davaların davalı şirketin S. ve M. ile anlaşarak ve 80.000 Dolar bedel ödeyerek giderildiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Taşınmaz üzerindeki ihtilaf davacı satıcı tarafından giderilmediği için ek protokole göre bakiye satış bedelinin istenmesi mümkün değildir. Davalı alıcı şirket bakiye satış bedelinden daha fazlasını ödeyerek taşınmaz üzerindeki ihtilafı kaldırmıştır. Ancak taşınmaz halen davalı mülkiyetinde olup davalının taşınmazı iade etmeyeceği belirtildiğinden sözleşmenin feshi ile şimdiye kadar ödediği 81.500 Doların iadesini talep edemez. Bu durumda bakiye bedele yönelik davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı-karşı davacı A… K… A… Ticaret Limited Şirketi vekili vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 25.05.2011 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2003/4-334
K. 2003/313
T. 30.4.2003
• ALACAK DAVASI ( Davalı Astsubaya Teslim Edilen Askeri Malzemelerin Gerekli Önlemlerin Alınmaması Dolayısıyla Zarar Görmesi Sonucu Uğranılan Zararın Ödetilmesine İlişkin Dava Olması )
• İDARİ İŞLEMİN NİTELİĞİ ( Askeri Olmayan Makamlarca Tesis Edilmiş Olsa Bile Asker Kişileri İlgilendiren ve Askeri Hizmete İlişkin İdari İşlemlerin Yargı Yerinin Belirlenmesi )
• ADLİ YARGI ( Davalının Şahsi Kusuruna Dayanılarak Doğrudan Doğruya Kamu Görevlisine Karşı Açılan Tazminat Davasının Adli Yargıda Görülmesinin Gerekmesi )
• KASTA VARAN ŞAHSİ KUSUR ( Dava Konusu Olayda Davalının Şahsi Kusuruna Dayanılarak Doğrudan Doğruya Kamu Görevlisine Karşı Açılan Tazminat Davasının Adli Yargıda Görülmesinin Gerekmesi )
• ASKER KİŞİLER ( 1602 Sayılı Yasada Belirtilen Askerilik Yükümlülüğünden Doğan Uyuşmazlıklarda İlgilinin Asker Kişi Olma Şartının Aranmaması )
• İDARENİN SORUMLULUĞU ( İdarenin Kendi Eylem ve İşlemlerinden Doğan Zararları Karşılaması )
• KAMU PERSONELİNİN SORUMLULUĞU ( Memurlar ve Diger Kamu Görevlilerinin Yetkilerini Kullanırken Kusurlardan Doğan Tazminat Davalarının Rücu Edilmek Kaydıyla İdare Aleyhine Açılması )
• KAMU PERSONELİNE RÜCU ( Memurlar ve Diger Kamu Görevlilerinin Yetkilerini Kullanırken Kusurlardan Doğan Tazminat Davalarının Rücu Edilmek Kaydıyla İdare Aleyhine Açılması )
• GÖREV KUSURU VE HİZMET KUSURU ( Kamu Görevlisinin Göreviyle İlgili Olarak Kişilere Verilen Zararlar İçin Personel Bakımından Görev Kusuru İdare Bakımından Hizmet Kusuru Olması )
• MEMURUN ŞAHSİ KUSURU ( Kamu Görevlisinin Görev ve Yetkilerinden Resmi Sıfatlarından Ayrılabilen ve İdari Olma Niteliğini Yitiren Eylem ve İşlemler Dolayısıyla Şahsi Sorumluluğa Gidilebilmesi )
1602/m.20,21,24
2709/m.125,129,157
ÖZET : 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun “Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Görevleri” başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasında da aynı düzenlemeye yer verilmiş, “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Türk Milleti adına; askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son derece mahkemesi olarak yargı denetimini ve diğer kanunlarda gösterilen görevleri yapar. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda; ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz.” Denilmiştir.Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kuralına yer verildikten sonra, 129. maddesinin beşinci fıkrasında, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanununun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabileceğine işaret edilmiştir.
Bir kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında kişilere verilen zarar, kamu görevlisinin görevinde kullandığı yetkilerden ve resmi sıfatından ayrılamıyor, aksine bunlarla sıkı sıkıya ilgili ve bağlantılı biçimde doğuyor ise, personel bakımından “görev kusuru” olarak tanımlanan bu kusurun, idare yönünden nesnel nitelik taşıyan “hizmet kusuru” kapsamında idare hukuku esaslarına tabi olduğu, gerek öğretide gerekse yerleşik yargısal içtihatlarla kabul edilmiştir.Kamu görevlisinin görev ve yetkilerinden, resmi sıfatından ayrılabilen; başka bir anlatımla, suç biçimine dönüşerek idari olma niteliğini yitiren eylem ve işlemlerinin, yukarıda belirtilen Anayasal korumanın dışında kaldığını ve dolayısıyla, doğrudan doğruya kamu görevlisine karşı şahsi kusuruna dayanılarak adli yargı yerinde tazminat davası açılabilme olanağı bulunduğunu da belirtmek gerekir.
Olayımızda, adli yargı yerinde, idarenin kamu görevlisine karşı, tazminatın konusunu oluşturan zararın kamu görevlisinin kasta varan şahsi kusurundan doğduğu iddiasıyla ve doğrudan doğruya kamu görevlisine karşı dava açıldığı; görülmektedir.
Belirtilen duruma göre, şahsi kusuruna dayanılarak doğrudan doğruya kamu görevlisine karşı açılan tazminat davasının, özel hukuk hükümleri çerçevesinde görülmesi ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu açıktır.
DAVA : Taraflar arasındaki “alacak ” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gaziantep Asliye 1. Hukuk Mahkemesince dava dilekçesinin yargı yolu ve görev yönünden reddine dair verilen 24.01.2002 gün ve 2001/869-2002/12 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 09.05.2002 gün ve 2002/4825-5589 sayılı ilamı ile ; ( “Dava, davalı astsubaya teslim edilen askeri malzemelerin, davalının gerekli önlemleri almaması nedeniyle zarar görmesi sonucu uğranılan zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Davalı yöntemine uygun tebligata karşın davaya yanıt vermemiş, oturumlara da katılmamıştır. Yerel mahkemece, 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Yasasının 20 ve 21. maddeleri gereğince asker kişilerin askeri hizmetleri ile ilgili fiil ve eylemlerinden ya da işlemlerden kaynaklanan tam yargı dahil dava ve taleplerin Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde görülmesi gerektiği gerekçesiyle mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddine karar verilmiştir. Kararı davacı temyiz etmiştir.
Anayasanın 157. maddesinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğu belirtilmiş; 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Yasasının 20. maddesinin birinci fıkrasında da aynı düzenlemeye yer verilmiştir. Bu düzenlemelere göre Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin bir davaya bakabilmesi için; dava konusu idari işlem veya eylemin “asker kişiyi ilgilendirmesi” ve ” askeri hizmete ilişkin bulunması” koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.
Davaya konu edilen zararın davalının kusurlu eylemi sonucu gerçekleştiği ileri sürüldüğüne göre eylemin askeri hizmete ilişkin bulunduğundan söz edilemez. Bu durumda, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin davaya bakabilme koşullarından biri olan “askeri hizmete ilişkin bulunma” koşulu gerçekleşmediğinden, uyuşmazlığa konu edilen davanın çözüm yerinin Askeri Yüksek İdare Mahkemesine değil adlı yargı yerine ait bulunduğu kabul edilmek gerekir. Yerel mahkemece, açıklanan yönler gözetilerek işin esasının incelenmesi gerekirken, somut olaya uymayan gerekçeyle, yargı yolu bakımından dava dilekçesinin reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.” ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan, yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Davacı Bakanlığın istemi, hakkında ceza davası da açılan ve erteleme ile sonuçlanan asker kişinin gerekli tedbirleri almayarak teslim aldığı ve bakım ve muhafazası ile görevli olduğu ordu mallarının kaybına neden olduğu iddiasına dayalı tazminattır.
Davalının tebligatı kıdemli üstçavuş olarak görevli olduğu birlik adresine gönderilmiş, nöbetçi subayı uzman çavuş imzasına tebliğ edilmiştir. Duruşmaya gelmemiş, cevap ve delil de bildirmemiştir.
Yerel mahkemece; davalının idari soruşturma raporundaki beyanları ve raporlar içeriği de değerlendirilerek 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Yasasının 20 ve 21. maddeleri gereğince asker kişilerin askeri hizmetleri ile ilgili fiil ve eylemlerinden ya da işlemlerden kaynaklanan tam yargı dahil dava ve taleplerin Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde görülmesi gerektiği gerekçesiyle mahkemenin görevsizliğine, dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmiştir.
Davacı ( Hazine ) vekilinin temyizi üzerine Yüksek Özel Daire; “…Davaya konu edilen zararın davalının kusurlu eylemi sonucu gerçekleştiği ileri sürüldüğüne göre eylemin askeri hizmete ilişkin bulunduğundan söz edilemez. Bu durumda, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin davaya bakabilme koşullarından biri olan “askeri hizmete ilişkin bulunma” koşulu gerçekleşmediğinden, uyuşmazlığa konu edilen davanın çözüm yerinin Askeri Yüksek İdare Mahkemesine değil adlı yargı yerine ait bulunduğu kabul edilmek gerekir. Yerel mahkemece, açıklanan yönler gözetilerek işin esasının incelenmesi gerekirken, somut olaya uymayan gerekçeyle, yargı yolu bakımından dava dilekçesinin reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.” Gerekçesiyle yerel mahkeme kararının bozulmasına karar vermiştir.
Yerel Mahkeme; önceki kararında direnmiş, hükmü davacı Bakanlık adına Hazine vekili temyiz etmiştir.
Dava, asker kişinin gerekli tedbirleri almayarak, teslim aldığı ve bakım ve muhafazası ile görevli olduğu ordu mallarının kaybına neden olduğu, iddiasına dayalı tazminattır.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yargı yolu ve göreve ilişkindir.
Anayasanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesini düzenleyen 157. maddesinde; Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesidir. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz.……Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı, hakimlik teminatı ve askerlik hizmetlerinin gereklerine göre kanunla düzenlenir.” Denilmekte ve maddede ifade olunan yasal düzenleme de 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Yasasında yer almaktadır.
1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun “Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Görevleri” başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasında da aynı düzenlemeye yer verilmiş, “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Türk Milleti adına; askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son derece mahkemesi olarak yargı denetimini ve diğer kanunlarda gösterilen görevleri yapar. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda; ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz.” Denilmiştir.
Aynı Kanunun “İdari Davalar Ve Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 21. maddesinde de ; “20 nci maddede belirtilen kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden dolayı; yetki, sebep şekil, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından bahisle menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılacak iptal davaları, aynı idari işlem ve eylemlerin haklarını ihlal etmesi halinde açılacak tam yargı davaları, doğrudan doğruya ve kesin olarak Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde çözümler ve karara bağlanır….İdari yargı yetkisi, idari işlem ve eylemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. Yerindelik denetimi yapılamaz. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlıyacak tarzda kullanılamaz ve idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez.” Hükmüne yer verilmiştir.
Bu Kanunun “hizmet ve şahsi kusurun birleşmesi “başlıklı 24. maddesinde ; “Kişiler askeri görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan ötürü, bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, sadece bu mahkemede ilgili kurum aleyhine tazminat davası açabilirler. Kurumun genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkı saklıdır.” İfadesi bulunmaktadır.
Diğer taraftan; Bir kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında kişilere verilen zarar, kamu görevlisinin görevinde kullandığı yetkilerden ve resmi sıfatından ayrılamıyor, aksine bunlarla sıkı sıkıya ilgili ve bağlantılı biçimde doğuyor ise, personel bakımından “görev kusuru” olarak tanımlanan bu kusurun, idare yönünden nesnel nitelik taşıyan “hizmet kusuru” kapsamında idare hukuku esaslarına tabi olduğu, gerek öğretide gerekse yerleşik yargısal içtihatlarla kabul edilmiştir.
Nitekim, Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kuralına yer verildikten sonra, 129. maddesinin beşinci fıkrasında, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanununun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabileceğine işaret edilmiştir.
Bu düzenleme ile, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu davrandıklarından bahisle haklı ya da haksız olarak yargı mercileri önüne çıkarılmasını önlemek ve kamu hizmetinin sekteye uğratılmadan yürütülmesini sağlamak suretiyle kamu düzenini korumak amaçlanmış; aynı zamanda, zarara uğrayan kişi bakımından, memurlar veya diğer kamu görevlilerine oranla ödeme gücü daha yüksek olan bir sorumlu ( idare ) muhatap kılınmıştır.
Buna göre, kural olarak, kamu görevlisinin görev ve yetkilerini kullandığı sırada doğan zararın giderilmesi istemiyle, görev kusurunu kapsayan hizmet kusuru esasına dayanılarak, idari yargıda ve ancak idare aleyhine dava açılabilecek; yargı yerince tazminle yükümlü tutulması halinde idare, ilgili yasa kurallarının gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, sorumlu personeline rücu edebilecektir.
Buna karşılık, kamu görevlisinin görev ve yetkilerinden, resmi sıfatından ayrılabilen; başka bir anlatımla, suç biçimine dönüşerek idari olma niteliğini yitiren eylem ve işlemlerinin, yukarıda belirtilen Anayasal korumanın dışında kaldığını ve dolayısıyla, doğrudan doğruya kamu görevlisine karşı şahsi kusuruna dayanılarak adli yargı yerinde tazminat davası açılabilme olanağı bulunduğunu da belirtmek gerekir.
Olayımızda, adli yargı yerinde, idarenin kamu görevlisine karşı, tazminatın konusunu oluşturan zararın kamu görevlisinin kasta varan şahsi kusurundan doğduğu iddiasıyla ve doğrudan doğruya kamu görevlisine karşı dava açıldığı; görülmektedir.
Belirtilen duruma göre, şahsi kusuruna dayanılarak doğrudan doğruya kamu görevlisine karşı açılan tazminat davasının, özel hukuk hükümleri çerçevesinde görülmesi ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu açıktır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 30.4.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/4960
K. 2011/15779
T. 1.11.2011
• ALACAK DAVASI ( Davalı Davaya Konu İddia Hakkında Harici İkrarda Bulunduğu İçin de Davacının İddiasını Tanık da Dahil Diğer Yan Delillerle İspatlama İmkanının Bulunduğu )
• HARİCİ İKRAR ( Alacak Davası – Davalı Davaya Konu İddia Hakkında Harici İkrarda Bulunduğu İçin de Davacının İddiasını Tanık da Dahil Diğer Yan Delillerle İspatlama İmkanının Bulunduğu )
• İSPAT İMKANI ( Alacak Davası – Davalı Davaya Konu İddia Hakkında Harici İkrarda Bulunduğu İçin de Davacının İddiasını Tanık da Dahil Diğer Yan Delillerle İspatlama İmkanının Bulunduğu )
1086/m. 236/4
ÖZET : Davacı, eldeki davada, davalıyla birlikte işlettikleri gömlek imalathanesinin ssk borcunu davalının üstlendiğini, davalının bu hususu savcılık ifadesinde kabul ettiğini ileri sürerek talepte bulunmuştur. Dosya arasında bulunan “P… konfeksiyon-Z. T.’a ait kişi işletmesinin bütün aktif ve pasifi ile A. O. T.’a devir sözleşmesi “ile davalının savcılıktaki beyanı birlikte değerlendirildiğinde, davalının savcılıktaki beyanın davaya konu iddiaya yönelik harici ikrar ( Mahkeme dışı ikrar ) niteliğinde bulunduğunun kabulü zorunludur. Davalı davaya konu iddia hakkında harici ikrarda bulunduğu içinde davacının iddiasını tanıkda dahil diğer yan delillerle ispatlama imkanı bulunmaktadır. Mahkemece değinilen bu yön gözetilerek taraflardan delilleri ve karşı delilleri sorularak bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalı amcasıyla birlikte gömlek imalathanesi çalıştırdıklarını, ancak işyerinin kendi adına kayıtlı olduğunu, iş ortaklığını sona erdirdiklerini ve ssk borcunun davalı tarafından ödenmesinin kararlaştırıldığını, davalının bu hususu Cumhuriyet Savcılığına verdiği beyanında da kabul ettiğini, ancak davalının ödeme yapmaması ve haciz baskısı sebebiyle ssk’a kendisinin ödeme yaptığını ileri 20.477,24 TL’nin tahsilini istemiştir.
Davalı, davacı iddiasının doğru olmadığını, Cumhuriyet Savcılığında borcu kabullendiğine dair bir beyanın bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davalının Cumhuriyet Savcılığında şikayetçi sıfatıyla beyanda bulunduğu, borç ikrarının ilgilisine açıklanmadığı, davalının ne amaçla beyanda bulunduğunun anlaşılamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, eldeki davada, davalıyla birlikte işlettikleri gömlek imalathanesinin ssk borcunu davalının üstlendiğini, davalının bu hususu savcılık ifadesinde kabul ettiğini ileri sürerek talepte bulunmuştur. Davalı, dava dışı ağabeysi Bekir Tutar hakkında Savcılığa şikayette bulunmuş ve Cumhuriyet Savcılığındaki ifadesinde aynen “Bekir abim olur, miras ve mal paylaşımı sebebiyle aramızda problemler vardı. Oturduğumuz binanın alt katındaki gömlek imalathanesini birlikte çalıştırmaktayız. 16.3.2007 tarihinde benim yatırmam gereken 19.000 TL ssk borcunu yatıramadım, Abimde işyerinin önünde beni bu sebeple ölümle tehdit etti” şeklinde beyanda bulunmuştur. Dosya arasında bulunan “P… konfeksiyon-Z. T.’a ait kişi işletmesinin bütün aktif ve pasifi ile A. O. T.’a devir sözleşmesi “ile davalının savcılıktaki beyanı birlikte değerlendirildiğinde, davalının savcılıktaki beyanın davaya konu iddiaya yönelik harici ikrar ( Mahkeme dışı ikrar ) niteliğinde bulunduğunun kabulü zorunludur. Davalı davaya konu iddia hakkında harici ikrarda bulunduğu içinde davacının iddiasını tanıkda dahil diğer yan delillerle ispatlama imkanı bulunmaktadır. Mahkemece değinilen bu yön gözetilerek taraflardan delilleri ve karşı delilleri sorulup alınarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Yukarda açıklanan nedenlerle; temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 18.40 TL. temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 01.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.