Aldatma Kabiliyeti (Yeteneği) Hakkında Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
7. CEZA DAİRESİ
E. 2010/12065
K. 2010/17184
T. 27.12.2010
• ADLİ PARA CEZASI ( Diplomasız Olarak Diş Hekimliği Mesleğine İlişkin Birden Fazla Şahsa Muhtelif Zamanlarda Müdahalede Bulunmak – Günlüğü 20 TL’den Hesabıyla Paraya Çevrilerek Cezalandırılması Gerektiği )
• DİPLOMASIZ DİŞ HEKİMLİĞİ YAPMA (Birden Fazla Şahsa Muhtelif Zamanlarda Müdahalede Bulunmak – Sanığın Her Bir Mağdura Karşı Aldatıcı ve Hileli Davranışlarının Nelerden İbaret Olduğunun Açıklanması Gerektiği)
• ALDATICI VE HİLELİ DAVRANIŞLAR (Diplomasız Olarak Diş Hekimliği Mesleğine İlişkin Birden Fazla Şahsa Muhtelif Zamanlarda Müdahalede Bulunmak – Sanığın Her Bir Mağdura Karşı Aldatıcı ve Hileli Davranışlarının Nelerden İbaret Olduğunun Açıklanması Gerektiği )
• MESLEK İCRASININ DURDURULMASI ( Diplomasız Olarak Diş Hekimliği Mesleğine İlişkin Birden Fazla Şahsa Muhtelif Zamanlarda Müdahalede Bulunmak – Gerekçeli Karardaki Meslek İcrasının Durdurulmasına İlişkin Bölümünün Çıkarılması Gerektiği )
1412/m.321, 322
5237/m.52
ÖZET : 1412 sayılı CMUK.nun 322. maddesi uyarınca sanık hakkında hükmedilen adli para cezasının 5 gün adli para cezasına indirilmesine, 5237 sayılı TCK.nun 52. maddesi gereğince günlüğü 20 TL. den hesabıyla paraya çevrilerek 100 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, gerekçeli karardaki meslek icrasının durdurulmasına ilişkin bölümünün çıkarılmasına ve emanette kayıtlı eşyalardan, anılan bilirkişi raporlarında belirtilenlerin zor alımına, diğer eşyaların sahiplerine iadesine denmek suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasına, hükmün diğer kısımlarının aynen bırakılmasına,
Sanığın her bir mağdura karşı aldatıcı ve hileli davranışlarının nelerden ibaret olduğu, ayrıca bu davranışlara ilişkin kanıtların hangileri olduğu ayrıntısıyla açıklanmadan yetersiz gerekçe ile dolandırıcılık suçlarından mahkumiyet kararı verilmesi, yasaya aykırıdır.
DAVA : Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Diplomasız olarak diş hekimliği mesleğine ilişkin birden fazla şahsa muhtelif zamanlarda müdahalede bulunmak şeklinde gerçekleşen her eylemin ayrı suç olduğu kabul edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde tek suç kabul edilerek uygulama yapılması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Sair temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine,
Ancak;
a- )Sanık hakkında hükmolunan hürriyet bağlayıcı ceza alt sınırdan tayin olunduğu halde gerekçesi belirtilmeden tayin olunan adli para cezasına esas alınan tam gün sayısının alt sınırdan uzaklaşılarak fazla tayini,
b- ) Tefhim edilmekle hükmün esasını oluşturan kısa kararda, dosya içeriğine uygun olarak; “Sanığın buna ilişkin klinik hizmeti yaptığı veya iş yeri açtığı saptanamadığından meslek icralarının durdurulmasına dair karar verilmesine yer olmadığına” karar verildiği halde, gerekçeli kararda;
“Sanığın Diş hekimliği klinik hizmetleriyle ilgili iş yeri açtığı anlaşıldığından meslek icrasının durdurulmasına” denmek suretiyle hükmün kavuşturulması, karıştırılması,
c- ) 2009/2200 Emanet sırasında kayıtlı eşyalardan, bilirkişi C. Ö.’ün 25.9.2009 ve 13.10.2009 tarihli raporlarında Diş hekimliğinde kullanıldığı belirlenenler yerine tamamının müsaderesine karar verilmesi,
Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden ve bu hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden 5320 sayılı yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nun 322. maddesi uyarınca sanık hakkında hükmedilen adli para cezasının 5 gün adli para cezasına indirilmesine, 5237 sayılı TCK.nun 52. maddesi gereğince günlüğü 20 TL. den hesabıyla paraya çevrilerek 100 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, gerekçeli karardaki meslek icrasının durdurulmasına ilişkin bölümünün çıkarılmasına ve emanette kayıtlı eşyalardan, anılan bilirkişi raporlarında belirtilenlerin zor alımına, diğer eşyaların sahiplerine iadesine denmek suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, hükmün diğer kısımlarının aynen bırakılmasına,
Sanık müdafiinin dolandırıcılık suçundan dolayı kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyizine gelince;
Sanığın her bir mağdura karşı aldatıcı ve hileli davranışlarının nelerden ibaret olduğu, ayrıca bu davranışlara ilişkin kanıtların hangileri olduğu ayrıntısıyla açıklanmadan yetersiz gerekçe ile dolandırıcılık suçlarından mahkumiyet kararı verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 27.12.2010 gününde 1219 sayılı yasadaki ve dolandırıcılık suçundaki bozma hususlarında oyçokluğu, sair yönlerden oybirliğiyle karar verildi.
KARŞI OY :
1219 sayılı yasanın 41. maddesinde “kişisel çıkar amacı olmasa bile diplomasız olarak diş hekimliği mesleğine ilişkin her hangi bir muayene veya müdahale yapan diş hekimliği klinik hizmetleri ile ilgili iş yeri açanların meslek icraları durdurulur. Bu kimseler hakkında … cezasına hükmolunur.” Dendiği gözetildiğinde iş yerinde birden fazla kişiye müdahale yapmak işin doğası gereğidir. Bir kişi tedavi edilsin diye iş yeri açılmaz. Sanık iştigal nedeniyle iş yerini açar. Burada kanun koyucunun amacı kişilerden ziyade diploması olan diş hekimlerini korumak için kamusal alanda bir düzen sağlamaktadır. Nitekim 1219 sayılı yasanın 1. maddesi “T.C. dahilinde tababet icra ve herhangi surette olursa olsun hasta tedavi edebilmek için Türkiye Darülfünun’u Tıp Fakültesinden diploma sahibi olmak ve Türk bulunmak şarttır” şeklinde düzenlenmiştir. Dolayısıyla bu suç kanun düzeninin sağlanmasına yönelik bir suç olması nedeniyle her eylem için ayrı ayrı ceza tayin edilemez. Muayene edilen kişinin sayısı önemli değildir. Aksi halde ceza adaletine uygun düşmeyen bir sonucun doğmasına sebebiyet verilir. Yüz kişi tedavi edildiğinde üç yüz sene ceza verilmesi sonucunu doğuracak bir uygulamanın vicdanları sızlatacağı açıktır. Ancak dava açıldıktan sonra sanık aynı suçu işlerse aynı bu suç oluşturması gerektiğini düşünüyorum.
Dolandırıcılık suçuna gelince;
Taraflar arasındaki ihtilaf hukuki bir ihtilaftır. Diş çekiminin sanığın evinde yapılması, iş yerinin bulunmaması, oluş ve taraflar arasındaki önceye dayalı ilişkiler dikkate alındığında somut olayda dolandırıcılık suçunun yasal unsuru olan aldatıcı nitelikte bir hile olmadığını gösterir.
İzah edilen nedenlerle de dolandırıcılık suçundan sanığın beraati gerektiği düşüncesiyle eksik araştırmaya yönelik bozmaya katılmıyorum.
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2003/6929
K. 2004/1028
T. 23.2.2004
• İHTİLASEN ZİMMET ( Hileli Faaliyetlerin Kolayca Anlaşılıp Aldatıcılık Yeteneğinin Bulunmaması – Eylemin Basit Zimmet Olarak Kabulü )
• BASİT ZİMMET ( Hileli Faaliyetlerin Kolayca Anlaşılıp Aldatıcılık Yeteneğinin Bulunmaması – Eylemin İhtilasen Zimmet Olarak Nitelendirilemeyeceği )
• ALDATICILIK YENETENEĞİ ( Hileli Faaliyetlerin Kolayca Anlaşılıp Aldatıcılık Yeteneğinin Bulunmaması – Eylemin İhtilasen Zimmet Olarak Nitelendirilemeyeceği )
• DAVAYA MÜDAHALE ( Tarım Kredi Kooperatifinin Suçtan Zarar Gördüğü Eylemler/Basit Zimmet – Hazinenin Müdahilliğine Karar Verilemeyeceği )
• HAZİNENİN MÜDAHİLLİĞİNE KARAR VERİLEMEMESİ ( Tarım Kredi Kooperatifinin Suçtan Zarar Gördüğü Eylemler – Basit Zimmet )
• PARA CEZASI ( Basit ve Nitelikli Zimmet Suçlarına Ait Para Cezalarının Belirlenmesi )
• KISITLAMA ( 5 Yıldan Fazla Ağır Hapis Cezası Tayin Edilmediği Halde TCK.’nun 33. Maddesi Gereğince Hüküm Verilemeyeceği )
765/m.31, 33, 202
1412/m. 317, 365
ÖZET : Müfettiş raporuna ve düzenlenen belgelere göre senet ile ihtiyaç cetvellerinde 9 ortağa atfen atılan imzaların aynı elden çıktığının ilk bakışta anlaşıldığı ve ortakların imza sirkülerindeki imzaları ile de aynı olmadığının açıkça görüldüğü ve bu nedenle hileli işlemlerin aldatıcılık yeteneğinin bulunmadığı nazara alındığında eylemlerin basit zimmet niteliğinde bulunduğu gözetilmeden, yazılı biçimde ihtilasen zimmetten hüküm kurulması,
Kabule göre de;
Sanık Osman’ın basit ve nitelikli olarak zimmetine geçirdiği tutarlar üzerinde ayrı ayrı zararın bir ve üç misli olarak para cezasının belirlenmesi yerine, basit yolla zimmetine geçirdiği 182.000.000 liranın üç misli üzerinden para cezası tayini, Yasaya aykırıdır.
DAVA : Zimmet, sahtecilik ve dolandırıcılık, suçlarından sanıklar Osman ve Emin’in yapılan yargılanmaları sonunda, zimmet suçundan mahkumiyetlerine, sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından bütün halinde zimmet suçunu oluşturduğundan karar verilmesine yer olmadığına dair ( ALAŞEHİR ) Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 29.01.2002 gün ve 1999/138 Esas, 2002/7 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi müdahil vekili ve sanıklar vekilleri tarafından istenilmiş, sanıklar yönünden incelenmenin duruşmalı yapılması talep edilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle, duruşma isteğinin süresinde ve yerinde olduğu anlaşıldıktan sonra uygun görülen talep ve mütalaa dairesinde sanık Osman hakkında ( DURUŞMALI ), sanık Emin hakkında ( DURUŞMASIZ ) inceleme yapılmasına oybirliğiyle karar verilerek tefhim olunduktan sonra, dava evrakı incelenip gereği görülmüş olduğundan aşağıda yazılı karar ittihaz olundu.
CMUK.’nun 365.maddesine aykırı olarak suçtan doğrudan zarar görmeyen Hazinenin müdahilliğine karar verilmesi nedeniyle hükmü temyize hakkı bulunmadığından Hazine vekilinin temyiz isteğinin CMUK.’nun 317.maddesi gereğince reddiyle, incelemenin sanıklar vekilinin temyizi ile sınırlı olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
KARAR : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Sanıkların 3.3.1997 gün ve 5063 numaralı müşterek ve müteselsil borç senedi ile ihtiyaç cetvellerini 9 ortak yerine imzalayıp onları borç göstermek suretiyle 61 ton gübre ile buna ait destekleme bedelini mal edindikleri oluşa uygun olarak iddia ve kabul edilmişse de; müfettiş raporuna ve düzenlenen belgelere göre senet ile ihtiyaç cetvellerinde 9 ortağa atfen atılan imzaların aynı elden çıktığının ilk bakışta anlaşıldığı ve ortakların imza sirkülerindeki imzaları ile de aynı olmadığının açıkça görüldüğü ve bu nedenle hileli işlemlerin aldatıcılık yeteneğinin bulunmadığı nazara alındığında eylemlerin basit zimmet niteliğinde bulunduğu gözetilmeden, yazılı biçimde ihtilasen zimmetten hüküm kurulması,
Kabule göre de;
Sanık Osman’ın basit ve nitelikli olarak zimmetine geçirdiği tutarlar üzerinde ayrı ayrı zararın bir ve üç misli olarak para cezasının belirlenmesi yerine, basit yolla zimmetine geçirdiği 182.000.000 liranın üç misli üzerinden para cezası tayini,
4721 Sayılı Yasanın 471 ve TCK.’nun 33 .maddeleri uyarınca sanıklara hapis hallerinin sona ermesine kadar yasal kısıtlılık altında bulundurulmalarına hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmesi; Sanık Emin hakkında 5 yıldan fazla ağır hapis cezası tayin edilmediği halde TCK.’nun 33.maddesi gereğince kısıtlamaya hükmedilmesi, TCK.’nun değişik 30/2. maddesine aykırı olarak para cezalarında “bin” lira küsurlarının hesaba dahil edilmesi,
Dosya içeriğine göre borçlanmalarına esas işlemlere zimni rızaları bulunan sanık Emin’in oğlu ve annesi ile ortak Ahmet ile ilgili tutarların zimmet miktarından düşülmemesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanıklar vekillerinin temyiz itirazları ile sanık Osman’ın duruşmalı inceme sırasındaki savunmaları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı CMUK.’nun 321. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), 23.02.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
6. CEZA DAİRESİ
E. 2004/7416
K. 2006/2647
T. 20.3.2006
• SAHTECİLİK SUÇU ( Sahte Nüfus Cüzdanının Aldatıcılık Yeteneğinin Bulunup Bulunmadığının Hakim Tarafından Gözlemlenip Karar Yerinde Tartışılması Gereği – Polis Kriminal Laboratuvarı Raporunda Soğuk Mührün Fotoğraf Üzerinde Bulunmadığının Belirlenmiş Olması )
• ALDATICILIK YETENEĞİ BULUNUP BULUNMADIĞININ MAHKEME HAKİMİ TARAFINDAN GÖZLEMLENEREK KARAR YERİNDE TARTIŞILMASI ZORUNLULUĞU ( Resmi Belgede Sahtecilik Suçu )
• RESMİ EVRAKTA SAHTECİLİK SUÇU ( Sahte Nüfus Cüzdanının Kandırıcılık Vasfının Bulunup Bulunmadığının Hakim Tarafından Gözlemlenerek Karar Yerinde Tartışılması Gereği )
5237/m. 59, 204
647/m. 4, 5
765/m. 350
ÖZET : Davanın öncelikli ve asıl bilirkişisi mahkeme Hakimi olup suça konu nüfus cüzdanındaki sahteciliğin kandırıcılık yeteneği bulunup bulunmadığı gözlemlenip karar yerinde tartışılmadan; hükme dayanak yapılan Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuarı’nın 20.03.2002 tarih 191 sayılı raporunda, belge üzerinde basılı olan soğuk mühür izinin mevcut fotoğraf üzerinde bulunmadığının belirtildiği de gözetilmeden, eksik inceleme ile hüküm kurulması hatalıdır.
DAVA : Sahtecilik suçundan sanık M. ve M. haklarında yapılan duruşma sonunda; TCK.nun 350/1-3, 59/2, 647 sayılı Yasanın 4-5.maddeleri gereğince 2.180.700.000 TL. ağır para cezası ile ( ayrı ayrı )mahkumiyetlerine ilişkin ( Diyarbakır Üçüncü Asliye Ceza Mahkemesi )nden verilen 15.5.2003 tarihli hükmün Yargıtay’ca incelenmesi sanıklar tarafından istenilmiş olduğundan, dava evrakı C.Başsavcılığından onama isteyen 10.5.2004 tarihli tebliğname ile 15.6.2004 tarihinde Daireye gönderilmekle okunarak gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimin takdirine göre; suçun sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-Davanın öncelikle ve asıl bilirkişisi mahkeme Hakimi olup suça konu nüfus cüzdanındaki sahteciliğin kandırıcılık yeteneği bulunup bulunmadığı gözlemlenip karar yerinde tartışılmadan; hükme dayanak yapılan Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuarı’nın 20.03.2002 tarih 191 sayılı raporunda, belge üzerinde basılı olan soğuk mühür izinin mevcut fotoğraf üzerinde bulunmadığının belirtildiği de gözetilmeden, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
2-Adli emanette kayıtlı suça konu belge aslının denetim olanağı sağlamak üzere dosya içerisinde bulundurulmaması,
3-Kabule göre de; 647 sayılı Yasanın 5.maddesine 15/01/2003 gün ve 24994 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4786 sayılı Kanun ile eklenen 5.fıkra hükmünün suç tarihinde yürürlükte bulunmaması nedeniyle sanıklar hakkında uygulanamayacağının düşünülmemesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar M. ve M.’nın temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle isteme aykırı olarak ( BOZULMASINA ), 20.03.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. CEZA DAİRESİ
E. 2011/3736
K. 2011/19996
T. 14.9.2011
• RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK ( Gümrük Çıkış Beyannamesine Ekli ve Noterden Gönderilen Vekaletnamelerin Fotokopilerinden Başka Asıl veya Onaylı Suretlerinin Dosyada Bulunmadığı – Dayanak Vekaletname İle Beyannameye Ekli Vekaletname Aslının Getirtilerek Aldatma Özelliği Açısından İnceleneceği )
• SAHTECİLİK ( Dayanak Vekaletname İle Beyannameye Ekli Vekaletname Aslının Getirtilerek Aldatma KabiliyetiAçısından İnceleneceği – Resmi Belgede Sahtecilik )
• ALDATMA KABİLİYETİ ( Resmi Belgede Sahtecilik/Gümrük Çıkış Beyannamesine Ekli ve Noterden Gönderilen Vekaletnamelerin Fotokopilerinden Başka Asıl veya Onaylı Suretlerinin Dosyada Bulunmadığı – Getirtilerek Aldatma Özelliği Açısından İnceleneceği )
5237/m.204
ÖZET : Resmi belgede sahtecilik suçunda; sanığın beyannamedeki imzanın kendisine ait olmadığını, bu şirketin işlerini kendisinin yürütmediğini savunması, diğer sanığın ise büroda çalışan eleman tarafından yapılmış olabileceğini, kendisinin yapmadığını belirtmesi, Adli Tıp raporunda imzanın her iki sanığa da aidiyetinin saptanmadığı, gümrük çıkış beyannamesine ekli ve noterden gönderilen vekaletnamelerin fotokopilerinden başka asıl veya onaylı suretlerinin dosyada bulunmadığı gibi gerek mahkemece gerek bilirkişi tarafından incelenmemesi ve noterlik tarafından gümrük müdürlüğüne gönderilen yazının kapsamı karşısında, noterden vekaletname aslının istenmesi, onaylama işlemi yapılmış olduğunun anlaşılması halinde dayanak vekaletname ile beyannameye ekli vekaletname aslının getirtilerek aldatma özelliği yönünden incelenmesi, vekâletname ile vekil tayin eden şirket yetkilisinin de bu hususta bilgisine başvurulması, sonucuna göre tüm deliller değerlendirilerek hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerekir.
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : … Int. Giyim San. Tic. Ltd. Şirketine ait gümrük çıkış beyannamesinde imzası bulunan ve anılan şirket adına gümrük işlemlerini yürüten … Müşavirlik Nakliyat ve Ticaret Ltd. Şirketinin ortaklarından olan sanıklardan İ. Y.’in işleri yürütmesi için eklenen 24.07.2003 tarihli vekaletnamede adının bulunmaması sebebiyle Halkalı Gümrük Müdürlüğü tarafından yeniden istenmesi üzerine gönderilen 10.07.2003 tarihli vekaletnamede aynı noterlik ve yevmiye numaralı olup sanık İ.Y.’in adının bulunması üzerine tereddüde düşüldüğünden Samsun 2. Noterliğine bu husus sorulduğunda, gelen cevapta 677 yev. numaralı vekaletname üzerinde 14.01.2003 tarihinde onaylama işlemi yapıldığı, 24.07.2003 tarihinin hatalı olarak yazıldığı, diğer 10.07.2003 tarihli vekaletnamede ise tarihin sonradan yazılıp vekillerin değiştirilmiş olduğunun belirtilmesi üzerine sanıklar hakkında vekaletnamede sahtecilik suçundan açılan davada; sanık İ.’ın suçu kabul etmeyerek, beyannamedeki imzanın kendisine ait olmadığını, bu şirketin işlerini kendisinin yürütmediğini savunması, diğer sanığın ise büroda çalışan eleman tarafından yapılmış olabileceğini, kendisinin yapmadığını belirtmesi, Adli Tıp raporunda imzanın her iki sanığa da aidiyetinin saptanmadığı, gümrük çıkış beyannamesine ekli ve noterden gönderilen vekaletnamelerin fotokopilerinden başka asıl veya onaylı suretlerinin dosyada bulunmadığı gibi gerek mahkemece gerek bilirkişi tarafından incelenmemesi ve noterlik tarafından gümrük müdürlüğüne gönderilen yazının kapsamı karşısında, Samsun 2. Noterliğinden vekaletname aslının istenmesi, onaylama işlemi yapılmış olduğunun anlaşılması halinde dayanak vekaletname ile beyannameye ekli vekaletname aslının getirtilerek aldatma özelliği yönünden incelenmesi, vekâletname ile vekil tayin eden şirket yetkilisinin de bu hususta bilgisine başvurulması, sonucuna göre tüm deliller değerlendirilerek hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerekirken eksik incelemeye dayanarak yazılı şekilde hüküm kurulması,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanık İ. ve müdafii ile katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 Sayılı C.M.U.K.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 14.09.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
8. CEZA DAİRESİ
E. 2011/3920
K. 2011/10045
T. 26.9.2011
• SAHTELİĞİNİ BİLMEDİĞİ KIYMETLİ DAMGAYI KABUL EDEREK BİLEREK TEDAVÜLE KOYMA ( Pulların Sahteliği ve İğfal Kabiliyetine Sahip Olup Olmadığı İle İlgili Pulları Çıkaran Kurumdan Bilirkişi Raporu Alınacağı )
• KIYMETLİ DAMGADA SAHTECİLİK ( Pulların Sahteliği ve İğfal Kabiliyetine Sahip Olup Olmadığı İle İlgili Pulları Çıkaran Kurumdan Bilirkişi Raporu Alınması Gerektiği )
• PULDA SAHTECİLİK ( Sahteliğini Bilmeden Kabul Ettiği Kıymetli Damgayı Bilerek Tedavüle Koyma – Aldatma Kabiliyeti Olup Olmadığı İle İlgili Pulları Çıkaran Kurumdan Bilirkişi Raporu Alınacağı )
• ALDATMA KABİLİYETİ ( Sahteliğini Bilmeden Kabul Ettiği Kıymetli Damgayı Bilerek Tedavüle Koyma – Aldatma Kabiliyeti Olup Olmadığı İle İlgili Pulları Çıkaran Kurumdan Bilirkişi Raporu Alınacağı )
5237/m.199/3
ÖZET : Suça konu pulların sahteliği ve iğfal kabiliyetine sahip olup olmadığı ile ilgili pulları çıkaran kurumdan bilirkişi raporu alınması gerekir.
DAVA : Gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Suça konu pulların sahteliği ve iğfal kabiliyetine sahip olup olmadığı ile ilgili pulları çıkaran kurumdan bilirkişi raporu alınması gerekirken yeterli olmayan raporlara dayanılarak eksik inceleme ile mahkumiyet hükmü kurulması,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 Sayılı C.M.U.K.un 321 maddesi gereğince istem gibi ( BOZULMASINA), 26.09.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
4. CEZA DAİRESİ
E. 2006/266
K. 2006/14107
T. 19.9.2006
• SAHTE İETT BİLETİ SATMAK ( Aldatma Kabiliyeti Olan – Eyleminin Atılı Suç Öğelerini Taşıdığı/765 ve 5237 S.K.’ların İlgili Hükümlerinin Karşılaştırılarak Sanık Yararına Hükmün Saptanması Gereği )
• ALDATMA KABİLİYETİ ( Sahta İETT Bileti Satmanın Bu Niteliği Nedeniyle Atılı Suç Öğelerini Taşıdığı/765 ve 5237 S.K.’ların İlgili Hükümlerinin Karşılaştırılarak Sanık Yararına Hükmün Saptanması Gereği )
765/m. 325
ÖZET : Sanığın “ucuz olduğu için satın aldığını” belirttiği ve bilirkişi raporuna göre aldatma kabiliyeti olan sahte İETT biletlerini sattığı, eyleminin atılı suç öğelerini taşıdığı anlaşıldığından 765 ve 5237 sayılı TCY.larının ilgili hükümlerinin karşılaştırılarak, sanık yararına olan hükmün saptanması gerekir.
DAVA VE KARAR : Sanığın “ucuz olduğu için satın aldığını” belirttiği ve bilirkişi raporuna göre aldatma kabiliyeti olan sahte İETT biletlerini sattığı, eyleminin atılı suç öğelerini taşıdığı anlaşıldığından 765 ve 5237 sayılı TCY.larının ilgili hükümlerinin karşılaştırılarak, sanık yararına olan hükmün saptanması, Çocuk Koruma Kanununun hükümleri de gözetilerek sanığın hukuki durumunun belirlenmesi zorunluluğu,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş ve katılan İETT vekilinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, 19.09.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. CEZA DAİRESİ
E. 2008/10310
K. 2009/9393
T. 13.7.2009
• BELGEDE SAHTECİLİK ( Aldatma Yeteneği Bulunup Bulunmadığını Takdir ve Tayin Yetkisinin Mahkemeye Ait Olduğu – Onaysız Evraka Dayanılarak Yargılamaya Devamla Hüküm Kurulmasının Yasaya Aykırı Olduğu )
• ALDATMA YETENEĞİ ( Belgede Sahtecilik Suçunda Aldatma Yeteneği Bulunup Bulunmadığını Takdir ve Tayin Yetkisinin Mahkemeye Ait Olduğu – Suça Konu Beglelerin Dosya İçine Konulması Gerektiği )
• SORUŞTURMA EVRAKININ AYRILMASI ( Onaylı Suretinin Dosya İçine Konulması Gerektiği Gözetilmeden Onaysız Fotokopi Evrakına Dayanılarak Hüküm Kurulmasının Yasaya Aykırı Olduğu – Suça Konu Adli Emanete Kayıtlı Evrakın Dosya İçine Konulması Gerektiği )
5237/m. 204, 207
ÖZET : Ceza Yargılamasının amacı, somut gerçeğin ortaya çıkarılması olup bunun için başvurulan kanıtlama araçlarından biri de belgelerdir. Yargılama makamları suç isnadı nedeniyle oluşan uyuşmazlığı çözümlerken ele geçirilen ve kendiliklerinden getirtilen ya da iddia ve savunma doğrultusunda sunulan belgelerin güvenilirliğini de denetlemek durumundadırlar. Güvenilirliğin denetlenebilmesi için, belgenin aslının veya bunun olanaklı olmaması halinde de aslına uygunluğu yetkili makam veya kişilerce onanmış örnek ya da kopyalarının dosyaya konulması gerekir.
DAVA VE KARAR : 1- Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 14.10.2008 gün ve 49/219 sayılı kararında da açıklandığı üzere; Ceza Yargılamasının amacı, somut gerçeğin ortaya çıkarılması olup bunun için başvurulan kanıtlama araçlarından biri de belgelerdir. Yargılama makamları suç isnadı nedeniyle oluşan uyuşmazlığı çözümlerken ele geçirilen ve kendiliklerinden getirtilen ya da iddia ve savunma doğrultusunda sunulan belgelerin güvenilirliğini de denetlemek durumundadırlar. Güvenilirliğin denetlenebilmesi için, belgenin aslının veya bunun olanaklı olmaması halinde de aslına uygunluğu yetkili makam veya kişilerce onanmış örnek ya da kopyalarının dosyaya konulması gerekir. Cumhuriyet Başsavcılıkları ile Adli Yargı İlk Derece Ceza Mahkemeleri Kalem Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 26. maddesinde soruşturma evrakının ayrılmasına karar verildiği takdirde, belgelerin onaylı birer örneğinin ayrılan soruşturma evrakına konulacağı belirtilmektedir.
Bu açıklamalar ışığında dosya içersinde bulunan ve başka bir soruşturma evrakından ayrıldığı anlaşılan bazı soruşturma evraklarının onaysız fotokopi olduklarının anlaşılmış olması karşısında; bu evrakların asılları ya da onaylı suretleri getirtilip dosya içersine konmadan onaysız evraklara dayanılarak yargılamaya devamla yazılı şekilde sanığın mahkumiyetine hükmolunması,
2- Belgelerde sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdir ve tayini mahkemeye ait olup, adli emanette kayıtlı suça konu belgeler getirtilip incelenmek suretiyle, özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması ve denetime olanak verecek şekilde dosya içine konulması gerektiğinin gözetilmemesi,
Yasaya aykırı,
3- 5237 sayılı TCK.nun 7/2. maddesi gözetilerek; hükümden sonra, 08.02.2008 gün ve 26781 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK.nun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkraları gereğince sanık hakkında “hükmün açıklanmasının geri bırakılması”na karar verilip verilmeyeceğinin değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükümlerin bu sebeplerden dolayı, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 13.07.2009 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. CEZA DAİRESİ
E. 2011/7394
K. 2011/20789
T. 14.10.2011
• KAMBİYO SENEDİNDE SAHTECİLİK ( Borcun Rakamla Yazılan Kısmında Koyu Renkli Kalem Yazısı Altında Açık Renkli İkinci Bir Kalem Yazısının da Fark Edilir Olduğu – Bono Bedelindeki Değişikliğin Yazı İle de Yazılması Nedeniyle Aldatma Yeteneğini Taşıdığının Kabul Edileceği )
• BONO BEDELİNDEKİ DEĞİŞİKLİĞİN YAZI İLE YAZILMASI ( Borcun Rakamla Yazılan Kısmında Koyu Renkli Kalem Yazısı Altında Açık Renkli İkinci Bir Kalem Yazısının da Fark Edilir Olduğu – Aldatma Yeteneğini Taşıdığı )
• ALDATMA YETENEĞİ ( Kambiyo Senedinde Sahtecilik/Borcun Rakamla Yazılan Kısmında Koyu Renkli Kalem Yazısı Altında Açık Renkli İkinci Bir Kalem Yazısının da Fark Edilir Olduğu – Bono Bedelindeki Değişikliğin Yazı İle de Yazılması Nedeniyle Aldatma Yeteneğini Taşıdığının Kabul Edileceği )
5237/m.204
ÖZET : Belgelerde sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdir ve tayini mahkemeye ait olup, oturumda suça konu belge getirtilip, yapılan inceleme ve gözlemde; “bono aslının dosyadaki fotokopisine uygun olduğu, üzerine açık renkteki bir kalemle vade, alacaklı ismi, borçlu isim ve adresi ile tanzim tarihinin yazıldığı, borç miktarının yazı ve rakamla farklı bir kalemle yazıldığı, borcun rakamla yazılan kısmında koyu renkli kalem yazısı altında açık renkli ikinci bir kalem yazısının da fark edilir olduğu, bir rakamının altında farklı üçüncü bir kalem izinin olduğu, daha sonra koyu renkli kalemle tüm rakamların üzerinden gidilerek, senet metnini aynı kalemle ve yazı ile senet bedelinin yazılmış olduğu” yönündeki tespitte bulunulmasına ve hükümde yer alan “bono bedelindeki değişikliğin yazı ile de yazılması nedeniyle aldatma yeteneğini taşıdığı” yönündeki gerekçenin hukuka uygundur.
DAVA : Gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 20.02.2007 gün, 46/39 ve 29.05.2007 gün, 114/113 sayılı kararlarında da açıklandığı üzere, 5271 sayılı CMK’nın 232. maddesinin 6. fıkrası uyarınca, hüküm fıkrasında kanun yollarına başvurma olanağı bulunup bulunmadığı, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesinin gerektiği, aynı Kanun’un 34. maddesinin 2. fıkrasında da, kararlarda başvurulabilecek kanun yolu, süresi, süre başlangıcı, mercii ve şekillerinin gösterilmesinin zorunlu olduğu, yerel mahkeme kararında ise kanun yoluna başvuru şekli ve bu yola başvuru süresinin ne zaman işlemeye başlayacağı hususunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde gösterilmediğinden sanığın temyiz başvurusu süresinde kabul edilip, temyiz isteminin reddine dair mahkemece verilen 13.01.2009 gün ve 2008/399 esas, 2008/428 sayılı ek karar kaldırılarak, yapılan incelemede;
Belgelerde sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdir ve tayini mahkemeye ait olup, 13.10.2004 tarihli oturumda suça konu belge getirtilip, yapılan inceleme ve gözlemde; “bono aslının dosyadaki fotokopisine uygun olduğu, üzerine açık renkteki bir kalemle vade, alacaklı ismi, borçlu isim ve adresi ile tanzim tarihinin yazıldığı, borç miktarının yazı ve rakamla farklı bir kalemle yazıldığı, borcun rakamla yazılan kısmında koyu renkli kalem yazısı altında açık renkli ikinci bir kalem yazısının da fark edilir olduğu, bir rakamının altında farklı üçüncü bir kalem izinin olduğu, daha sonra koyu renkli kalemle tüm rakamların üzerinden gidilerek, senet metnini aynı kalemle ve yazı ile senet bedelinin yazılmış olduğu” yönündeki tespitte bulunulmasına ve hükümde yer alan “bono bedelindeki değişikliğin yazı ile de yazılması nedeniyle aldatma yeteneğini taşıdığı” yönündeki gerekçenin, Dairemizce dosyaya intikali sağlanan suç konusu belge üzerindeki inceleme ve gözlem neticesinde de isabetli bulunması karşısında tebliğnamedeki bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir.
Bozmaya uyularak yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanık müdafiinin suçun manevi unsuru itibariyle oluşmadığına, cezanın ertelenmesi gerektiğine, CMK’nın 231. maddesinin uygulanmamış olmasının yasaya uygun olmadığına ilişen ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Suça konu adli emanette kayıtlı bononun ilk düzenlendiği andaki 333 TL’lik değeri itibariyle geçerli olduğu gözetilerek, bonoya bu miktar üzerinden geçerli olduğu şerhi düşülüp, hak sahibine iadesi yerine yazılı şekilde dosyada delil olarak saklanmasına karar verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı ise de; yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun 5320 sayılı Yasa’nın 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı Yasa’nın 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan; hüküm fıkrasından “adli emanetin 2004/1856 sırasında kayıtlı bononun üzerine iptal şerhi verilerek karar kesinleştiğinde dosya içerisinde saklanmasına” ilişkin bölümün çıkartılarak, yerine “adli emanetin 2004/1856 sırasında kayıtlı bononun 333 TL’lik değer yönünden geçerli olduğu şerhi yazılarak, hak sahibine iadesine” ibaresinin eklenmesi suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ( DÜZELTİLEREK ONANMASINA ), Dairemizin 16.09.2011 gün ve 2011/7394 sayılı müzekkeresi uyarınca Adana Dördüncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin 04.10.2011 günlü yazısı ekinde kapalı zarf içinde dosyaya intikali sağlanan suça konu bono aslının, dava dosyası içine konularak mahkemesine iadesine, 14.10.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. CEZA DAİRESİ
E. 2010/6392
K. 2010/9442
T. 20.9.2010
• RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK ( Kooperatif Yönetim Kurulu Başkanının Yönetim Kurulu Kararının Bulunduğu Sayfada Tahrifat Yaparak Oğlunu Sigortalı Gibi Gösterdiği – Suçun Oluştuğu )
• ZİMMET ( Kooperatif Yönetim Kurulu Başkanının Yönetim Kurulu Kararının Bulunduğu Sayfada Tahrifat Yaparak Oğlunu Sigortalı Gibi Gösterdiği ve Sigorta Primlerinin Kooperatif Tarafından Yatırılmasını Sağladığı – Kooperatif Zararına Haksız Yarar Sağladığı/Suçun Oluştuğu )
• YÖNETİM KURULU KARARI ALINAN SAYFADA TAHRİFAT YAPMAK ( Kooperatif Yönetim Kurulu Başkanının Oğlunu Sigortalı Gibi Göstermek İçin Yaptığı Eylemin Resmi Belgede Sahtecilik Suçunu Oluşturacağı )
• ALDATMA YETENEĞİ (Resmi Belgede Sahtecilik/Kooperatif Yönetim Kurulu Başkanının Yönetim Kurulu Kararının Bulunduğu Sayfada Tahrifat Yaparak Oğlunu Sigortalı Gibi Gösterdiği – Aldatma Yeteneğinin Tartışılacağı)
• DAVAYA KATILMA TALEBİ ( Şikayetçi Kurumun Talebi İle İlgili Duruşmada Hazır Bulunan Sanık İle Müdafiine Diyeceklerinin Sorulacağı )
1163/m.62
5271/m.238
5237/m.204, 247
ÖZET : Kooperatif yönetim kurulu başkanı olan sanığın yönetim kurulu kararının alındığı sayfada tahrifat yaparak diğer sanık olan oğlunu sigortalı olarak çalışmaya başlamış gibi göstermesi, oğluna ücret ödemesi yapılmasını, sigorta primlerinin de kooperatif tarafından ilgili kuruma yatırılmasını sağlaması karşısında, tahrif fiilinin resmi belgede sahtecilik, kooperatif zararına haksız yarar sağlanması fiilinin de zimmet suçunu oluşturacağı gözetilmelidir. Aldatma yeteneği de tartışılarak karar verilmelidir.
Şikayetçi Kurum vekilinin davaya katılma talebi ile ilgili olarak duruşmada hazır bulunan sanık ile müdafiine diyecekleri sorulmadan katılma kararı verilmesi hukuka aykırıdır.
DAVA VE KARAR : 1- ) Şikayetçi Kurum vekilinin davaya katılma talebi ile ilgili olarak duruşmada hazır bulunan sanık Harun A… ile müdafiine diyecekleri sorulmadan katılma kararı verilerek CMK.nun 238/3. maddesine aykırı davranılması,
2- ) Oluşa uygun kabule ve dosya kapsamına göre, 1996-2002 yılları arasında SS Safir Konut Yapı Kooperatifinin Yönetim Kurulu Başkanı olan sanık Hacı A…’nın, kooperatif karar defterinin 17.08.1996 tarih ve 80 sayılı yönetim kurulu kararının alındığı sayfasında tahrifat yaparak, oğlu olan diğer sanık Harun A…’yı gerçekte kooperatifte çalışmadığı halde sigortalı olarak çalışmaya başlamış gibi göstermek suretiyle, sanık Harun A…’ya ücret ödemesi yapılmasını, sigorta primlerinin de kooperatif tarafından ilgili kuruma yatırılmasını sağlayarak, kooperatif zararına haksız yarar sağladıkları anlaşılmış olup, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunun 62/son maddesindeki “…kooperatif yönetim kurulu üyeleri ile memurlarının, kooperatifin para ve malları ile evrak ve belgeleri üzerinde işledikleri suçlar nedeniyle kamu görevlileri gibi cezalandırılır…” hükmü karşısında; resmi belge niteliğinde olan kooperatif karar defterinin tahrif edilmesi fiilinin resmi belgede sahtecilik; sahte belge ile sigortalı gösterilen sanık Harun’a ücret ödemesi ve sigorta primlerinin kooperatif tarafından yatırılmasının temin edilmesi suretiyle kooperatif zararına haksız yarar sağlanması fiilinin de zimmet suçunu oluşturacağı gözetilmeden, aldatma yeteneği de tartışılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması,
SONUÇ : Yasaya aykırı, katılan vekili ile sanıklar müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 20.09.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.